Tumgik
#ada kahvaltı
1sairbisikletle · 4 months
Text
Meursault'la Konuşmalar 42
Bugün güne erken başladım. Aslında akşam yatarken planım sabah erken kalkıp kendime bir sandviç ve kahve hazırlamak ve doğruca ada vapurunun yolunu tutmaktı. Ama sabah namazdan sonra uyuyamadım, odamdan çıkınca annemle karşılaştık "halanlar kiraz göndermiş madem uyanıksın hadi alıp gelelim" dedi. Dönerken niyetim yatıp uyumaktı ama kalk araba kullan insanlarla etkileşime gir dön gel derken uykum açıldı, uyuyamadım. Bir saat kadar telefonla zaman öldürdükten sonra "Kalk Erva bunun sonu yok" dedim ve kalkıp kahvaltı hazırlamaya giriştim. Planlarımı da iptal ettim çünkü hiçbir şey yapasım yok. Bir de eve kargo gelecek, kırık vs. var mı diye kontrol edilmesi gerekiyor, o gelene kadar evdeyim mecbur. Belki sonra çıkarım.
Tumblr media
Bu fotoğrafı twitterdan aldım. Aldığım hesap kaynak belirtmemiş, muhtemelen Elle'den. Çok hoş bir görüntü ve bir o kadar uzak. Şu an gayet uyanık olmam gerekir ama içim uyuyor.
Son yazımdan beri çini kursuna gittim bir kere. Herkes yine insanı çıldırtacak kadar detaylı bir desen seçmeme güldü, alıştılar artık bana. Teyzeme vakum poşeti alacağım için annem arabayla gitmeme izin vermişti, çıkışta hazır araba altımdayken fırına da gittim, bir karoyu sırlanmaya bıraktım, dört bardak bir de küp aldım çini için. Sonra eve gelip pazara gittim o yorgunlukla.
Diğer günler ne yaptığımı çok hatırlamıyorum. Bir gün terapim vardı, o aklımda sadece. Giderken "Bugün ne konuşacağız ki, problemlerimi biliyorum ama çözüm için gerekenleri yapmıyorum" diye düşünüyordum ama hiç susmadan konuştum başlayınca. Yine birikmiş öfkeler yine ben. Birkaç öneride bulundu doktor ama uyacak mıyım bilmiyorum.
Bir gün spora gittim. Ramazandan sonra ancak dönebildim. Bir gram kilo vermediğim gibi iki kilo da almışım Ramazandan beri. Sinirlerim bozuk. Gerçi yediğime içtiğime dikkat etmediğimi düşünürsek normal. O gün spordan da moralim bozuk çıktım, çiçek alacaktım ama çiçekçide doğru düzgün çiçek yoktu. Almadım. Ertesi gün çalışmak için Beşiktaş Nero'ya gittim, dönüşte dört tane lale aldım kendime. Çok güzeldi renkleri. Lale muazzam bir nimet. Her hafta lale alsam ekonomim ne kadar etkilenir diye hesap yaptım. Sonra hesap yapmak beni iyice sinir etti. Çalışırken de odaklanamamıştım zaten. Doktorla önce açık olan 100 sekmeyi kapatmak için anlaşmıştık, normalde iki günde halledecektim ama hala halletmiş değilim. Yine de azalttım biraz. Hala uykum var, yazarken açılır demiştim daha da uykulu bir hale geldim.
Cumartesi Konya'dan bir aile dostumuz geldi. Birlikte yemek yedik. Mekanı ben seçmiştim, ablam bir kere gittiğini kafe kısmının hiç iyi olmadığını söyledi ama en uygun ve nezih lokasyon olduğu ve ben daha önce orada yemek yiyip beğendiğim için oraya gittik, yemekleri herkes aşırı beğendi. Annem teşekkür etti mekan tercihi için. Giderken annem net ve sinirli bir şekilde "Sen sürünce geriliyorum ablan götürecek" demişti. Dönüşte anahtarı valeden alıp oturdum koltuğa, zaten de ablam kendi kendine yol bulma kabiliyetine sahip olmadığı için mantıklı olan oydu. Bir insan yirmi beş yılını geçirdiği bir şehirde nasıl bu kadar yol cahili olur anlamak mümkün değil. İnsan azıcık dikkatini verir yani.
Velhasıl, hiçbir şey yapacak gücüm yok günündeyim yine, uzaktan bakınca şımarıkça bir his ama değil, yaşamadan anlaşılmıyor. Öğleden sonra bir öğrenci görüşmem var, ona kadar uyusam ne güzel olur ama gündüz de hiç uyuyamam. Bir şey izleyeyim desem annem başımda bitip senin işin yok mu diye darlar. Sıkıştım yine aynı bitimsiz üçgene. Harika.
Güncelleme
Kargo 14.30'da geldi, ben de öyle gelirse çıkarım diye düşünmüştüm. Öncesinde bir saat uyumayı denedim, bir dakika bile kapatamadım gözümü. Gündüz uyandıktan sonra nasıl uyuyorsunuz?
Sonrasında annemin aklına elektrikçinin geleceği geldi, biraz da onu bekledim saat oldu üç, evden çıkana kadar oldu üç onüç. Öğrencime mesaj atıp görüşmemizi ileri aldım, onun müsaitim mesajımı görmesini beklerken de bu güncellemeyi yapıyorum. Evden çıktım annem aradı, evin yakınında aradığımız marka çamaşır makinesi satan bir yer var, oraya uğra diye. Dedim ben öbür taraftayım Bostancı'ya gidiyorum, akşam dönerken uğra dedi bu saatte çıkmışım kaçta döneyim de oraya uğrayayım ablam uğrasın dedim, o geç gelecek dersi var dedi. Onun bahaneleri hep geçerli benimkiler hep geçersiz, erken gelirmişim ne olacakmış. Saat kaç farkında mısın dedim diyor ki normalde de geç çıkıyorsun. Neyse uzadı baya konuşmamız. Kendime yapılsa her şeyle ben mi uğraşacağım dermişim. Her şeyi ablam mı yapıyor dedim, evet dedi. Öyle olmadığı halde, iyi dedim ben yedi yıldır uğraşıyorum biraz da o uğraşsın. Öğrencim geldi, ben kaçar.
Güncelleme 2
Mekanda oturduğum yer denizi çok az görüyordu, her zamanki köşem doluydu ama sandalyeler rahattı, o iyi oldu. Tek sorun, çalışmaya başladıktan üç dk sonra acıkmam. Bir saate yakın bu düşünceyle başa çıkmaya ve bir şeyler okumaya çalıştıktan sonra baktım olmuyor kalktım mecbur. Hava açtığı için çok güzeldi deniz, dupduru bir manzaraydı. Beltur'a geçtim, bazlama tostla bir bardak çay aldım. Denizi seyrederek açlığımı yatıştırdım. Sonra baktım vakit geçiyor, Beltur'da da internet yok çalışamayacağım, eve doğru yola çıktım. Hava burada da güneşli, eve hava kararmadan gelmem de iyi oldu. Geldim, namaz kıldım, annemle lingo seyrettim biraz. Şimdi kızlar gelince yemek yiyeceğiz ve evet yemek yiyecek yerim var hala. Keyfim yerinde gibi. Bakalım.
