Tumgik
#akp nefreti
alperen1emre · 1 year
Text
Tumblr media
klasik bir diyalog
31 notes · View notes
endergelisenataklar · 6 months
Note
Tarihi hezimet yaşadık birimiz de çıkıp kendi tarafınız doğruymuş gibi kimseye hakaret etmedik, halkı hakir görmedik, hüzünlü de olsak güle eğlene mizahımızı yapıyoruz, liderimiz çıkıp ders aldık halk gereğini yaptı diyecek kadar olgun. 1 sene önce depremzedeye suyu haram edenler olmadık. Çökün hele adamlık öğrenin.
bak kardeşim yapmış olduğun çıkarım aşağı yukarı doğru, öyle ki twitter'da falan birçok ak partilinin atmış oldukları twitleri epey hoşuma gitti. ama mesele bu değil. bütün bu olan biten her şeyin içinde "tarihi hezimet yaşadık" diyerek kendini bir taraf yapıyorsun. yetmiyor, 6 şubat depreminde yaşanan her iki büyük depremi de iliklerine kadar yaşayan beni de "1 sene önce depremzedeye suyu haram edenlerden olmadık" diyerek taraf yapıyorsun. türkiye siyasetinde halkı okumak zor değil. hele senin gibilerin hiç değil. objektif yorumum tam olarak bu ki; insanlar chp'ye gitmiyor; insanlar akp'den kaçıyor. etrafımda görüyorum; 3-5 yıl öncesine kadar "ölürüm de chp'ye oy vermem" diyen birçok dindar, mütedeyyin, muhafazakâr, "yeter ki akp gitsin" deyip chp'ye oy veriyor. chp sevgisinden çok, akp nefreti yayılıyor toplumda. milyonlarca insanı aç sefil bırakıp kaynakları bir avuç rantiyeciye akıtılırken, buna itiraz edeni de hain ilan ederken. yandaş medya ile, trol orduları ile, öfkeyle, korkuyla, tehditle bir düzen kurup adına demokrasi denilirken, lüks ve şatafat içinde yaşayan din adamları, kanaatkâr olmayı öğretirlerken, saraylarda yaşayan idareciler, kemerlerimizi sıkmamızı isterlerken. devletten milyonlarca liralık ihale alan siyasetçiler, emeklilere simit satmayı önerirken. sen napacaksın? elbette liderine selam duracaksın. olsun.
29 notes · View notes
veganlogicdinamo · 5 months
Text
NEYE KARŞI YUMUŞADIĞINIZI İYI GÖRÜN
Cumhuriyet, Atatürk ve laiklik nefreti ile bilinen Fesli Kadir, “Bugün Tayyip Bey’i desteklemek budur. Kendine göre o da bir hesap yapıyor. Hem Müslüman hem Kemalist geçinenleri celbedeyim diyor. Bir gün gelecek ki ona gerek kalmayacak. Onlar yavaş yavaş bize geliyor. İmam hatipler bunu yapıyor” diyerek karşıdevrim stratejisini yıllar önce belirlemişti.
Bugünlerde yumuşama mesajları verilirken hatırlatmakta yarar var. AKP’li cumhurbaşkanı, “Mustafa Kemal’e zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin! Vasiyetimdir!” diyen şeriatçı Mısıroğlu’nu Saray’da ağırlayarak hastanede ziyaret etmiş, cenazesine aralarında AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Bilal Erdoğan ve dönemin TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un da olduğu AKP’liler katılmıştı.
“Menderes, Tayyip Bey’in mübeşşiridir. Tayyip Bey, de gelecek İslami hareketin mübeşşiridir. Aynı kontür. Sen bugün Tayyip Bey’den kâmil neticeyi bekleme. Beklemek istiyor musun? Öyle bir idareci olsun ki tam inancımıza göre idare olunalım. O zaman milleti düzelt! Çünkü nasılsanız öyle idare olunursunuz” diyen Mısıroğlu, halkın istenilen şekilde yönlendirilebilmesi için imam hatipleri çözüm olarak sunmuştu.
MEB'in öğretim programı değişikliğinin asıl amacı, Fesli Kadir’in belirttiği hedefe uygun olarak gelecek kuşakları sorgulamayan, biat eden kitleler haline getirmek ve böylece karşıdevrime mürit yaratmaktır!
9 notes · View notes
seslimeram · 6 months
Text
Direniş Oyunu Bozar!
Tumblr media
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz artık. Seçim tahayyülü içerisinde herkeslere pay edilen vaatler, bol keseden atılan nutuklar o gerçekliğin başka bir suretle ilerletilmiş olduğunu göstere gelir. Sanılanın da ötesinde bir hızla hayat erimi çürümeye terk edilir iş bu menzilde. Belirgin olan tehdit, tahakküm, terör üçlemesi içinde kuşatan, atılan tutulan her vaadin bir bedele dönüştürülmesi var edilir. Vaat, nutuk, seslenişler birer pranganın ta kendisi kılınır. Tehdit, tahakküm ile hayatın biçimlendirilmesi aralığında gerçek ve yalın bir yıkıcılık bina edilir. Dönüşüm, devinim, yönelim ile birlikte bir müşterek yaşam idesi muhafaza etmek yerine onu topyekun çürüten bir yönelim var ettirilir. Bugünün yeni nam ülkesinin doğrultusu / benzersiz değil doğrudan sürgit yinelenen bir tahakküm veçhesinin aralıklarında dolanmaktadır. Bütünüyle baş efendinin tahayyülü doğrultusunda belirgin bir oyun parkına dönüştürülen, ketum değil basbayağı kötücüllüğün savunulduğu bir yeri bildiren garabetliklerle hayatın sınırlandırılması kesintisiz kılınır. Budur bu kadardır şu yer, bu ülkede sıradana verilen değer, hakikaten!
Ardışık kılınmış olagelen verin yetkiyi görün etkiyi seslenişinin her nasıl bir gasp pratiği olduğu daha seçime günler kala var edilmiş olagelen tehditlerden, ortaya salınmış olan ol bakanların devletin tüm imkanlarıyla saldırmalarından belirgin okunabilir. Şiddeti, ötekisi olarak anılana nefreti, kesintisiz bir kini, linci pratik olarak ele alan, bunu reva görebilme halini çoktan aşarak daha dipsiz, yalın bir karanlığın binasına düşen bir iktidar için her an, her gün yepyeni bir yıkımın tezgahta işlendiğini görebiliriz. Düzen, yeni diye anılanın var ettiği açmazlar günbegün artık gırtlağı aşan bir sorun yumağını imlerken, bütün bunların hiç yaşanmadığı intibasını var edebilmek, konuşturmamak için seçim heyulası içerisinde onlarca taklalar atılır. Hırslarından, koltuk sevdalarından, memleketi söğüşleme halinden başkasına bel bağlamayan, bir umut taşımayan aklın sunduğu her şey basbayağı o eğilip, çokça bükülüp, delik deşik kılınan bir hayat imgesidir. Buna karşı doğrudan var edilebilen her şeyle, her gün biraz daha hayattan bir şeyler eksiltilerek dönüştürülmüş olanın yeniliği artık eskisinden farksız yıkıcılığı bir örnek hayatlarımızı kuşatmanın hangi evresine geçildiğini örnekler. Bu kadar yalın bir iktidar hırsı için, yirmi bir yıllık pratiğin ardından hala en kudretli, sorunsuz, başat temsilin kendileri olduğuna dair yanılsama, zorbalık ile bir yön kazanmış menzilin asli suretini, geleceksizliğinin her nasıl biçimlendirildiğini de anlatır, görene.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Kurdistan kentlerine taşınan asker ve polislerin toplu oy kullanma görüntüleri seçimlere damgasını vurdu. Hayatlarında ilk kez getirildikleri kentlerde oy kullananlara tepki yağdı.
Kurdistan kentlerinde saat 16.00'da sona erecek oy verme işlemleri devam ederken, birçok kentte yaşanan hak ihlalleri gündem oldu. Agirî, Çewlîg, Bedlîs, Amed, Colemêrg, Qers, Mêrdîn, Mûş, Sêrt, Riha, Wan, Êlih, Şirnex ve Idir kentlerine otobüslerle taşınan binlerce asker ve polis, sabahın erken saatlerinde taşındıkları okullarda toplu olarak oy kullanma görüntüleri seçimlere damgasını vurdu.
YSK Reddetmişti
DEM Parti'nin Yüksek Seçim Kurulu'nda (YSK) reddedilen Kurdistan kentlerine yapılan 55 bin sahte seçmen bugün taşındıkları kentlerde oy kullandı. Hayatlarında ilk kez gittikleri kentlerde okulların önünde ve içinde oluşan kuyruklarda görüntülenen asker ve polisler, yüzlerini kapatırken, halktan tepki yağdı. DEM Partili milletvekilleri ve adayları, birçok yerde yansıyan bu manzarayı görüntüleyerek, sanal medya hesaplarında teşhir ederken, halk da genç ve yaşlı demeden sandıklara akın etti.
