Tumgik
#Yöntem ve Hakikat Rejimi Üzerine
Text
Yöntem ve Hakikat Rejimi Üzerine. Syf. 53/54
"Herkesin yaşam kalıpları evrensel kurallar altında tek tipleştirilmiştir. Farklılıklar tek tipleştirmeler karşısında cılızdır. Modern yaşam denilen yaşam tarzına başkaldırı, delilik olarak damgalanıp anında sistem dışına sürülmeye mahkumdur. Bu sürgün tehdidi karşısında çok az kişi başkaldırıyı sürdürme cesareti gösterir. Ne yapmalı sorusu da çok önceden, beş yüz yıldır ayrıntılı cevaplarıyla yanıtlanmıştır: Bireyci yaşayacaksın, hep kendini düşüneceksin, "Tek yol modernite yoludur" deyip üzerine düşeni yapacaksın. Yol belli, usul bellidir: Herkes ne yapıyorsa, sen de onlar gibi yapacaksın. Patronsan kâr yapacaksın. Emekçiysen ücret peşinde koşacaksm. Başka tür ne yapmalar peşinde koşmak aptallıktır. lsrar edilirse sonuç sistem dışına sürülmedir, işsizliktir, çaresizliktir, çürümektir. Yaşam korkunç bir at yarışına dönüştürülmüştür. Ne yapmalı görmeye dursun, nereden başlamalı sorusu sistem açısından “Kendini sıkı egittigin yerden başla" biçiminde bir yanıt alır. Okul ve üniversiteler sistem içinde başarılı olmak için vazgeçilmez başlama mekânlarıdır."
6 notes · View notes
kolej-postasi · 4 years
Text
GENÇLİK FİZİKİ BİR OLAY DEĞİL TOPLUMSAL BİR OLAYDIR
Tumblr media
Hiyerarşik toplumda, tecrübeli yaşlıların gençler üzerinde kurduğu baskı ve ba­ğımlılaştırmadan da, önemle bahsetmek gerekir. Jerontokrasi diye literatüre geçen bu konu bir gerçektir.
Tecrübe yaşlıyı bir yandan güçlü kılarken, diğer yandan yaş­lılık onu gittikçe zayıf, güçsüz kılmaktadır. Bu özellikleri yaşlıların, gençleri kendi hiz­metlerine almaya zorlamaktadır. Zihin­lerini doldurarak bu işlemi geliştirmek­tedirler.
Tüm hareketlerini kendilerine bağlamaktadırlar. Erkek egemenlikli sistem, bu olgudan da büyük güç almaktadır. Onların fiziki güçlerini kullanarak dilediklerini yaptırabilmektedirler. Gençlik üzerindeki bu bağımlılaştırma günümüze kadar derinle­şerek devam etmiştir.
Tecrübe ve ideolo­jinin üstünlüğü kolayca kırılamaz. Gençli­ğin özgürlük istemi kaynağını bu tarihsel olgudan almaktadır. Yaşlı bilgelerden gü­nümüz bilim insanı ve kurumlarına kadar gençliğe stratejik, hassas denilen bilgilerin en can alıcı kısmı verilmez.
Verilenler daha çok onu uyuşturan ve bağımlılığını kalıcılaştıran bilgilerdir. Bilgiler verildiğin­de uygulama araçları verilmez. Sürekli bir oyalama değişmez bir yönetim taktiğidir.
Kadın üzerinde kurulan strateji ve taktik­lerle ideolojik ve politik propaganda ve baskı sistemleri gençler için de geçerlidir. Gençliğin her zaman özgürlük istemesi fi­ziki yaş sınırından değil, bu özgül toplum­sal baskı durumundan ileri gelmektedir.
'Ayyaş, toy, delikanlı' kavramları gençliği küçük düşürmek için uydurulan temel propaganda sözcükleridir. Yine hemen cinsel güdüye bağlamak, serkeşliğe çek­mek,ezbere katı doğmalara bağlamak,gençlik enerjisinin sisteme yönelmesini engellemek ve düzeni sağlamakla bağ­lantılıdır.
Tekrar vurgulamalıyım: Gençlik fiziki bir olay değil toplumsal bir olaydır. Tıpkı kadınlığın fiziksel değil toplumsal bir olgu olması gibi. Bu iki olay üzerin­deki çarpıtmaları kaynağına inerek açığa çıkartmak sosyal bilimin en temel görevi­dir.
Bu kapsama çocukları da almak gere­kir. Zaten kadını ve gençliği tutsak kılan, çocukları da dolaylı olarak dilediği sistem altına almış sayılır. Çocuklara hiyerarşik ve devletçi toplumun yaklaşımının çok çar­pık yönlerini açığa çıkarmak büyük önem taşımaktadır.
Çocukların anadan ötürü doğru temelde eğitilmemeleri, sonraki tüm toplumsal gidişatı çarpık ve yalancı kılar. Çocuklar üzerinde de muazzam baskı ve yalanlamaya dayalı eğitim sis­temi kurulur. Çok çeşitli yöntemlerle sistemin daha beşikten bağımlıları haline getirilmeye çalışılır.
'Yedisinde neyse yet­mişinde de o odur' deyişi bu gerçeği dile getirmektedir. Çocuklara doğal toplu­mun özgür yaklaşımı hep bir hayal olarak bırakılır ve bu hayallerini yaşamalarına hiç izin verilmez. Çocukları doğal hayalle­rine göre yaşatmak en soylu görevlerden biridir.
