Tumgik
#dopamin neden düşük olur
psikologline · 1 year
Text
Depresyon Nedir? Belirtileri ve Tedavisi
Tumblr media
Depresyon, insanların duygu, düşünce ve davranışlarını etkileyen yaygın ve ciddi bir ruh hali bozukluğudur. Bu durum, sürekli bir üzüntü, kaygı veya ilgisizlik haliyle karakterize edilir ve bireyin günlük yaşamını, iş hayatını, sosyal ilişkilerini ve genel yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir. Depresyonun ortaya çıkmasına katkıda bulunan faktörler arasında genetik, biyokimyasal, çevresel ve psikolojik etkenler bulunmaktadır. Depresyonun şiddeti ve süresi kişiden kişiye değişiklik gösterebilir ve bazı durumlarda tıbbi müdahale gerektirebilir. Depresyon belirtileri arasında enerji kaybı, ilgi ve zevk duymanın azalması, uyku ve iştah değişiklikleri, konsantrasyon ve karar verme zorlukları, sürekli düşük ruh hali, özgüven eksikliği ve hatta intihar düşünceleri gibi psikolojik ve fiziksel semptomlar yer alır. Depresyonun teşhisi ve tedavisi, psikiyatristler ve psikologlar tarafından gerçekleştirilir. Tedavi süreci, genellikle psikoterapi, ilaç tedavisi veya yaşam tarzı değişiklikleri gibi farklı yaklaşımları içerebilir. Erken teşhis ve etkili tedavi, depresyonla mücadelede önemli faktörlerdendir ve bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde iyileştirebilir.
Depresyonun Tanımı ve Türleri
Majör Depresif Bozukluk Majör depresif bozukluk, en az iki hafta süreyle sürekli ve ciddi bir üzüntü hali ve ilgi kaybı ile karakterize edilir. Bu durum, günlük yaşamı ve işlevselliği olumsuz etkileyen duygu durumu, enerji, uyku, iştah ve konsantrasyon gibi alanlarda değişikliklerle birlikte ortaya çıkar. Bu tür depresyon, yaşam boyu tekrarlayabilir ve tedavi edilmezse kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürür. Düzensiz Depresif Bozukluk (Dysthymia) Düzensiz depresif bozukluk, daha hafif ancak daha uzun süreli bir depresyon türüdür. En az iki yıl boyunca sürekli olarak düşük duygudurum, ilgi kaybı ve enerji düşüklüğü ile kendini gösterir. Düzensiz depresif bozukluk yaşayan kişiler, günlük yaşamlarında ve işlerinde daha az işlevsel olabilirler. Bu bozukluk, genellikle daha az belirgin olduğu için teşhis edilmesi zordur. Sezonluk Duygudurum Bozukluğu Sezonluk duygudurum bozukluğu, mevsimsel değişikliklerle ilişkili olarak ortaya çıkan bir depresyon türüdür. Genellikle kış aylarında gün ışığının azalmasıyla başlar ve ilkbahar ve yaz aylarında düzelir. Sezonluk duygudurum bozukluğu yaşayan kişiler, enerji düşüklüğü, uyku düzeni değişiklikleri ve karbonhidratlara yönelme gibi belirtiler yaşayabilirler. Doğum Sonrası Depresyon Doğum sonrası depresyon, doğumdan sonra ortaya çıkan ve annenin yaşam kalitesini ve bebeğiyle olan ilişkisini olumsuz etkileyen bir depresyon türüdür. Hormonal değişiklikler, uyku düzensizlikleri ve yeni sorumluluklarla baş etme stresi gibi faktörler, doğum sonrası depresyonun ortaya çıkmasına neden olabilir. Doğum sonrası depresyon, uygun tedavi ve destekle yönetilebilir. Bu konuda daha fazla detay için Hamilelik Psikolojisi başlıklı yazımızı inceleyebiliesiniz. Bipolar Bozukluk Bipolar bozukluk, depresyon ve mani (aşırı enerji, hızlı düşünce ve konuşma, düşük uyku ihtiyacı) dönemleri arasında dalgalanan bir duygu durum bozukluğudur. Bipolar bozukluk, majör depresif bozukluktan farklı olarak enerji ve aktivite seviyelerinde dikkate değer değişikliklerle karakterize edilir. Bu bozukluk, kişinin iş, sosyal ve aile yaşantısında önemli zorluklara yol açabilir ve uygun tedavi olmadan yönetilmesi zordur.
Depresyonun Nedenleri
Genetik Faktörler Depresyonun ortaya çıkmasında genetik faktörler önemli bir rol oynar. Ailede depresyon öyküsü olan bireylerin, depresyon geliştirme riski daha yüksektir. Ancak, genetik faktörler tek başına depresyonun nedeni değildir ve diğer faktörlerle birlikte değerlendirilmelidir. Beyin Kimyası ve Hormonlar Beyindeki nörotransmitterlerin dengesizliği, depresyonla ilişkilendirilmiştir. Serotonin, norepinefrin ve dopamin gibi nörotransmitterler, duygu durumunu düzenlemeye yardımcı olur. Ayrıca, stresle başa çıkma yeteneğini etkileyen kortizol gibi hormonlar da depresyonla bağlantılıdır. Çevresel ve Sosyal Faktörler Yaşanan travma, kayıp ve stresli yaşam olayları depresyon riskini artırabilir. İşsizlik, yoksulluk, aile içi şiddet gibi sosyal faktörler de depresyonun ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir. İyi sosyal destek sistemleri ve sağlıklı ilişkiler, depresyon riskini azaltmaya yardımcı olur. Psikolojik ve Kişilik Özellikleri Bazı kişilik özellikleri ve düşünce kalıpları, depresyona daha yatkın hale getirebilir. Örneğin, mükemmeliyetçilik, düşük benlik saygısı, sürekli olumsuz düşünme gibi özellikler depresyonla ilişkilendirilmiştir.
Depresyon Belirtileri
Duygusal Belirtiler Duygusal belirtiler, depresyonun en yaygın belirtilerindendir. Sürekli üzüntü, umutsuzluk, değersizlik ve suçluluk duyguları, depresyonun duygusal belirtileri arasındadır. Fiziksel Belirtiler Depresyon, enerji düşüklüğü, uyku düzeni değişiklikleri (uyuyamama veya aşırı uyuma), iştah değişiklikleri ve kilo kaybı veya kilo alma gibi fiziksel belirtilere neden olabilir. Ayrıca, baş ağrısı, mide ağrısı ve kas ağrısı gibi somatik belirtiler de görülebilir. Davranışsal Belirtiler Depresyonda olan bireyler, sosyal izolasyon, ilgi kaybı, önceden keyif alınan aktivitelere karşı ilgisizlik ve öz bakım eksikliği gibi davranışsal belirtiler yaşayabilirler. Ayrıca, depresyonlu kişilerde öfke ve irritasyon artabilir ve bu durum, ilişkilerinde sorunlara yol açabilir. Kognitif Belirtiler Depresyon, düşünme ve konsantrasyon güçlüğü, karar verme problemleri ve hafıza sorunları gibi kognitif belirtilere neden olabilir. Aynı zamanda, depresyonda olan bireylerde sürekli olumsuz düşünme ve intihar düşünceleri gibi belirtiler de görülebilir.
Depresyonun Teşhisi
Klinik Görüşme Depresyonun teşhisi genellikle bir psikiyatrist veya psikolog tarafından gerçekleştirilir. Klinik görüşme sırasında, uzman kişinin yaşam öyküsü, belirtileri, düşünce ve duygu durumları hakkında detaylı bilgi toplar. Bu bilgiler, depresyon tanısı koymada ve tedavi planı oluşturmada önemli bir rol oynar. Psikolojik Testler ve Değerlendirmeler Depresyonun teşhisi için, bazı durumlarda psikolojik testler ve değerlendirmeler kullanılabilir. Bu testler, kişinin duygu durumu, düşünce kalıpları ve yaşam kalitesi gibi faktörleri değerlendirmeye yardımcı olur. Testlerin sonuçları, depresyonun şiddetini ve tedavi sürecini planlamak için kullanılır. Tıbbi Değerlendirme ve Laboratuvar Testleri Depresyon belirtileri, bazen tıbbi sorunlar veya ilaç kullanımından kaynaklanabilir. Bu nedenle, depresyon teşhisi öncesinde tıbbi değerlendirme ve laboratuvar testleri önemlidir. Kan testleri, hormon düzeylerini ve tiroid fonksiyonlarını kontrol etmeye yardımcı olabilir. Böylece, depresyonun altında yatan başka bir tıbbi neden olup olmadığı anlaşılabilir.
