Tumgik
#Sanatlarda
sillagen · 8 months
Text
Bana istek gelmiş. Normalde gelmez vallahi. Sayfası herkese açık. Oğlan mimar sinan güzel sanatlarda okuyor. Seninle biz ayrı dünyaların insanıyız canım benim. Sayısal loto mu bu? pp olmadan nasıl takip isteği atabiliyorsunuz? Sen ile ben nasıl denk geldik hayret yemin ederim bana istek atman bile şaşırtıcı.
16 notes · View notes
by-hulusi · 7 months
Text
Bundan 20 yıl sonra, yaptıkların değil, yapamadıkların için üzüleceksin. Dolayısıyla halatları çöz. Güvenli limandan uzaklara yelken aç. Rüzgârı yakala, araştır, düşle, keşfet.
Düşün; onları seyredecek birileri olmasaydı, kaç kişi Mercedes otomobil alırdı.
Bilimde ve güzel sanatlarda en üstün başarılar, tek başlarına çalışan kişiler tarafından elde edilmiştir. Hiçbir parkta, bir kurul için dikilmiş bir anıt yoktur.
Yapabileceğin kadar söz ver. Sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap.
Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur.
Dertlerini gözyaşlarında boğmak isteyenlere dertlerin yüzme bildiğini söyle.
Dalın ucuna gitmekten korkma. Meyve oradadır.
Büyük adam büyüklüğünü, küçük adama davranışıyla gösterir.
Şans bukalemun gibidir. Biraz zaman tanı, mutlaka değişecektir.
"Tarihte en etkili 100 kişi" adlı kitabı okudum. Onların hepsiyle ortak olduğumuz tek şeyin, zaman olduğunu hayretle gördüm.
Günün sonunda kendini bir sokak köpeği kadar yorgun hissediyorsan, bu belki bütün gün hırladığın içindir.
Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin. Şimdi başla! Şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla.
Gülümsediğinde güzelleşmeyen bir yüz hiç görmedim.
Kimi zaman, içindeki o sessiz sese, uzmanlardan daha fazla güven.
Aerodinamik yasalarına göre o tombul ve tüylü arının hiç uçmaması gerekiyordu. Herhalde bunu ona hiç kimse söylemedi ki, uçuyor. Diğer insanların kötü düşüncesine pek aldırmayın.
Zamanlarının büyük bir kısmını para kazanmak ve saklamakla geçiren insanlar, sonunda, en çok istediklerinin, satın alınamayacak şeyler olduğunu anlarlar.
Öteki insanlardan daha akıllı ol. Yalnız bunu onlara söyleme!
Mutlu olmanın en garantili yolu, bir başkasını mutlu etmektir.
İyi çalışan, sık gülen ve çok seven başarıyı elde eder.
İnsanın tüm evrende, kesin olarak düzeltebileceği tek bir şey vardır: Kendisi.
Ve bu hayatta, ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın.
• Aldous Huxley
10 notes · View notes
sarjimaz · 1 year
Text
Otobüsteyim yanımda oturan kız güzel sanatlarda okuyor sanırım
8 notes · View notes
hafizebusraa · 1 year
Note
Ne işle meşgulsun
Okul okuyorum
Yazarlık yapıyorum
Medrese eğitimi ve hafızlık eğitimi alıyorum.
Güzel sanatlarda Hüsnü hat , ebru, tezhip sanatıyla ilgileniyorum.
İhh vakfında temsilcilik yapıyorum
3 notes · View notes
imaginewithjohnn · 1 year
Text
merhaba.
hayatımın en kötü dönemini yaşıyorum. bu öylesine söylediğim bir cümle değil, kötü günler herkes gibi yaşadım, ama şu an; bu, gerçekten hayatımın en kötü dönemi.
yataktan kalkmak istemeyişim, her sabah gözlerimi açtığım zaman aynı rutini yapmak zorunda olduğumun bilinci ve ne yazık ki bu rutini bugün de kıramayacağım için gelen o pişmanlık ve umutsuzluk hissi.
umutsuzum ama %100 değil. bir gün bir şey yapma istediğini bulacağım yine içimde, biliyorum. ama bugün değil. yarın da değil. kaç yarındır sonraki yarınlara bırakıyorum yapabileceklerimi ve bu çığ gibi yuvarlanıp birikmeye başlıyor.
bu yaşımın, bu senenin böyle yaşanacağını hiç tahmin etmemiştim. geçen yılbaşında ve (muhtemelen) doğum günümde aynı dileği diledim: anda olmak istiyorum, an'ı yaşamak istiyorum.
bunun bir lanet olabileceğini tahmin etmemiştim. şu an benim için an'ı yaşamak hiç bir sorumluluğu üstlenmemek ve hiçbir şeye çaba göstermemekle eş değer.
döneli bir sene oldu olacak. dönüşüm��n bu şekilde olacağını da tahmin etmemiştim. şimdiye çok memnun olduğum bir işte çalışır, tam da şu zamanlar kendi evime çıkarım diye hayaller kuruyordum. şimdi bıraksalar odamdan çıkmıyorum. çalışmaya çalışmaya bildiklerimi de unutmuşum ve vasıfsız bir çöp parçasıymışım gibi hissediyorum. biri alsın da beni atsın.
