Text
Direniş Oyunu Bozar!
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz artık. Seçim tahayyülü içerisinde herkeslere pay edilen vaatler, bol keseden atılan nutuklar o gerçekliğin başka bir suretle ilerletilmiş olduğunu göstere gelir. Sanılanın da ötesinde bir hızla hayat erimi çürümeye terk edilir iş bu menzilde. Belirgin olan tehdit, tahakküm, terör üçlemesi içinde kuşatan, atılan tutulan her vaadin bir bedele dönüştürülmesi var edilir. Vaat, nutuk, seslenişler birer pranganın ta kendisi kılınır. Tehdit, tahakküm ile hayatın biçimlendirilmesi aralığında gerçek ve yalın bir yıkıcılık bina edilir. Dönüşüm, devinim, yönelim ile birlikte bir müşterek yaşam idesi muhafaza etmek yerine onu topyekun çürüten bir yönelim var ettirilir. Bugünün yeni nam ülkesinin doğrultusu / benzersiz değil doğrudan sürgit yinelenen bir tahakküm veçhesinin aralıklarında dolanmaktadır. Bütünüyle baş efendinin tahayyülü doğrultusunda belirgin bir oyun parkına dönüştürülen, ketum değil basbayağı kötücüllüğün savunulduğu bir yeri bildiren garabetliklerle hayatın sınırlandırılması kesintisiz kılınır. Budur bu kadardır şu yer, bu ülkede sıradana verilen değer, hakikaten!
Ardışık kılınmış olagelen verin yetkiyi görün etkiyi seslenişinin her nasıl bir gasp pratiği olduğu daha seçime günler kala var edilmiş olagelen tehditlerden, ortaya salınmış olan ol bakanların devletin tüm imkanlarıyla saldırmalarından belirgin okunabilir. Şiddeti, ötekisi olarak anılana nefreti, kesintisiz bir kini, linci pratik olarak ele alan, bunu reva görebilme halini çoktan aşarak daha dipsiz, yalın bir karanlığın binasına düşen bir iktidar için her an, her gün yepyeni bir yıkımın tezgahta işlendiğini görebiliriz. Düzen, yeni diye anılanın var ettiği açmazlar günbegün artık gırtlağı aşan bir sorun yumağını imlerken, bütün bunların hiç yaşanmadığı intibasını var edebilmek, konuşturmamak için seçim heyulası içerisinde onlarca taklalar atılır. Hırslarından, koltuk sevdalarından, memleketi söğüşleme halinden başkasına bel bağlamayan, bir umut taşımayan aklın sunduğu her şey basbayağı o eğilip, çokça bükülüp, delik deşik kılınan bir hayat imgesidir. Buna karşı doğrudan var edilebilen her şeyle, her gün biraz daha hayattan bir şeyler eksiltilerek dönüştürülmüş olanın yeniliği artık eskisinden farksız yıkıcılığı bir örnek hayatlarımızı kuşatmanın hangi evresine geçildiğini örnekler. Bu kadar yalın bir iktidar hırsı için, yirmi bir yıllık pratiğin ardından hala en kudretli, sorunsuz, başat temsilin kendileri olduğuna dair yanılsama, zorbalık ile bir yön kazanmış menzilin asli suretini, geleceksizliğinin her nasıl biçimlendirildiğini de anlatır, görene.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Kurdistan kentlerine taşınan asker ve polislerin toplu oy kullanma görüntüleri seçimlere damgasını vurdu. Hayatlarında ilk kez getirildikleri kentlerde oy kullananlara tepki yağdı.
Kurdistan kentlerinde saat 16.00'da sona erecek oy verme işlemleri devam ederken, birçok kentte yaşanan hak ihlalleri gündem oldu. Agirî, Çewlîg, Bedlîs, Amed, Colemêrg, Qers, Mêrdîn, Mûş, Sêrt, Riha, Wan, Êlih, Şirnex ve Idir kentlerine otobüslerle taşınan binlerce asker ve polis, sabahın erken saatlerinde taşındıkları okullarda toplu olarak oy kullanma görüntüleri seçimlere damgasını vurdu.
YSK Reddetmişti
DEM Parti'nin Yüksek Seçim Kurulu'nda (YSK) reddedilen Kurdistan kentlerine yapılan 55 bin sahte seçmen bugün taşındıkları kentlerde oy kullandı. Hayatlarında ilk kez gittikleri kentlerde okulların önünde ve içinde oluşan kuyruklarda görüntülenen asker ve polisler, yüzlerini kapatırken, halktan tepki yağdı. DEM Partili milletvekilleri ve adayları, birçok yerde yansıyan bu manzarayı görüntüleyerek, sanal medya hesaplarında teşhir ederken, halk da genç ve yaşlı demeden sandıklara akın etti.
'Bu Seçim Meşru Değildir'
Kürt halkının iradesini daha önce kayyımlarla gasp eden AKP-MHP iktidarı bu kez "taşımalı" asker ve polislerle halkın iradesini gasp etmek istiyor. Kayyım politikası tutmayınca "taşımalı" asker ve polisle Kurdistan kentlerinde kendini meşru kılmak isteyen iktidara, taşınan asker ve polislerin görüntüleri paylaşılarak, tepki gösterildi. Oyunu kullanmaya giden DEM Partililer ve halk, "Taşıma seçmenle seçim dönmez. Bu seçim meşru değildir" diyerek, yaşananlara tepki gösterdi.
Vekiller Yakaladı, Teşhir Etti
Agirî Milletvekili Sırrı Sakık: “Ağrı halkı iradene sahip çık. Bugün onur günüdür. İradeni binlerce sahte çemene teslim etme!”
Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş: “Savur’da Aziz Sancar Okulunda oy kullanan seçmenlerin listesi! Türkiye’nin her yerinden usulsüz seçmenler ilçeye getirilmiş. Bütün usulsüzlüklerinize rağmen biz kazanacağız Savur bizimdir! Stewrê ya me ye!!”