Tumblr media Tumblr media
3 notes · View notes
Text
Burayı günlüğüm gibi kullanıcam belki ruhumun sancılı ağrısı yazarak birazda olsa rahatlar
Bugün günlerden 24 Aralık cumartesi herzamanki gibi dershaneye gitmek için yataktan söylene söylene kalktım hazırlandım kahvaltı yapmadan çıkmak istedim ama annem yine zorla kahvaltı yaptırdı kardeşimle kutuphanenin önünden ayrıldık ve ben 2.derse girdim ders 10 dk olalı başlamıştı daha sınıfta 5 6 kişi vardı belli ki hepsi benim gibi uyanamıyordu bir sonraki ders ruhumun sevmeye kıyamadığı ama bu okadar acı kaynağı olan eski sevgilim sınıfa girdi yerine oturdu herzamanki gibi oldukça pozitif birazda hovarda davranarak derslere girdik
Benim asıl canımı acıtan onunla aynı sınıfta olmak değil benimleyken aynı ada sahip olduğumuz kıza karşı bişiyler hissetmesiydi ve bunu ayrıldıktan sonra öğrenmem gerçekten kırmıştı beni ama sınıftaki herkesin o kızı sevmesi ne bileyim can sıkıcı bir hal
O kız gerçekten iyi biri ama ister istemez bana itici geliyor heleki yarın olan yerli malına sınıfta olmamasına rağmen herkesin onu davet etmesi biraz kırıcıydı biz o çocukla sevgiliyken kız bana snapten sahtesin gibi şeyler yazıyordu bende herkese atıyor düşüncesiyle takmadım ama belliki bana atıyormuş çok umrumda değil ama sınıftakilerin ve eski sevgilimin hareketleri beni üzdü şuanda olduğum sınıftaki kişilerden 5 tanesi benden hoşlanıyor çok kulaga absürt geliyor ama gerçekten öyle ve benim eski sevgilimde bana göre biraz kötü bunu demek gerçekten kötü ama öyle bunu ben düşünmedim gerçekten ama sevgili olduğumuzu duyan herkes bunu hep diyordu
İşte böyle yarın yerli malı var ve ben kesinlikle o sırada ordan olmicam çıkıcam eski sevgilimle o kızda mutlu olabilirler
Bazen çok çıkmaza düşebiliyoruz ve o sırada uzatılan el insanı iyileştirir umarım o eli görebilirim
3 notes · View notes
tripuck · 3 months
Link
0 notes
pazaryerigundem · 3 months
Text
Sakarya'da 2 ayın karnesi
https://pazaryerigundem.com/haber/176719/sakaryada-2-ayin-karnesi/
Sakarya'da 2 ayın karnesi
Tumblr media
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, medya mensuplarıyla 2 aylık görev süresini değerlendirdi. Kentsel dönüşüm, ulaşım ve su indirimi başta olmak üzere önemli açıklamalar yapan Alemdar, “Ulaşımda ücretsiz tarife ve suda indirimin ardından insanımızın hayatına dokunan yeni adımlar için çalışıyoruz” dedi. Sokak hayvanları sorununu da canların yaşam hakkını yok etmeden çözeceklerini belirten Alemdar, ada-mahalle bazlı kentsel dönüşümle modern ve ferah yaşam alanları oluşturacaklarını açıkladı. Alemdar ayrıca Uzunçarşı’nın dönüşümü için detayları ilk kez paylaştı.
SAKARYA (İGFA) – Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, görevde olduğu 2 aylık süreci değerlendirmek ve istişare etmek için tüm mecralardan medya mensuplarıyla kahvaltı programında bir araya geldi.
Tumblr media
ŞEHİR MEDYASININ ÖNEMİ
Toplantıya Basın İlan Kurumu Sakarya Bölge Müdürü İbrahim Çorbacı, Sakarya Gazeteciler Cemiyeti (SGC) Başkanı Sezai Matur, Sakarya Gazeteciler Birliği (SGB) Başkanı Müjdat Çetin, Anadolu Ajansı Sakarya Bölge Müdürü Yücel Velioğlu, DİJİMED Başkanı Ersin İbil, Sakarya Radyo ve Televizyon Yayıncıları Derneği (RATED) Başkanı Remzi Adıyaman, gazete ve internet sitesi genel yayın müdürleri, haber müdürleri ve editörler katıldı.
Alemdar, şehrin taleplerini toplamak ve vatandaşa kulak vermek için “şeffaf belediyecilik” vizyonuyla yola çıktıklarını ifade ederek şehir medyasının bu açıdan önemli bir görev üslendiğine dikkat çekti.
ULAŞIM VE SUDA İNDİRİM İLE KENTSEL DÖNÜŞÜM
Gazetecilerin sorularını cevaplayan Başkan Alemdar, 62 günlük süreçte şehrin öncelikli sorunlarını belirlediklerini söyledi. Ulaşımda ücretsiz-indirimli tarifeyi, suda ise indirimi 1 milyonu aşkın Sakaryalıya sunduklarını ifade eden Alemdar, “Daha fazlasını sunmak, vatandaşımızın ekonomisine katkı sunmak için çalışıyoruz” dedi.
Sapanca Gölü’nün korunması, kaçak yapılarla ilgili süreç, suyun kullanımıyla ilgili konulara da değinen Alemdar, ulaşım, dönüşüm, imar bütünlüğü ve ekonomik katma değer başlıklarına dikkat çekerek bu başlıklara dair değerlendirmelerde bulundu.
DÖNÜŞÜM VE SOKAK HAYVANLARI
Ada-mahalle bazlı kentsel dönüşümle şehre yeni çarşı, pazar, sosyal donatı, spor alanları kazandırma hedefinden bahseden Alemdar, sokak hayvanlarıyla ilgili soruyu da yanıtladı.  
UZUNÇARŞI’NIN DÖNÜŞÜMÜ VE SOKAK HAYVANLARI
Uzunçarşı’nın dönüşümü için önemli bir sürecin sinyalini de veren Başkan Alemdar, çarşının üzerinin kapanıp gerektiğinde açılabilecek formatta imar edileceğini belirterek, “Bölgeyi kapalı bir yaşam alanı haline getirip canlandıracağız” dedi.
Sokaktaki canların yaşam hakkını elinden almadan çözüm üreteceklerini belirten Alemdar, “Sokaklarımız çocuklarımıza aittir ve onlar sokaklarımızda güvenle dolaşacaklar” diye konuştu. Başkan Alemdar’ın konuşmasından satır başları şöyle:
“ULAŞIMDA ÜCRETSİZ TARİFE, SUDA CİDDİ İNDİRİM YAPTIK”
“’Söz Verdik, Yaptık’ diyerek göreve geldiği günden itibaren kısa sürede hayata geçirdiği hizmetlerden bahseden Başkan Alemdar, “Göreve başladığımız 62 günde 16 ilçeden aldığımız talepleri, öncelikle yapılması gerekenleri kısa, orta, uzun vade olarak kategorize ettik. Bu sürede herkese dokunabilmek tüm fikirleri dinledik. Ulaşımda ücretsiz ve indirimli tarife, suda ise ciddi bir indirimi vatandaşımıza sunduk. Daha fazlası için de planlarımızın devam ettiğini belirtmek isterim. Sosyal belediyecilikle yaşlılarımız ve engellilerimiz için çalışmalar başlattık.”
“UZUNÇARŞI YAŞAYAN BİR ALAN OLACAK”
“Uzunçarşı şehrimizin geçmişini gösteriyor. Şehrin en eski kültürünü yansıtan karşıdan karşıya göz teması kurabildiğimiz binalara sahip. Uzun Çarşı’yı yöresel olarak tarihimizi ortaya koymak açısından bir yaşam alanı haline getirmeye gayret ediyoruz. Bakırcılar çarşısını ve ayakkabıcılar çarşısını uzun çarşıya dahil edeceğiz ve bölgeyi canlı tutmak istiyoruz. Üstünü kapatacağımız çarşımız zaman zaman üstü açılabilecek bir formatta olacak”
“GÖLÜ VE YEŞİLİ KORUMAK HASSASİYETİMİZ
“Sapanca Gölü ve yeşili korumak için hassasiyetimiz var. Sapanca bizim için çok önemli. Bu noktada yapı stoğu planı çok önemli. Ruhsatlandırma süreçlerine hukuk karar verecek. Turizm Bakanlığı ve Turizm İl Müdürlüğüyle birlikte gölümüzün çevresinde yeni bir proje yapacağız. Kalıcı bir yapıya dönemimde izin vermedim. Hepsi vaziyet planına uygun ve ruhsatlı şekilde olacak.”
“SUYUN TAKİBİNİ YAPACAĞIZ”
“Sakarya’da kiralanan 39 adet su kaynağımız var. SASKİ ve Özel İdare üzerinden. Mineralli suları ise Valiliğimiz kiralıyor. Mineralli sular adıyla verilen suların mineralli olup olmadığını tespit için valimizle görüştük. Mineralli suların kiralamasını da SASKİ’ye almak için talepte bulunduk. Doğal cennetimiz gölümüzden alınan her damla suyun takibini yapacağız”
“SAKARYASPOR ORTAK BİRLEŞME UNSurumuz”
“Sakaryaspor hepimiz ortak birleştirme unsuru. Biz ayni desteğimizi sürdüreceğiz. Uzun yıllar sonra şehri kenetledi. Hepimiz inandık. Elimizden geldiği kadar iş insanlarımızla bir araya gelip kampanya yürüttük. Ama nasip olmadı. Biz kendi sınırlarımız içerisinde amatör spora ve bu şehrin en büyük değeri Sakaryaspor’a desteklerimizi sürdüreceğiz”
RAYLI SİSTEM, DEPREM VE ELEKTRİKLİ OTOBÜS
“Raylı sistemle ilgili proje gündeme alındı. Tasarruf tedbirleri etkilemiş olsa da her şey yolunda ilerliyor. Bunu da buradan söylemek isterim. Ulaşım, bu şehrin en öncelikli sorunlarından bir tanesi. Şehir ulaşımını rahatlatmak ve vatandaşlarımıza alternatifler sunmak için gayretle çalışacağız. Yıl sonuna doğru elektrikli otobüslerin hizmete alınmasıyla ilgili bir çalışmamız da var. Bir diğer önceliğimiz dönüşüm ve dirençli binalar. Depremin ne zaman geleceği belli değil ve biz deprem kuşağındayız. Meselemiz, depreme dayanıklı ve dirençli binaları inşa etmektir. Sakarya’da yapı stoğu anlamında deprem standartlarını sağlamak gayemizdir.”
