Tumgik
#Yargıtay Anayasa Mahkemesi
imarpanosu · 11 months
Video
youtube
#YargıtayAYM davası, #DevletKrizi mi?.. #MeralAkşener #KemalKılıçdaroğlu'nun #Hançer açıklaması sonrası ittifakı bitirdi mi? #ÖzgürÖzel'e #yerelseçim kazandıracak tüyolar neler? Gazeteciler #AliKemalErdem ve #EmreKulcanay #KulisMüdürleri'nde tartıştı... İzlemek için tıklayın!..
0 notes
seslimeram · 9 months
Text
Korkunç İmge
Tumblr media
Korkunç bir düzlem imgesine rehin artık şimdiki zaman. Bir yılın daha geçip gittiği iş bu şimdi içerisinde yaşamın normatif olgusu, verili haklarının gündelik değerlerinin belirgin bir biçimde hiç edildiği zeminde korkunç pratiklerle yaşam eylemi kuşatılıyor. Sorgunun, eylemin kırıldığı, günün dünden de ağır yıkımlara rehin edildiği bir zeminde cerahatin ol nesnel halidir misal korkunçluk. Bir yılın hemen her gününe apayrı tahakküm veçheleri, hamlelerinin eklendiği, yaşamın salt mutlak biate indirgendiği ötesinden tek satır dahi olsa bahis açılmadığı bir zeminde bu var edilmiş imgenin ta kendisidir korkunç. Yıkıcılık halinin, istimlak etmelerin, perişanlığın hududuna terk etmelerin, birbiri ardına pejmürde tavırlara esaretin sofralarına buyur olunan bir yerde ortaya çıkan imdir korkunçluğu açık, kestirmeden bildirecek olan. Müşterek yaşam idesinin her gün koşulsuz şartsız daraltılıp durulduğu bir zeminde, alttakiler ve tepedekiler dışında hiçbir kesimin anılmadığı, belirli bir biçimde gelir adaletsizliğinden, sözün tarumar edilmesindeki sürekliliğe, hemen her durumda demokrasinin var edildiği zikredilirken yerle yeksan olunmasındaki daimi hale bu korkunç imgeler sarmaları güncelleniyor. Hakikat ancak hilkat garibesi kılınıyor.
Özgürlük sadece boş beleş bir laf kalabalığı. Demokratik ülke lafta dahi var edilmeyen bir pratik. Cumhurun egemenliği bahsinin yerinde yeller esiyor. Varsa yoksa, kısır döngünün tam da ortasında memleketi bu hallere koyanların avazları, birlikte var ettikleri bir pembe ülke tablosu. Pembe, kan kırmızı tonlarından, toz pembe, kimin kanının karıştığı belirsiz kılınan, yıkımın, ölümün, cürmün var edildiği bir acayip ülke imgesi. Her gün her durum içerisinde bir cerahat sürekliliği güncelleniyor. Cumhurun hakları talan edilirken, gelecek kapkaranlık kılınmaya devam olunurken, buna da alışırsınız çıkışı var ediliyor dört yanda her an. Biteviye bir korkunç imgeler sahnesine dönüştürülmüş olan yerde vekillerin al takke ver külah hallerinden misal korkunçluk imgesi çıkabilir. Hiçbir yerden maaş temin etmeyen, almayana 110 bin lira, iki dönem vekillik yapıp emekliliği sağalama alanların da iki yüz on bin ile iki yüz otuz bin liralar dolayında parayı iç ettikleri zeminde halka da üç kuruşa talim edin diyebilme cüretidir korkunçluk. Misal, meclis lokantasında bir tabağına elli lira dolaylarında ödenirken et yemeğine, gündelik yaşamın aktığı, sıradan insanların o karınlarını doyurmak için ellinin birkaç katını ödemeye mecbur kılındığı yerdeki uçurum halidir korkunçluğu bildirecek olan. Halkı temsil ettiği rivayet olunanların ellerini ceplerine atmak bir yana, her durumda halkı daha da fazla sömürmeye devam etmelerinin o ucubelik suretidir misal korkunç.
Koca bir yılı devirirken, geride kaldığı sanılan demokrasi, eşitlik ve adaletteki eksiklikleri telafi etmek bir yana çam devirir gibi aralıksız linç rejiminin yepyeni halleri, eylemlerine de devam olunduğu yerin meselesidir korkunçluk. Düzen devamlılığı adına hak ihlallerini süreğen kılan yerin meselesidir bu korkunçluk. Türkiye İşçi Partisi milletvekili ol Avukat, Can Atalay için Anayasa Mahkemesinin serbest konulabilir kararının bir kere daha önce alt mahkeme ardından da Yargıtay eliyle yok sayılmasının garabet halinin ortasında hangi düzlem korkunç değildir ki? Hukuk dilinden aktaralım: “AYM, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığının yargısal makamlar tarafından tartışılamayacağını vurguladı. Anayasa’nın, daha önce dosyayı Yargıtay’a gönderen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne böyle bir yetki vermediğinin de altını çizen AYM, yerel mahkeme ile kararı uygulamayan ve AYM üyelerini "suç işlemek"le itham eden Daire’nin Anayasa'ya açıkça aykırı hareket ettiğini vurguladı. AYM, “Sonuç olarak, mahkemelerin izlemiş olduğu yöntem, başvurucuyu yargılama güvencelerinden tümüyle yoksun bırakmıştır. Başka bir ifadeyle yeniden yargılama dosyası görevi ve yetkisi olmayan bir mahkemece karara bağlanarak Anayasa'nın 142. maddesinin amir hükmüne ve Anayasa'nın 37. maddesinde yer alan tabii hâkim ilkesine açıkça aykırı hareket edilmiştir” dedi.” Bu bahsi takip eden süreçte, kendiliğinden hiçbir şey olmamış gibi davranan bir alt mahkeme, olanı biteni sorgulamayın diye direktifi yerine bir kere daha getiren Yargıtay kararının yeknesak tekrarıyla birlikte korkunçluk bahsi kendiliğinden diriltilir. Gözler önüne serilmiş olagelen pratiklerle birlikte, baş efendinin terörist / devlete kastı olan bir zat diyerek akla seza bir tahayyülle hedef kıldığı bir avukatın özgürlüğü bir kere daha elinden çalınır. Bunlar korkunç meselleri izaha yetmezse ne yeterli gelir!
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Koç Üniversitesinde TÜBİTAK birincisi F. B. İsimli gencin, Kürt Alevi olduğu için aynı odada kaldığı 2 öğrenci tarafından saldırıya uğramasına ilişkin DEM Parti Gülcan Kaçmaz Sayyiğit ve İstanbul Milletvekili Celal Fırat Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in cevaplandırması ile ilgili soru önergesi verdi.
