Tumgik
#Rabbim kimsenin bir şey yaptığı yok
brsblt · 8 months
Text
Rabbim bize eli kanlı ABD’nin İtrailin, ve bunların destekçisi hangi ülke varsa hepsinin sonlarını göster. Bütün islam alemine birlik dirlik güç kuvvet nasip eyle.
3 notes · View notes
beyazmantoluu · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Anılarımı pek yazmamaya başladım ve bu çok rahatsız ediyor. Bunu telafi etmek için geç de olsa bundan sonra yazmayı düşünüyorum. Yani bundan sonra aklıma her gelen anımı karmaşık bir düzenle anlatabilirim. Keşke gönderilerimizin sıralarını değiştirip düzenleyebilsek.
Salı günü sınavdan sonra servise kadar vaktim vardı. Burak ne zaman geleceğimi sorup duruyormuş teyzeme. Hediye alma isteğiyle doldum ama erkeklere hediye bulmak kadar zor bir şey yok. Basit oldu ama atkı aldım. Seveceğini umuyorum. Yemeğimi yiyip servisle yurduma döndüm ve kalan son eşyaları topladım. Küçük tost makineme el koymasınlar diye dolaba kilitledim. Oda arkadaşımın doğum günümde aldığı canım minik çiçeğimi de elime aldım. Onu da getirecektim fakat daha merdivenlerdeyken bunun imkansız olduğunu anladım. Çayımı içip, makyajımı tazeledim. Dev valizimle ve minik çiçeğimle nasıl gideceğimi düşünerek odadan çıktım ki Gülenay'la karşılaştım. Sanırım 23 yılın (yirmidört ama bunu henüz kabullenemiyorum :ı) ardından bana benzeyen ve benimle aynı dili konuşan, Ankara'nın bana kazandırdığı tek kişi. Valizimi o indirip durağa kadar götürdü. Çiçeğimi canım müdüre hanıma emanet ettim. Valizimin üzerindeki tozdan anlayacağınız üzere kolay bir yolculuk geçirmedim :ı valizimle birlikte otobüste uçtuk telefonumda başka yerlere uçtu. Bir amca yardım etti, otobüsten de indirdi, sağ olsun. Bu arada gara nasıl gideceğimi, ne yapmam gerektiğini felan hiç bilmiyorum. Hiç araştırmadım da. Yolda bir şekilde bulurum diyerek hareket ediyorum artık. Kendimi hep bir akışta hissediyorum ve böyleyken hayat çok kolay ve keyifli. Bilinmez hareket etmek beni eğlendiriyor ve tuhaf olan plansızken her şey çok daha tıkırında gidiyor. İndikten sonra güvenlikçi bir abiye nasıl gideceğimi sordum. Çok uzakmış, soldan merdivenlerden köprünün üstüne çıkmalıymışım ve otobüse binmeliymişim. Oraya doğru gittim iki merdiven çıktıktan sonra başımı kaldırdım ki, o nasıl merdiven öyle, dimdik. Bir süre öylece bakakaldım çünkü oraya çıkmam imkansız. Sağ tarafımda dönerci abi yüzümden anlamış olacak ki bana nereye gideceğimi sordu. Meğer oradan çıkılmıyormuş....... İyi ki beni fark edip sormuş. Yanıma geldi sağ taraftaki merdivenlerden çıkacağımı söyledi sonra valizimin ağırlığını görünce kendisi çıkartmak istedi. Gözümden kalpler çıkıyordu resmen. O kadar tatlı biriydi ki.. İstersem otobüsle ya da dolmuşla gidebileceğimi ama gerek olmadığını yürüyerek gidebileceğimi söyledi. İnandım. Bana tek kötülüğü bu oldu sanırım...... Yürüyerek gitmeye başladım ama adamın yaptığı yardım ve iyilikten ötürü içimden sürekli "ayy ne iyi insanlar var, ayy işimi kolaylaştırdı rabbim de onun işini kolaylaştırsın, ayy iyi ki karşılaştım, döndüğümde acaba teşekkür amaçlı bir şey mi götürsem" diye diye yolun uzaklığını hiç fark etmedim. Ancak gara yaklaştığımda aslında mesafenin ne kadar uzak olduğunu daha doğrusu böyle ağır bir valizle gidelemeyeceğini kollarımın ağrımasıyla fark ettim. Yüzüm bile terlemişti. Kışın bu ağır kıyafetlerle hareket etmek zaten çok zor, bir de valiz. Neyse ki artık ulaşmıştım. Valizimi trene bile çıkaramayacak kadar güçsüzleştiğim için onu da biri çıkarttı sonra valizi insanların arasından bagaja taşırken bir adım bir adım ilerleyebildiğim için arkamdaki beyefendi ben taşıyım, dedi bagaja kadar da o taşıdı. Böyle böyle yolu bitirdim. Her biri için çok çok dua ettim.
Evime geldiğimde hep sanki hiç gitmemişim gibi hissediyorum. Geçen bu üç-dört ay hayal gibi geliyor. Masama oturduğumda hep imkansız gibi gelen hayalimi yaşadığımı fark ediyorum tam da istediğim gibi, Ankara'da. Eskiden zaman elimden kayıp gidiyor ve ben de bunu kaçırıyormuşum gibi hissediyordum.. ki öyleydi de. Şimdi geriye dönüp baktığımda ben de onunla birlikte koşuyorum. Asla yetişemeyeceğim, kimsenin yetişemediği gibi ama en azında çok uzak değil, en azından koşuyorum. Teşekkür ederim Allah'ım.
16 notes · View notes
teselli-ikalb · 4 years
Text
Kur'ân-ı Kerim'de Geçen Peygamber Duâları
İsim zikredilmeden peygamberlerin yaptığı duaya şu örneği verebiliriz:
ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
َْOkunuşu: "Rabbeneğfir lenâ zünûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ 'alel-kavmilkâfirîn."
Anlamı: "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sabit kıl, kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!" (Âl-i İmrân, 3/147)
Bu dua, Kur'ân'da peygamberler ve onunla birlikte Allah yolunda savaşan, bu konuda gevşeklik göstermeyen ve sabreden Allah dostlarının duası olarak geçmektedir. (Âl-i İmrân, 3/146) Peygamberler ve Allah dostları dualarında; yüce Allah'tan;
ÂDEM ALEYHİSSELÂM VE HAVVÂ VÂLİDEMİZİN DUÂSI
Âdem -aleyhisselâm- ve eşi, cennette kendilerine yasaklanan ağacın meyvesinden yedikten sonra cennetten yeryüzüne indirilince şöyle dua etmişlerdir:
رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Okunuşu: "Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve il-lem teğfir lenâ ve terhamnâ le-nekûnenne minel-hâsirîn."
Anlamı: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!" (A'râf, 7/23)
NÛH ALEYHİSSELÂM'IN DUÂSI
Bu uyarı sonunda Nuh (a.s.), Allah'a şöyle dua etmiştir:
رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُن مِّنَ الْخَاسِرِينَ
Okunuşu: "Rabbi innî e'ûzü bike en es'eleke mâ leyse lî bihî 'ılm. Ve illâ teğfirlî ve terhamnî eküm-minelhâsirîn."
Anlamı: "Ey Rabbim! Bilmediğim şeyi istemekten Sana sığınırım. Eğer Sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ben hüsrana düşenlerden olurum!" (Hûd, 11/47)
Kur'ân'da Nuh (a.s.)'ın şu duaları da zikredilmiştir:
رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ
Okunuşu: "Rabbinsurnî bimâ kezzebûn."
Anlamı: "Ey Rabbim! (Kavmimin) beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!" (Mü'minûn, 23/26)
***
رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَن دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا تَبَارًا
Okunuşu: "Rabbiğfirlî veli-vâlideyye ve limen dehale beytiye mü'minen ve lil-mü'minîne vel-mü'minâti ve lâ tezidiz-zâlimîne illâ tebârâ."
Anlamı: "Ey Rabbim! Bana, babama, anama, mü'min olarak evime girene ve bütün mü'min erkek ve mü'min kadınlara mağfiret eyle. Zalimlerin de sadece helâkini artır." (Nûh, 71/28)
LÛT ALEYHİSSELÂM'IN DUÂSI
Lût kavmi, âlemde kendilerinden önce kimsenin yapmadığı ahlâksızlığa düştüler. (A'râf, 7/80-81) Lût peygamberin (a.s.) ikazına rağmen bu çirkin işlerinden vazgeçmediler, üstelik Peygamberi de yalanladılar. Kavminin bu tutumuna karşı Lût (a.s.) Allah'a şöyle dua etmiştir:
رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ
Okunuşu: "Rabbi! Neccinî ve ehlî mimmâ ya'melûn."
Anlamı: "Rabbim! Beni ve âilemi bunların yaptıklarından kurtar!" (Şu'arâ, 26/169).
***
رَبِّ انصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ
Okunuşu: "Rabbi'nsurnî 'alel-kavmil-müfsidîn."
Anlamı: "Ey Rabbim! Bozguncu / ortalığı fesada veren bu kavme karşı bana yardım et." (Ankebût, 29/30)
HAZRETİ İBRAHİM'İN DUALARI
İbrahim -aleyhisselam-'ın beş ayrı duası şöyledir:
رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
Okunuşu: "Rabbi! Heblî hukmevve elhıknî bissâlihîn."
Anlamı: "Ey Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihler arasına dâhil et." (Şu'arâ, 26/83)
***
رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
Okunuşu: "Rabbi! Heblî mines-sâlihîn."
Anlamı: "Ey Rabbim! Bana sâlihlerden (bir oğul) ihsan et!" (Sâffât, 37/100)
***
رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِن ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاء
Okunuşu: "Rabbic'alnî mükîmes-salâti ve min zürriyyetî Rabbenâ ve tekabbel du'âe."
Anlamı: "Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul et!" (İbrahim, 14/40)
***
رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
Okunuşu: "Rabbene'ğfirlî veli-vâlideyye ve lilmü'- minîne yevme yegûmül-hısâb."
Anlamı: "Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana-babamı ve mü'minleri bağışla!" (İbrahim, 14/41)
İbrahim -aleyhisselâm-, oğlu İsmail -aleyhisselâm- ile Kâbe'yi inşa edince şöyle dua etmişlerdir:
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَآ إِنَّكَ أَنتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Okunuşu: "Rabbenâ tekabbel minnâ inneke entessemî'ul-'alîm. Rabbenâ vec'alnâ müslimeyni leke ve min zürriyyetinâ ümmetem müslimetelleke ve erinâ menâ- sikenâ ve tüb 'aleynâ inneke entet-tevvâbürrahîm."
Anlamı: "Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur, hiç şüphesiz Sen işitensin, bilensin. Ey bizim Rabbimiz! Hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tövbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin." (Bakara, 2/128)
İbrahim peygamberin dualarında Allah'tan şunlar istenmiştir:
Hikmet,
Salihler arasında olma,
Salih / Müslüman evlat,
İbadetlerinin kabul edilmesi,
Dualarının kabul edilmesi,
Neslinin Müslüman olması,
İman ve İslâm'da sebat,
Tövbesinin kabul edilmesi,
Affedilmesi.
HAZRETİ YÛSUF'UN DUÂSI
رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ وَإِلاَّ تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُن مِّنَ الْجَاهِلِينَ
Okunuşu: "Rabbis-sicnü ehabbü ileyye mimmâ yed'ûnenî ileyhi ve illâ tasrif 'annî keydehünne asbü ileyhinne ve ekümminel-câhilîn."
Anlamı: "Ey Rabbim! Zindan bana bunların davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer Sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, ben onların sevdasına düşer, cahillerden olurum." (Yûsuf, 12/33)
Hapisten kurtulup Mısır'a Hazine bakanı olunca şu duayı yapmıştır:
رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ أَنتَ وَلِيِّي فِي الدُّنُيَا وَالآخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
Okunuşu: "Rabbi kad âteytenî minel-mülki ve 'allemtenî min te'vîlil-ehâdîsi fâtıras-semâvâti vel-ardı ente veliyyî fiddünyâ vel-âhıreti teveffenî müslimevve elhıknî bissâlihîn."
Anlamı: "Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni sâlih kulların arasına kat!" (Yûsuf, 12/101)
ŞUAYB ALEYHİSSELÂM'IN DUASI
رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ
Okunuşu: "Rabbeneftah beynenâ ve beyne kavminâ bil-hakkı ve ente hayrul-fâtihîn."
Anlamı: "Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın." (A'râf, 7/89)
وَمَا تَوْفِيقِي إِلاَّ بِاللّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
Okunuşu: "Vemâ tevfîkî illâ billâhi 'aleyhi tevek-keltü ve ileyhi ünîb."
Anlamı: "Başarım ancak Allah'ın yardımı iledir. Ben yalnızca O'na dayandım ve ancak O'na döneceğim." (Hûd, 11/88)
MÛSA ALEYHİSSELÂM'IN DUASI
Henüz peygamberlikle görevlendirilmeden önce Mısır'da bir İsrailli'yi savunmak için bir kıptîye bir tokat vurmuş, kıptî de bu tokat ile ölüvermiştir. Bunun üzerine şu duayı yapmıştır:
رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Okunuşu: "Rabbi innî zalemtü nefsî feğfirlî fe-ğafera lehû innehû hüvel-ğafûrurrahîm."
Anlamı: "Ey Rabbim! Ben nefsime zulmettim, beni ba- ğışla! dedi. (Allah) onu bağışladı. Çünkü O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir." (Kasas, 28/16)
***
Bir kıptînin ölümüne sebep olduğundan, cezalandırılmaktan korktuğu için Mısır'dan gizlice kaçmış ve Allah'a şöyle dua etmiştir:
رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Okunuşu: "Rabbi neccinî minel-kavmiz-zâlimîn."
Anlamı: "Ey Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar." (Kasas, 28/21)
Allah da duasını kabul etmiş ve onu korumuştur.
***
رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلأَخِي وَأَدْخِلْنَا فِي رَحْمَتِكَ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Okunuşu: "Rabbiğfirlî ve li-ahî ve edhılnâ fî rahmetike ve ente erhamür-râhımîn."
Anlamı: "Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi rahmetinin içine al. Sen merhametlilerin en merhametlisisin." (A'râf, 7/151)
***
رَبِّ لَوْ شِئْتَ أَهْلَكْتَهُم مِّن قَبْلُ وَإِيَّايَ أَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَهَاء مِنَّا إِنْ هِيَ إِلاَّ فِتْنَتُكَ تُضِلُّ بِهَا مَن تَشَاء وَتَهْدِي مَن تَشَاء أَنتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الْغَافِرِينَ
وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ
Okunuşu: "Rabbi! Lev şi'te ehlektehüm min kablü ve iyyâye e tühlikünâ bimâ fe'ales-süfehâü minnâ in hiye illâ fitnetüke tüdıllü bihâ men teşâü ve tehdî men teşâü. Ente veliyyünâ feğfirlenâ verhamnâ ve ente hayrül-ğâfirîne vektüb lenâ fî hâzihid-dünyâ hasene-tevve fil-âhıreti innâ hüdnâ ileyke."