“İŞTİRAKLER TEK ÇATIYA VE İŞ MERKEZLERİ KULLANIMA ALINACAK”
“İştirakleri birleştirmekten yanayız. Tek çatı altında hizmet verilmesini her açıdan daha doğru buluyoruz. Yenikent bölgesindeki iş merkezlerinden bir tanesini Jandarma’mıza tahsis edeceğiz. Bunların diğer bir kısmına ise kirada bulunan iş merkezlerimizi taşıyarak ciddi bir tasarrufa gideceğiz. Bu şehre hizmet olarak dönecek, 1 milyon vatandaşımızın hayatına artı olarak yazacak işler yapmak istiyoruz. Tek derdimiz hizmet”
“100 YIL DEĞİŞMEYECEK BİR İMAR PLANI OLACAK”
“İmar bütünlüğünü sağlayacağız. Adapazarı’nda farklı, Serdivan’da farklı veya Güneşler’de az katlı, Yenikent’te çok katlı gibi imar aykırılıkları var ve bunları ortadan kaldırmamız gerekiyor. Mecliste sürekli imar tadilatı talebi geliyor, ben doğru bulmuyorum. Bizim hedefimiz herkesin görüşünü almak ve oluşturacağımız güçlü bir imar planıyla şehir yerleşimini topyekün bir düzene koymaktır. Öyle bir plan yapalım ki 50 yıl, 100 yıl değişmesin. Ada ve mahalle bazlı bir kentsel dönüşümle daha geniş yaşam alanları oluşturacağız. Yeni meydanlar, sosyal donatılar, çarşılar kazandırabiliriz.
“SOKAK HAYVANLARI SORUNU ÇÖZÜLECEK”
“Sokaklar çocuklarındır. Sokaklarda çocukların güvenli şekilde gezmesi için bir çalışma mutlaka yapılması gerekir. İlçe bazlı bakımlarla, lokal müdahalelerle bir çalışma yapacağız. Sokaktaki canlarımızı barınaklarda toplayarak bakımlarını yapacak, ihtiyaçlarını karşılayacağız. Sokaklarımızı çocuklarımıza bırakacağız”
Soru cevapların ardından gazeteciler ve Başkan Alemdar, günün anısına hatıra fotoğrafı çekildi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
fisiltihaberleri · 3 months
Text
Tumblr media
BAŞKAN Yusuf Alemdar Basın Toplantısında Net Açıklamalarda Bulundu..
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, görevde olduğu 2 aylık süreci değerlendirmek ve istişare etmek için tüm mecralardan medya mensuplarıyla kahvaltı programında bir araya geldi. Ulaşım, Raylı sistem, deprem, Uzunçarşı… Başkan Alemdar’dan 2 ayın karnesi: “Sakarya ada bazlı kentsel dönüşümle ferah ve modern yaşam alanları kazanacak” Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, medya mensuplarıyla 2 aylık görev süresini değerlendirdi. Kentsel dönüşüm, ulaşım ve su indirimi başta olmak üzere önemli açıklamalar yapan Alemdar, “Ulaşımda ücretsiz tarife ve suda indirimin ardından insanımızın hayatına dokunan yeni adımlar için çalışıyoruz” dedi. Sokak hayvanları sorununu da canların yaşam hakkını yok etmeden çözeceklerini belirten Alemdar, ada-mahalle bazlı kentsel dönüşümle modern ve ferah yaşam alanları oluşturacaklarını açıkladı. Alemdar ayrıca Uzunçarşı’nın dönüşümü için detayları ilk kez paylaştı. Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, görevde olduğu 2 aylık süreci değerlendirmek ve istişare etmek için tüm mecralardan medya mensuplarıyla kahvaltı programında bir araya geldi.
Toplantıya Basın İlan Kurumu Sakarya Bölge Müdürü İbrahim Çorbacı, Sakarya Gazeteciler Cemiyeti (SGC) Başkanı Sezai Matur, Sakarya Gazeteciler Birliği (SGB) Başkanı Müjdat Çetin, Anadolu Ajansı Sakarya Bölge Müdürü Yücel Velioğlu, DİJİMED Başkanı Ersin İbil, Sakarya Radyo ve Televizyon Yayıncıları Derneği (RATED) Başkanı Remzi Adıyaman, Fısıltı Haberleri Genel Yayın Yönetmeni Sabahattin Birinci, Haber Müdürü Aslı Kılıç, gazete ve internet sitesi genel yayın müdürleri, haber müdürleri ve editörler katıldı.
Alemdar, şehrin taleplerini toplamak ve vatandaşa kulak vermek için "şeffaf belediyecilik" vizyonuyla yola çıktıklarını ifade ederek şehir medyasının bu açıdan önemli bir görev üslendiğine dikkat çekti. İŞTE O HABERİN AYRINTILARI.. VE GÜNÜN ÖNE ÇIKAN FOTOĞRAFLARI https://www.fisiltihaberleri.com/haber/sakarya-buyuksehir-belediye-baskani-yusuf-alemdar-gorevde-oldugu-2-aylik-sureci-degerlendirmek-ve-istisare-etmek-icin-tum-mecralardan-medya-mensuplariyla-kahvalti-programinda-bir-araya-geldi-11388.html
#FısıltıHaberleri #YusufAlemdar #Sakarya #sondakika #haber #türkiye #ankara #haberler #sondakikahaber #takip #turkey #gündem #asker #galatasaray #tbt #turkiye #vatan #bilgi #bayrak #mhp #instagram #rte #magazin #15temmuz #video #chp #ultraslan #pöh #akp #gundem
0 notes
izimbozada · 2 years
Photo
Tumblr media
Cunda Adası’ndan mutlu hafta sonları…👐 👨‍🌾 Cunda’ya yeni bir soluk geldi: Myrodia by Etapaltınel @myrodiacunda . ✏️ Cunda, Ayvalıklı Rumların ‘kokulu ada’ anlamına gelen diğer ismi Moshonis; Ege’nin benim için en büyüleyici yerlerinden biri. Yazdan kalma güneşli ve hafif rüzgârlı güzel havada adanın tepelerinin, kıvrımlı yollarının, kiliselerinin, Rahmi Koç Müzesi’nin, deniz manzaralarının, sokaklarının yolunu tutuyorum. ✏️ Bu sonbahar-ortası yaz havasında sanki çağlar öncesinde yürüyorum, sokaklar aynı, evler aynı, limanda balıkçılar ağlarını temizliyor. Beni başka zamanlara götürüyor Cunda. Mutlaka görülmesi ve uzun vakit geçirilmesi gereken bir yer. Günübirlik geziler Cunda’ya büyük haksızlık ! ✏️ Adanın limanına sadece 3 dk yürüme mesafesinde olan Myrodia by Etapaltınel’i keşfediyorum ve burada kalıyorum. 🗝️ Özenle dekore edilmiş odalarından deniz manzaralı suit odasına yerleşiyorum. Otelin ılımlı kısmı, güzel Kasım sabahının muhteşem ışığında, sonsuz deniz manzaralı odamda güne kahve ile başlamak… 🍳 Kahvaltıyı Ege sofrasına yakışır lezzetlerle donatmışlar. Gerçek bir Cunda dekoru içinde hem de… Tabii ki menemensiz olmuyor bu sofralar! Ayvalık’ın köy peynirlerini atıyorum ağzıma, keçilerin otladığı binbir aromalı otun kokusunu tadını alıyorum: müthiş! ✏️ Myrodia by Etapaltınel’in geniş, çim bir bahçesinin ve havuzunun olması güzel bir detay. Mevsimi gelince dışarıya yerleştirilmiş bir masada oturup, canım çektikçe havuza girerek bütün günümü burada geçireceğimi hayal ediyorum… ✏️ Akşam olunca ada merkezinde, denizin tadını getiren balık sofrasına oturuyorum. Hiç sürpriz yapmayan, her daim lezzetinden memnun kaldığım restoran tavsiyelerim: Balıkçı Bahtiyar Ahmet’in Yeri, Hop Cunda, Moshos Taverna, Luna ve Vino Şarap Evi. ✏️ Oda fiyatları, Küçük Oteller takipçilerine özel iki kişi kahvaltı dahil 850 TL. ☎️ Tel: 0532 227 3053 ✨ Myrodia by Etapaltınel sessizliği korumak adına 18 yaş ve üzeri konuklara hitap ediyor… 🐶 Evcil hayvan için uygun değiller. 🛫 En yakın havalimanı Balıkesir Koca Seyit Havalimanı/45 km. ✏️ Otel olarak Yaz-kış açıklar… ✏️Daha fazla detay blogda www.kucukoteller.com.tr/myrodia-by-etapaltinel (Cunda adası Ayvalık) https://www.instagram.com/p/CkhzY0CtcvW/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Photo
Tumblr media
Thank you Everyone For A Great Season #adarestaurant #sovalyeisland #sovalyeadasi #adafethiye #ecebutikotel #şövalyeadası #fethiye #şovalyeadası #calisbeach #fethiyeada #eceboutiquehotel #turkey #dinner #breakfast #kahvaltı (Ada Restaurant - Sovalye Island) https://www.instagram.com/p/CkLk9obD3dP/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
enderinlere · 3 years
Text
önceden ada vapurunda sabahları çay simitle ve eğer üşenmemişsek plastik kaplara koyduğumuz zeytin, peynir ve salatayla kahvaltı yapardık.
ama önceden.
