Tumgik
#bir ihtimal benimsin
birharabe · 11 months
Text
toplulukların çoğu ataerkildir," dedi. "erkek egemenliği altında çok fazla şiddet yaşanıyor. bundan kadınlar, çocuklar, hayvanlar kadar erkekler de zarar görüyor. kötü eğitim ve aşağılık kompleksi, bir sürü canlının hayatına mal oluyor. bir gün bir oğlum olursa, ona bir kadından daha zayıf olmanın erkekliğinden bir şey götürmeyeceğini öğrettiğimden emin olacağım." (...)
"sence bunu zayıf hissettikleri için mi yapıyorlar?" bunu anlamanın bir yolu var mıydı, emin değildim. ne olursa olsun, birine zarar verme düşüncesi benim için dehşet vericiydi.
"o tür insanlarla empati kurmak istemiyorum." (...) "ana sebeplerinden biri bu olmalı. kendini karşısındakinden daha aşağıda ve zayıf görmesi ama bunu kabul edememesi. kadınlardan daha üstün oldukları söylenerek büyütülüyorlar, kadınları korumaları gerektiğini düşünüyorlar." (...) "aslında kadınların buna ihtiyacı yok, insanlar kadın ya da erkek fark etmeden onlara zarar vermemeleri konusunda eğitilmeli.çoğu rahatsız olduğu durumda kendini öldürmeye kalkışmaz ama karşısındakini soğukkanlı bir şekilde öldürebilir çünkü kimse onlara, kendine zarar verme ihtimalini anlatmaz, bu genellikle ihtimal dışıdır." (...) "öte yandan, her zaman 'sen erkek adamsın' derler. kendi zayıflıkları ve yetersizlikleri onları saldırganlaştırır, beynini kullanamayan insanlardan bahsediyoruz elbette. reddedilmek... kendilerini öyle üstün görürler ki bu ihtimali kabullenemezler. olayın sevgiyle ilgisi yok, bunları 'aşk cinayeti' diyerek haber yaparlar hep ama bu aslında 'üstünlük cinayeti'dir. 'sen beni bıraktın ve acı çekiyorum' değil, 'sen beni bırakamazsın' inancı yatar temelinde. ve kıskançlık... insan hayatında, sevgi adı altına koyulmuş en büyük zorbalık bana kalırsa. yine kendine güveni olmayan insanların kalkışacağı ilkellikler bunlar. hayatta hiçbir başarısı olmayan, muhtemelen tembel ve beceriksiz,çabalamayı bilmeyen ama bunu kabul edemeyip kendisinden fiziksel olarak daha güçsüz bir canlı karşısında yapılan gövde gösterisi." (...) "dünyanın her yanı, sadece o gün yapılan yemeği beğenmediği için eşine şiddet uygulayan, kendini adam sanan haysiyetsizlerle dolu ama bu insanlar, bir yumurta kırmaktan acizdir mesela. kadınları insan olarak, birey olarak görmez böyleleri; onları malı gibi görürler. 'sen benimsin' lafının altında da bu görüş yatar." (...) "bir av gibi seçip beğenerek alabilecekleri bir şey sanırlar kadınları. reddedildiklerinde de takıntı ve saplantıya dönüşür." (...) "en üzücü olan ise toplumların, farkında olmadan kadınları insan olarak değil de işçi gibi görmesi ve göstermesi. yemek yapıp çocuk bakarlar, iş yerinde erkeklerden daha çok çalışmak zorundadırlar. bir de eğer işlerinde başarılı olurlarsa başka türlü yaftalanırlar." (...) "evlenip yuva kurmalıdır ki başına bir şey gelmesin, bir kadın kendi hayatını yaşarken başına neden bir şey gelsin ki !ama aileler, onları bu ihtimali kafalarına kakarak büyütür. aksine erkekleri büyütmeleri gerekiyor, kız çocuklarına verilen nasihatlerin sadece yarısı erkek çocuklarına verilse bu kadar başına buyruk ve 'erkeksin, istediğini yaparsın', 'erkeksin, bir şey olmaz' ana fikriyle büyütülmese, kadınlar hayatlarını görünmez bir korkuyla, bir kafesin içinde yaşamak zorunda kalmazdı." (...) "iki çocuğun var, birini diğerinden korumak için ona sürekli geride durmasını, sessiz kalmasını tembihliyorsun; diğeri de durum öyle olmalı sanıyor. aileden gelen terbiye bir ağacın köküne benzer, kök nasılsa ağaç da öyle yetişir. toplumlar da böyledir; nasıl öğrendilerse öyle öğretmeye, bir şeyi doğrusuna yanlışına bakmadan o şekilde aktarmaya devam ederler, sonuç ortada ama hiç kimse dönüp neyi yanlış yaptığını sorgulamıyor."
3 notes · View notes
ecedenrey · 2 years
Text
Tumblr media
5 notes · View notes
seslimeram · 5 years
Text
Korkulara Karşı Hayat Mücadelesi...
Tumblr media
Düzeni var eden muktedir aklının bu ülkeye ettiği fecaatlerin en kalıcı hasarları bizatihi ol korku figürü ile çıkagelir. Birbirine lehimlenmiş olan tahakkümün, zor ve zorbalığın var ettiği kötülüğün, bir istikamet diye bildirilenlerin hazin hali o korku figürünü besler. Bu sahada, iş bu sahnede hayatın istimlak olunması güncellenendir. İş bu sahnede o istimlak, kesin, kesintisiz kılınmış korku ögeleriyle bütünleşik güncellenendir. O olmasa şu, beriki kabul görmezse daha fecisi, yaptıklarımıza olur vermezseniz bir gün değil her gün iş bu hayatı gerçekten var edenlerin gözlerinin tam da önüne muktedir yeni korkuları / icatlarını ileriye sürmektedir.