Şirnex Milletvekili Zeki İrmez: “İfşa ediyoruz! Hayatında bir kez bile Şırnak'a gelmemiş seyyar seçmenleri görüyorsunuz! İktidar, Şırnak'a taşıdığı binlerce asker ve polisle seçim sonuçlarını değiştirmeye çalışıyor!” “İfşa ediyoruz!! Bakın nasıl da yüzlerini saklıyorlar! İrade gaspına karşı bu hırsızlığı ve ahlaksızlığı kabul etmiyoruz!”
Sêrt Milletvekili Sabahat Erdoğan Sarıtaş: “İşte Siirt'e getirilen hırsızlar! Yüzlerini kapatıyor hepsi, çünkü suçlular, suçüstü yakalandılar. Bu halkın iradesini çalmaya gelen hırsızları tek tek teşhir ediyoruz. Size rağmen kazanacağız. Halkımız gelip oylarını kullansın bu hırsızlara geçit vermesin.”
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit: “Bütün halkımızdan bu sahiplenmeyi bekliyoruz. Kumpasa, irade gaspına karşı sandığa gidelim, irademize sahip çıkalım.”
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan: “Öfkelisiniz biliyoruz ama öfkenizi oy kullanarak sandıklara akıtın. Oy kullanın sandıklarınıza sahip çıkın ki oradan iradenizin gücü, irademizin gücü ortaya çıksın.”
Hayatın kuşatılması, eksiltilmesinin her şekilde eğri / yıkık / dökük kılınmasının her nasıl biçimlendirildiğine dair tek başına Bakur Kürdistan’ı sınırlarında var edilenler bir şeyleri tam on ikiden anlatır. Bindirilmiş kıtaların, öncesinden kestirilmiş / kesinleştirilmiş sahne oyunlarının, oy gasplarının, blok oy attırma hallerinin yekununda çürümüş bir istikamette her nasıl sendeleyerek yol arandığı görünür kılınır. Sallantıda olan ekonomi politik bir hal ve bir istikamette hezimeti gösterirken halen ısrarla yaza doğru bir Kürd kırımını “terör” kılıfı etrafında biçimlendirmek isteyen muktedirin son hamlesi aslında neye oynandığını da göstere gelir. Mehmet Şimşek gibi para tüccarlarının temsilcisi bir ismin etraflıca var ettiği yoksulluğu, bu toprakların kadim halklarından birisi olagelen Kürd halkının hakkını ve hukukunu yok ederek unutturmaya, bir kez olsun konuşturmamaya çabanın hezimetlik sureti temsili o oy verecek yığınların ta kendisinden görünür bir daha. Demokrasiyi tam kapasite bir cürme dönüştürme çabasındaki bir iktidarın eylediği her şey fecaatin eksik kalan sacayaklarını da tamamlayacaktır, bunun telaşıdır o bindirme kıtalar, maniple edile gelen seçimler.
Seçim geçer gider, daha dün bir bugün iki kayyum hamlesini var eden, rezil kepazeliği ise çoktandır aşan paşa babamız öyle istediği için Wan’da seçilen Abdullah Zeydan’ın hakkı elinden çalınıp, Akp hanesine yazılmak istenir. Mazbata alelacele bir kararla Zeydan’dan çalınıp, akp kapıkulu bir temsile koşa koşa verilmeye çalışılır. Mezopotamya Ajansından aktaralım: “DEM Parti, Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı Abdullah Zeydan'ın memnu hakkının iadesi Adalet Bakanlığı'nın mesai bitimine 5 dakika kala yaptığı itiraz üzerine geri alındığını duyurdu. Parti, "Bu yanlış karardan derhal geri dönülmelidir" çağrısı yaptı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Wan Büyükşehir Belediyesi seçimlerine dair yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, partinin Wan'da "tarihte eşine az rastlanır bir zafer" kazandığı vurgulanarak, "Van halkı, Büyükşehir Belediyesi dahil toplamda 14 belediyenin tümünü DEM Parti’ye kazandırmış, İl Genel Meclisinde ise büyük farkla birinci parti haline getirmiştir. Van halkı iradesini net ve en güçlü şekilde sandığa yansıtmıştır. Bu güçlü irade, aynı zamanda kayyım rejimine verilen bir cevaptır" denildi.
Zeydan’ın Memnu Hakkı Kararına Dair Açıklama
Wan'da yeni bir hukuksuzluk girişiminin ortaya konduğuna dikkat çekilen açıklamada, Adalet Bakanlığı'nın itirazı üzerine Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan adayı Abdullah Zeydan'ın memnu hakkının iadesi kararının hiçe sayıldığı vurgulandı. Açıklamada, konuya dair şu bilgiler paylaşıldı: "Bilindiği üzere; Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan, tüm hukuki prosedürlerini tamamlayarak Yüksek Seçim Kurulu’na başvurmuş, adaylığı yapılan incelemeler sonucu YSK tarafından kabul edilmiştir. Zeydan, Van’da halkın büyük çoğunluğunun desteğini alarak seçilmiştir.
Mahkeme Kararını Çiğnedi
Ancak 29 Mart 2024 Cuma günü mesai bitimine 5 dakika, seçime ikin gün kala Adalet Bakanlığı idari bir karar ve yazıyla, 2022 yılında memnu haklarını alan ve tüm yasal denetimlerden geçen Zeydan’ın memnu haklarına itiraz etmiştir. Yetkili savcılık, talimat niteliğindeki bu idari itiraz yazısı üzerine kesinleşmiş memnu hak kararını veren mahkemeye yeniden başvurmuştur. Mahkeme aynı gün kesinleşmiş memnu hak kararını geri almış ve memnu hak talebini reddetmiştir. Karar henüz kesinleşmeden, yani itiraz ve temyiz hakkı kullanılmadan hemen YSK'ye bildirimde bulunmuştur.
Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’ın memnu haklarının iadesini kabul kararını veren aynı mahkeme, aldığı kararı çiğnemiş ve hukuk güvenliği hakkını yok etmiştir. Bu girişim halk iradesini yok sayan bir anlayışın ürünüdür.