Ülkede siyasi iktidarın oluşturduğu politik atmosferde; toplumsal kutuplaştırma ve ötekileştirme refleksi gelişirken bölgesel ve inançsal farklılıklar ile etnik aidiyetin bir saldırı sebebi olmaya devam ettiği belirtilen önergede; “Özellikle son yıllarda farklı kesimlerce Kürt, Alevi ve mültecilerin hedef gösterildiği görülmektedir. Siyasi söylemlerin etkisiyle farklı olanı yok sayma ve düşman görmenin son örneği, Koç Üniversitesinde yaşanmıştır. Kamuoyuna da yansıdığı üzere; Koç Üniversitesinde TÜBİTAK birincisi F. B. İsimli genç, Kürt Alevi olduğu için aynı odada kaldığı 2 öğrenci tarafından saldırıya uğramıştır. F.B. ile aynı odada kalan Hasan Ege K. ve Arda D. aralarında süren tartışma nedeniyle önceleri F.B.’nin odayı terk etmesi için baskı uygulamaya başlamış, daha sonra şiddet uygulamaya başlamıştır. 15 Kasım 2023 gecesi yaşanan olayda Hasan Ege K. tarafından kemerle dövülmüş, yüzüne sıcak ütü bastırılmaya çalışılmış ve şiddetli saldırıya uğramıştır. Arda D. ise F.B.’yi neşter benzeri kesici bir aletle yüzünden ve karnından yaralamış ve yumrukla vurmaya devam etmiştir. Olay sonrası ambulansla hastaneye kaldırılan F.B.’nin tedavi masraflarının Koç Üniversitesi tarafından karşılanarak kamuoyunun duymaması için çaba sarf edildiği iddiaları vardır” denildi.
“Esas Sorumluluk İktidardadır”
Yurt odasında yaşanan dehşete ilişkin yapılan suç duyurusu sonrası yürütülen soruşturmada yüzünden ve belinden yaralanan F.B.’nin ifadesinde; “Hasan Ege K., ben Alevi olduğum için ve bana karşı ayrımcılık yaptığından dolayı beni odadan atmak istiyordu. Kendisinden şikâyetçi olacaktım. Ancak, öğrenci olduğu için sabıkasına yansımasını istemediğim içim şikâyetçi olmadım. Halen bana ayrımcılık yapmaya devam ediyor” dediği hatırlatılan önergede şöyle denildi; “Savcılık soruşturmasında F.B. tarafından kaydedilen 5 ayrı ses kaydının çözümünde ise saldırganların ayrımcı, ırkçı dehşet verici ifadeler kullandığı görülmektedir. Kendisini odadan atmaya çalışan Hasan Ege K., ‘Türkiye’nin, belli bir noktadan sonraki doğusu olduğu gibi ateşe verilse…’ diyor. F.B.’nin etnik kimliği için ‘Alt ırksınız. İtlaf edilmeniz lazım. Köle olduğunuzu kabullenmelisiniz. İtaat etmek zorundasınız. Seni bu odadan istemiyoruz. Buradan gitmezsen seni öldürürüz’, ‘Siz kader olarak, Yahudilerle birbirinize çok benzeşiyorsunuz. Zafer Partisi iktidarında benzer şeyler yaşayacaksınız’ ifadelerini kullanıyor. Her ne kadar olayla ilgili Başsavcılıkça soruşturma başlatılmış olsa da Üniversitenin olayın üzerinden iki ay geçmesine rağmen herhangi bir adım atmaması kabul edilemez. Çünkü söz konusu olay münferit değildir; son yıllarda sıkça yaşanan Kürt-Alevi öğrenci ve işçilere yönelik saldırıların bir parçasıdır. Bunda esas sorumluluk ise tek tipçi ve baskıcı bir öğrenme ortamı yerine eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik öğrenme ortamının oluşmasını sağlayamayan siyasi iktidardır.”
Önergede son olarak; “Koç Üniversitesinde yaşanan bu ırkçı saldırının, eğitim sisteminde dahi insanları kutuplaştıran bir noktaya götürdüğü, Kürt ve Alevi kimliğine yönelik nefret suçlarının işlendiği bu tür vakalarda etkin bir yaptırım uygulanmaması ve cezasızlık politikasına devam edilmesi halinde geçmişte yaşanan örneklerde olduğu gibi gelecekte de daha vahim olayların yaşanmasına sebep olabilecek tehlike barındırmaktadır” denildi.
Bakan Tekin’in Yanıtlaması İstenen Sorular
Koç Üniversitesi Alevi ve Kürt kimliği nedeniyle saldırıya uğrayan F.B.’yi neden okuldan uzaklaştırmıştır?
Bu vahşeti tertipleyen diğer oda arkadaşına neden hiçbir yaptırım uygulanmamıştır?
Olayın üzerinden iki ay geçmesine rağmen olayda ihmali bulunan üniversite yönetimi hakkında neden etkin bir soruşturma yürütülmemiştir?
Alevi ve Kürt öğrenci F.B.’ye saldıran Hasan Ege F. ile Arda D. hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Bu iki şahıs Koç Üniversitesinde eğitime devam etmekte midir? 5. Koç Üniversitesi öğrencisi F.B.’nin ırkçı söylemlere maruz bırakılıp darp edilmesi ile ilgili Bakanlığınızca bir işlem başlatılmış mıdır?”
Saldırıya uğrayan öğrencinin avukatı Alper Sarıca sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, ses kayıtları ve yaralamaya rağmen 1 aydan fazla bir süredir, savcılığın Hasan Ege Karanfil'in ifadesini almadığını belirtti:
"Dosyaya bugüne kadar duyduğum en ırkçı söylemlerin yer aldığı (haberlerde çoğuna yer verilmeyen) 6 adet ses kaydını sunmamıza, faillerce suçları örtbas edilmek için sözde cinsel saldırıyla suçlanan müvekkilimin olaydan sadece yarım saat önce üniversite güvenliğini aradığına dair arama kayıtlarını sunmamıza, odanın kartlı giriş kayıtlarından ve failin adli muayene ve karakol ifadesine yansıyan anlatımlarındaki çelişkilerden cinsel saldırının hiç vuku bulmadığının açıkça anlaşılmasına, (muayenede sözlü taciz diyor.) müvekkilin yüzüne ve karnına onlarca dikiş atıldığını gösteren adli raporlara rağmen savcılıkça şüpheli H.E.K.nin ikmalen istendiği için 1 ayı aşkın süredir ifadesi bile alınamadı."
