Tumgik
#Mustafa Kaçmaz
altinovaguncel · 2 years
Text
Başkan Oral’a Artvin’den misafir geldi
Başkan Oral’a Artvin’den misafir geldi
Artvin’de yaşayan ve çeşitli kurumlarda görevli bulunan Altınova Belediye Meclis üyesi Şaban Cineviz’in yakın tanıdıkları, Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral’ı makamında ziyaret ettiler. Artvin’de yaşayan ve çeşitli kurumlarda görevli bulunan Altınova Belediye Meclis üyesi Şaban Cineviz’in yakın tanıdıkları, Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral’ı makamında ziyaret ettiler. Altınova…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
onderkaracay · 2 years
Text
Tumblr media
CHP’NİN KENDİNİ İNKÂR TARİHİNİN GİZLİ OLMAYAN BELGELERİ
Mustafa Kemal Atatürk: Benim iki büyük eserim vardır, biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi'dir.
Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimi rehber edinenler mânevî mirasçılarım olur.
***
-1945-47 yılları… CHP iktidarda… Cumhurbaşkanı İsmet İnönü… Sivil ve asker Amerikan heyetleri, savaş gemileri Türkiye’de. CHP Hükümeti ABD’den borç istiyor. Türkiye IMF ve Dünya Bankasına üye oluyor. Türkiye ve ABD arasında askerî ve ekonomik temaslar başlıyor. Dostluk derneği kuruluyor. Türk subayları Amerikan tipi üniformalar giymeye başlıyor.
CHP Hükümeti Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin: “Türkiye, kaderini ancak Amerika ve Büyük Britanya’ya bağlarsa, esenliğe kavuşabilir.”
12 Temmuz 1947… İsmet Paşa, ünlü “Beyannamesi”ni yayınlar ve “müjde”yi verir: Türkiye demokrasi rejimine geçecektir. Demokrasinin önündeki engeller kaldırılacaktır. Aynı gün ABD ile bir antlaşma imzalanıyor.
ABD ile 1947 Antlaşması (Truman Doktrini)… “ABD’nin dünya egemenliği” doktrini olan Truman Doktrini ile başlayan Amerikan “yardımı” ülkemizi Kemalist Yol’dan saptırıyor. Türkiye Amerikan emperyalizminin gereklerine uygun şekilde yeniden yapılandırılıyor. 1923-1938 Türkiyesi’nde, Atatürk zamanında ne yapılmışsa yıkılmaya başlıyor, ters yüz ediliyor: Bağımsızlığımızın yitirilmesine karşı yükselebilecek sesler susturuldu. ABD ile ikili antlaşmalar yapıldı. Bunlarla siyasal ve ekonomik bağımsızlığımız törpülendi, giderek yok edildi. Türkiye ABD için bir hammadde deposu ve pazar haline getirilmeye başladı. Millî eğitimimiz ulusal olmaktan çıkarıldı, Ona Amerikan çıkarlarına uygun bir yapı kazandırıldı. Atatürk Devrimlerinin birinci güvencesi olan köy enstitüleri kapatıldı. Yerine imam-hatip okulları açılmaya başladı. Ekonomi politikası olarak devletçilik sulandırıldı. Türkiye IMF’nin kıskacına sokuldu. Dış borçlanma başlatıldı. Ulaştırmada demiryolları terk edildi, karayoluna ağırlık verildi. Türkiye’nin sanayileşmeden vazgeçmesi yönünde telkinler yapıldı. İrtica yeniden harekete geçti.
- CHP Meclis Grubu kararı (10 Şubat 1948): İlkokullarda isteğe bağlı olarak din dersleri okutulacak.
-3 Ocak 1949… Okullarda din eğitimi verilmesi sorunu, TBMM’de ateşli tartışmalara neden oluyor. CHP siyasal amaçlarla bu konudaki talepleri yerine getirme eğiliminde...
-1 Mart 1950… CHP Hükümeti 30.11.1925 tarihli Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Dair Yasa’yı yürürlükten kaldırdı. İşte gerekçe: “Bugün cehalet nedeniyle yer yer kimi batıl itikatlara rast gelinse de, bunlar artık halkın yolunu şaşırtacak bir etkiye sahip değildir.” Hükümet, seçimlerin tarihini de aynı gün ilan ediyor!
- Cumhuriyet gazetesi başyazarı Nadir Nadi (1950 seçimlerine sadece birkaç ay var, CHP Hükümeti’nin Başbakan Yardımcısı Nihat Erim’e kaygılarını iletiyor): “Seçim, demokrasi, çok partili hayat, evet, bunlar güzel şeyler. Fakat Devrimler ne olacak? Atatürk’ün temelini attığı uygarlık düzeni bir kez sarsılırsa, demokrasiyi yürütmek için gerekli ortam daha başlangıçta elimizden kaçmaz mı? Seçim tarihi yaklaştıkça gericiliğe ödün verme eğilimi günden güne artıyor. Vaktinde kontrol altına alınmazsa, bu; ilerde çok tehlikeli gelişmelere yol açabilir. CHP Hükümeti’nin bu konudaki durgunluğu anlaşılır gibi değil.” İşte Nihat Erim’in yanıtı: CHP her zaman olduğu gibi Atatürk Devrimleri’ne bağlıdır. Gericiliğe ödün vermek söz konusu olamaz. Ne var ki seçimlere şunun şurasında pek az bir zaman kaldı. Şimdiden harekete geçilir de Devrim ilkelerine atıp tutanlara karşı sert önlemler alınırsa, bu; CHP’nin toplayacağı oy sayısını düşürebilir. İlkin seçimler kazanılsın; ondan sonra Devrim ilkelerinin ne büyük bir güçle korunacağını gözlerimizle göreceğiz!
-Çetin Yetkin: Ne acıdır ki, çok partili düzene geçilmekle birlikte, Türkiye’nin bağımsızlığı üzerine ABD’nce ipotek konulacaktır. Türkiye’nin, bugün sömürgeleşme sürecinde nerdeyse son noktaya gelmesinin temeli, 1945-1950 arasında atılmıştır. Türkiye’yi ABD’nin yörüngesine sokmakta o zamanın iktidarı da, muhalefeti de -CHP de, DP de- tam bir görüş birliği içindeydi.
***
- 16 Haziran 1950… TBMM ezanın Arapça okunması yasağını kaldırdı. Meclis görüşmeleri, dışarda toplanmış olan halka hoparlörle dinletildi. Muhalefet (CHP) de değişikliğin lehinde konuştu. Karar, mollaların tekbirleri ile karşılandı.
-2 Eylül 1951: Necdet Evliyagil Cumhuriyet gazetesinde, her iki partinin seçim propagandası sırasında dini nasıl politikaya alet ettiklerini örneklerle yazdı: Bilecik’de CHP, türbeleri biz açtık derken, DP’liler de Arapça ezanın, din derslerinin ve radyoda Kur’an okutulmasının, DP’nin eseri olduğunu” ileri sürüyordu!
-1954 seçimlerinde uğradıkları ağır yenilgi üzerine CHP’de su koyuverenler (oportünistler) görüldü, şöyle diyorlardı: Parti laiklik ve devletçilik ilkelerinden vazgeçmelidir. Seçmen önünde demokratlarla ancak böyle yarışılabilir.
26-30 Temmuz 1954… CHP’nin XI. Kurultay’ında kimi Halk Partililer; partinin –halk tarafından benimsenmemiş olduğundan- laiklikten ve devletçilikten vazgeçmesini önerdiler. Genel Başkan İsmet İnönü; bu konuda DP ile asla yarışamayacaklarını söyleyerek, bu görüşe karşı çıktı.
-Nadir Nadi (1962): Yazık ki olaylar Nihat Erim’in dediği gibi gelişmedi. 1946’dan, hattâ daha öncelerden başlayarak, Atatürk ilkeleri bugüne değin her alanda ihmale uğradı.
-CHP Parti Meclisi toplantısında Bülent Ecevit ile Turan Güneş, birer konuşma yaparak arkadaşlarını uyarıyor: “Çok partili yaşama geçildiğinden beri, CHP eski devrimci yönünü yitirmiş, seçimlerde oy toplamak kaygısıyla ödün vere vere fikir bakımından zayıflamıştır. Oysa Parti’nin ‘devrimcilik, halkçılık, devletçilik’ gibi ulusumuzu kısa sürede kalkındıracak ilkeleri vardır. Politik hesaplarla, bu ilkelerin bir köşeye itilmesi doğru değildir. CHP kuruluş amaçlarını göz önünde tutarak kendine bir yön seçmeli ve ona doğru cesaretle yürümelidir. Bu uyarı parti Meclisi’nde tepkiyle karşılanır.