Tumblr media
Depresyon Tedavisi
Psikoterapi Yaklaşımları i. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): BDT, depresyonlu bireylerin düşünce ve davranış kalıplarını değiştirerek duygu durumlarını iyileştirmeye yönelik bir tedavi yaklaşımıdır. BDT, olumsuz düşünceleri tanımlamayı, meydan okumayı ve değiştirmeyi öğretir. ii. Psikodinamik Terapi: Bu terapi yaklaşımı, bireyin bilinçaltındaki çatışmaları ve iç dinamikleri anlamaya çalışır. Psikodinamik terapi, geçmiş deneyimlerin ve ilişkilerin şimdiki duygular ve davranışlar üzerindeki etkisini keşfeder. iii. İnsancıl Yaklaşımlar: İnsancıl terapiler, bireyin özgüvenini, benlik saygısını ve potansiyelini geliştirmeye odaklanır. Terapist, bireye koşulsuz kabul ve empati sunarak kişinin kendini daha iyi anlamasına ve kabul etmesine yardımcı olur. İlaç Tedavisi i. Antidepresanlar: Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların başında antidepresanlar gelir. Antidepresanlar, beyindeki nörotransmitter dengesini düzenleyerek duygu durumunu iyileştirmeye çalışır. ii. Anksiyolitikler: Bazı depresyon vakalarında, anksiyete belirtileri de görülebilir. Bu durumda, anksiyolitik ilaçlar kullanılabilir. Anksiyolitikler, anksiyete belirtilerini hafifletmeye yardımcı olur. iii. Mood Stabilizatörleri: Özellikle bipolar bozukluk gibi durumlarda, mood stabilizatörleri kullanılabilir. Bu ilaçlar, duygu durumunu dengelemeye ve aşırı duygulanım dalgalanmalarını önlemeye yardımcı olur. Yaşam Tarzı Değişiklikleri i. Fiziksel Aktivite ve Egzersiz: Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz, depresyonun yönetiminde önemli bir rol oynar. Egzersiz, stresi azaltır, enerji seviyelerini artırır ve beyindeki duygu durumunu düzenleyen nörotransmitterlerin salınımını teşvik eder. ii. Beslenme ve Diyet: Sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzeni, depresyonun tedavisinde etkili olabilir. Omega-3 yağ asitleri, B vitaminleri, magnezyum ve folat gibi besin öğeleri, beyin sağlığı ve duygu durumu üzerinde olumlu etkilere sahiptir. iii. Uyku Hijyen: Uyku hijyenine dikkat etmek, depresyonun yönetiminde önemlidir. Uyku düzenini sağlamak ve yeterli uyku almak, enerji seviyelerini artırır ve duygu durumunu iyileştirmeye yardımcı olur. Alternatif ve Tamamlayıcı Tedaviler i. Elektrokonvülsif Terapi (EKT): EKT, özellikle şiddetli depresyon ve tedaviye dirençli vakalarda kullanılabilen bir yöntemdir. Elektriksel uyarılar kullanarak beyinde kontrollü bir nöbet yaratır ve bu nöbet, beyin kimyasını düzenleyerek depresyon belirtilerini azaltır. ii. Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMS): TMS, depresyon tedavisinde kullanılan non-invaziv bir yöntemdir. Manyetik alanlar kullanarak beyindeki belirli bölgeleri uyararak nörotransmitter dengesini düzenlemeye çalışır. iii. Işık Terapisi: Sezonluk duygudurum bozukluğu gibi depresyon türlerinde, ışık terapisi etkili bir tedavi yöntemi olabilir. Işık terapisi, bireyin güneş ışığına maruz kalma süresini artırarak duygu durumunu düzenlemeye yardımcı olur.
Depresyon ve İlişkiler
Aile ve Arkadaşlarla İlişkiler Depresyon, aile ve arkadaşlarla ilişkiler üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilir. Depresyonlu bireyler, sosyal izolasyon ve iletişim problemleri yaşayabilir. Aile ve arkadaşların desteği, depresyonun yönetiminde önemli bir rol oynar. İş ve Okul Hayatındaki Etkiler Depresyon, iş ve okul hayatında performansı düşürebilir. Depresyonlu bireyler, konsantrasyon ve motivasyon eksikliği nedeniyle iş ve okulda zorluklar yaşayabilir. İlişkilerde İletişim ve Destek Depresyonlu bireylerin, duygularını açıkça ifade etmekte ve destek aramakta zorluk yaşayabilirler. İletişim ve destek, ilişkilerin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesinde önemlidir.
Depresyonla Başa Çıkma Stratejileri
Stres Yönetimi ve Ruh Sağlığı Bakımı Stres yönetimi, depresyonun önlenmesinde ve yönetiminde önemlidir. Meditasyon, derin nefes alma ve gevşeme teknikleri gibi stres azaltma yöntemleri, duygu durumunu dengelemeye yardımcı olabilir. Ayrıca, ruh sağlığı bakımı, düzenli olarak terapi ve kendi kendine yardım tekniklerini içerebilir. Sosyal Destek ve Yardım Grupları Depresyonla başa çıkmak için sosyal destek ve yardım grupları önemli bir rol oynar. Aile, arkadaşlar ve meslektaşlar gibi sosyal destek ağları, bireyin duygularını paylaşmasına ve baş etme stratejileri öğrenmesine yardımcı olabilir. Yardım grupları, benzer deneyimler yaşayan insanlarla bağlantı kurarak duygusal destek sağlar. Kişisel Gelişim ve Başarıları Kutlama Depresyonla başa çıkmak için, bireylerin kendilerine karşı daha nazik olmaları ve başarılarını kutlamaları önemlidir. Kendini ödüllendirmek ve öz-sevgiyi teşvik etmek, duygu durumunu iyileştirebilir ve depresyonla başa çıkmayı kolaylaştırabilir.
Depresyon Farkındalığı ve Önleme
Toplum ve Okul Tabanlı Eğitim Programları Depresyon farkındalığını artırmak ve önlemek için toplum ve okul tabanlı eğitim programları düzenlenebilir. Bu programlar, depresyonun belirtileri, nedenleri ve tedavisi hakkında bilgi sağlar ve bireylerin erken müdahale için farkındalığını artırır. İş Yerinde Ruh Sağlığı İyileştirme İş yerinde ruh sağlığı iyileştirme programları, çalışanların depresyonla başa çıkma becerilerini geliştirmeye yardımcı olabilir. Bu programlar, stres yönetimi, esnek çalışma saatleri ve destekleyici bir iş ortamı sağlayarak depresyon riskini azaltır. Ulusal ve Küresel Depresyon Farkındalık Kampanyaları Depresyon farkındalığı için ulusal ve küresel düzeyde kampanyalar düzenlenebilir. Bu kampanyalar, toplumun depresyon hakkındaki bilgisini ve anlayışını artırmayı amaçlar ve etkili önleme ve tedavi stratejilerini teşvik eder.
Depresyon ve Çocuklar-Adolesanlar
Çocukluk ve Ergenlik Dönemi Depresyonu Çocuklar ve ergenler de depresyona karşı hassastır. Bu yaşlardaki depresyon, duygu durum, davranış ve düşünce süreçlerini olumsuz etkileyebilir. Çocuklar ve ergenlerde depresyon belirtileri, yetişkinlerden farklı olabilir ve daha zor fark edilebilir. Belirtilerin Farkına Varmak ve Teşhis Çocuklar ve ergenlerde depresyon teşhisi, uygun tedavi ve destek sağlamak için önemlidir. Ebeveynler, öğretmenler ve sağlık uzmanları, depresyon belirtilerini tanıyarak erken müdahalede bulunabilir. Çocuklar ve Adolesanlar için Tedavi Yaklaşımları Çocuklar ve ergenler için depresyon tedavisi, farmakolojik ve psikoterapi yöntemlerini içerebilir. Çocuk ve ergen psikoterapisi, genellikle aile terapisi ve bilişsel davranışçı terapi gibi yaklaşımları kullanır. Aile ve Okulun Rolü Aile ve okul, çocukların ve ergenlerin depresyonla başa çıkmasında önemli bir rol oynar. Aile ve okul, sağlam bir sosyal destek ağı sağlayarak ve uygun müdahale ve tedaviyi teşvik ederek çocukların ve ergenlerin iyileşmesine katkıda bulunur.
Yaşlılarda Depresyon
Yaşlılarda Depresyon Belirtileri ve Tanısı Yaşlılarda depresyon, bazen yaşlılıkla ilgili fiziksel ve bilişsel değişikliklerle karıştırılabilir. Yaşlılarda depresyon belirtileri, halsizlik, uyku problemleri ve hafıza sorunları gibi daha belirsiz olabilir. Yaşlılarda Depresyon Risk Faktörleri Yaşlılar, sağlık sorunları, sosyal izolasyon ve yaşam değişiklikleri gibi nedenlerle depresyona daha yatkındır. Yaşlılarda depresyon riskini azaltmak için bu faktörlere dikkat etmek önemlidir. Yaşlılar için Tedavi ve Destek Yaşlılarda depresyon tedavisi, ilaçlar ve psikoterapi gibi yöntemleri içerebilir. Ayrıca, yaşlıların sosyal ve fiziksel aktivitelere katılımı ve aile ve arkadaşların desteği, yaşlılarda depresyonun yönetiminde önemli bir rol oynar.
Depresyon ve Komorbid Durumlar
Anksiyete Bozuklukları Depresyon, anksiyete bozukluklarıyla sıklıkla birlikte görülür. Bu durumlar aynı anda tedavi edilmelidir, çünkü birinin varlığı diğerinin şiddetini artırabilir. Tedavi yaklaşımları, hem depresyon hem de anksiyete bozukluğu belirtilerini hedef alacak şekilde uyarlanabilir. Yeme Bozuklukları Depresyon, yeme bozuklukları ile komorbid olabilir. Anoreksiya nervoza, bulimia nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu gibi yeme bozuklukları, depresyonun şiddetini artırabilir ve tedavisini zorlaştırabilir. Bu durumlar için bütüncül bir tedavi yaklaşımı önemlidir. Madde Kullanım Bozuklukları Depresyon, madde kullanım bozuklukları ile de ilişkilendirilebilir. Alkol, uyuşturucu ve reçeteli ilaçların kötüye kullanılması, depresyon belirtilerini kötüleştirebilir ve tedavi sürecini olumsuz etkileyebilir. Bu durumların her ikisi de uygun tedavi ve destekle ele alınmalıdır. Diğer Psikiyatrik Bozukluklar Depresyon, şizofreni, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ve kişilik bozuklukları gibi diğer psikiyatrik bozukluklarla da ilişkilendirilebilir. Komorbid durumlar, depresyon tedavisini karmaşıklaştırabilir ve özelleştirilmiş tedavi yaklaşımları gerektirebilir.