'Soyut İddialarla Adli Kontrol Kararı Verildi'
Saldırganların cinsel saldırı iddiası gerekçesiyle saldırıya uğrayan müvekkili hakkında adli kontrol kararı verildiğini aktaran Sarıca, "Oysa aynı savcılık canını zor kurtaran, ırkçılığa uğrayan müvekkilim için sırf faillerin soyut iddiaları nedeniyle adli kontrol kararı verdirdi ve kaldırılması taleplerimizi reddetti" dedi.
'Canına Kastedilen Müvekkilim Sınavlara Alınmadı, Şimdi De Kaydını Dondur Diyorlar'
Koç Üniversitesi'nin F.B'nin üniversiteye girişini yasakladığını belirten Sarıca, "Irkçılığa uğrayan, canına kastedilen müvekkilimin Koç Üniversitesi tarafından 1 ay süreyle okula ve binalara girişi yasaklandı. Bizzat gidip hukuk müşavirliğine delileri sunup anlatmama rağmen sınavlarına bile alınmadı. Telafi sınavı da açılmadı. Şimdi de kaydını dondur diyorlarmış. Başınıza benzer bir olay gelirse üniversitenizde güvende olduğunuzu ve hak ettiğiniz adil muameleyi göreceğinizi düşünmüyorum. Not: Üniversite yurt disiplin kurulu müvekkil hakkında cinsel saldırı iddiası sübut bulmadığından müvekkile ceza verilmemesine karar verdi" ifadelerini kullandı.
Bir korkunç sarmal artık vakayı adiye kılınıyor. Tümüyle bir menzildeki yaşam hakkının üstüne konulan korkunç ipoteği, bitimsiz nefreti, sonsuz garabetlik bir eleme çabasının her neyi var ettiği günbegün ortaya çıkarken, sözüm ona okul olduğu iddiasındaki bir yer, bir mesken dahilinde dahi gündelik bir yaşam pratiğinin ta kendisi olarak nefret işkence ve ithamlarla biçimlendiriliyor. Hasan Ege Karanfil’in titrinde ırkçı / turancı / türk ibaresi yanı sıra bir de edebiyatçı / şair kimliğine de haiz olmasının, kendisine yakıştırmasının ol nihai utancı ne yana düşer mesela. Koç Üniversitesi gibi, memleketin soyguncu / yağmacı ve talancı çetelerinin devletle beraber iş bitiricisi, sermaye denilince akla düşen eline kan oturmuş, gayrimüslim mallarından devşirme bir birikimden yükselmiş Koç’un da varlığı misal korkunçluğu, bireysel bir suç gibi yansıtılanın korkunç imgesini anlatmaya yetmez mi, hala! Sosyal medyada yansıması, bildirimi ve ifşası söz konusu edilmemiş olsaydı ol yıkım daha kaç kere tekrarlanabilirdi. Kendisini bir şair olarak tanıtabilen bir şahsın böyle afaki bir biçimde bir insana kastı var ederek doğru düzgün tek bir satır yazması söz konusu edilebilir mi? Dahası insan içine çıkmamaları gereken Karanfil ve arkadaşı Arda Demir için herhangi bir soruşturmadan ileri, insanlık hakkı için bir adalet tahayyülü söz konusu edilecek midir, gerçekten?
Korkunç bir düzlem imgesine rehin artık şimdiki zaman. Var edilmiş toplum birbirine en kestirmeden düşmanlık beslemeye devam diyen zümrelerin oyun sahası kılınıyor. Her şey her an bambaşka yıkımlara, her gün bambaşka teferruat değil sahici bir halle törpülenmeye devam olunan bir fasit dairenin esiri kılınıyor. Ne gam ne keder ne acı ne de birlikteliği bunca açık bir biçimde zehirleyen sistem sorgulanabilir kılınıyor. Bir koca yılın ardından yenisinin ilk on gününde ortaya çıkan imge, yerin her nasıl bir badirelerin sahası kılındığını örneklemeye yeterli gelecektir sanırız. Korkunç bir imgenin hakikatinde ne bir şimdi, ne de bir yarın söz konusu edilebilir sahiden de. Hakikatin hilkat garibesinin ta kendisine dönüştürüldüğü bir zeminde yaratılan / yaşatılan / yaşatmaya devam olunan her fecaatle birlikte bir korkunç düzlem imgesi hayatı kuşatıyor. Geleceği bunca belirsiz konulan bir yerde hayat mefhumu yerle bir olunuyor, derdiniz olur mu sahiden? Düşünür müsünüz yol nereye...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Adam CALDWELL via Official Site
3 notes · View notes
karaca2508-blog · 4 months
Text
Yargıtay Mobbing Davranışlarını Belirledi!
Tumblr media
Günümüzde hala pek çok işveren kültürel dinamikleri örnek göstererek çalışan üzerinde mobbing kapsamına giren talep ve isteklerde bulunuyor. Psikolojik taciz anlamına gelen mobbing, çalışma hayatının en büyük sorunlarından olmaya devam ediyor.