-Başbakan İsmet İnönü Küçük Kurultay toplantısında konuşuyor: Arkadaşlar! Koalisyon Hükümeti’ni yaşatma olanaklarını sürdürmeliyiz. Bu, karşılıklı uzlaşma ve hoşgörü koşuluna bağlıdır. Beni örnek alın, sabırlı olun. Nadir Nadi’nin İnönü’nün bu tutumuna getirdiği yorum: Koalisyon hükümetlerinin ancak uzlaşma yoluyla kurulabileceği açık bir gerçektir. Bununla birlikte, bir devrimin ürünü olan, hayatı doğrudan doğruya o devrime borçlu sayılan bir rejimde, temel ilkeler asla tartışma konusu edilmemelidir. Anayasa’nın mahkûm ettiği bir yönetimin özlemi içinde, öç duygularını gizlemeyenlerle nasıl uzlaşılabilir? Devlet’in laiklik ilkesini hiçe sayarak, yasaları çiğnemek pahasına öğretim birliğini bozanlar hoş görülebilir mi? Vicdan sömürücülüğüne açıkça karşı koymanın Koalisyon Hükümeti’ni dağıtacağını, ya da gelecek seçimlerde oy kaybına yol açacağını düşünerek eller böğründe ‘Ya sabır!’ çekmek olumlu bir politika mıdır?
-14 Ekim 1962… Manisa Milletvekili ve Ulus Gazetesi Başyazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu CHP’den istifa ediyor. Gerekçesi şu: CHP Atatürk ilkelerinden, birçok noktalarda ödünler vererek uzaklaşmış bulunmaktadır.
-8 Ağustos 1963… Partinin politikasından düş kırıklığına uğrayan çok sayıda genç üye, CHP’den istifa ediyor. İstifalar için gösterilen sebepler arasında şunlar var: “Atatürk ilkelerinden ödün verilmiştir. Partinin genel ilkelerinden, özellikle halkçılık ve laiklik ilkelerinden ödün verilmiştir. Halkevleri ve köy enstitülerinin açılması için hiçbir girişimde bulunulmamıştır.”
- 26 Ocak 1974… Millî Selamet Partisi, genel seçimlerden 48 milletvekiliyle çıkarak anahtar parti konumuna geldi. CHP, MSP ile koalisyon hükümeti kurdu, böylece dinci bir parti ilk kez iktidar ortağı oldu. Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, dinci siyasetçilere ülkenin içişlerini, adalet hizmetlerini ve ekonomisini teslim etti.
-Dinciliğe göz yumma, tarikatlara şirin görünme yarışına, sonunda Bülent Ecevit de katıldı. Gerçekleşmesi için büyük çaba gösterdiği CHP-MSP koalisyonu ile, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, siyasal İslam’ı iktidara taşıyan, devlet olanaklarına kavuşturan Ecevit; 1986 ara seçimlerinden önce Manisa’da köylülere şöyle sesleniyordu: “Bir insan şu veya bu tarikattan olur, ama aynı zamanda ilerici de olabilir. DSP kimsenin dinine, tarikatına, başörtüsüne karışmaz.” Daha sonra köylülere şöyle diyordu: “En büyük Allah, sonra halk...” (Evet doğru, ancak Allah’ın kutsal adı, kirli siyasete âlet yapılır mı? cd)
-CHP Genel Sekreteri Ertuğrul Günay (Bugün AKP hükümetinin bakanlarından): Devletin, gençleri Atatürkçü ve laik doğrultuda yetiştirmesi, imam-hatip lisesi mezunlarının Harbiye’ye girişinin engellenmesi haksızlıktır.
-CHP'yi tekrar açan Deniz Baykal bir ara '3- D' modelini geliştiriyor: 'Değişim, Dönüşüm ve Demokrasi'... CHP'nin Altı Ok'u hakkında söylediği: “O babaannemizin sandığındaki çeyizdir.”
***
-16 Haziran 2000… Gazete Müdafaai Hukuk ’ta bir haber: CHP nereye? Atatürk’ün partisi böyle mi olacaktı? CHP’nin yeni tüzük tasarısı, bu partinin, köklerinden ve Atatürkçü geleneğinden koptuğunu gösteriyor. Tasarıda Atatürk İlke ve Devrimleri’nden tek bir söz yok. Alt Ok’un hiçbirinden söz edilmediği gibi, “irtica” tehlikesi de görmezden geliniyor. Ulusal kimlik yok sayılıyor; yerine “etnik, dinsel, ideolojik cemaatler” geçiriliyor. Yeni tüzük, CHP’nin küresel emperyalizme uyum sağlama planından ibaret.
-Cumhuriyet gazetesi, 24.8.2002… Bir fotoğraf… Deniz Baykal, beşuş bir çehre, muzaffer bir eda ile, “Dünya Bankalı” Kemal Derviş’in elini havaya kaldırıyor. Fotoğrafın altında şu yazı var:
Deniz Baykal: “Derviş’i CHP’ye getirmek için dağlar, denizler aştık.”
-26 Nisan 2008… Bu satırların yazarı: TV’den CHP’nin 32.Olağan Kongresi’ni izledim. Deniz Baykal’ın konuşmasını dinledim. Garp cephesinde yeni bir şey yok. Eski tas eski hamam, tellaklar bile değişmemiş, değişmeyecek de. Baykal bence Atatürk’ün CHP’sinden ziyade sağ bir partiye yakışan bir siyasetçi. Yıllardır takip ediyorum, ta baştan beri gözü hep sağda olmuştur. Zaten CHP’nin sağa kaymasında en büyük sorumluluk -sanırım- ona aittir. Bu partinin ilerici, devrimci -hattâ diyebilirim ki Kemalist- karakterinin bozulmasında, yok olmasında katkısı çok büyüktür.
-Bülent Ecevit’in “Ortanın Solu” (Kim Yayınları, Ank., 1966) kitabından: Ortanın Solu anlayışına uygun ve demokrasiyle bağdaşabilen teşebbüs özgürlüğü, mülkiyet ve miras hakkı; Anayasa’mızın da belirttiği gibi kamu yararı ile sınırlıdır. “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olmamalıdır” ve özel teşebbüsün “milli iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesi” devletçe sağlanmalıdır. Ortanın solunda bir devletçilik anlayışı, ekonomik gelişmeyi, ulusal kalkınma amaçlarına ve sosyal adalet ilkelerine uygun olarak hızlandırmanın gerektirdiği ölçüde devlet işletmeciliğini öngörür. CHP’nin devletçiliği bu anlam ve ölçüde bir devletçiliktir.”
-Ben, bu satırların yazarı, Bülent Ecevit’in sonraki yıllarda yaptıklarını düşünüyorum: Tam bir “devletçilik” düşmanı kesilmişti. Bir ara Devlet Bahçeli (MHP) ve Mesut Yılmaz’la (ANAP) bir koalisyon hükümeti kurmuştu. 2002 krizi bastırınca, Kemal Derviş’in kılavuzluğunda, özelleştirmeleri hızlandırmaya çalışmıştı.
-11.10.2008… CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: Küresel ekonomik kriz “dünya çapında tefecilikten” kaynaklanmaktadır. Tarım ve üretim ekonominin temelidir. Hani sınırların kalktığı, paranın her yere transfer olduğu global ekonomi, her yerde zenginliği, refahı sağlayacaktı? Birdenbire, bu ekonominin dünya çapında çöktüğü ortaya çıktı. Sıkıntının temelinde ekonominin paraya dayanması var. Ekonomi, üretime dayanır. Fabrikaya dayanır, tarlaya dayanır. Zenginlik neyle artıyor? Faizle, repoyla... Bütün bunlar, dünya çapında tefecilikten başka bir şey değildir. Türkiye yeni bir yol haritasına gereksinim duyuyor.
-Bu satırların yazarı: Bir zaman böyle konuşan Baykal acaba 22 Temmuz 2007 seçiminden önce neler söylüyordu? Buyurun, okuyun ve tutarsızlığı görün: Türkiye’de siyasi partilerin uygulayacakları ekonomi politikalarının belirli bir çerçevesi vardır. Herkes bu çerçeve içinde kalacaktır. CHP’nin uygulayacağı politikalar da bu doğrultuda olacaktır. Kurallar bellidir. Piyasa ekonomisi gerçeğini değiştirmeye gerek yoktur. Türkiye'de siyaset piyasa ekonomisi kurallarını işletmekle görevlidir. Bir ülkeyi bir ada gibi, dünya ekonomisinin kuralları dışına çıkarmak mümkün değildir. O kurallar içinde yarışacağız. Ekonomi giderek küreselleşmektedir. Sermaye hareketleri ekonominin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ticaret giderek serbestleşmektedir. Bu saydığım koşulları göz önüne alarak bir politika ortaya koymalıyız.