zaten yetersiz hissettiğim şu sanat dünyasından gittikçe uzaklaşıyorum. iş bulmamak dert, iş bulmak ayrı dert. ne iş yapabiliyorum ki ben? kaç sene oldu mezun olalı? hala bir title'ım yok. sen şimdi mezun oldun da ne oldun dediklerinde de cevabım yoktu, şimdi ne iş arıyorsun dediklerinde de cevabım yok. nasıl bir şey istiyorsun dediklerinde, yine yok.
bütün isteklerimden o kadar uzaklaştım ki. ne iş yapmak istediğimi gerçekten bilmiyorum. çıkıp bir markette filan çalışayım ya da cefede diyorum. sonra hem zor geliyor hem de kendime yediremiyorum tabi, kendi işimi yapmayacaksam yapmayayım diyorum. bunun için mi güzel sanatlarda okudun sen??
döndüğümden beri birçok arkadaş ve akrabamdan uzaklaştım. tam da tersinin olmasını bekleyerek gelmiştim halbuki. çok hevesliydim hatta herkes ile yeniden ve eskisinden daha fazla yakınlaşacağım diye. şimdi arasalar da açmıyorum. yazmıyorum. sormuyorum. iyice yalnızlaşmış hissediyorum.
bugün ya birçok konuda haksızsam diye düşündüm. kırgınlıklarım, kızdıklarım, kırdıklarım ya hepsi boşunaysa? sonra bu düşünce çok ağır geldi ve düşünmeyi bıraktım.
3 notes · View notes
chrysocomae · 1 year
Text
Tumblr media
Gökturk wall painting in the Shoroon Bumbagar tomb in Mongolia (2020). "Göktürk giyim kuşamının plastik sanatlarda değerlendirilmesi". Journal of Social and Humanities Sciences Research: 1101-1110..
3 notes · View notes
liya-21 · 5 days
Text
Tumblr media
Huzur bazen kitaplarda, bazense güzel sanatlarda bulunur🤎
1 note · View note
weatrablog · 1 month
Text
Metafor Nedir?
Metafor nedir, dil ve edebiyatın en güçlü araçlarından biridir. Bir kavramı, başka bir kavramla kıyaslayarak anlatmak için kullanılan bu edebi sanat, anlam derinliği yaratır ve dilin zenginliğini ortaya koyar. Metaforlar, sadece edebi eserlerde değil, günlük dilde, reklamlarda ve hatta bilimsel metinlerde bile karşımıza çıkar.
Metafor Nedir?
Metafor, bir kavramı veya olguyu, başka bir kavramla ilişkilendirerek anlatma sanatıdır. Bu, benzetme gibi görünse de, metaforlar benzetmeden farklı olarak “gibi” veya “sanki” gibi sözcükler kullanmadan doğrudan bir ilişki kurar. Örneğin, “Zaman bir nehirdir,” cümlesinde zaman, bir nehir olarak tanımlanarak akışkanlığı ve sürekli ilerleyişi vurgulanır.
Konvansiyonel Metaforlar:
Günlük dilde sıkça kullanılan ve anlamı toplum tarafından genel olarak kabul edilmiş metaforlardır. Örneğin, “Kalbin kırılması” ifadesi, duygusal acıyı anlatmak için kullanılır.
Yaratıcı Metaforlar:
Bu tür metaforlar, özellikle edebi eserlerde ve sanat yapıtlarında kullanılan özgün ve yaratıcı ifadelerdir. Yaratıcı metaforlar, okuyucunun hayal gücünü harekete geçirir ve derin bir anlam katmanı sunar.
Görsel Metaforlar:
Görsel sanatlarda kullanılan metaforlardır. Bir resim, heykel veya grafik, farklı bir anlamı temsil etmek için kullanıldığında görsel metafor oluşur. Örneğin, bir saat kulesi, zamanın geçişini simgeleyebilir.
Mekansal Metaforlar:
Kavramları fiziksel mekanlarla ilişkilendirerek anlatan metaforlardır. “Zihinsel yük” veya “yüksek moral” gibi ifadeler, soyut kavramları somut mekanlarla ilişkilendirir.
Metaforun Kullanım Alanları
Edebiyat:
Edebiyat, metaforun en yoğun kullanıldığı alanlardan biridir. Şiirler, romanlar ve hikayelerde metaforlar, dilin zenginliğini artırır ve okuyucunun metni daha derinlemesine anlamasına olanak tanır.
Günlük Dil:
Metaforlar günlük konuşmada sıkça kullanılır. Örneğin, “Buz gibi soğuk” ifadesi, bir şeyin çok soğuk olduğunu anlatmak için kullanılır.
Reklamcılık:
Reklamlarda, ürün veya hizmetin özelliklerini vurgulamak için metaforlar sıkça kullanılır. Bir otomobil reklamında “Yolların kralı” ifadesi, aracın gücünü ve prestijini simgeleyebilir.
Bilim ve Eğitim:
Metaforlar, karmaşık bilimsel kavramların basit ve anlaşılır bir şekilde açıklanmasına yardımcı olabilir. Örneğin, DNA’nın “şifre” olarak tanımlanması, genetik bilgiyi daha kolay anlaşılır hale getirir.