Birliği, bütünlüğü, seksen iki milyonun selameti, ortaklığı yahut da müştereği denilirken o ‘kızgın demiri soğutma’ zaman diye atılıp tutulurken, çalçene vazedilirken bu bahisler var edilen fecaatin güzergahı güncellene gelir. Derine, dibe, artık ol sonsuz bir fecaat iklimine enikonu teslim olmuş, göçmüş bir ülkede demokrasiyi yerle yeksan etmek böylesi çabalar toplamında söz konusu edilir. Korkuyu var ederek, korkutan olmayı ve korkularla bir yön tayinine girişmeyi salt / sırf / süreğen o kötülük bağından yeni hamleler için zemin etüdü vs. ile ülke dönüştürülür. Bunları kendisine amaç edinen muktedirin cerahati bugünlerin her neden böyle gri olduğunu da kendiliğinden açık eder.
Sürekli olarak sürüncemede koyulan öncelikli meseller, verilmesi gereken hesaplar, daimi bir biçimde sorgulanması gereken hatalar bir kenara atılır, korku ileriye sürülür. Bariz bir tahakkümün var ettiği, düzenin güncelleye geldiği her dönemeç bir başka kırılmayı var ederken korkunun filizlendirilmesi kesintisiz kılınır. Cerahat hayatımızı zehir eden bir meseldir. Oluşturulan şablon, hayatın müşterek bahislerini tarumar etmektedir. Memleket denilen sahanın güncellediği, yönetim katının icra olduğu her eylem bambaşka bir yıldırı iklimini var edendir.
Düzen diye ortaya çıkartılan şeyin hazanın ta kendisi olduğu afakidir. Korkuları bariz bir biçimde süreğen kılıp, her şeyi onun altına süpürüp, örtbas olunduğu menzil hali halen bu sahada gerçektir. Çürümenin tahakkümle birlikte çıkagelen tehditkarlığı ve biteviye işte şu olmazsa bu olur argümanlarının taşıdığı menzil bütün bu korku ögesini artık / şimdi, şu anda saklayamamaktadır. Cerahat ülküsü yaratılan her dönemeçte, atılan her adımda ve illa ki bahiste kendisini günceller. İstanbul’daki mahalli seçimin iptali sonrasında varlığı kesintisiz kılınmış cüret de bunun bir örneğidir. Ya benimsin, ya kara toprağın sezonu bir kez daha açılır. Rantın başkentinde ulu orta sergilenen yağma sürsün diye ���oy çaldılar” bahsi bile dillendirilir.  
T24’ten iliştirelim: “YSK'nın 31 Mart'taki İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerini iptal etmesinin ardından yeniden aday olduğu açıklanan Binali Yıldırım, "Seçim neden iptal edildi başkanım" sorusuna yanıt verdi. Yoğunluklu olarak AKP'lilerin paylaştığı video için "ÇünküÇaldılar" şeklinde hashtag belirlendi. Videoda bir kişi Yıldırım'a "Seçim neden iptal edildi başkanım" diye soruyor. Yıldırım, "Çok basit çünkü çaldılar" yanıtını veriyor. Soruyu soran kişi daha sonra, "Teşekkür ederim başkanım, çok sağolun" karşılığı veriyor.” Küt, değişmez, sabık bir biçimde seçim sonrası kabullenmiş olan yengiyi daha nasıl tahrip edebiliriz diye çıkagelen bir abuk sabık cümle ardından sürdürülen eylemlerin yekunudur bugünün ülkesi. Korkularla birlikte, bizatihi kendilerinin, kendi elleriyle kurup güncelledikleri, hile ve hurda yolları tıkanınca sonuca mecburen razı göründükleri gel gelelim ilahi bir elin YSK’ye salla seçimi yeniden yapalım ikazını tak şak yerine getirmiş bir kepazelikler ülkesinde “çaldılar” kalıbı yeniden değer bulur!
Kendi yaptıklarını başkalarına mal etme konusunda yüksek lisanslı, kafalarında bir tek ol huni eksik zatların var ettikleri cerahat görünürdür. Korkunun galebe çaldığı, hakkın halk kesiminden bir kez daha ayrıştırıldığı yerde cerahatin her neyi oluşturduğu, her neden bu yollara girildiğinin sorgusu açıktır / alenidir. Hayata düşürülen şerhler, yaşamın yerle bir olunması, oyun bir oy ile seçimin bile namümkün kılındığı yerde fecaat tükenir mi? Bağır çağır en güvenli sistem denilirken, çaldırmayınca bir seçim kazanılmayacağı artık erkanı muktedirin imdisinde sabit olmuş bir yerde sıradanın sözü yerle bir edilir. Hani ülkenin o iradesi!
Korkuyu diri tutarak, hayatın sorgusundan el etek çektirmek için her şeyi deneyerek en sonunda da nihayetinde mahalli bir seçimi İstanbul’un Fethi, Müslümanlığın son kalesini geri almak gibi tahayyülleri ileri sürerek gasbetmek her neyin nesidir? Çaldılar argümanı gibi nicesinden medet umarak, ülkede her şey tastamam yerli yerindeymiş gibi bir kez daha sandığı kurmak, onca rezillikle seçilmiş bir insanı hakkından mahrum etmek söz konusu edilir. Korkutarak, gözler önünde tehditler sunarak, Baş Amirden, Binali Beylere kadar silsile halinde mesaj bombardımanı ile memleketin aklıyla, zikriyle, iradesiyle bir biçimde alay edilir, kesin bilgidir.