Depresyon ve Cinsiyet
Kadınlarda Depresyon Kadınlar, hormonal değişiklikler, doğum sonrası dönem ve menopoz nedeniyle depresyona daha yatkın olabilir. Kadınlarda depresyon tedavisi, cinsiyete özgü risk faktörleri ve ihtiyaçlar dikkate alınarak uygulanmalıdır. Erkeklerde Depresyon Erkeklerde depresyon, daha az sıklıkta tanınabilir ve rapor edilebilir. Erkeklerde depresyon belirtileri, öfke, riskli davranışlar ve madde kullanımı gibi farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Erkekler için uygun tedavi ve destek sağlanması önemlidir. Cinsiyet Rollerinin Depresyon Üzerindeki Etkisi Cinsiyet rolleri ve toplumsal beklentiler, depresyonun ortaya çıkışı ve tedavisi üzerinde etkili olabilir. Bireylerin cinsiyet rolleriyle ilgili stres ve baskılarla başa çıkma becerilerini geliştirmeleri, depresyonun yönetiminde önemlidir. Cinsiyete Özgü Tedavi Yaklaşımları Depresyon tedavisi, bireyin cinsiyetine ve ihtiyaçlarına özgü olarak uyarlanmalıdır. Kadınlar ve erkekler için farklı terapötik yaklaşımlar, terapi sürecinde cinsiyetle ilgili konuları ele alarak daha etkili olabilir. Cinsiyet duyarlı tedavi yöntemleri, her bireyin benzersiz deneyimlerini ve ihtiyaçlarını dikkate alarak depresyonun başarılı bir şekilde yönetilmesine yardımcı olur.
Depresyon ve Kültürel Farklılıklar
Kültürel Farkındalık ve Ruh Sağlığı Kültürel farklılıklar, depresyonun anlaşılması, teşhisi ve tedavisi üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Kültürel farkındalığa sahip sağlık uzmanları, hastalarının kültürel değerleri ve inançlarına saygı göstererek daha etkili bir tedavi süreci sağlayabilir. Kültürel Özgü Depresyon Belirtileri Depresyon belirtileri, kültürel faktörler nedeniyle farklılık gösterebilir. Bazı kültürlerde depresyon, fiziksel belirtilerle daha çok ilişkilendirilirken, diğerlerinde duygusal belirtiler ön plandadır. Bu nedenle, kültürel farklılıklara duyarlı bir değerlendirme ve teşhis süreci önemlidir. Kültürel Hassasiyetli Tedavi Yaklaşımları Depresyon tedavisi, bireyin kültürel değerlerini ve inançlarını dikkate alarak uygulanmalıdır. Kültürel hassasiyetli tedavi yöntemleri, hastaların tedavi sürecine daha kolay uyum sağlamalarına ve daha etkili sonuçlar elde etmelerine yardımcı olur.
Depresyon ve İş Yükü
İş Stresi ve Depresyon İş stresi, depresyonun önemli bir nedeni olabilir. Yüksek iş yükü, sürekli performans beklentisi ve iş yerindeki sosyal ilişkiler, çalışanların ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yapabilir. Read the full article
0 notes
fastinguy · 2 years
Text
Motivasyonu Nootropikler Sayesinde Arttırın!
Tumblr media
Düşük motivasyon, depresyon, anksiyete ve diğer zihinsel sağlık sorunlarının yaygın bir belirtisi olabilir
Hayatınızı daha iyi hale getirebilecek şeyleri değiştirmek için motivasyon eksikliği, genellikle kendinizi suçlu ve depresif hissetmenize neden olur.
Peki motivasyonu artırmak için ne yapabilirsiniz? Ve bu enerji nereden geliyor? Bu yazımızda, motivasyonumuzu arttıracak “nootropik”leri keşfedeğiz.
Bu gezegende her birimizin sınırlı bir zamanı var. Ve hayatın hangi aşamasında olursak olalım, bu bedende sonsuza kadar yaşayamacağız. Kontrolü alıp, yaşamak istediğiniz hayatı yaratmak için değiştirebileceğiniz şeyleri nasıl değiştireceğinizi öğrenebiliriz.
Bu noktasa sağlıklı beslenmek, ve akılcı nootropiklerin kullanmak bizim seçimimizdir. Ve sizi yeni bir yola yönlendirmek için ihtiyaç duyduğunuz beyin gıdasını sağlar. Ulaşmak istediğiniz şeylere doğru.
Motivasyonun Sinirbilimi
Motivasyon Dopamin Tarafından mı Yönlendiriliyor?
Araştırmacılar, nörotransmitter dopaminin zevk ve ödülle ilgili olduğunu uzun zamandır biliyorlar. Beyninizde daha fazla dopamin, daha fazla zevk duygusuyla bağlantılıdır. Bu durumda beyinimiz bize ödül veren aktiviteyi aratır.
Ancak araştırmacılar yakın zamanda dopaminin motivasyonu da düzenlediğini keşfettiler.
Ama aslında, en son bilimsel kanıtlar, bu nörotransmitterin ondan önce hareket ettiğini gösteriyor . Aslında bizi harekete geçmeye teşvik ediyor . Başka bir deyişle, iyi bir şey elde etmek veya kötü bir şeyden kaçınmak için dopamin salınır .”
Dopamin, sizin için önemli olanın peşinden gitmek için gereken inisiyatifi ve azmi sağlar. Bunun yanında, yetişkin içerikleri yüksek şekilde tüketmek ve aşırı oyun oynamak gibi aktiviteler uzun ve orta vadede dopamin reseptörlerüne zarar verilir. Dopamin seviyeleri kişiye göre değişir. Bazı insanlar hedeflerin peşinden giderken diğerlerinden daha ısrarcıdır. Konu atletizm, okul ve iş olduğunda çevrenizdeki insanlarda muhtemelen fark etmişsinizdir.Dopamin seviyesi yüksek olanlar daha çok iş yapar .Dopamin, niyet ettiğiniz şey için gereken aktivite seviyesini korumanıza yardımcı olur. Olumlu ya da olumsuz olsun. Neyin peşinde olduğuna bağlı olarak. İyi bir öğrenci olmak veya uyuşturucuları kötüye kullanmak için amaç.
Yüksek dopamin seviyeleri, harekete geçmeye motive oldukları için heyecan arayanların davranışlarını da açıklayabilir. Bunu ekstrem sporlarda görürsünüz. 
Veya çılgınca başarılı müzik performansları.Bazı araştırmacılara göre, “Depresyondaki insanlar hiçbir şey yapmak istemezler ve bunun nedeni düşük dopamin seviyeleridir ” gibi tez de vardır.Bu enerji ve motivasyon eksikliği, aynı zamanda bazı zayıflatıcı sağlık sorunlarıyla da ilişkilidir. Genellikle zihinsel yorgunluk mitokondriyel sorunlar ile ilişkili de olabilir.Tembellik Beyin Kimyasallarına mı Bağlı?
Vanderbilt Üniversitesi’ndeki bir ekip tarafından yapılan bir başka çalışmada, tembelliğe yatkın insanların beyinlerini haritalamak için bir PET taraması kullanıldı. Ve ödüller için çalışmaya istekli olanların, beynin motivasyon ve ödülle ilgili olduğu bilinen iki bölgesinde ( striatum ve ventromedial prefrontal korteks ) daha yüksek dopamin seviyelerine sahip olduğunu buldular.Öte yandan, tembeller, beynin ön insula adı verilen bir bölgesinde daha yüksek dopamin seviyelerine sahipti. 
Bu alan duygu ve risk algısı ile ilgilidir.Bu son gözlem, araştırmacılar için tam bir sürpriz oldu. Çünkü insuladaki daha fazla dopamin, çalışma isteğinin azalmasıyla ilişkilidir. Buradaki eksik halkat: Glutamat AMPA Reseptörü. (kafanız karışmasın, okumaya devam edin.) https://www.ifdiyeti.com/motivasyonu-arttiran-nootropikler-nelerdir/
0 notes
fenrees · 4 years
Text
Dopamin Nedir? – Nasıl Arttırılır?
Sinir sistemimiz yanıtları göndermek ve bizim vücudumuzu kontrol etmemizi sağlamak için dopamin ihtiyacı duyar. Vücudumuzda dopamin eksikliği olması durumunda bazı dopamin eksikliği belirtileri ortaya çıkar ve dopamin fazlalığı belirtileri de eksikliğine oranla daha farklıdır. İnsanlar bir merkezi sinir sistemi üzerinden vücutlarını kontrol eden canlılar sınıfındadırlar. Merkezi sistemimiz olarak adlandırılan bu sinir sistemi beynimizin vereceği tüm komutları iletir ve merkezi sinir sisteminden iletilen komutlar arasında şu an siz bu yazıyı okuduğunuzda oturuş şekliniz, vücut pozisyonunuzu koruma, gözlerinizi hareket ettirmeye yarayan sistemin kontrolü, kafanızın hareketlerini kontrol etmek bulunur.
Merkezi sinir sistemi bozulması halinde ise kişiler birçok farklı sorunlarla karşı karşıya kalırlar ve bu durum çok ciddi sorunlar yaratabilir. Örneğin Multiple Skleroz adlı MS olarak kısaltılan bir merkezi sinir sistemi hastalığında hastalar yürümek, kollarını kullanmak gibi merkezi sinir sisteminden gelen işlevleri yapmakta zorlanabilirler. Sadece Multiple Skleroz değil, benzer merkezi sinir sistemi hastalıklarının tamamında sistemden iletilen veriler bir diğer tarafa giderken sorun yaşar ve bu sorun dolayısı ile kişiler vücutlarını kontrol etmek gibi konularda çok büyük zorluklar yaşarlar.