'Bu Seçim Meşru Değildir'
Kürt halkının iradesini daha önce kayyımlarla gasp eden AKP-MHP iktidarı bu kez "taşımalı" asker ve polislerle halkın iradesini gasp etmek istiyor. Kayyım politikası tutmayınca "taşımalı" asker ve polisle Kurdistan kentlerinde kendini meşru kılmak isteyen iktidara, taşınan asker ve polislerin görüntüleri paylaşılarak, tepki gösterildi. Oyunu kullanmaya giden DEM Partililer ve halk, "Taşıma seçmenle seçim dönmez. Bu seçim meşru değildir" diyerek, yaşananlara tepki gösterdi.
Vekiller Yakaladı, Teşhir Etti
Agirî Milletvekili Sırrı Sakık: “Ağrı halkı iradene sahip çık. Bugün onur günüdür. İradeni binlerce sahte çemene teslim etme!”
Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş: “Savur’da Aziz Sancar Okulunda oy kullanan seçmenlerin listesi! Türkiye’nin her yerinden usulsüz seçmenler ilçeye getirilmiş. Bütün usulsüzlüklerinize rağmen biz kazanacağız Savur bizimdir! Stewrê ya me ye!!”
Şirnex Milletvekili Zeki İrmez: “İfşa ediyoruz! Hayatında bir kez bile Şırnak'a gelmemiş seyyar seçmenleri görüyorsunuz! İktidar, Şırnak'a taşıdığı binlerce asker ve polisle seçim sonuçlarını değiştirmeye çalışıyor!” “İfşa ediyoruz!! Bakın nasıl da yüzlerini saklıyorlar! İrade gaspına karşı bu hırsızlığı ve ahlaksızlığı kabul etmiyoruz!”
Sêrt Milletvekili Sabahat Erdoğan Sarıtaş: “İşte Siirt'e getirilen hırsızlar! Yüzlerini kapatıyor hepsi, çünkü suçlular, suçüstü yakalandılar. Bu halkın iradesini çalmaya gelen hırsızları tek tek teşhir ediyoruz. Size rağmen kazanacağız. Halkımız gelip oylarını kullansın bu hırsızlara geçit vermesin.”
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit: “Bütün halkımızdan bu sahiplenmeyi bekliyoruz. Kumpasa, irade gaspına karşı sandığa gidelim, irademize sahip çıkalım.”
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan: “Öfkelisiniz biliyoruz ama öfkenizi oy kullanarak sandıklara akıtın. Oy kullanın sandıklarınıza sahip çıkın ki oradan iradenizin gücü, irademizin gücü ortaya çıksın.”
Hayatın kuşatılması, eksiltilmesinin her şekilde eğri / yıkık / dökük kılınmasının her nasıl biçimlendirildiğine dair tek başına Bakur Kürdistan’ı sınırlarında var edilenler bir şeyleri tam on ikiden anlatır. Bindirilmiş kıtaların, öncesinden kestirilmiş / kesinleştirilmiş sahne oyunlarının, oy gasplarının, blok oy attırma hallerinin yekununda çürümüş bir istikamette her nasıl sendeleyerek yol arandığı görünür kılınır. Sallantıda olan ekonomi politik bir hal ve bir istikamette hezimeti gösterirken halen ısrarla yaza doğru bir Kürd kırımını “terör” kılıfı etrafında biçimlendirmek isteyen muktedirin son hamlesi aslında neye oynandığını da göstere gelir. Mehmet Şimşek gibi para tüccarlarının temsilcisi bir ismin etraflıca var ettiği yoksulluğu, bu toprakların kadim halklarından birisi olagelen Kürd halkının hakkını ve hukukunu yok ederek unutturmaya, bir kez olsun konuşturmamaya çabanın hezimetlik sureti temsili o oy verecek yığınların ta kendisinden görünür bir daha. Demokrasiyi tam kapasite bir cürme dönüştürme çabasındaki bir iktidarın eylediği her şey fecaatin eksik kalan sacayaklarını da tamamlayacaktır, bunun telaşıdır o bindirme kıtalar, maniple edile gelen seçimler.
Seçim geçer gider, daha dün bir bugün iki kayyum hamlesini var eden, rezil kepazeliği ise çoktandır aşan paşa babamız öyle istediği için Wan’da seçilen Abdullah Zeydan’ın hakkı elinden çalınıp, Akp hanesine yazılmak istenir. Mazbata alelacele bir kararla Zeydan’dan çalınıp, akp kapıkulu bir temsile koşa koşa verilmeye çalışılır. Mezopotamya Ajansından aktaralım: “DEM Parti, Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayı Abdullah Zeydan'ın memnu hakkının iadesi Adalet Bakanlığı'nın mesai bitimine 5 dakika kala yaptığı itiraz üzerine geri alındığını duyurdu. Parti, "Bu yanlış karardan derhal geri dönülmelidir" çağrısı yaptı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Wan Büyükşehir Belediyesi seçimlerine dair yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, partinin Wan'da "tarihte eşine az rastlanır bir zafer" kazandığı vurgulanarak, "Van halkı, Büyükşehir Belediyesi dahil toplamda 14 belediyenin tümünü DEM Parti’ye kazandırmış, İl Genel Meclisinde ise büyük farkla birinci parti haline getirmiştir. Van halkı iradesini net ve en güçlü şekilde sandığa yansıtmıştır. Bu güçlü irade, aynı zamanda kayyım rejimine verilen bir cevaptır" denildi.
Zeydan’ın Memnu Hakkı Kararına Dair Açıklama
Wan'da yeni bir hukuksuzluk girişiminin ortaya konduğuna dikkat çekilen açıklamada, Adalet Bakanlığı'nın itirazı üzerine Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan adayı Abdullah Zeydan'ın memnu hakkının iadesi kararının hiçe sayıldığı vurgulandı. Açıklamada, konuya dair şu bilgiler paylaşıldı: "Bilindiği üzere; Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan, tüm hukuki prosedürlerini tamamlayarak Yüksek Seçim Kurulu’na başvurmuş, adaylığı yapılan incelemeler sonucu YSK tarafından kabul edilmiştir. Zeydan, Van’da halkın büyük çoğunluğunun desteğini alarak seçilmiştir.
Mahkeme Kararını Çiğnedi
Ancak 29 Mart 2024 Cuma günü mesai bitimine 5 dakika, seçime ikin gün kala Adalet Bakanlığı idari bir karar ve yazıyla, 2022 yılında memnu haklarını alan ve tüm yasal denetimlerden geçen Zeydan’ın memnu haklarına itiraz etmiştir. Yetkili savcılık, talimat niteliğindeki bu idari itiraz yazısı üzerine kesinleşmiş memnu hak kararını veren mahkemeye yeniden başvurmuştur. Mahkeme aynı gün kesinleşmiş memnu hak kararını geri almış ve memnu hak talebini reddetmiştir. Karar henüz kesinleşmeden, yani itiraz ve temyiz hakkı kullanılmadan hemen YSK'ye bildirimde bulunmuştur.
Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’ın memnu haklarının iadesini kabul kararını veren aynı mahkeme, aldığı kararı çiğnemiş ve hukuk güvenliği hakkını yok etmiştir. Bu girişim halk iradesini yok sayan bir anlayışın ürünüdür.
Abdullah Zeydan Van halkının Büyükşehir Belediye Eş Başkanıdır. Herkesi bu gerçeğe saygı duymaya davet ediyoruz.
Alınan bu yanlış karardan derhal geri dönülmelidir. Van halkının iradesini hiçe sayan bu girişim hukuk dışıdır. Bu girişime karşı bütün demokratik kamuoyunu duyarlılığa çağırıyoruz. Demokrasileri var eden temel ilke halk iradesine saygı duymaktır. İktidarı halkın iradesine saygı duymaya davet ediyoruz!
Halkımızın iradesini gasp etmeye heves edenleri uyarıyoruz."
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şubesi açıklama yapar: "Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Sayın Abdullah Zeydan, seçilme yeterliliği uygun bir şekilde aday olarak Van halkının yüzde 55 çoğunlukla seçilmiş iradesidir. Ancak yargı, siyasi bir talimatla seçime 2 gün kala hukuksuz bir itiraz süreci işleterek Van halkının iradesini siyasi bir darbe ile gasp etmiştir. Van İl Seçim Kurulunun verdiği hukuksuz kararla mazbatanın ikinci olan partiye verilmesine karar verilmiştir. Van halkının iradesine yönelik bu hukuksuz, adaletsiz ve gaspçı uygulamalara karşı tüm üyelerimizi, meslektaşlarımızı ve demokratik kamuoyunu halkın iradesine sahip çıkmaya davet ediyoruz. Sürecin takipçisiyiz" denildi.
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz nasıl oluyor işte böyle böyle. Bitip gittiğine dair beyanatların seçim arifesinde zikredildiği bir yapı öne sürülerek duraksamaksızın bir kere daha darbe yapma hevesinin daha dün bir bugün iki seçimin hemen ardından ikinci gün çıkagelmesi düşündürücü değil midir? Hayata karşıt olup, onu hemen her anlamda da sınırlandıran, Kürd ve Mezopotamya’da soluk alan tüm halkların ortak irade, beyanlarına karşıtlığı zulümle, hakkı hukuku gasp ederek var eden bir ülkede hak nedir, hukuk her ne!