Abdullah Zeydan Van halkının Büyükşehir Belediye Eş Başkanıdır. Herkesi bu gerçeğe saygı duymaya davet ediyoruz.
Alınan bu yanlış karardan derhal geri dönülmelidir. Van halkının iradesini hiçe sayan bu girişim hukuk dışıdır. Bu girişime karşı bütün demokratik kamuoyunu duyarlılığa çağırıyoruz. Demokrasileri var eden temel ilke halk iradesine saygı duymaktır. İktidarı halkın iradesine saygı duymaya davet ediyoruz!
Halkımızın iradesini gasp etmeye heves edenleri uyarıyoruz."
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi açıklama yapar: "Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Sayın Abdullah Zeydan, seçilme yeterliliği uygun bir şekilde aday olarak Van halkının yüzde 55 çoğunlukla seçilmiş iradesidir. Ancak yargı, siyasi bir talimatla seçime 2 gün kala hukuksuz bir itiraz süreci işleterek Van halkının iradesini siyasi bir darbe ile gasp etmiştir. Van İl Seçim Kurulunun verdiği hukuksuz kararla mazbatanın ikinci olan partiye verilmesine karar verilmiştir. Van halkının iradesine yönelik bu hukuksuz, adaletsiz ve gaspçı uygulamalara karşı tüm üyelerimizi, meslektaşlarımızı ve demokratik kamuoyunu halkın iradesine sahip çıkmaya davet ediyoruz. Sürecin takipçisiyiz" denildi.
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz nasıl oluyor işte böyle böyle. Bitip gittiğine dair beyanatların seçim arifesinde zikredildiği bir yapı öne sürülerek duraksamaksızın bir kere daha darbe yapma hevesinin daha dün bir bugün iki seçimin hemen ardından ikinci gün çıkagelmesi düşündürücü değil midir? Hayata karşıt olup, onu hemen her anlamda da sınırlandıran, Kürd ve Mezopotamya’da soluk alan tüm halkların ortak irade, beyanlarına karşıtlığı zulümle, hakkı hukuku gasp ederek var eden bir ülkede hak nedir, hukuk her ne!
Aralıksız kırk sekiz saatlik işkence ile mahpushane kılınan Wan başta olmak üzere Qers, Colemerg, Adana, Semsur, Amed gibi nice kentte ortaya çıkan devlet şiddetinin / kolluk eliyle var edilmiş kin kusma seremonilerinin paralelinde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin Yüksek Seçim Kuruluna yaptığı başvuru karara bağlanır: “DEM Parti YSK Temsilcisi Mehmet Rüştü Tiryaki, Yüksek Seçim Kurulu'nun Van İl Seçim Kurulu'nun kararını kaldırarak mazbatanın Abdullah Zeydan'a verilmesine karar verdiğini duyurdu. Mehmet Rüşti Tiryaki "YSK itirazımızı oy çokluğuyla kabul etti. DEM Parti’den Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan mazbatasını alacak" dedi.
DEM Parti, Van İl Seçim Kurulu'nun, oy çokluğu ile aldığı kararı YSK'ye taşımıştı.
Kurul, bugün gündem toplantısında başvuruyu ele aldı. Partinin itirazını kabul eden Kurul, mazbatanın 7 üyenin kabul, 4 üyenin ret oyu ile Abdullah Zeydan'a verilmesine hükmetti. Karara ilişkin YSK önünde açıklama yapan Tiryaki, YSK'nin oy çokluğuyla itirazlarını kabul ettiğini belirterek, "Yüksek Seçim Kurulu'nun kararları bildiğiniz gibi kesin. Herhangi bir itiraz olanağı yok. Anayasa Mahkemesi denetimine de tabii değil. Dolayısıyla başvurulacak başka bir makam olmadığı için mazbata Abdullah Zeydan'a verilecek" diye konuştu.”
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz kılınıyor. Hayati Yazıcı nam akp sözcüsü ol yanlıştan dönüldüğü için Yüksek Seçim Kuruluna teşekkür ederken, bildiğini okumaya devam diyen baş efendi kolluk kuvvetinin işkencesini, aynısını İsrail’de, Frnasa’da başka, bambaşka yerlerde görüldüğünde isyana durulan o kör nefreti burada Kürd halkına yönelik olunca alkışlama seremonilerine girişir. Tümüyle küçük bir kentin iradesinin karşısında zorbalıkla ikinci olan bir zata takdim etme / hediye etme çabasına da bir son, Mezopotamya Halklarının en çok da Wan halkının onurlu direnişi sayesinde söz konusu olur. Onca yıkıcılık, çoluk çocuğun gözaltına alınırken işkence edilmesinden, sokaktaki herhangi birisinin aracını durdurup teröristsiniz siz diye gemiyi azıya alabilecek kadar hayata / yaşama edimine sonuna kadar karşıt bir kör karanlık bir kez yapılmış olan seçimin üstünden üç gün geçmeden bir kere daha mağlup olur. Bir asırdır bir örnek ve hep birbirini takip eden bir şiddet metaforuna / kötülük sağanağına karşı bir kere daha o bölge insanının vakur duruşu ile devletli geri adım atmak zorunda kalır. Batı’daki seçmen iradesi neyse Doğusundaki insanın da, ister Wan, ister Qers, ister Amed olsun herhangi bir ayrıma maruz bırakılamayacağına dair kuvvetli bir reddiye bina olunur. Hayata saldırıp duran bir cenahın yerel seçim bozgunun ötesinde bunca açıktan saldırma cüretine de bir son verilmesi için Wan / Bölge direnişi önemli bir kazanımdır, bilelim.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Mezopotamya Ajansı
#yoksullaştırma#kepazelik#imge#yordam#düzen#ayrım#yıkıcılık#erdogone#şiddet sarmalı#demokrasi nedir?#seçim 2024#tehdit söylemi#tahakküm#1984#kürdistan#terörist#ırk ayrımı#cürüm#çürük siyaset#pragmatizm#demparti#siyasi#çözümleme#günlük#istanbul#yerel seçim#chp#kazanmak#muhaliflik#günce
1 note
·
View note
Text
"Rezillik be Başkomiserim" diyen klarnetçinin sesiyle bölündü düşüncelerim. Aşk diyorum kepazelik ya..