***
-19.4.2011… Aydınlık gazetesinde bir yorum: CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen, CHP eski genel başkanı Deniz Baykal yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun geleceğinin 3 yıl önce kendisine bildirildiğini söyledi. Amerika-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü temsilcilerince sunulan bir raporda Deniz Baykal’ın istifaya ikna edilip, yerini Kemal Kılıçdaroğlu’nun alacağından söz ediliyor. Rapor’da Baykal’ın istifasıyla, Kılıçdaroğlu CHP’sinin yeniden Avrupa tarzı ve merkezî bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacağı belirtiliyor. 2008 tarihli raporun CHP’nin yenilenmesi söylemi ile, Kılıçdaroğlu’nun günümüzdeki “Yeni CHP” sloganı arasındaki örtüşme anlamlı değil mi?
-CHP Bursa Milletvekili Sena Kaleli: Ben Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisi değilim, olmak da istemiyorum. Çünkü bekçilik dönemi tarihe karıştı. Bilirsiniz eskiden mahallelerde elde düdük dolaşan bekçiler vardı. Şimdiyse mobese kameraları var.
-Nisan 2011… CHP Parti Meclisi üyesi Binnaz Toprak: CHP artık CHP değil. Milliyetçi ve ulusalcı olarak tanımlanamayacağı kesin! Toplumu ayrıştıran sıkan, Atatürk milliyetçiliğidir. Türklük kavramı Anayasa’dan çıkarılabilir. Türk Vatandaşlığı tanımının “yurttaşlık” olarak değiştirilmesini CHP olarak destekliyoruz. Ruhban Okulu açılmalı, ekümeniklik tanınmalı. İki dile sıcak bakıyorum. AKP Hükümeti ekonomiyi iyi yönetti, gelir ve zenginlik arttı.
-CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum: Anayasa’dan Türk sözcüğünün çıkarılmasına karşı değilim. Türk tanımı kaldırılıp 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı denilebilir. Eğitim dili Türkçedir. Ana dilde öğretim seçmeli derstir. Ana dil dememizin nedeni, biri ben Çerkezce de öğreneceğim derse buna izin vermek için. Türklük yerine ’yurttaşlık’ kavramını öneren Süheyl Batum’un ardından CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu daha da ileri gitti: Türklük çıkarılsın; etnik kimlik/dini inanç/siyasi düşünce vurgusundan arınmış bir vatandaşlık tanımı getirilsin.
- CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Heinrich Böll Vakfı'nın düzenlediği bir toplantıda Kürt bölücülerin taleplerini dile getiriyor: Yüzde 10 seçim barajı düşürülmeli. Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalı. Kürtçe’nin öğretilmesi devlet tarafından üstlenilmeli. Demokratik özerklik hakkı tanınmalı."
-CHP Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu: Tekke ve zaviyelerin kapatılması toplumu yozlaştırdı, yeniden açılmalı.
-CHP PM Üyesi Muhammed Çakmak: Fethullah Gülen bilgedir, saygıyla selamlıyorum.
- CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün: Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP'dir. Atatürk de bu olaylardan haberdardı.
-CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu: Devlet değişsin istiyoruz. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı aynen kabul ediyoruz. Çekincelerin tamamına karşıyız. Kürt kimliği ve Kürt dili önündeki tüm engelleri kaldıracağız. CHP iktidarında genel af çıkartacağız. Profesyonel orduya bir an önce geçmeliyiz. Türkiye'de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz. Türban sorununu çözeceğiz. Siyasallaşmayan tarikatlara saygımız vardır. ("Yargıda cemaat yapılanması var" iddiaları üzerine) “Yargı içinde böyle bir kadrolaşma vardır” demeyi doğru bulmuyorum. (Atatürk'ün CHP'siyle ilgili soruya yanıtı:) "Ben o zaman yoktum."
-Bu satırların yazarı: Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmalarda Atatürk’ün adını anmamayı kural haline getirmiştir. Çok zorda kalırsa “Mustafa Kemal” der. Benzetme gibi olmasın ama, Atatürk’ün düşmanları da, o yüce insandan yalnızca “Mustafa Kemal” diye söz eder.
CHP'nin, AKP'den ne farkı kaldı? Vural Savaş "Atatürk'ün Kemiklerini Sızlatan Parti CHP" diye bir kitap yazmıştı. Yerden göğe kadar haklıymış meğer. Ne oldu bunlara, bir parti böylesine mi değişir? İçlerinden biri "bizim ideolojimiz yoktur" anlamında bir laf etmişti, itiraf diye herhalde buna denir.
- Yalçın Küçük: Soros'un parmağına bakın, Abdullah Gül'ün ve Fethullah Gülen'in parmağına, iki gün sonra Kılıçdaroğlu'nun işaret edeceği adresi saptayabilirsiniz. İsmet Paşa ilk önce, Celal Bayar için söylemişti, devletin üst katlarına “bu kadar ümmîsi gelmemişti”, bu sözünü unutmuyorum. CHP'de de Kemal Bey kadar bir ümmî hiç olmamıştı; son derece bilgisiz, Deniz Baykal'ın hediyesidir. Kılıçdaroğlu'nun sadece vücudu CHP'dedir. Elverişlidir. Kılıçdaroğlu, AKP'nin yaptıklarının hepsini tasdik etmekte ve çok zaman fazlasını istemektedir. Kafası AKP'dedir.
-Şubat 2012… CHP Kurultayı’nda muhalifler adına konuşan Mersin Milletvekili İsa Gök: Bizim tabanımız soldur, devrimcidir. CHP, geçmişini hatırlamak zorundadır. Kuvayı Milliye’yi, Halk Fırkası’nı hatırlamak zorundadır. Yeni bir yol çizilmesinden bahsediliyor. Bu yol mutlaka CHP’nin DNA’sına uygun olmalıdır. Bunun aksi CHP’yi sağcılaştırır, AKP’lileştirir. Sağın alternatifi sağ olamaz. Kılıçdaroğlu konuşmalarında yalnızca "Mustafa Kemal" diyor, "Atatürk" demiyor. Atatürk soyadı O’na özel bir kanunla verilmiştir. Kendisinden naçizane istirhamım: lütfen ‘Mustafa Kemal Atatürk’ deyin.
***
Ve Mustafa Kemal Atatürk: Bir zaman gelir, beni unutmak, unutturmak isteyen gayretler belirir. Fikirlerimi, öğretimi inkâr edenler, beni çekiştirenler, karalayanlar çıkar. Hatta bunu yapanlar benim yakın bildiklerim, inandıklarım da olabilir. Fakat benim ektiğim tohumlar o kadar özlüdür, o kadar kuvvetlidir ki, fikirlerim, öğretim Çin’den döner, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir; feyizli neticeleri kalpleri doldurur!
Prof. Dr. Cihan Dura
Not: www.cihandura.com sitesinden alınmıştır.
6 notes · View notes
fisiltihaberleri · 6 months
Text
Tumblr media
İDSB Üyeleri, iftarda bir araya geldi İDSB üyeleri, Bahariye Mevlevihanesi’nde düzenlenen iftarda bir araya geldi. Selamlama konuşması gerçekleştiren İDSB Genel Sekreteri Eyüp Akbal, “Tüm İslam coğrafyasında barışın hâkim olduğu, insanların özgürce bir yaşam sürdüğü ve inançlarını dilediklerince yaşayabilecekleri günlerin gelmesi için dualarda buluşalım” dedi.