Vücudumuzda dopamin beyinden başlayarak 4 farklı yolla vücudumuza yayılır ve bunu biz hissetmeyiz bile. Beyin içerisinde yer alan bazı bölümler dopamin salgılanmasından sorumludur ve bu bölümden çıkan dopamin tüm vücudumuzda yer alır, ancak bunun üretimi ve tüketimi aşamasında beynimizde en ufak bir his bile olmaz.
Beynimizde dopamin 2 farklı aşamada üretilir ve oluşur. ilk aşamada amino asit tirosini dopa adı verilen bir madde oluşur ve sonra dopamine dönüştürülür-dönüşür.Dopamin vücudunuzda birçok konudan sorumludur ve bu sebeple özellikle vücut ve insan sağlığı için son derece önemli olduğu bilinmektedir. Uzmanlar özellikle bebeklerden başlayarak her yaştan insanın dopamin seviyesini kontrol altında tutmak gerektiğine, bunun için ise dikkatli olmak gerektiğine değinmektedirler.
Dopamin hayvanlarda daha farklı etkilerle kendisini gösterebilir.
Dopamin düzeyleri bir hayvanın yaptığı hareketleri tekrar etmesine, örneğin bir atın sürekli olarak koşmasına sebep olur. Eğer dopamin seviyesi düşük olsaydı bir hayvanın koşma veya kendine özgü hareketleri yapmakta zorlanma veya yapamama durumu ile karşı karşıya kalmasının mümkün olabileceği düşünülür.
Dopamin, örneğin bir laboratuarda üretilmiş olan küçük deney farelerini, lezzetli yiyecek yiyebilmek için kendisini test ettikleri makinede pedala defalarca basmasına sebep olan, kısaca bir şeyler yemek, bir şeyler içmek, bir şeyleri yapabilmemizi sağlamak açısından en önemli kimyasallardan bir tanesidir, belki de birinci olanıdır.
Dopamin olmasaydı olamazdık. İnsanlar bugün cinsellik, karnını doyurmak, yıkanmak ve diğer tüm eylemleri yaparken dopamin sayesinde bunları yapıyorlar. Eğer ki dopamin olmasaydı biz olmazdık ancak oldu da olduk diyelim, bu durumda yemek yemek veya benzer cinsellik yaşamak gibi konularda istekli olmazdık ve bunun sonucunda yine yok olurduk. Yemek yemek için açlık hissetmek gerekir ve tokluk hissine erişme isteği buna sebep olur. Dopamin olmasaydı tam olarak bu olamazdı ve bunun bir sonucu olarak ise asla karnımızı doyuramazdık, doyurmak istemezdik. “İstek kimyasalı” olarak da görülebilecek olan dopamin aslında insanların vücudunda olmazsa olmazdır ve bunu biz hissetmesek bile yaşama sebebimizdir.
Dopamin bir zevk-istek kimyasalı olarak da adlandırılabilir. Örneğin seks yapma isteği dopamin olmasaydı olmazdı. Seks insanlar için bir ihtiyaç ve ödüldür. Bu ödül için biraz çaba harcamak gerekir ve bu çabayı harcamadan seks yapmak mümkün olmaz. Ancak çaba harcarsanız sonucunda ödül kazanırsınız. Örneğin kendinize partner ararsınız ve çaba harcamış olursunuz, sonucunda ise seks yaparsınız ve ödülünüzü alırsınız.
Veya karnınız acıkmıştır, yemek yemek istiyorsunuzdur ancak bir ödül olarak yemek yemeyi görüyorsunuzdur. Bu durumda yemek yapmak için malzemeleri toparlar ve çaba harcayarak yemek yaparsınız ve sonuç olarak ödül olarak yemek yersiniz ve dopamin seviyeniz normal olarak yükselir.
Dopamin Eksikliği Belirtileri
Dopamin eksikliği anlaşılabilir mi? Evet!
Eğer ki dopamin eksikliği yaşıyorsanız bunun birçok farklı belirtisi olabilir.
Daha uzun saatler boyunca uyuma isteği
Bir şeyleri yapmak istememe, örnek olarak çalışmak istememe vb.
Konsantrasyon sorunları
Daha az motive olma ve daha az zevk alma durumu
Zayıf koordinasyon
Hareket etmede zorluklar veya hareketlerde kısıtlanma
Gibi durumlar dopamin eksikliği belirtileri arasında yer almaktadır. Bu belirtilerden herhangi birisini kısa vadeli olarak yaşamak genelde acil bir uzmana danışma sebebi olmamalıdır. Ancak bu durum uzun süredir devam ediyorsa, özellikle de son maddede yazan hareket etmede zorluk ve benzer sorunlar devam ediyorsa bir uzmana dopamin konusunda soru sormak gerekli olabilir. Eğer dopamin seviyeniz eksikse ve bu durum erkenden tedavi edilmez ise kalıcı hasarlara sebep olabileceğinden acil olarak bir şekilde kimyasallarla dışarıdan ve uzman tarafından önerilecek olan eylemler ile tedavi edilmelidir.
Uyku eksikliği gibi durumlar dopamin seviyenizin düşmesine sebep olabilecek olan durumlardan bir tanesidir. Uzun saatler uykusuz olarak bilgisayara bakıyorsanız çok ciddi dopamin eksikliği yaşayabilirsiniz.
Dopamin Neye Yarar?
Öğrenme hızı, durumu ve anlama kabiliyetini etkiler
Motivasyonunuzu büyük oranda etkiler, motivasyonunuzun yüksek olması dopamin seviyenizin normal düzeyde olduğuna işaret ediyor olabilir
Kalp atış hızınız ile dopamin çok yakın ilişkilidir
Kan damarlarının sağlıklı fonksiyonlarını koruması, özellikle ana arter damarların sağlıklı kalmasından sorumludur
Böbrek fonksiyonlarınızın kontrol altında tutulması ve sağlıklı böbrek işlevlerinde özellikle dopaminin önemi o kadar büyüktür ki…
Hamilelik sonrasında süt miktarı ve kalitesinin dopamin ile etkileşimde olduğu bilinmektedir
Uyku, eğer ki uyku sorunları yaşıyorsanız ve motive değilseniz, son dönemde dopamin eksikliğine bağlı belirtiler yaşıyorsanız uyku sorununuz dopamin eksikliği sebebiyle olabilir
Ruh haliniz ile dopamin durumu yakından ilişkilidir
Dikkat eksikliği sorununuz ile dopamin yakından ilgilidir
Mide bulantısı ve kusma gibi sorunlar ile dopamin yakından ilişki içerisindedir. Bir kişinin sık kusması veya mide bulantısı çekmesi dopamin ile ilişkili olabilir
Ağrının hissi ve ağrı durumu ile dopamin arasında çok güçlü bir bağ bulunduğu bilimadamları tarafından ortaya çıkarılmıştır
Hareket hızı ve kontrolü ile dopamin yakından ilişkilidir. Çok yavaş hareket eden insanların dopamin eksikliği yaşıyor olabilecekleri düşünülmektedir.
Dopaminin Akıl Sağlığı Üzerinde Etkilisi Nedir?
Çoğu akıl sağlığı bozukluğu ve zorluğunun tek bir nedenini belirlemek zordur. Uzmanlar bu konuda akıl sağlığını yitiren insanların neden dolayı akıl sağlığını yitirdikleri konusunu belirmekte genelde psikolojik sebeplere dayanırlar. Ancak yeni dönemde düşünceler beynin bazı bölümlerinde dopamin eksikliği ve dopamin fazlalığı durumunun kişilerin delirmesine ve akıl sağlığını yitirmesine sebep olan en önemli sebep olarak gösterilmeye başlamıştır.
Uzmanların burada demek istediği, aslında akıl sağlığını yitiren kişilerin psikolojik sorunları olmasa bile dopamin seviyesi sorunları ile akıl sağlıklıklarını yitirmelerinin mümkün olabileceğine dönük ifadelerdir. Özellikle de bazı araştırmalarda dopamin seviyesinin az olması veya fazla olmasının akıl sağlığı üzerinde sanılandan daha fazla etkili olabileceği belirtilmiştir.
Şizofreni: Günümüzden onlarca yıl kadar süre önce, araştırmacılar şizofreni semptomlarının hiperaktif bir dopamin sisteminden kaynaklandığına dönük bir inanca sahiplerdi. Ancak bunu kesin olarak o dönemde kanıtlamış değillerdi. Bugün ise şizofreni hastalarının beyinlerinde aslında onlarca yıl önce düşünülen şeyin gerçek olduğunu biliyoruz ve bunun yalan olmadığını tıbben kanıtlamış durumdayız. Şizofreni hastalarının özellikle de hayal görme ve gaipten sesler duymasının sebebi olarak beyinlerinde olan dopamin seviyesi sorunlarından kaynaklandığını artık çok net biliyoruz. Bu hastaların bu durumdan kurtulmasını sağlamak ise buna dönük tedaviler sayesinde olabilmektedir.
DEHB: Kimse dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğuna (DEHB) ne veya nelerin sebep olduğunu %100 bilmemektedir. Ancak bazı uzmanlar buna sebep olan durumun beyinde dopamin eksikliği olduğuna işaret etmişlerdir. Kesin olarak kanıtlanmış olmasa bile çok sayıda uzmanın genel görüşü dikkat eksikliği ve hiperaktivite sorunlarının dopamin ile çok yakından ilişkili olduğunu göstermektedir.
Uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığı: Kokain gibi ilaçlar beyninizde büyük ve hızlı bir dopamin artışına neden olabilecek güçtedir. Vücudunuzda üretilenden çok daha fazla sizi mutlu edecek dopamin düzeylerinizi yükseltecek olan bu uyuşturucu maddeler bir süre sonra vücudunuzun üretebildiğinden çok daha fazla dopamini vücuda yüklemesinden dolayı bırakılmasını imkansız kılar. Kişiler istemese bile vücut yani bilinç doğal olarak yüksek dozda ve kendisini mutlu hissettirecek olan dopamin seviyesine dönülmesini ister.
Diğer Hastalıklar Ve Dopamin İlişkisi
Obeziteden parkinsona kadar birçok farklı akıl hastalığı sınıfında olmayan hastalık üzerinde de dopaminin direkt veya dolaylı yoldan etkili olduğuna inanılmaktadır. Amerikan Tıp Derneği tarafından 2013 yılında obezite bir hastalık sınıfında yer almıştır ve bu hastalığın dopamin ile yakından ilgisi olduğu, kişilerin dopamin nedeniyle obezite olmasalar bile gıda tüketimlerinin fazla olmasının dopamin ile ilişkisinin olduğuna değinilmektedir.
Parkinson hastalığı: Dopamin, beyninizdeki nöronların hareketi yürütmesini ve kontrol etmesini sağlamaktadır. Parkinson hastalığında bir tür nöron sürekli olarak zarar görür ve bu sebeple bu zarar gören nöronlar bazı sinirleri iletmekte zorluk çıkarır. Tıpkı Multiple Skleroz hastalığında olduğu gibi bunu biraz daha halk dilinde açıklamak gerekirse, bir damarınızın içerisinden geçecek olan ki eğer ki damarın yarısı kapalıysa 10 saniyede akıyorsa, damar tam açıkken 3 saniyede akabilir ve kan zamanında yerine ulaşabilir. Ancak bu nöronlar zamanında yerine ulaşamadığında belirli problemler baş gösterir. Kimyasal dengesizlik fiziksel bazı belirtiler yaratır ve parkinson hastaları iletim sorunları yaşayacak oldukları için dopamin dolayısı ile bazı sorunlar yaşarlar. Bunların arasında en bilinen yan etkiler daha doğrusu belirtiler arasında titreme durumu, sertlik durumu, kendiliğinden oluşan ve istem dışında yaşanan hareket hızında yavaşlama, dengede bozulma ve dengede durma bozuklukları ve zayıf koordinasyon bulunmaktadır. Doktorlar bu semptomları bu kimyasalın seviyesini yükselten ilaçlarla tedavi etmektedirler ve cerrahi olarak tedavi seçenekleri de ayrıca mevcuttur.
Obezite: Obezitenin özellikle direkt dopamin ile ilgili olmadığı bilinmekte olsa bile son dönemde dopamin ile direkt ilgisi olduğu belirtilmektedir. Bazı kişilerin dopamin eksikliği gibi durumları yemek yediklerinde azaldığı, ancak daha fazla yemek yediklerinde bu durumun azaldığına işaret etmektedir. Bu durumun ise obeziteye sebep olan kilo alma problemleri yarattığı ifade edilmiştir.
Dopamin Hayatınızı Kurtarabilir
Dopamin vücut için son derece hayatidir ve zaman zaman eksikliği kalıcı sağlık sorunlarına sebep olur. Bu nedenle bu durumu tedavi etmek için reçeteli dopamin (Inotropin) ilaçları-takviyeleri kullanılır:
Düşük kan basıncı
Yetersiz kalp debisi (kalbin yeterince kan pompalamama durumu)
Hayati organlara zayıf kan akışı durumu
Bazı hastalarda septik şok vakaları görülmesi
Olması mümkündür. Bazı hastalar kontrol altında tedavi alsalar bile şu durumlarla karşı karşıya kalabilirler:
Düzensiz kalp atışı
Daha hızlı kalp atış hızı
Nefes darlığı
Göğüs ağrısı
Mide bulantısı ve kusma
Baş ağrısı
Birçok ilaç dopamin ile direkt ve dolaylı olarak etkileşim içerisindedir ve bu sebeple doktorunuz kullandığınız tüm ilaçları dopamin tedavisi öncesi bilmeniz gerekenler (bildirmeniz gerekenler) kısmında bilmesi gerekmektedir.
İlaçlar Dopamin Seviyesini Etkiler Mi?
Bazı ilaçlar dopamin seviyelerini büyük oranda etkiler.
Alkol, tütün ürünleri ve benzer kimyasallar dopamin seviyesi üzerinde son derece etkili olan tüketim ürünleri arasında yer alırlar. Yüksek dozda alkol ve sigara tüketimi özellikle dopamin seviyelerinizi çok yakından ilgilendirir.
Bu maddelerden alacak olduğunuz zevk-dopamin düzeyi bir kare çikolatadan alacağınız dopamine oranla vücudunuza çok yüksek dozda dopamin yüklemesine sebep olabilir ve bunlarda sizin gereksiz yere mutlu olmanızı sağlayabilir. Ancak bu durum bağımlılık yaratır ve sürekli olarak ilgili maddeyi vücudunuz yeniden ister. Uyuşturucu bağımlıları kendilerini ilk uyuşturucu kullandıklarında durdurabilseler bu zaten bağımlı olmazlar. Ancak genelde zevk uğruna ilk dönemde kullanılan uyuşturucu daha sonrasında vücudun genel bir gereksinimi gibi olur ve dopamin seviyelerini bir anda düşürmek mümkün olmayacağından uyuşturucu bağımlıları dopamin düzeylerini kontrol ederek ilaçlar ile tedavi edilirler.
İhtiyacınızdan daha fazlasına ihtiyacınız varsa ve bir şeyi ihtiyacınızdan daha fazla kullanıyoresanız bu bir bağımlılık durumudur. Durdurmak isteseniz bile bunun sonucu olacağını düşünürsünüz, örneğin sigarayı bırakmak istersiniz ama elleriniz ve ayaklarınızın titreyeceğini, stres ve psikolojik sorunlar yaşayacağınızı düşünürsünüz ve bu sebeple bırakmaya gücünüz yetmeyebilir.
Sigarayı bırakmış olsanız bile vücudunuz onun tadını ve verdiği gereksiz yüksek düzeyde dopamin seviyesine bağlı olarak çok ciddi mutluluk dolayısı ile yıllar sonra sigaraya yeniden başlamanıza sebep olabilir.
Dopamin bağımlılık yaratma sorumluluğunu direkt olarak üstlenmemektedir. Genetik ve çevresel faktörler gibi diğer şeyler bağımlılık üzerinde son derece büyük bir rol oynamaktadır.
The post Dopamin Nedir? – Nasıl Arttırılır? appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/dopamin-nedir/
0 notes
lfmcn · 4 years
Text
B12 Eksikliği Depresyona Neden Olabilir Mi?
Bir diyetisyen olarak mental sağlık sorunlarının temel sebeplerine bakarım. Bu kimyasal bir dengesizlik ise kişinin neden depresyona girdiğinin kesin cevabı B12 değildir.
Depresyon Sebebi Vitamin Yetersizliği Olabilir Mi?
Bazen bedeninizin istediği bir besinin eksik olması depresyona neden olabilir. Bazen de beyindeki serotonin hormonunun dengesizliğinden dolayı depresyon oluştuğu söylense de tam olarak kanıtlanmamıştır. Buna rağmen, birçok insan bildiği kadarına (muhtemelen bir sebep üzerine) yoğunlaşmaktadır. Aslında, depresyona sebep olabilecek birçok sebep olabilir. B12 bu makalede inceleyeceğimiz sadece bir nedendir.
Tumblr media
Neden B12 Bu Kadar Önemli?
B12 nörotransmitterleri düzenlemede tıpkı dopamin ve serotonin gibi temel bir rol üstlenmektedir. B12’nin SAM ile oynadığı rolün depresyonla ilgisi olabilir. SAM (S-adenozilmetiyonin) vücudun her hücresinde bulunmaktadır ve aynı zamanda ruh halinizi şekillendiren beyin kimyasallarının bozulması ve üretiminde de bulunmaktadır. Yeterince B12 (ya da folik asit) olmaması, SAM seviyenizi düşürebilir. B12 aynı zamanda mitokondri sağlığında da rol oynamaktadır. Her bir hücrenin enerji üretiminden sorumlu olan bu güç evleri ruh halinizi düzeltmeye yardımcı olan sinir taşıyıcılarının dolaşımında da etkilidir. Bu yüzden B12 yokluğu mitokondrial sağlığın zayıf olması demektir. Kronik stresten (yaşam biçimi, egzersiz ya da beslenmeden) kaynaklanabilen yüksek kortizol seviyeleri de aynı şekilde sizin ruh halinizi etkileyebilir. Yüksek kortizol seviyeleri mitokondri oksidatif hasara neden olabilir ve daha sonra nörotransmitter sinyalinizi etkileyebilir. Folik asit ile beraber B12, Omega 3, C vitamini, Çinko ve Magnezyumdan oluşan besinler sizi bu oksidatif hasardan koruyabilir.
B12 B Karışım Ailesinin Bir Parçasıdır/ Ne İle Arttırılabilir?