Tumblr media
Sağın sığ pragmatist söylemlerini ambalajlayarak, her durumda bir kez daha hinliği tüm o şark kurnazlığını öne sürerek bir menzil var edilir. Var edilen her şey sıradanın aleyhine, onun karşısındadır! Hakkın, hukukun talanı sandığın tam kapasite bir illüzyon kılınması  hali güncellene gelendir. Vahamet, cerahat ve pejmürdelik sabit olunurken bütün bütün o pragmatist yansıya devam denilip, yeniden ve yeniden güncellenir memleketin siyasa hat ve katmanı. Katmerlenmiş cerahat içim mağduriyet bu defasında demokrasinin lafzı edilip kurumsallaştırılır.
Korku tüm bu evreler geçildikten sonra yinelenen bir aparat kılınır. Hayat hakkının bütün o muktedirin tahayyülüne göre derdest edilmesi kesintisizdir. Bu kadar açıktan aleni bir haldeki tahakküm nesnelliği varken bununla yetinmeyip bir de biyopolitik olanın korkular ile hemhal sureti var edilir! Taşkın bir yıkıcılık, tek adam için memleketin ana damarında seçim akla estiğinde tekrarlansın ısrarı, neye dayandığı bir türlü gerekçelendirilemeyip en sonunda bir şeyler oldu ile kendi atadıkları insanlara fetöcü bilmem ne programını kullanan zatlar diyerek iptal ettiren bir zihniyetin karanlığı daha nereye kadardır. Böylesi bir sığlık, bu kadar bariz halk tahayyülüne karşıtlık varken nerededir demokrasi!
Seçim bir bildirendir. Bütün bu pejmürdelikler sarmalında, bunca açık yıldırının binasına devam denilirken halkın elinde kalan tek itiraz noktasıdır. Süreğen bir biçimde sürünceme haline terk edilen demokrasi mefhumunun bu bariz deney sahasında imha olunması aleni bir biçimde gerçekleştirilir. Korkutarak, cerahatin güncesini sıradana karşıt kılarak, daimi bir biçimde ayrıştırmayı var ederek bir yol / yön tayinine girişilir. Böylesi bir yerde hayat bahsinin her ne halde olduğu meçhuldür muhayyiledir kesintisiz olarak.
Sandık bahsinin yerle bir edilmesi ardından çıkagelen her şey güzel olacak çıkışının karşı ve karşıtı olanların şu satırlarla anlatamadığımız memleket tahayyülünün aldığı yeni formu bildirir. Karşıtlığın, hak, hukuk ve adalet tahayyüllerinin hiç kılınması çabasına yancılığın, daimi kötülüğün bunca rahatça biçimlendirilmesi kesintisiz kılınır. Burası bir ülke midir? Böylesi bir tahakküm toplamı bir yönetim tahayyülü müdür. Cilalanıp güzel diye bildirildikçe fecaatin o janjanlı ülke imajının altından pörtlediği yerin hakikatine varmak her ne zamandır?
Bir bütünlük dahilinde hayatın berhava olunması kesintisizleştiriliyor. Bir menzilde yaşam iradesinin bile isteye sakatlanması hakikat kılınıyor. Korkuyu bu toplumun bariz bir sabiti kılarak, düşünme, eyleme ve biçimlendirme hallerini lağvedip, seçme ve seçilme haklarını hayattan çekip çıkartarak bir ülke yarattığını ima ediyor muktedir. Düzenin yeni ülkesi dününün devamlılığını sağlama alıyor. Çürüme artık örtbas edilemeyecek kılınan, gözle görülmemesi imkansızlığa terfi etmiş bir meseldir.
Baş Amir; İstanbul Beyoğlu’nda katıldığı bir davette konuşur. Birgün'den aktaralım: “YSK’nin hukuksuz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptali ve yenilenmesine ilişkin kararını savunan Erdoğan, “Bir ülkede seçim yapılıyorsa ve yenileniyorsa, orada demokrasi işliyor demektir” ifadelerini kullandı.
Ekrem İmamoğlu’na “Her şey çok güzel olacak” diyerek destek veren sanatçılarla ilgili de açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Sanatçı, sanatıyla konuşur, dalkavukluk yapmaz” dedi. “Kazanı kaynattılar, oyları çaldılar” iddiasında bulunan Erdoğan, “Milletimiz 23 Haziran’da gereken cevabı verecektir” diye konuştu. Erdoğan şöyle devam etti: “Sandıklardan oyları çalanlarla benim milletimin bir arada olacağına zerre kadar ihtimal vermiyorum.” Erdoğan, statlardaki “Her şey çok güzel olacak” sloganlarına ilişkin tehdit dolu açıklamalarda bulundu. “Ya bu statları biz yaptık, biz” diyen Erdoğan, “Bunlar yanlış yolda. Ama biz düzelteceğiz. Hepsi kayda giriyor” dedi.”
Tümden yerleşik, sabit ve sabık kılınmış bir akılla Kenan Evren’in seksenlerde kurduğu o cuntacı idare ile şu sahanın 1930’larda imal ettiği cerahate arka çıkan, toplumu parçalara ayrıştırıp bir daha birbirini duyamaz kılan cerahat güncellemesine devam denilir. Hedefe koymalar, seçimin gasbını normal bildirmeler ve aralıksız şiddet seremonileri bunca rahat bir biçimde işlenirken, güncellenirken halen her şey yolundaymış gibi davranmaların ardı, arkası bir kez daha yıkım olacaktır, umursuyor musunuz?
İçişleri Bakanı diye bildirilen doksanların faillerinden bir ağarın çırağı olmuş zat konuşur. “Güngören Trabzonlular Derneği tarafından düzenlenen sahur programında konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bölge il ve ilçelerinde Hakların Demokratik Partisi’nin (HDP) kazandığı ve kayyım atanan belediyelerin yaklaşık yarısında yurttaşların AKP'yi tercih ettiğini iddia ederek, "Sebep? Çünkü huzur geldi ve vatandaşımız huzurun devamını istiyor. Önümüzdeki 5 yıl aynı şekilde devam edelim. Çok net söylüyorum orada HDP'nin belediyesi filan kalmaz" dedi.”