İşyerinde Mobbing
İşyerinde mobbing Türkiye’de mevzuata ilk kez 2011 yılında Türk Borçlar Kanunu ile girdi. Mevzuata yeni girdiği dönemde mobbinge maruz kalanlar, haklarını aramakta büyük zorluk çekti, hatta açtıkları birçok davayı kaybetti. Ancak yıllar geçtikçe davaların sonuçları değişmeye başladı. Dava sonuçlarının mobbinge uğrayan çalışanların lehine sonuçlanmasında Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Yargıtay’a giden dosyaların sonuçları etkili oldu. AYM’ye göre, işyerindeki uygulamanın mobbing olarak değerlendirilebilmesi için, “Süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanan, sistemli, kasıtlı, yıldırma ve dışlama amaçlı, mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda ve sağlığında zarar ortaya çıkaran nitelikte olması” gerekli. Yargıtay'a Göre Mobbing Davranışları Yargıtay bugüne kadar hangi davranışları mobbing olarak belirledi. İşte yargının belirlediği mobbing davranışları; - Çalışanın yaptığı işin ondan alınıp bir başkasına verilerek, kıdemine uymayan göreve kaydırılması. - Amirlerin sık sık uyarı, itham ve kırıcı üsluplarına maruz kalınması. - Çalışma ortamında sorun çıkaran, uyumsuz, sevilmeyen, kavgacı olarak suçlanması. - Başka personelin yapması gereken işlerin kendisine yaptırılması. - İzin günlerinde sık sık işe çağrılması. - Çalışanın, maruz kaldığı kötü muameleyi yöneticilerine iletmesine rağmen sorunun çözülmemesi. - Ücret artışında ayrımcılık yapılması. Mobbing davası açarken nelere dikkat edilmeli? Mobbing davası açarken nelere dikkat edilmeli, gelin onlara da madde madde bakalım; Mobbing iddiasıyla dava açmadan önce tüm aşamaların olabildiğince belgelenmesi gerekiyor. Mobbing iddiasını kanıtlayacak yazışmaların, mesajların, elektronik postaların saklanması, doktordan rapor alınması, yaşananların iş arkadaşlarıyla paylaşılması çok önemli. Mobbing iddiası yazılı olarak yöneticiye bildirilmeli. Mobbing davaları genelde iki kişi arasında geçtiği için ispat her zaman bir güçlük. Ancak işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren durumu ortaya koyduğunda mahkeme yönetici veya işverenden böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmesini istiyor. Mobbing iddiasıyla açılan tazminat davalarında 2 yıllık zaman aşımı süresi uygulanıyor. Ancak, mobbing iddiasına konu eylem Türk Ceza Kanunu’na göre de suç sayılırsa örneğin cinsel istismar içeriyorsa, zaman aşımı süresi uzuyor. Read the full article
0 notes
yenicagkibris · 9 months
Text
Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnisiyatifi, meclis önünde yasa değişikliği için toplanıyor
Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnisiyatifi, vicdani ret hakkının yasal tanınması için meclise sunulan yasa değişikliği önerisine dikkat çekiyor. Vicdani ret hakkı, bireylerin kişisel inançları veya vicdani sebepleri nedeniyle askerlik hizmetini reddetme hakkıdır. Kıbrıs’ın kuzeyinde şu ana kadar yasal olarak tanınmamış olan bu hak, Anayasa Mahkemesi ve Askeri Yargıtay kararlarında vicdani retçiler lehine…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
elazigsurmanset · 10 months
Text
“İfade ve Basın Özgürlükleri: İftira Suçu ve Hapis Cezası”
Tumblr media
“İfade ve Basın Özgürlükleri: İftira Suçu ve Hapis Cezası” Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 14/6/2023 tarihinde Özgür Boğatekin’in başvurusu üzerine, Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Olaylar: İnternet üzerinden yayın yapan bir gazete muhabiri olan başvurucu, çeşitli tarihlerde ilçe kaymakamı hakkında köşe yazıları yazmıştır. Kaymakam, başvurucu hakkında iftira suçundan dava açmış ve mahkeme başvurucuya hapis cezası vermiştir. Yargıtay da kararı onaylamıştır. İddialar: Başvurucu, köşe yazıları nedeniyle iftira suçundan hapis cezasına çarptırılmasının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini savunmaktadır. Mahkemenin Değerlendirmesi: Anayasa Mahkemesi, iftira suçunun oluşabilmesi için suç isnat edilen kişinin suçsuzluğunun bilinmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvurucunun, yazılarında iddia ettiği olaylar hakkında somut delillere dayanması beklenemez, ancak gazeteci olarak toplumu bilgilendirme ve kamuoyunu gözetleme görevini yerine getirdiği vurgulanmıştır. Ayrıca, başvurucunun yazılarının bir gazeteci olarak toplumu bilgilendirme amacını taşıdığı ve kamu görevlilerinin eylemlerini sorgulama hakkını kullandığı ifade edilmiştir. Mahkeme, başvurucunun kaymakam hakkında soruşturma açılmasını değil, toplum nezdinde sorgulanmasını amaçladığını belirtmiştir. Mahkeme, iftira suçunun oluşabilmesi için kesin delillere dayalı bilgi sahibi olmanın gerektiğini vurgulayarak, başvurucunun hukuka aykırı bir fiil işlemediğini bilmesi durumunda iftira suçundan cezalandırılmasının haksız olduğuna karar vermiştir. Sonuç: Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiş ve hapis cezasını hukuka aykırı bulmuştur. Bu karar, ifade özgürlüğüne saygının vurgulandığı önemli bir hukuki örnek oluşturmaktadır. (Bilim-Sağlık ve Haber Ajansı) Read the full article
0 notes
barkoturktv · 10 months
Text
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’tan yeni anayasa açıklaması
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin konuştu. Bakan Tunç, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasının yeni anayasa ihtiyacını ortaya koyduğunu söyledi. Bakan Tunç, “Son tartışmaları da dikkate aldığımızda, yüksek mahkemelerde görüş ayrılıklarının da ortaya çıktığını düşündüğümüzde yeni anayasaya ihtiyacımız olduğu açık.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
guzelhaber · 11 months
Text
Can Atalay krizi: Hukukçular Yargıtay 3. Ceza Dairesinin kararıyla ilgili ne dedi?
Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili seçilen Can Atalay hakkındaki ihlal kararını tanımayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. REKLAM Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin tutuklu Hatay Temsilcisi Can Atalay hakkındaki devlet ihlali kararına uymaması ve Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı eleştiri…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
habersonik · 11 months
Text
Yargıtay Başsavcılığı Can Atalay hakkında tebliğname sundu
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) “hak ihlali” kararı verdiği TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ı tahliye etmedi. Mahkeme, dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderdi. Yargıtay Başsavcılığı, Hatay Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Can Atalay’ın talebi üzerine Anayasa Mahkemesi’nin kararına ilişkin tebliğini sundu. Tebliğde Anayasa’nın 14. maddesine vurgu yapılıyor ve…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haber71net · 1 year
Link
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle tebrikleri kabul etti. KAYNAK: CUMHURBAŞKANLIĞI Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ana bina girişinde düz... ---------------------------- Haberin devamı haber71.net'te.
0 notes
mrtvo18 · 1 year
Text
Avukat Aliye YILDIZ VARSIN 20 yıllık hukuki ve mesleki tecrübesini şimdi kendi ofisinde devam ettirmektedir.
1977 yılında doğmuştur. Çankırı Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra 95 yılında eğitime başladığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1999 yılında mezun olmuştur. Yüksek Lisansını “Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinde Yargılama” konulu bitirme ödevi ile tamamlamıştır. Doktora çalışmalarına ise halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Ana Bilim Dalında devam etmektedir. Ekibimiz ile iletişim için...
Av. Aliye Yıldız Varsın kariyerine 2000 yılında hâkim adayı olarak başlamıştır. Meslek hayatı boyunca hukuk ve ceza hâkimliği ile Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü görevlerini sürdürmüş, son olarak Yargıtay 10. Hukuk Dairesi tetkik hâkimliği görevinde bulunmuş, 20 yıllık kariyeri süresince hukukun hemen her alanında deneyim kazanmıştır.