140 notes
·
View notes
Text
"Rezillik be başkomiserim" diyen klarnetçinin sesiyle bölündü düşüncelerim. Aşk diyorum kepazelik ya..
197 notes
·
View notes
Text
Her insanın mayasında bir parça kepazelik vardır, mühim olan, o kepazeliği ortaya çıkaracak işlerden uzak durmaktır. Örneğin; baktın beynini kullanmak seni kepaze ediyor, çünkü beynini kullanırken sanki senin sikik hayatın çok mükemmelmiş diğer insanlar çok kusurluymuş gibi milleti yargılamadan edemiyorsun, o zaman neden böyle bir şey yapıyorum diye sormalısın kendine. Derin bir nefes alıp milletin hayatını, koduğumun boş beyninde yargılamadan niçin duramadığını düşünmelisin. Herkesin bu hayatta iyi kötü bir pusulası vardır, hedefi olmasa bile bir tarzı, duruşu, şekli şemali vardır, senin de bu hayattaki pusulan, hedefin, tarzın, duruşun, şeklin şemalin o siktiğimin boş beyninde milletin hayatını yargılamak mı? Haysiyetsiz şerefsiz.
60 notes
·
View notes
Text
"şöyle düşünüyorum: bak, şu saman yığınının yanında uzanmış yatıyorum. işgal ettiğim yer öylesine küçücük, evrende bulunmadığım ve umurunda bile olmadığım alanın yanında öylesine ufacık, yok sayılacak kadar küçük ki. ve yaşayacağım zaman dilimi benim bulunmadığım ve bulunmayacağım sonsuz zamanın yanında öylesine az ki. oysa bu atomun, bu matematiksel noktanın içinde kan dolaşıyor, bir beyin çalışıyor, birtakım istekleri var, ne kepazelik! ne saçmalık!"
29 notes
·
View notes
Text
Hala dizimi izleyemedim. Bu ne rezillik bu ne kepazelik.
7 notes
·
View notes
Text
Japonca öğrenme aşkıyla yanıp tutuşuyorum lakin İngilizce ... Nefretlik , kepazelik , çirkeflik , rezillikkkk
2 notes
·
View notes
Text
ben niye bu dünyadayım...kepazelik federik/co
9 notes
·
View notes
Text
Akıl Tutulması
Akıl tutulmasının ortasında her günü bir deney sahası kılan yönetim anlayışının insafına terk ediliyoruz. Doğrudan, dolambaçsız ve yalın bir tahakküm şeceresi içinde yaşam hal ve eylemi türlü çeşit akıl tutulmalarına esir ediliyor. Uçan ve kaçan, günbegün güçlenen bir ülke tahayyülünün boşa düşürülmesi eksiksiz o aralıkta var ediliyor. Tekil bir hattın üstünde karanlığın hegemonyası güncelleniyor. Madun siyaset pratiklerinin, pragmatist ve çoktan hesaplı kitaplı hamlelerinin arkasında o akıl tutulması içinde bu katran karası olan yaşam istikamet ve edimi bina ediliyor. Karanlığı düpedüz yalın bir yok etme kültünün ta kendisine dönüştüren, bir nevi aba altından sopa sallama özelliği güncelleniyor her bir an. Yaralar, bereler, yıkımlar, dertler konuşturulmuyor o aralıkta. Bir ülkenin gerçekliğinden bahis konuşturulmuyor. Bir ülkenin gerçeklikten kopuşundan bahis açılmıyor. Hemen her durumda bir paratoner vazifesi gösteren magazinsel kılınmış argümanlar, tasvirler tabi ki tahayyüller ekranlardan arzı endam eylerken memleketin çürümesine sıra getirilmiyor hiç ama hiçbir zaman.
Binbir badirenin eylem planı dahilinde güncellendiği bir zeminde akıl tutulmasından kelli felli kalıcı yıkımlar bina ediliyor. Sınıfsal bir yıkımın varlığı kesintisiz kılınıyor. Ekonomi düzeliyor, enflasyon geriliyor denilirken ellerine kan oturmuş, cerahat ve kesif kokuşmuş o halleriyle halkın gırtlağına çökmüş sermayenin sayılı temsillerin kuruş vergi vermediği, matrahsız geçen yılların acısının hep yoksundan, yoksuldan çıkartıldığını göstere gelen bir ifşa silsilesi hasıl olur. En büyük açık ağ sitelerinden ikisi, memleketin nadide eylediği küfrün layığıyla yerine getirirken geviş getiren ol meşum inşaatçısı, telekomünikasyonun bel kemiği olan firmadan, memleket dedikleri sahne / çukurun hırsız telefon firmasına, ol yemek dağıtıcısından bu bilmiyoruz hangi sektörlerde taşı, tarağı olduğu belirsiz kılınan nicelerine bir sarmal bina edilir. Beş yüz bin civarında bir burjuva takımından kan emici sülüğün memleketin kaymağını yiyip, bir de sıfır vergiyle hayatlarına devam edebildikleri zeminin acuze halidir misal o akıl tutulmasıyla anlatmak istediğimiz. Tabana vergiyi tam olarak yayacağız diyen maşa bakanın sunduğu seçeneklerle insanların birbirini ispiyonlar kurduğu, gammazlamak ile mükellef oldukları sanrısı dört bir yanda dolaşıma çıkarken o hırsız takımının haramzadelerin sırtlarının sıvazlanması kesintisizdir budur bütünüyle ol kötürüm akıl tutulmasını gösterecek olan.