İslam Dünyası STK’ları Birliği’nin (İDSB) üyeleri, İstanbul’da yapılan iftar yemeğinde buluştu. Bahariye Mevlevihanesi’nde İDSB Genel Sekreteri Eyüp Akbal'ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen iftar yemeğine; İstanbul Vali Yardımcıları Mustafa Kaya ve İlker Haktan Kaçmaz, Kandilli Rasathane Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, Eski İDSB Genel Sekreteri Ali Kurt, İDSB Kurucu Genel Sekreteri Necmi Sadıkoğlu, Türkiye Gönüllü Teşekkürler Vakfı Kurucular Kurulu Başkanı Hamza Akbulut, Doç. Dr. Cihat Yaycı, İhvan Şura Kurulu Üyesi (Mısır) Mihtat Haddad, Doğu Türkistan Maarif Vakfı Başkanı Hidayetullah Oğuzhan, Filistin Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Mişaniş ve Uluslararası İnsani Yardım ve Kalkınma Müessesi (Yemen) Dr. Hamid Ziyad’ın yanı sıra akademisyenler ve politikacılardan oluşan önemli isimler katıldı. https://www.fisiltihaberleri.com/haber/idsb-uyeleri-iftarda-bir-araya-geldi-10683.html
0 notes
alintikitap · 5 years
Photo
Tumblr media
Bizi de terk etti. Yavaş yavaş ve sancılı süreçlerle. Bizim piri reisimiz vardı bir zamanlar. Dünyanın tanıdığı bir denizci ve kartograf. Onu Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanı ile 1554 yılında Kahire'de boynunu vurularak idam ettik. . Takiyüddin'in Rasathanesi... Osmanlı bilgini Takiyüddin tarafından İstanbul'da Tophane sırtlarında kurulan bir gözlemevi. Içindeki aletler o dönemde Avrupada bile yoktu. 1580 yılında, Şeyhülislam Kadızade'nin fetvası ve padişah III. Murat'ın emriyle rasathaneyi denizden topa tutarak yerle bir ettik. . Ibni Sina, ibni Rüşd, farabi... Bizden kaçmaz. Kaçmadı da. Öldürebildiğimizi öldürdük, gerisini sürdük ve dışladık. Yakın geçmişte Sabahattin Ali'miz... Kafasını taşlarla ezdik! Pusu kurduk aydınlarımıza. Faili meçhullerle andık adlarını. Yani birden olmadı hiçbir şey. Bilim ve sanat bir anda terk etmedi bizleri. Yavaş yavaş ve sinsice kovaladık onları. . Ne demişti vatan haini ilan ettiğimiz Nazım Hikmet? "Ey zavallı vatanım neden böyle ağlıyor? Neden midir? Çünkü ona evlâtları bakmıyor." Bir başka dizesinde de: "Tereci tere satar biz vatan satarız. Biz kurşuna dizeriz düşünceyi. Hiçbir şey düşünmeyeceksin. Hatta hiçbir şey düşünmediğini bile..." . Ama ne olursa olsun arada bizim gibi bilim ve sanat aşıkları çıkıyor bu topraklarda. Çıkmaya da devam edecek. Işte bunu durdurmaya hiçbir soysuzun gücü yetmez. . Günay Aktürk . #alıntıkitap #kitapbaz #kitaplarimizdan #kitapcümleleri #kitapyorum #kitapunya #biryudumkitap #kitaplayasamak #kitapalintisi #kitapönerileri #tavsiyekitap #kitaponerisi #kitaplik #kitaptansözler #kitaplar #kitapokumak #kitabevi #kitaplardankesitler #kitaplaryolda #kitapalıntıları #kitapsozleri (Mustafa Kemal) https://www.instagram.com/p/B4NlIqLpWmQ/?igshid=wjy8nnpsfd9p
4 notes · View notes
pazaryerigundem · 3 years
Text
Kayseri Talas'ta tarihi gün
Kayseri Talas’ta tarihi gün
Kayseri’nin Talas Belediye Başkanı Mustafa Yalçın, son Çanakkale Gazisi Hüseyin Kaçmaz’ın oğlu Turgut Kaçmaz ve beraberindekileri makamında ağırladı. Mehmet UZEL (KAYSERİ İGFA) Yamandede İmam Hatip Lisesi Okul Müdürü Seyfullah Tengizler ile birlikte Kayseri’nin Talas Belediye Başkanı Mustafa Yalçın’ı ziyaret eden Turgut Kaçmaz, ziyaret sırasında babası Gazi Hüseyin Kaçmaz’ı kısaca anlattı. Babası…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
turkiyehaberi · 3 years
Link
Kayseri'nin Talas Belediye Başkanı Mustafa Yalçın, son Çanakkale Gazisi Hüseyin Kaçmaz’ın oğlu Turgut Kaçmaz ve beraberindekileri makamın...
0 notes
kelimelerin-ruhu · 6 years
Photo
Tumblr media
Bir İzmir'li den İZMİR GÜNCESİ… Öyle kolay değildir bu kenti ve insanını anlamak. Derinlerine nüfuz etmedikçe kenti de, insanlarını da pat diye anlayamazsınız. Gönlü geniştir. Herkesi bünyesine kabul eder. Kimseye git demez ki zaten gelen de gitmek istemez. İzmir'li tutturuktur. Empoze etmekten veya asimile etmekten hicap duyar. Onu anlamaya istekli olanı sabırla kucaklar. Çünkü bilir ki varlığını özümseyenin gönlü hep buralıdır. Nereye giderse gitsin illaki gözleri 35'i arar. Ve bulunca çocuklar gibi sevinir. Bir İzmir'li için memleket mühim meseledir. Kentimde sokak hayvanları bile farklıdır. Karşıyaka, Alsancak, Pasaport, Konak vapurunda 🚢 martılarla, Kordon'da ve bilimum her alanda kedi🐈ve köpeklerle🐕, lakin muhakkak Konak'ta ve Karşıyaka'da güvercinlerle dosttur. Bu şehirde diğer hayvanlar gibi kuşlar🐦 da insanlardan kaçmaz. Aralarında sürekli bir sevgi alışverişi vardır. Saat kulesinde güvercinlere yem atmayan kesin bizden değildir. 😄 Bir İzmir'li enginarı, şevket-i bostanı, börülcenin her çeşidini ve kimsenin bilmediği bir sürü otu şahane zeytinyağıyla hünerli elinin ve gönülünün lezzetiyle pişirir. Sofrası açıktır ve herkesle paylaşmaya bayılır. Sıkça “İzmir'li işte, herşeyi değişik söyler” diye eleştirilse de onun için domates değil domat 🍅, simit değil gevrek, çekirdek çitlemek değil çiğdem yemek önemli mevzu bahistir. Boyoz ve yanında bol karabiberli yumurta ile gönül ilişkisi çok başkadır. Fazla darlanmaya gelmez, asfalyaları attı mı yanına pek yaklaşılmaz. Denizi 🌊 görünce siniri sabun köpüğü gibi sönsede siz yine de asfalyalarını attırmayı denemeyin. Çünkü 35 gibi 35.5'ta bize aittir. 😊 Bir İzmir'li vatanına, milletine, Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk'e, Cumhuriyete, özgürlüğe🗽, demokrasiye, çağdaşlığa, insani değerlere ve eşitliğe tutkuyla bağlıdır. Başa tutturulan ilk gönderisi ebedi Mustafa Kemal Atatürk sevgisidir. ❤ Kimseye karışmaz ama kendine karışılmasını da hiç sevmez. Duyarlıdır ve  haksızlığa karşı birleşmesini iyi bilir. Yek vücut olunması gereken zamanda kale ♖ gibi dik durur. İnatçıdır, genelin tabiriyle arızadır ama asla müdahaleci değildir. Her fikre sonuna kadar saygı duyar. Zaman zaman pek anlaşılmadığına inansa da anlamak için her daim didinir. Deniz ve edebiyat kokar benim şehrim. Her sokağın ruhu, her bireyinin meltem ve yakamozla çağlayan bir yanı vardır. Geçmişine ve geleceğine sahip çıkar. Güzelliği dillere destan, şairlere ilham, şiirlere mısradır. Turgut Uyar'ın dediği gibi “Hadi kalk İzmirlere filan gidelim.” Karataş'ta Dario Moreno, Karşıyaka’ da Atilla İlhan'dır. Her santimetrekaresinde Ayhan Işık, Sezen Aksu, Kayahan, Muzaffer İzgü, Müzeyyen Senar, Tanju Okan ve daha bir sürü özel yüreği saklar. İzmir'li tüm bunlarla genetik olarak kodlanarak doğar. Her daim güneşlidir İzmir. O yüzden havası sıcaktır. Hatta fazlasıyla sıcaktır🔥 ama bu -Martılarla hadi bir vapur 🚢 sefası yapalıma davetiyedir. Açık havayı sever İzmir'li. O yüzden alışveriş için yolu daima Kemeraltı'na düşer. Bir şey almasa bile illa gezmek için gider. Rahatına düşkündür ama vazgeçmeyi bilmez. Pes etmek kitabında 📚 yazmaz. Candandır, samimidir, herkese kucak açar ama eğriyide, doğruyuda çekinmeden söyler. Efeliği bakidir. Denize girmek lüks değil hayatın normal seyridir. Metroya 🚉 atlayarak yaklaşık bir saate kızgın kumlardan, serin sulara💦 ulaşmak kolaydır. Foça, Urla, Seferihisar, Karaburun, Morgan, Dikili, Çeşme dört bir yanı denizle kucaklaşmanın adresidir. İnsanının özgüveni yüksektir. Kimseye tepeden bakmaz ama kendi değerininde farkındadır. Kadınlar, çocuklar, hayvanlar kısacası içinde barındırdığı her varlık özgürlüğüne🗽 sıkıca bağlıdır ve sahip çıkmasını iyi bilir. İstisnasız her İzmir'li huzura, sevgiye, samimiyete, içtenliğe, bolca kahkahaya😂 aittir. Hayata direnme yolunu böyle bulmuştur. Genelde halinden memnundur. İstemediği bir şeyi yaptırmak neredeyse imkansızdır. Buralı olmayanın bile, gün gelip yaşamak istediği yeğane yerdir İZMİR. 🍀 Bir şekilde yolu düşenin, bir parçası hep burada kalır. Gün olurda geri dönerse kalan parçası onu karşılasın diye… İzmir'li başka bir şehirde yaşamak zorunda kalsa bile yüreği, aklı hep İzmir'de yaşamaya devam eder. Ve eninde sonunda kendi kutsal topraklarına geri döner… Çünkü bir başkadır benim memleketim… SELDA İLTER KÖKSALAR 🌿💙🙏💙🌿 📷 @pixbynes
5 notes · View notes
sektorumdergisi · 3 years
Photo
Tumblr media
Mutlusan Akademi Hız Kesmeden Devam Ediyor! Mutlusan, Mutlusan Akademi adı altındaki ürün tanıtım ve bilgilendirme toplantılarına hız kesmeden devam ediyor. İş ortakları olan Koza Elektromarket ile birlikte gerçekleştirilen toplantı büyük ilgi gördü Mutlusan’nın iş ortağı olan Koza Elektromarket Paz. ve Dış Ticaret A.Ş. öncülüğünde Mutlusan Akademi Toplantısı’nı 09.09.2021 tarihinde Ramazan Bingöl Et Lokantası’nda gerçekleştirdi. Yoğun ilgi gören toplantıya, Mutlusan Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Kaçmaz, Mutlusan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hıdır Kaçmaz ve Koza Elektromarket Yönetim Kurulu Başkanı Ercan Yıldız da katıldı. Bu etkinlikle birlikte Mutlusan ailesi, Koza Elektromarket ve Koza Elektromarket’in iş ortakları bir araya gelme fırsatı yakaladı. #mutlusan #mutlusanakademi #elektrik #şalt #anahtar #kablolanalı https://www.instagram.com/p/CVcmcI0sNG5/?utm_medium=tumblr
0 notes
roofdesing · 4 years
Text
Bir öğretmen ile mahalledeki 120 öğrencinin hayatı değişti
Bir öğretmen ile mahalledeki 120 öğrencinin hayatı değişti
Denizli’nin Güney ilçesine bağlı Eziler Mahallesi’ne 4 yıl önce atanan beden eğitimi öğretmeni tüm mahallenin yaşantısını değiştirdi. Mustafa Kaçmaz Ortaokuluna atanan Suat Arı, tüm öğrencilerini Türkiye’de pek bilinmeyen branşlarla tanıştırdı.   Okuldaki 120 öğrenciyi sporla tanıştıran Arı, zaman zaman öğrencilerin ailelerini ikna etmekte zorlansa da pes etmedi. Kent merkezine 80 kilometre…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
denizlionlinehaber · 4 years
Text
GÜNEY EZİLERLİ HOKEY TAKIMI SPORCULARI'NDAN İBANOĞLU'NA ZİYARET!