Anlamı: "Rabbim! Dileseydin daha önce beni ve onları yok ederdin, aramızdaki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi yok mu edeceksin? Bu, Senin imtihanından başka bir şey değildir, bununla dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletirsin; bizim dostumuz Sensin; bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en iyisisin. Bize bu dünyada da iyilik, güzellik ve nimet yaz, ahirette de. Biz sana yöneldik." (A'râf, 7/156-157)
Yüce Allah, Musa (a.s.)'a kendisini ilâh yerine koyan Firavun'a gidip onu imana davet etmesini emretti. Musa (a.s.), bu görev üzerine şöyle dua etti:
رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي * وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي * وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي * يَفْقَهُوا قَوْلِي * وَاجْعَل لِّي وَزِيرًا مِّنْ أَهْلِي * هَارُونَ أَخِي * اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي * وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي * كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا * وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا * إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا
Okunuşu: "Rabbiş-rahlî sadrî ve yessirlî emrî vahlül 'ukdetem millisânî yefkahû kavlî vec'al lî vezîran min ehlî Hârûne ahî üşdüd bihî ezrî ve eşrikhü fî emrî key nüsebbihake kesîran ve nezkürake kesîran inneke künte binâ basîra."
Anlamı: "Ey Rabbim! Göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çözüver de sözümü iyi anlasınlar. Bana âilemden bir vezir ver; Kardeşim Harun'u, onunla arkamı kuvvetlendir, onu da (elçilik) görevime ortak yap ki Seni çok tesbih edelim ve Seni çok analım. Şüphesiz Sen, bizi görensin." (Tâ-hâ, 20/25-35)
***
وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Okunuşu: "Ve üfevvidu emrî ilallâhi innellâhe basîrumbil-'ıbâdi"
Anlamı: "Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını görür, gözetir." (Mü'min, 40/44)
Musa (a.s.)'ın dualarında şu unsurlar dikkatimizi çekiyor:
İstemeyerek bir hata işleyince, hemen tövbe edip Allah'tan affını istemiştir.
İnsanların kendisine zarar vermemesi için Allah'a sığınmış ve kendisini korumasını talep etmiştir.
Kavminden birtakım azgınların davranışları sebebiyle helâk edilmemesi için dua etmiştir.
Dünya ve ahirette Allah'ın kendisine ve mü'minlere iyilik, güzel ve nimet (hasene) vermesini istemiştir.
İslâm'ı tebliğ görevini yerine getirebilmesi için başarı, kolaylık ve konuşma yeteneği istemiştir.
İşlerini ve başarısını Allah'a havale etmiştir.
Dua ederken Allah'ın güzel isimlerini zikretmiştir.
ZEKERİYYÂ ALEYHİSSELÂM'IN DUASI
رَبِّ هَبْ لِي مِن لَّدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء
Okunuşu: "Rabbi heblî milledünke zürriyyeten tayyibeten inneke semî'uddü'âi."
Anlamı: "Ey Rabbim! Bana katından temiz bir soy ihsan eyle, şüphesiz sen duayı işitensin!" (Âl-i İmrân, 3/38)
***
رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ
Okunuşu: "Rabbi lâ tezarnî ferden ve ente hayrulvârisîn."
Anlamı: "Rabbim! Beni yalnız başıma bırakma (bana bir çocuk ver), Sen varislerin en hayırlısısın." (Enbiyâ, 21/89)
Yüce Allah, Zekeriya (a.s.)'nın duasını kabul eder ve kendisine yaşlı olmasına rağmen Yahya'yı ihsan eder.
HAZRETİ SÜLEYMAN'IN DUÂSI
رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ
Okunuşu: "Rabbi evzi'nî en eşküra ni'metekelletî en'amte 'aleyye ve 'alâ vâlideyye ve en a'mele sâlihan terdâhü ve edhılnî bi-rahmetike fî 'ıbâdikes-sâlihîn."
Anlamı: "Ey Rabbim! Bana ve anama-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle, beni iyi kulların arasına dâhil et." (Neml, 27/19)
Süleyman (a.s.), şiddetli bir hastalığa yakalanır, cansız ceset denecek hâle gelir, sonra tekrar sağlığına kavuşur ve Allah'a şöyle dua eder:
رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَّا يَنبَغِي لِأَحَدٍ مِّنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ
Okunuşu: "Rabbiğfirlî ve heblî mülkellâ yembeğî li ehadimmin ba'dî inneke entel-vehhâb."
Anlamı: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk / hükümranlık bahşet. Şüphesiz, Sen çok bahşedicisin." (Sâd, 38/35)
Yüce Allah, duasını kabul eder. Rüzgârı emrine verir, cinleri ona boyun eğdirir.
Süleyman (a.s.), duâsında yüce Allah'tan;
Nimete şükredebilmeyi nasip etmesini,
Salih ameller işleyebilmesini,
Salih kulları arasına dâhil etmesini,
Bağışlamasını,
Mülk / saltanat vermesini istemiştir.
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN DUALARI
حَسْبِيَ اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
Okunuşu: "Hasbiyellâhü lâ ilâhe illâ hû. 'Aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbül-arşil'azîm."
Anlamı: "Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben O'na güvendim ve O, büyük Arş'ın Rabbidir." (Tevbe, 9/129)
***
َرَبِّ احْكُم بِالْحَقِّ وَرَبُّنَا الرَّحْمَنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ
Okunuşu: "Rabbihküm bilhakkı ve RabbünerRahmânül-müste'ânü alâ mâ tesıfûn."
Anlamı: "Ey Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet ve Rabbimiz O Rahmân'dır ki, isnat ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılacak olan ancak O'dur." (Enbiyâ, 21/112).
***
رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ * رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Okunuşu: "Rabbi immâ türiyennî mâ yû'adûn. Rabbi felâ tec'alnî fil-kavmiz-zâlimîn."
57 notes · View notes
derdiderun · 5 years
Note
Nefsine hakim olamayan uygun olmayan şeylere bakmadan duramayan birinin hidayeti icin dua edermisiniz nasil bu hallerden kurtulur tovbesini nasil koruyabilir
Büyüklerin duası olsun. Dua eder dua bekleriz. Rabbim ahlakımızı düzeltsin, bu ve diğer bütün konular da Rabbim yardımcımız olsun...
Kalp göze tabidir:
Kalple göz arasında çok yakın bir ilişki vardır. Göz kalbin meylettiği şeyi görmek isterken, kalp de gözün gördüğünü sevmektedir.
İmam-ı Rabbanî k.s. hazretleri bu konuda şunları söylemiştir:
“Bilmek gerekir ki kalp göze tabidir. Göz haramlara kapatılmadıkça kalbi korumak zordur. Kalp böyle şeylerle meşgul olduğu sürece de edep yerlerini korumak çok zor olur. O halde edep yerini koruyabilmek için gözü haramlara kapatmak bir zorunluluktur.”
Hüccetü’l-İslâm İmam Gazali rh.a hazretleri de şöyle demiştir:
“Denir ki, kulun bir defa harama bakmasıyla, tabaklanmayan derinin çürüyüp delindiği gibi kalp de çürüyüp işe yaramaz hale gelir.
Eğer baktığın şey haram değil de mübah ise, belki kalbin onunla meşgul olacak ve vesveseye, tehlikeye düşecektir. Gördüğün şeye erişemezsen de kalbin sürekli onunla meşgul olduğu için hayırlardan uzak kalacaksın. Halbuki gözlerin onu görmese bütün bu sıkıntılardan kurtulursun, kalbin de ferah kalır.”
Görüldüğü gibi sadece haramlara bakmak değil, mübah da olsa gereksiz şeylere bakmak da sakıncalıdır.
Haram görüntülerin çoğuna sağa sola bakarken denk geliriz. Bu nedenle Nakşibendî büyükleri talebelerine, madden ve manen, her zaman ayak uçlarına bakmalarını tavsiye etmişlerdir. Bakışlarımıza dikkat edeceğiz...
....
Kardeşim en kesin çözümü istiyorsan, biz deriz ki bir Kamil Mürşidin tasavvuf terbiyesine girip tövbe etmek iledir. Tövbe edip girmekte yetmez verdiği dersleri yapmak gerektir. Tecrübe edilmiştir, bu konuda en etkili, en kesin çözüm tasavvuf yolunda verilen zikir dersidir. Verilen dersi sana söylendiği sayıda, günde, şekilde hergün yaparsan gözünü ve dolayısıyla kalbini dolayısıyla da imanını rahatça korursun. Biz başka yol, yöntem bilmiyoruz kardeşim....
Tövbeyi korumak konusu ise;
SALİHLERLE, ALLAH DOSTLARIYLA YAPILAN TÖVBE...
“Ey iman edenler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.” (Tövbe 9/106)
ayeti, müminlerin topluca Allah Teala’ya tövbe etmesini ve taatına yönelmesini emretmektedir. İnsan, tek başına güzel bir tövbe yapabilir burada sıkıntı yok. Fakat yalnız başına yaptığı tövbeyi koruması oldukça zordur.
Tövbesine müminleri şahit tutması, dualarını destek yapması, sonra da mümin kardeşleri ile takva yolunda bir beraber olarak dinini yaşaması Allah için en güzel bir yoldur.
Rasulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), takva üzere kurulmuş cemaatin faydasıni tek başına kalmanın zararını şöyle belirtmiştir:
"Sizin cemaat hâlinde olmanız gerekir. Ayrılıp tek başına kalmaktan sakının. Şüphesiz şeytan, tek kalanla beraberdir; (onu kolayca etkileyip, kalbine vesvese verir). İki kişiden ise çok uzakta durur. Kim iman selameti ile ölüp cennetin tam ortasında olmak istiyorsa; cemaate yapışsın. Kimi iyilikleri sevindiriyor, kötülükleri üzüyorsa o, gerçek bir mümindir. (Tirmizi, Fiten, 7; Ahmed Müsned, 1/18; Hakim, Müstedrek, 1/114; İbnu’l-Cezvi, Telbisu İblis, 7.)
Cenab-ı Hak, günahla nefsine zulmeden kullarına en güzel tövbe şeklini şöyle tarif etmiştir:
“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman, sana gelseler de, Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Rasul de onlar için istiğfar etseydi, Allah' ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardı."(Nisa 4/64)
Demek ki, ümmet için en hayırlı tövbe, Allah'ın sevgilisi ve halifesi olan Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) huzurunda onun nurlu nazarları ve şahitliği altında yapılan, Onun da dua ve istiğfarla desteklediği tövbedir.
Fahruddin Razî (rah.) (606/1210), bu âyetin tefsirinde demiştir ki:
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ile birlikte yapılan tövbenin bir faydası da, tövbe yapanın istiğfarındaki gaflet ve kusurlarınin Hz. Peygamber in istiğfarı ile giderilmesi ve ilâhi huzura sahih ve sağlam bir tövbe olarak ulaşmasıdır. Çünkü, kendileri için istiğfar eden peygamberi (sallallahu aleyhi vesellem) Allah Tealâ seçmiş, onu vahyi ile şereflendirmiş, kendisi ile kulları arasında bir elçi yapmıştır. Bundan dolayı, onun şefaat ve vesilesiyle huzuruna gelen bir şeyi geri çevirmemektedir.(Razi, Tefsir-i Kebir, 10/130.)
“Âlimler peygamberlerin varisleridir.” (Buharî, İlim, 1; Ebu Davud, İlim,1; Tirmizi; İlim,19; İbn Mace, Mukaddime, 17; Darimi, Mukaddime, 32, Ahmed b. Hanbel, V/196.)
Bugün, yeryüzünde Allah Tealâ'nın şahidi ve halifesi sifatını koruyan, Hz. Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) varisi ve ümmetinin terbiyecisi olan kâmil mürşidler de, ümmetle yaptıkları tövbe ve istiğfarda Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem) âyette anlatılan sıfatını temsil etmektedir.
Kâmil mürşidler, kulların Allah Teala’ya yönelişlerine şahit olmakta, tövbelerinin kabulu için ayrıca yüce huzurda yalvarmaktadırlar. Arifler, naz makamında niyaz ettikleri için, onlarla birikte yapılan tövbeler, onların nezaretinde icra edilen zikirler, onların tavsive ve emirleri doğrultusunda yapılan hizmetler Allah katında en verimli, en sevimli, en temiz ameller olarak kabul görmektedir. Yeter ki insan, bu makamın münkiri ve o huzurdaki edebin cahili olmasın.
Bir Allah dostunu şahit tutarak yapılan tövbede, tevazu ve kalp kırıklığı vardır. Bu durumda insan, kibrini kırmış, nefisini zelil etmiş, acizliğini anlamış, hiçliğini görmüş, ihtiyacını bilmiş ve ilacına koşmuş olmaktadır.
Böyle bir tövbeyi hafife almak, münafıkların sıfatıdır ve o kimsenin, şu ayette anlatılan kimselerden olmasından korkulur:
“Onalara: Gelin, Allah’ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların kibir içinde uzaklaştıklarını görürsün. (Münafikun 63/5)
Son olarak:
Hiçbir mümin, intisap ve tövbe için elini tuttuğu bir kâmil mürşide: Ben şu şu günahları işledim, beni affet, günahlarımı temizle, beni Cehennem'de yakma, Cennet'e koy" demez, diyemez. Ancak, "Ben Rabbime dönmek, rızasına yönelmek istiyorum; seni bu yolda kendime delil ve imam seçiyorum. Sen de bu amelime yüce Rabbim huzurunda şahit ol ve affım için O'na yalvar. Yalvar ki kalbime nur, gönlüme sürur versin, günahımi affetsin, beni güzel kullukta muvaffak etsin,"der ve demek ister. Sonra, o arifin takva mektebinde talebe olur, ihlâs, takva ve edep dersleri okur. İşte tasavvufa girmek, mürşidle tövbe etmek, ona intisap yapmak budur. Ariflerin işi, Allah Teâla'yı kullarına, kulları da Allah Teâla'ya sevdirmektir.
9 notes · View notes
saadet-idareyn · 6 years
Note
Selam abla ağrılarım hiç geçmiyor ne okumalıyım ne yapmalıyım tavsiyede bulunur musunuz ?
Aleyküm selam kardeşim.
Öncelikle bu ağrılara dayanabilmek için hastalığın mahiyetini bilmek gerekir. Bunun için sorunuzu iki ayrı başlık altında cevaplayacağım.
1. HASTALIKLARA MANEVİ YÖNDEN BAKIŞ AÇIMIZ NASIL OLMALI?
Risale-i Nur'da geçen, hastalığın mahiyetini birazda olsa anlayabilmemizi sağlayacak şu parçaları paylaşmak isterim;
“İnsan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile ebedî daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür. Eğer hastalık olmazsa sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor, sermaye-i ömrünü bâd-i heva boş yere sarf ettiriyor. Hastalık ise birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: “Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.”
“İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürşiddir. Ondan şekva değil belki bu cihette ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.”
Risale-i Nur - Lem'alar
“Dikkat ettim ki hangi hastalıklı genci gördüm, sair gençlere nisbeten âhiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvanî hevesattan bir derece kendini kurtarıyor. Ben de bakıyordum, onların tahammül dâhilindeki hastalıklarını bir ihsan-ı İlahî olduğunu ihtar ederdim. Derdim ki: “Kardeşim, senin bu hastalığının aleyhinde değilim, hastalık için sana karşı bir şefkat hissedip acımıyorum ki dua edeyim. Hastalık seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış ve hastalık, vazifesini bitirdikten sonra Hâlık-ı Rahîm inşâallah sana şifa verir.”