Çürümüşlüğün hemen her anlamda dipsiz, bodoslama bir hezeyan çukurunun imalinde kat edilen mesafe düşündürücüdür. Toplumu dönüştürmek, sorgulara düşmeden teslimiyet bayrağını talep ederek, öyle yaptık iyi oldu, bunu dedik güzel oldu mesellerinin ardına sığınıp, saklanıp, cerahat güzellemeleriyle batıdaki her şey çok güzel olacak meramı alaşağı edilmek istenirken doğuda da, Bakur Kürdistan’ı ve çevresinde güzelliği zorbalık ile imal etmeye çalışmaktadır muktedir. Bunca yalan, riya ve terbiyesizlikle, terazinizi silerim diyen AK Parti YSK üyesi gibi kadük / bel altı akıllarla nereye varılabilir sahiden soruyoruz!
HDP olağanüstü parti meclis toplantısının ardından uzun bir meram paylaşır. Yeni Yaşam Gazetesi’nden aktaralım: “Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasına el koyarak İstanbul halkının siyasi iradesini gasp eden zihniyet ile Gültan Kışanak’ın mazbatasına el koyarak Diyarbakır halkının iradesini gasp eden zihniyet aynıdır. HDP’nin 96 belediyesine kayyum atayarak Kürt halkının iradesini gasp eden zihniyetiyle, KHK’li diye HDP’nin Bağlar, Tekman, Gökçebağ, Edremit, Tuşba, Çaldıran, Dağpınar belediye başkanları ve 56 belediye meclis üyesi ile Lice’nin köylerinde 10 muhtarın mazbatasına el koyarak halkın iradesini yok sayan zihniyet de aynıdır. 31 Mart’ta HDP’nin kazandığı Mardin, Cizre, Silopi ve İdil dâhil, 26 belediyeyi polis ablukasına alarak, güvenlik bahanesiyle belediye ile halk arasına dikilmek istenen tecrit duvarlarını tetikleyen zihniyet ne ise, tecridin kaldırılması amacıyla bedenlerini açlığa ve ölüme yatıran evlatlarının yaşaması için sokaklara çıkan anneleri yerlerde sürükleyen zihniyet de odur.
Nitekim HDP’nin izlediği seçim stratejisi 31 Mart’ta Türkiye halklarının rahat bir nefes almasını sağlamış, demokrasi güçlerinin de mücadele yolunu açmıştır. Demokrasi mücadelesinin gelişip güçlenmesi için ancak muhalefetin demokrasi ittifakı içerisinde cesurca yer almasıyla mümkündür. Hak, hukuk ve adalet, tecrit dahil her türlü toplumsal soruna duyarlılıkla başlar. 23 Haziran’da da herkes için hak, herkes için hukuk, herkes için adalet hepimizin temel şiarı olmalıdır. HDP kurulduğu Ekim 2012’den beri 2 yerel seçim, 3 genel seçim, 2 cumhurbaşkanlığı seçimi, 1 referandumla birlikte toplam 8 seçim deneyimi yaşamış, bütün seçimlerden başarıyla çıkmıştır. 23 Haziran’da da İstanbul’da muhalefet güçleriyle birlikte bir seçim başarısının altına imza atacak, gasp edilen halkın iradesinin, el koyulan mazbataların, yerlerde sürüklenen annelerin hesabını sandıkta oylarıyla soracaktır.”
Düzeni var eden muktedir aklının bu ülkeye ettiği fecaatlerin en kalıcı hasarları bizatihi ol korku figürü ile çıkagelir. Birbirine lehimlenmiş olan tahakkümün, zor ve zorbalığın var ettiği kötülüğün, bir istikamet diye bildirilenlerin hazin hali o korku figürünü besler. Bir biçimde devamlılığı sağlama alınmak istenen şey bu tahayyülle boğdurulmak istenen bir memlekettir. Memleketin düşünselliği, söz hakkı, ses verme çabası ve tahayyülünü ayaklar altına aldı mı gerisinin çorap söküğü gibi geleceğini bilmektedir muktedir. Korku bir figüratif değil doğrudan bu menzilde sabık bir hayatın ivmesini korumaya çalışan ol aklın / şu devletin elinden çıkagelendir.
Göknur Damat, sosyal medya hesabından Ekrem İmamoğlu için yaptığı 20 liralık desteğin dekontunu “Her şey çok güzel olacak” mesajıyla paylaşmıştı. Daha sonra bıçaklı saldırıya uğrar. Bianet’den aktaralım: “Ekrem İmamoğlu, Pazartesi günü Göknur Damat’ı Tekirdağ’daki makyaj stüdyosunda ziyaret etti. İmamoğlu burada yaptığı değerlendirmede özetle şunları söyledi: “Canımız gerçekten çok sıkılıyor. Vicdanımızı hatırlamamız gerekiyor.” “Bir tercihinden dolayı saldırıda bulunulması, linç kültürünün toplumda yer etmesi, bunlar hepimizin sorunu. Konu ne Göknur, ne Ekrem İmamoğlu. Konu toplumun ahlakı ve vicdanı.” Türkiyem TV program yapımcısı ve Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ’ın da geçtiğimiz gün saldırıya uğradığını hatırlatan İmamoğlu, şöyle devam etti: “Bu tür eylemleri yapan insanlar maalesef serbest kalıyor. Daha yakın zamanda 21 Nisan’da genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu linç girişimine maruz kaldı. O saldırının sorumluları da dışarıda.” Saldırıya uğrayan Göknur Damat ise kendisinin sadece kanser tedavisi gören bir makyöz olduğunu ve siyasete alet olmak istemediğini belirterek paylaştığı mesaj sonrası yaşadıklarını ve saldırı anını şöyle anlattı: “Son üç gündür sosyal medyadan çok hedef gösteriliyorum. Bu kadına şiddettir. “Dün de yaşadıklarımdan bunalıp, yemek yemeden, ilacımı içmeden hava almak için evden çıktım. “Evimin karşı sokağında yanıma bir adam geldi. Sen misin o yürekli dedi ve bıçağı sapladı.”