Aralıksız kırk sekiz saatlik işkence ile mahpushane kılınan Wan başta olmak üzere Qers, Colemerg, Adana, Semsur, Amed gibi nice kentte ortaya çıkan devlet şiddetinin / kolluk eliyle var edilmiş kin kusma seremonilerinin paralelinde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin Yüksek Seçim Kuruluna yaptığı başvuru karara bağlanır: “DEM Parti YSK Temsilcisi Mehmet Rüştü Tiryaki, Yüksek Seçim Kurulu'nun Van İl Seçim Kurulu'nun kararını kaldırarak mazbatanın Abdullah Zeydan'a verilmesine karar verdiğini duyurdu. Mehmet Rüşti Tiryaki "YSK itirazımızı oy çokluğuyla kabul etti. DEM Parti’den Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan mazbatasını alacak" dedi.
DEM Parti, Van İl Seçim Kurulu'nun, oy çokluğu ile aldığı kararı YSK'ye taşımıştı.
Kurul, bugün gündem toplantısında başvuruyu ele aldı. Partinin itirazını kabul eden Kurul, mazbatanın 7 üyenin kabul, 4 üyenin ret oyu ile Abdullah Zeydan'a verilmesine hükmetti. Karara ilişkin YSK önünde açıklama yapan Tiryaki, YSK'nin oy çokluğuyla itirazlarını kabul ettiğini belirterek, "Yüksek Seçim Kurulu'nun kararları bildiğiniz gibi kesin. Herhangi bir itiraz olanağı yok. Anayasa Mahkemesi denetimine de tabii değil. Dolayısıyla başvurulacak başka bir makam olmadığı için mazbata Abdullah Zeydan'a verilecek" diye konuştu.”
Hayata karşıt olup, onu her gün sınırlandıran, her an yeniden biçimini / şablonunu / şekli şemailini bozan, eğen bir ülke gerçekliğimiz kılınıyor. Hayati Yazıcı nam akp sözcüsü ol yanlıştan dönüldüğü için Yüksek Seçim Kuruluna teşekkür ederken, bildiğini okumaya devam diyen baş efendi kolluk kuvvetinin işkencesini, aynısını İsrail’de, Frnasa’da başka, bambaşka yerlerde görüldüğünde isyana durulan o kör nefreti burada Kürd halkına yönelik olunca alkışlama seremonilerine girişir. Tümüyle küçük bir kentin iradesinin karşısında zorbalıkla ikinci olan bir zata takdim etme / hediye etme çabasına da bir son, Mezopotamya Halklarının en çok da Wan halkının onurlu direnişi sayesinde söz konusu olur. Onca yıkıcılık, çoluk çocuğun gözaltına alınırken işkence edilmesinden, sokaktaki herhangi birisinin aracını durdurup teröristsiniz siz diye gemiyi azıya alabilecek kadar hayata / yaşama edimine sonuna kadar karşıt bir kör karanlık bir kez yapılmış olan seçimin üstünden üç gün geçmeden bir kere daha mağlup olur. Bir asırdır bir örnek ve hep birbirini takip eden bir şiddet metaforuna / kötülük sağanağına karşı bir kere daha o bölge insanının vakur duruşu ile devletli geri adım atmak zorunda kalır. Batı’daki seçmen iradesi neyse Doğusundaki insanın da, ister Wan, ister Qers, ister Amed olsun herhangi bir ayrıma maruz bırakılamayacağına dair kuvvetli bir reddiye bina olunur. Hayata saldırıp duran bir cenahın yerel seçim bozgunun ötesinde bunca açıktan saldırma cüretine de bir son verilmesi için Wan / Bölge direnişi önemli bir kazanımdır, bilelim.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Mezopotamya Ajansı
1 note · View note
theheartofmuses · 6 months
Text
gibideki aşk ve nefreti bilmem ama bir saudade var kardeşim akp kaldıkça arttıyor
0 notes
cnarozyilmaz · 2 years
Photo
Tumblr media
çalışan v emekli yoksulluğa mahkum, çünkü akp bunu istiyor!! bu akp’nin bop’a dayalı asimilasyon politikası!! akp fakirlik işsizlik zulüm zorbalık demek!! akp bağımlı, yönetip yönlendirebileceği, ezebileceği, asimile edebileceği yoksullar istiyor v yarattığı bu yoksulluğu hayat kalitesizliğini propaganda gücüyle yansıtma yaparak kendinden başka herkese ülkeye vb gibi yıkıyor v halkın beynini yıkayarak nefret yüklüyor ilkel beyinlere, yani halkı kandırıyor!! ekstradan halkın dini duygularını sömürüyor, siyasete alet ediyor v birde burdan zaten hazır kodları ateşleyerek nefret yüklüyor!! akp yalanlar v yasadışılık üstünden fakirlik v din dayatarak bağımlı hale getirilmiş, kendinden başka herkese v her şeye düşmanlaştırılmış, kolayca işleyip kullanabileceği kindar v dindar fakirler yaratıyor v siyasetini bu nefret üstünden kuruyor!! devletin bütün kadrolarını da bu nefreti v buna bağlı kutuplaşmayı sürekli büyütmek için kullanıyor!! bire bir Türk halkına #haimnahum’un Türk politikası öğretisini uyguluyor!! v bunu #josephgoebbels’in propaganda öğretisiyle perdeliyor, bu propaganda öğretisinden hareketle yaptığı yaptırdığı psikolojik harekatlarla halkın beynini yıkayarak nefret yükleyerek manipüle ediyor!! halkı kendine karşı kullandığı silaha dönüştürerek kullanıyor!! sosyologlar, toplumsal psikoloji uzmanları, iletişimciler, halkla ilişkilerciler, reklamcılar, istihbaratçılar, gazeteciler, televizyoncular, proflar vb gibi ekipler sırf bunun için uğraşıyor!! 200 bin trol(her meslek v statüden) muhalefetteki kriptolar dahil, zaten malum, işte buralardan hiyerarşik düzene göre gelen talimatlarla 7/24/365 etkin çalışıyor!! yani üstümüzde hiç bitmeyen bir operasyon var, hiç bitmeyen bir operasyon çekiliyor!! Atatürk Cumhuriyeti Türkiye’sini Osmanlı benzeri bir diktatoryaya çevirme operasyonu!! kime hükmetmek istiyorsan onu terörize edersin, akp’de bizi terörize ediyor işte halk olarak!! Uyan!! #asgariücret #kamuVinsAnlıkspotu ✌️ https://www.instagram.com/p/CmcfeBTM-H8/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
bikdim · 2 years
Text
muhalefetin kendi içindeki cadı avı ve bitmek bilmeyen akıl tutulması
dünyada ve ülkemizde onca şey yaşanırken, buralara gelip de artık BIKTIM! diyecek takatim ve mecalim kalmamışken, yine de bir mağaraya çığlık atıp rahatlamak ve kendi çığlığının ekosuyla sarsılmak adına yeniden buradayım.
ve şunu anlamadığım için varlığımı sorgulamaya başlamam gerektiğini düşünüyorum; 
her ne kadar kendimi uzak tutmaya çalışsam da yine de bir yerinden fikrim olması adına takip etmek istediğim bir siyasi gündem var. 
bu gündem seçimlerle, ülkenin gidişatı ile çalkalanırken, birileri muhalefetin adayının kemal kılıçdaroğlu olması durumunda seçimin kaybedileceği yönünde ısrar ediyor. kemal kılıçdaroğlu için oluşan bu neredeyse nefret söylemine varacak beyanların nereden kaynaklandığını merak ediyorum. 
kemal kılıçdaroğlu ismini açıklarsa asla oy vermeyeceğini söyleyenler, onun dışında herkesin aday olabileceğini ama o olursa dünyanın başımıza yıkılacağını diretenler, ve daha niceleri. bu adam kime ne kötülük yapmış olabilir ki bunca nefreti hak etmiş olsun? 
ve bunu yapanlar da sol kesim? ya da muhalif kesim diyelim. 
inanılmaz gerçekten. 
neden bu kadar rahatsızlar? 
rte gitsin ve akp dönemi sonlansın bir koşulu var o da kemal kılıçdaroğlu gelecek deseler, neredeyse “yoo! asla rte devam etsin akp sonsuza kadar bu ülkeyi yönetsin!” diyecek bir kitle var. 
neden? 
neye dayanarak bu nefreti oluşturmuşlar? 
parmak arası terlik aday gösterilse oyumuzu ona vereceğiz yeter ki akp artık gitsin diyenler de şükür ki varlar, ama ısrarla bastırılmaktalar.
ve ısrarla, günden güne kemal kılıçdaroğlu’na karşı oluşturulan nefret söylemleri popüler olmaya başladı. 
en ilginci de bunu gerçekten chp’nin kendi içinde ya da kendisini chp’li olarak görenlerin yapıyor oluşu. 
bu konu hakkında sosyolojik bir mazoşism olgusunun var olup olmadığı incelenmeli. 
bu ülkenin dna yapısında sıkıntılar olduğu geçmiş yıllardan da anlaşılmakta. 
bu ülkenin bireyleri, ya da çoğunluğu diyelim, sadist bir yaklaşımla mazoşist bir ilişki benimsemekte hükümetle/devletle kendi arasında. 