Risale-i Nur - Lem'alar(251
“Evet, hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şekva etmemek şartıyla, mü'min için ibadet sayıldığına rivayat-ı sahiha vardır. Hattâ bazı sâbir ve şâkir hastaların bir dakikalık hastalığı, bir saat ibadet hükmüne geçtiği ve bazı kâmillerin bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçtiği, rivayet-i sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ile sabittir.”Risale-i Nur - Lem'alar(248)
Eyüb Aleyhisselam hastalığı zikir mahalli olan dili ve kalbine zarar verince
رَبِّ اِنّٖى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمٖينَ ( Ey Rabbim! Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin. Enbiyâ Sûresi, 21:83.) Diye Niyaz etmiştir ve hastalıkları Allah cc izniyle şifa bulmuştur. Bununla alakali Risale-i Nur'da“Hazret-i Eyyüb aleyhisselâm münâcatında istirahat-i nefsi için dua etmemiş, belki zikr-i lisanî ve tefekkür-ü kalbîye mani olduğu zaman ubudiyet için şifa talep eylemiş. Biz, o münâcat ile –birinci maksadımız– günahlardan gelen manevî, ruhî yaralarımızın şifasını niyet etmeliyiz. Maddî hastalıklar için ubudiyete mani olduğu zaman iltica edebiliriz.Risale-i Nur - Lem'alar(14)Biz ancak hastalıklar ubudiyetimizi engellediğinde ilk maksadımız Maddî hastaliklarimiza şifa olsun diye bu duayı edebiliriz yoksa ilk maksadımiz manevî yaralarımıza şifa olmalı.Hastalıkla alakalı Risale i Nur Külliyatı'ndan Lem'alar kitabında 2. Lem'a ve 25. Lem'a ları okumanızı tavsiye ederim.
Kavli dua olarak okunabilecek tesirli bir salavat;
(اَللّٰهُمَّ)صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ طِبِّ الْقُلُوبِ وَ دَوَٓائِهَا وَ عَافِيَةِ الْاَبْدَانِ وَ شِفَٓائِهَا وَ نُورِ الْاَبْصَارِ وَ ضِيَٓائِهَا وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ وَ سَلِّمْ
Anlamı: Ey Allah’ım ! kalblerin tabîbi ve devası, vucutların şifâsı, gözlerin nûru ve ziyâsı olan Muhammed’e (asv) âline ve ashâbına salât ve selâm eyle.
2. MADDİ OLARAK HASTALIKLARIMIZIN ŞİFASI İÇİN NELER YAPABİLİRİZ.
Bir hadiste Hz.Peygamber: “Allah hastalığı ve ilacı yaratmıştır. Ey insanlar; tedavi olunuz (şifa bulunuz)” (İbn Mace, Tıb,1), “İhtiyarlık hariç, Allah her hastalığın şifasını yaratmıştır” buyurmak suretiyle buna işaret etmiştir. İlaçlar, gıdalar, vitaminler… hastalıkların tedavisinde Allah'ın yarattığı birer vesiledir. Gerçek şifa verenin Allah olduğu unutulmamalı, bir yandan şifaya vesile olacak bütün tedavi yolları denenirken, öbür taraftan da samimiyetle Allah'tan şifa istenmeli, dua etmelidir.
*Hacamat;İki omuz arasından, sırttan, başın arka tarafından yahut vücudun herhangi bir yerinden tedavi maksadıyla kupa ile kan aldırmak. Peygamberimiz (s.a.s)`in sağlıkla ilgili tavsiyelerinden ve bizzat tatbik ettiği sünnetlerindendir.
Mirac gecesinde yanından geçtiği bir melek grubunun Peygamberimize: “Ümmetine hacamatı emret!” diye söylediğini Abdullah b. Abbâs (r.a) rivayet etmektedir (Ali Nâsıf, et-Tâc, III, 203).
* Sülük;
Şabi’den gelen rivayete göre Peygamberimiz (asv) şöyle buyurmuştur:
“İlaçların en hayırlısı … … , hacamat, müshil ve sülüktür.” (Kenzu’l-Ummal, h.no: 28167-Beyhakî’den naklen-).
*Helal ve Mizaca göre beslenmek;
Kişi Allah’ın helal kıldığı ve canının istediği herşeyi kan grubuna bakmaksızın, Resulullah’ın tavsiye ettiği sınırlar dahilinde yiyebilir. Hastaların kan grubuna uygun beslenmesi ise sağlığı geri kazanmak için mücadele veren bağışıklık sisteminin işini kolaylaştırır. (Hatice Misge’ nin yazısında bir alıntıdır.)Mizaca uygun beslenmek ve hastalıklara alternatif tıp ile yaklaşımı birazda olsa öğrenmek için Aidin Salih hanımın Gerçek Tıp adlı kitabını öneriyorum.
* Spor Yapmak;
Hareketsiz tembel bedende, biyokimyasal dolaşımlar git gide yavaşlamaktadır.Metabolizmanın iyi bir şekilde işleyebilmesi için bedenin etkinliğe ihtiyacı vardır.
Üstelik bedensel etkinlikler sadece biyokimyasal dolaşımları normale dönüştürmenin ötesinde, organlarda ve dokularda yeni hücrelerin büyümesini de sağlamaktadır.( alıntı)Bağışıklılığı güclendirmede sporun önemli bir rolü vardır ki çoğu hastalık stres ve bağışıklılığın zayıflaması sonucu oluşur. Sporu Efendimiz asm bizlere bolca tavsiye etmiştir. O'nun yaptığı ve tavsiye ettiği her şeyde bizler için bir hayır vardır.
Peygamberimizin (asm) bizzat meşgul olduğu, teşvik ettiği ve esaslarını belirttiği spor türlerinin belli başlıları şunlardır:
Güreş, koşu, müsabaka, at ve deve yarışları, yüzmek, ok atmak, avlanmak Yürümek ve koşu:
“İki hedef arasında koşan kimsenin her adımı için bir sevap vardır.” buyuran Peygamberimiz,
“Ok yarışı yapın, bedenen sertleşin, yalınayak yürüyün.” . Mecmaü’z-Zevâid, 5:136.
ifadeleriyle yürümenin faydasına dikkat çekmiştir.
İşte ey ehl-i iman! Sizi idam-ı ebedîden ve dünyevî ve uhrevî cehennemlerden kurtaran Kur'an'ın himayeti altına mü'minane ve mutemidane giriniz ve sünnet-i seniyesinin dairesine teslimkârane ve müstahsinane dâhil olunuz, dünya şakavetinden ve âhirette azaptan kurtulunuz!Risale-i Nur - Lem'alar(94)
Dünyada şikayetlerden ve ahirette azaptan kurtulmak için Kur'an-ı Kerim baş ucu kitabımız Sünnetler ise yolumuzu aydınlatan fenerimiz olmalı unutmayalım ki onlar olmadan ilerleyemeyiz karanlıklar içinde kalırız. Her şey de olduğu gibi hastalıklara karşı duruşumuzda Kur'an, Sünnet dairesi içinde olmalı bizi bizden iyi bilen bir Zat'ın himayesi altına teslimkerâne girmeliyiz.Kaynaklar;Kur'an'ı Kerim, Risale-i Nur, Sorularla İslamiyet'ten alıntılar ve derlemeler.
Selametle kalın.
23 notes · View notes
azeturkmankurt · 3 years
Text
BELİRLİ ZAMANLARDA YAPILAN DUÂLAR
Müslüman, her zaman dua yapabilir, ancak bazı ay, gün ve gecelerde Meselâ üç aylarda, özellikle Ramazan aylarında, Kadir, Berat, Mirac, Regaip, Cuma ve bayram gecelerinde, seher vakitlerinde, secde hâlinde, ezan ile kamet arasında, namazdan sonra yapılan duaların kabul olacağı ile ilgili hadisler vardır. Duaların kabul olacağı zamanları şöyle özetleyebiliriz.
1) Üç Aylarda Yapılan Dualar Üç aylar, Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır.
Recep ve Şaban; içinde bin aydan hayırlı olan kadir gecesinin bulunduğu, Kur’ân’ın indiği ve İslâm’ın beş temel esasından biri olan oruç ibadetinin tutulduğu, rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazan ayına hazırlık aylarıdır. Peygamberimiz (s.a.s.), bu aylarda diğer aylara nispetle daha çok oruç tutmuş, bazen Şaban ayının tamamını oruçla geçirmiş (Tirmizî, Savm, 36) ve “Yüce Allah, Şaban ayının yarısı olduğunda dünya semasına iner ve Kelp kabilesinin koyunlarının tüylerinin sayısından çok kimsenin günahını bağışlar” (Tirmizî, Savm, 38) buyurmuştur. Yüce Allah’ın dünya semasına inmesi, mecazî anlamda olup duaları kabul etmesi ve günahları bağışlamasından, Kelp kabilesinin koyunlarının tüyleri ifadesi de çokluktan kinayedir. Hadis, Allah’ın Şaban ayında mü’minlerin tövbe ve dualarını kabul ettiğini ifade etmektedir. Ramazan ayı ise rahmet ve mağfiret ayıdır, oruç ayıdır, Kur’ân ayıdır, sosyal yardımlaşma ve dayanışma ayıdır. Bu ayda dinî duygular yükselir, Allah’a yönelişler artar ve yapılan dualar kabul olur.
2) İftar Vaktinde Yapılan Dualar
Peygamberimiz (s.a.s.); “Oruçlunun orucunu açarken yapacağı dua reddedilmez.” (İbn Mâce, Siyâm, 48) Hadiste, ihlas ile yerine getirilen bir ibadetin sona erme zamanında, kulun yaptığı duanın kabul edileceği müjdelenmekte ve dolayısıyla oruç açarken dua edilmesi teşvik edilmektedir. Sahabeden Abdullah ibn Amr, iftar vaktinde şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Ben Senden her şeyi kuşatan rahmetin sebebiyle beni bağışlamanı diliyorum.” (İbn Mâce, Siyâm, 48)
3) Cuma Günü ve Gecelerinde Yapılan Dualar
“Cuma gününde bir saat vardır ki Müslüman o saatte namazda Allah’tan bir hayır isterse, Allah ona istediğini verir” (Buhârî, De’avât, 61) anlamındaki hadis bunu ifade etmektedir. Peygamberimiz (s.a.s.), Hz. Ali’ye buyurmuştur ki; “Cuma gecesi olduğu zaman gecenin son üçte birinde kalkabilirsen (kalk ve dua et). Çünkü o vakit, (meleklerin) şahit olduğu bir zaman dilimidir. Bu vakitte yapılan dua kabul olur.” (Ebû Davûd, Dua, 115) Peygamberimiz (s.a.s.); “En faziletli günlerden biri de Cuma günüdür” buyurmuş ve bu günde kendisine çok salât ü selâm getirilmesini istemiştir. (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 910)
4) Arefe Günü Yapılan Dualar
Peygamberimiz (s.a.s.), “En hayırlı / kabulü şayan olan dua, Arefe günü yapılan duadır” buyurmuştur. (Tirmizî Dua, 8; Malik, Dua, No: 500)
5) Gece Vakti Yapılan Dualar
Şu hadisler gece vakti yapılan duaların kabul olacağını ifade etmektedir: “Gecede bir an vardır ki, kişi ona rastlar da dünya ve ahiret için bir şey dilerse, şüphesiz Allah dileğini yerine getirir. Bu an, her gecede vardır.” (Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 166) “Yüce Rabbimiz her gece yakın semaya iner, gecenin son üçte biri kalıncaya kadar kalır ve; ‘Kim bana dua ederse ona icabet ederim, kim benden bir şey isterse ona isteğini veririm, kim benden af ve bağış dilerse onu bağışlarım’ der.” (Buhârî, De’avât, 13; İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 919–922) Bu hadisin başka bir varyantında, bu durumun, gecenin yarısı veya üçte birinden sabah oluncaya kadar devam ettiği bildirilmektedir. (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 919, 921)
Yüce Allah’ın gece dünya semasına inmesi mecazî anlamda olup bu vakitlerde duanın kabul olacağını ifade eder. Zira Allah, zaman ve mekândan münezzehtir. “Kim gece uyanınca, ‘Allah’tan başka ilâh yoktur, bir tek O vardır, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur, O’nun her şeye gücü yeter. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim, her türlü övgü Allah’a mahsustur, Allah’tan başka ilâh yoktur, Allah en büyüktür, güç ve kuvvet ancak Allah ile vardır’ der, sonra ‘Rabbim! Beni bağışla’ diye dua ederse -veya sonra dua eder, buyurdu- duası kabul olur. Eğer azmedip abdest alıp namaz kılarsa namazı kabul olur.” (Tirmizî, De’avât, 26) Peygamberimiz, gece vakti yapılan duanın daha faziletli olduğunu bildirmiştir: “Gecenin sonunda yapılan dua daha faziletlidir ve kabul edilmesi daha çok umulur.” (Tirmizî, De’avât, 80) “Her gece bir münadi şöyle seslenir? Dua eden yok mu? Onun duası kabul olur. İsteyen yok mu? İstediği verilir. Af ve mağfiret dileyen yok mu? Günahı bağışlanır.” (Heysemî, Ed’ıye, 25, No: 17244) Akşamdan sabah namazı vaktine kadar gece yapılan duaların kabul olacağı ile ilgili rivayetler vardır. (Heysemî, Ed’ıye, 25, No: 17243-17253) Gecenin yarısında ve üçte ikisinde yapılan dualar daha çok kabul olur. (Heysemî, Ed’ıye, 25, No: 17252) Gece yapılan dualar samimiyetle ve gönülden yapıldığı için icabete mazhar olur.