Glory Hukuk ve Danışmanlık Ofisi, Av. Aliye Yıldız Varsın tarafından kurulmuş olup halen aktif olarak faaliyetine devam etmektedir. Hukuki danışmanlık ve temsil hizmetlerini, meslek ilkelerine uygun bir şekilde, uygun kıdem ve deneyime sahip, konusunda uzmanlaşmış ekibiyle sizlere sunan, kaliteden asla ödün vermeyen hukuk ofisi, mükemmeliyetçi bir özenle tüm hukuki sorunlarınızda sonuca götüren etkin çözümler geliştirmekte, ağırlıklı olarak Ceza Hukuku, Şirketler Hukuku, Aile Hukuku, Eşya Hukuku, İş Hukuku ve Ticaret Hukuku alanlarında hizmet vermektedir. Bununla birlikte Av. Aliye Yıldız Varsın mesleki ve akademik bilgisi ve tecrübesiyle bireysel başvuru ve mülkiyet hukuku gibi farklı alanlarda da çalışmalarını sürdürmekte, güncel gelişmeleri de yakından takip etmektedir.
Avukat Aliye Yıldız Varsın aynı zamanda Sözleşmeler Hukuku alanında da çalışmalar yapmakta birçok şirket ve ortaklıklar için sözleşmeler düzenlemekte, danışmanlık hizmeti vermektedir. Alternatif Çözüm Yolları konusunda da çalışmalarını yürüten Aliye Yıldız Varsın, Arabuluculuk Eğitimlerini de tamamlamıştır. Uyuşmazlıkların çözümü konusunda da aktif rol almaktan hiçbir zaman kaçınmamakta, hatta bazı dosyalarını yargıya intikal ettirmeden her iki tarafın da memnuniyeti ile sonuçlandırmaktadır.
Kendisi bugün sahip olduğu başarılı konumu, toplumdaki rolü ile adaletin tesis etmesini gaye edinen evrensel“adalet ve hakkaniyet” ilkelerine olan bağlılığına, başarılı ve etkin iletişim kabiliyetine, empati yapabilmeye ve en önemlisi profesyonel bir çalışma disiplinine sahip olmaya bağlamaktadır.
0 notes
antalyamemurlarcom · 1 year
Text
“Uluslararası Temyiz Mahkemelerinde Mükemmeliyet İlkeleri ve Karşılaştırmalı Hukuk Açısından Yargıtayın Hukuki Çerçevesi Sempozyumu” Gerçekleştirildi
Yargıtay Başkanlığı ile Avrupa Konseyi tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği ile Avrupa Konseyi tarafından finanse edilen “Uluslararası Temyiz Mahkemelerinde Mükemmeliyet İlkeleri ve Karşılaştırmalı Hukuk Açısından Yargıtayın Hukuki Çerçevesi Sempozyumu” uluslararası katılımla Yargıtay Başkanlığı Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.   Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca açılış konuşmasında; Yargıtayın, adli yargı sisteminin daha etkin işlemesi için yargı kurumları ile yakın bir işbirliği içinde çalışmaya büyük önem verdiğini ve adalet kurumları arasındaki iş birliği ve meselelerin bütünsel bir bakış açısıyla değerlendirilmesinin yargı sistemimizdeki sorunların çözülmesine önemli katkılar sağlayacağını ifade etti.   Topluma verilen her hizmet gibi yargı hizmetinin de bir kalite standardı olması gerektiğine vurgu yapan Akarca, adli kaliteyi yükseltmek amacıyla geliştirilen Gerekçeli Karar Yazım Rehberi, Yargıtay mensupları görev tanım ve iş analizleri, dosya inceleme, rapor hazırlama ve gerekçeli karar yazma eğitim programları, oryantasyon eğitim programları, müzakere yöntem ve teknikleri programları gibi standartlara değindi.   İçtihat birliğini sağlama ihtiyacına yönelik yargının işleyişini düzenleyen mevzuatın bütünsel bir bakış açısıyla yeniden düzenlenmesi gerektiğine vurgu yapan Akarca; “İçtihattaki çelişkilere son vermenin yüksek mahkemenin öncelikli görevidir. Yüksek mahkeme, tutarsızlıkları düzeltmek için içtihadın yeknesaklığını sağlamalı ve böylece halkın yargı sistemine olan güvenini korumalıdır.” dedi.   Sempozyum’da açılış konuşması yapan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç; ülkemizde herkes için bağlayıcı karar vererek kesin hüküm otoritesini nihai olarak sağlayan merciin Yargıtay olduğunu ve Yargıtayın, içtihatlarıyla, alt derece yargı organları için, adeta, eğitici rol üstlenerek ve onlara liderlik yaptığını ifade etti.   Yargıtayın eğitici ve liderlik rolünü verimli ve kaliteli bir şekilde yapmasının yolunun kararların yazım kalitesini artırmasından geçtiğini belirten Tunç; “Kararların gerekçesinin yeterli ve doyurucu olması; kararların alt derece yargı organlarına yol göstermesinin yanında, tarafların gerekçeli karar hakkının da yerine getirilmesine katkı sağlayacaktır.” dedi. Avrupa Konseyi Ankara Program Ofisi Başkanı William Massolin’in de açılış konuşması yaptığı ve oturum başkanlıklarını; Yargıtay Birinci Başkanvekili ve Ceza Genel Kurulu Başkanı Eyup Yeşil ve Yargıtay Birinci Başkanvekili ve Hukuk Genel Kurulu Başkanı Adem Albayrak’ın yaptığı Sempozyum’a; İtalya Yargıtay Üyesi Luigi Marini, Fransa Yargıtayı Daire Başkanı (emekli) Bruno Cathala (çevrim içi), Almanya Max-Planck Enstitüsü Araştırma Görevlisi Mattahias Hartwig, avukat ve hukuk danışmanı Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği CEPEJ Üyesi Juan Fernando Armengot Iborra (çevrim içi), avukat Dr. Martin Manzel ve Yargıtay Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Mustafa Saldırım da sunum yaparak katkı sağladılar.   Sempozyum’a ayrıca Danıştay Başkanı Zeki Yiğit, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, Danıştay Başsavcısı Nevzat Özgür, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Başkanvekili Mehmet Akif Ekinci, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili Rıdvan Gündoğdu, Yargıtay Genel Sekreteri Fevzi Yıldırım, Yargıtay daire başkanları, üyeleri, tetkik hâkimleri, Cumhuriyet savcıları ile Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Adalet Bakanlığı, Hakimler ve Savcılar Kurulu ile Türkiye Adalet Akademisinin üst düzey temsilcilerinin yanında uluslararası uzmanlar ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesinden daire başkanı ve üyeler de katıldı. Read the full article