Gündelik yaşam hakkından feragat edip, ya yediğinden içtiğinden, ya giydiğinden ya da gününden geleceğinden eksik kalmaların asgari bir yaşam hakkı olarak sunulduğu yerde, ol asgari ücrete zerre dokunulmadığı bir zeminin var edilmesidir akıl tutulması. Ellerine geçen üç otuz kuruşla bir ayı bırakalım, birkaç haftayı geçiremeyen insanlara çöküleceği zikredilen bir vergi sistematiğinin kepazeliğini kim nasıl fark edecektir. Asgari ücretle bir ve beraber, emeklilerin ister sigorta, isterse de bağ kur olsun yüzden bir-ikilik kesiminin dışında kalanlara reva görülen on iki bin beş yüz liranın iyileştirme diye yutturulmasına devam olunmasına ne denilebilir. Akıl tutulmasının hallice sureti temsilini dört bir yana taşıyan muktedirin ezdik enflasyonu, kötü günler geride kaldı çıkışı vesaire şakımaya bir yandan devam ederken, emeklileri yük, asgari ücretlileri farazi / kenarda önemsiz birer teferruat addeden, gencinden ayrı yaş almış insanlarını apayrı ezaya mahkum edebilen bir aklın sunacağı ne doğru olacaktır ki. Onca akıl tutulmasının orta yerinde bariz belirgin bir geleceksizlik halinin yaşamsal olan ideye kasıt halinde güncellendiği bir zeminde her şeyi tarumar eden bir aklın karşısında hayat ne olacaktır ki, böyle böyle...
Emek Partisi (EMEP) Göç ve Mülteciler Bürosu Üyesi - Aysel Ebru ÖKTEN’in Evrensel Gazetesinde yayınlanan makalesini aktaralım: “Yazı başlığını, Ortadoğu coğrafyasındaki birlikte yaşama arzusu ve bunun karşısında konumlanan savaş aygıtının anlamsızlığı üzerine kurgulanan bir Nadine Labaki filminden alıyor. Memlekette anlık değişen gündemler içerisinde oturup üzerine düşündüğümüzde senelerce anlam veremeyeceğimiz acılar bir çırpıda yaşanırken “Peki şimdi nereye?” diye sormaya daha sık ihtiyacımız var.
Kayseri’de başlayıp memleketin çeşitli kentlerinde zuhur eden pogroma varacak nitelikteki olaylar, ülkede ırkçılık, göçmen düşmanlığı, büyüyen yoksulluk içinde mültecilerin payı gibi birbirinden menkul görülse de aslında birbiriyle ilişkili birçok meselenin yeniden gündeme gelmesine neden oldu.
Kayseri’nin Melikgazi ilçesinde 7 yaşındaki çocuğa yönelik cinsel taciz iddiaları üzerine Suriyelilere karşı linç başlatıldı. Gece boyunca mültecilere ait işyerleri ve araçlar yakıldı, evler taşlandı. Birçok kentte de yağma ve şiddet olaylarının devam ettiğini gördük. Sivas Katliamı’nın yıldönümü olan 2 Temmuz’da da Antalya’nın Serik ilçesinde caddede yürüyen 17 yaşındaki Ahmet Handan El Naif isimli Suriyeli mülteci çocuk bıçaklanarak katledildi.
Mülteciler yaşananlar nedeniyle evlerinden çıkamadı, işlerine gidemedi ekmek almak için dahi evinden çıkamayan mülteciler yarınlara bir yandan korku bir yandan da savunmasız bir biçimde bakmaya devam ediyor.
Bir istismar vakasıyla başlayan bu lincin, esasında meselenin istismar değil, mültecilerin memleketteki “uzayan misafirliği” nedeniyle olduğu aşikar.
Bu noktada şu soru geliyor aklımıza nasıl olur da bunca insan birleşerek planlı bir biçimde yalnızca mülteci olduğunu bildikleri, hiç tanımadıkları insanların evlerine barklarına saldırıp canlarına kast edebilir? Cevabı aslında oldukça basit. Türkiye’de en kırılgan grup mülteciler. Nefretin objesi olarak mülteciler görülüyor, mültecilere yönelik işlenen suçlara karşı caydırıcı cezalar verilmiyor.
Mülteci düşmanlığı büyürken, memleketin asıl sahibi işçi ve emekçiler bu konuya nasıl bakmalı sorusu ise bu linç dalgası içerisinde giderek hayati bir pozisyon alıyor. Kayseri’de başlayan olaylarda lincin parçası olan, atölyelerde fabrikalarda çalışan işçiler olduğunu biliyoruz. Kayseri’de WhatsApp gruplarında haberleşip sokağa çıkan işçiler Suriyelilerin kentte olmasından rahatsız olduklarını, kızları eşlerinin mülteciler yüzünden sokağa rahat çıkamadıklarını ifade ederek, “Bu misafirlik fazla uzadı artık gitsinler” diyerek yaşanan lincin bir parçası olduklarını ifade ediyorlar.
Yoksulluğun derinleşmesi ile birlikte emekçiler yaşadıklarının sorumlusu olarak birilerini görmek istiyor. Bilinç düzeyiyle doğru orantılı olarak bir kısım emekçi, mültecilerin onlar yerine çalıştığı dolayısıyla ekmeklerini böldüğünü düşünüyor.
Bunu düşünürken, mültecileri ülkeye getirenin Erdoğan olduğunu ya da patronların daha fazla zenginleşmek uğruna mültecileri güvencesiz olarak çalıştırdığını bilmesine rağmen henüz öfkesini ne iktidara ne de patronlara yönlendirebilmiş değil. Öfkesini yönlendirdiği yer, en güçsüz olan yani mülteciler oluyor. Mülteciler doğrudan yaşananların muhatabı olarak görülerek gerekirse “Hadleri bildiriliyor.” Sermaye için mülteciler günün en kullanışlı “aparatı” olmaya devam ediyor. En ucuza, sigortasız sendikasız bir biçimde her an geri gönderilme korkusu ile yaşayan mülteciler OVP ile de kayıtlı sömürünün bir parçası haline getirilmek istenmekte, çalışma izni ise hala patronların insafında bırakılmaya devam ediliyor. Bu zorlu koşullar içerisinde bir yandan geri gönderilme korkusu diğer yandan da aç kalma tehdidi mültecileri her geçen gün daha da büyük bir sömürü çarkının altında ezerken, meselenin özünü Suriyelilerle birlikte tekstilde çalışan işçi Fatma net bir biçimde anlatıyor: “Hem bizler hem mülteciler devletler tarafından kullanılıyor. Günlük şahit olduklarımız veya Kayseri’de yaşananlar sanki hükümetin dışında gerçekleşiyor gibi görünse de öyle değil. Bizi birbirimize düşmanlaştırıp, kutuplaştırıp sonra sömürüyorlar. Kukla gibi kullanılıyoruz.”