şimdi vapurlar tıklım tıklım. onu da geçtim pandemi var.
mevcutta vapurlardaki tek olumlu şey, güzel sıcak bir kahve.
onun dışında her şey çok çabuk eskiyor, değişiyor ve yerine başka başka şeyler geliyor ne yazık ki.
4 notes · View notes
gezenkadin · 3 years
Text
Gemi ile Ege - Adriyatik Turu Gezi Rehberi
2020 yazının temmuz ayında arkadaşlarımla yaptığımız güzel İspanya gezimiz çok eğlenceli ve bir o kadar da yorucuydu.
Geçen yıl yaptığımız İtalya gezimiz sonrasında yaptığımız Sharm tatili bize çok dinlendirici gelmişti. Bu yıl da Gemi turunu hem komfor hem çok mekan gezme hemde bu ikisini dinlenerek yapabilme avantajları nedenleri ile seçtik. Baştan söyleyeyim çok iyi bir seçim yapmışız.
Cruise firmaları arasından akrabalarımızın daha önce denemiş olduğu MSC firmasını alternatif düşünmeden seçtik. Rota da uçak derdimiz olmasın, yorulmayalım diye İstanbul kalkışlı Ege-Adriyatik rotasıydı. Gemimiz 3000 yolcu 1000 personel taşıyan Magnifica isimli gemiydi.
Rotamız ise;
1.Gün:İstanbul 16.30 kalkış
2.Gün:Denizde seyir
3.Gün:Dubrovnik Hırvatistan
4.Gün:Venedik İtalya
5.Gün:Bari İtalya
6:Gün:Katakolon Yunanistan
7.Gün:İzmir
8:Gün:İstanbul varış 10.00
Gezimize İstanbul boğazından basladık. Sabah 10′da gemiye ilk binenlerdendik. Gemiye binerken herkese bir akıllı kart düzenleniyor. Bu karta ister nakit ister kredi kartı vererek para yükleniyor. Seyahatiniz boyunca gemide kumarhane hariç hiçbir yerde nakit para geçerli olmuyor.
Gemi Karaköy’e demirlemişti. Çok beklemeden gemiye bindik. Eşyalarımızın ilerleyen saatlerde odamıza bırakılacağı söylendi. Odamız iç kabindi. Yani camı balkonu yoktu ama beklediğimizden geniş ve konforluydu. Saat 12deki öğle yemeğine katıldık.
Öğle yemeğini Alacart ve açık büfe olmak üzere 2 tip alabiliyorsunuz .Biz genelde hep açık büfe tercih ettik. İstanbul’da ilk öğle yemeğimizde tarihi yarımada ve boğaz köprüsü manzaralı harika bir yemek yedik. Size tavsiyem gemiye binişte İstanbul’dan uzaklaşana kadar en üst kattan eşsiz İstanbul manzaranızı izleyin :)
Gemimiz kalktıktan sonra saat 15te toplantımız vardı. Rehberlerimiz bize yemek başta olmak üzere gemiyi ve düzeni anlattılar. Akşam yemeklerini 2 grup olarak alıyorduk. Yemeğimizi L’Edera adındaki restoranda harika manzaralar eşliğinde yedik. Masamız cam kenarındaydı. İlk Akşam yemekten sonra tüm gece gemiyi, salonlarını ve güvertesini gezdik ama genel olarak akşamları düzen yemek-gece şovları-animasyon ekibinin gösterileri şeklinde geçiyor. Geminin çok güzel bir tiyatrosu var. Akşamları yapılan şovlar ise çok kaliteliydi.
Tumblr media
2.GÜN(DENİZDE SEYİR)
2. güne 13.kattadaki Sahara salonunda açık büfe kahvaltısıyla başladık. Gün denizde seyir olduğu için planımız havuz başında güneşlenmek ve kitap okumaktı. Öylede yaptık .Eşimle tüm gün güneş ve geminin tadını çıkartırken özlediğimiz kitap keyfini yaptık. Akşam yemeğinde doktor çiftimizle biraz daha samimi olmaya başladık. Yemek sonrası Franco’nun şovunu izlemeye gittik. Barock isimli dans gösterisini izledik, çok keyifliydi. Dansçılar-şarkıcılar -komedyenler ve aerobikçilerin birlikte şovuydu. Oradan çıkıp animasyon ekibinin hazırladığı İdeal Çift eğlencesini izledik:) Gemi müşterileri arasından seçilen çiftlerle yapılan yarışmayı kahkaha dolu geçen 1 .5 saat boyunca izledik. Sonra şansımızı denemek için gazinoya gittik.
3.GÜN DUBROVNİK
Dünyada cenneti arıyorsanız bu yer Dubrovnik’tir(Bernard Shaw)
Sabah kahvaltı saatlerinde Dubrovnik’e gelmiştik. Meşhur köprüsü karşımızda devasa gemimiz çok zor bir manevra ile limana yanaşmaya çalışıyordu. Zevkle bu yanaşma manevralarını izledim. Dubrovnik’e inince şehir merkezine götürecek servisler bizi bekliyordu. Bizi bekleyen sıcak tehlikesi kendisini daha göstermemişti:)Servisler bizi eski şehirde bıraktılar. Çok çok şirin ve çok küçük bir yerdi ama zevkle gezdik. Dünyanın en eski eczanesini gezdik. Pazarı vardı o gün pazarında dolaştık. Tabiki 3-4 saat hele hele o sıcakta gezmek Dubrovnik’i gezdim demek için yetersiz çünkü asıl güzelliği eşsiz koyları ama yine de Dubrovnik tadını aldık:)Gemiye döndüğümüzde sıcak yüzünden bayılmıştık.Gemimiz artık evimiz olmuştu:)Evimize gelmiş gibi hissediyorsunuz. Akşam yemeğinden sonra Franco şovu izlemek için tiyatroya gittik. Willer Nicolodi’un meşhur “one man show”u vardı. Kukla hayvanları midesinden gelen seslerle konuşturan eşsiz showu 1.5 saat izledik. Sonra klasik animasyon ekibi vardı. Bu kez uluslar arası karaoke vardı. Yine sıkılmadan izledik. Size anlatmam gereken detay var. Gece hiçbir şey yapmasanız bile o kadar çok aktivasyon odası var ki. Puro içenlere özel şık puro odası, Piyano başı sohbet için barlar vb. hiçbir şey yapmasanız ana koridorlarda duty free mağazalarını gezseniz bile zaman geçiyor. Gece geminin gidişi ile çıkardığı köpükler ve rüzgarını izlemek, hissetmek de ayrı bir zevk.
Tumblr media
4.GÜN VENEDİK(kalbimin her sefer kaldığı şehir..)
Sabah kalktığımızda odada televizyondan geminin Venedik’e yanaştığını görür görmez hızlıca hazırlanıp kahvaltıya gittik. Kahvaltımızı gemimiz Venedik’e yanaşırken yedik. Murano Burano adaları,lido hepsinin geminin yüksekliği sayesinde detaylıca izleyerek yanaştık. Daha önceki gelişimiz gibi Venedik’e vaporettolarla gittik. Size ilk tavsiyemi şimdiden veriyim. Vaporettoların buluşma yeri tek. Akşam üzeri Venedik’ten dönerken erken gitmeyin çünkü hayatınızda göremeyeceğiniz güneşi orada görürsünüz. Ada olmasından ve hiçbir gölge olmamasından dolayı iki seferdir biz 15 dakika vaporetto bekleme azabını çektik. Daha önceki İtalya gezimizi yazdığım için Venedik’in detayına girmeyeceğim. Yine kanallarda gondol turu yaptık, yine san marco meydanındaki Eden cafe de tramisu yedik. Değişik olarak bu kez Rialto köprüsünden karşıya geçip kanal üzerindeki restoranlardan birinde yemek yedik. Daha bilerek ve tadını çıkararak gezdik, ara sokaklarını dolaştık ve bir sonraki Venedik hafta sonu kaçamağımız için otelleri araştırdık.
Gemiye döndüğümüzde yine klasik Venedik yorgunluğu vardı üstümüzde yattık uyduk dinlendik. Akşam yemeğine zinde bir şekilde gittik. Bu gece Kaptan Francesco Ranieri’nin konuklarına hoş geldiniz yemeği vardı. Biz İstanbul’dan bindik ama aslında tur Venedik’ten başlıyor o yüzden Venedik gecesi hoş geldiniz gecesi oluyor.