GÜNEY EZİLERLİ HOKEY TAKIMI SPORCULARI’NDAN İBANOĞLU’NA ZİYARET!
Çim hokeyindeki başarısıyla adını ülkeye duyuran Güney Ezilerli Hokey Takımı sporcuları, Gençlik ve Spor İl Müdürü Ahmet İbanoğlu’nu ziyaret etti.     Güney ilçesine bağlı Eziler Mustafa Kaçmaz Ortaokulu öğrencileri, hokey branşına olan tutkuları ve elde ettikleri başarılarla adından söz ettiriyor. 70 öğrencinin bulunduğu okulda 12 kişilik takım kuran iki öğretmen Burak Duman ve Suat Arı çim…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
islamievlilikfan · 4 years
Text
Uzayda İbadet 4: Namaz
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/uzayda-ibadet-4-namaz/
Uzayda İbadet 4: Namaz
Tumblr media
Yazı dizimizin diğer bölümleri için tıklayınız Uzayda İbadet Yazı Dizisi
Tumblr media
Es-Selamü Aleykum, sevgili okurlar,
Malezyalı astronot Dr. Sheikh Muszaphar Shukor (Şeyh Muzaffer Şükür)  ile başlayan “Uzayda ibadeti nasıl yapabiliriz?” sorusuna cevap aramaya devam edelim.
Yer çekimi olmayan uzayda namaz hareketleri oldukça zorlayacaktır. Ayaklar zemine sabitlenirse hareket etmek biraz daha kolay olabilir.
Namaza başlamadan önce niyet ederken nerenin vakit namazına göre kılıyorsak ona göre niyet etmemiz, namaza karşı hassas olduğumuzu gösterir.
Namaz kılınacağı zaman eğer rüku ve secdeye gitmek zor oluyorsa, tek el ile yakın bir yerden destek alınabilir.
Kılınacak vakit namazı bu şekilde namaz eda edilebilir.
Uzay aracının dışında, uzay giysisi içinde çalışma yaparken, vakit namazını kaçırırısak?
Namaz dünyadaki vakitlere göre ayarlıdır. O yüzden vakit kaçmaz. Kılınamayan namaz hangisi, örneğin akşam. Müslüman astronot uzay aracına dönünce, kılamadığı akşam namazına kılabilir. Niyet ederken dünya üzerinde akşam vaktine giren yer neresi ise ona göre niyet edilebilir. Diyelim Tunus: “Niyet ettim Allah rızası için üzerime farz olan akşam namazını, Tunus’taki namaz vaktine göre kılmaya.”
Başka gezegende namaz kılacaksak nelere dikkat edilmelidir?
Yaşanabilir gezegende isek, dünyadaki usule göre namaz kılınabilir. Tek sıkıntı dünyanın kütlesinden farklı bir gezegende olursak yer çekimi etkisi de farklı olur.
Dünya’dan küçük gezegende yer çekimi az, Dünya’dan büyük gezegende ise yer çekimi fazla olabilir. Bu durumda rüku, secde ve secdeden ikinci rekata kalkışı daha dikkatli yapmalıyız. Alışıncaya kadar.
Eğer yaşanmaz bir gezegendeysek, özel kıyafat içinde namaz kılarken şunlara dikkat edilmelidir.
Secdeye giderken dizler, eller ve baş yere gidecektir. Elbiseye, eldivene ve başlığa zarar verecek cisimlerin olmadığı bir zeminde namaz kılınmalıdır. İcap ederse namaz tahtası gibi bir nesne kullanmak da faydalı olur.
Başımızı secdeye koyarken, başlığın iç tarafına alın ve burun değmesi yeterli olur. İmkan yoksa, yapılabildiği kadar baş zemine yaklaştırılır.
Yani yaşanmaz gezegende özel elbiseye zarar verici eyleme girmeden namaz kılınmalıdır. Yoksa o gezegenin atmosferinde bulunan gazlar veya aerosol sıvılar hatta zararlı bakteriyel canlılar bize zarar verebilir.
Hayır dualarınızı esirgemeyin,
Mustafa Erol
islamievlilik.net
0 notes
seslimeram · 5 years
Text
Doğrunun Peşinde Misiniz, Oralarda Mısınız?
Tumblr media
Doğrunun, doğrusunun, doğruya dair olanın tükendiği, yerle bir olunduğu bir eşikte / tüm o açıklığı ile bir çukurda / ilerliyoruz. Günümüz, dünümüzün hallerine rehin kılınmış her yerin ve istikametin karanlıkça zapt olunduğu, zehirlendiği, kuşatıldığı yerde doğrunun tanımı da varlığı da artık geriye bırakılmayandır. Bir düzlem her nerede yanlış, her nerede eksik, her nerede ve ne şekilde varsa fecaat ile yön tayinin yapıldığı bir yere dönüştürülür. Bu mudur yeni ülke? Bunlar mı olacaktır ilerleme, atılım, şöyle ya da böyle yüzleşme hal ve istenci! Yeni ülke geçmişin cürümleri üstüne yepyenileri ile yoluna yürümeye devam edendir. Yeni denilen, eskinin dümen suyunda, geleceğini tastamam yanlışlar ile kurmaya devam edendir. Bir yangın yeri kılınmış olan menzilde hayat esamesi okunmayacak kadar alaşağı edilirken hala her şey yolunda masalı seslendirilendir. İyi de her nereye kadar?
Biteviye yıldırı halinin aralıksız bina olunduğu, hiçbir yaranın bırakın tedavisi hemen hiç önemsenmeyip, göz ardı olunduğu yerde, çürümeye yüz tuttuğu bir sahada sahiden de her nedir ki hayat? Doğrunun yanlış ile düzenlendiği bir zeminde, yanlışın doğrudur denildiği bir sahada hayatın her ne hallere koyulduğundan tek bir an olsun haberi var mıdır acaba o ülkenin sıradan yurttaşının. Behemehal demokrasi, bilakis eşitlik, daimi bir biçimde hakla hukuk ve adalet tecrübelerinin yerle bir / yerle yeksan kılındığı bir coğrafyada hayat nasıl bir meseledir, sorgulamayan o genişçe kitlenin umurunda mıdır acaba? Sessizliğe dibine ta dibine kadar sessizliğe gömüldükçe vatan denilenin bir yaşam sahası değil de tüm bu eğri, eğrelti ve kesintisiz çürümenin mihmandarlarının oyun alanı kılındığını gördükçe hayat ne olur sorguluyor musunuz?