Vahameti kendinden menkul olan bu silsilede, mültecileri düşmanlaştırarak toplumdaki sorunları görünmez kılan “zafer” çevreleri, bir gün de davulla zurnayla geri gönderme söylemleriyle yaşananlara tek bir çözüm üretme gayesinde olmayan şimdi ise Esad ile görüşmek için randevu talebinde bulunan burjuva muhalefet ve tüm bu sonuçların yaşanmasında “kelle” hesabı yaparak bir yandan alacağı teşvik, destek ve fonlara bakarken diğer yandan da ülkeyi adeta bir “bekleme odasına” çevirerek tüm Avrupa’yı tehdit etmek isteyen iktidar bu yaşananların doğrudan sorumlusu. Büyüyen ırkçılık yalnızca Türkiye ile ilgili bir mesele değil elbet, Avrupa’da aşırı sağ partilerin parlamentoları zorlaması, tüm politikalarını mülteci düşmanlığı üzerinden kurgulayarak oy toplamaları bir trend. Bu trende uyarak Türkiye’de kendilerine yer açmaya, oy devşirmeye çalışanlar kısa vadede başarılı gibi gözükse de ülkenin altını dinamitleme gerçeği ile yüz yüze kaldıkça sonuç değişecektir.
Yaşanan bu linç dalgası, büyüyen düşmanlık göç tarihi açısından sıklıkla görülen şeyler olmakla birlikte, aslolan birlikte yaşama iradesini ortaya koyacak olan ise işçi ve emekçilerin tavrı oluyor. Meseleyi bir çıkmaza sürükleyen, ülkeyi dış politikada bir batağa saplayan iktidara ve buna muhalefet etmeyip mültecileri adeta birer “suçlu” ilan eden burjuva muhalefete karşı meseleye dair köşeli ve net çözümler ortaya koyduğumuz bu çözümleri gerçekleştirmek için ise yerli-mülteci demeden birlikte mücadeleden başka bir formülümüzün olmadığını daha önce yazdığımız metinlerde sık sık ifade ettik. 10 soruda sorunlar ve çözümleri ise hali hazırda birlikte yaşamak için görevlerimizi ortaya koymaya devam ediyor.”
Bir akıl tutulması şeceresini daha görüyoruz işte. Bütünüyle bir menzili yaşamdan aleni bir halde alıkoyacak, yaşanılmayacak bir menzile evrimin zemini bir kere daha döşeniyor işte. Topyekun, tarumar etme, tehditlerle yönsüz / yarınsız bırakma halinin bir kere daha ama son kez değil sıradan insanların buralı ya da mülteci ya da haymatlos arasında cereyan eden bir kırılma silsilesine bel bağlanıyor. Yıkımın gündelikliği içerisinde cerahat dört bir yanda var edilirken ol meramda olduğu gibi cürümlere esaret gerçekliği arşınlanıyor. Bitimsiz bir kısır döngü içinde cehennem tasvirinden bir başkasının altına imza atılıyor. Ne yana dönersek dönelim cerahatin yıkıcılığından payımıza bir şeylerin hep en tersinden pay edilmesine devam olunuyor. Yönelim, şu andan yarınlara devredilmek istenen şey o akıl tutulmasının ekseninde bir cerahat sarmalına esarettir. Bir kere olsun sadece / güçlü hiçbir şerhe ihtiyaç kalmaksızın bir itiraz ne zamandır hangi zaman? Ülke diye var edilen çukurda herkesin payına düşen bu soruya yanıt bulabildiğimiz vakit bir çıkıştan bahis açabileceğiz. Kesin bilgi. Öyle...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Resilient Responses – Ekin BERNAY – Sanatatak
Meramda Paylaşılan Makale
Peki Şimdi Nereye? - Aysel Ebru ÖKTEN - Evrensel
https://www.evrensel.net/haber/524268/peki-simdi-nereye-2
#meram#yıldırı#anarşizan#mesel#yara#türkiye gerçekliği#başka türkiye vardır#kötülük sarmalı#fecaat#dışlama#ayıplar#öteki#siyasa#çürümenin yolu#kepazelik#ülke özeti#yıkıcılık#anlatmak#imdat çığlığı
0 notes
Text
yuuhh cocugun linkedin saka midir vay anasını bee
#bir de benimkine bak kepazelik aww#allah razi olsun adam sayıp bağlantı isteği yollamis tskler🤧 skmxjdlsndk
1 note
·
View note
Note
Yani fotoyu merak ediyom tabi yani anonluk da iyi yani şimdi utaniyom da ortaya cikcam bxjsksksksksn rezil olcam kepazelik bir sürü bişi saçmaladım burda yani Allah'ım iki ucu boklu değnek
Eğer iletiye gelirsen kimseye ifşa etmeyeceğim söz dkdmdmdk @notadelisii dahil djkemddm
4 notes
·
View notes
Text
İple yemek yemeyi bekliyosun sonra en güzel yerinde, tatlına tarçın serpmek yerine karabiber serpiyosun. Sonra tatlıyı ters çevirip üstten sıyırarak yiyosun. Kepazelik diyebilir miyiz yoksa hayattan ben mi zevk alıyorum bilemiyorum aradayım
4 notes
·
View notes
Text
AK Partili Kalfaoğlu "İzmir Büyükşehir Belediyesi İptal Et diyor. Görkem Duman Kulak Tıkıyor. Yolun Ortasına AVM yapıyorlar"