Metaforun Önemi ve Etkisi
Tumblr media
Metafor nedir, dilin ve düşüncenin önemli bir bileşenidir. Kavramları daha anlaşılır kılmak, duygusal etki yaratmak ve anlam derinliği sağlamak için kullanılır. Metaforlar, edebiyattan günlük konuşmaya, bilimden sanata kadar geniş bir kullanım alanına sahiptir. Bu güçlü dil aracı, iletişimimizi zenginleştirir ve anlam katmanları yaratarak dünyayı algılayış biçimimizi şekillendirir.
0 notes
aykutiltertr · 2 months
Video
youtube
Yolcu Yolunda Gerek - Gripin ✩ Ritim Karaoke (Hicaz Majör 4/4 Disko Best...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/w1sHOMUsj-s ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Yolcu Yolunda Gerek - Gripin ✩ Ritim Karaoke (Hicaz Majör 4/4 Disko Beste Ethem Adnan Ergil) @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI           : YOLCU YOLUNDA GEREK SÖZ GÜFTE       : LEVENT YÖNTEM BESTE - MÜZİK : ETHEM ADNAN ERGİL USÜL                  : 4/4 DİSKO MAKAM - DİZİ  : HİCAZ - MAJÖR gripin'in, Avrupa Müzik etiketiyle yayımlanan ''Yolcu Yolunda Gerek'' isimli şarkısı, Avrupa Müzik Youtube kanalında. SÖZ: LEVENT YÖNTEM MÜZİK: ADNAN ERGİL Ethem Adnan Ergil Doğum 1961 (62-63 yaşında) Ankara, Türkiye Tarzlar Pop, Türk halk müziği Meslekler Müzisyen, Besteci, Söz yazarı, Gitarist, Mimar Ethem Adnan Ergil (d. 1961, Ankara), Türk müzisyen, besteci ve söz yazarıdır. Hayatı 1961 yılında Ankara'da doğdu. Türkiye'nin birçok ünlü grubunda çalıştı. Birçok sanatçının çalışmalarında besteci, aranjör ve söz yazarı olarak görev aldı. Türk Folk Müziği'ne gönül verenlerdendir. Müzik çalışmalarının yanı sıra mesleği olan mimarlığa da devam etti. Gripin Genel bilgiler Başladığı yer İstanbul Tarzlar Alternative Rock, Pop Rock Etkin yıllar 1999 - günümüz Müzik şirketi Avrupa Müzik Resmî site http://www.gripin.org Üyeler Birol Namoğlu (vokal) Murat Başdoğan (gitar) İlker Baliç (davul) Arda İnceoğlu (bas gitar, klavye, altyapılar) Eski üyeler Evren Gülçığ (bas gitar) Gripin 1999 yılında Birol Namoğlu ve Evren Gülçığ tarafından İstanbul'da kurulmuş bir Pop Rock grubudur. Grup üyeleri Birol Namoğlu Birol Namoğlu 9 Kasım 1978 tarihinde doğan Süreyya Birol Namoğlu, amatör müziğe 1994 yılında İstek Kemal Atatürk Lisesi'nde okurken Emir Işılay ve Murat Emre ile beraber kurdukları lise grubunda vokalistlik yaparak başladı. Bu grupla lise festivallerinde çaldı. 1998 yılında Serdar Derekoy ve Mustafa Keçeli ile beraber kurduğu Yanki grubu ile Boğaziçi Üniversitesi 1. Amatör Müzik yarışmasında en iyi erkek solist ödülünü, Yanki grubu da en iyi performans, en iyi grup ve jüri özel ödüllerini aldı. 1999'da Evren Gülçığ ile beraber Gripin'i kurdu. Lisans eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği, yüksek lisans öğrenimini ise Galatasaray Üniversitesi İşletme bölümlerinde tamamladı. Evren Gülçığ 6 Eylül 1977 tarihinde doğan Evren Gülçığ, 1993 yılında Şişli Terakki Lisesi'ndeki grubuyla Altın Mikrofon 2.lik ödülünü aldı. 1994-1995 arasında Emir Işılay ile kurduğu Pharoh isimli grupta gitar çaldı. 1997 yılında Birol Namoğlu ile beraber “İsmi Lazım Değil” bir grupta gitar çaldı. 1997-1998 yılları arasında bir yandan Pera Güzel Sanatlarda caz armonisi eğitimi alırken bir yandan tiyatro müzikleri hazırladı. 1999'da Birol Namoğlu ile beraber Gripin'i kurdu. Arda İnceoğlu 21 Şubat 1982 tarihinde doğan Arda İnceoğlu, amatör müzik hayatına Evrim Lisesi'nde başladı. Lise konserleri ve yarışmalara katıldı. 2001 yılında Kung Fu ile çalışmaya başladı. Kung Fu ile birçok konser ve festivaller ile beraber Line ve Kadıköy Budha Bar'da çaldı. 2002 yılı yazında Gripin'e geldi. Murat Başdoğan 26 Aralık 1981 tarihinde doğan Murat Başdoğan, amatör müzik hayatına Şişli Terakki Lisesi'nde başlayan bir diğer Gripin üyesi olan Murat, Krem Sedef ile beraber kurduğu Popcorn adlı okul grubuyla birçok lise festivalinde sahneye çıktı. 