Doğrunun, doğrusunun, doğruya dair olanın tüketildiği sahnede o ötekinin hayatına tüm bu devletli gölgeleri kesintisiz düşürülmeye devam olunur. Bir uzamdaki var edilmiş olan dehşetin, eğriden, yalandan ve yanlıştan her nasıl bir istikamet biçimlendirildiği Rahip Sefer Aho Bileçen’in başına getirilen hallerle barizdir. (bkz; bir önceki meram) “Avukat Mustafa Vefa, Rahip ile hapishanedeyken bir görüşme yapmıştır. O görüşmeye dair Mezopotamya Ajansı’na Ahmet Kanbal'a konuşur.  
Bileçen, yapılan görüşmede “etkin pişmanlık yasasından” yararlanmak isteyen Müjdat S. isimli itirafçının hakkında verdiği beyanların gerçeği yansıtmadığını belirterek, “2018 yılında 2 örgüt mensubu manastıra geldi. Benden yemek istediler. Ben de verdim. Daha sonra bu tespit edilmişti. Bunun üzerine dönemin Jandarma Komutanı Metropoliti devreye koyarak benimle görüştüler. Ben inkar etmedim. Olayın tekrar yaşanmaması için güvenlik önlemi alınmasını istedim ancak herhangi bir güvenlik önlemi alınmadı. Tutanak tutulmasının ardından konunun kapatıldığını sanıyordum. Kim kapıma gelirse veririm. Dini ve felsefi olarak vermem gerekiyor. Rahip olduğum için de yalan söyleyemem. Ben bunu herhangi bir örgüte yardım etmek için değil, inancım gereği yapıyorum. Felsefi anlamda ben ihbar da edemem. Dini anlamda da böyle. Ben zaten manastır dışına çıkamam” dedi.
Bileçen’in sağlık durumunun iyi olduğunu ve kendisini iyi hissettiğini aktaran avukat Mustafa Vefa, tutuklanmasına dair tepkisini de paylaştı. Bileçen’in, tutukluluğunu dini ve felsefi olarak değerlendirdiğini belirten Vefa, şunları söyledi: "Kendisi üzülmüyor. Zaten inzivaya çekilmiş bir hayat yaşadığını söylüyor. Kendisi için cezaevinde olup olmamasının bir önemi olmadığını düşünüyor. Ama tutuklanmasının Süryani toplumunda bir kırılmaya neden olacağını düşünüyor. Manastırın sahipsiz kalmasına üzülüyor. Manastırda beslediği ceylanların sahipsiz kalmasından endişe ediyor. Ama en çok endişe ettiği konu, Süryani toplumu. Tutuklanmasına gerek olmadığını düşünüyor. Tutuklanmasına anlam veremiyor. 2 yıl sonra gelinmesine de anlam veremiyor."
Mahkemenin verdiği tutuklama kararını da eleştiren Vefa, "Kanunda bir suç işlenmesi durumunda dahi bireylerin toplumdaki konumları nedeniyle tutuklanmamasını gerektiren istisnai durumlar vardır. Rahip Aho da bunun bir örneğidir. Bir yere kaçmaz. Bu Süryani toplumu için önemlidir. Neticede kırılgan ve hassas bir toplumdan bahsediyoruz. Adli kontrol uygulanabilirdi. Tutuklanmasını gerektiren bir ceza da yok bunun sonunda. Bahsi geçtiği şekilde bir yemek vermiş. Yardım ve yataklık iddiasından verilebilecek en yüksek ceza 3 yıl 1 aydır. Bu nedenle tutuklama ağır bir tedbirdir" diye belirtti.  
Süryani toplumunun "Güvenlik" endişesiyle bir daha manastıra gidemeyeceğine işaret eden Vefa, "Rahip tutuklanıyorsa, o bölgedeki 7 köyde yaşayan Süryaniler de aynı endişeyi yaşarlar. Süryanilerin bu topraklardan göç etmesine neden olabilecek bir olaydır. O yüzden mahkemeler de savcılar da bu durumun hassasiyetini düşünerek, karar almalılar. Henüz bunun için geç değil” şeklinde konuştu.
Süryani Kadim Kilisesi Vakfı ve Deyrülzafaran Manastırından yetkililerin, avukatların ol İçişleri Bakanlığında yaptıkları görüşmeler ve mahkemeye yapılan itirazın neticesinde Bileçen serbest bırakılır. “Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Süryani yerleşimi Üçköy (Xarabalê) kırsal mahallesinde 9 Ocak’ta yapılan ev baskınında gözaltına alındıktan bir gün sonra "ter örgütüne yardım etmek" suçlamasıyla tutuklanan Mor Yakup Manastırı Rahibi Sefer (Aho) Bileçen tahliye edildi.” Bir toprakta sahiden de atıl koyulmuş, unutturulmak istenmiş bir yeri yeniden hayatla buluşturan bir insana reva görülenlerin meseli zaten tüm o yanlışların istikametindeki ülkeyi görünür kılar. Kendi anlatımından vakıf olduğumuz hakikatin yardım veya yataklık olarak adlandırılmasının garabeti sorundur, duyan, yüzleşen ve sorgulayan var mıdır?
Bianet’te Ruken Tuncel’in haberidir: “Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Süryani Köyü Mehre’de (Kovankaya) yaşayan Hurmuz ve Şimoni Diril çiftinden dört gündür haber alınamıyor. Kaybolan çiftin durumuna ilişkin bianet’e konuşan Halkların Demokratik Partisi Süryani Milletvekili Tuma Çelik, aile bireylerinin 11 Ocak itibariyle çifte ulaşamadıklarını söyledi.
Çelik, Diril çiftinin yaşadığı köyde kış mevsimi olması sebebiyle iki aile yaşadığını belirtti ve ekledi: “Kendilerinden haber alamadığımız çift, hem köyde hem de İstanbul’da ikamet ediyor. Köyde kaybolan Diril çiftinin dışında, bir kişi yaşıyor. Yaşayan bir diğer kişi de akrabaları oluyor.
“Köy dağlık, askeri ve çoğu zaman yasaklı bir bölge. Kış koşulları sebebiyle biz de aile bireyleri de köye ulaşmakta sorun yaşıyoruz. Aile bireyleri de oldukça kaygılı kendileri de bölgeye ulaşamıyorlar. Aile bireyleriyle irtibat halindeyiz, yakından takip ediyoruz. Şırnak il örgütümüz durumla ilgileniyor. Bölgede arama çalışmaları sürüyor.”
Diril çiftinin kaybolması nedeniyle Şırnak’ta olan ve bianet’e konuşan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Süryani Milletvekili Tuma Çelik, savcılığın dosyaya gizlilik kararı getirdiğini söyledi.
Çelik, kış koşullarının karadan arama çalışması yapmaya izin vermediğini bu nedenle arama çalışmalarının havadan sürdürüldüğünü söyledi.
Tuma Çelik, bianet’e dün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, “Kendilerinden haber alamadığımız çift, hem köyde hem de İstanbul’da ikamet ediyor. Köyde kaybolan Diril çiftinin dışında, bir kişi yaşıyor. Yaşayan bir diğer kişi de akrabaları oluyor.
"Köy dağlık, askeri ve çoğu zaman yasaklı bir bölge. Kış koşulları sebebiyle biz de aile bireyleri de köye ulaşmakta sorun yaşıyoruz. Aile bireyleri de oldukça kaygılı kendileri de bölgeye ulaşamıyorlar” demişti.
Bir haftadır muallak kılınan iki insanın hayatıdır. Bir koca haftadır bir büyük ülke ol rahip için reva görülenlerde olduğu gibi, Keldani iki insanın da meçhul kılınmalarının akıbetini hiçbir türlü sorgulamayandır. Bir asırdır sorgulanan meramın, yanıtı bulunmaya çalışılan o neden sorusuna hala yanıtsızlığın yanında / yine ve yeniden bu defa iki insanın hayatı gölgelenir. Kaybetmek bir devlet geleneği kılınırken, yok saymak sabit olurken ol 1915'in karanlığı hep mi güncellenecektir. Hormız ana ve Beybün amca her nerededir? Yetmedi mi canı yaktığınız, yetmedi mi kötülüğünüz.... nasıl kaybedilir insanlar? Bunca bariz olan bir o kadar yalın kılınmış cerahat hali hazırda hayatı çitlerken kim güvendedir, sahiden de kim garanti bir hayat tahayyülüne sahiptir?
Hayatın bu sahada berhava olunmasının yerle yeksan kılınmasındaki cerahatli toplam ve ne kadar yanlış varsa onun doğru bulunmasının gayreti hiç mi ama hiç mi bir şey sorgulatmaz? Denklemlerin zayi olunduğu şiddet parametrelerinin genişletildiği, zulmün muktedir eliyle tasvip edilip, onaylanıp çoğaltıldığı bir yterde yanlışlarla bir yön tayinine düşülmesinin utancı her günü kapsar.