0 notes
nekadarhaber · 1 year
Text
8 hâkim ve savcıdan Kılıçdaroğlu’na sorular
Tumblr media Tumblr media
8 hâkim ve savcıdan Kılıçdaroğlu’na sorular! 8 hâkim ve savcıdan Kılıçdaroğlu’na sorular...Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu yargı sistemine ilişkin hakim ve savcıların yazdığı soruları yanıtladı. Yargıdaki tahribata dikkat çeken Kılıçdaroğlu, “HSK, bu tahribatın yaşandığı en önemli kurum” dedi. Türkiye tarihinin en kritik seçimine sayılı günler kaldı. Hem Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu hem de halk mevcut Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçim kampanyalarında yargı reformu konusunu sıkça dile getiriyorlar. Ancak yargı sistemindeki sorunlar yalnızca son dönemde ortaya çıkan bir durum değil. Bu sorunların kaynağı, Türkiye’nin siyasi tarihindeki olaylara da dayanıyor. Yargı sistemindeki tahribatın tamiri için hızlı ve etkili adımlar atılması gerekiyor. Halktv.com.tr’den Seyhan Avşar’ın haberine göre yargıda görev yapan hâkim ve savcıların da merak ettiği pek çok konu var. Aralarında yüksek yargı mensuplarının da bulunduğu 8 hâkim ve savcı, Kılıçdaroğlu’na 8 soru yöneltti. Soruların yanıtlarından da anlaşılacağı üzere, yargı sistemi reformu konusunda ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor. İşte aralarında yüksek yargı üyelerinin de olduğu hakim ve savcıların sorularına Sayın Kılıçdaroğlu’nun verdiği yanıtlar: - HSK seçim sistemi hususunda ne düşünüyorsunuz? Şimdiki sistemde üyeleri Meclis ve Cumhurbaşkanı seçiyor. Bu durum siyasetin yargıya doğrudan müdahalesi niteliğinde değil mi? Mevcut sistem yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını yok etmiş durumda. Hâkimler ve Savcılar Kurulu da bu tahribatın yaşandığı en önemli kurumlardan biri. Kurul, Cumhurbaşkanına tanınan doğrudan ve dolaylı atama yetkisi yoluyla vesayet altına alındı, hâkimlik teminatı ortadan kalktı. En kısa sürede geçeceğimiz Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemle birlikte yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını tam anlamıyla sağlayacağız. Bu kapsamda Hâkimler ve Savcılar Kurulu yeniden yapılandırılacak. Yargı sistemi içerisinde farklı görevlere ve konumlara sahip olan hâkimlik mesleği ile savcılık mesleği birbirinden ayrılacak, Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu şeklinde iki farklı kurul oluşturulacaktır. Böylece her bir meslek grubu için görevin gereklerine uygun ayrı düzenlemeler ve güvenceler öngörülecektir. Bu kurullara seçimler de yeniden düzenlenecek. Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun da arasında bulunduğu Yüksek Yargı Kurullarına üye seçiminde çoğulculuk, hesap verebilirlik ve demokratik meşruiyet öncelikli kriterler olacak. Bu kapsamda üyelerin yarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından üçte iki nitelikli çoğunlukla seçilmesini öngörüyoruz. Üyelerin diğer yarısının da Yargıtay, Danıştay, Türkiye Barolar Birliği, adli ve idari yargı birinci sınıf hâkim ve savcılar tarafından, kendi mensupları arasından doğrudan seçilmesini öngörüyoruz. Bağımsızlık ilkesinin güçlendirilmesi için Adalet Bakanı ve Müsteşarı, Hâkimler Kurulu’nda yer almayacak. Hukuk devleti olmanın gereği olarak Yüksek Yargı Kurullarının disiplin kararları da yargı denetimine açık hale getirilecektir. - Muhalefetin sürekli kullandığı bir dil var. “İktidara gelince Demirtaş ve Kavala’yı serbest bırakacağız.” şeklinde. Bu kişileri iktidarınız mı bırakacak, yargı mı bırakacak? Yargı bırakacaksa yargı adına neden konuşuluyor? Buradan mevcut AKP yargısı yerine kendi yargı sisteminizi kuracağınızı düşünebilir miyiz? Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’yı serbest bırakacak olan siyaset kurumu değildir. Demirtaş ve Kavala’yla ilgili kararı alacak olan yargının kendisidir. Dolayısıyla yeniden yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusuna geliyoruz. Yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını kaybetmiş olması, hâkimleri anayasaya aykırı kararlar alma noktasına getirdi. Avrupa İhsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı bir dönem yaşıyoruz. Oysaki bu kararlara uyulması, kararların uygulanması anayasal bir zorunluluk. Örneğin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, Anayasamızın 90. maddesine göre bağlayıcı. Dolayısıyla özgürleşen, siyasi baskılardan kurtulan yargı, hukukun bir gereği olarak hem Demirtaş hem Kavala dosyalarını yeniden ele almak durumunda. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ilgili dosyalarla ilgili kararları var. Yoksa yargı makamları yerine geçilerek herhangi bir işlem yapılma iradesi ortaya konulamaz. AKP yargısı yerine kendi yargı sistemimizi kurmak gibi bir durum söz konusu olamaz. Sadece yargının siyasi baskılardan arınması ve yargıçların hukukun üstünlüğü ilkesi gereğince yargısal değerlendirme yapabileceği bir sistem kurulması, yargının tarafsızlığının ve bağımsızlığının sağlanmasıdır hedefimiz. ‘HSK TAHRİBATIN YAŞANDIĞI EN ÖNEMLI KURUMLARDAN’ - Siyasi parti temsilcisi olup hâkim ve savcı yapılanlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Olası bir değişiklik sonrası hâkim ve savcı olarak kalmaya devam edecekler mi?