2001 yılında kendini aniden Gripin'de buldu. İlker Baliç 22 Mayıs 1980 tarihinde doğan İlker Baliç, Kadıköy Anadolu Lisesi grubu şeklinde kurdukları Kung Fu ile 9 sene çaldı. 2000'de Gripin'e katıldı. Diskografi Yıl Albüm 2004 Hikayeler Anlatıldı 2005 Hikayeler Anlatıldı 2. Baskı[2] 2007 Gripin 2010 M.S. 05.03.2010 2012 Yalnızlığın Çaresini Bulmuşlar 2017 Nasılım Biliyor musun? Tekliler HİCAZ حجاز Türk mûsikisinde bir perde ve makamın adı. Müellif: İSMAİL HAKKI ÖZKAN Hicaz Perdesi. Türk mûsikisi sisteminde tiz sekizlinin üçüncü perdesi olarak yer alan sestir. Bu perdenin orta sekizlideki adı “kaba hicaz”, en tiz sekizlideki adı ise “tiz hicaz”dır. Çârgâh perdesine bir küçük mücennep diyezi veya nevâ perdesine bir bakiye bemolü getirilerek elde edilir. Ayrıca bûselik perdesine getirilen bir tanînî diyezi ilâvesiyle ortaya çıkan ses de yine hicaz perdesidir. Adının hicaz olmasına rağmen bu perde, Arel-Ezgi-Uzdilek nazariyatının hicaz ailesi makam dizilerinde kullanılmamıştır. Bu makamların, yerindeki dizilerinde bakiye diyezli “do”nun adı “nîm-hicaz”dır.
0 notes
vnessayazar · 3 months
Note
Sanata Ilgın var gibi gözüküyor hangi bölümü istiyorsunn
Arkeoloji ve sanat tarihi
Eğer ki farsatim olsaydı yetenek sınavlarına hazırlanmaya güzel sanatlarda olabilirdi, belki koç arkeoloji ve sanat tarihi olmazsa mezun senemde güzel sanatlara hazırlanırim.
1 note · View note
pazaryerigundem · 4 months
Text
Sakarya Geleneksel Sanatlar'da yılsonu heyecanı
https://pazaryerigundem.com/haber/176290/sakarya-geleneksel-sanatlarda-yilsonu-heyecani/
Sakarya Geleneksel Sanatlar'da yılsonu heyecanı
Tumblr media
Sakarya Büyükşehir Belediyesi Geleneksel Sanatlar İhtisas Merkezi’nde yılsonu heyecanı yaşandı.
SAKARYA (İGFA) – Sakarya’da Geleneksel Sanatlar İhtisas Merkezi’nin yılsonu sergisinde hat, (kufi, sulus, nesih, rika) tezhip, minyatür, çini, ebru, ahşap oyma, sedef kakma, cilt, katı hendesi, tezyinat, çamur şekillendirme ve kaligrafi gibi 11 farklı branşta 175 eser beğeniye sunuldu.
  Programa Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar’ın yanı sıra MHP İl Başkanı Oğuz Alkaş, Sakarya Muhtarlar Federasyonu Başkanı Erdal Erdem, SAÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Özer Köseoğlu, Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Alpay Şirin, Gençlik ve Spor Hizmetleri Dairesi Başkanı Orhan Bayraktar, eğitmenler, kursiyerler ve çok sayıda sanatsever yer aldı.
SAÜ Geleneksel Türk Sanatları bölümü yüksek lisans öğrencisi olan, aynı zamanda Geleneksel Sanatlar İhtisas Merkezi’nde eğitimlere katılan Fatma Altuntaş, merkezde gerçekleştirilen eğitimlerin akademiyle eş değer olduğunu ifade ederek, “Burada emek veren arkadaşlarım gibi bende boş zamanlarımı değerlendirmek için değil, bizzat zamanımı burası için ayırıyorum. Türkiye’de 2. olan ve sene boyunca usta sanatçıların elinden çıkan eserleri sergileme ve görme fırsatı buluyoruz” dedi.
Tumblr media
Geleneksel Sanatlar İhtisas Merkezi’nin kurucu hocalarından Hattat Prof. Dr. Mehmet Memiş, sergiyle birlikte Sakarya’nın yeni sanatçılar yetiştirdiğini gördüklerini belirterek, “Gördüğüm ve hissettiğim kadarıyla Sakarya’da kültür sanat alanında önemli gelişmelere şahit oluyoruz. Fiziki imkânlar, sahip olduğu koleksiyonu, kütüphanesi ve en önemlisi de eğitmen kadrosuyla gerçekten büyük bir velinimet” ifadelerini kullandı.
2015 yılından beri merkezi yakından takip ettiğini belirten Başkan Yusuf Alemdar, sanata güç veren kursiyer ve eğitmenleri tebrik etti. Sanatın, kültürün insanın ruhunu yansıttığını ifade eden Alemdar, “İnsanın medeniyetini, kültürünü, sanatını yaşatamadığı müddetçe huzur içinde mutluluğu yakalama şansı yoktur. Bizim medeniyetimiz dünyanın en zengin medeniyetlerinden birisidir. Dünyanın neresine giderseniz gidin bütün sanat galerilerinde Doğu, İslam ve Türk medeniyetinin eserlerini görürsünüz” dedi.
Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar kurdele kesimi sonrası merkezin kurucu hocalarından Prof. Dr. Mehmet Memiş’ten günün anlam ve önemine ait hediyeyi kabul etti.
Eserleri tek tek inceleyip, eserlerin sahiplerinden bilgi aldı.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
sincapsblog · 5 months
Note
Nelerle uğraşıyorsun?
Merhaba çok güzel bir soru ben güzel sanatlarda okuyorum küçüklüğümden beri resime ilgim var tabi okulda resimden soğusam da seviyorum hala sonra kitap okumayı yazı yazmayı seviyorum bana iyi gelen şeylerden yemek yemeyi seviyorum en çok tatlılar :) onun dışında dövme yapıyorum böyle böyle şeyler…
1 note · View note
yenicagkibris · 6 months
Text
“Bunu Bir Çocuk Da Yapar” - Mehveş Beyidoğlu
19. yüzyıl ortalarında fotoğraf makinesinin ortaya çıkması ile görsel sanatlarda önemli değişiklikler yaşanmaya başlanır. Dönemin bazı sanatçıları, portrelerin çizilmesi yerine fotoğraflamasının daha hızlı ve kolay olduğunu fark eder ve yeni arayışlar ortaya çıkar. Sanatçılar resimsel kusursuzluk arayışı yerine bu kuralları bozacak alanlar yaratmanın yolunu geliştirmeye başlarlar. Sanat…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
aykutilter · 8 months
Video
youtube
Test 8 1. Dünya Savaşı Sonrası Grafik Tasarımı Aykut ilter  Grafik Tasarım Tarihi8. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI GRAFİK TASARIMYazdırTüm Cevapları GizleMateryal Listesine DönSoru 1:Suprematizmin kurucusu kimdir?(Çoktan Seçmeli)✔ Kazimir MalevichJan TschicholdTheo van DoesburgPiet MondrianVilmos HuszarCevap :Kazimir MalevichSoru 2:Vladimir Tatlin ve Alexander Rodschenko hangi akımın temsilcileri olmuşlardır?(Çoktan Seçmeli)BauhausSuprematizmYeni Tipografi✔ KonstrüktivizmDe StijlCevap :KonstrüktivizmSoru 3:Kontrüktivist ideali en iyi kavrayan hangi sanatçı olmuştur?(Çoktan Seçmeli)Walter Gropius✔ El LissitzkyTheo van DoesburgPiet MondrianVilmos HuszarCevap :El LissitzkySoru 4:Biçimlerin daima dik açılı, renklerin ise temel renklerden (kırmızı, mavi ve sarı) oluşması hangi akımın özelliğidir?(Çoktan Seçmeli)SuprematizmArt NouveauYeni TipografiKonstrüktivizm✔ De StijlCevap :De StijlSoru 5:Yaratıcı yeniliklerin çoğuna öncülük eden, “az çoktur” felsefesini benimseyen okul hangisidir?(Çoktan Seçmeli)WeimerDe Stijl✔ BauhausYeni TipografiArt NouveauCevap :BauhausSoru 6:El Lissitzky’nin geniş bir yelpazede gerçekleştirdiği çalışmaları arasında hangisi yoktur?(Çoktan Seçmeli)FotomontajBaskıGrafik tasarımResim✔ SinemaCevap :SinemaSoru 7:Yeni Tipografi akımının öncüsü tasarımcı kimdir?(Çoktan Seçmeli)Vilmos HuszarKazimir Malevic✔ Jan TschicholdTheo van DoesburgPiet MondrianCevap :Jan TschicholdSoru 8:Grubunun aynı adı ile dergi çıkaran akım hangisidir?(Çoktan Seçmeli)✔ De StijlYeni TipografiBauhausSuprematizmKonstrüktivizmCevap :De StijlSoru 9:‘Sanat için sanat’ı reddetden ve endüstri tasarımı, görsel iletişim ve uygulamalı sanatlarda ürün vererek, kendilerini yeni komünist toplumun hizmetine adayan grup hangisine ait olabilir?(Çoktan Seçmeli)Yeni Tipografi öncüleri✔ KonstrüktivistlerDe Stijl grubuSuprematistlerBauhaus ekolüCevap :KonstrüktivistlerSoru 10:Aşağıdakilerden hangisi jan Tschichold’un eseridir?(Çoktan Seçmeli)Staatliches Bauhaus Weimar✔ Die Neue TypographieDe Stijl dergisiBeyazları Kırmızıyla VurunKonstrüktivist toplumCevap :Die Neue Typographie
0 notes
dipnotski · 9 months
Text
Melis Gönenç – İslamcı Yıllarda Devlet Opera ve Balesi (2023)
Devlet Opera ve Balesi (DOB), özgül tarihsel koşullar gereği, ülkemizde yalnızca opera ve bale sanatının değil, siyasal alanın da barometrelerinden biridir. Yüksek sanatlarda laik Cumhuriyet’in en arı kültür ve kurumu niteliğini taşıyor oluşu, Laik Cumhuriyet düşmanı gerici ideoloji ve iktidarların ilk hedeflerinden olmasına yol açmıştır. İslamcı karanlık, 20 yılı aşkın iktidar döneminde, kurum…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
celalyesilyurt · 13 years
Text
Gülmecenin arkasından düzeni sorgulayan bir adam
Tumblr media
“Bir şey kesin: Ben bir palyaçoyum. Ve böyle olmam beni herhangi bir politikacıdan daha yüksek bir statüye kavuşturuyor.”