Diyetinize B12’yi dahil etmeyi düşündüğünüzde en iyi yöntem nikotinik asit, folik asit ve B6’dan oluşan bir B karışımı eklemek olabilir. Bunların tamamı ruh hali üzerinde etkilidir. B12 almak için en iyi yöntem diyetinize merada beslenmiş organik et dahil etmektir. Diğer kaynaklar balık, süzme peynir ve organik yoğurttur. Buna rağmen stres B vitaminlerini tüketir, bu yüzden sıklıkla karışık B ilavesi yapmayı öneririm. Unutmayın bir konu üzerine eğitim almak ve çok yoğun egzersiz de beden üzerinde strestir. Uyku eksikliği de strestir. Eğer vejetaryen iseniz, o zaman bir B karışımı ve ek bir B12 takviyesini düşünebilirsiniz. Bir B karışımında P-5P formunda B6’ya bakın, metilkobalamin olarak B12’nize ve metil-folit olarak folitin değerlerinize baktırın. Folik asit sentetiktir. Uzak durun ondan! 800 mcg’lık folit ve 400 mcg’lık B12 takviyesi satın alın. Her ne kadar diyetinizde B12’ye ihtiyacınız olsa da, dengeli bir vitamin ve minerale sahip olmak için az işlemden geçmiş tüm yiyeceklerden oluşan bir beslenme en iyisidir. Ne yazık ki, bugünün toplumunda bedenimizin istediği tüm besinleri sadece yiyeceklerden almak zordur. Topraklarımız yoksullaştı, yiyeceklerimizin birçoğu market raflarında haftalarca bekliyor, işlenmiş yiyecekler ve GDO’lu ürünler arttı. Beslenme eksikliğimiz bazı vitamin ve mineral eksikliklerine sebep oluyor.
Tumblr media
İlaçlar B12 Eksikliğine Sebep Olur Mu?
Proton Pompası ve Histamin 2 reseptörü, beslenme bozukluğuna sebep olabilecek iki ilaç sınıfındadır. Bu ilaçlara başladıktan sonra depresyonunuz başladı mı ya da daha kötüye gitti mi diye kendinize sorun. Beslenme bozukluğuna sebep olabilecek diğer ilaçlar doğum kontrol hapları ve nitrik oksitdir (güldürücü gaz). Beyin dengesizliğinin aslında beslenme bozukluğundan kaynaklandığını düşünmüş olabilirsiniz. Bütün mineral ve vitaminlerimiz bir bütünlük içerisinde çalışırlar.
Diğer B12 Eksikliğinin Belirtileri (Depresyondan Başka)
• Sürekli yorgunluk • Karıncalanma hissi • Saç dökülmesi • El ve ayaklarda uyuşma • Çarpıntı • Baş ağrıları • Baş dönmesi • Sarsıntılar • Dil iltihaplanması
B12 Eksikliğinin Sebepleri
Bu makale neden düşük B12’ye sahip olduğunuz konusunda tüm sebepler üzerinde durmamaktadır, bu yüzden aşağıda daha detaylı araştırmak isteyebileceğiniz bazı B12 eksikliğinin başlıca sebepleri bulunmaktadır. • Vejetaryen beslenme • Düşük mide asidi • İlaçlar • Yüksek homosistein seviyeleri • B12’niz ile beraber yeterince folikasit almama • Doğuştan bağışıklık durumu • Sızıntılı bağırsak sendromu • Kilo verme ameliyatı • Yeme bozukluğu • Yaşlılık (Yaşlandıkça B12 emilimi kabiliyetimizi kaybederiz, yaşlandıkça daha düşük mide asidi seviyesine sahip olma eğiliminde oluruz.) Read the full article
0 notes
diyetz · 5 years
Text
Melatonin İçeren Besinler Nelerdir?
Tumblr media
Çoğu kişi, zaman zaman uykusuzluk yaşamıştır.
Yaygın bir problemdir ancak uykusuzluk ya da kalitesiz uyku ciddi sağlık sonuçları doğurabilir.
Kötü uyku; enerjinizi tüketebilir, verimliliğinizi düşürebilir ve yüksek tansiyon ve diyabet gibi hastalıkların riskini artırabilir.
Melatonin, vücudumuza yatma vaktinin geldiğini söyleyen bir hormondur. Aynı zamanda uykuya dalmakta zorluk çeken insanların kullandığı popüler bir destektir.
Melatonin seviyeleri, dışarısı karanlıkken vücudumuzda yükselmeye başlar ve vücudumuza uyku zamanı olduğunun sinyalini verir.
Aynı zamanda vücuttaki alıcılara bağlanır ve rahatlamaya yardımcı olur. Örneğin, melatonin beyindeki reseptörlere bağlanır ve sinir aktivitesini azaltır. Gözlerde, uyanık kalmanıza yardımcı olan bir hormon olan dopamin seviyelerini azaltmaya yardımcı olur.
Geceleri melatoninin düşük seviyelerine neden olabilecek birçok faktör vardır. Stres, sigara içme, geceleri çok fazla ışığa maruz kalma ( mavi ışık dahil ), gündüz yeterince doğal ışık alamama, vardiyalı çalışma ve yaşlanma, melatonin üretimini etkiler.
Bir melatonin takviyesi almak, düşük seviyelere karşı korumaya yardımcı olabilir ve dahili saatinizi normalleştirebilir.
Yine de melatoninin bazı yan etkileri vardır. Bir destek almak yerine vücuttaki melatonin seviyelerini doğal olarak artırmak gerekir. Bunun için melatonin üretimini destekleyen yiyeceklerden yardım alacağız.
https://www.diyetz.com/uyku-hormonu-melatonin/
0 notes
Text
Ceviz hem kalbinize hem ruh halinize iyi geliyor
Tumblr media
Bir cevizin tıpkı insan beynine benzediğini fark ettiniz mi? Bu sadece bir tesadüf değil. Ceviz beyni güçlendirebilmektedir. Cevizlerin bilimsel olarak gerçek bir ‘beyin gıdası’ ve en sağlıklı yağlı tohumlardan biri olduğu kanıtlanmıştır.
Ceviz sağlıklı yağlar, antioksidanlar ve minerallerle doludur. Yapılan araştırmalara göre, ceviz içerdiği omega-3 sayesinde, ruh halinizi iyileştirmeye yardımcı olabilir. Omega-3 yağ asitlerinin beyin sağlığı için yapabilecekleri olağanüstü şeylere ek olarak, aynı zamanda kalp sağlığını destekledikleri ve trigliserit seviyelerini düşürerek atardamarlardaki tehlikeli plak oluşumunu azaltarak kalp hastalıklarıyla mücadele ettiği bilinmektedir.
Ceviz, kilo kontrolü için de harika bir gıda olabilir. Bazı çalışmalara göre, yemeklerden önce birkaç ceviz yemek iştah kontrolünü sağlayabilir.
Tumblr media
Cevizin besin değerleri
Tekli doymamış yağ asitleri içeren diğer birçok yağlı tohumla karşılaştırıldığında, cevizler benzersizdir. Çünkü cevizler n-6 (linoleat) ve n-3 (linolenat) çoklu doymamış yağ asitleri bakımından zengindir. Ceviz, düşük lisin:arginin amino asit oranı ve yüksek seviyelerde arginin, folat, lif, tanen ve polifenoller gibi sağlık açısından yararlı bileşenleri içerir.
Ceviz, yüksek miktarda omega-3 yağ asidi içerir. Omega-3 yağ asitleri sadece kalp sağlığı ve beyin sağlığı için değil, iltihabı kontrol altına almak ve dolaşım, hafıza, ruh hali ve kan şekeri kontrolünü iyileştirmek için de faydalıdır. İyileştirici bir diyetin parçası olarak daha fazla ceviz yemek potansiyel olarak hastalıkların gelişmesini önleyebilir.
Tumblr media
Omega-3’lere ek olarak, ceviz içeriğinde birçok kayda değer besin sağlar.
Yaklaşık 30 gram cevizin besin içeriği:
– 185 kalori – 3.9 gram karbonhidrat – 4.3 gram protein – 18.4 gram yağ – 3.9 gram lif – 1 miligram manganez (günlük ihtiyacın %48’i) – 0,4 miligram bakır (günlük ihtiyacın %22’si) – 44,6 miligram magnezyum (günlük ihtiyacın %11’i) – 97.8 miligram fosfor (günlük ihtiyacın %10’u) – 0.2 miligram B6 vitamini (günlük ihtiyacın %8’i) – 27.7 mikrogram folat (günlük ihtiyacın %7’si) – 0,1 miligram tiamin (günlük ihtiyacın %6’sı) – 0,9 miligram çinko (günlük ihtiyacın %6’sı) – 0,8 miligram demir (günlük ihtiyacın %5’i)
Ceviz ayrıca A vitamini, C vitamini, E vitamini, K vitamini, niasin, pantotenik asit, kolin, betain, kalsiyum, potasyum ve selenyum içerir.
Tumblr media
Depresyon ile mücadele yardımcı olabilir
Ceviz içeriğinde bulunan omega-3’ler çeşitli düzeylerde optimal beyin fonksiyonlarını destekler. Omega-3’ler, hücrelere yumuşak ve akışkan bir dış astar oluşturmaya yardımcı olur ve bu sayede birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlar. Bu, dopamin ve serotonin gibi “iyi hissettiren” nörotransmiterlerin hücrelerin içine ve dışına akmalarını sağlamak için çok önemlidir. Diyetinizde yeterli miktarda sağlıklı yağ bulunmadığında, nörotransmiter işlevi yerine getiremez ve birçok kişi artan endişe, kronik stres, isteksizlik, yorgunluk ve ruh hali değişimlerindeki etkileri hisseder.
Ceviz gibi bazı yağlı tohumlara ek olarak, genellikle yabani balık formundaki yüksek miktarda omega-3 yağlarının tüketimini, düşük depresyon ve psikiyatrik bozukluk oranlarına bağlayan çalışmalar vardır. Omega-3’lerin depresyon ve kalp hastalıklarının önlenmesindeki etkilerini araştıran kontrollü klinik çalışmalar devam etmektedir. Bu özel yağ asitlerinin nasıl çalıştığı hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, yararlarının etkileyici olduğunu o kadar fazla anlıyoruz.