Meteler adlı bir televizyon yapımında nefretin sureti belirgin kılınır: “önümüzde daha çok köy daha çok Kürd var temizlenecek” gibi bir cümleyle ol görünür kılınanın var ettiği her fecaat, ortaya çıkan her tahayyül yüzeydeki yıkımları güncellemektedir daha nereye kadar bu cerahat. O habis kötülük hayatı gasp edecek. Bunlardan beslenen kitle, Kürd, Ermeni, Süryani, Alevi, Keldani, Rum, Pontos o ya da bu fark etmez öteki bildiğine karşı şiddeti hak görendir. El izan! Ayıptır, zulümdür, günahtır deyiminin boşuna zikredilmediğini bir kez daha kanıtlayan bir cerahat sarmalı karşımıza çıkartılırken, böylesinden, bu kadar aleni bir nefretten bir ülkeye varılabilir mi sahiden?
Tumblr media
Doğrunun çürütüldüğü yerde oluşturulan her aksiyon, bir başka yanlıştan umulan her bir medet bu sahanın yaşatma ihtimalini çalandır. Ki tüm o çalmaların, en ağır yıkımlarından birisi 19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul’un göbeğinde katledilen Agos Gazetesi kurucusu ve başyazarı olan Hrant Dink’in katliamı ve sonrasındaki şu on üç yılda var edilenlerden bariz kılınandır. Bir cerahatin, nefret söylemi ve hınç almaların, hedefe koyup fikriyatını duymak, işitmek ve anlamak istemediklerini etraftan yok etmenin yolunda yürüyenlerin ol karanlık temsilin var ettiği üç kurşunun aramızdan çaldığı Hrant Dink cinayeti pek çok meseli de, şu yukarıdaki üç beş satırda bildirmeye çalıştığımız gayrimüslim için yaşama ihtimallerinin her nasıl çalındığını da gösterendir.
On üç koca yılda, bir kaldırımın ortasında, üç otuz kuruşluk olan hepi topu üç kurşunla bir tetikçi tarafından katledilmiş bir insanın var ettiği bir hakikat vardır. Yüzleşilmeyen ol geçmiş, bin dokuz yüz on beşin katran karanlığı kendiliğinden bu sathı mahalde bir kez daha görünür kılınmıştır. Bir milli ve yerli ve doğrudan devletin dünü ile şimdisinin ortak tahayyülü olarak, göstere göstere, bildire bildire, bağır çağır bir cinayet işlenmiştir. Tümü birbirine topu atan kliklerin kendi çıkar çatışmaları olmasa ne ele verilecek zatlar vardır ne de bildirilecek tek bir hesap. Her şeyin vatan millet sevgisinden ileri geldiğini bildirme halinden kurtulamamış tetikçinin ve öne sürülen üç piyonun yanında, dönemin valisinden, içişleri bakanına, emniyet istihbarat şube sorumlusundan, birinci sınıf komiserlerden, mite hangi kurum hangi makam varsa buralardan birilerinin soy kodu “2” kılınmış bir insanı bu cenahta ortak katletmelerinin üstü örtülür. Avukat Hakan Bakırcıoğlu, Evrensel’den Ferhat Çelik’e bugün varılan süreci, davadan geriye kalanları detaylı olarak anlatır.
“Av. Bakırcıoğlu, soruşturmanın en başından itibaren Hrant Dink’in öldürülmesiyle, cinayete giden süreçler arasında kopmaz bir bağın olduğunu, dolayısıyla bu sürecin çok ayrıntılı soruşturulması gerektiğini söylediklerini ifade etti.
Fakat bu isteklerinin hiçbir zaman gerçekleşmediğini belirten Bakırcıoğlu, “İddianame düzenlenmesine ve davalar açılmasına rağmen cinayete giden süreçte yer alan kişiler, kurumlar ve bu kurumlarla kişilerin bağlantıları hiçbir zaman soruşturulmadı. Bu kişiler hakkında da kötü bir şekilde ‘kovuşturmaya yer olmadığına’ dair bir karar verildi. Bu durum eksikliklerden biri olarak hala varlığını sürdürmektedir” dedi.
Dava kapsamında şimdiye kadar 5 iddianame hazırlandığına dikkat çeken Bakırcıoğlu, şöyle devam etti: “İlk iddianame cinayetten sonra 28 Nisan 2007’de hazırlandı. Fakat bunun yanı sıra Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkında Aralık 2007’de bir iddianame daha düzenlendi. Yine Samsun İl Emniyet ve jandarma görevlilerinin bir kısmı hakkında da bir iddianame düzenlenmişti. Fakat esas olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2014 yılı itibariyle daha etkin bir soruşturma yürüttü. 2015 yılı Aralık ayında devlet görevlilerinin 27’si hakkında yeni bir iddianame düzenlendi. En son iddianame ise Mayıs 2017’de düzenlendi. Bu süre zarfında bütün davalar 2007 yılında açılmış ve İstanbul’da sürmekte olan dava ile birleştirildi. Dolayısıyla bugün Hrant Dink cinayetine dair yürüyen dava İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi 2016/32 esas numarasıyla yürümekte olan davadır.”
Firar etmemiş ve Türkiye’de bulunan sanıkların tamamının ifadesinin alındığı bilgisini paylaşan Bakırcıoğlu, sanık savunmalarının da tamamlandığını ve önemli bir kısmının dinlendiğini kaydetti. Şubat ayında yapılacak olan duruşmada geri kalan sanıkların dinleneceğini ifade eden Bakırcıoğlu, soruşturma ve yargılama aşamasında karşılaştıkları eksiklikleri şöyle dile getirdi: “Fakat hakkında iddianame düzenlenmesini talep ettiğimiz tüm kişiler hakkında iddianame düzenlenmedi. Öncelikli olarak söylediğim üzere bu cinayete giden süreçte yer alan kişiler hakkında verilen kovuşturmasızlık kararı hatalı kararlardan biriydi. İstanbul Valilik görevlileri hakkında Hrant Dink’e yönelik koruma kararı alınmadığı için dava açılmalıydı ama iddianame düzenlenmedi. Bu bir diğer eksikliktir. Milli İstihbarat Teşkilatı görevlileri cinayetten sorumlu olduklarını müdahil taraf olarak söylemekteyiz. Ama MİT görevlileri hakkında da bir iddianame düzenlenmedi. Dolayısıyla da cinayete giden süreçte yer alan kişiler hakkında bir iddianame düzenlenmemesi, İstanbul Valiliği ve MİT görevlileri hakkında bir iddianame düzenlenmemesi ve yine hem Trabzon İl Emniyet Genel İstihbarat Daire Başkanlığı, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nün bir kısım görevlisi hakkında iddianame düzenlenmesi gerekirken düzenlenmemiş olması, bu davanın en büyük eksikliklerini oluşturmaktadır.
Av. Bakırcıoğlu, bu şartlarda İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren yargılamadan çıkacak olan hükmün her şekilde eksik kalacağının altını çiziyor. Bakırcıoğlu, “Biz hakkında iddianame düzenlenen kişiler hakkında Anayasa Mahkemesi’ne de başvuruda bulunduk. Eğer Anayasa Mahkemesi bir işlem kararı verseydi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yine soruşturmalar yapıp, yeni iddianameler düzenlemek zorunda kalacaktı. Fakat AYM oldukça hatalı bir tutumla yaptığımız başvuruda işlem kararı oluşturmadı. Biz buna dair de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulunacağız. Eğer AİHM bir işlem kararı oluşturursa ve bu süreçler yeniden soruşturulursa o durumda daha bütünlüklü bir karar ortaya çıkar. Fakat AİHM’in bu kararı verip vermeyeceği, bu kararı verirse de bunu hangi tarihte oluşturacağı belirsiz. Dolayısıyla bunların hepsi süreci uzatan ve yargılamaları olumsuz yönde etkileyen hallerdir” diye konuştu.”
Doğrunun, doğrusunun, doğruya dair olan tüm çıkarsamaların, kötülüğe karşı hayatta iş bu sahada verilen mücadelenin tam da karşısında yükseltilen cerahatin her ne olduğunu anladığımız, anlatan bir cinayettir, Hrant Dink’in katledilmesi. Katliamcılığı, yok ediciliği  ve onun sürekliliğini sorgulama haline girişenlere, hakikati aramaya çalışanlara “milli, yerli, devletli” katının var ettiği cerahati on üç yıl sonra hala mı fark etmiyorsunuz? Malatya’da başlamış bir hayatı, bu toprağın bir devletten bağımsız olarak kökünden olmak her nedir bunu bildiren bir ismine reva görülen, yüzleşme konusunun belki de en son temsilcilerinden birisi olan bir hüviyeti yağmalayan devleti sahiden de görmüyor musunuz? On üç koca yıl geçti, utanmak nedir bilmeyen, arlanmak nedir anlamayan ve bu sahayı yaşamdan alıkoymaya hala devam diyenlerin oyuncağı kılınan bir sahada hayat ne haldedir? Adalet her nerededir? Hrant Dink’in katledilmesinden sonraki süreçte ortaya çıkan Türkiye gerçekliği hiç mi canınızı yakmamıştır, hala mı?