Lois Lumiere 1890 yılında sinemayı keşfettiğinde herhalde bu keşfinin bir “sanat” olarak ileride nitelendirileceğini düşünmüyordu. Genel olarak o günkü konumuna göre pek fazla bir şey almayan sinema her ne kadar uzun zamandır 7. Sanat olarak nitelendirilse de, bugünkü insan hala sinemayı bir vakit geçirme aracı veya can sıkıntısına bir çare olarak görmekte. Bu arada her yıl yüzlercesi çekilen filmlerde bu kanıyı pohpohlarken acaba bu bahsi geçen filmlerden kaçı 100 yıl sonra izlenecek? Bütün öbür sanatlarda olduğu gibi sinema sanatında da sadece ustalar olduğunu kabul edersek, bu yüz yıl içerisinde sinema sanatına damgasını vuran bir ustayı Charlie Spencer Chaplin’i yani nam-ı diğer adı ile Şarlo’yu yadsıyamayız.
Charlie Chaplin 1889’da Londra’da doğdu. Babası, karısıyla iki çocuğunu bırakıp başka bir kadınla yaşayan ayyaş bir adam, annesi ise tiyatro oyuncusuydu. Küçük Chaplin kardeşi Sidney’le birlikte sokakta geçen geceleri, karakolları, polis dayağını ve başka zorlukları tanıdı. Daha 5 yaşındayken annesi tiyatro gösterisinde rahatsızlandığından, annesinin yerine sahneye çıktı. Chaplin sahneye çıktığında çeşitli taklitler yapmış, dans etmiş ve şarkı söylemişti. Bu şov da seyircinin hoşuna gitmişti. Chaplin’e bahşişler vererek ve onu ayakta alkışlayarak bir bakıma Chaplin’in hayatını deşitirmişti. Yaşadıkları yoksulluğa dayanamayan annenin narin ruhsal yapısı acılara dayanamadı ve Chaplin annesini akıl hastanesine yatırmak zorunda kaldı. Chaplin bir tiyatro grubuna girene kadar gazete satıcılığı, cam üfleyiciliği gibi çeşitli işlerde çalıştı.
Bir ara tiyatro grubuyla beraber Amerika’ya giden Chaplin, yaptığı gösterilerle sinema prodüktörü Mack Senneth’in dikkatini çekti. Böylece 1913 mayısında Keystone firmasıyla haftada 150 dolara anlaşma imzaladı. Chaplin’in oyndağı ilk fim ‘Making A Living’ ( Yaşımı Kazanma) 1914 yılında çekildi. O dönemki Amerika bir ekonomik buhran yaşamakta ve ekonomisi de henüz ilkel bir düzeydeydi. Buna rağmen Amerikan ekonomisi büyük bir ivmeye sahipti ve “süper güç” olması ancak 1. Paylaşım Savaşı’nın Avrupa’nın bütün devletlerinde yaşattığı büyük bir ekonomik krizden faydalanarak yaptığı emperyalist politikalar sayesinde oldu.
Ekonomik buhran yüzünden derin çelişkiler yaşayan Amerika, Amerikan halkının o zaman daha çok mekanik- hızlı, düşüp kalkmalı, yüze pasta atmalı kaba saba güldürülerle besliyor, bu şekilde var olan burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki çelişkiyi gizliyordu. Hollywood’un çektiği filmlerin konuları gerçek olaylar değil de daha çok hayali ve gerçekdışı şeylerdi. O dönemdeki görsel sanatlar (opera, tiyatro) şaşılacak derecede abartılı, egzotik ve frapan (1) konular işlerdi. Bu şekilde sinema yığınlara gerçek değil hayal, gösterme değil büyeleme, öykü değil masal yoluyla yaklaşmayı seçmiş ve sinemanın üzerinden bu biçimini atması ancak Orson Welles’in Yurttaş Kane filmiyle gerçekleşmişti. Ama Chaplin’in tarzı bambaşkaydı. O zamanki starlar, geniş yığınlara yaklaşmak, onlara yakın olmak amacında değil bilakis daha çok onlardan olabildiğince uzaklaşmak suretiyle yığınlara kapitalizmin iyi bir şey olduğunu göstermek amacındaydılar.
Chaplin’in yığınlara yaklaşımı o dönemin tersine yığınlara kendilerini, kendi dertlerini düşündürme yoluyla olmuştur. Chaplin, Amerika’daki kapitalizmin çarpık yönlerini, burjuvazi ile emekçi kesim arasındaki çelişkiyi gözler önüne serdi. Onun tarzı daha çok pandomime dayanan bir komiklikti. Chaplin ileride bu durumu şöyle açılayacaktı: “Bir şey kesin: Ben bir palyaçoyum. Ve böyle olmam beni herhangi bir politikacıdan daha yüksek bir statüye kavuşturuyor.” Chaplin daha sonra ünlü kıyafetini dolayısıyla kıyafetiyle birlikte karakterini de seçti. Chaplin bu kıyafeti nasıl seçtiğini şöyle anlatıyor: “Ne giyeceğime ilişkin hiçbir fikrim yoktu. Elbise bölümüne giderken düşünüyordum: Torba gibi bir pantalon, büyük ayakkabılar, bir baston ve bir şapka. Her şeyin birbirine karşıt olmasını istemiştim: Pantolon torba gibi, ceket çok dar, sapka küçük, ayakkabılar kocaman.