6) Ezan Okunduğu ve Kamet Getirildiği Zaman Yapılan Dualar
“Namaz için ezan okunduğu zaman sema kapıları açılır ve yapılan dualar kabul olur.” (Ebû Ya’lâ, Zikir ve Dua, No: 4072) “Ezan okunduğunda, sema kapıları açılır ve dualar kabul edilir. Kamet getirildiğinde dua reddedilmez.” (İbn Ebî Şeybe, Dua, 17, No: 29239) f) Ezan İle Kamet Arasında Yapılan Dualar Peygamberimiz (s.a.s.); “Ezan ile kamet arasında yapılan dua reddedilmez” buyurdu. Bunun üzerine sahabe; “Ey Allah’ın elçisi! Ne dua edelim?” diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Allah’tan dünya ve ahirette âfiyet / sağlık isteyiniz” buyurdu. (Tirmizî, De’avât, 129; bk. Ebû Davud, Salât, 35)
7) Namazda, Secde Hâlinde ve Farz Namazların Akabinde Yapılan Dualar
Peygamberimiz (s.a.s.); “Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secdede bulunduğu andır. O hâlde secde hâlinde bolca dua ediniz.” buyurmuştur. (Müslim, Salât, 215; Ebû Davud, Salât, 152) “Hangi dua kabul edilmeye daha yakındır?” diye sorulan bir soruya Hz. Peygamber; ‘’Gecenin ikinci yarısında yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dua’’ diye cevap vermiştir. (Tirmizî, De’avât, 80)
8) Yağmur Yağarken ve Kâbe’yi Görünce Yapılan Dua
“Dört yerde sema kapıları açılır ve dualar kabul olur: Allah yolunda savaşmak üzere saf tutulduğunda, yağmur yağarken, namaz kılarken ve Kâbe’yi görünce.” (Heysemî, Ed’ıye, 25, No: 17253)
9) Yûnus Peygamberin Duası İle Yapılan Dualar
Peygamberimiz (s.a.s.), Yûnus Peygamberin balığın karnında yaptığı dua ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Balık sahibi (Yûnus’)un, balığın karnındaki duası; lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn (Allah’ım! Senden başka ilâh yoktur, Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, gerçekten ben zalimlerden oldum.) Bu dua ile dua eden hiçbir müslüman yoktur ki Allah onun isteğini bu dua sebebiyle kabul etmiş olmasın.” (Hâkim, De’avât, No: 1862–1863) “(Hz. Peygamber, ashabına) ‘Size bir şey haber vereyim mi? Sizden birine bir sıkıntı veya dünya musibetlerinden bir musibet isabet ettiği zaman, bu dua ile dua ettiği zaman o sıkıntı ve imtihan ondan giderilir.’ (demiş) kendisine ‘evet haber ver’ denilmiş, bunun üzerine; ‘Balık sahibi Yûnus’un; Lâ ilâhe illâ ente sübhâne innî küntü mine’z-zâlimîn (Allah’ım! Senden başka ilâh yoktur, Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum, şeklinde yaptığı duadır, buyurmuştur.” (Hâkim, De’avât, No: 1864)
BELİRLİ MEKANLARDA YAPILAN DUALAR
Evde, caddede, sokakta, iş yerinde, tarlada kısaca, tuvalet gibi ibadete elverişli olmayan yerler ile kumarhane ve meyhane gibi günah işlenen mekânların dışında her yerde dua edilebilir. Bununla birlikte cami ve Kâbe gibi ibadet yerlerinde, Arafat ve Müzdelife gibi mübarek mekânlarda yapılan dualar daha faziletlidir. Meselâ Peygamber Efendimiz; Medine’deki Mescid-i Nebevî’de kılınan bir rekat namazın, Mescid-i Haram dışındaki diğer mescitlerde kılınan bin rekat namaza denk olduğunu (Nesâî, Mesâcid, 4), Mescid-i Haram’da kılınan namazın ise diğer mescitlerde kılınan namazlardan yüz bin kat daha fazla sevap olduğunu (İbn Mâce, Salât, 195) bildirmiştir.
Dua da bir ibadet olduğuna göre Mescid-i Haram’da ve Mescid-i Nebevî’de yapılan dualar da daha faziletli ve makbul olur.
Kaynak: Diyanet, Duâ Rehberi
0 notes
Text
Takkeci İbrahim Ağa ve Hayalim
Benim bir projem var, daha doğrusu hayalim. Şu anki aciz halimle bunu gerçekleştirmem imkansıza yakın hatta ötesi diyebilirim, pek kolay bir iş değil yani. Ama projemi hayata geçirmeyi ve o cihette çalışmayı çok arzuluyorum, inşallah Rabbim bir gün bunu bana nasip eder. Bu hayalimi de öyle kolay kolay kimseyle paylaşmam. Herkesin anlayışlı yaklaşıp, düşüncelerime değer vereceğini sanmıyorum o yüzden çoğu zaman zihnimde dolaşır durur.
Yaklaşık 1-2 ay önce evde bu projeyi bilgisayar ortamında yazıya dönerken annem geldi napıyorsun filan dedi. Ben de o an annemle paylaşmak istedim ve anlattım. Bunu yapabilmemin zor olduğunu hatta imkansız gibi bir şey olduğunu anlattım o da biliyordu, zaten anladı da ama ümidimi kırmadı ve bana “Takkeci İbrahim Ağa"nın hikayesini anlattı. Onu anlattıktan sonra ; hayalime daha da sıkı sarılmam gerektiğini, niyetimin Allah rızası olduğu takdirde Rabbimin elbet yardım edeceğini söyledi. Allah ondan razı olsun en azından  alaya almayıp beni dinledi hatta destekte bulundu. Bugün de aklıma İbrahim Ağa'nın hikayesi geldi ve sizinle de paylaşma ihtiyacı duydum. İnşallah hepimiz bu hikâyeden kendimize pay çıkartırız.
TAKKECİ İBRAHİMİN AĞANIN HİKAYESİ
Topkapı'da Takkeci İbrahim Ağa Camii adında bir cami vardır. Bu cami, geçmiş devrin çini sanatını da bugüne taşımıştır. Bu Caminin enteresan bir yapılış hatırası vardır. O zaman bu caminin olduğu yerde Takkeci İbrahim Ağa diye bir adamın gecekondusu vardı. Bu adamın mesleği de fes, kalpak ve takke yapmaktı. Bu adam yaptığı takkeleri fesçiler çarşısında satar, oradan kazandığı imkânlarla hayatını devam ettirirdi.
Birgün şöyle der: "Ya Rabbi, bu mütevazı imkânla ben ömrümü sürüp gidiyorum. Sen bana bir servet lütfetsen de bu civarda cami yok, şuraya bir güzel cami yaptırsam.”
Takkeci İbrahim Ağa böyle dua ederken birgün bir rüya görür. Ak sakallı, nur yüzlü bir zat buna der ki: “İbrahim Ağa sen boşuna buralarda kısmet arama. Senim kısmetin aslında Bağdat'ta. Bağdat Meydanında köprünün yan tarafındaki avlunun içinde bir hurma ağacı var. Hurma ağacına sarılı vaziyette bir üzüm asması var. Senin kısmetin orada. Sen Bağdat'a gideceksin, o hurmadan ve üzümden yiyeceksin. Ondan sonra kısmetin açılacak.”
Bu rüyayı İbrahim Ağa bir defa görür, önemsemez, ikinci defa görür, yine ehemmiyet vermez. Aynı rüyayı üçüncü defa görünce İbrahim Ağa bu işe takılır, der ki: “Bunda bir hikmet var, demek benim kısmetim Bağdat'ta. Gideyim, kısmetimi bulayım.” Ve İbrahim Ağa çarığı çeker, heybesini sırtına alır, azığını doldurur, yola düşer. Nihayet Bağdat'a varır. Tarif edildiği şekilde hurma ağacını ve ona sarılı asmayı bulur. Hemen hurma ağacından hurma, asmadan da üzüm yer. Derken yol yorgunluğunun da etkisiyle rehavet basar ve olduğu yerde uyuyakalır. İbrahim rüyasında karşısına yine aynı zat çıkar, tebessüm etmektedir: “Hayrola, İbrahim Ağa, ne işin var burada?” “Ne işim olacak,” der, “mesele malum. Geldim bakalım, burada bize servet nereden gelecek?” Ak sakallı zat başlar gülmeye. “Sen de amma saf adammışsın. Bir rüyaya takılır da, insan tâ Bağdat'a gelir mi?” “Ama,” der, “bir defa değil ki, üç defa gördüm aynı rüyayı.” “Olsun, üç defa gör,” der, “ben de üç defa bir rüya gördüm. İstanbul'a gidiyormuşum” “Hayrola inşallah, sen ne rüya gördün?” “Bana rüyamda, ‘İstanbul'a git, Topkapı surlarının dışında Takkeci İbrahim Ağa diye birisi vardır. Onun evinin bodrumundaki kömürlüğünda hazine var, bir yolunu bul, o evi satın al, oradaki hazineyi çıkar, zengin olursun’ dediler. Üç defa ben bu rüyayı gördüm, ama kalkıp da İstanbul'a gidiyor muyum?” ve kaybolup gider ak sakallı zat. Neden sonra İbrahim Ağa gözlerini açar bakar ki, ak sakallı zat yoktur, fakat rüyada da enteresan birşey söylemiştir, kendi evinin bodrumunda hazine olduğundan bahsetmiştir.
Takkeci İbrahim Ağa, “Kısmetimiz açıldı demek ki” diyerek tekrar yola çıkar. Yaya, dağları aşar, çölleri geçer, sıkıntı, yorgunluk derken nihayet İstanbul'a gelir. Evine gece gelir. Ama uyuması mümkün değildir. İlla kömürlüğe girip öyle birşey olup olmadığını tespit edecektir.
Kısa bir yorgunluk attıktan sora, gece yarısı kazmayı alır, kömürlüğe iner, daha ilk kazmayı vuruşta kazma birşeye takılır. Yavaş yavaş toprağı kaldırır, bakar ki bir küp. Ağzını açar, çil çil altınlar. Hemen üzerini kapar. Bundan sonra ibrahim Ağa'nın gözüne uyku girmez. Artık hazinenin üzerinde oturmaktadır. Şimdi ne yapacak, sözünde, durabilecek mi? Sabaha kadar uyuyamaz. Ama uyuyamayışı bu serveti camiye kullanmayayım duygusundan değildir. Düşündüğü şey şudur: “Ben bu küpü buradan” çıkarırsam, bu hanım da bunu duyarsa, bu sırrı saklayabilir mi?“ Hanımım kendisi herkesten iyi tanımaktadır. "Saklar, saklayamaz” derken, “Bu hanım bu sırrı saklayamaz, herkese duyurur, başıma işler açar, benim de bu servet elimden gider, bu camiyi yaptıramam” diye endişeyle düşünürken, “Şu hanımı bir deneyeyim bakayım,” der, “acaba sır saklayabilecek mi?” İbrahim Ağanın hanımını enteresan şekilde bir denemesi vardır. “Karnım ağrıyor, rahatsızım” diye yatakta kıvranmaya başlar. Hanımı merak eder: “Ne var, ne oldu?” “Yolda ne olduysa bilemiyorum hanım, karnım ağrıyor.” diye biraz daha kıvrandıktan sonra, daha evvel yanında getirdiği yumurtayı çıkarır: “Oh be rahatladım, elhamdülillah, kurtuldum” der. Hanım, “Ne oldu?” der. Yumurtayı gösterir, “Kimseye söyleme, yumurta yumurtladım. Demek ki, o karnımdaki rahatsızlık bu yumurtadanmış. Ama sakın ha kimseye söyleme.” “Söyler miyim bey, söyler miyim hiç, aramızda sır kalacak” der. İbrahim Ağa bir daha ısrarla kimseye söylememesini tenbihler. Sabah olur, Ağa abdestini alır, Cuma namazına gidecektir. Yola çıkar. Yan taraftan birisi, “ Hey İbrahim Ağa, geçmiş olsun, yumurta çok mu büyüktü?” Şaşırır. “Ne yumurtası?” “Hadi hadi saklama” diye üsteler adam.
Biraz daha ileri varır, bir başkası, “İbrahim Ağa iyi yumurta yumurtlamışsın, bir daha dünyaya geldik yahu. İnsanın yumurta yumurtladığını da ilk defa duyduk” diye arkasından bağırır. Biraz daha ileriye varır. İki kadın konuşmaktadır: “Hey komşu duydun mu? İbrahim Ağa yumurta yumurtlamış.” “Nereden duydun?” “Hanımı geldi söyledi, ama tenbih etti bana, sakın kimseye söyleme dedi, ben sadece sana söylüyorum.” İbrahim Ağa, herkesin diline düşmüştür, yumurta yumurtladığı dillere destan olmuştur. Der ki: “Bu hanım bir yumurta sırrını saklayamadı. Şimdi nasıl olacak da, şu bizim mahzendeki içi altın dolu küpün varlığım saklayacak? İyisi mi bu hanımın ve çocuklarımdan hiç kimsenin bu altından haberi olmasın.”
İbrahim Ağa, bu tecrübeden sonra hanımına bir daha sır verir mi? Doğruca mimarlar odasına gider. O grubun başını bulur. Onunla gizlice pazarlık yapar, planı programı herşeyi çizdirir. Ve bulunduğu yere, kendi arsasına güzel bir cami yaptırır. Ve yaptırdığı caminin parasını gizli gizli öder. Çalışanlara ücretlerini ve masrafları vererek hazineyi tümüyle o caminin yapımında kullanır. Yani İbrahim Ağa, “Ya Rabbi, bana servet verirsen ben bununla cami yaptıracağım” deyip de servet eline geçince vaadinden dönmez. Eline geçen hazinenin tümünü camiye harcar ve caminin adını halk, Takkeci İbrahim Ağa Camii koyar. İbrahim Ağa bu camide iki sene namaz kılar ve 1594 yılında vefat eder.
3 notes · View notes
kiliminisekiz · 5 years
Text
32. Onlara şu iki adamı örnek ver: Birine iki üzüm bağı verdik; etrafını hurma ağaçlarıyla çevirdik; bahçelerin ortasında da bir ekinlik oluşturduk.
33. Bağların ikisi de ürününü vermiş, hiçbir kusuru da yok. İkisinin arasından akıttığımız bir de ırmak var.
34. Adam güzel bir gelir sağlamış; arkadaşıyla konuşurken şöyle diyor: "Benim malım seninkinden çok, adamlarım da daha güçlü." 
35. Adam, bahçesine girip kendine kötülük ederek diyor ki "Buranın harap olacağını hiç sanmam.
36. Kıyamet saati diye bir şeyin olacağını da hiç sanmam ama şurası bir gerçek ki eğer Rabbimin huzuruna çıkarılsam kesinlikle bundan daha iyisini bulurum."
37. Konuşurken arkadaşı ona diyor ki "Seni topraktan, sonra döllenmiş yumurtadan yaratanı, sonra bir erkek olarak düzenleyeni görmezlikten mi geliyorsun?
38. Bana göre o Allah’tır; Benim Rabbimdir[*]. Ben hiç kimseyi Rabbime ortak saymam.  *
39. Beni mal ve evlat yönünden senden aşağı görüyorsan gör ama bahçene girdiğinde keşke şöyle deseydin: Allah ne güzel yapmış! Buna Allah’tan başka kimsenin gücü yetmez.
40. Bakarsın Rabbim bana senin bahçenden iyisini verir; seninkine de gökten hesabını görecek bir şey gönderir de çıplak ve kaygan bir yüzeye(toprağa) çevirir.  *
41. Ya da suyu çekilir de bir daha arasan da bulamazsın onu.
42. Ve ürünü kuşatıldı. Bahçe, çardakları üzerinde boş bir yığın halini aldı. Yaptığı harcamaya karşılık ellerini ovuşturup şöyle demeye başladı: "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak saymasaydım.”