birisi kurtuluş yolunun açılabileceğini açıkça söylüyor, ve bu kurtuluş yolu o kadar fazla sorgulanıyor ki, neredeyse akp hükümetinden daha kötü yönetilebileceği bile empoze ediliyor. 
bu insanlar ne yapabilir ki, ne kadar kötü bir yönetim modeli uygulayabilir ki demokrasiden, insancıllıktan uzaklaşılsın, ve hatta akp’nin de gerisine gidilsin? 
inanılmaz bir tıkanma yaşanıyor, kemal kılıçdaroğlu’na karşı oluşturulan bu neredeyse nefrete varacak söylemler, ve bunun da hamurunu hazırlayanların muhalifler oluşu? 
inanılmaz bir körlük, budalalık. 
gerçekten bu ülke gün yüzü görmeyi haketmiyor mu acaba? 
kemal kılıçdaroğlu aday olursa ya da ekrem ya da meral ya da mansur ya da x ya da z ya da w ya da parmak arası terlik, ne olursa olsun ne fark eder? eğer bu son şans ise kurtuluş bileti için? 
daha farklı bir önerisi olan? bir mesih edasıyla beklenen kimdir? kimi istiyorsunuz? mansur mu? ekrem mi? ne fark eder? onlar da zaten aynı amaca hizmet edecek insanlar. neden bu insanları bölmeye çalışıyorsunuz? ve bunu yapan yine chp’lisi solcusu, halk tv’lisi, muhalifi... 
inanılmaz bir şey bu. 
kimse de elini masaya vurup, yeter kardeşim kemal kılıçdaroğlu’ysa kılıçdaroğlu kapatın çenenizi demiyor. 
o zaman kemal kılıçdaroğlu değil de x, y, z kimse o fantazilerinde kurguladıkları o geldiğinde demek ki mesih edasıyla karşılanıp “aboooov işte bu adamdır bizi kurtaracak olan!” diye mi sevinecekler? yani bir alt yapı çalışması yok, bir strateji yok, önüne gelen fikir mi beyan ediyor bu altılı masada? bu işleri o kadar kolay gören, hâlâ “ee chp gelince ne yapacak yani?” diyen insanlar var, ve bu insanların da neredeyse çoğunluğunun yine muhalif tabakadan oluşu, ve neredeyse bunun halk tv tartışma masalarına bile taşınmış olması? 
inanılmaz bir tıkanma cidden. 
düşünsenize, bu insanlar yüzünden kaybedildiğini ve rte’nin tekrar seçildiğini. 
akp’nin ömürler boyu bu topraklara kurulduğunu. 
kemal kılıçdaroğlu’nu seçmedik, oh çok iyi oldu mu diyecekler? 
inanılmaz bir akıl tutulması. 
inanılmaz bir bitmişlik.
inanılmaz bir körlük. 
bu ülkenin başına cidden iyi niyetli insanlar gelmemeli, bu ülke gerçekten de eli sopalı insanları, vurdu mu oturtacak, tek tokatla kafa koparacak yeni çeri zihniyetini benimsiyor. 
öyle iyilikmiş, birlikmiş, beraberlikmiş falan, kimsenin umrunda değil. 
trump’ın maga’cılarından farkı yok bazı çoğunluk muhaliflerin, ve bunun da farkında değillerdir, onlara sorulduğunda kesinlikle kemal kılıçdaroğlu chp’yi çökertmek isteyen makam/koltuk bağımlısı birisi. 
inanılmaz bir akıl tutulması cidden. inanılmaz bir körlük. inanılmaz bir nankörlük. 
en üzücü olanı da bunu chp’liyim ya da solcuyum ya da muhalifim diye geçinenlerin yapıyor oluşu. 
bundan usandım, bıktım. 
sayfalarca, ciltlerce de yazılsa bir şey ifade etmez bu kitle için. 
bir umutla cadı avına çıkmış gidiyorlar. 
kurunun yanında yanacak olan yaşlar umarım bu ülkenin zavallı gençleri olmaz. 
zaten ömürlerinden yeterince ömür gitti. 
türk solunun bu kadar tehlikeli olabileceğini kim tahmin ederdi, ah be atam. 
akıl, şifa, vicdan. 
1 note · View note
bikereopimmi · 3 years
Text
agresiflik ✅
yuksek libido ✅
akp nefreti ✅
95 notes · View notes
eaudavie · 2 years
Text
Bi sey dicem akp nefreti postlar nerde rblemeye ihtiyacim var
5 notes · View notes
cumcum00-blog · 6 years
Text
Erdoğan karşıtlığının sonu mu?
AKP’nin liberal, sosyal demokrat, Kürt ulusal, başta Alevilik olmak üzere çeşitli “kimliksel” ve sol muhalefetlerin desteğini gördüğü yıllar boyunca, “Erdoğan karşıtlığı” komünist ve devrimci sola özgüydü. Yaptığım liste de gösteriyor ki, bayağı marjinalmişiz 2000’lerin ilk on yılında!
Kurumsal siyasette marjinaldik, ama kitlesel siyasette durum hiç öyle değildi ve Erdoğan nefreti memlekette en yaygın duygu durumu sayılabilirdi; hatta başlı başına bir kendiliğinden ideoloji haline gelmişti. Gezi’de o da patlayacaktı. 
2010’larda önce “tek adama”, sonra “saraya” yönelik tepki yükseldi. Yukarıdaki liste ve daha niceleri Erdoğan karşıtlığıyla kendilerini tanımlar ve bütün toplumu bu pozisyona davet eder olmuşlardı. Daha yeni, 12 Eylülcüleri yargılayacak olan Erdoğan’a omuz veren, sonuna kadar gitmesi anlamında “yetmez ama evet” diyen, Dink cinayetinin üstüne gidip kontrgerillayı tasfiye etme olasılığından heyecanlanan AKP muhalefeti (!) şimdi “1990’lara geri dönen”, “milliyetçilikle uzlaşan” Erdoğan’a sitem ediyordu. Sitemle kalınmadı, ittifaklar dağıldı. Erdoğan da kendisinden kopanlara hayli acımasız davrandı. 
Birinci evrede biz Erdoğan’ı teşhir ediyor, “AKP’yi istemiyorduk”. Gidişatın demokratikleşme değil şeriatçı-faşizme doğru olduğunu anlatmak için çok uğraştık. AKP sevdalısı muhalefetin en utanmaz sözcüleri olarak sol liberaller bizim ne milliyetçiliğimizi, ne Ergenekonculuğumuzu bıraktı. 
İkinci evrede, bu tuhaf muhalefet Erdoğan’a odaklandı. Neredeydi o ilk yıllar… Erdoğan sapmıştı orijinal, demokratik çizgisinden. Muhalefet yapıcıydı yapıcı olmasına ve Erdoğan’ı ve/veya AKP’yi yeri geldiğinde Kemal Derviş çizgisine, mutlaka Avrupa Birlikçiliğe, “farklı yaşam tarzlarına saygıya”, Kürtlerin özgürlük taleplerine razı olmaya çağırmayı sürdürdü. Tek adamcılık ve Saraycılık şiddetlendikçe bu muhalefet “yapıcılığından” hiç ödün vermedi! Bir kişinin gitmesiyle bütün dertlerin sona ereceği önermesi, aslında düzen açısından yapıcıdır.
Biz Tayyip Erdoğan’a odaklanan muhalifliğin, düzenin ve karşıdevrimin sınıf içeriğini örtmeye hizmet ettiğini anlatıyorduk. Erdoğan bir günah keçisi değil, kapitalizmin has temsilcisiydi. Ortaçağ meczupluğunu değil, sömürü düzenini temsil ediyordu…
Utanmaz sol liberallerin bize ne dediğinin bir önemi kalmamıştı artık. Artık akıllarına ne gelirse öyle takılıyorlar. Hiçbir şey bulamazlarsa adlı adınca küfredip geçiyorlar. Neyse, konumuz bu değil. Konumuz Erdoğan karşıtlığı. 
24 Haziran sonrasında Tayyip karşıtlığının tükenmeye yüz tuttuğunu gözlemleyebiliyoruz. Bakın; dolaylı örnekler versem, ciltler dolar. Şimdi CHP Trabzon milletvekilinin ekonomik krize karşı mücadelede “yerli ve milli ürünlere kalp şeklinde Türk bayrağı konsun” önerisinden söz etmeyeyim. Böyle muhaliflik olamayacağı aşikâr olduğundan, o kalbin Tayyip Bey için çarptığı gibi bir yorumda da bulunmayayım. Bu yorum kesinlikle doğru olurdu. Ama Deniz Baykal, Erdoğan’ın “bağımsız yargı arayışından” duyduğu memnuniyeti demeç diye dile getirdiyse, bunu da hapisteki bir vekilin eşine anlattıysa dolayımlarla uğraşmaya ne gerek kalır ki! Hatta bir sanatçının AKP’ye gülücük gönderip göndermediğini açığa çıkartmaya da değmez artık. Müzik dünyasının en muhalif yapımcısı Erdoğan’ın resepsiyonunun amigosu olup, aynı gemideyiz diye slogan atmaya başladıysa resim açıktır. 