Uygarlığın büyük aşamalarından biri sayılan Yunanlılarda gençler resmen tec­rübeli bir erkeğe 'oğlan' olarak sunulurdu. Uzun süre bunun nedenini çözememiştim. Sokrates gibi bir filozof bile 'Önemli olan oğlanın sürekli kullanılması değil, efendisinden terbiye görmesidir' der.
Buradaki mantık, asıl gaye gençlerin oğlan olarak sürekli kullanılmasından ziyade, kadınsı özelliklere hazırlanmasıdır. Daha da açıklayıcı olarak, Yunan uygarlığı da karılaşan bir toplum ister. Soylu, asil gençler oldukça, bu toplum oluşamaz.
Bu toplumun oluşması için kadınsı davranış­ları içselleştirmeleri gerekir. Tüm uygarlık toplumlarında benzer eğilimler vardır. Oğlancılık bu toplumda çok yaygındır. Öyle bir hal almıştır ki, her efendinin oğlan sahibi olması gelenekselleşmiştir.
Oğlancılığı bir bireysel cinsel sapıklıktan, hastalıktan ziyade, sınıflı toplumun, ikti­dar toplumunun yol açtığı sosyal bir olgu olarak anlamlandırmak önemlidir.
Cinsel­lik ve iktidar uygar toplumda, toplumsal bir hastalıktır. Birbir­leri olmaksızın edemedikleri gibi birbirle­rini çoğaltırlar: Tıpkı kanser hücrelerinin çoğalması gibi.
Greko-Romen toplumunda kölelerin du­rumunun karıdan beter olduğu çokça bi­linen husustur. Sorun köle olmayan erke­ğin karılaştırılmasıydı. Ensest veya cinsel sapıklıktan, çifte cinsellikten bahsetmiyo­rum.
Psikolojik boyutları, hatta biyolojik nedenleri olan bazı olguları, bahsetmek durumunda olduğum olaydan ayrı değerlendirmek gerekir. Klâsik Yunan toplu­mundaki moda, her özgür genç erkeğin mutlaka bir sahibi, bir erkek partneri olmalıydı.
Genç tecrübe kazanıncaya kadar partnerin sevgilisi olmalıydı. Daha önce değindiğim gibi, Sokrates bile 'Bu olayda önemli olanın genç oğlanın çok kulla­nılması değil, o ruhu yaşamasıdır' diyor.
Buradaki zihniyet açık; kölelik toplumu özgürlük, onur ilkesiyle bağdaşmayaca­ğından, bu özellikler toplumdan silinme­liydi, çünkü toplumu tehdit ediyorlardı.
Doğruydu da, İnsan özgürlüğü ve onuru­nun olduğu yerde kölelik yaşanamaz. Sis­tem bunu kavramıştı ve gereğini yapmak durumundaydı.
Doğruydu da, İnsan özgürlüğü ve onuru­nun olduğu yerde kölelik yaşanamaz. Sis­tem bunu kavramıştı ve gereğini yapmak durumundaydı.
Şüphesiz Greko-Romen kültürü bu mis­yonu tamamlayamadı. İçte özgür felsefi okullarla gelişen Hıristiyanlık, dışta ise et­nisitenin ardı arkası kesilmeyen saldırı ve başkaldırıları toplumu başka durumlar­la yüz yüze bırakacaktı.
Maddi kültürün her şey olmadığının, her şeye gücünün yetmeyeceğinin işaretleri de az değildi. Toplum ancak kapitalizmde 'oğlancı­lığa' hiç gerek duyulmadan da karılaştırılabi­lecekti.
Modernitenin ideolojik tekeli olarak liberalizm,bir yandan görüş enflasyo­nu yaratırken,öte yandan en büyük vurgunu enflasyonda yaptığı gibi,görüş enflasyonunda da işine en yarayan­ları kullanıp medyası aracılğıyla zihinleri bombardımana tabi tutarak azami sonuç almaya çalışır
Görüş tekelini sağlama al­mak, ideolojik savaşının nihai amacıdır. Temel silahları dincilik, milliyetçilik, cin­siyetçilik ve pozitivist din olarak bilimci­liktir. İdeolojik hegemonya olmadan, sa­dece siyasi ve askeri baskıyla moderniteyi sürdürmek olanaklı değildir.
Dincilik yo­luyla kapitalizm öncesi toplum vicdanını kontrol etmeye çalışırken, milliyetçilik yo­luyla da ulus-devlet vatandaşlığını, kapitaliz­min etrafında gelişen sınıfsallıkları kont­rol edip denetim altında tutar.
Cinsiyetçi­liğin hedefi, kadına nefes aldırmamaktır. Hem erkeği iktidar hastası yapmak, hem de kadını tecavüz duygusu altında tut­mak cinsiyetçi ideolojinin etkili işlevidir.
Pozitivist bilimcilikle akademik dünya­yı ve gençliği etkisizleştirirken, sistemle bütünleşmekten başka seçeneklerinin olmadığını gösterip, tavizler karşılığında bu bütünleşmeyi sağlama alır.
Temmuz 20, 2020 | Yöntem ve Hakikat Rejimi* | Özgürlük Sosyolojisi
ABDULLAH ÖCALAN |  GENÇLİK FİZİKİ BİR OLAY DEĞİL TOPLUMSAL BİR OLAYDIR
Tumblr media
1 note · View note