Tumblr media
Bu sorunuzun yanıtı da yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilişkili. Örneğin, milletvekili adaylığı için görevlerinden istifa eden yargı mensupları, aday gösterilmemeleri halinde görevlerine dönemiyor. Çünkü ilgili kanun, yargı mensuplarının adaylık gerekçesiyle istifalarını yargı bağımsızlığına aykırı görüyor. Hal böyleyken, çok sayıda kişi bir siyasi partinin temsilcisi veya yöneticisiyken hâkim ve savcı yapıldı. Dediğim gibi, buna tenezzül edilmesi yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldıran en net adımlardan biriydi. Ancak iktidarımızda halen savcı ve hâkim olarak görev yapan bu kişilerle ilgili bir tasarrufta bulunmayacağız. Biz ivedilikle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlayacağız. Bunun sağlandığı gün itibariyle hala birileri yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına aykırı tutum ve kararların altına imza atmak isterlerse eğer o zaman yine hukuk içinde gerekli müdahaleler yapılır. Ve bu tavır tüm yargı mensupları için geçerli olacak. Hangi gerekçeyle olursa olsun, kimin tarafından ve kimin döneminde atanmış olursa olsun, kimsenin yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedeleyecek adımlar atmasına izin vermem. İSİM İSİM SAYDI - Hükümet, talimatları doğrultusunda hareket eden çok sayıda hakim ve savcıyı koruma altına alma ve ödüllendirme maksadıyla yüksek yargı mensubu yaptı. Bazıları teamüllere aykırı şekilde kritik noktalara getirildi. Bu kişiler hakkında hukuk aracılığı ile gasp, yargı borsası oluşturma iddiaları var. Bir kısmı İstanbul grubu adıyla biliniyor. Yine bazı tarikat ve grupların da yüksek yargıda kadrolaştığı biliniyor. Seçimin kazanılması halinde yüksek yargı üyelikleri gözden geçirilecek mi? Anayasal ve yasal düzenlemeler yapılacak mı? Yüksek yargının bağımsızlığı nasıl sağlanacak ? Yakın süreçte siyasi iktidarın talimatlarına uyan, siyasi tasarrufla hareket eden, hatta hukuksuzluk yapan hakim ve savcıların koruma altına alındığı ve ödüllendirildiği bilinmektedir. Bu durum, yargının bağımsızlığına gölge düşürmektedir. Bazı hakimlerin ve savcıların liyakat gözetilmeden yüksek yargıya atandığı, hatta bazılarına teamüllere aykırı şekilde kritik görevler verildiği de bilinmektedir. Bu kişiler hakkında, hukuk aracılığı ile gasp ve yargı borsası oluşturma iddiaları bulunmaktadır. İstanbul grubu olarak bilinen bazı kişilerin bu konuda adı geçmektedir. Benzer şekilde, bazı tarikat ve grupların da yüksek yargıda kadrolaştığına dair bilgiler mevcuttur. Bu durum, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı açısından son derece endişe vericidir. Bu nedenle, seçimler sonrasında yüksek yargı üyelikleri gözden geçirilecek ve gerekli anayasal ve yasal düzenlemeler yapılacaktır. Yüksek yargının bağımsızlığı için de gerekli adımlar atılacaktır. Yargı, siyasi iktidarın talimatlarına uymayacak, bağımsız ve tarafsız bir şekilde hareket edecektir. Ancak, yargının bağımsızlığının sağlanması sadece yüksek yargıya yapılan atamalardan ibaret değildir. Bu nedenle, yargıda çalışanların liyakat esasına göre seçilmeleri ve yargının bağımsızlığına gölge düşürecek her türlü uygulamanın önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu konuda yapılan düzenlemeler, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı açısından son derece önemlidir. Read the full article
0 notes
91911 · 2 years
Text
Atabey Hüseyin Hakkı Kahveci'nin
Partisiz TBMM Sistemine Atatürk Devlet Yönetim Algoritması deniyor.
Sistemin içeriğinde siyasi partiler yok!
Tüm vekiller bağımsız oluyor ve TBMM bağımsız vekillerden oluşuyor!
Siyasi partiler kaldırılıyor!
Her yüzbin kişiye içlerinden bağımsız bir vekil seçme imkanı verilecek şekilde seçim bölgeleri oluşturuluyor!
Yani seçmen sayısı yüzbin olan bir İlçe o ilçeden bir vekil seçiyor!
Bağımsız vekillerden oluşan TBMM kendi içinden TBMM başkanını seçiyor!
Hükümeti oluşturacak tüm bakanlar tek tek TBMM tarafından seçiliyor.
Bakanlar TBMM dışından liyakat esasına göre belirleniyor!
Bakan adayları vekiller veya üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının teklifleri ile ortaya çıkıyor!
Cumhurbaşkanını TBMM seçiyor!
Bu sistemde Cumhurbaşkanı dahil her bakanın yetkisi ve sorumluluğu TBMM'de çıkarılacak kanunla net olarak çiziliyor ve kimseye denetimsiz, sınırsız yetki verilmiyor!
Devletin tüm üst düzey bürokratları,
HSYK üyeleri;
Anayasa Mahkemesi başkan ve üyeleri;
Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkan ve üyeleri;
Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları;
Mit müsteşarı ve yöneticileri;
Emniyet Genel Müdürü ve tüm valiler;
Yani kısacası birinci derece yetkili tüm yöneticiler TBMM tarafından belirleniyor.
Bu nedenle TBMM Başkanlığı Sistemi de deniyor!
Sistemin yararları:
İktidar olabilmek için karşı partiye eleştirinin dozunu artırıp milleti de fanatik taraftar yapıp bölük bölük bölen partiler artık milleti bölemeyecek!
Kimsenin partisi olmayacak ve particilik yüzünden kardeş kardeşe düşman kesilmeyecek!
Herkesin bir vekili olacak ve bu vekil aynı ilçeden olacağı için muhtemelen seçmenin şahsen tanıdığı hatta akrabası olan bir vekil olacak! İşte gerçek temsilde adalet budur!
Yasama, Yürütme ve Yargının tüm üst düzey yöneticilerini TBMM seçeceği için her biri tam bağımsız olacak ve kendi asli görevini yapacaktır.
Kuvvetler Ayrılığı İlkesi bu sistemde lafla değil gerçek anlamda vaki olacaktır!
Vekillerin dokunulmazlığı sadece kürsü dokunulmazlığından ibaret olup herhangi bir imtiyaz, yolsuzluk ve rüşvet suçunda tam bağımsız Cumhuriyet Savcıları anında yakasına yapışacaktır!
Bu sistemde
Yasama,Millet yararına yasa;
Yürütme,Millet yararına icraat;
Yargı da Millet adına denetim
yapmak zorundadır!
Üniversiteler bilim;
Çİftçi tarım ürünü;
Ticaret erbabı hizmet;
Sanayi erbabı mal
üretmek zorundadır!
Saymakla bitmez!
Mutlaka bu sisteme geçmeliyiz!
Nasıl yapabiliriz?
Atatürk Atabey Türk Ocaklarına üye olursak tüm bağımsız vekilleri kendi içimizden seçecek kadar çoğalabilirsek dünyaya örnek olacak şekilde bu sistemi kurabiliriz!
Bunu yapmazsak zaten bu sistemden başka çare yoktur ve illa ki geçilecektir!
Ancak maddi ve manevi bedelleri de artacaktır!
Acele edelim!