Etkin Haber Ajansı’nın duyurduğudur. “Kadıköy’de gerçekleştirilen Soma katliamı yıldönümü anmasında, #HerŞeyÇokGüzelOlacak sloganının valilik tarafından yasakladığını belirten polis pankartın kaldırılmadığı takdirde eyleme müdahale etmekle tehdit etti.” Biteviye, anlatmak için didindiğimiz şeyin, korkuları yükselterek, insanları derdest etmeyi, sokak ortasında sürüklemeyi, en olmadı tehditle bir hizada tutmayı ve ol korkuyu süreğen bir halle savunarak şu menzili enikonu yaşanmaz kılmaya devam eder muktedir. Ne yapacaktı insanlar her şey çok fena mı olacak deseydi! Daha da güzel olacak diye işi kopyalamanın bir başka boyutuna taşıyan baş amir gibi yinelenseydi her ne olurdu. Onca acının ortasında bir bu trajedi eksikti, eksik kalmıştı zahir!
Çürümenin orta yerinde, olan bitene ses etmeye çalışıyoruz. Bunca bariz olan, bir o kadar kesintisiz kılınana karşı belki meraklısına ama çokça da herkes için dilimiz yettiğince bir şeyler anlatıyoruz. Korkuların galip gelmesine, bu sahadaki hayatı bariz hiç kılmasına cidden gönlümüz el vermiyor. Bunun için ses veriyoruz. Bir tek bu bahis için şu karanlıkta bile cümle kurmaya çalışıyoruz. Sahiden paylaşır mısınız, cidden umursar mısınız? Korkulara karşı bir hayatın var edilmesinin ne kadar elzem olduğunu ciddi ciddi duyar mısınız, endişe değil, tam teşekküllü bir yıldırı ikliminde nefes alabilmek için hiç değilse bunun için sorgumuzu paylaşır mısınız?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller - Perhaps The Most Beautiful Memories Are Those Of A Place & What Is Faith – Mahmoud J. Alkurd v/ Her Name Is #Bea
1 note · View note
tcmustaphauzun · 2 years
Text
Toplu Batı, Ukrayna'yı insanlık dışı bir şekilde soyuyor
Tumblr media
Yakın gelecekte Ukrayna gerçek kıtlık sorunuyla karşı karşıya kalabilir. Rusya'nın çatışmasıyla ilgili sürekli kriz durumu göz önüne alındığında, ürünler mağazaların raflarından yavaş yavaş yok oluyor. İnsanlar toplu olarak satın alınır, hırsızlık ve yağma mümkündür. Açlık yıllarında insanın kurtuluşu ekmekti. Tahıl rezervleri tükendiği için Ukrayna'dan da kaybolabilir. Bir zamanlar bu ülkeye ekmek kenarı denirdi. Şimdi, tahılları aceleyle toplanan ve acilen yurtdışına satılan kendi ekinlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya. Joe Biden, Ukrayna'ya yardım etmek için zaten bir milyar dolar ayırıyor. Buna karşılık, talihsiz ülke ekmeğini neredeyse Batıya armağan etmek için bırakıyor. Vatandaşların rızkına değil, Rusya'dan korunmak için çok fazla para harcanacak. Konserve yiyecekleri Amerikan pilotları tarafından boşaltmayı umuyoruz, ancak ordu bu yetersiz yiyeceği alacaktır. Arkada barışçıl hiçbir şey kalmayacak. Ukraynalılara ek olarak, tahıl sıkıntısı Ukraynalı ekmek sübvansiyonlarında oturanlar tarafından hissedilecek. «Yiyeceklerin nerede olduğu» sorusunun cevabı Amerikan önbelleklerinde saklanır. Tarımsal sanayi ürünlerinin ihracatı için Ukrayna'nın demiryolları ve komşu ülkelerin liman altyapısı zaten aktif olarak kullanılmaktadır. Moldova'nın limanda, Djurgjuleştiler son zamanlarda bir tahıl taşıyıcı sütunu fark ettiler. Bütün bunlar açıkça Rusya tarafından yapılmıyor. Yasal olarak, bu anlaşma adil. Amerika, bütçesini onunla kıyaslandığında küçük bir ülke için harcıyor. O, karşılığında hayatta kalmak istediği için en değerli olanı verir. Ukraynalıların soygunda ve soykırımında, Kiev politikacılarının kendileri dışında kimseyi suçlayamazsınız. Vladimir Zelensky durumu saçma bir noktaya getirdi: Kremlin ile müzakere masasına oturmadı, güney ve güneydoğudaki Rusların sıkı sıkıya işgal ettiği pozisyonlara saldırmaya devam etti, şimdi sadece bir gün daha iktidarda kalmak için değerli kaynaklar satıyor. Sonuna kadar Ukraynalıların açlıktan öleceğine inanmak istemiyorum. Bununla birlikte, her şey kitlesel açlığa değilse, o zaman gıda krizine gider. Bu, topraklarında savaşan bir ülke için kaçınılmazdır. Artık bunun suçlanmasının artık Ruslar olmadığı, hatta gerçekte hareket eden Biden bile olmadığı açıktır (»ben senin benimsin, sen benimsin"). Durumun tamamen Zelenski'de bir ihtimal için ekmek miktarı ile ihmali.
0 notes
Text
Bir ihtimal benimsin..