Genç mi görüneyim, yaşlı mı görüneyim karar veremiyordum ama Sennett’in beni ilk gördüğünde daha yaşlı olmamı beklediğini düşünerek küçük bir bıyık da ekledim. Chaplin, Mack Sennett’le çalıştıktan sonra başka bir firmayla çalışmaya başladı. Burada kendi tarzını yaratmak için çalışmalara başladı. Film yapma süresi giderek uzuyor, her film üzerinde daha fazla durmaya özen gösteriyor ve mümkün olduğunca daha çok ayrıntılara inmeye çalışıyordu. Kaba komedi filmler yerine Chaplin, artık duygusallığını ve toplumculuğunu göstermek niyetindeydi. Filmlerinde kapitalist dünyanın siyasal, ekonomik ve toplumsal baskı mekanizmaları altında ezilen bir insan profilini çizerek düzeni sorgulayan temaları işlemek niyetindeydi.
Fakat çalıştığı şirketin uzun film konusundaki isteksizliği, Chaplin’in ‘The Kid’ (Yumurcak, 1921) isminde 52 dakikalık bir başyapıt çıkarmasına engel olamıyordu. Bu dönemde Chaplin’in pek fazla bir misyonu yoktu. Chpalin bu durumun şöyle tanımlıyor: “Benim bir misyonum yok. Sadece insanlara keyif vermeye çalışıyorum.” Chaplin böyle dese de yaptığı işe büyük bir önem veriyordu. Amerika’nın bazı çarpıklıklarına iyi bir şekilde değiniyordu. Chaplin bir filmini değerlendirirken şunları söylüyordu: “Şarlo Kaçıyor’da yediğim dondurma, pantalonumdan içeri kaçıyor. Ve balkondan aşağı zengin görünüşlü şişman bir kadının gerdanından içeri düşüyor. Böylece iki komik öğe kullanmış oluyorum. Burada kadının zenginliği de önemli, çünkü inanlar zengin birinin başına gelenlere gülerler. Ama o zavallı bir hak kadını olsaydı duyacakları his bunun tam ters
“Bir şey kesin: Ben bir palyaçoyum. Ve böyle olmam beni herhangi bir politikacıdan daha yüksek bir statüye kavuşturuyor.”
Lois Lumiere 1890 yılında sinemayı keşfettiğinde herhalde bu keşfinin bir “sanat” olarak ileride nitelendirileceğini düşünmüyordu. Genel olarak o günkü konumuna göre pek fazla bir şey almayan sinema her ne kadar uzun zamandır 7. Sanat olarak nitelendirilse de, bugünkü insan hala sinemayı bir vakit geçirme aracı veya can sıkıntısına bir çare olarak görmekte. Bu arada her yıl yüzlercesi çekilen filmlerde bu kanıyı pohpohlarken acaba bu bahsi geçen filmlerden kaçı 100 yıl sonra izlenecek? Bütün öbür sanatlarda olduğu gibi sinema sanatında da sadece ustalar olduğunu kabul edersek, bu yüz yıl içerisinde sinema sanatına damgasını vuran bir ustayı Charlie Spencer Chaplin’i yani nam-ı diğer adı ile Şarlo’yu yadsıyamayız.
Charlie Chaplin 1889’da Londra’da doğdu. Babası, karısıyla iki çocuğunu bırakıp başka bir kadınla yaşayan ayyaş bir adam, annesi ise tiyatro oyuncusuydu. Küçük Chaplin kardeşi Sidney’le birlikte sokakta geçen geceleri, karakolları, polis dayağını ve başka zorlukları tanıdı. Daha 5 yaşındayken annesi tiyatro gösterisinde rahatsızlandığından, annesinin yerine sahneye çıktı. Chaplin sahneye çıktığında çeşitli taklitler yapmış, dans etmiş ve şarkı söylemişti. Bu şov da seyircinin hoşuna gitmişti. Chaplin’e bahşişler vererek ve onu ayakta alkışlayarak bir bakıma Chaplin’in hayatını deşitirmişti. Yaşadıkları yoksulluğa dayanamayan annenin narin ruhsal yapısı acılara dayanamadı ve Chaplin annesini akıl hastanesine yatırmak zorunda kaldı. Chaplin bir tiyatro grubuna girene kadar gazete satıcılığı, cam üfleyiciliği gibi çeşitli işlerde çalıştı.
Bir ara tiyatro grubuyla beraber Amerika’ya giden Chaplin, yaptığı gösterilerle sinema prodüktörü Mack Senneth’in dikkatini çekti. Böylece 1913 mayısında Keystone firmasıyla haftada 150 dolara anlaşma imzaladı. Chaplin’in oyndağı ilk fim ‘Making A Living’ ( Yaşımı Kazanma) 1914 yılında çekildi. O dönemki Amerika bir ekonomik buhran yaşamakta ve ekonomisi de henüz ilkel bir düzeydeydi. Buna rağmen Amerikan ekonomisi büyük bir ivmeye sahipti ve “süper güç” olması ancak 1. Paylaşım Savaşı’nın Avrupa’nın bütün devletlerinde yaşattığı büyük bir ekonomik krizden faydalanarak yaptığı emperyalist politikalar sayesinde oldu.