Tumblr media
5.Gün Bari(Alberobello)
Günlerden pazar olduğu için Bari’nin hemen hemen tüm dükkanları kapalı olduğundan dolayı Alberobello isimli yerel bir köye gittik. Çok ilginç bir hikayeye sahip köyümüz tek tip ve çok orijinal evlerden oluşuyor. İtalya’nın tarihinde bir savaşta kahramanlık yapan bir grup askere bu bölge bedelsiz olarak verilmiş.Kral sadece yılda bir kez vergi vermelerini emretmiş. Belli bir süre vergi veren köylüler bir süre sonra vergi vermek istememişler. Çözüm olarak bu özel dizayn evleri yapmışlar. Vergi memurunun her yıl geldiği zaman belli olduğundan kolaylıkla yıkılan ve yapılan bu evleri yapmışlar. Harç yada benzeri yapışkan olmadan yapılan bu taş evler, tepedeki kilit taşının çekilmesi ile yıkılıyormuş. Memur gelmeden evleri yıkıp köyde kimse yaşamıyormuş gibi senelerce yaşamışlar. Memur gidince hemen evleri yeniden yapıyorlarmış:)Bugun turizme açılan köy evleri güçlendirilmiş ve her biri hediyelik eşya satışında kullanılıyor. Harika ev yapımı şarap, zeytinyağı, kurabiyeler ve enfes likörler vardı. Bol bol aldık. Özellikle fındıklı, çikolatalı ve kavunlu likörler nefisti. Hepsinden aldık evimize gelen misafirlerimize ikram ediyoruz. İyi ki bu harika köye gitmişiz. Ertesi gün Yunanistan’ın küçük sahil kasabası Katakolon’a gidecektik.
Tumblr media
6.Gün Katakolon(Apollo)
Burası hayal edemeyeceğiniz kadar küçük bir yer. Geminin bu kadar küçük bir yerde durmasının sebebi tabi ki Apollo tapınağının orda olması. Biz ise deniz kenarında kardeş topraklarında oturup zaman geçirdik. Hediyelik eşya aldık ve gemimize döndük. Size bir not:Katakolon da çok güzel(fiyatlar açısından) freeshop var. Değerlendirmenizi tavsiye ederim. Bu akşamki animasyonda Miss Magnifica seçildi.
Tumblr media
7.Gün İzmir
İzmir de ,ülkemizde olmanın verdiği rahatlıkla tabir-i caizse:) geniş geniş gezdik. Daha çok kordon da dolaştık. Oranın meşhur bir pastanesinde oturup tatlılarımızı yedik. Bize tüm bu İzmir gezimiz boyunca eşlik eden ve ekstralara katılmamıza gerek olmadığını söyleyen akşam yemeği arkadaşlarımıza çok teşekkür ederiz. :)
Msc magnifica ile bir haftalık ege-adriyatik gezimiz başladığı gibi İstanbul da bitti. Hem otel tatili hem gezme tatili hem de yurt dışı tatili bir arada bulundurduğu için özellikle çocuklu ve büyüklerimizle yapılacak en güzel tatil. Okuduğunuz için sonsuz teşekkürler. Umarım gitmek isteyenlere yardımcı olabilmişimdir.
2 notes · View notes
klavyemkavalyemolsa · 4 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
im lost in istanbul na na na naa na. 
Geçen cumartesi sabahı son senemizde kütüphane, çalışma salonu olarak kullandığımız Şehzade’nin bahçesinde -  Süleymaniye’ye gidelim diye ağlamama rağmen- kızlarla karbonhidratın gırla gittiği bir kahvaltı yapmış, dört- beş aylık özlemimizi gidermişidik. Gerçi birkaç gün öncesinde Esra’yla ders çalışmaktan çıldırdığımız bir an olmuş, ertesi sabah Çengelköy’de meşhur börekçinin börekleriyle meçhur çay bahçesinde kendimizi kızlarla birbirimize dert yanarken bulmuş, ayrılık vakti geldiğinde eve gitmek istemiyorum nidaları yükseltmiş - ki eve gitmek ders çalışmaya devam etmektir bizce- Kübra’yı uğurlama bahanesiyle Çengelköy’den vapura binmiş, onu Beşiktaş’ta bırakmış,  güneşi Eminönü’nde batırmış, tekrar aynı vapurla Çengelköy’e inmiş oradan da eve dönmüştük. -mişli geçmiş zamanı rahat bırakıyorum tamammm-  Cumartesiye dönersek, ertesi gün ÖSYM adlı kan emicinin bir sınavına girmek üzere üç buçukta Bursa feribotuna binecek, onun hemen öncesinde kızlarımı görecek ve Meryem’e rica mihnet yaptırdığımız mısır gevrekli kurabiyesini afiyetle yiyecektim. Ki öyle de oldu,sayamadım, yetmedi yolluk olarak zaten ağzına kadar dolu olan çantalarımdan birine sıkıştırdım. Ayrılık vakti geldiğinde feribota bir saatim vardı. Şehzade’nin bahçesinden çıkanda, yürüye yürüye önce yıllarca restorasyonda kalmış - ki ben yedi yıldır istanbul’dayım bir kez bile göremedim.- Beyazıt Camii’nin sonunda açıldığını görüp önce oraya, sonra koccaman bir özlemle Divan yolundan yürüyüp Ayasofya Camii’ne dalmışım. Planlı olmadan çok güzel planlanmış şeyler. Tüm Divan yolu boyunca düşündüğüm tek şey bir zamanlar canımız sıkıldığında yurttan çıkıp yürüye yürüye 40-50 dakikada buraya geldiğimiz, hatta Eminönü’ne kadar indiğimiz, aynı yolu tekrar yürüyerek yurda vardığımız ve zamanın acımasızca hızlı geçtiği, benim artık başka bir yakanın insanı olduğum ve istediğim zaman buraya rahatlıkla gelemediğimdi. Yarım ada, özlenmeye devam edecekti..  Ayasofya hala kalabalık, ben bir daha ne zaman görürüm diyerek olabildiğince az nefes almak suretiyle iki rekatlık bir mescit namazı süresince kalıp, hızlı hızlı çıkıverdim. Hala vaktim olduğu için Gülhane’ye gidip orada biraz dinlendim, akabinde Sirkeci’de beni bekleyen feribotuma bindim. Bu özgürlük, başı alıp yürümeler, bu divan yolları, bu camiiler yakın zamanda daha da uzağıma düşecekler. Özgür değil değilim ama öyle hissedemiyorum. Şimdi kendimi zorla yürüyüşe çıkarıp “ hayır, burada da aynılarını yapabilirsin.” i telkin edeceğim. İşe yararsa haber veririm.  
Edit: Yakın zamanda on yıllık twitterim ve wp mesajlarım komple silindi, elimde daha eski bir tumblr hesabım kaldı, galiba unutmaktan korktuğum için artık buraya biriktiriyorum. Ne galibası, basbaya öyle.
33 notes · View notes
karasaliklim · 3 years
Text
mart ayının yirmi yedinci günü
-yorgunluk ve cumartesi içeren yazı-
neden yorgun hissediyorum? yorgun muyum sahiden? 
uyanıp annem ile uzun bir kahvaltı yaptık. mart ayının son cumartesi günü bugün. yerde kar var. ne kadar uzun soğudu bu son hafta yollar. yollar soğur mu? soğur valla. o kadar çok işim var ki, o kadar olur. cebim üç kuruş para görsün diye tuttuğum birkaç iş elime yapışmış gerdikçe geriyor ruhumu. ben evet mülkiyetçi bir insan asla olamam, şimdi mesela bunlardan para kazanınca kimler ne hayal eder o parayla bilmiyorum ama ben güzel bir hafta sonu yine bir ada istiyorum sadece, kalanı dursun öyle bir gün bir şey olursa diye. ada diyorum, yani ankara’da deniz olmamasının en üzücü tarafı belki de ankara’da ada olmaması ile de ilgili biraz. ada seviyorum, önceleri burgaz seviyordum ama burgaz’da yaşayan şerif’in gönlü bana düşünce son gidişimde, o gülü uzak tutmak için adaya giden vapurlardan da yolumu kesmem gerekti. bazı arkadaşlarımın yüzüne bağıra bağıra şunu demek istiyorum böyle anlarda “bakın ben aşık olduğum adama durup aşkımı söyleyebiliyorum. bunu üç gün içerisinde yapmamışsam bilesin ki aşık değilimdir”. şerif’e de bunu dedim ve burgaz öylece kaldı galiba. ne tatlı bir meyhanesi vardı oysa, adada bir güzel yürüyüp iki duble rakı içmek üzere oturmuştum hani. keşke o günü, o meyhane, o rakı ve yoğurtlu bir güzel meze ile bilebilmek mümkün olsaydı şimdi. ada seviyorum ama yanımda kimse de olmasa istiyorum. annem bu duruma, artık kimseye gönül bağı kurmamama yani, müthiş içerliyor. anne olmamamdan korkuyor, ailem olmamasından, yalnız ölmemden galiba. anne olmayı ben de çok istiyorum ve pek tabii yalnızlık meselesi ile ilgili benim de bazı dertlerim var, yemeklerim bitmiyor, bazı şiirleri yüksek sesle okumak istiyorum ve bir de bazen gece çok susuyorum ve üşeniyorum su almaya.