43. Zaten Allah'tan başka ona yardım edecek kimse olmadı ve bir yardım da görmedi.
0 notes
kardelenime-blog · 8 years
Text
Ana-babanın seksen hakkı Sual: Ana-baba hakları nelerdir? CEVAP İmam-ı Nesefi hazretleri bildiriyor ki: Ana-babanın evladı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefatından sonradır. Sağlığında olan kırk haktan onu bedenle, onu dil ile, onu kalble, onu da para iledir. Bedenle olan hakları: 1- Hizmet ederek rızalarını almak. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ana-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur.) [İslam Ahlakı] (Ana-babasını dine uygun hizmetleriyle razı eden, Allahü teâlâyı razı etmiş olur, onları gazaplandıran, Allahü teâlâyı gazaplandırmış olur.) [İbni Neccar] (Ana-babası, yanında ihtiyarladığı halde, [rızalarını alamayıp] Cenneti kazanamayanın burnu sürtsün.) [Tirmizi] Hasan-ı Basri hazretleri, Kâbe’yi tavaf ederken sırtında yük olan bir zat görüp der ki: - Niçin yükle tavaf ediyorsun? - Bu yük değil, babamdır. Bunu Şam’dan yedi defa getirip tavaf ettim. Çünkü, bana dinimi, imanımı öğretti. Beni İslam ahlakı ile yetiştirdi. - Kıyamete kadar böyle arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider. Bir defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur. Ana-babaya hizmette kusur etmemelidir. Hazret-i İbni Abbas, "Ana-babana karşı, kusurlu, güçsüz, aşağı bir kölenin, sert, kaba efendisine karşı bulunduğu hâl üzere ol!" buyurdu. Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Anneye yapılan iyiliğin ecri iki mislidir.) [İ. Gazali] (Önce annene, sonra babana, kız kardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et!) [Nesai] (Veysel Karani’nin kavuştuğu bütün ihsan ve dereceler, anasına yaptığı iyilik sebebiyledir.) [R.Nasıhin] (Ya Resulallah, annem müşriktir. Ona iyilik etmem caiz midir?) diye sorana, (Evet, annene iyilik ve ihsanda bulun!) buyuruldu. (Ebu Davud) Her Peygamber, kendi annesinden de üstündür. Buna rağmen, Peygamberler de annelerine hürmet ve hizmet etmişlerdir. Kâfir olan ana-babaya hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyaretlerine gitmek gerekir. Küfre sebep olan şeyleri yaptıracaklarından korkulursa, ziyaretlerine gidilmez. (Bezzâziyye) Hazret-i Musa, Cennetteki komşusunun kim olduğunu Hak teâlâdan sorup öğrendikten sonra yanına gider. Bu bir kasaptır. Kasap, bir parça et pişirir. Asılı zenbili aşağı alır, çok zayıf bir kadına et ve su verir. Üstünü başını temizleyip, zenbile koyar. Kasap, (Bu annemdir. Yaşlanıp bu hale girdi; sabah-akşam böyle bakarım) der. Kasabın annesinin, (Ya Rabbi oğlumu Cennette Musa aleyhisselama komşu eyle) dediğini Hazret-i Musa da işitir. Kasaba, (Müjde, Allahü teâlâ, seni Musa aleyhisselama komşu etti) buyurur. (Şir’a) 2- İyilik etmek. Ana-babaya iyilik ve ihsan, evlada farzdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ana-babasına iyilik eden evlat, Peygamberlerle beraber Cennete girer.) [İ. Rafii] (Ana-babasına iyilik edenin ömrü uzun, rızkı bereketli olur.) [İ. Ahmed] (Ana-babanıza ihsan ederseniz, çocuklarınız da size ihsan eder.) [Taberani] (Sen de malın da babana aittir.) [İbni Mace] 3- Asi olmamak, karşı gelmemek. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ana-babaya karşı gelmek büyük günahtır.) [Buhari] (Ana-babasına asi olan Cennete giremez.) [Nesai] (Ana-babasına karşı gelenin ömrü bereketsiz ve kısa olur.) [İslam Ahlakı] İmanı olanlardan Cehennemden en sonra çıkacak olanlar, Allahü teâlânın yolunda olan ana-babasının İslamiyet’e uygun olan emirlerine asi olanlardır. Ana-babanın ve hiç kimsenin, dine uymayan emri yapılmaz. Fakat, ana-babaya, yine tatlı söylemek, onları incitmemek gerekir. Ana-baba kâfir ise, onları kiliseden, meyhaneden, sırtta taşıyarak bile, geri getirmek gerekir. Fakat, oralara götürmek gerekmez. Ana-baba zalim de olsa, onlara karşı gelmek, onlarla sert konuşmak caiz değildir. (Anam-babam çok şefkatsiz, onlara nasıl itaat edeyim) diyen bir kimseye, Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Anan seni 9 ay karnında gezdirdi. 2 yıl emzirdi. Seni büyütünceye kadar koynunda besledi ve kucağında gezdirdi. Baban da seni büyütünceye kadar birçok zahmete katlandı. İdare ve maişetini temin etti. Sana dinini, imanını öğretti. Seni islam terbiyesi ile büyüttü. Şimdi nasıl olur da, şefkatsiz olurlar? Bundan daha büyük ve kıymetli şefkat olur mu?) [Ey Oğul İlmihali] (Ya Resulallah, yaşlı anama elimle yedirip içiririm. Abdestini aldırır, sırtımda taşırım. Hakkını ödemiş olur muyum?) diye soran kişiye buyurdu ki: (Hayır, yüzde birini bile ödemiş olamazsın. O sana, yaşaman için hizmet ediyordu, sen ise, ölümünü bekleyerek hizmet ediyorsun. Ancak Allahü teâlâ, bu az iyiliğine karşılık çok sevap ihsan eder.) [R. Nasıhin] Bir zat, (Ya Resulallah, ana-baba, evladına zulmetse de rızalarını almayan Cehenneme girer mi?) diye sorunca, cevaben 3 defa (Evet zulmetseler de rızalarını almayan Cehenneme girer) buyurdu. (Beyheki) Şu halde ana-baba zalim olup, evlada zulmetseler de, günah işlemeyi emretseler de, yine onları üzmemeye, küstürmemeye çalışmalıdır! Günah olan emirleri yapılmaz ama, yine de onları üzücü söz söylemek caiz olmaz. Ana-baba kötü bile olsa, yine onlarla iyi geçinmelidir! Ziyaretlerini terk etmek büyük günahtır. Hiç olmazsa, selam göndererek, tatlı mektup yazarak, telefon ederek, bu günahtan kurtulmalıdır! Kur'an-ı kerimde 3 şey, 3 şeyle beraber bildirildi. Biri yapılmazsa, ikincisi kabul olmaz. Peygambere itaat edilmezse, Allah’a itaat edilmiş olmaz. Ana-babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz. Malın zekatı verilmedikçe, namazlar kabul olmaz. (Tefsir-i Mugni) 4- İtaat etmek, karşı gelmemek, günah olmayan emirlerini yapmak. Hazret-i Musa, Allahü teâlâdan 9 defa nasihat istedi. Hepsinde de, ana-babaya itaat etmesi emrolundu. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ana-babaya itaat, Allah’a itaattir, onlara asi olmak, Allah’a asi olmaktır.) [Taberani] Babasına asi gelen, çocuğundan mürüvvet göremez, muradına kavuşamaz, ailesi ile geçinemez, evinin tadı bozulur. (Şir’a) 5- Sert bakmamak, şefkatle, sevgi ile bakmak. Ana-babasına şefkat ve sevgi ile bir defa baksa, kabul edilmiş bir hac sevabına kavuşur. Peygamber efendimiz (Ana-babanın yüzüne merhametle bakana, hac ve umre sevabı yazılır) buyurunca, (Günde bin defa bakarsa da böyle midir?) denildi. Cevaben buyurdu ki: (Günde yüzbin defa baksa da...) [R. Nasıhin] Yine buyurdu ki: (Ana-babanın yüzüne sevgi ile bakmak ibadettir.) [Ebu Nuaym] 6- Üzmemek, incitmemek, rızalarını kazanmak. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Rabbin rızası, ana-babanın rızasında, gazabı da, ana-babanın gazabındadır.) [Buhari] (Ana-babasının rızasını alan mümine Cennetten iki kapı, üzene de Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyheki] (Ana-babasını razı eden mümin, ne yaparsa yapsın Cehenneme girmez, inciten de Cennete girmez.) [Şir’a] (Hak teâlâ, bazı günahların cezasını kıyamete kadar geciktirir. Ana-babaya isyan bundan müstesnadır.) [Hakim] Ana-babayı üzmek, onlara eziyet etmek büyük günahtır. Ana-babanın veya hiç kimsenin günah olan emirleri yapılmaz. Ana-babanın yemeklerinde haram karışığı olduğu şüpheli olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evladını zorlasa, evladın o yemekten yemesi gerekir. Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera, ana-babanın rızasını almak ise vaciptir. Fakat gayrı meşru emirleri dinlenmez. Mesela onlar, (İçki iç, namaz kılma, yoksa senden razı olmayız) deseler de, haram olan şeyler yapılmaz. Çünkü (Halıka isyan olan işte, kula itaat edilmez) emri vardır. Hak teâlâ buyuruyor ki: (Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme.) [Ankebut 8] Ana-babası günah işleyen çocuk, bunlara bir defa nasihat eder. Kabul etmezlerse, susar. Onlara dua eder. 7- İzinsiz sefere gitmemek. Hacca giderken, muhtaç olmayan ana-babadan izin almak sünnettir. Ana-baba muhtaç ise, izinsiz gitmek haramdır. Ana-babası muhtaç olmayan, onlardan izinsiz farz olan hacca gidebilir. Fakat nafile olan hacca izinsiz gidemez. (Redd-ül Muhtar) Cihad için izin isteyen birine Peygamber efendimiz, ana-babasının sağ olduğunu öğrenince, (Burada kal, onlara hizmet et, onlara hizmet cihaddır.) (Buhari) Cihada gitmek için gelen başka birine de buyurdu ki: (Annenin yanından ayrılma! Cennet onun ayağı altındadır.) [Nesai] Biri de, hicret etmek için gelip, (Ya Resulallah, ana-babamı ağlatarak geldim) dedi. Peygamber efendimiz bu duruma üzülerek buyurdu ki: (Hemen git, onları ağlattığın gibi güldür!) [Ebu Davud] Ana-babayı ziyaret etmemek büyük günahtır. Hiç olmazsa, selam göndererek, tatlı mektup yazarak bu günahlardan kurtulmalıdır. 8- Saygıda, hürmette kusur etmemek. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Büyüğünü saymayan bizden değildir.) [Tirmizi] Onları görünce ayağa kalkmak, yanlarına gitmek, onlar oturuncaya kadar ayakta durmak, izinsiz oturmamak gerekir. Otururken edepli oturmalı, ayağını uzatarak oturmamalı, bacak bacak üstüne atmamalıdır. Onlar bana bir şey demiyor diye bunları ihmal etmemelidir. 9- Onlarla yolda giderken, arkalarından gitmek. Zaruretsiz önlerinde yürümemek. 10- Çağırınca, hemen kalkıp yanlarına gitmek, buyurun demek. Ana-baba çağırınca, farz namazı bozmak caiz olur ise de, ihtiyaç yoksa, bozmamalıdır. Sünnetler bozulur. Hak teâlâ buyurdu ki: (Ya Musa, benim indimde çok ağır ve büyük bir günah vardır ki, o da, ana-baba evladını çağırınca, emrine uymamasıdır.) [İslam Ahlakı] Dil ile olan hakları: 1- Yumuşak söylemek, tevazu etmek. Öf bile dememek. Hak teâlâ buyuruyor ki: (Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik.) [Ahkaf 15] (Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme; ağır söz söyleme, onlarla yumuşak ve tatlı konuş, onlara acı, tevazu kanadını gerip "Rabbim, küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et" diye dua et.) [İsra 23, 24] Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki: (Âlim bir evladın ana-babası kâfir olsa, kuyudan su çekmeleri için ona muhtaç olsalar, o da birkaç kova çektikten sonra öf dese, bu sebeple bütün amellerinin sevabı yok olur.) 2- Konuşurken sesini, onların sesinden yüksek çıkarmamak. 3- Yanlarında çok konuşmamak, edebi aşmamak. Ana-baba bildiği şeyleri de anlatsa, yine aynı şeyler mi dememek. Hiç duymamış gibi can kulağı ile dinlemek. 4- Kaba, dokunaklı ve argo söz söylememek. Mesela iki kardeşi olan biri, öteki kardeşini kastedip (Oğlun şunu yaptı. Ben yapsam kıyameti koparırdınız) veya (Anne torununu tepene çıkartıyor, çok şımartıyorsun. Söz dinletemiyoruz) gibi sözlerle ana-babayı üzmemelidir. Ço
1 note · View note
mansetmalatya · 5 years
Text
KİBİR ABİDELERİNİN BU DAVADA YERİ OLMAZ
Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezinde "Türkiye Sevdasıyla Yaşımız Hep 18" temasıyla düzenlen partisinin İstanbul İl Başkanlığı Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı'na katıldı. Toplantının, parti, şehir ve ülke için hayırlara vesile olması temennisinde bulunan Erdoğan, kuruluşundan bugüne İstanbul teşkilatlarında görev alanlara gayretleri, emekleri ve sadakatleri için şükranlarını sundu. Erdoğan, "AK Parti sıradan bir siyasi teşekkül değildir. Bizler bir büyük davanın sevdalısı insanlar olarak burada bir aradayız. Türkiye, nasıl binlerce yıllık devlet tarihimiz içindeki son halka ise AK Parti de bu büyük davanın günümüzdeki en önemli temsilcisidir."  