Bugün artık bir hafıza merkezi, müze olarak varlığını muhafaza eden Sebat Apartmanı’na yansıtılmış bir güvercin imgesi vardır. Üç kurşunla on üç yıl öncesinde devletlinin tüm kanatlarının mutabakatıyla canı çalınmış olanın bıraktığı izi görünür kılmaktadır. Güvercin tedirginliği olarak adlandırılanın her ne demek olduğu gövde gösterisi yapılan ol tetikçilerin yargılanmadıkları mahkemelerden, artık insanların canlarının salt ötekisi oldukları için yakıldığı bir ülke gerçekliğinde daimi bir devamlılıktır. Birkaç saniyelik ol görüntünün var ettiği henüz yüzleşilmeyen bir naaştır. 1915’ten bu yana süre giden kırım, bizler için medz yeghern ve çart’ın her nasıl güncellendiğinin anlatıcısıdır birkaç saniyede var edilen o güvercin görüntüsü.
Bir tekillik içerisinde, tek bir vakada memleket denilenin yaşatmaktansa / çürütmeye olan mesafesi gözler önüne serilir. Bir Ermeni bu topraklara fazla gelir. Yük edindiği, meselesi kıldığı insan hakları, eşitlik, özgürlük ve adalet tahayyülleri ile burada / birlikte bir yaşam gayretinin önünde setler çekilmesi kafi bulunmaz bir de canı çalınır Hrant Dink’in. Doğru ya da doğrusunun üstünün çizilmesi bir devlet geleneğiyken on üç yılda tarumar edilmiş bir dosya, oradan oraya yollanan bir dava, sürünceme taşımadan katillerin sırtlarının sıvazlandığı, destek çıkanların namlarının yürütüldüğü, kimilerinin taltif olunduğu bir ülkeye uyanılır. Kısa kesecek olursak, bir ötekisinin hakkından gelmiş olduğunu sananlar bir toprakta bizatihi o Türkün de hayattaki duruşunu sakatladı, engelledi, eksiltti. Bugün o yaşadığımız / yaşatılan ülkenin temellerinin nasıl atıldığını artık daha net görüyoruz. Katil kim diye sormuyoruz, katillerin muktedir kılındığı yerde hayatımızın halini, kırılan / yok edilen canların yaslarından gayrısı için el etmiyoruz, ses vermiyoruz.  En acısı da bu memleket bizlere ait olmayan bir menzil kılındı / kılınıyor, bunu görüyoruz. O 19 Ocak’ta her şey yerli yerine biraz daha oturmuştu, on üç yılda artık eminiz, biliyoruz, susmamaya çalışıyoruz.
Doğrunun çalındığı yerde hiçbir hakikat fark edilmez ve veya ettirilmez. Hrant Dink ne ilkti, ne sonuncu kılındı. Cerahatin varlığının karşısında hala sözü savunmaya, hala her renkte, her kimlikte, her cinsten insanın birlikteliğinin her ne kadar ivedi olduğu, suyun çatlağının gerçekten bulabilmesi için önemini koruyor! Umursuyor musunuz? Hayat zayi olunurken meselin salt berikine değil bu topraklardaki herkese / her sıradana karşı olduğunu / kurulduğunu sahiden anlıyor musunuz? Bütün o yıkımlar, şu güncelliğin taarruzları gerçekken sahiden de yaşamak için / yaşatmak için / birbirinin yarasını görebilmek, onlara merhem olabilmek için adalet için, eşitlik için, doğrunun peşinde misiniz, oralarda mısınız! 
Ezcümle: “Hayatın ucuza koyulduğu yerde sessizlik çürütür. Bu topraklar çürüyor. Anlıyor musunuz...”  
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: One Face Project - Nicosia - Cyprus 2017-2018 - Sibomana – Behance
0 notes
alibeykoysk · 5 years
Text
Bozcaadaspor 0-2 Alibeyköyspor
Tumblr media
Bölgesel Amatör Lig 11. Grupta mücadele eden Alibeyköysporumuz, 9. hafta maçında deplasmanda Bozcaadaspor'la karşılaştı. Bozcaada 20 Eylül Stadı’nda oynanan maçı Aydoğan Kaçmaz yönetirken yardımcı hakemlik görevini Ahmet Türkeş, Enes Samanlı, Seçil Özdemir yaptı. İlk yarısı 0-0 eşitlikle sona eren müsabakayı Alibeyköysporumuz 2-0 kazandı. Takımımızın gollerini 80. dakikada Samet Şenol, 90+4. dakikada da Hasan Üstübücü kaydetti. Bu sonuçla Alibeyköysporumuz puanını 13'e yükseltip sekizinci sırada yer aldı. Bozcaadaspor ise 9 puanda kaldı ve on birinci sırada yer aldı. Önümüzdeki hafta Alibeyköysporumuz sahamızda Çengelköyspor'la karşılaşırken Bozcaadaspor deplasmanda Başiskele Doğantepespor'la karşılacacak. Stat: Bozcaada 20 Eylül Hakemler: Aydoğan Kaçmaz, Ahmet Türkeş, Enes Samanlı, Seçil Özdemir Bozcaadaspor: Yusuf Turan, Ahmed Fırat Ekinci, Ozan Can Şenol, Ozan Kuru, Melih Küçük, Enes Cengiz, Ferhan Taşdelen, Halil Altıntaş, Tarkan Hancı, Mert Güneş, Fadıl Karaahmetli Yedekler: Ayhan Öztunç, Salih Tunahan Dündar, Egemen Tezcan, Hüseyin Turan, Emre Arslan, Mert Han Özkan, Ceyhun Yanık Teknik Sorumlu: Mustafa Ali Kındam Alibeyköyspor: Mert Can Tunca, Nihat Şimşek, Salih Tunar, Suat Mede, Enes Elektirik, Özgür Şengüler, Kerim Deler, Orkun Gülsen, Muhammet Raşit Gülkalaycı, Samet Şenol, Sinan Can Tataroğlu Yedekler: Berke Radar, Hasan Üstübücü, Süleyman Ergün, Umut Şafak, Oğuzhan Çöpür, Bekbol Tanhan, Muhammed Talha Şen Teknik Sorumlu: Metin Kaygın Goller: 80' Samet Şenol, 90+4 Hasan Üstübücü       Read the full article
0 notes
kuldam · 7 years
Photo
Tumblr media
Cumhuriyetin ilanından sonra, İstanbulda bir resepsiyon verilir. Tüm Dünya Ülkelerinin elçileri ve ataşeleri de davet edilir. Davet güzel bir şekilde devam etmektedir, fakat İngiliz ataşesi olan Binbaşının bakışları Atatürk’ün gözünden kaçmaz. Bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir. Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir. Yaver Mustafa Kemale şöyle der: Paşam; kendisine size karşı neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana Mustafa Kemalin Çanakkale’de babasını öldürdüğünü söyledi. Bunun üzerine Atatürk şöyle der. - GİT SOR BAKALIM BABASININ ÇANAKKALE DE NE İŞİ VARMIŞ? 
13 notes · View notes
stamboga · 5 years
Photo
Tumblr media
Türk Neferi kaçmaz, kaçmak nedir bilmez. Eğer Türk Neferinin kaçtığını görmüşseniz, derhal kabul etmelidir ki onun -başında bulunan en büyük kumandan kaçmıştır. Mustafa Kemal ATATÜRK https://www.instagram.com/p/B1y7d1ZnErm/?igshid=1q23yddnel6au
0 notes
osmancakmak52 · 5 years
Photo
Tumblr media
Bu tiyatro kaçmaz, mutlaka izleyin. Utku erişik Mustafa Kemal’in lafta değil ruhu, yazdığı, sahnede kendinden geçerek yaşayarak büyük performansı ile devleştiği bu oyunu Aydınım diyenlerin kaçırmaması gerek. @ekremimamoglu @kilicdaroglu @chpankara @tsoordu @sozcucomtr @tv52ordu @tarimyazari @ybayer59 @ahmethilmihacaloglu @cihangiryavuz @ordudahaber @aydindemir3436 @tele1 @utkuerisik @ordudevlettiyatrosu @ordutakip @chpordugenclik @ordudahaber @ordusmmmodasi @ordu_barosu @ordusporkulubu @oduniversitesi @itiraf.giresununiversitesi @giresungonulkahvesi @giresundogakoleji (Ordu) https://www.instagram.com/p/BwaY1QYhKLPccyZXG-N_LySglPOTrNlKbTm3V00/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1xv18nny84l4y
0 notes