ŞİRİNYER PAZARYERİNDE USULSÜZLÜK İDDİALARI Şirinyer Pazaryerine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulunan AK Partili Hakan Kalfaoğlu, “Buca Metrosu inşaatı devam ediyor. Buca’da doğmuş biri olarak bu zihniyetin Buca Metrosu’nun bitireceğine inancım yok. Buca Metrosu’ndan kaynaklanan inşaatlardan dolayı Şirinyer Pazaryerinin taşınması söz konusuydu. Pazaryerinin taşınacağı 3 yıl öncesinden bilinen bir gerçekti. Ne Erhan Kılıç döneminde ne de yeni Başkan Görkem Duman döneminde pazaryeri ile ilgili sağlıklı çalışma yapılmadı. Pazaryeri konusu meclis gündemine geldiğinde komisyonlara sevk edilmedi ve oyçokluğu ile meclisten geçti. Sonrasında baktık ki pazaryeri yan taraftaki araziye kaydırılmış ancak burada ne elektrik, su, tuvalet yapılmamış. Esnafımız burada zor duruma düştü. Esnafın tezgahları küçültüldü. Burada 750-800 olan tezgah sayısı bin 100’e çıkarıldı. Duman bilerek ya da bilmeyerek usulsüzlük yapılmasına sebebiyet verdi. Ben bizzat savcılığa suç duyurusunda bulundum. Bu şikayet sonucunda kanunun önünde bu işin ilgilileri hesap verecek. Savcılık soruşturmasında buradaki maliklerin geçmişe yönelik oda kayıtları ve işgaliye ödemeleri ortaya çıktığında o fazladan 200- 300 tezgahın kimlere nasıl verildiği ortaya çıkacak. Bu şu an bir iddia ve elimizde doneler var. Biz yasal başvurumuzu yaptık ve iddiamızı ortaya koyduk ve adaletin neticelenmesini bekleyeceğiz” dedi.Tezgah kuralarına ilişkin çıkan tartışmanın arka planını anlatan Kalfaoğlu, “ Esnafımız yüz ölçümlerinden dolayı, elektrik, su, tuvalet olmamasından dolayı, 2024 Türkiye’sinde böyle bir kepazelik olmasından dolayı ve özellikle de yabancı şahısların katılmasından dolayı ciddi bir mücadele verdiler. Başkan ise faşizan bir tutum içerisinde pazarın açılmasını engelledi. İki hafta Buca’da pazaryeri açılmadı. Ekmeğinden olan esnaf bu işi kabullenmek zorunda kaldı” ifadelerine yer verdi. https://www.youtube.com/watch?v=9lLxWIiXveA CHP Buca İlçe Başkanı Çağdaş Kaya'yı Kınıyorum CHP İlçe Başkanı Çağdaş Kaya’nın, ‘AKP’nin kuklaları kura çekiminde görev başında’ açıklamasına tepki gösteren Kalfaoğlu, “ Çok talihsiz bir açıklama. Kendisini kınıyorum. ‘AKP’nin kuklaları’ derken kimi kast etti daha açık söylemesi gerekiyor. Arkadaşlarımız ekmeği peşinde olan esnafın sesi oldu. Pazaryerindeki boruları başkan önceden getirtmiş ve vatandaş eski yerlerini kullanmasın diye koymuşlar. Biz bunları dile getiriyoruz, bizim vazifemiz bu” diye konuştu. BENZİN İSTASYONLARI DEVRİ İPTAL EDİLSİN! Benzin istasyonlarının devrine tepki gösteren Kalfaoğlu, “Üzüm kent şirketinde kaç kişi çalışıyor, ne iş yapıyor, ne kadar borcu ve alacağı var biz denetleyemiyoruz. Belediye şirketlerinden bihaberiz. Başkanımız ise benzin istasyonlarını Üzüm kent şirketine devrini sağladı. Biz seni nasıl kontrol edeceğiz. Bu süreç hukuksuz ve usulsüz. Ben yine iptali için dava açtım. Şu an yargılama devam ediyor. Bu usulsüz işlem hukuk önünde iptal edilsin diye bekliyoruz. Benzin istasyonlarına sahip çıkacağız. Benzinlikler açılmayacak, devri sağlandıktan sonra ne işler yapacaklar bilmiyoruz” dedi.
“İKİ CHP’Lİ BELEDİYE DAVALIK!” Buca Belediyesi, özelleştirme sonrası Tınaztepe Mahallesi'nde başlanan ticaret merkezi için 15 katlık ruhsat izni verdi. Büyükşehir Belediyesi ise usulsüz verilen imarın iptal edilmesi için dava açtı. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan AK Partili Kalfaoğlu, “ İmar konusu Buca’nın kanayan yarası. Geçen dönem de böyleydi. 15 yıldır imar konusunda yapılan usulsüzlüklerin hesabını CHP zihniyeti veremiyor. Tınaztepe giriş yolu üzerinde yapılan usulsüz imar var. Özel bir şahsın kamudan aldığı bir arazi var. 2 sene önce imar durumunda serbestlik verilmiş. 400 daire ve 100 civarında bir dükkan çıkıyor. Yani Buca’da gizli bir AVM yapılaşması var. Bu konuda Büyükşehir yapılan usulsüzlüğü tespit etti. Buca’ya ‘bunu iptal et’ dedi ama başkan kulak tıkadı. Sonrasında İzmir’de rastlayamadığımız bir durum oldu ve Büyükşehir Buca’nın yaptığı usulsüzlüğe dava açtı. Şu an CHP’li iki belediye davalık. Bunların yönetim anlayışı bu seviyeye geldi. İmar iptal edilecek orada bir düzenleme yapılacak. O proje zaten bitmiş durumda. Orada mal sahibinin ve vatandaşların mağduriyeti var. Buca’nın otoban girişinde yolun ortasında AVM çalışması CHP döneminde yapıldı. Bunlara dur diyeceğini” söyledi.