Tumblr media
Kalp sağlığına yardımcı olur
Yüksek omega-3 tüketimi ile gelişmiş kalp sağlığı arasında güçlü bir bağlantı vardır. Birçok araştırmaya göre, ceviz, arterleri temiz tutarak, kan dolaşımını iyileştirerek, kolesterol seviyelerini dengeyerek ve hastalığa neden olan iltihabı azaltarak kalp sağlığını korur.
2012 yılında yapılan bir araştırma, ceviz tüketiminin diyabet ve kardiyovasküler hastalıkların öncüsü olan metabolik sendrom risklerini azaltmada olumlu etkileri olduğunu ortaya çıkardı. Araştırmacılar, günlük 56 gram ceviz tüketiminin etkilerini araştırdıklarında, kalp sağlığı açısından önemli iyileşmeler buldular. Hastalarda kan akışında iyileşme, daha iyi insülin kontrolü ve daha sağlıklı tansiyon seviyeleri görüldü. Altı çizilecek diğer bir nokta ise, katılımcıların yüksek yağlı ceviz yemelerine rağmen ortalama olarak kilo almamaları.
Tumblr media
Kilo kontrolünü destekler
Ceviz kilo vermeye iyi gelir mi? Kalorisi yüksek bir besin olmasına rağmen, evet. Ceviz açlığı hafifletmeye yardımcı olur. Ceviz içerdiği yardımcı bileşiklerle göbek yağı erimesine yardımcı oluyor. İçerdiği yağ asitleri ve protein ile kendinizi zinde hissetmenize yardımcı olur. Bu, özellikle şeker ve rafine karbonhidratlar gibi yiyecekler için kullanılan yemek isteklerini engellemek için önemlidir.
Ceviz kalorisi yüksek olsa da, klinik diyet çalışmaları ceviz tüketiminin farklı bir gıda yerine yenen yiyecek olarak tüketildiğinde vücut ağırlığında net bir kazanç sağlamadığını göstermektedir. Ceviz içeriğinde bulunan yağ asitleri, protein, lif veya diğer temel besinlerden yoksun olduğunuzda, vücudun sabit bir ağırlıkta kalması, kan şekeri seviyelerini kontrol etmesi, insülini ve iştahı düzenlemesi ve kolesterolü dengelemesi daha zordur.
Öğünler arasında veya öğünlerde yenen yaklaşık 30 gram ceviz, kan şekerini dengelemeye, bilişsel işlevi iyileştirmeye ve iştah kontrolüne yardımcı olabilir. Cevizlerin doğal bir iştah denetleyicisi gibi davrandığını unutmayın. Ara öğünlerde şeker içeren besinler yerine ceviz yemeyi deneyin.
Tumblr media
Ceviz vs diğer kuruyemişler
Cevizlere kıyasla, bademler biraz daha az kalorili, protein bakımından daha yüksek ve yağ bakımından daha düşüktür. Daha az omega-3, daha fazla tekli doymamış yağ ve daha az çoklu doymamış yağ içerirler. Badem ayrıca büyük bir lif, kalsiyum ve E vitamini kaynağıdır.
Yerfıstığı, en yüksek protein ve lifli yağlı ve en düşük kalorili yağlı tohumlardan biridir, bu da daha fazla kalori almadan daha fazla yiyebileceğiniz anlamına gelir.
Fındıklar, doymamış yağlar bakımından zengin (çoğunlukla oleik asit) ve magnezyum, kalsiyum ve B ve E vitaminleri bakımından zengindir.
Cevizin beslenme yararlarını diğer yağlı tohumlarla karşılaştırdığımızda cevizin en zengin besinlerden biri olduğunu görüyoruz. Bitkilerde bulunan bir tür omega-3 yağ asidi olan ve kalp sağlığını koruyan alfa linoleik asit (ALA), cevizlerde yüksek miktarda bulunur. Ancak, çeşitli yağlı tohumlardan yemek size en fazla yararı sağlayacaktır. Yağlı tohumlar saçınıza, cildinize, tırnaklarınıza, beyninize ve kalbinize faydalıdır çünkü hepsi sağlıklı yağlar, farklı antioksidanlar ve mineraller içerir. Birçok yağlı tohum A, B ve E vitaminleri, folik asit, kalsiyum, magnezyum, fosfor, potasyum, ve çinko bakımından yüksektir.
Paketlenmiş veya kavrulmuş olanlardan kaçınmak ve mümkün olduğunca çiğ veya kuru kavrulmuş olarak tüketmek en iyisidir.
Son not
Ceviz önemli besin maddeleri içermektedir. Omega-3, antioksidanlar, vitaminler ve mineraller de dahil olmak üzere sağlıklı bileşenlerle doludur. Lif, manganez, bakır, magnezyum ve fosforun yanı sıra içerdiği polifenoller ve tanenler gibi maddelerle büyük bir antioksidan kaynağıdır. yağlı tohumlar içinde ceviz, en iyi omega-3 çoklu doymamış yağ kaynağıdır. Karbonhidrat bakımından düşüktür ve iyi bir protein kaynağıdır. Cevizin sağlığa faydaları arasında depresyonla mücadele, beyin sağlığını ve hafızayı güçlendirmek, kalp sağlığını iyileştirmek, bağışıklık sistemini desteklemek ve üreme sağlığını iyileştirmek bulunmaktadır.
Dyt. Serkan Sıtkı Şahin
Ceviz hem kalbinize hem ruh halinize iyi geliyor
0 notes
themoiira · 5 years
Text
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız? I Moiira
Kadın ve Yaşama Dair Her Şey https://moiira.com/serotonin-ihtiyacinizi-dogal-olarak-nasil-artirirsiniz/
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?
Tumblr media
Serotoninin neredeyse bütün insan davranış süreçlerinde rol oynadığını biliyor musunuz? Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız? Duygularınızdan, sindirim ve motor becerilerinize, bu güçlü kimyasal yaşam ve vücut fonksiyonunun bir çok yönünü etkiler.
Serotonin reseptörleri beyin boyunca bulunur, burada bir bölgeden diğerine mesaj gönderen nörotransmiterler olarak çalışırlar. Ancak insan vücudundaki serotoninin çoğunluğu aslında sindirim, iştah, metabolizma, ruh hali ve hafıza dahil olmak üzere bir dizi biyolojik işlemi etkilediği bağırsakta bulunur.
Serotonin seviyenizi artırmak, depresyon için doğal bir çare olarak çalışabilir ve genel ruh halinizi iyileştirebilir. Ancak bu ve herhangi bir nörotransmitter ile, onun da vücutta birikmesini istemiyorsunuz. Bu nedenle serotonin düzeylerinizi doğal olarak arttırmak, kötü yan etkileri olan antidepresanlarıkullanmaktan daha iyi bir seçenektir .
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız? Serotonin Nedir? Vücuttaki Roller
Serotonin, bir nörotransmiter görevi gören bir kimyasaldır, yani beynin bir bölgesinden diğerine sinyal göndermeye yardımcı olur. Serotoninin kimyasal adı 5-hidroksitriptamindir ve bazen 5-HT olarak adlandırılır. Bir nörotransmitter olarak, nöral aktiviteyi kontrol eder ve çok çeşitli nöropsikolojik süreçlerde rol oynar.
Serotonin beyinde nasıl çalışır? Vücudun serotoninin sadece yüzde 2’si beyinde bulunur ve yüzde 95’i hormonal, endokrin, otokrin ve parakrin etkilerini modüle ettiği bağırsakta üretilir. Beyinde, vücutta doğal olarak meydana gelir ve bir nörotransmiter olarak çalışır, motor işlevini, ağrı algısını ve iştahını düzenlemek için beyne kimyasal mesajlar veya sinyaller gönderir. Ayrıca kardiyovasküler fonksiyon, enerji dengesi, sindirim fonksiyonu ve ruh hali düzenleme dahil olmak üzere çeşitli biyolojik süreçleri modüle eder.
Serotonin, ruh halini düzenleme ve hormonları doğal olarak dengelemekabiliyeti ile bilinen temel bir amino asit olan triptofanın bir yan ürünüdür . Triptofan beyindeki serotonine dönüşür ve ruh halinizi kontrol altına almak ve stres hormonu üretiminizi azaltmak için diğer temel amino asitleri kullanılabilir hale getirmeye yardımcı olur.
Serotonin – Dopamin
Serotonin ve dopaminin işlevi nedir? Her ikisi de depresyonda rol oynayan nörotransmiterlerdir. Serotonin bir ruh hali düzenleyicisi olarak işlev görür ve ayrıca sindirim ve uyku gibi diğer birçok vücut işleminde de rol oynar. Dopamin, beyindeki “zevk merkezi” olarak adlandırılan şeye bağlıdır. Vücudunuz, ödüllendirildiğinde dopamin salgılıyor, ancak düşük dopamin seviyeleri düşük motivasyona ve çaresizlik duygularına neden olabilir.
Serotonin ve dopamine bakıldığında, en büyük fark, iki nörotransmiterin ruh halinizi nasıl etkilediğidir. Dopamin, zevkli deneyimlerden sonra serbest bırakılır ve serotonin duyguları işleme şeklinizi etkilerken, motivasyonunuzu ve ilginizi değiştirir. Optimal sağlık için, dopamin ve serotonin seviyelerini dengede tutmamız gerekir.
Serotonin’in Ruh Sağlığı ve Depresyonla İlişkisi
Serotonin sinir hücrelerimiz arasında sinyaller ileterek, ruh halimizi ve uykumuzu etkileyen beyin fonksiyonlarını değiştirme yeteneği verir. Depresyon için Serotonin, yıllar boyunca birçok klinik ve preklinik çalışmanın odak noktası olmuştur. Araştırmacılar, kimyasalın insandaki beyin bölgeleri boyunca birçok reseptöre işaret ettiğini biliyorlar, ancak serotoninin bir antidepresan olarak kesin mekanizmaları hala araştırılmaktadır.