Bu kadar değil. En başta sıraladığım “muhalefet” sıralarına tekrar bir göz atın. CHP’nin “solcuları birleştirmekle yetinirsek belediyeleri kaybederiz” diye özetleyebileceğimiz “ortak aklına” örneğin. Kemal ve Muharrem beylerin, Erdoğan’ın hileleri raporunun üstünde oturmaya devam edecekleri kesindir. HDP’nin, kazandığı belediyeleri imam kayyımların yönetmesinden şikâyet ettiğine rastladınız mı? Yerel seçimler söz konusu olduğunda HDP elinden zorla alınanları sineye çeken, CHP ise aylar öncesinden kaç yeri kaybedeceğini hesaplayan halleriyle Erdoğan’ın zaferini kabullenmiş görünüyorlar. Bu ortamda Erdoğan karşıtlığının geri düşmesi kaçınılmazdır.
Ancak bütün bunlar düzenin “kurumsal siyaset” alanı için geçerlidir. Herhangi bir siyasal partinin, kurumun altına sığmayan kitleler söz konusu olduğunda ise Erdoğan alerjisi popülaritesinden hiç kaybetmişe benzemiyor. Tersine krizle birlikte, Erdoğan karşıtlığı ile sermaye düzenine tepkinin giderek çakışması beklenir. Majestelerinin muhalefeti majesteyi aklaya dursun, işçi sınıfının sözünün doldurabileceği boşluk büyüyor. Boşlukların dolmaması mümkün değildir. Erdoğan karşıtlığında düzeni değiştirmeye yönelen üçüncü evre yaklaşmaktadır.
Aydemir Güler
13/09/2018
Perşembe
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/erdogan-karsitliginin-sonu-mu-247459
2 notes · View notes
kiliminisekiz · 5 years
Text
CHP Avrupa yalakaliğı kimliksiz kisiliksiz durumundan akp den geri kaldı o derece. rezillersiniz hırsız dolandıci asalak sahtekar taraflarına zalim taraflarına ses edemiyor toz kondurmuyor gebe kocasına herhalde ultrasona sokmali cehapeyi maalesef objektif olamıyor abd AB konusunda Putin'e gösterdiği disi gösteremiyor batıya satılmış hain cehape zihniyeti Atatürk çöpse bu kafalarda türk nefreti vatan nefreti Ermenistan hasreti doruklarda
0 notes
veganlogicdinamo · 3 years
Text
“KİNİNİN DAVACISI”
AKP iktidarının 20 yıldır bu ülkede ektiği kin, artık çocukların ağzından tüm ülkeye haykırılıyor. Mikrofonu da AKP’li Cumhurbaşkanı tutuyor.
Bu olayı bile tüm gerçekliğiyle duyurmayıp iktidara yaranmaya çalışanlar bilmelidir ki kin ekenler düşmanlık biçer. Trabzon’daki olayda kritik eşik aşılmıştır.
Bu çok tehlikeli bir noktadır.
Hayati önemi olan bir seçime giderken tüm yurtseverlere düşen birincil görev bellidir:
Kin tohumları ile yeşertilen nefreti kesinlikle reddetmek, hiçbir şekilde oyuna gelmemek, düşmanlığa geçit vermemek yani siyasette aklıselimi hâkim kılmak gerekir!
0 notes
seslimeram · 5 months
Text
Ezberler İçinde Yıkımı Var Eden Ülke
Tumblr media
Duraksamayan, bitimsiz, hiç tekinsiz bir ezber şablonunun içerisinde debelenip duruyor iş bu memleket. Zatı alileri, baş efendinin seçim hezimetini, kendi bekası adına yönlendirip, yeniden tanımlayarak oluşturduğu haleti ruhiye sırasında, ezberlerle bir kere daha hayatın akışı tersine işleniyor. Ya tahakküm resmen savunuluyor. Ya bitimsiz bir cerahat. Ya belli başlı bir tahakküm nesnelleştiriliyor. Yahut da inkarın biri bitmeden bir başkası var edilip, yollar çiziliyor. Duraksamadan, bitmeyecek bir kısır döngü içerisinde giderek eleştirdiği o tek adam rejiminin ta kendisine dönüşen bir sureti temsille hayat her anlamda ‘çepeçevre’ kuşatılıyor. Tek adam rejiminin en güncellenebilir sürümü içerisinde mahzun / mağdurun ta kendisi olduğunu bildiren bir temsil bugün en karanlık suretleriyle birlikte bir ülkenin yönelimini belirginleştiriyor. Her şey ezber edilmiş şablonların arasında hem nalına hem de mıhına bir tezahürle birlikte biteviye bir yıkıma çıkartılır. Yeni ülke tiradının ardılı ola gelen her şey bu tahayyülün izleri üstünde bina edilir.
Tekdüze, tekil bir uzamdan biçimlendirilen akla seza her ne varsa bununla yolunu alenen kesiştiren bir aklın tezahürü olarak var ettikleri açmazları, her açmaz dipsiz karanlıktaki bir eşiği göstere gelir. Hayatın ehven olandan men edilmesinin neticesinde çıkagelmiş ol her hamleyle birlikte bu cürüm hemhal ülke de gerçekliğini pekiştirir. Didaktik, kendisini mütemadiyen tekrarlayan bir fasit döngü içerisinde bu hazin sularda yürüyen ülkenin hali, gerçekliği karşımızdadır ne eksik, ne fazla. Yalnız ve doğrudan müdahalelerle birlikte bir istikametteki hayat akışına karşıtlık, olağanı, normali zayi etmek kesintisiz kılınır. Yerel seçimleri mütemadiyen genel seçimlerle karıştıran, bunu da bir savaş sahnesindeki en son hamlenin ta kendisiymiş gibi pazarlayan muktedirin o hezimeti sindirmesinin yolu daimi bir biçimde ezberlerine tutunarak, sürekli nefreti, daimi ayrımcılığı, arasız ve fasılasız bir halde kötülüğü eyleyerek, arka çıkarak, yol vererek mümkün olur. Yenginin arkasından ol çıkagelen ilk meclis grup toplantısında baş efendinin var ettiği sözler zaten belirgin olana dair bir izahattir.
Evrensel Gazetesine bağlanalım: “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yerel seçim yenilgisinden sonraki ilk grup toplantısında, AKP’nin oy kayıplarını katılımın düşmesine bağladı. Parti içindeki itirazları eleştiren ve değişime gideceklerini savunan Erdoğan, geçim derdi ve işsizlik konularına ise değinmeyip sadece “Enflasyonla mücadeleye devam” demekle yetindi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yerel seçimlerin ardından AKP’nin ilk grup toplantısında konuştu. Seçim sonuçlarına ilişkin partisine moral vermeye çalışan Erdoğan, parti genel merkezinden köy temsilcilerine kadar herkese sırayla teşekkür etti. Erdoğan partisinin oy kaybını kabul etse de Cumhur İttifakının yüzde 40.5 oy oranıyla seçimlerde üstünlükle çıktığını savundu. Seçimlere katılımdaki düşüşe dikkat çeken Erdoğan, “Katılım oranının düşüklüğü partimizin oylarını da etkilemiştir” dedi.
"Partiye Ayar Verdirmeyiz"
Seçim sonucunu AKP’den öz eleştiri talebi olarak değerlendiren Erdoğan, “Kendi bünyemizde gerekli değişimi gerçekleştireceğiz” dedi. Öte yandan parti yöneticileri arasında yükselen eleştirilere de seslenen Erdoğan, “AK Parti’yi eleştiri ya da öz eleştiri maskesi altında hırpalamaya kalkışanlara da asla müsaade etmeyiz. AKP’ye ayar vermeye çalışanlara kesinlikle rıza göstermeyiz. Buradan muhalefete de ekmek çıkmaz. AKP üzerinden kendilerine şahsi ikbal devşirmek isteyenlere ekmek çıkmaz” dedi.
"81 İlde Tek İktidar Var"
Bu yerel seçimde de muhalefetin yeni belediyeler kazanmasına ilişkin ise Erdoğan, “Bunun bir yerel seçim olduğunu unutup şımaranlar pervasızlaşanlar hatta farklı heveslere kapılanlar olduğunu görüyoruz. 81 ilimizde tek bir iktidar var o da Cumhurbaşkanı ve kabinesidir. Şunu herkes görsün ve bilsin, biz bitti demeden hiçbir şey bitmez” diye konuştu.
İsrail’le Ticaret Eleştirilerine Savunma
İsrail’le ticarete yönelik eleştirilerin karşılık bulduğunu kabul eden Erdoğan, bu eleştirileri “alçakça iftiralar” diye suçladı. Erdoğan, “Hiç kimse ne şahsımın ne bu kadronun Filistin hassasiyetini sorgulayacak kalibrede, kapasitede değildir” diyerek kendisini savundu. İsrail’i “Bunlar Hitler’i çoktan geçti” diye eleştirdi. Erdoğan devamında "Haftasonu Filistin davasının lideri misafirim olacak. Beraber pek çok şeyleri dertleşeceğiz konuşacağız." dedi.