dün akşam annem bana şöyle bir şey sordu: “peki boyu, posu, ruhu, karakteri her neyse işte.. birini görüp de bu olsa hayatımda dediğin biri var mı, bununla hayatımı paylaşabilirim dediğin? etrafında demiyorum, ekranda, başkasının etrafında, ünlü falan da olur.” bu soruyu dün gece daha sonra da düşündüm galiba esas mesele bu soruyu hayatıma girenler ve çıkanlar için serin ve sakin bir anda kendi kendime sorup sormadığım kısmıyla da ilgili. “evet, ruhunu kendime yakın hissettiğim ve acaba dediğim birileri bazen oluyor ama net olarak şu diyebileceğim kuvvette biri gelmiyor şimdi dilime” demekle yetindim. bu kısmı bir ara uzun uzun bir daha yanıtlamak istiyorum. şimdi neden bilmem müthiş üşeniyorum, böyle nasıl mutluyum hem. belki bir ara mayısta adaya giderim, orada bu konu aklıma gelirse yazarım. geçen gidişimde burgaz’da yalnız dinlenmek ve yürümek istediğim için kimseler eşlik etsin istememiştim, adada yalnızdım ama küçücük ada, sürekli tesadüfler silsilesi içinde şerif ile tanışmış bir kısmını da onunla gezmiştim. bana yürürken bir demet mimoza almıştı, sarı. başıma cide seyahatimde aldığım yazmayı bağlamıştım. galiba o da sarıydı. bir fotoğrafımı çekmişti mimozalar ile kilisenin önünde. martha koyunda bira içmiştik ve beyaz leblebi yemiştik. insan bunları daha bir gün evvel tanımadığı biri ile yapınca nasıl da “aşk” imgesi yüklüyor bir taraf meseleye. ben yüklememiştim ve hatta çok da keyif almıştım bir yabancı ile sohbet etmekten, yürümekten. neyse, uzattım. mayıs diyordum, bu defa kınalı’ya gideceğim galiba. korona hafiflerse, trenle istanbul’a giderim oradan adaya geçerim yine. yalnız belki olmam, belki olurum. şu an bu kısmının benim nezdimde hiçbir önemi yok. hava sıcak olsa yüzebilir miyim ki acaba? inşallah hava sıcak olur ve yüzebilirim.
pazartesi günü dönecek annem. yalnız yaşamaya ne çok alışmışım meğer, gelişler ve gidişler, evi kendimle bıraktıkça olağanlaşıyor ve fark ediyorum. birazdan öğlen kahvesi yudumlayacağız, çalışabilmeyi de deneyeceğim. ev köftesi yapacak annem. dünyada en sevdiğim yemeklerden biri annemin ev köftesi, söğüşü sumaklı soğanı ve köfteleri dürüm yapmayı ve ayran eşliğinde yemeyi çok seviyorum. kendim sık sık yapıyorum ama asla onunkinin yanından geçmiyor. geçmesin de zaten, geçmesin ki annemi andığımda bazen o köftenin aroması da saklı dursun damağımda.
1 note · View note
gezginnerede · 7 years
Text
Büyükada Bistro Candy Garden , hafta içi yada hafta sonu İstanbul’un kaçamak rotalarından olan Büyükadada yer alıyor mekanımız, adaya ulaşım için Kabataş-Kadıköy-Bostancıdan seferler bulunuyor benim gibi Anadolu yakasında yaşıyorsanız Bostancı seferleri daha uygun olacaktır size saat 12.00 de kalkan vapur hiçbir yere uğramadan direk Büyükadaya varıyor yolculuk esnasında martılara ekmek atıp bol bol fotoğraf çekin derim.
Adaya adımınızı attığınızda yaklaşık on dakika içinde mekana ulaşabilirsiniz mekan yolunu tarif edeyim Büyükada saat kulesinden düz ilerleyerek İş Bankası Caddesinden sola dönüp, yürümeye devam edin karşınıza renkli Prinkipos oteli çıkıyor, otelin solundan ilerleyince ağaçlara asılı çatalları göreceksiniz. Bahçesi ferah zaten dışarıdan bakınca dikkati çeken bir mekan içeriye doğru geçtiğinizde yeşilliklerin içinde bir ortam karşılıyor sizi, açık bir mutfağı ortada yemekler oradan hazırlanıp geliyor.
Candy Ganden Serpme Kahvaltısında İki Kişilik olarak söylerseniz Ezine Beyaz Peyniri, Çeçil Peyniri, Örgü Peyniri, Dil Peyniri, Acuka, Sızma Zeytinyağı (özel sos ile), Taze Kaşar, Candy Garden Ev Reçelleri, Haşlanmış Yumurta, Tereyağı, Süzme Bal, Gemlik Siyah Zeytin, Hatay Kırma Yeşil Zeytin, Domates, Salatalık, Macar Salam, Hindi Salam. Simit İnce belli bardakta sınırsız demleme çay ile servis ediliyor ücreti 48 tl yanında ekstra olarak patates tava,yumurtalı ekmek,hellim tava,sucuklu yumurta gibi eklemek istediğiniz birşey olursa onlarda (8-12 tl ) arasında değişiyor.
Adres:  Maden Mahallesi, Oltacı Sokak, No 7, Adalar, İstanbul 05356464686
Büyükada Bistro Candy Garden nasıl gidilir
Büyükada Bistro Candy Garden Büyükada Bistro Candy Garden , hafta içi yada hafta sonu İstanbul'un kaçamak rotalarından olan Büyükadada yer alıyor mekanımız, adaya ulaşım için Kabataş-Kadıköy-Bostancıdan seferler bulunuyor benim gibi Anadolu yakasında yaşıyorsanız Bostancı seferleri daha uygun olacaktır size saat 12.00 de kalkan vapur hiçbir yere uğramadan direk Büyükadaya varıyor yolculuk esnasında martılara ekmek atıp bol bol fotoğraf çekin derim.
0 notes
ahbapboyama · 6 years
Text
büsbüyük ada
1 insanlara nefret, sevgi, acıma gibi duyguların hiç birini besleyemiyorum. içimdeki özlem; her şeyi olduğu gibi, tüm hissiyatımı da engelliyor. kendime karşı bu denli acımasız olmam bile özlediğim insan yüzünden. ya da insanlar… acaba ben sürekli özlememem gereken insanları mı özlüyorum? yoksa kendimi mi acındırıyorum? … yine tavana bakarak uyandım. daha doğrusu uyanır uyanmaz uyandığıma hiç şaşırmadan, tavana bakmaya başladım. çişimi ne kadar tutabileceğimi biliyorum. bütün gece korkusundan uyuyamadığım rüzgar dinmiş. güneşin parlaklığı odanın içini dolduruyor. çişim yok. yeni bir hayata başlayabileceğim sanrısına kapıldığım her şarapla yıkanmış gecenin sabahında, sadece tavana bakmak ve arkasından işemek istiyorum. böylesine rutin sabahlar, bir önceki gecenin ateşini söndürüyor. uykumda kendime sımsıkı sarıldığım için sağ el bileğim ağrıyor. uykumda sana falan sarılmıyorum, öyle şeyler sadece şiirlerde olur. çok oturaklı şiirlerde… bir anlığına arkadaşının sevgilisinin doğum günü partisinde çektirdiğimiz, herkesin bizi biribirimize en çok yakıştırdığı resmi hatırlamanı istiyorum. sadece bir anlığına. fonda, tam o anda en sevdiğimiz şarkıyı çalan adamlar ve onların da gerisinde koyu yeşil ışıklar. neftiliklerin arasında biz... ama ben en sevdiğin arkadaşının sevgilisiyle sarmaş dolaş gördüğümde seni, bütün dünya kıpkırmızı. meğer o gece ikinizin doğum gecesiymiş. olsun, tavan beyaz. … bütün acılarımızın ortasında bir insan olması ne kötü, dünyada bu kadar çok insan varken. sürekli insan görmekteyken, insanlardan bir türlü sıkılmamamız... 2 büyük adayı gezdirdi bana bugün. midye tava yedik, bira içtik. iskeleden, üzerimize gelen vapurlara baktık. itiraf etmem gerekirse onun çöplüğünde dolaşmayı sevmiyorum. sevmeye çalıştığım insanın bana rehberlik yaptığı mekanları da… beni tanıyan biri olsaydı yanımda senin gibi, sadece içtiğim biradan haz aldığımı bilirdi. ama o, günümüzün her saatinin benim için “keyifli” geçtiğini düşünüyor. bir daha “keyifli” kelimesini kulllanırsa şu an rakı içtiğimiz masanın az ötesindeki kayalıklara kafasını vura vura canını alabileceğimi bilmiyor. en sevdiğim şarkı bu kötü amfiden yayılan müzeyyen senar’dan değil. özlüyorum, kendime söyleyemiyorum. özlüyorum… çünkü müzeyyen senar, seni çok güzel anlatıyor. 3 kız güzel sayılır evet, belki benden de güzel. ama anlamadığım bir şey var: neden en mutlu olduğumu sandığım günün sabahında onunla? annem içeride bana kahvaltı hazırlıyor, trt’yi açmış. sanat müziği çalıyor. of! bir köşesine sıkışabilsem şu yatağın, çıkmak için debelenirken nefessiz kalıp boğularak ölsem genç yaşımda, önümdeki güzel günleri düşünmeden. of of oooooooooooooofffff! bu müzeyyen senar beni çok ağlatıyor.