Ekonomik buhran yüzünden derin çelişkiler yaşayan Amerika, Amerikan halkının o zaman daha çok mekanik- hızlı, düşüp kalkmalı, yüze pasta atmalı kaba saba güldürülerle besliyor, bu şekilde var olan burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki çelişkiyi gizliyordu. Hollywood’un çektiği filmlerin konuları gerçek olaylar değil de daha çok hayali ve gerçekdışı şeylerdi. O dönemdeki görsel sanatlar (opera, tiyatro) şaşılacak derecede abartılı, egzotik ve frapan (1) konular işlerdi. Bu şekilde sinema yığınlara gerçek değil hayal, gösterme değil büyeleme, öykü değil masal yoluyla yaklaşmayı seçmiş ve sinemanın üzerinden bu biçimini atması ancak Orson Welles’in Yurttaş Kane filmiyle gerçekleşmişti. Ama Chaplin’in tarzı bambaşkaydı. O zamanki starlar, geniş yığınlara yaklaşmak, onlara yakın olmak amacında değil bilakis daha çok onlardan olabildiğince uzaklaşmak suretiyle yığınlara kapitalizmin iyi bir şey olduğunu göstermek amacındaydılar.
Chaplin’in yığınlara yaklaşımı o dönemin tersine yığınlara kendilerini, kendi dertlerini düşündürme yoluyla olmuştur. Chaplin, Amerika’daki kapitalizmin çarpık yönlerini, burjuvazi ile emekçi kesim arasındaki çelişkiyi gözler önüne serdi. Onun tarzı daha çok pandomime dayanan bir komiklikti. Chaplin ileride bu durumu şöyle açılayacaktı: “Bir şey kesin: Ben bir palyaçoyum. Ve böyle olmam beni herhangi bir politikacıdan daha yüksek bir statüye kavuşturuyor.” Chaplin daha sonra ünlü kıyafetini dolayısıyla kıyafetiyle birlikte karakterini de seçti. Chaplin bu kıyafeti nasıl seçtiğini şöyle anlatıyor: “Ne giyeceğime ilişkin hiçbir fikrim yoktu. Elbise bölümüne giderken düşünüyordum: Torba gibi bir pantalon, büyük ayakkabılar, bir baston ve bir şapka. Her şeyin birbirine karşıt olmasını istemiştim: Pantolon torba gibi, ceket çok dar, sapka küçük, ayakkabılar kocaman.
Genç mi görüneyim, yaşlı mı görüneyim karar veremiyordum ama Sennett’in beni ilk gördüğünde daha yaşlı olmamı beklediğini düşünerek küçük bir bıyık da ekledim. Chaplin, Mack Sennett’le çalıştıktan sonra başka bir firmayla çalışmaya başladı. Burada kendi tarzını yaratmak için çalışmalara başladı. Film yapma süresi giderek uzuyor, her film üzerinde daha fazla durmaya özen gösteriyor ve mümkün olduğunca daha çok ayrıntılara inmeye çalışıyordu. Kaba komedi filmler yerine Chaplin, artık duygusallığını ve toplumculuğunu göstermek niyetindeydi. Filmlerinde kapitalist dünyanın siyasal, ekonomik ve toplumsal baskı mekanizmaları altında ezilen bir insan profilini çizerek düzeni sorgulayan temaları işlemek niyetindeydi.
Fakat çalıştığı şirketin uzun film konusundaki isteksizliği, Chaplin’in ‘The Kid’ (Yumurcak, 1921) isminde 52 dakikalık bir başyapıt çıkarmasına engel olamıyordu. Bu dönemde Chaplin’in pek fazla bir misyonu yoktu. Chpalin bu durumun şöyle tanımlıyor: “Benim bir misyonum yok. Sadece insanlara keyif vermeye çalışıyorum.” Chaplin böyle dese de yaptığı işe büyük bir önem veriyordu. Amerika’nın bazı çarpıklıklarına iyi bir şekilde değiniyordu. Chaplin bir filmini değerlendirirken şunları söylüyordu: “Şarlo Kaçıyor’da yediğim dondurma, pantalonumdan içeri kaçıyor. Ve balkondan aşağı zengin görünüşlü şişman bir kadının gerdanından içeri düşüyor. Böylece iki komik öğe kullanmış oluyorum. Burada kadının zenginliği de önemli, çünkü inanlar zengin birinin başına gelenlere gülerler. Ama o zavallı bir hak kadını olsaydı duyacakları his bunun tam tersi olurdu.” (1) Frapan: Görme duyusu üzerinde güçlü bir izlenim bırakan, çarpıcı. http://www.hhportal.com/biyografi/116685-charlie-chaplin-sarlo.html
i olurdu.” (1) Frapan: Görme duyusu üzerinde güçlü bir izlenim bırakan, çarpıcı. http://www.hhportal.com/biyografi/116685-charlie-chaplin-sarlo.html
0 notes