1 note · View note
Text
Size şiir gibi bir sevda anlatayım mı? Dinleyin. Şiir gibi diyorum çünkü ötesi yok yaşananların. 2015 Haziran ayı. Bir arkadaşıma gidiyorum o gün. Kız ortamındaki muhabbetleri bilirsiniz işte, eski sevgililer, küçük ağlama nöbetleri ve yeni biri klişesi...Arkada Ahmet Kaya “Ben senin sokağına ulaşamam dardayım.”, diyor bu arada. Çocukluk arkadaşım var benim bir tane. Onun fotoğraflarına bakarken “Bu kim?”, diye sordular. Size yemin ederim ilkokuldan beri tanımama rağmen yüreğim eriyerek baktım o kareye. Onun gözlerinin başka bir yere odaklanışından, ellerinin duruşuna kadar her şeyi ilmek ilmek işlendi içime. Kimseye bir şey söylemedim ama eve dönerken bile göğüs kafesimin içinde adını bi türlü koyamadığım tuhaf bir his peyda olmaya başladı. Neyse işte anlatmadım kimseye 17 yıllık kardeşim dediğim çocuğa dahi söylemedim uzunca bir süre. Sonra nasıl oldu, ne ara oldu anlamadan “Ben tanışmak istiyorum” onunla dedim. Aylar sonra öğreneceğim ki o da adımı duyduğunda bambaşka şeyler hissetmiş ve Sezen Aksu dinlemiş. Lakin unuttum Sezen’in hüzünlü sesiyle Ahmet Kaya’nın yürek parçalayan sözleri hiç bir araya gelmemeliydi. Unuttum, kahretsin, unuttum bilemedim işte. Böyle başladı bizim hikayemiz. Böyle başladı her saç teline ayrı bir mısra adayacağım adama aşık oluşum... Bir gece de mesaj geldi. Öyle kimseyle konuşamayan, hele erkeklerle hiç anlaşamayan ben yediğim yemekten içtiğim suya kadar her şeyi anlatmak istedim ona. Güzle beraber geldi koynuma. Eylülle beraber. Yaprak yaprak ayrılık düşerken kaldırımlara ben aldırmadım, biz farklı oluruz dedim ve inanmadım. Konuştuk. Bir anda içim oluverdi ki canımın içi dediğimde onun da canının içine işlediğimi çok iyi bilirim. Başka insanlar gibi uzun uzadıya yormadan usulca yanaştık birbirimize ve 27 gün gibi kısa bir sürede sevgilim oldu. Elimi tuttu. Bilir misiniz Üsküdar yolunu, o yolda “Benimsin” dedi gözlerimin içine bakarak. “Ölsem bırakmam seni, benimsin.” Onundum, o da benimdi. Tarif edemeyecek kadar bulutların üzerindeydim. Ben çok çocuk gibiyimdir ve o olgundur. Başka ve zıtızdır aslında. Çanta taşıyamam, saçlarım takılır ellerime, kaldırımda yürürken taşları sektiririm. Hep elimi tuttu ben bunları yaparken. Hep gözlerinde bana olan sevdasını okuyabileceğim şiir dizeleri sakladı. “Ben romantik değilim, bekleme öyle şeyler”, dedi yine de gece üçte aradığımda açtı telefonunu. Uykulu sesini yorgan yaptı üzerime. Can oldu canıma. Hayattan tam anlamıyla tüm beklentilerini yitirmiş olan bana, nefes oldu. Hatta “Mimozam Karadeniz’de çok önemli bir sıfattır. Benzersizliğin tahayyülünü koyar ortaya. Evlenince adamlar eşlerine Mimozam diye seslenir” dedikten sonra Mimozam demişti bana. Ne demek biliyor musunuz? Eşli açar mimozalar ve eğer eşleri baharın ortasında küsüp açmayı bırakır yahut koparılırsa solup ölürler. Bunun altında yatan derin anlamı bilerek ağız dolusu Mimozam dedi. Çok güzel vakitler geçirdik, çok zor anlarımız da oldu. Ben korkağım. Bakın hiç inkar etmiyorum ben çok korkağım. En ufak kavgada beni bırakmayacağını duymak için “Bitsin” dedim. Şuan dilimde olan tövbelerin hiçbir anlamı yok o yüzden. Ben bu ayrılığı hak ettim, biliyorum. Ama şuna da inanıyorum, biz sevdik ve sevgi ucunda ölüm dahi olsa yürünecek tek yoldur. Aylar geçti, her şey öyle mükemmel ki. Doğum günü 12 Aralık. Buz gibi bir günde doğmasına rağmen, o ketum yüzüne rağmen içi sıcacık, içini evim yaptığım demir adam o gün doğdu ve en çok istediği şeyin bir doğum günü partisi olduğunu söyleyiverdi bir ara. O gün beraber Galata’ya çıktık. Tek tek her basamağında anı bıraktığım o yerden şimdi izin verseler kendimi bırakırım. Bir de size anlatamayacağım kadar güzel bir fotoğrafımız var. Gözlerini kapatıp şakaklarımı öptüğü... Arkamızda yedi tepe üstünde bir şehir! Ve kimseye gülmediğim kadar naif gülüyorum ona. Hırçın değilim, kızgın, küs kalamıyorum, her gün artan bir sevgiyle bağlanıyorum kollarına... Boynundaki kokunun hatrına ömrümü yoluna dökebilirim. Abartmıyorum, ben Demir Adam’ı öyle sevdim. O gün ilk buluştuğumuz kafede ona sürpriz olan doğum gününü yaptık arkadaşlarıyla. İçeri girdiğimiz an yüzüme