3 notes · View notes
tripuck · 5 months
Link
0 notes
karanlikmadde07 · 6 years
Text
GÖKÇEADA’ DAN KAZ DAĞLARINA (ÇANAKKALE-BALIKESİR)
BÖLÜM-1: GÖKÇEADA (İMROZ) (30-31 Ağustos 2018)
Gökçeada, Çanakkale’ye bağlı, nüfusu 10 bini bulmayan küçük (ama Türkiye’ nin en büyük) bir ada ve aynı zamanda Çanakkale’nin bir ilçesi. 91 km kıyı şeridine sahip olan Gökçeada diğer adıyla İmroz, Saroz körfezinin girişinde yer almakta. Türkiye’ nin en batı noktasıdır. Ada aynı zamanda Ortodoks patriği Bartholomeos’ un doğum yeri. Ayrıca İlyada destanında Poseidon’ un adası olarak geçiyor. Adaya ulaşım Çanakkale Kabatepe Limanından feribotla sağlanabiliyor.
Ada Rum köyleri ve sayıları 80 bini bulan dağ bayır serbest gezen keçileriyle ünlü. Bu keçilerin de bir hikayesi var: Kıbrıs Barış Harekatı döneminde Gökçeadalı Rumlar göç etmek zorunda kalmış. Giderken ahırların kapısını açık bırakmışlar. Hayvanlar Ada’nın her tarafına dağılmış. Ancak bu kadar keçinin varlığı ister istemez adadaki bitki örtüsünü yok edecek düzeye getirmiş. Adanın ağaçlandırılması ve arıcılık gibi yeni faaliyet alanlarının hayata geçirilebilmesi için serbest hayvancılık modeli adada kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Keçilerin bolluğundan olsa gerek adada birçok yerde oğlak kebabı yemeniz mümkün.
Ada’ da halen varlığını devam ettiren Rum köyleri var. Bu köyler aynı zamanda adanın ekonomisi için oldukça önemli. Benim gittiğim ve ziyaret ettiğim Rum köyleri, sırasıyla Zeytinliköy, Tepeköy ve Dereköy oldu. Bu köylerde Ortodoks kiliseleri de görmek mümkün. Ancak adadaki Rum nüfus bugün oldukça azalmış durumda.
ZEYTİNLİKÖY: Gökçeada merkeze en yakın köy Zeytinliköy. Eski bir Rum köyü olduğu için köyde aynı zamanda Ortodoks kilisesi de (Agios Georgios Kilisesi) bulunuyor. Fener Rum Patriği Bartholomeos’ un doğduğu köy.
Köyü ziyaret ettiğimiz vakit, akşam saatiydi. Dami Restaurant’ a gidip önce karnımızı doyurduk. Buradaki menüden belki biraz bahsetmek gerekebilir. Biz birer tane adaya özgü geleneksel olduğunu düşündüğümüz pabucaki, saganaki gibi yemeklerden veya ada otlarından yapılan mezelerden sipariş ederek tatma imkanı bulduk. Ayrıca adada oğlak eti ve kebabı oldukça meşhur. Genel olarak yemek yediğimiz yerdeki ürünlerin kalitesinden ve lezzetinden memnun kaldığımı söylemeliyim.
Yemek sonrası, ara sokakları gezerken uzaktan ve derinden gelen rum ezgileri, Kemancı Şarap Evine doğru çekti. Oldukça farklı ürünler satın alabileceğiniz ve kendi yaptıkları şarapları tadabileceğiniz bir mekan yapmışlar.
Bunun dışında Zeytinliköy, bulunduğu konum itibariyle en fazla turist çeken ve sanırım en fazla yeme içme mekanına sahip köy durumunda. Bu nedenle özel bir mekan ismi vermeyi açıkçası doğru bulmuyorum. Gökçeada (İmroz) keçileriyle ünlü olduğu için keçi sütünden yapılan dondurma, damla sakızlı muhallebisi ve bir de dibek kahvesiyle oldukça ünlü. Zeytinliköy’de Madamın Dibek Kahvesi oldukça meşhur bir yer. Yine Barba Hristo’nun tatlılarının da denenmesi tavsiye edilir. Diğer yerler için, internette arama yaparak bulabilirsiniz. Ama herkesin gittiği yerlere giderek çok farklı tatları, yerleri ve imkanları kaçıracağınızı da unutmayın. Şu hayatta her şey sosyal medyada yer bildiriminden ibaret değil.
Tumblr media Tumblr media
YILDIZKOY: Sabah güneş daha doğmadan Yıldızkoyda yüzmenizi tavsiye ederim. Ortalık sessiz sakin oluyor bu saatlerde. Yıldızkoy biraz rüzgarlı ve serin olmasına rağmen deniz daha sıcak oluyor. Bu bölgede kamp yapmanızı şiddetler tavsiye ederim. İlginç kaya oluşumları var. Ayrıca Türkiye’ nin tek sualtı milli parkı da yine bu bölgede.
Tumblr media
KALEKÖY: Kaleköy, tepelik bir bölgede kurulmuş, eski rum taş evlerin en güzel örneklerini görebileceğiniz ve Yıldızkoyuna oldukça yakın eski bir Rum yerleşim bölgesi. Eski bir Rum köyü olduğu için Agios Nikolaos ve Hagia Maria Kilisesi olmak üzere iki tane Ortodoks kilisesi bulunuyor. Kahvaltı için Mustafa’ nın Kayfesini tavsiye ederim. Çınar ağaçlarının altında rüzgarın ve doğanın sesiyle baş başa huzur içinde kahvaltı yapmak için oldukça güzel bir mekan düşünülmüş. Ayrıca siz kahvaltınızı yaparken hafif hafif Ezginin Günlüğü’ nden şarkılar da dinlemeye başlıyorsunuz. Ne büyük saadet benim için…. Kaleköyün en yukarısında, şimdi geriye pek bir şey kalmamış olan İskiter kalesini de ziyaret etmelisiniz. Tepeden Gökçeada, Yıldızkoyu, Kaleköy, iskele ve deniz ayaklarınızın altındaymış görünüyor. Biraz fotoğraf çekmeye meraklıysanız, size çok güzel kareler verecektir.
Tumblr media Tumblr media
TEPEKÖY: Tepeköy, hali hazırda Rumların yaşadığı ve dokusunu koruyabilmiş köylerden biri. Köyde Panaghia Kilisesi ve Agridia Kilisesi olmak üzere iki adet ortodoks kilisesi var.
Zeytinliköy’e oldukça yakın. Küçük bir meydanı var ve bu meydanda asma ağaçları ile kaplanmış kahvehaneye benzer küçük bir yere oturduk. Kendi dokuları ve gelenekleri olan böyle köylere gidince, yerel olan her şeyi denemek istiyor insan. Kahvede, tavla oynayan bu köyün yerlisi Rum ahali vardı. Sanırım oynadıkları tavla bizim bildiğimizden biraz farklı. Bu küçük meydandaki kafede Rumlar zar atarken bizde bu kafeye özgü Galaktobureko ve Vasilinin Kurabiyelerinden yemeye koyulduk. Vasilinin Kurabiyeleri, tat ve görünüş itibariyle bana Kavala kurabiyelerini hatırlattı. Galaktobureko ise çok başarılı bulduğum keçi sütü kullanılmış bir hamur tatlısıydı. Gökçeada, insan sayısından kat be kat fazla keçi barındırıyor. Haliyle, adanın ekonomisinde ve üretiminde başat bir rolü var. Adanın genelinde sabun üretiminden tatlı ve dondurmalara kadar her şeyde keçi sütü kullanılıyor.
Ayrıca keyifli bir taverna gecesi, sirtaki, oğlak kebabı ve ada mezeleri için Tepeköy’de bulunan Barba Yorgo’ya uğramanızı tavsiye ederim.