#AtatürkAtabeyTürkOcakları
#BüyükŞerefliCephe #AtatürkünTürkleri
#AtoAdana
0 notes
karaca2508-blog · 6 months
Text
Anayasa Mahkemesi'nden işçilere yıllık izin kararı
Tumblr media
Anayasa Mahkemesi, milyonlarca çalışanı ilgilendiren bir karara imza attı. İş Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Basın İş Kanunu'nda kullanılmayan izin ücretlerinin ödenmesi konusunda hiçbir şart bulunmazken Deniz İş Kanunu'nda ise işverenin haklı sebeple iş akdini feshetmesi hallerinde kullanılmayan izin ücretinin ödenmeyeceği öngörülüyor. Yargıtay bu hükmün Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için başvurdu. AYM başvuruyu haklı bularak düzenlemeyi iptal etti.
Anayasa Mahkemesi'nden işçilere yıllık izin kararı
Habertürk'ün haberine göre işçi ve işveren arasındaki davalara bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, söz konusu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusu yaptı. AYM başvuruyu kabul etti. AYM Kararı AYM kararında, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu, 4857 Sayılı İş Kanunu ve 5953 Sayılı Basın İş Kanunu’nda kullanılmayan yıllık izne ilişkin ücretin işçiye ödenmesi bakımından sözleşmenin sona erme nedenine bağlı bir şart öngörülmediği halde Deniz İş Kanunu’nda şart bulunduğuna dikkat çekildi. Deniz İş Kanunu’na göre işçinin ne zaman izin kullanacağına işverenin karar verdiği vurgulanan kararda, iznin kullanılmasından önce iş akdinin 14’üncü maddenin (I) numaralı bendindeki sebeplere bağlı olarak feshedilmesi durumunda işçinin Anayasal güvence altına alınan dinlenme hakkını kullanmamış olacağı dile getirildi. Anayasa Mahkemesi bu gerekçelerle Deniz İş Kanunu’nun 40’ıncı maddesinin yedinci fıkrasını iptal etti. AYM, yasal boşluk doğmaması için yeni bir yasal düzenleme yapılıncaya kadar 6 ay süre verdi. AYM’nin iptal kararı 14 Eylül 2024 tarihinde yürürlüğe girecek. Yıllık İzin Ücretleri Artık işçilere Ödenecek Anayasa Mahkemesi'nin kararı, Deniz İş Kanunu'nda yapılan düzenlemeye son veriyor. Artık işçiler, hak ettikleri yıllık izin ücretini alabilecekler. Yargıtay'ın başvurusu sonucu alınan bu karar, iş hukuku alanında önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Read the full article
0 notes
yenicagkibris · 9 months
Text
Vicdani retçilerin yargılanması sürüyor, dayanışma da büyüyor
Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnisiyatifi açıklaması şöyle: Kıbrıs’ın kuzeyinde Anayasa Mahkemesi ve Askeri Yargıtay kararlarında vicdani ret hakkının açıkça tanınması, çeşitli siyasi parti ve örgütün birçok açıklamasında vicdani ret hakkının tanınması çağrı yapılmasına, mecliste bu yönde yasa değişikliklerinin konuşulmasına rağmen Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnisiyatifi aktivistlerinin yargılanması…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
elazigsurmanset · 11 months
Text
DEVA Partisi Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen ”Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ne infaz girişiminde bulunmuştur”
Tumblr media
TBMM Genel Kurulu’nda konuşan DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında nöbetleşe zorbalığın ve iktidarı ele geçirenin devlet gücünü muhalifler üstünde bir sopa olarak kullanmasının artık bir son bulması gerektiğini ifade etti. Anayasa Mahkemesi’ne infaz girişimi Yargıtay üyelerinin Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla birlikte Cumhuriyetin ikinci yüzyılına büyük bir utançla girdiklerini ifade eden Ekmen, bunun Anayasa Mahkemesi’ne yönelik bir infaz girişimi olduğunu savundu: “Devlette güç biriktirip, bürokrasi gücüyle, yer yer ordu ve emniyet ama en çok da yargı gücüyle herkesi kendine benzetmeye çalışan anlayışlardan cumhuriyetimiz yeterince çekmedi mi? İnsanların kendisi gibi yaşama ve örgütlenme hakkının yasal ve anayasal güvence altında olacağı bir ülke olmayı başarabilir miyiz diye düşünürken, dün gece yaşanan gelişme, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının ilk büyük utancı olarak kayda geçmiştir. Bir grup yüksek mahkeme üyesi, anayasal güvenceye sahip başka bir yüksek mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma cüreti göstermiştir. Arkadaşlar, bu ülkede, olağanüstü hâl ve sıkıyönetim mahkemeleri, darbe sonrası yargılamalar ve genelkurmay brifingleri yaşandı. Kesif karanlığa rağmen, o mahkemelerde vicdanı ile karar veren çok sayıda hâkim gördük. Bu hakimlerin hiçbiri yargılanmadı. Hiçbirini yargılamak hiçbir zorbanın, hiçbir muktedirin aklına dahi gelmedi. Ak partili arkadaşlar, Ak partiye gönül vermiş vatandaşlarımız, Başörtüsü mücadelesini savunurken İnanç ve ifade özgürlüğünü, e- muhtıralara karşı çıkarken siyaseti, genelkurmay brifinglerine karşı çıkarken adaleti, 367 krizi yaşanırken anayasal düzeni, alçak darbe girişiminde sokağa çıkarken kamu düzenini hukuk düzenini savunmuştuk. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını tanırken bütün bir yargı sistemine karşı bireyi, insanı savunmuştuk. Anayasa Mahkemesi, doğası gereği iç yargı sisteminde neticelenmiş ve sonuç alınamamış ihlallere karşı, hak arama mercii değil midir? Mahkemenin görevi tam da bu değil midir? Sadece vicdanlarının sesine uyan Anayasa Mahkemesi üyeleri değil, topyekûn olarak hukuk ve adalet sistemimiz, anayasal düzenimiz, övündüğümüz binlerce yıllık devlet geleneğimiz büyük bir tehdit altındadır. Bu tehdit aynı zamanda anayasal düzene karşı bir darbe girişimidir. Sadece vicdanlarınıza değil, hafızanıza da seslenerek diyorum ki yargı, siyasal mücadelede bir silah olarak kullanılırsa bu silah, bumerang gibi döner gelir sizi vurur. Bir Sayın siyasetçi Anayasa Mahkemesi’nin yargısal aktivizmle suçluyor, bu bir aktivizm ise bir grup yargıtay üyesinin girişimi nedir? Bu, maalesef bir infaz girişimidir, infaz girişimine karşı anayasal düzenimizi savunmanın tek bir yolu vardır.  Yargıtay kanunu gereğince kararda imzası olan üyelerin işten el çektirilmesi için Yargıtay Başkanlığı’na çağrıda bulunulmalı ve Anayasa Mahkemesi kararı behemehâl uygulanmalıdır.” Kaynak: H.K Read the full article
0 notes