Şimşek Programına Devam
Erdoğan’ın halkın geçim derdiyle ilgili sorun ve taleplerine konuşmasında değinmemesi dikkat çekti. Ekonomiye ilişkin sadece önümüzde seçimsiz döneme ilişkin çizdiği rotaya kısaca değinen Erdoğan, “Şunu herkes görsün ve bilsin, biz bitti demeden hiçbir şey bitmez. Artık seçimin de olmadığı önümüzdeki dört yıl içinde enflasyonla mücadelemizi inşallah zaferle sonuçlandıracağız. Geçmişte yaptık, yine yapacağız” dedi. Erdoğan seçim sonrası yürütecekleri politikada yine “terörle mücadele” vurgusu yaptı.”
Dön baba dönelim. Birbirini bir türlü tutmayan bir demeçler silsilesi. 1 Nisan sabaha karşı söylenenlerle daha yeni meclis grup toplantısında ortaya çıkan farklılık başlı başına her nasıl bir cendereye tutulduğunu ülkenin bildirir. Duraksamadan mütemadiyen ezberlerle birlikte var edilen nobran / ketum değil çalçene kesintisiz bir itham ve yaftalama sürekliliği ile birlikte bir seçim tahayyülü kenara terk edilir. Yerel seçimin, genel seçimler gibi bir savaşa bizatihi kendi eliyle dönüştürüldüğünü bilmesine rağmen baş efendi hiçbir türlü memleket idaresi için gerekli düzenlemelerden yana bahis açmaz. Bütünüyle sıkıntılar içerisinde hayatta / ayakta kalmaya çalışan asgari ücretliden / emekliye kimseler için bir doğru düzgün iyileştirmeden bahis açmaz. Salt ekonomik parametreleri yandaşlar için kıyak / cukka / indirmeden ibaret olan bir menzildeki yağmacılığa bir dur demez hiç ama hiçbir zaman diyemez. Büyükşehir belediyelerinden belde belediyelerine kadar hemen hepsinde borç hanelerinin en az birkaç yüz milyon liradan, birkaç milyar liraya kadar uzanabildiği bir sarmalın içerisinde ezberlerle maval okuyarak hangi günü kurtulur. Seçim hezimeti bir yana onu dahi sürekli istismar edip, genel seçimlerde kim ne olacak herkes görecek yollu aba altından sopa sallamalara devam olunurken, katılımın düşüklüğü dert bildirilirken yarının ehven değil fenalıklara gebe olduğunu / bırakıldığını kim her nasıl fark edecektir. Şimdi ağzımızın tadını bozmayalım yollu göndermeler var edilirken bizatihi ortamı değiştirmeye yönelik, militarist, faşist, ayrımcı ve nefretten yön bulanlara zemin sağlanırken sahiden yolu nereye çıkar bu ülkenin? Soran edeni olur mu acaba?
Genel geçer değil, insana dair umudun var edilebildiği her eşikte kendini tekrar eden bir soluksuz yok etme isteminin olduğu zeminde hayata tek bir an olsun yeni ufuklar çizilebilir mi? Baş efendi kadar, apaçık bir biçimde memleketin başına gelebilecek en büyük zül temsillerden faşist efendinin ayarları hep bozulan memlekete dair önermeleri, o önermelerdeki saçmalıklar boyutunu ne yapacağız misal? Memleket yönetim katının tüm o curcuna hallerinin kıyısında gündelik yaşama vurulan ketleri nasıl / ne zaman konuşacak bu ülke misal? Gelişigüzel atfedilmiş / serpiştirilmiş olagelen ezberlerden biraz öteye geçildiğinde yansıyan çürümenin, vizörün kıyısında kalakalan insanların ol hayat haklarının akıbeti her nice olacaktır, sahi ama sahiden de?
Şirnex’te seçim günü gasp edilmiş iradeye karşı sesini yükselten ve günlerce konuşulan ol “konuş sen nerelisin” sözünün sahibi Süleyman Salğucak için misal soruşturma açılmasının utancı ne yana düşer? Hakkaniyetsizce bir kentin idaresinde dahi son sözü, en son sözü söylemesi gereken yurttaşların gözlerine baka baka ama hile hurda, ama kolluk kuvvetlerini kullanarak, zoraki belki de oy verdirerek bir seçimi heder etmenin, kenti bir kez daha gasp etmenin hesabı bu ileri demokrasi ülkesinde ne yana düşer sahiden de? Bir biçimde onca hedef almaya, şiddete, ötekileştirmeye rağmen ayaklarının üstünde durmayı başarıp, Wan, Amed, Merdin, Colemerg gibi pek çok yerde seçilmiş Dem Parti (Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi) iradesi ne olacaktır misal? Tümüyle nobran bir pratikle, yine aynı ezberci kin kusan / ayrıştıran / haddizatında Merdin ve Amed / Sur Belediyeleri için soruşturmalara gark olunan bir zeminde, seçmenin mesajı, iradesinin sunduklarına yanıt yine zorbalık mı olacaktır, nedir, nicedir?
Duraksamayan, bitimsiz, hiç tekinsiz bir ezber şablonunun içerisinde debelenip duruyor iş bu memleket. Tüketilenin hayat olduğu akla düşürülmeden bir heyula içerisinde yedi gün, yirmi dört saat duraksamaksızın bir cerahat var ediliyor. Denetim, gözetim ve tahakkümü her yere taşıyan, her günün asal demirbaşı ilan eden bir iktidar pratiğinin aldığı hemen her yengi sonrasında olduğu gibi önce naralar, sonra eylemlerle birlikte bir cerahat ekseni var ediliyor. Modern zamanların yıkıcı iktidar pratiklerine misal Zeybekçi efendi’nin bahsettiği gibi “Yani eyvallah, İsrail'in yaptığı katliamı kınıyoruz ama diğer taraftan da İsrail 6 satıp 1 aldığımız bir ülke. O anlamda, daha hassas olmamız gerektiğine inanıyorum.” Yıkıcı iktidar pratiğinin salt / sırf / sadece emtia üstünden güncellendiği, ol para için ne taklalar atıla geldiği, dahası da kırım / cinayet / terör konusunda sayılı azılı devletlerden birisine özenilip, imrenirken bir yandan ithama devam bir yandan da ticari faaliyetlere olanak için zemin yoklanan bir yerde her türlü ezberle günler geçirilir. Hamaset, ayrımcılık, nefret üçlemesini sınır içinde satmaya devam ederken, sınır dışında var edilen açmazları ticari fırsatlara dönüştürme gailesinden de çekinmeyin, gocunmayın o ayrı bu ayrı diye çıkagelen bir zihni tezahürün kimselere faydası dokunur mu? Doğrudan ve yalın ezber edilmiş replikler, siyasal demagoji / ajitasyonlarla birlikte ucuza kapatılmış bir ülkenin her anında apayrı fecaatler var ediliyor. Bir hikaye ki otuz iki kısım tekmili birden yepyeni yaralara mahal veriyor. Demokrasi, adalet, hürriyet, eşitlik vesair ol müştereklerimizin köküne dökülmek istenen kibrit suyu, 2028’e kadar var edilebilecek bir deneyimi vaaz ediyor. Tümüyle, doğrudan, bariz bir çürümeyi. Dipsiz, eksiksiz bir yok edişi. Süreğen, aralıksız bir muhtaç kılmayı. Bunlarla mı yeni ülke, bu bahisler miydi, onca öykünülen...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Selma GÜRBÜZ – The Night, El Yapımı Kağıt Üzerine Guaj 2005 – ArtDog
1 note · View note
yusufserkan · 7 years
Text
Türkiye yoksa sol da yok...
Ezberden…
Klişeden…
İdare-i maslahatçılıktan hoşlanmam.
Bunlar aydının düşmanıdır. Tembelleştirir, sıradanlaştırır, vasata mahkum eder, düşünceyi öldürür.
Aydın arayan insandır.
Yıkıp kurandır.
Aydın, kalemiyle yüksek tepelere tapınaklar inşa edendir.
12 yıl önce 11 Ekim'de kaybettiğimiz Attila İlhan aydına iyi örnektir.
Şiir, hikaye, roman, senaryo ve gazete yazıları yazan salt bir edebiyatçı değildi. Fazlasıydı.
Nazım Hikmet hayranlığıyla solla ve itibarıyla hapishaneyle tanıştı.
Gittiği Fransa'da solu ararken Atatürk'ü keşfetti:
“İçlerinden bir arkadaş bana dedi ki: ‘Sizin devrimci bir lideriniz var. Adı Kemal miydi, neydi? Onun ideolojisi nedir? Ben birdenbire çok fena bozuldum. Çünkü ‘yurtta sulh cihanda sulh'tan başka doğru dürüst hiçbir şey bilmiyoruz! Çok şaşırdım: ‘Biraz zaman ver, ben sana bunu anlatacağım' dedim. Ondan sonra Fikret Uray'a yazdım, Mustafa Kemal Paşa'nın Söylev ve Demeçleri'ni Nutuk'u toparla, yolla dedim. O da eksik olmasın, hemen gönderdi. Geceleri oturdum, Gazi'yi okuyorum, orada başladım Gazi'yi okumaya…”
Bu okumalar Attila İlhan'ı sol'un tarihi kökenlerini araştırmaya yöneltti.
“Önce Mustafa Kemal'i ve Kemalizmi tanımış olsaydım, sosyalist düşünceye ilgi duymazdım” diyen Attila İlhan, bu tanıma sürecinin ardından bir “Kemalli” olarak kendisini, Türkiye'ye Mustafa Kemal ve Kemalizmi öğretmeye adadı…
Attila İlhan'a bugün ne çok ihtiyacımız var.