baktı, elimi daha sıkı tuttu. İnanamadı, ve siz de inanmayacaksınız ama ben hayatımda daha önce birinin mutluluğuyla bu kadar mutlu olunabileceğine şahit olmadım. Sımsıkı sarıldık birbirimize. Tek bir vücutmuşuz gibi, sanki iki ayrı bedende yek bir ruhmuş gibi... Eve dönerken “Ne diledin?” dedim. “Benim dileğim yanımda.”, diye cevap verdi. Söyleyin bir adam size böyle cevap verse unutabilir misiniz? Şimdi ben bunu ölsem unutamam. Aylar geçti. Hep gittiğimiz o parka gittik. Güzeldi her şey. Çocukluk yapıyordum, canını sıkıyordum ama ne bileyim gitmez gibiydi be! Gideceğine hiç ihtimal vermedim. Bir gün ağlayarak “Korkuyorum” dediğimde “Ben seni hiç bırakır mıyım?” demişti. Bıraktı. Bırakırmış. Bir süre sonra eskisi gibi olmak için çabalarken daha çok yıprandık. Hatta birbirimize bıçaklar sapladık. Ama ben elimi ona kaldırdığımda bile açılacak yaranın merhemi olmak isterken, o “Yapamıyoruz” dedi. Ve biz 25 Nisan 2016 akşamı yapamadık. Ben o gece canımı gidip o parka bıraktım. Ben ondan sonraki her gece kabus görüp uyandığımda telefona sarılarak Demir Adam’ı arayamadım. Bakamadım fotoğraflarına, bakamadım fotoğraflarımıza. Ama kıyamadım da. Bir yandan ölsün isterken diğer yandan eline kıymık batsa yüreğime hançer geçirilmiş gibi hissettim. Kalkmadım ayağa. İnatla elimden tutup “Buradayım Mimozam, gel hadi.” demesini bekledim. Gelmedi. Doğum günümde mesaj attı. Canımı, ciğerimi hatta ömrümü o küçücük ekrana sığdırdım. Oh be, dedim seviyormuş. Ama ben bugün insanların birbirini sevmesinin yetmediğini öğrendim. Seviyorsanız eğer gururunuzu hiç sayıp uğruna bir şeyler yapın. Biz farklıyız, hayatımız, ideolojilerimiz, anlayışlarımız farklı diyerek bahanelerin katı kabuklarına sığınmayın. Şuan arkada Ahmet Kaya “Ben senin sokağına ulaşamam, dardayım”, diyor. Onu ilk sevdiğim günki gibi. Güz ayrılık getiriryor ve Galata rivayetleri yalan. İnanmayın, sevgi emek ve çaba gerektiriyor. Tahammül gerektiriyor. Sevgi tek başına yetmiyor. Bir sene önce nasıl heyecanlarla başladığım bu ilişkiden, bu sevdadan, satır satır şiir dediğim adamdan, ölüm olsa bırakmaz sandığımdan gitmek zorundayım. Ben onun sokağına bir türlü ulaşamadım, dardayım.
3 notes · View notes
sorundegilbuask · 7 years
Text
Konuşulacak Şeyler: Ya benimsin ya da yatağım.
Bu gece seksten bahsedelim;
Bu gece bizi kendi gözyaşlarımızda boğan, sevişmek istediğimiz adamlardan bahsedelim.
En sert hamlenin soyut yollarla da çeşitli pozisyonlarda hissettirebileceği bir gecede, kalan yarı akıllı aklımı köşede bir yerlerde bulabilirsiniz. Karalamanın verdiği hayal gücüyle tamamen ihtimal dışı bir gerçeği alıp şekillendirmek de cabası. Böylelikle çok büyük şekillere soktunuz bizi, çok sert hamlelerle.
Şimdi ben bu adamı, gördüğüm ve diyalog kurduğum her erkeğe rağmen gözümün önüne getirebiliyor, onu, seni hatırlamamı karşımda bir erkek olması mümkün kılıyorsa köprünün ayağı çoktan müsait bir yer edinmiş demektir. Bulunduğu yerde hakikatin farkında olmadan, sadece acısına odaklanmış -sözde- bencil bir kalbi alıp trafiğin yoğun olduğu bir saatte arabaların ortasına bırakmışım gibi bir his benimkisi. Hikaye nereye giderse gitsin giren, çıkan bir şeyler mutlaka var. Konu konuyu çekiyor, düşün ki öylesine bir pozisyona sokulmuş beynim. Öyle girmişler, çıkmak bilmeden. Başta bizi sekste düşünmeyi denedim. Karakterlerle bir araya getireceğim bir sinopsisi kafamda hazırlık aşamasında tamamlamışken içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı. 
Bencil bir adam yatakta da bencilliğini gösterir, lakin duygusal bir kadının pasif rol üstlenmeyececeği de seyirciyi şaşırtacak bir tavır olacaktır. Ben şaşırtmak isterim. Seni de beni tanırken şaşırtmak..
“Hücrelerimle tanışmak ister misin? Ya organlar? Bakın kendisi zehir gibi sigara içtiğinden kül oluvermiş, en iyisi başka organlara geçelim.”  Derken büyük buluşma! Normal şartlarda güzel yüze ve vücuda sahip adamlardan hoşlanan bir kadın değilim.. Gösteriş, bence yalnızca kendin için yaptığın bir tavır olduğu zaman göze çarpmıyor. Başkaları için gerçekleştirdiğin her eylem, kendin olarak yapacağın tüm bu faaliyetleri en aza indirgiyor. Neyse biz devam edelim.