AK Parti'nin maziden atiye yolculuğun altın halkalarından biri olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: "Bu durum sorumluluğumuzu daha da artırıyor. AK Parti'de siyaset yapmak demek, öncelikle bu sorumluluğu üstlenmeye talip olmak demektir. Bugünlere yılın her gününü, günün 24 saatini bu davaya hizmete adayan büyüklerimizin, kardeşlerimizin gayretleriyle geldik. Gelecek nesillere daha büyük ve güçlü bir Türkiye bırakmak, medeniyetimizi yeniden yükseltmek istiyorsak, bizlerin de aynı anlayışla çalışması gerekiyor. Görevimiz ne olursa olsun hepimiz öncelikle bu davanın bir neferiyiz. Unutmayın, bugün söylemediğimizi 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl sonra da yine aynı şekilde kararlı olarak söylemek durumundayız. Bugün başka yarın bir başka olmamalıyız. Bunu yapanları gördük, görüyoruz. Bu hassasiyeti hiçbir zaman unutmamak gerekir. Kendi nefsinin peşine düşen, sadece kendi ajandasına, kariyerine hesabına odaklanan kişilerden dava adamı olmaz. Gurur abidesi olanlardan dava adamı olmaz. Bize Yunus'un ifadesiyle 'Ete, kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm' diyen anlayıştaki insanlar lazım. Diyorum ya, hep birlikte Ömer'ler olmaya aday olmalıyız. Hele hele bulunduğu makamın gücüne, imkanlarına güvenerek gönül kıran, insanları rencide eden, vatandaşa tepeden bakan kibir abidelerinin bu davada yeri olmaz. Yolsuzluğu, haksızlığı, çalıp çırpmayı hiç saymıyorum bile. Bu tür vasıflardaki insanların kapımızdan içeri girmesi dahi bizim için züldür." Erdoğan, şimdi bir kongre sürecine girildiğini, ilçelerde, illerde bu hassasiyete çok büyük önem verilmesi gerektiğini vurgulayarak, AK Parti'yi yönetenleri Rabbim katında milletin nezdinde mahcup edecek hiçbir yanlışa göz yumulamayacağını kaydetti. "Unutmayın, milleti karşısına alanlar, bizi de karşısına alır. Unutmayın kibir en büyük isyandır." diyen Erdoğan, insan gönlü kıranının, partideki gönülleriyle ilgili kalemini kıracaklarını söyledi. Erdoğan, davası insan olan Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abazasıyla, Boşnağıyla velhasıl şu anda 82-83 milyonuyla yaratılanı Yaradan'dan ötürü seven bir dava olduklarını belirterek, başka bir tanımın olamayacağını vurguladı. "HİÇBİRİMİZİN AKLI VE VİCDANI YERİNE NEFSİNİN SESİNE KULAK VERME LÜKSÜ YOK" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hazreti Mevlana'nın "İnsanı ateş değil, kendi kibri yakar, herkeste kusur görür kendisine kör bakar, neye nasıl bakarsan o da sana öyle bakar." dizelerini anımsatan Erdoğan, şunları söyledi: "Yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeyenler, sadece varlık sebeplerini inkar etmekle kalmaz, aynı zamanda kendi hicranlarını da hazırlarlar. Hiçbirimizin hesabi davranma, aklı ve vicdanı yerine nefsinin sesine kulak verme gibi bir lüksü yoktur. Hedefimiz önce bu ülkenin 82 milyon insanının her birinin, onunla birlikte tarih ve medeniyet coğrafyamızdaki tüm kardeşlerimizin, nihayetinde de büyük insanlık ailesinin tamamının gönlünde kalıcı yer edinmektir. Ülkemizin ve dünyanın neresine gidersek gidelim tüm samimiyetleriyle bize kucak açan insanlar tarafından karşılanıyor, eğer kucaklanıyorsak işte bu hasbi yaklaşımımız sayesindedir. Tek tek her AK Partili bu hassasiyetle hareket ettiği taktirde Allah'ın izniyle yumuşatamayacağımız kalp, fethedemeyeceğimiz gönül, ikna edemeyeceğimiz kimse kalmaz. Herkesten farklı olarak biz bunu siyasi bir hesap için değil, inancımızın ve geleneğimizin bir gereği olarak yerine getiriyoruz ve getireceğiz. Bunu yaparken de hiç kimsenin gündeminin peşine takılmayacağız. Ülkemizde kimi konuların bilinçli bir şekilde gündemde öne çıkartıldığını görüyoruz. Önemli bir kısmı da milletimizi karamsarlığa sürükleyerek dolaylı yoldan bizi başarısız göstermeye yönelik bu çabalara karşı dikkatli olmalıyız." Cumhurbaşkanı Erdoğan, istisnai hadiselerin sanki her gün her yerde yaşanıyor, herkesin başına geliyor gibi gösterilmesinin iyi niyetli olmadığını belirterek, Türkiye'yi güvensiz bir ülke olarak gösterme projesine hizmet eden bu tür kampanyalara bilerek veya bilmeyerek destek verilmemesi gerektiğini ifade etti. Medya kuruluşlarını da bu konuda dikkatli ve bilinçli hareket etmeye davet eden Erdoğan. "Ülkemizin de AK Parti'nin de kendi gündemi vardır. Hem parti hem hükümet hem Meclis olarak, buna belediyeler ve il genel meclisleri dahildir. Kendi icraat gündemimize sıkı sıkıya sahip çıkacağız. Vaktimizi ve enerjimizi kendi çalışmalarımızı daha ileriye taşımak için kullanacağız. Muhalefetin, medyanın ve diğer çevrelerin bizi dar ve kısır gündemlerinin içine hapsetme tuzağına hiçbir şekilde düşmemeliyiz. Unutmayınız, AK Parti gündem takip etmez, gündem belirler." diye konuştu. "İFTİRA VE YALAN HIZLI YAYILIR" Erdoğan, bu konuda en dikkatli olması gereken teşkilatların başında İstanbul'un geldiğini belirtti. İstanbul'un Türkiye'nin kaderini belirlemede bir numaralı şehir olduğunu söyleyen Erdoğan, kentte 81 vilayetin temsilcilerinin bulunduğuna işaret etti. İstanbul'dan ses çıktığı zaman 81 vilayette bunun dalgalandığının görüldüğünü dile getiren Erdoğan, kentin nabzı iyi tutulduğunda zaten Türkiye'nin de yakalanmış olacağını ifade etti. Erdoğan, bu konuda katılımcılara çok önemli görevler düştüğünü, sokaktaki her bir vatandaştan başlayıp tüm ilçeleri ve şehri kuşatan bir anlayışla bu sürecin yönetilmesi gerektiğini vurguladı. Yapılan hizmetlerin hakkıyla anlatılması halinde bile partiye yönelik yalan yanlış saldırıların çoğunun etkisiz hale getirilebileceğini belirten Erdoğan, iftira ve yalanın hızlı yayıldığını, ancak doğrularla karşılaştığında da daha hızlı bir şekilde söndüğünü dile getirdi. Erdoğan, millete hakikatleri anlatarak bunu gerçekleştireceklerini söyledi. Türkiye'nin son 17 yılda tarihinin en büyük sıçramalarını yaşarken aynı zamanda tarihinin en büyük saldırılarıyla da karşı karşıya kaldığını anlatan Erdoğan, "Ülkemize yönelen saldırıların hedefinde ilk önce AK Parti yer almıştır. Esasen Türkiye ile AK Parti'nin kaderi adeta bütünleşmiştir. Türkiye'yi seven bizi seviyor, Türkiye'ye kızan bize kızıyor, Türkiye'den nefret eden bizden de nefret ediyor. Milletimiz de bu gerçeği gördüğü için her mücadelemizde hamdolsun yanımızda yer alıyor." diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, son dönemde Suriye'de yürütülen harekatlar, Türkiye sınırı içindeki terörle mücadele operasyonları ve Akdeniz'de atılan stratejik adımların Türkiye'ye karşı bir öfke patlamasına yol açtığını dile getirerek, salondakilere şöyle seslendi: "En önemlisi şu anda Barış Pınarı Harekatı'yla Suriye'de devam etmekte olan süreç, Türkiye'nin nereden nereye geldiğini göstermesi bakımından çok önemlidir. Dünyada hangi liderlerle görüştüysek, hepsinin bize nasihati çoğu zaman, 'Buradan ne zaman çıkacaksınız?' söyledikleri bu. Bizim de kendilerine söylediğimiz şu, 'Sizin orada ne işiniz var? Bizim 911 kilometre sınırımız var. Sizin sınırınız var mı? Yok. Peki niye oradasınız? 32-33 bin tır silahı, aracı, gereci, mühimmatı siz kime gönderdiniz? Teröristlere. Kim bu teröristler? Enteresan olan ne biliyor musunuz, Kürtler. Nasıl oluyor da bunlar Kürt oluyor? DEAŞ'a karşı en büyük mücadeleyi veren biziz. El Bab'ta DEAŞ'ın 3 bini aşkın teröristini oradan çıkartan biziz. Dünyada DEAŞ'a karşı böyle bir mücadeleyi veren ikinci bir ülke yok. Bunun aksini iddia edebilir misiniz?' dedim. Son dörtlü zirvede, İngiltere, Fransa, Almanya, onlarla yaptığımız dörtlü zirvede bunları konuştuk, kendilerine açık açık bunları söyledik. Siz niye oradasınız? Bize şunu söyleyemezsiniz. Siz oraları terk etmedikten sonra Suriye halkı da 'Teşekkür ederiz, artık gidebilirsiniz.' demedikten sonra biz buradan çıkmayacağız. Çünkü biz Adana Mutabakatı'yla oradayız, Suriye halkının talebi üzerine oradayız. Şu anda da bu süreç devam ediyor. Söyleyecekleri hiç bir şey yok ve söyleyemediler." Fransa'da her yerin yanıp, yıkıldığını kaydeden Erdoğan, "Niye? Zulüm ile abad olunmaz, onun için." dedi. "LİBYA'DAKİ KARARLI DURUŞUMUZU DEVAM ETTİRECEĞİZ" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ile Libya arasında mutabakat metni imzalandığını hatırlatarak, şunları söyledi: "Bu mutabakat metniyle özellikle de deniz yetki alanlarının sınırlarının daraltılmasına yönelik anlaşma Meclis'imizden geçti. Ben de imzaladım, şimdi de Birleşmiş Milletlere gönderildi. İnşallah hem askeri güvenlik hem de deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasıyla ilgili adımları atmış oluyoruz. Burada oyun bozuldu. İsimlerini vermeyeceğim, hangi ülkelerin oyunlarının bozulduğunu siyasetçi kardeşlerim olarak sizler de zaten okuyarak bunları bileceksiniz. Bu oyunlar bozulurken bir tarafta da Yunanistan, Güney Kıbrıs, Mısır, zaman zaman İsrail, bunlar da bir araya geliyor. Bir skandal hareket de yaptılar. Yunanistan, Libya'nın Büyükelçisini deport etti. Ne oldu yani yaptın da ne kazandın? Zaman zaman bu tür şeyleri biz de yapıyoruz. Bizim de büyükelçilerimizi deport edenler oluyor. Onlar edince, biz de onlarınkini deport ediyoruz. Bu, siyaset dilini bilmemek ve skandallar üzerine kurulmuş bir devlet yönetimi demektir. Yunanistan'ın yaptığı da budur. Şu anda biz Libya'daki bu kararlı duruşumuzu devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz." Libya ile Türkiye arasında ilginç ve güzel bir hat inşa edildiğini, hat üzerinde, çevresinde, münhasır ekonomik bölge olarak ifade edilen bölgede, geçmişten bugüne Türkiye'nin garantör ülke olarak hakları bulunduğunu belirten Erdoğan, "Suriye'deki soydaşlarımızın hakları var. Bu hakları sonuna kadar savunmakta kararlıyız. Biz boşuna mı 2 tane sondaj gemisiyle, 2 tane sismik araştırma gemisini aldık? Bunlara boşuna bu paraları vermedik. Bu gemilerimizle bölgede çalışmalar, araştırmalar devam ediyor, fırkateynlerimiz oralarda. Zaman zaman uçaklarımız, zaman zaman helikopterlerimiz oralarda. Biz bu araştırmaları yapmaya devam edeceğiz." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin uluslararası deniz hukuku ve uluslararası hukuktan doğan haklarını sonuna kadar savunacağını ve haklarının takipçisi olacağını vurgulayarak, şunları kaydetti: "Tabii buna parlamentomuzun içinden bazen çatlak sesler çıkıyor, ona alışığız zaten çıkacak. Ama biz dik duracağız. Son dönemdeki gelişmeler, tüm perdeleri kaldırdı. Pek çok ülke yıllardır içlerinde tuttukları kini, nefreti, husumeti tüm çıplaklığıyla ortaya döktü. Bu gelişmenin ülkemiz için hayırlı olduğuna inanıyorum. Karşılıklı rol yapmak yerine, gerçek düşüncelerimizi ve niyetlerimizi açıkça oraya koymamız birtakım sorunların çözümünü hızlandırdı. Gerek yüz yüze görüşmelerimizde gerek telefon temaslarımızda artık tüm liderlerle daha açık yüreklilikle konuşuyoruz. Anlaştığımız hususları hızla sonuca bağlıyor, anlaşamadığımız konularda da karşılıklı pozisyonlarımızı teyit ediyoruz. Bu tarzın dünya siyaseti açısından daha verimli ve doğru olduğuna inanıyoruz. Ülkemizin egemenliğini, hukukunu, çıkarlarını, milletimizin ve tüm dostlarımızın haklarını korumak için verdiğimiz mücadelede Allah'ın izniyle hep dik durduk, dik durmaya da devam edeceğiz." "CUMHUR İTTİFAKI'NI BÖLEMEYECEKLER, PARÇALAYAMAYACAKLAR" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'deki gelişmelerle ilgili ABD ve Rusya ile varılan mutabakatların, sahada elde edilen sonuçların tarihi önemde olduğuna işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için diplomasi ve uluslararası siyaset yanında ekonomiyi de devreye almalarına rağmen hamdolsun ülkemize geri adım attıramadılar. Yapılan her saldırıyı, atılan her adımı, kullanılan her silahı süratle etkisiz hale getirdik, tedbirlerimizi aldık. Aynı hamlelerin tekrarında karşılarında hazırlıklı bir Türkiye buldukları için istedikleri neticeyi elde edemiyorlar. Ülkemize yönelik kızgınlıklarının gerisindeki sebeplerden biri de budur. Artık eskiden olduğu gibi Türkiye'yi diledikleri şekilde itip kakamadıkları, yönlendiremedikleri, yönetemedikleri için hırçınlaşıyorlar. Hırçınlaştıkça da muvazeneyi kaybediyorlar. Sonuçta geldiğimiz noktada Türkiye siyasi, ekonomik ve askeri bakımdan eskisiyle mukayese edilemeyecek kadar güçlü bir yerde bulunuyor. Ülkemiz iç siyasetinde ortada kayda değer bir husus yokken ortaya çıkıp yükselen AK Parti, Cumhur İttifakı ve şahsım aleyhindeki havanın gerisinde işte böyle bir tablo, işte böyle bir hesap vardır. Cumhur İttifakı'nı bölemeyecekler, parçalayamayacaklar ve Cumhur İttifakı güçlenerek yarınlara inşallah yürüyecek. Türkiye'nin güney sınırlarını terör koridoruyla kuşatma projeleri özellikle oluşturmaya çalışanlar, iç siyaseti manipüle ederek kayıpları telafi etmenin peşindeler ama bunu da başaramıyorlar. Çünkü milletimiz bu ülkede kimin ne olduğunu, kime hizmet ettiğini, neyi, ne için yaptığını gayet iyi biliyor. Ceviz kabuğunda fırtına koparma, incir çekirdeğini doldurmayacak meseleleri büyüterek balyoz niyetine kullanma çabaları hep beyhudedir. Milletimiz bunların hiçbirine itibar etmez. Yeter ki biz kendi içimizde birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi, hasbiliğimizi, samimiyetimizi söylemimiz ve yaşayışımızda değerlerimize bağlılığımızı güçlü bir şekilde sürdürebilelim. Gerisi kendiliğinde gelecektir." İstanbul teşkilatının, diğer illere örnek olacak bir tavır ortaya koyacağına inandığını ifade eden Erdoğan, "Seçimden bu yana 74 bin 176 üye kaydıyla İstanbul teşkilatı adeta yeni bir dirilişin içerisinde bulunuyor." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şehir Üniversitesi ile ilgili tartışmalara değindi. Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu Şehir Üniversitesi meselenin özellikle bir siyasi ayağında bizim olduğumuz, bir siyasi ayağında da malum zatın olduğu söyleniyor. Şunu çok açık ve net söylemek durumundayım. Her şeyden önce Şehir Üniversitesinin tahsisini Başbakanlığım döneminde yapan benim. Tahsisini yapan ben olduğuma göre, daha sonra malum zat Başbakan olunca bu tahsisi, Şehir Üniversitesine mülkiyet devrine dönüştürmüştür. Türkiye'de hiçbir üniversiteye tapu ile tapu devri, mülkiyet devri yoktur, olmamıştır. Bunlar dürüstlüğü kimseye bırakmıyor değil mi? Öksüz, yetimin hakkını kalkıp kurdukları üniversiteye tapu devri yapmak suretiyle, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun başkanı sıfatıyla bunu sağlıyor. Peki bu nasıl doğruluk? Peki yanında kim var? Yine bir başka isim o da Sayın Babacan var. Onun da imzası var bu işin altında. Başka kim var? Mehmet Şimşek var. Başka kim var? O zaman Ulaştırma Bakanı olarak Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun içinde olan Feridun Bilgin var. Hani bunlar dürüsttü ya... Dürüstlüğü bunlar kimseye bırakmıyordu. Ben bunu niye anlatıyorum? Kimin ne olduğunu yaptıklarıyla öğrenin diye. Bitmedi ve bunlar Halk Bankasını da dolandırmaya çalışıyorlar. Halk Bankasından bunlar kredi talebinde bulunuyorlar. Halk Bankası bunlara ciddi bir kredi veriyor fakat ödeme planlarında maalesef bunlar Halk Bankasına ödemelerini yapmıyorlar. Tabii Halk Bankasına ödemelerini yapmayınca, banka da bu defa kendilerini sürekli olarak uyarıyor. Şu anda Halk Bankasına olan borçları aklımda kaldığı kadarıyla 417 milyon noktasında. Şimdi 'Yapılandıralım' diyorlar. 'Yapılandıralım' derken, neyi, nasıl yapılandıracaksın? Neymiş yaptıkları kampanya şu, 'Ya işte spor kulüplerinin borçları yapılandırılıyor da Şehir Üniversitesininki niye yapılandırılmıyor?' Ya sen Halk Bankasına teminat bile vermedin. Futbol kulüplerinin bütün tribünlerdeki gelirlerine, her şeyine banka el koyuyor. Senin neyine el koyacak? Yoksa Maltepe'de Tekel'e ait olan yer, yani zamanında benim tahsis ettiğim bu yeri bankaya teminat olarak göstermek suretiyle, bunu mu banka teminat olarak kabul edecek?" "BURADA HALK BANKASININ ADETA BİR DOLANDIRILMASI SÖZ KONUSU" Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunu da geç, bir başka alavere dalavere daha yapıyorlar. O da ne biliyor musunuz? Diyorlar ki 'Alacağımız öğrencilerin yapacakları ödemeye ipotek koyun." diyerek, konuşmasına şöyle devam etti: "Ya sen zaten mevcut kotanı doldurmamışsın. Mevcut kotanı doldurmadan üstelik yeni alacağın öğrencilerle ilgili, böyle bir kotayı nasıl oluyor da bir bankaya teminat olarak veriyorsun? Tabii bizi halef selef olduğumuz Cumhurbaşkanı aradı. Dedi işte 'Siz bu işi arzu ederseniz halledersiniz.' Kendisine dedim ki 'Temenni ederdim ki siz benim yerimde olun. Biz geçmişte bankaların nasıl iflas ettiğini biliyoruz. Hamdolsun 17 yıldır bizim dönemimizde, bizim bankalarımızın hiçbirisi kasaları boşaltmadı. Biz de kasayı boşaltamayız.' Tabii işin başından itibaren Ülker Grubu buraya ciddi destekler verdi. Daha sonra Ülker Grubu da ne yaptı? Buradan çekildi. Ülker Grubu orada bizim verdiğimiz desteklerle ilgili de bizim bu noktadaki desteğimizi açık net söyledi. Şunu çok açık net söyleyeyim. Buranın hamisi dikkat edin Marmara Üniversitesidir. Marmara Üniversitesi Türkiye'nin şu anda en büyük üniversitelerinden bir tanesidir. Şimdi de ne diyorlar biliyor musunuz? 'Marmara Üniversitesi borçları ödesin.' Tabii YÖK'te kendilerine diyor ki 'O zaman siz de mütevelliyi bırakın. Marmara Üniversitesi buraya yaptığı atamalarla burayı götürsün.' Yok, mütevelliyi de bırakmayız.' diyorlar. Tezgah başka. Biz ne oradaki öğrencilerimizin düşmanıyız ne de akademisyenlerin düşmanıyız. Böyle bir şey asla söz konusu değil. Hiçbir vakıf üniversitesinde bunların yaptığı uygulama gibi bir uygulama yok. Böyle bir durumla ne yazık ki burada karşı karşıyayız. Elektronik ortamda sizlere gönderilmiş olan bilgileri şöyle iyi okursanız orada zaten bunları etraflıca göreceksiniz. Çok da detayına, teferruatına girmek istemiyorum. Ama anlattığım gibi burada Halk Bankasının adeta bir dolandırılması söz konusu." "BURAYI TAHSİS ETMEMİZ, BUNLARA NE DENLİ ÖNEM VERDİĞİMİZİN İFADESİYDİ" Burayı tahsis etmelerinin önem verdiklerinin ifadesi olduğunu anlatan Erdoğan, şunları kaydetti: "Eğer şahsım bu zata eğer muhalif olsaydı veya oradaki öğrencilere benim bir muhalefetim olsaydı, ben Tekel'in bu kadar kıymetli, değerli olan arazisini niçin bunlara tahsis edeyim? Bizim derdimiz yeter ki bu tür üniversitelerimiz kurulsun, bunlar çoğalsın ve bunlarla beraber geleceğe çok daha farklı bir şekilde yürüyelim. Burası tabii Marmara'ya nazır, Maltepe'de çok çok güzel bir yerde ve değeri itibarıyla da yani 2,5 milyar değerinde olan bir yer ve bilabedel bunu üniversitesine tapu devrini yapmak suretiyle veriyor. El vicdan ya... Böyle bir şey yapılabilir mi? Bilabedel... Nasıl oluyor bu iş? Hani dürüsttünüz? Eğer sizin dürüstlüğünüz buysa bu ülke batmış, bu ülke yanmış ve bunun altında bir de bakıyorsunuz işte o dediğim diğer arkadaşların da imzası var. Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun birisi başkan, diğerleri de üyeleri olmak suretiyle bu adımı attılar. Bunu yaşadık. Allah bizleri aynı duruma düşürmesin. Onun için bu propagandayı bunlar belli bir süre daha yapabilirler, her geçen gün zaten bu konuda da iflasa gidiyorlar ve gidecekler ama dün MKYK'da da bu konuları görüştük. Bu konuyla ilgili kararlı bir şekilde adımlarımızı atmaya devam edeceğiz Bu işin Danıştay'a müracaatını yapan da kim biliyor musunuz? CHP'nin yanından hiçbir zaman ayrılmayan Mimar ve Mühendisler Odası'dır. Çok daha ilginci şu anda bunları ziyaret edenler kim? CHP'nin ileri gelenleri. Mimar ve Mühendisler Odası hem bununla ilgili davayı açıyor ama bakıyorsunuz CHP'nin parti sözcüsü olsun, genel başkan yardımcıları olsun onlar da bunlara nezaket ziyaretinde bulunuyor. Kimin eli kimin cebinde belli değil ama gerçekleri bilelim ona göre de bunu özellikle tabanımıza anlatalım." Read the full article
0 notes
adhaberoku · 7 years
Text
19 Mart akşam ezanı saat kaçta? Oruç kaçta açılacak?
New Post has been published on https://damhaber.com/2018/03/19/19-mart-aksam-ezani-saat-kacta-oruc-kacta-acilacak/
19 Mart akşam ezanı saat kaçta? Oruç kaçta açılacak?
2018 yılı üç ayların başlamasıyla birlikte bugüne oruçlu giren vatandaşlarımız 17 Mart akşam ezanı saatini merak etmeye başladı. Diyanet tarafından açıklanan imsak vaktine göre akşam ezanının saat kaçta okunacağı belli oldu? İşte bugünün namaz vakitleri…
17 Mart 2018 tarihi itibariyle akşam ezanı saat kaçta okunacak. Üç aylara oruçlu giren milyonlarca Müslüman gözünü Diyanet’in ezan vakitlerine çevirdi. Buna göre bugün akşam namazı saat kaçta kılınacak? Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir ve tüm Türkiye’nin merak ettiği 17 Mart namaz vakitlerine haberimizin detayından ulaşabilir ve oruç açma vaktini öğrenebilirsiniz.
İL İL NAMAZ SAATLERİNİ ÖĞRENMEK İÇİN TIKLAYINIZ
  RECEP AYINDA TUTULACAK ORUÇLAR VE FAZİLETLERİ NELERDİR?
Recep ayının 13, 14 ve 15. gününü oruçla geçiren kişi, büyük faziletlere erişir.
“Recepin 13. günün orucu 3.000 sene oruç gibidir. Recepin 14. günün orucu 10.000 sene oruç gibidir. Recepin 15. günün orucu 13.000 sene oruç gibidir.” (Suyuti, El-Le’ali) Recep ayının yarısının orucu, 30 senelik oruca denktir “Recep’in yarısının orucu, 30 senelik oruca denktir.”(Nüzhetül-Mecâlis) Recep ayının tamamını oruçla geçiren kişinin hesabı suhuletli olur “ Recep’in tamamını tutanı Allah (cc) çok kolay bir hesap ile muhasebe eder.” (Suyuti, El-Le’ali)1)Recep Ayı’nın 1. Günü oruç tutan mümine, bir aylık oruç sevabı yazılmaktadır.
Recep’in ilk günü oruç tutan kişiye, bir aylık oruç sevabı yazılır Resulullah (asm) buyurdu ki: “Bir kimse Recep’in birinci gününü oruçlu geçirirse, bir aylık oruç tutmuş gibi sevap verilir.” (Gunyetü’t Talibin, Kenzül-Ummal)
2))Recep Ayı’nın 1. günü oruç tutan bir Müslümanın tüm günahları affolunur. İşte, Recep Ayı’nın ilk günü oruç tutmanın fazileti şu ayetle müminlere aktarılmıştr.
 “Recep’in ilk günü oruç tutan kimseden günahları –bir rivayette cehennem- yerle gök yer arası kadar uzaklaşır.” (Gunyetü’t Talibin, Nüzhetül-Mecâlis) “Bir kimse Recep’in ilk günü oruç tutsa, Allahü Teala, onun iki yıllık günahlarına kefaret olur.” (Gunyetü’t Talibin)
3)Bir kimse Recep Ayında bir gün oruç tutarsa, kıyamet günü azaptan emin olur ve sıratı tevhid ile geçer. “Her kim Recep’ten bir gün oruç tutar ve gecelerinden bir geceyi ibadetle geçirirse, Allah-ü Teala onu kıyamet günü azaptan emin olarak diriltir ve sırat köprüsünü Kelime-i Tevhid ve tekbirlerle geçer.” (Deylemi)
4) Recep ayında bir gün oruç tutan kişi için, gök kapıları istiğfar eder. “Recep, haram aylardandır. Onun günleri, altıncı kat semanın kapıları üzerinde yazılıdır. Bir kişi ondan bir gün oruç tutsa ve orucunu, Allah-ü Teâlâ’nın takvasına tamamen ayır(arak günahsız tamamla)sa, (gökte bulunan) o kapı ve o gün dile gelerek: -Ya Rabbi! Onu bağışla. Eğer orucunu Allah-ü Teala’nın takvasıyla tamamlamazsa, onun için istiğfarda bulunmazlar ve o kişiye: -Nefsin seni aldatmış, denilir.” (Nüzhetül Mecâlis, Gunyetü’t Talibin)
5) Recep’in başında, ortasında ve sonunda oruç tutan, tamamını oruçla geçirmiş gibidir  Resulullah’ın (asm) Recep’in faziletine dair teşviklerini duyan yaşlı bir zatın: “Ey Allah’ın Resulü! Ben onun tamamını tutmaktan acizim.” şeklinde beyanına karşılık, Resulullah (asm) şöyle buyurmuştur: “Recep’in ilk günü, ortasındaki günü ve son günü tut ki, o zaman muhakkak sana tamamını tutanın sevabı  verilecektir.” (Gunyetü’t Talibin, Nüzhetül-Mecâlis)
6) Recep ayından bir gün oruç, 40 senelik oruca bedeldir. “Recep’ten bir gün oruç tutan kimse, 40 sene oruç tutmuş gibi sevaba ulaşır.” (Nüzhetül-Mecâlis)
7)Recep ayında bir gün oruç tutan, Allah’ın (cc) en büyük hoşnutluğuna erişir.“İnanarak ve sevabını Allah-ü Teala’dan bekleyerek, Recep’ten bir gün oruç tutan, Allah-ü Teala’nın en büyük rızasını kazanır ve Firdevs-i A’la cennetine yerleşir.” (Nüzhetül-Mecâlis)
“Beni iyi dinleyin; Recep ayı, savaş hislerinin duyulmadığı Allah’ın (cc) (haram) ayıdır. Kim inanarak ve sevabını sadece Allah’tan (cc) bekleyerek Recep ayında bir gün oruç tutarsa, Allahü Teala’nın en büyük hoşnutluğunu kazanmış olur.” (El-Fetteni, Et-Tezkire)
8)Recep ayından Perşembe, Cuma, Cumartesi üç gün oruç tutan kişi, 900 yıllık ibadet sevabına nail olur. Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah (asm) buyurdu ki: “Kim haram aylarda(n olan Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep de) üç gün oruç tutarsa, o kişi için 900 yıllık ibadet sevabı verilir.” Bu hadis-i şerifi rivayet ettikten sonra Hz. Enes (ra) şöyle der: “Bu hadis-i şerifi Resulullah’tan (asm) işitmediysem şu iki kulağım sağır olsun.” Resulullah (asm) buyurdu ki: “Her kim, herhangi bir haram aydan Perşembe, Cuma ve Cumartesi olmak üzere, üç günü oruçlu geçirirse, kendisine (her güne karşılık) 900 sene ibadet (sevabı) yazılır.” (Taberani, Kenzü’l-Ummal)
9) Recep ayının tamamını oruçla geçiren kişiye Cenab-ı Hak nida eder: Ey kulum! Dile benden ne dilersen….
“ Recep ayının tamamını tutana, Allah (cc) : -Ey kulum! Senin hakkın benim üzerime vacip oldu, dile benden ne dilersen. İzzetim ve Celalim hakkı için senin hiçbir duanıred etmeyeceğim. Sen Arş’ımın altında benim manevi civarımda komşumsun. Sen mahlûkatım içinde benim dostumsun. Sen İlahi katımda değerlisin. Artık sevinebilirsin. Benimle senin aranda hiçbir perde kalmamıştır, diye nida edecektir.” (Nüzhetül-Mecalis) 
10)Recep’ten 30 gün tutana, Allah (cc) rızasını yazar ve ona azap etmez.” (Gunyet’üt Talibin)  -“Ey Allah’ın (cc) dostu! Gündüzünü, kendisi için susuz geçirdiğin ve rızası uğrunda cismini erittiğin o Aziz ve Celil olan Rabb’ine koşup kurtul” derler. İşte bu kişi kıyamet günü kurtulanlarla birlikte Adn cennetine ilk girenlerden olacaktır ki onlar ve kendisi, Allah’dan (cc) razı olan kimselerdir. İşte sana! En büyük kurtuluş bundan ibarettir.” (Gunyet’üt Talibin, Nüzhetül-Mecalis) 
11) Recep ayından bir gün oruç tutup bir gecesini ihya eden, tüm seneyi ihya etmiş gibidir. Sevban’dan (ra) rivayet edildiğine göre; bir kere Resulullah (asm) bir takım kabirlerin yanından geçerken ağlamağa başlayıp:
-“Ey Sevban! Bu kabirlerde yatanlar! Şüphesiz azap çekiyorlar. Onlardan azabı dindirmesi için Allah-ü Teala’ya yalvardım. Ey Sevban! Eğer bu kişiler, Recep ayından bir gün oruç tutsaydılar ve bir gece olsun  ibadette bulunsaydılar, bu azaba düşmezlerdi” buyurunca, ben: “Ey Allah’ın Resulü! Bir günün orucu ve gecenin ibadeti bile kabir azabını engeller mi?” diye sordum. Bunun üzerine buyurdular ki (asm): “Evet! Canım kudret elinde olan Zat’a yemin ederim ki, Recep’ten bir gün oruç tutup bir gece dahi ibadette bulunan herhangi bir Müslüman kadın ve erkeğe mutlaka Allahü Teala, bir senenin tüm günlerini oruç, tüm gecelerini ihya sevabı yazar.” (Nüzhetül Mecâlis)
12)Recep ayından bir geceyi ihya edip, gününü de oruçla geçiren, cennet nimetlerine nail olur. “Her kim, Recep’ten bir geceyi ihya eder, gününü de oruçlu geçirirse, Allah-ü Teala ona cennet meyvelerinden yedirir, cennetin yeşil ipeklerinden giydirir ve cennetin halis olan içeceğinden içirir. Ancak üç şey yapan müstesna: Bir şahıs öldüren, “Allah aşkına yardım edin” diye gece veya gündüzleyin Allah-ü Teala adıyla yardım isteyeni işitip de ona yardım etmeyen, (Müslüman) kardeşi kendisine bir sıkıntısını şikayet ettiği halde (maddi gücü varken) ondan (sıkıntıyı) gidermeyen.” (Deylemi)
ŞABAN AYINDA TUTULACAK ORUÇLAR VE FAZİLETLERİ NELERDİR?