Malum…
Türkiye, TSK'nın İdlib operasyonunu tartışıyor.
Bazıları nedense buna burun kıvırıyor. Hatta daha da öteye geçeyim, operasyona karşı çıkıyor.
Oysa Türkiye, son 6 yılın Suriye politikasında en doğru tavrı gösteriyor.
Uluslararası meşruiyet var mı? Var. Uluslararası Astana Konferansı'nda yapılan uzlaşmayla operasyon yapılıyor.
TSK işgalci mi?
Hayır. Aksine sürece Suriye'deki meşru hükümetin desteği var.
TSK, gayrı meşru bir savaş mı yürütüyor? Hayır. Aksine sınırı için tehlikeli olan terör gruplarını İdlib'den çıkarmaya çalışıyor.
Öyleyse bu operasyona neden karşı çıkılıyor?
İki kesim var:
Biri, bu sürecin Suriye'nin kuzeyinde devlet hayalleri kuranların işine gelmediğinin farkında. Rusya ve İran destekli Astana sürecinin ABD'nin elini zayıflattığını görüyor.
Diğerleri ise “depresif muhaliflik” hastalığından muzdarip! AKP'ye güvenleri öyle kayboldu ki, “yaptılarsa vardır bir hata” diyerek karşı çıkıyorlar! Bunları biraz anlıyorum. Ama…
Bakınız…
Atilla İlhan olaylara “iktidarda AKP mi, CHP mi var” gözlüğünden bakmazdı.
“Hangisi milli”; “hangisi ezilen halkların yararına” diye sorup tavır alırdı. Zira… Sömürgecilerin hedefindeki mazlum milletlerin çıkarları ortaktı. Biri için iyi olan hepsi için de iyiydi. Yani… Binlerce insanını kaybetmiş Suriye için iyi olanı desteklemenin AKP'ci filan olmakla ilgisi yok!
Zihinler Amerikancı dincilerin-liberallerin sözleriyle kirletildi.
Solcu olmak için önce yurtsever olmak gerektiğini belirten Attila İlhan için bu ikisini aynı anda mümkün kılan kavram anti-emperyalizm idi.
Bugün kimileri salt Erdoğan nefreti ve etnisite sebebiyle solculuktan vazgeçiyor!
“Türkiye yoksa sol da yoktur” diyordu Attila İlhan…
HANGİ MİLLİYETÇİLİK
Attila İlhan'ın “milliyetçiliği” hep altını çizdiği gibi yurtseverlikti. Kana, soya, bağa değil yurdun varlığına ve yükselişine dayanıyordu:
“Türk olmak, ırk ayrıcalığı değildir; Türk olmayı, böyle alma ve böyle koymaksa, düpedüz faşistliktir. Ama bunun tersi de doğru: Kürt olmak, Rum olmak, Ermeni olmak da ırk ayrıcalığı değildir; bunu böyle almak ve koymak da düpedüz faşistliktir…”
Kuşkusuz… Mazlum milletlerin enternasyonal birliğine inanan Attila İlhan'dan başka tavır beklenmezdi.
“Ne Amerika, ne Rusya, ne Avrupa Topluluğu, her şeyden önce, hepsinden önce Türkiye!” diyebilen bir aydındı o.
Şu tespiti, sorunun kaynağının emperyalizm olduğunun delilidir:
“Türkiye geri kalmış değil, geri bırakılmıştır!”
Onun hayali…
– Ümmetçilikten kopmuş bir dindarlık…
– Şablonculuktan çıkmış bir solculuk…
– Irkçılıktan kurtulmuş bir milliyetçilikti…
Tanzimat alışkanlıklarından kurtulup kendi topraklarının devrimciliğiyle buluşmuş Atatürkçülük bizi ulus/millet yapacak şemsiyeydi.
Ve kuşkusuz Attila İlhan…
Her yere Mustafa Kemal büstleri dikip, altına sözlerini yazıp sonra tam aksini yapan gardrop Atatürkçüsü iktidarlarla-partilerle de kavgalıydı:
“Onlar için Mustafa Kemal zararsız bir puttu, her yere heykelleri dikilir, döviz olarak etkisini yitirmiş bazı beylik sözleri meydanlara çekilir; ama hiç kimse, hiçbir yerde yaptığı devrimi gerçek yerine oturtmaya o kadar zengin ve keskin çizgili söylev ve demeçlerini ele alıp sistemleştirmeye çalışmazdı.”
Yani…
Atatürkçülük lafla olmaz.
Mazlum milletler lehine, emperyalizm aleyhine olan her tavır desteklenmelidir.
Attila İlhan'ı ölümsüz yapan bu görüşleridir.
2 notes · View notes
yenicagkibris · 6 years
Text
Gündemleşmiş şekliyle “Kırım, seçmenler ve Mozart”! – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-KoU Önce haberi Rumculuk nefretiyle Ukraynadaki Tıp öğrenci haberi uçuştu. Hemen hazıroldaki makamcılarımız da kesip biçme nefretli karşıta veriştirmeğe başladı. Anasının gücü, kayınpederinin etkisi ile ülke yandaş fırsatlı müsteşar sahneye çıktı! Araştırmadan bunu kapacak medya ile kulanacak ahali de olunca, suçlun da hemen bulundu! “Demek ki rumla asla yaşanmazmış”… Böylesi kaç kandırmaca olduğunu artık saymak dahi mümkün değildir. Hat ta, bunalrla yakın tarih ile güncel politika resmi eksen dahi yazıldı. Şimdi de iş Ukraynadaki diploma sorunundaki Rum müdahalesi eklendi. Zaten, cahilimize veya yandaşımıza öylesine kolay aşı yapılan politğik olgu haline geldi ki: Rumlar tüm dünyayı kandırdıkları algısı çoktan tabusal inanç haline geldi… Aslında ben bazı tahminleri hemen kafamda oluşturdum. İstedim ki kimi çevrelerden bana güvenerek konuyu araştırmamı da istemelerini bekledim. Doğrusu, beni pek okumayan,ama görüşlerime sıkışınca önem veren birkaç kişi, bu olayın nedenini sormaya başladılar. Çünkü,, yandaşlı alıcı veya cihalet bilgici değildiler! Üstelik, az bilgileri ile Ukraynanın da Türkiye ile olan ilişkilerini de tahmin edecek kadar somut gerçeklere de inanıyorlardı…Ben de bu talep gelince, şöylesine araştırıp olayın özüne ulaştım. Ama, yine de biraz bekleyerek yandaşlı hamaset dışında birilerinin de konuyu deşmesini de isteyerek zamanı akıtım… Derken, Sami Özuslu konuyla ilgili uğraş verdi. Uğraş verirken de konunun özüne ulaştı. Hat ta, gazetesinde de konuyu işledi. Sadece bir noktayı eksik braktı: oda sonuç: Bizim bu coğrafya böylesi anormal koşullarda yaşadıkça, en yakın dost bilinen ülkeler dahi kendi çıkarları nedeniyle dokundurucu tavra girmeleri kaçınılmazdır. Tıpkı “Azerbeycanın Karabağ gerçeği gibi”… Aynen, Ukrayna da bu konuda öylesi bir sonuca geldi… Tam da bu durumda, bir yakın dostum bana yine öğrencilerle alakalı gelişmeleri sordu. Çünkü, kendine şimdikçi koltukculara muhalefet edip kendileri koltuğa oturmak isteyenler, resmi alanda değil de lakırtılarla bu eleştirileri yapmaya çalışıyorlar. Ben de ona açıklayacağımı söyledim. İlk başlangıcı yaparken de “Kırım” adını kulanınca, hemen klasik Kınrıslı duruşuna tanık oldum: “Kırımdan bize ne”! Akılı veya konunun derinliğine inmede Kıbrıslılar hep “bize ne, çıkarına bak” savunma refleksleri önemlidir! Ben ona “dinle de sonra eleştir” dedim… Ardından öyle kendimizi normal bilip aldatmanın Kırım eksenli gerçeğine dek taşıdım… Aslında, Ukrayna, hem de tam da Türkiyeye ençok ihdiyaç duyduğu, Kırım konusunda Tatarları kulanıp Rusyaya karşı yanına direk almak isterken, böylesi sorunun çıkmasını elbet istemiyordu. Hele de bizim çok işbirlikci yalakaların dediği gibi Kıbrıs Cumhuriyetinin etkisiyle böyle tutum hiç takınmazdı. Fakat, kendi Kırım konusuna tavır koymak için aldığı karar, sonuçta bazı ünüversitelerin aynen uymak istemeleriyle “KKTC” gerçeğine dek gelindi. Neydi Ukraynanın aldığı ve sonuçta bizim öğrencilere dokunan gerçek? Ukraynada Faşistler batının desteği ile Rus yanlısı yönetimi darbeyle devrdiler. Buna karşın özerk olan Kırımlılar da referandumla Ukraynadan ayrılıp Rusyaya bağlandılar. İktidarda Faşist olunca da işe artık normal düşünme de kalkıyor elbet. Aldıkları kararla ve ekledikleri kural la B.M. tarafından tanınmayan veya işkal edilen yerlerin diplomaları dahi tanınmaması kararı