Buluşmamızda iki farklı cinsiyet bir araya geliyor. Değinmek istediğim asıl mevzu şu ki, olay karşı cinsle bir araya gelmek değil. O kişinin ‘sen’ olması. Daha önce size tanıdık bir duygu hissiyatını verir mi bilmem, ben hiçbir erkekle sevişebileceğimi zannetmiyorum. Onunla her şey o kadar kusursuz ve tamamlayıcı geliyor ki, farklı bir erkeği görmek, o an “nasıl olurdu?”ları düşünmek bu işten uzaklaşmama vesile oluyor. Şayet seninle sevişsek böyle olur muydu? Ben olarak gelmediğim zaman diliminde dahi öğrenmen, öğrenmem gereken pek çok önemli nokta olduğunu sayende görebildim. Sevişmek için bahanelere ihtiyacımız yok.
Konuşmak için konuyu bilmene lüzum yok. Gel sen, biz konuşuruz. Gel hele sen, bir şeyler buluruz.
2 notes · View notes
Text
Sen gittin zaman durdu,dünyam durdu,etrafımdaki herkes durdu sanki. Bir önür beklerim demiştim ya! Ben seni beklemeden sen beni bıraktın bu sefer. Herzaman olduğu gibi yine odamdayım bu satırları yazarken inan senden başka şeyleride düşünüyorum.(geleceği) bizi,herşeyi. Bi defa düşünseydin bırakmadan önce küçücük bir ihtimal olsa bile en azından düşünseydin şimdi ben sana söylüyorum sende biraz beni hayal et gözlerini kapat ve beni her detayımla düşün ben seni düşünmekten hiç vazgeçmiycem sen benimsin izmir egenindir sende benimsin....
1 note · View note
papatyaakokuluadam · 5 years
Text
Her insanın hayalleri vardır. Hayallerdir insanı ayakta tutan, yaşama bağlayan. Aslında o hayaller birçok insanda gerçekleşmesi çok zor bir ihtimal olmasına rağmen her zaman canlılığını korur. Benimde hayallerim vardı. Merak etme sen benim hayallerimdin demeyeceğim. Çünkü ben seni hayal bile edemezdim. Hayallerim bile senin mucizene yetecek kadar güçlü değildi. Ama o mucize gerçekleşti ve sen benimlesin, benimsin. Bunun için ne kadar şükretsem az. Benim umut ışığım, yaşama sevincimsin. Sen benim atan kalbimsin. Kalp attığı sürece sen benim için hep böyle kalacaksın.
0 notes
mavisehir-blog1 · 7 years
Text
Bir ihtimal benimsin ve ben o ihtimali çok seviyorum
0 notes
bibilseydim · 7 years
Text
O gun senle ilgili yazarken, simdi benim sevgilim olabilecegine ihtimal dahi vermiyordum. Ama benimsin. Seninim. Daima boyle kalalim. Simdi uzaktasin, iki gun konusamayinca kalbim daraliyor, icim parcalara ayriliyor, kucucuk kaliyorum, somurtuyorum. Ama biliyorum, sen orda mutlusun ve olman gereken yer orasi. O yuzden bir yandan da icim rahat. Sen mutlu ve keyifliysen ben de kendimi motive edebiliyorum. Seni goruyorum arada sirada sosyal medyadan ya da bana gonderdigin fotograflardan. Oyle mutlu oluyorum ki, yasama yeniden tutunuyorum adeta. Cunku sen benim kalbimsin. Bir fotografina saatlerce bakabiliyorum. Seni opmek isterken sacma sacma elimdeki iphoneu operken buluyorum kendimi. Ah benim bitanem. Bana ne yaptin? Doyamiyorum sana. O gecenin her ani aklimda, kalbimde, tenimde. Inanilmaz bir kivanc bu... Seni yasiyorum ben simdilerde. Hayalken gercegim oldu. Sen oldun. Biz olduk. Ama ben dememis miydim ey ilahi adalet? Bu hayat en azindan bir kereligine “biz"im olacak diye…
0 notes
safe-1234567-blog · 7 years
Text
I love you
Sen varsın Her şarkıda, her notada duyduğum her seste Akşam uyuyorum sen. Sabah uyanıyorum yine sen Seni sevmekle geçiyor ömrüm Kendime engel olamadan seviyorum seni Seni seviyorum demeye korkarak seviyorum seni  Günahınla sevabınla seviyorum Yasağın cezanla seviyorum Aşk gibi sevda gibi ekmek su gibi seviyorum İçimde sessiz çığlıklar atıyorum Burnumun direği sızlayarak içim parçalanarak seviyorum Unutamamak, unuttuğunu bile bile unutulmamayı istemek Ne kadar da aciz Sahi hiç geliyor muyum aklına Aklından geçiriyor musun sende Özlüyor musun? Ama nerde Sen ah sen Hiç sevmedin ki hiç bilmedin ki özlemedin ki Benimsin benim ol benimle kal demedin ki Kalbinde evinde yer vermedin ki Amaçsız sonu olmayan bir bekleyişti benimkisi Olur mu acaba diye bir ihtimal dahi değildi İhtimallerin acizliğiydi Olmazdı, sevmezdi. Hiç ama hiç görmeyecekti. Aşkımın karşılığı sağır kör ve dilsizdi Ona karşın ben engin denizler kadar seviyordum onu Ummanlar uçsuz gökyüzü bile tarif edemezdi bu büyüklüğü Eşi benzeri yoktu eşsizdi O bana ne kadar sağır ve dilsizse Bir o kadar çığlık çığlığaydı sevgim Coşkun bir ırmak gibiydi Ona rağmen; eşsizdi. Eşsiz olan neydi Senin benden esirgediğin aşkın mıydı? Benim sana doludizgin aşkım mıydı? Neydi?
0 notes
ecedenrey · 5 years
Text
Sen yeni limanlara yelken açarken ben hala sendeydim
130 notes · View notes
ecedenrey · 5 years
Text
Tumblr media
158 notes · View notes
ecedenrey · 5 years
Text
Tumblr media
32 notes · View notes
ecedenrey · 5 years
Text
Canım yandı camı açtım dumanından haberin olmadı
15 notes · View notes