Bu arada Zeytinliköy’den Tepeköy’ e giderken görece büyük bir baraj göreceksiniz. Gökçeada’nın kendine ait bir barajı (Zeytinli Barajı) ve içme suyu şebekesi var. Bu adada su sorunu bulunmuyor. Yeri gelmişken bir tane de havaalanı mevcut 👍 Ne sandınız 🤩
Tumblr media Tumblr media
DEREKÖY: Tepeköy’ ün devamında Dereköy var. Sonradan öğrendiğime göre, cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’ nin en büyük köyü olarak kabul ediliyormuş ta ki 1970li yıllara kadar. Kıbrıs sorunu, gerek Türkiye’ deki Rumlar gerekse Yunanistan’daki Türklerin hayatında oldukça zor günlerin yaşanmasına neden olmuş. Zaten iki ülke arasındaki bütün diplomatik sorunların bedelini, yaşadıkları ülkede azınlık durumunda olan Rumlar ve Türkler ödemiş. Neyse, 1970li yıllardan sonra yaşanan yoğun göçlerden sonra, Dereköy terk edilmiş bir köy haline dönüşmüş. Dereköy, özellikle Meryem Ana Bayramında canlı oluyormuş. Benim gittiğim tarihte, kaderine terk edilmiş bir haldeydi.
Tepeköy’den Dereköy’e giderken, Dereköy’e varmadan Şahinkaya köyünü görürsünüz. Bu köy hakkında da birkaç şey yazmak lazım. Adanın ilk yerleşik Türk köyüdür. Köyde tarım, hayvancılık ve pansiyonculuk yapılıyor. Köyün çok ilginç bir bilgisi var. Bu köy, 1973-1974 yıllarında Trabzon ili Çaykara İlçesi Şahinkaya (Şur) köyünden iskan edilenlerle kuruluyor. Zaten Laz koyu da buraya 5 km 🤦‍♂️
Dereköy’deki evler ve diğer yapıların kendine has bir mimarisi var. Tipik Rum taş evlerden oluşuyor. Köy meydanı şuanda oldukça küçük ve Tepeköy gibi canlı bir hayat yok. Daha çok kaderine terk edilmiş bir köy havası var. Evlerin bir bölümü harabeye dönmüş ve yıkılmak üzere. Köyün meydanında, bir zamanlar Rum toplumunun ortak kullandığı çamaşırhane, köy kahvesi ve Hagia Panagia Kilisesi dikkat çekiyor.
Dereköy’de ziyaret etmenizi tavsiye ettiğim yer, Kalyopi’nin Köy Evi. Bu köy evi, gözü yormayan ve uyumlu bir konseptte yeniden restore edilerek butik bir cafe ve mağazaya dönüştürülmüş. Burada mutlaka, bu mekana özel Rum tatlısı eşliğinde karadut şerbeti tatmayı ihmal etmeyin. Tatlı tabiiki damla sakızlı ve keçi sütünden.
Tumblr media Tumblr media
MARMAROS ŞELALESİ: Bir sonraki rota Marmaros Şelalesi. Pek çok kişinin ve hatta birçok Gökçeadalı’nın dahi bilmediği bir yere gidiyoruz şimdi. Dereköy’den ayrılan bir sapaktan yaklaşık 7 km gidip aracı durdurmanız gerekiyor. Bu alan, adanın en sık ormanlık alanı. Ve bölge tamamen arıcılık faaliyetine ayrılmış. Bu nedenle aracınızla giderken hele ki alerjiniz varsa arabanızın pencerelerini kapatın. Yol stabil bir yol. Asfalt bir yol falan beklemeyin. 7 km yolun bitiminde şelalenin karşınıza çıkacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Şelaleye yaklaşık 1 km daha yolunuz var ve artık bu noktadan sonra yürümeniz gerekiyor. Marmaros Şelalesine giden ağaçlıklı ve patika yol, doğayla baş başa olmak ve trekking yapmak isteyenler için bulunmaz bir fırsat. Ormanın içinden geçen ve yer yer incelen bu toprak yol, belki de gezinizin en güzel zamanlarından birini sizi yaşatacak. Çünkü doğanın bir parçası olduğunuzu yeniden hissedeceksiniz eminim.
Tumblr media
GERİYE KALAN: İki günlük gezinin ardından aracımızla adanın geri kalanını hızlı bir şekilde turladık. Marmaros Şelalesi ve Dereköy’den sonra yolumuzun üzerinde Şirinköy ve Adalet Bakanlığı’ nın tesisleri vardı. Biz gitmedik ama gitmek isteyenler yolun devamında, Laz Koyu, Kömür Limanı, Barbaros, Eşelek Köyü, Tuz Gölü, Aydıncık (Kefalos) Koyu ve Plajı… Buralarda hep denize girin. Gözlüklerinizi ve şınorkellerinizi takıp akvaryum gibi sularda dünyanın ve Türkiye’ nin sıkıcı gündeminden uzaklaşın ve bambaşka bir dünyayı yani sualtı dünyasını seyredalın.
İki günlük süre Gökçeada için oldukça yetersiz kaldı. Eğer güzel ve doyasıya bir ada tatili yapmak istiyorsanız belki 3 belki 4 gününüzü bu adaya ayırmanızı öneririm. Mesela Peynir Kayalıkları turuna katılmalısınız ki bu sadece bir gününüzü alır. Milli su altı parkında dalış yapmalısınız, Kefalos’ ta (Aydıncık) rüzgar sörfü veya kite sörfü de denenmeli. Koyların birçoğunda denize girmek de şart deniz seviyorsanız. Gökçeada kesinlikle tatil için harika bir güzergah. Küçük bir ada ancak yapılacak, gezilecek, öğrenilecek ve tadılacak çok şey yani büyük bir yaşam vaat ediyor. Bozcaada mı Gökçeada mı derseniz eğer kesinlikle Gökçeada’yı tercih ederim. Halen bozulmamış ve kendine özgü bir kimliği var.
Gökçeada’ dan Alınması Gerekenler: Keçi sütlü, biberiyeli, zeytinyağlı, defneli, tarçınlı vs. envai çeşitte bitkiden yapılma sabun, Süt Reçeli, Damla Sakızı, Zeytinyağı…
Ulaşımı hakkında bilgi vermek gerekirse, aracınızla gidiyorsanız Gestaş’ tan online bilet alın ve feribotun hareket saatinden en az 15 dakika önce gişeden giriş yapın. Aksi halde, 15 dakikayı geçer geçmez hemen biletinizin iptal edildiğine dair bir mesaj alıyorsunuz. Geçmiş olsun. Başımıza geldiği için 2 saat beklemek zorunda kaldık. Zamanınızı ona göre ayarlayın. Şu da aklınızda bulunsun hareket saatinizden önceki sefere denk gelirseniz gişe ile konuşup feribota erken binebilirsiniz. Mesela feribot saatiniz 17:00 ancak siz 14:30da Kabatepe Limanına gelmişseniz saat 15:00 feribotuna binebilirsiniz. Ama hareket saatiniz 17:00 ise en geç 16:45’ de gişeden geçmeniz gerekir.
Konaklama: Adada konaklama pansiyonlar, küçük oteller, camping alanları gibi oldukça çeşitli ve düşük maliyetli yapılabiliyor.
Ziyaret Edilmesi Gereken Diğer Yerler: Gökçeada sanıldığı kadar küçük bir ada değil. Yani öyle bir günde bitiremezsiniz. Hele tadına vara vara gezmek isterseniz ve köşe bucak gezecem diyorsanız 3 gün ister. Gitmediğim, bir daha ki sefere mutlaka gideceğim ve size de tavsiye edeceğim yerler: Peynir Kayalıkları (mutlaka), Kefalos, Aydıncık, Tuz Gölü, Su Altı Milli Parkı (Akdeniz Foklarının üreme ve yaşam alanları), Gökçeada Kaya Mezarlar, Laz Koyu, Yuvalı Plajı, Gizli Liman….
Başka Neler Yapabilirsiniz: Aydıncık Plajında Rüzgar Sörfü, Kitesurf, Tüplü Dalış, Amatör Olta Avcılığı…Bütün koylarda denize girin. Asla pişman olmayacaksınız. Deniz gözlüğünüz ve şnorkelleriniz yanınızda bulunsun….
12 notes · View notes
sewdadandir · 6 years
Text
Tumblr media
Bir sabah sana geleceğim,
Bir elimde sıcak ekmek kokusu,
Bir elimde papatyalar,
Kapıyı sen açacaksın
Yanağındaki çiçek bahçeleriyle,
Kahvaltı yapacağız senle
Sen çay demleyeceksin
Beni yakan hasretinden,
Yudum yudum içeceğim senin gamzenden,
Şiirler okuyacağız senle
Senin sesinden "tomris uyar"
Benim sesimden "cemal süreyya"
Senin şairin ben
Sende en güzel şiirim .....
Selçuk Ada
74 notes · View notes