yasalaştırıldı. Amaç, Kırımlı gençleri cezalandırıp kendilerince intikam almak hedefleniyordu. Fakat, konu madem tanınmayan veya işkal edilen yerler olunca da sadece Kırım değildi. Üstelik, Kırım ahalisi taelei de vardı! Bunu inceleyen Ukraynalı bir ünüversite de ayni kurala uyan Kuzey Kıbrıs diplomlarına da uygulama yapıp, bizim öğrencilerin eğitimini kabulenmedi. Aslında, konu genişti! Hukuku yine kendilerince kulanıp, yasa öncesi öğrenim görenleri kapzatmayarak, bazılarına daa dokunmadılar. Olay bundan ibaretdir. Bazı temaslar ise karşılık bulmadı. Zaten, konu yasalaştırıldı. Gerçi, Ukrayna okadar yasa dışılık yaptı ki hukuk nerede diyenler Olacak! Ama, şu Kırım nefreti ve Rus karşıtlığı ile batı işbirlikci faşist olma döngüsü, böylesi sonuçlar da doğurmaktadır. Sami Özuslu da konuyu yazdı. Bazı gazeteciler de soruyla zorlama yaptı. Fakat, konuyu bilip de yine koltuk aşkıyla şerbet içip, gerekeni yapıp Rumlarla saldırganlaşanlar, nedense kendi yanlışlarını dahi düzeltmediler. Sonrası mı: Rumlara veriştirme ile dünyayı daraltıp bu ayrıcalıkla siyasi pastadan yemeye devam…..**** Türkiyeleşme gerçeğimiz veya Türkiyenin içeleşme siyasal sonuçları görmesek de yine Türkiyedeki olayları izleyerek öğrenmek gerktiğini de silme eklentisi de artık unutuldu. Türkiye yerel seçim sürecine çok çalkantılı şeklinde girdi. Burada bunları yazacak değilim. Ancak, bir haber okudum! Adalardaki seçmen sayısına hayali seçmenler de eklendi. İstanbulun Adalar bölgesinde yaşamayan ve sayısal etki yapacak seçmen listelerde görüldü. Hemen, bazı çevreler tepki gösterdi. Boş evler veya yapısı olmayan arsalarda onlarca seçmenin adı kayıtlıydı! İş Ada olunca aklıma hala gitmek istediğimiz ve gidemediğimiz Heybeli de geliverdi. Sonra, bizim burasının da ada olduğu aklıma geliverdi… Hani, Yetmişler ortasından beri her seçimde bilinmez seçmenler kaydedilmesi, bir yetkilinin evinde onlarca yeni yapılacak vatandaş kişinin yaşama uydurması vesayre sıralandı. Bunalrla seçimlerde nasıl değiştirilen nifusla seçim lehinde oynanma tiyatrosu takıldı…. Tam da bunları sıralacakken, İstanbul Adalarındaki hayali seçmenle nedenli oy oynanması olacağı da anlatan bilgilendirme, karşımda duruyordu. AKP burada son dönemki tüm seçimlerde kazanamazken, taşınma seçmen profiliyle resmen kazanma olasılığı da yükseliyordu. İtiraz eden CHP! Oysa, Yetmişler ortasında veya Doksanlarda Ecevit döneminde ayni itirazlar K. Kıbıstan yükselirken, CHP bizi oldukça sert şekilde suçladı. Şimdi, Kıbrısta savunduğu olayın Türkiyede direk olmasına veya bazı Suriyeli insanların oy hesaplı yurtaş yapılmasına da karşı çıkıyorlar. Anlayacağınız, işler karışık. Tekrar edecem: hem de Türkiyede seçim oyunları ile Suriyeliler tartışmaları da sıcak sıcak yeniden tartışılırken, zamanında daha da kabarık uygulamaları Kıbrısta yapılırken, Türkiyedeki merkezi resmi partiler brakın müdahale etme karşı çıkmalarını,tam aksi, bunları hep savunup, karşı çıkanları nerede ise karşıtlıkla suçladılar! Boşuna, Türkiye bazı Konularda mutlaka Kıbrıs gerçeği ile yüzleşmeden bunları düşünsel olarak aşamaz demiyoruz… Şimdi, Adalar seçmen kayıt konusunu dinlerken, ta Adiyamandan orada oy kulandırma seçmen hikayelerini izlerken, aynen Kıbrısta Karadenizden öteki şehirlere varan seçmen vatandaşlıklarla ayni oyunu Denktaşı destekleme yapma uygulaması geldi. Neyapayım: belek güçlü! Birtürlü silinemez. Tıpkı, hala gidemediğim Heybeli ruyası gibi.***** Konuyu biraz da müzikle tamamlayalım! Özellikle klasik müzikle yazı yazmak veya dinlenerek rahatlama oldukça iyi bir dinlenme yöntemidir. Zamanında, şimdiki Türkiye yandaş Havuz medyasında yazan Engin Ardıç da Mozartın müziklerini dinlemeği hep sinirlendikten sonra öneriyordu. Bilmem, şimdi kısa zaman önce Erdoğanın Mozart dinlemesini “faşistlikle” özdeşleştirince” ne diyecek? Görüyorsunuz: Müzik dahi günümüzde tehlikeli. Zaten, Türkiyede bildik sanatcıların başına gelenler artık normal kızgınlık gerekçesine siyasal hınçla hukuklaştırıldı. Mozart ise ölü olması sonucu, bundan kurtuldu. Mozartın asrılarcaki müzik gerçeği, birisi hem de siyaseci kızınca nasıl faşistleştirme döngüsüne giriyorsa, herkesin yeniden düşünmesi gerekir. Hani derler ya: her şeyi siyasalaştırmayın! Mozart dinlemesi dahi faşistliğe dek saldırı kaynağı oluyorsa, ozaman denecek ne kalır… Genelikle cihalet, gericilik, otoriter yapılar ve kendilerini dinsel muhavazakar siyasal elitler, sanatsal veya aydın gelişmelerine hep nefretle bakarlar. Kitap okumak veya çok sesli müzik yapmanın dahi seçkinler suçu olarak suçlarlar. Gericilik karşıt olarak bilimi, aydını ve sanatı kor. Bundandır ki kendi yandaşını yaratmaya veya satın alarak hiçbirşeye dokunmadan bilimcilik veya sanat yapmanın cihali uygulamasını yaparlar. Boşuna değil, otoriter ve gerici rejimler, kitap okumaya, müzik dinleyip daha yaratıcı olmaya, araştırma ile ileriye gitmelere hep karşıdırlar. Geri kalmışlığı yeniden üreterek ayakta kalmaya uğraşırlar.Buna uyanlar da havada dolaşarak,dokunmayarak bilim ve sanat yapmaya çalışırlar. Boşuna değil, Türkiyede enson Mozart dinlemenin dahi faşistlikle suçlanması veya K. Kıbrısta Asimilasyon oturumundaki Yaşar Ersoy dışındakilerin havada dolaşarak aAsimilasyon anlatma sonuçları yukardaki basit yaşananın sonuçlarıdır. Bir taraf, Mozarta dahi beyenmemeyi faşistliğe de suçlama siyasetine taşırken, burada asimile gerçeği yaşanırken, kimin yapıp kimin karşılaştığı basitliğini dahi koymadan asimilasyon bilimselik daraltılması örnekleri yaşandı. Yukarda size günümüzden 3 taplo sundum. Bu kısırdöngü ile olanı koruyarak ayakta kalmanın gelinen sonuçlarını yaşatılanla anlatmaya çalıştım. Gerisi mi! Biraz da siz düşünün.
0 notes
cnarozyilmaz · 4 years
Photo
Tumblr media
ilk önce ben duygunuzu kendiniz gibilerle oluşturduğunuz kitlesel bizinizden ulusal bize geçiş yapmanız gerekiyor!! senin benle birlik olup yüksek menfaatimizi sağlamaya çalışmamız kabusu birilerinin!! v bu bütünleşme gerçekleşmesin diye bölünüyoruz bile istene akp tarafından v seni asli görevlerini sana ayrıcalıkmış lütufmuş gibi sunarak sana menfaat sağlıyormuş gibi yaparak bizden ayırıyor v bize karşı doldurarak ilkel duygularına hitap ederek bundan hoşlanmanı sağlıyor!! aslında bir çoğunun farkındasın ama şu an ki yaşam kalitenden olmaktan korktuğun için hala akp yi destekliyorsun doğru olmadığını bile bile böyle bir yönetimin!! korkutuyor çünkü seni yaptıkları propagandalarla!! korkma biz düşman değiliz kimsenin senin huzurunda gözü yok olamaz, bu nefreti bu korkuyu bu düşmanlığı büyüten akp kendi siyasi v ekonomik menfaatinden v iktidardan düşüp yargıyla karşılaşmamak için!! haklarımıza v özgürlüklerimize birlikte sahip çıkabilirsek normal bir halk gibi şu an ki yaşam kaliten otomatik olarak katlanacak zaten, bi anlasan korkmadan!! (Düzce) https://www.instagram.com/p/B_DG7YlFY27/?igshid=5n4hybdm7nar
0 notes