Kaynak : https://www.egepostasi.com/haber/AK-Partili-Kalfaoglu-ndan-carpici-aciklamalar-Sirinyer-Pazaryeri-nde-usulsuzluk-iddialari/341033 İzmir Şehir Plancıları Odası, İzmir Mimarlar Odası, İzmir Büyükşehir Belediyesi,
Read the full article
0 notes
Text
1.2. Bağırmak ve 'titreyerek bağırmak' arasındaki niteliksel farklara niteliksiz bir bakış
Hüüürp! Çaydan koca bir yudum aldım, hoca sayfaları eşi as rastlanır bir ciddiyetle çevirirken içimden bir şeyler geçti, takip etmesi güç ancak şöyle bir şeydi:
Of ne kadar büyük bir tablo var arkasında, ocağı kapatmış mıydım? Ne gerek var şimdi, hayır, iyi peki sarı olsun. kırmızı olamaz, hayır! Kapatmışımdır kesin çünkü gaz vanasını indirdim. Solucanlar ikiye bölününce yaşayabiliyorlar mıydı? Yüz yıkama jeli geldi mi acaba üç gün oldu sipariş edeli. Vanayı indirirken elimin aldığı haller yaptığı hareketler... Beni de biri ikiye bölüverse geçer mi bel ağrım yada belki, beli ağrıyan bir de değil iki kişi olurdu, vazgeçtim.
–Senem! Bu nedir? –Hocam biliyorum, size biraz geç ulaşmış oldum ancak, –Evet geç ulaştın, tamam da, bu içerik bu metin. Defalarca konuştuk, Bu metot hiç olgunlaşmamış henüz. AMAÇ nedir, KAPSAM bile henüz belirli değil... –Hocam... Hoca beni en zayıf yerimden vuruyordu... –Bu aşamada hâlâ bu seviyede bir şey üzerinden nasıl konuşacağız? Efendim? –Hocam yapmayın, alan çıtım bir pilot çalışma yaptım, özellikle odak bölgelerim var biliyorsunuz, Aksaray ve Taksim'de çokça alanda gözlem yaptım, yarı yapılandırılmış görüşmeler düzenledim... –Senem yeter! Bana bir cümleyle özetler misin amacın nedir? –Hocam kullanıcı memnuniyetini ölçmeye çalışıyorum, biliyorsunuz... –Ah Senem, bu sence yeterli mi? Hangi bağımsız değişkene göre yapıyorsun bunu, materyal mi, form mu? Ürünün son kullanıcıya ulaşana kadar geçtiği testler araştırıldı mı? Tüm bunları konuşmuştuk.
Hocanın gittikçe sesinin desibeli yükseliyor, vücudunda belirli belirsiz tikler, kıpırdanmalar kendini gösteriyordu.
–Sana çok önemli bir tavsiye vereceğim Senem beni iyi dinle. İyi bir bilim insanı olmak istiyorsan öncelikle zihninin kendi üstüne katlanmasına izin vermelisin. Yani ne demek istiyorum, açıklayayım. O kadar çelik gibi iraden olmalı ki yeri geldiğinde sen, Senem olarak, kendi zihninin adeta ortalık yere çıkarıp, onu bir solucanı veya dur daha da iyisi mikroskopla bir bakteriyi inceler gibi inceleyebilmelisin.
–Hocam ne demek bu ben anlayamadım açıkçası.
Her geçen anın benim aleyhime çalıştığının farkındaydım. Görebiliyordum bunu, hocanın sesi gittikçe tizleşiyor, sırtı kabarıyor, omuzları dikleşiyordu. Büyük bir patlamanın arifesinde, avına atlayacak bir kaplan gibi son vuruşunu yapmaya hazırlanıyordu.
–Ne demek anlamadım Senemi daha nasıl anlatabilirim, o kadar arınmalısın ki duygularından, kendini bile bilimin konusu haline getirebilmelisin. Yapabiliyor musun bunu hayır zannetmiyorum Senem.
–Hocam elimden gele...
"Yeter Senem!" Basbayağı bağırıyordu şimdi. "Büyüklerinden, beni gibi büyük bilim insanlarından öğren artık!" kulaklarımı acıtacak derecede bağırıyordu, "Kendini bile inceleyebilmelisin!" ayağa kalktı bir hışımla arkasında sandalyesi 2-3 kere sendeledi ama devrilmedi. "Bıktım bunlarla uğraşmaktan! Yeter artık çık buradan!!" Suratı kıpkırmızı olmuştu artık "gerizekalı, şıllık, bu kadar potansiyelli bir konuyu bile layıkıyla değerlendiremedin!, bu ne kepazelik allah belanı versin" bir hışımla fırlattı ona verdiğim taslağı yere.
Hâlâ bağırıyordu ancak artık bana bağırmadığını anladım, gözlerine bomboş bir delilik oturmuştu. Salyalar saçarak kimi zaman ağlayarak ve titreyerek bağırmaya devam ediyordu, ama sesi kısıldığı için çok rahatsız edici değildi artık. Çıkmam gerektiğini anladım.
Eğildim, sol üst köşesinden lalettayin bir şekilde zımbalanmış sayfalarca metin içeren desteyi yerden aldım. İlk sayfasına ortalanmış, Times New Roman harflerle bin bir emeklerle kurgulanmış ve pilot çalışması gerçekleştirilmiş çalışmamın başlığına bir nazar fırlattım:
"Arzu menşeili edimlerin yapısökümü ve ardından feminist paradigmalarla yeniden inşası: Seks oyuncaklarının post-antroposentrik ve sosyoteknik bir leksikonu"
*Fin*
0 notes
Text
'Tüh şunların sıfatına! Bunların yaptıkları, yaşadıkları hayat rezillikten başka bir şey değil. Kepazelik, arsızlık, namussuzluk diz boyu! Yerin dibine batsın bunların boyları posları!", dedi ve içinde uyanan tüm ahlaksız arzuları görmezden gelerek yüksek sesle Estağfurullah el Azim diyip bastırmaya çalıştı... Oysa yüksek perdeden rezaleti ayıplayan taraf hiç yapmasa bu kepazeliği, nereden bilecek soysuzluğun bu denli küffar halini? içaforiz
1 note
·
View note