1)Herhangi bir kul, Şaban ayında üç gün oruç tutsa, iftarından önce de bana defalarca salavat okusa, mutlaka Allahü Teala onun geçmiş günahlarını bağışlar. Hz. Cibril bana bildirdi ki; şüphesiz Allahü Teala bu ayda 300 rahmet kapısını açar.” (Nüzhetül Mecalis) 
2) Şabanın ilk perşembesini oruçla geçireni Allahü Teala rahmeti ile cennete girdirir. “Şaban’ın ilk perşembesini oruçla geçireni, rahmeti ile cennete girdirmek, Allahü Teala üzerine bir hak olur.” (Nüzhetül Mecalis)
3)Şaban ayının 13,14 ve 15. günleri oruç tutmak çok faziletlidir. “Şaban’ın 13. gününün orucu 3000 sene oruç gibidir. 14. gününün orucu 3000 sene oruç gibidir. 15. gün ise, 13000 seneye denktir.” (Suyuti)
4)Cenab-ı Hak Şaban ayında oruç tutan kimsenin geçmiş günahlarını bağışlar. “Şaban ayının yarısı (Beraat gecesi) gelince; gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz. Şüphesiz ki Allah, o gece güneşin batmasıyla dünya göğüne iner ve şöyle der: Benden af dileyen yok mu? Onu affedeyim! Rızık isteyen yok mu? Rızık vereyim! Şifa dileyen yok mu? Şifa vereyim!” (İbn Mace) “Ramazan ayının orucu için, Şaban orucu ile bedenlerinizi temizleyin.
5)Şaban ayının orucu Ramazan’dan sonra en üstün oruçtur. Enes’in (ra) yaptığı rivayete göre: Resulullah Efendimiz’den (asm) soruldu: “Ramazan’dan son-ra en üstün oruç hangisidir ?” Cevap verdi: “Ramazan’a ta’zim olsun diye Şaban ayının orucu.” (Tirmizi)
6)Şaban ayında oruç tutan kimseye Cenab-ı Hak cehennemi haram kılar. “Kim Şaban’dan bir gün oruç tutarsa, Allahü Teala onun cesedini cehenneme haram kılar. Cennetlerde Yusuf’a (as) komşu olur. Allah ona Hz. Eyyüb ve Hz. Davud’un sevaplarını verir.” (Nüzhetül Mecalis)
7) Hz. Aişe’nin (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Resûlullah’a en sevimli ay Şaban (yani) onda oruç tutmaktı. Sonra onu Ramazan-ı Şerif’e ulaştırırdı.” (Nesâî, Ahmed b. Hanbel, Beyhakî, Ebu Davud) Şaban ayında ameller alemlerin Rabbine yükselir
Üsame (ra) dedi ki: Peygamber’e (asm) “Yâ Resûlallah! Ben senin hiç bir ayda Şaban’daki tuttuğun kadar oruç tuttuğunu görmedim?” dedim.
Resulullah: “Bu ay Receple Ramazan arasında insanların kendisinden gafil oldukları bir aydır. Bu ayda ameller âlemlerin Rabbine yükseltilir. Ben amelimin oruçlu iken Rabbime arz edilmesini isterim.” buyurdu. (Nesai, Ahmed bin Hanbel)
8) Peygamber Efendimiz (asm) Şaban ayını tam olarak tutup Ramazan’a ulaştırırdı Ümmü Seleme’den (ra) yapılan rivayete göre:
“Resulullah Efendimiz (ra) yılın hiçbir ayını tam olarak oruç tutmazdı; ancak Şaban ayını tam olarak tutar ve onu Ramazan’a ulaştırıp (bağlardı).” (Ahmed bin Hanbel, Ebû Dâvud, Nesâi, Buhari, Müslim, Tirmizî)
“Eğer Şaban ayını tamamını oruçlu geçirirse, Allah ölümün zorluklarını ona kolay eder, kabrin karanlığı ile Münker-Nekir meleklerinin şiddetini kendisinden giderir ve kıyamet günü onun günahlarını örter.” (Nüzhetül Mecalis)
Kaynak: Haber7
0 notes
denizlihaberim · 7 years
Link
ÇEVRE ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Zeytin Dalı operasyonu ve sonrasında Suriye’deki yapılaşma ile ilgili açıklamalarda bulundu. Özhaseki, “Karşımızda kaba bir örgüt var. PKK’nin benzeri, yamyam Afrika kabilelerinde bile kalmadı. Bu satılmış hainlerin kökünü temizleyeceğiz” dedi
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki Kayseri’de Anadolu Aslanları Iş Adamları Derneği (ASKON) ” Kültepe Ekonomi Zirvesine katıldı. Bakan Özhaseki bu etkinliğe gelişinde gazetecilerin Zeytin Dalı Operasyonu ve ardından Suriye’deki yapılaşma ile ilgili sorularını yanıtladı. Özhaseki şunları söyledi:
“Ordumuzu muhteşem bir operasyonda. Rabbim şehit haberi aldırmasın. Devlet olarak bedensel ve manevi gücümüz neye yeterse ortaya koymaya çalışıyoruz. 40 yıldır süren PKK belası yurt içinde bitti. Ülkede PKK terör örgütünün kökü kazındı. küçük kalıntılarını da yok edeceğiz. PKK terör örgütü yurt dışı destekli olmadan 40 yıldır ayakta kalamaz. Her türlü bedensel ve lojistik olarak terör örgütü destek görmezse faaliyetini sürdüremez. Hemen bunların yurt dışı bağlantılarını değil etmeye çalışıyoruz. Bunlar zannediyor fakat biz bu harekatı yapamayız. Türkiye’yi terörle oyalayıp haricen istediğimiz gibi hareket ederiz ve yeni haritalar çizeriz sandılar. Devlet ve hükümet olarak gereğini yapıyor ve tavrımızı koyuyoruz. Kimsenin toprağında gözümüz yok. Lakin karşımızda insanlarımızın canına kasteden roket atan, kendi insanlarının bile canına kıyan vahşi bir örgüt var. PKK’nın güya Afrika’nın yamyam kabilelerinde bile kalmadı. Devlet olarak zaman zaman yumuşak zaman zaman sert politika izlendi. Fakat bunlar, masa başında satılmış hainler kökünü temizleyeceğiz. Bu temizleme sonrası suikastlar, canlı bombalar ülkemize gelmeyecek. “
Bakan Özhaseki, Suriye’de Zeytin dalı operasyonu sonrası buralarda yaşayanlar ve Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların kendi topraklarına dönmesi ile ilgili imar hareketleri konusunda ise ” Devlet refleksi neyi gerekiyorsa yapılır” yanıtını verdi.
‘SKON KÜLTEPE EKONOMİ ZİRVESİ: ÖTE TARAFTAN Anadolu Aslanları Kültepe Ekonomi Zirvesi bugün saat 10.00’da Hilton Oteli’nde başladı. Zirvede Bakan Mehmet Özhaseki, ASKON Genel Başkanı Hasan Ali Gözü Kara , eski bakanlardan Mustafa Elitaş ve Taner Yıldız da hitabe yaptı. Gün boyu sürecek Kültepe Idareli Zirvesinde, Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı,Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkanı Himmet Karadağ, Vakıf Katılım Genel Müdürü İkram Göktaş, Aspilsan Idare Heyeti Başkanı İlhan Bölük,ASELSAN Teknoloji ve Strateji Genel Müdürü Prof.Dr. Mehmet Çelik ‘de konuşma yapacak.
Bir otelde düzenlenen etkinliğe Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanı ve AK Parti Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, AK Parti Kayseri Milletvekili İsmail Tamer, Vali Süleyman Kamçı, ASKON Genel Başkanı Hasan Ali Cesur, ilçe belediye başkanları, ASKON üyeleri ve davetliler katıldı.
Programda başlangıç konuşmasını yapan Kültepe Kaniş Karum Kazı Başkanı Fikri Kulakoğlu, “Kültepe bugün hemen herkesin bildiği bir yerdir. 70 yıldır yapılan kazılar burasının en eski ticaret merkezi olduğunu ortaya koymuştur. Yapılan kazılarda burasının Anadolu’nun tipik bir şehri olduğunu, günümüzden 4 bin yıl önce dağıtılmış insanların yaşayan olduğunu ortaya koymuştur. Günlük eşyalardan, oyuncaklara dek o güne ait her türlü eşyalar ortaya çıkarılmıştır. O dönem insanının dini inançlarını da yansıtan figürler, ölülerini bile değişik dünyaya gönderirken süslüyorlar. Bu şehir döneminin en büyüklerinden birisidir. Günümüzün Hong Kong’undan bahsediyoruz. Bu şehir bu zenginliğe ticaret baştan sona ulaşmış. Kültepe’nin zenginliğini tüccarlar oluşturmuş. Tüccarlar fazla sistematik ticaret ağı kurmuşlar. Bu ticaret böyle kolay bir ticaret yok” diye konuştu.
‘KÜLTEPE’DE TİCARETİN KANUNU 4 BİN YIL ÖNCE YAZILMIŞ’: Kulakoğlu, “Bu ticaret sadece Anadolu’da yok Orta Asya’ya değin uzanan bir ticaret ağı Kültepe’ye kadar ulaşmış durumdaydı. Kültepe’de en eski ekonomik antlaşma ile karşılaşıyoruz. Herhangi bir niza halinde hakkınızı arayabileceğiniz bir sistem oluşturulmuş. Ticarette rol alan yalnızca erkekler yok kadınlar da etkin olmuş. O dönem bir bayan hakkını arayabilmek için bin kilometre yol gidiyor. Kültepe, ticaretin kanununu 4 bin yıl önce yazmış bir yer” diye konuştu.
ASKON Genel Başkanı Hasan Ali Gözü Kara, “ASKON olarak biz de her daim vatan için çalışmayı, milletimiz için üretmeyi ilke edindik. Bu üretim bazen katmadeğeri yüksek ürünler şeklinde, ara sıra de fikirlerimiz, ilkelerimiz ve asil duruşumuz vasıtası ile oluyor. Bugün burada gerçekleştireceğimiz ’Kültepe Ekonomi Zirvesi’ ile yerli ve ulusal bir zirveye konut sahipliği yapıyoruz. Evet, Kültepe ismini önemsiyoruz. Zira Kültepe iki ilke sahip: Anadolu’daki ilk yazılı tabletler, dünyanın birincil organize ticaret merkezi olan Kültepe’de bulundu. Asur tırnak yazısı ile bu tabletler içerisinde, zamanın tüccarlarının, halkının ve yöneticilerinin siyasi ve yasal ilişkilerini gözler önüne seren mektuplar, senetler, mühürler ve anlaşma metinleri var. Ticaret yolu üstünde stratejik öneme sahip Kültepe, bu özelliğini yüzlerce yıl sürdürmüş. Kayseri’nin Selçuklu ve Osmanlı döneminde Ipekli Yolu’nun bir parçası, günümüzde de Türkiye’nin ticaret ve sanayi alanında en aktif şehirlerinden birisi olması da Kültepe ile başlayan bu ticari hareketliliğin devamı olmuştur. Bugün burada Türkiye ekonomisinin genel görünümü ve sürdürülebilir büyümenin önemini, milli savunma sanayisinde yaşanan gelişmeleri ve perakende sektörünün mevcut durumu ile geleceğini ele alacağız. Yani artan ve gelişen Türkiye’yi konuşacağız. Bu yıl ilkini gerçekleştireceğimiz Kültepe Ekonomi Zirvesi ile ayrıca Kültepe ismini yaşatmak, keza de bu ad adı aşağıda ulusal ve yerli bir organizasyonu bir marka olarak milletlerarası ekonomi çevrelerine kazandırmak istiyoruz. Emrindeki bu da sizlerin desteği ile olacaktır inşallah” ifadelerini kullandı.
‘KAYSERİ TİCARETTE ÖRNEK’: Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ise burada yaptığı konuşmada Kayseri’nin ticaret noktasında misal bir il olduğunu belirterek, “Her şehri kendi emsalleri karşılaştırmak lazım. Kayseri kendini kuran şehir halkı. Kayseri altyapı ve üst yapısıyla misal gösterilebilecek bir il. Sanayimizde iyi bir yerdeyiz. Keza bizim belki genlerimize işlemiş olan ticaret kültürü belediye başkanlarımızla devam etti. Şehirler ne şehri olduğuna karar vermeliler. İşte hayvancılık şehri mi, ticaret şehri mi, sanayi şehri mi ne olacağına karar vermeliler. Ona kadar yol izlemeliler” dedi. Özhaseki sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir ülkede yatırım yapılabilmesi için istikrar gerekiyor. Bugün dünyanın yüzde 95’inde savaş değil bilimle savaşıyorlar. Büyük krizler atlatmamıza rağmen yatırımlarımız devam ediyor. Ekonomimizi yüzde 11’in üzerinde büyüyor. Dünyada yapılan en büyük 10 yatırımdan 6’sı Türkiye’de yapılıyor. Başımızda PKK belası var 40 yıldır uğraşıyoruz. Bize muhalefet eden en manâlı gazete ve televizyonlar bunlara hizmet etti. Teröristleri kendi kazdıkları çukurlara gömdük. Hemen oradaki insanların zararlarını tanzim ediyoruz. Yaralarını sarıyoruz. Üzüldüğümüz şey içeridekiler. Orada yapılan işler göğsümüzü kabartan işler. Bu parti meselesi yok. Söz dokunduruyorlar hiç umurumuzda yok.”
‘FETÖ’CÜLER DİN ICAT ETTİ’: Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki, konuşmasında FETÖ terör örgütüyle ilgili olarak, “FETÖ belası çıktı. 40 yıl baştan başa zenginlerimizi zekat ile mahvettiler. Ortaya çıkan belgeler, itiraflar ortaya çıkınca örgüt ortaya çıktı. FETÖ’cüler din buluş etti. Bunların alçak olduğu ispatlandığı halde bunların yanına duranlar haindir. Bu örgütte temizleniyor. Yapılan ankette vatandaşın az kalsın tamamı bu örgütü anlamış durumda. Böyle bir örgütün değil edilmesi kolay değildi. Önce en güvendiğimiz orduya, emniyete, adalete sızmışlar. Çok şükür temizleniyorlar. FETÖ’yü destekleyenler seçimde hezimete uğrayacaklar” diye konuştu.
DEAŞ terör örgütüne de değinen Özhaseki, “DEAŞ diye bir bela var. Bizden başka bunlarla savaşan kimse yok. Sakal bıraktırıyorlar DEAŞ’çı oluyorlar. Sakalını kestiriyorlar PYD’ci oluyorlar. Helikopterle gezdiriyorlar” diye sözlerini tamamladı.
Bu yazı ilk defa Afrika kabilelerinde bile kalmadı sitesinde yayınlanmıştır.
#Denizlihaber
0 notes