Columbia Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar, serotonin için bilinen 15 reseptörün çoğunluğunun depresyon ve depresyon benzeri davranışla bağlantılı olmasına rağmen, en çok çalışılan 1A ve 1B reseptörleri olduğunu göstermektedir. İnsan beyni görüntüleme ve genetik çalışmalar, bu iki reseptörün depresyon ve antidepresan tedaviye yanıtta rol oynadığını göstermektedir.
Dünya Psikiyatrisinde yayınlanan bir incelemeye göre , “kanıtlar, serotonin fonksiyonunun bozulmasının bazı durumlarda klinik depresyona neden olabileceğini göstermektedir.” Ayrıca kanıtlar, düşük serotonin fonksiyonunun, bir hastanın bir birincil depresyondan ziyade depresyondan kurtulma yeteneğini tehlikeye sokabileceğini göstermektedir. savunmasız insanlarda ruh halini düşürme etkisi. Bu, triptofan delesyonunun, önceden depresyon atakları olan kişilerde, aile öyküsü nedeniyle sadece daha yüksek bir depresyon riski taşıyanlara kıyasla daha belirgin olduğunu gösteren çalışmalar nedeniyle doğru görünmektedir.
SSRI’ları içeren çalışmalar, serotoninin ruh halimize doğrudan etkisi olamayacağını, aksine depresyon semptomlarını hafifletmeye yardımcı olan otomatik duygusal tepkilerde olumlu kaymaları destekleyebildiğini göstermektedir.
Serotonin Faydaları ve Kullanım Alanları
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  1. Mood ve Bellek geliştirir
Araştırmalar düşük beyin serotonin seviyelerinin zayıf hafıza ve depresif ruh hali ile ilişkili olduğunu göstermektedir . Ayrıca serotonin ve triptofanın bağırsakta beynin eksenini değiştiren ve ruh halinizi ve bilişsel sağlığınızı etkileyen alternatifler ürettiğini de biliyoruz. Araştırmacılar, diyet triptofan seviyelerinin düşürülmesinin, beyin serotonin seviyelerinin düşürülmesine neden olarak etkilerini araştırmak suretiyle serotoninin depresyondaki rolünü araştırabildiler.
2. Sindirim Düzenler
Vücudun serotonininin yüzde doksan beşi bağırsakta üretilir. Araştırmalar,kimyasalın bağırsak motilitesinde ve iltihabında rol oynadığını göstermektedir. 5-HT doğal olarak serbest bırakıldığında, bağırsak hareketliliğini başlatmak için belirli alıcılara bağlanır. Serotonin ayrıca iştahı düzenler ve gıdaları sindirim sistemini tahriş ettiklerinde daha hızlı bir şekilde ortadan kaldırmak için daha fazla kimyasal üretir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  3. Ağrı giderir
Pain Research and Treatment dergisinde yayımlanan bir çalışmada kronik bel ağrısı olan hastalarda postoperatif ağrı düzeyleri ile serum serotonin düzeyleri arasında ters bir ilişki olduğu bulundu. Başka bir çalışma , sağlıklı gönüllülere 5-HT fonksiyonunu manipüle etmek için akut triptofan tükenmesi geçirdiklerinde, bir ısı termoduna cevap olarak önemli ölçüde azalmış bir ağrı eşiği ve tolerans yaşadıklarını buldu.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  4. Kan Pıhtılaşmasını Destekler
Kanın pıhtılaşmasını ilerletmek için yeterli serotonine ihtiyacımız var . Kimyasal, kan iyileşmesinde yardımcı olmak için kan trombositlerinde salınır. Ayrıca, küçük damarları daraltmak için çalışır, böylece kan pıhtıları oluşturur. Bu serotonin yararı iyileşme sürecine yardımcı olsa da, çok fazla serotoninin koroner kalp hastalığına katkıda bulunan kan pıhtılarına yol açabileceğine dair kanıtlar da vardır , bu nedenle, olumsuz etkileri önlemek için normal serotonin aralığında kalmak önemlidir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  5. Yara iyileşmesine yardımcı olur
Uluslararası Moleküler Bilimler Dergisi’nde yayınlanan bir çalışmada , serotoninin yanık hastalarında cilt iyileşmesini arttırmada potansiyel bir terapötik aday olarak hareket ettiği tespit edildi. Araştırmacılar serotoninin hücre göçünü önemli ölçüde hızlandırdığını ve yara iyileşme sürecini in vitro ve vivo yanık yaralanma modellerinde iyileştirdiğini buldu.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  Normal Serotonin Serileri
Serotonin seviyelerinizi kan testi ile test ettirebilirsiniz. Kan tipik olarak damardan alınır ve sonuçlar için laboratuara gönderilir. Serotonin eksikliği veya karsinoid sendromu riski taşıyan kişilerin (yüksek serotonin düzeyleri) kan testine ihtiyacı olabilir. Normal serotonin aralığı mililitre (ng / mL) başına 101-283 nanogramdır. Düzeylerinizi bir laboratuardan aldıktan sonra, test ölçümleri farklı olabileceğinden ve normal sonuç olarak kabul edilenleri değiştirebildiğinden, bunları sağlık uzmanınızla görüşmek en iyisidir.
Serotonin Eksikliği Belirtileri ve Nedenleri
Araştırmalar, bozulmuş serotonin fonksiyonunun, depresyon, anksiyete, zorlayıcı davranış, saldırganlık, madde kötüye kullanımı, mevsimsel duygusal bozukluk, bulimya, çocukluk hiperaktivitesi, aşırı duygusallık, mani, şizofreni ve davranış bozuklukları gibi psikiyatrik bozukluklarla ilişkili olduğunu göstermektedir.
Düşük serotonin semptomları aşağıdakileri içerir:
Depresyon hali
kaygı
Panik ataklar
saldırganlık
sinirlilik
Uyku problemi
İştah değişiklikleri
Kronik ağrı
Zayıf hafıza
Sindirim sorunları
Baş ağrısı
Düşük serotonin seviyesine neden olan nedir? Serotonin, karmaşık bir kimyasal madde ve reseptör sisteminin bir parçasıdır. Düşük serotonin seviyeniz varsa, diğer nörotransmitterlerde eksiklikler olabilir, bu da bu gibi belirgin semptomlara neden olur. Araştırmacılar serotonin eksikliğine neyin neden olduğunu kesin olarak bilmiyorlar, ancak genetik, zayıf beslenme ve yaşam tarzı nedeniyle olabilir. Kronik stresle uğraşıyorsanız veya ağır metaller veya böcek ilaçları gibi toksik maddelere maruz kalırsanız, daha düşük serotonin riski altında olabilirsiniz. Diğer nedenler arasında güneş ışığı eksikliği ve uzun bir süre boyunca belirli ilaçların alınması olabilir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  Eksikliği tedavi nasıl
Farmasötik ilaçlara ihtiyaç duyulmadan serotonin düzeylerini artıracak doğal serotonin gıdaları ve güçlendiricileri vardır.
1. Anti-İnflamatuar Gıdalar
Bağırsaklarınızın sağlığının, vücudunuzun serotonin üretme yeteneğini değiştireceğini biliyor musunuz? Bağırsak sağlığınızı artıracak ve iyi ve kötü bakteri dengesini artıracak iltihap önleyici gıdalar yemeniz önemlidir . En iyi yiyeceklerden bazıları arasında yabani yakalanmış somon, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, fındık ve taze sebzeler bulunur.
Bağırsaktaki iyi bakterileri en üst düzeye çıkarmak için, probiyotik yiyecekler de faydalıdır. Kefir, kombucha, probiyotik yoğurt ve elma sirkesi yemek veya içmek bağırsak sağlığınızı iyileştirmeye yardımcı olacaktır. Avokado, hindistancevizi yağı, sızma zeytinyağı ve ghee gibi sağlıklı yağlar da iltihabı azaltmaya yardımcı olacak ve serotoninin doğal üretimini destekleyecektir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  2. Egzersiz
Araştırmalar, egzersizin beyin fonksiyonu üzerinde yararlı etkilere sahip olduğunu göstermektedir çünkü nörotransmiterler dopamin, serotonin ve noradrenalini modüle etmektedir. Bu kimyasal haberciler egzersiz, beyin fonksiyonlarını etkileme ve hatta nörolojik bozuklukları iyileştirmeye katkıda bulunur.
3. Yeterince Güneş Işığı Alın
Yeterli güneş ışığı almazsanız, serotonin nörotransmitteri doğru şekilde üretilmeyecektir. Araştırmalar  güneş ışığı ile serotonin üretimi arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermektedir . Güneş ışığına maruz kalmanın beyni kimyasal serbest bırakması için tetiklediğine inanılmaktadır. Bu, en azından kısmen neden düşük serotonin seviyelerinin mevsimsel duygusal bozukluk 0r SAD ile ilişkili olduğunu açıklayabilir .
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  4. Triptofan
Besinlerde yayınlanan araştırmalar , triptofan alımının azalmasının, mutluluğu artıran bazı beyin aktivitelerinde önemli düşüşlere yol açabileceğini göstermektedir. Bir çalışmaya göre, hastalar günde 6 gram L-triptofan aldıklarında duygudurum bozuklukları, bağımlılıklar veya hormonal problemlerle ilgili negatif semptomları azaltmada sıklıkla başarılıdırlar. Bu miktarda triptofanın birkaç ay boyunca her gün alınmasının, ruh hali değişimlerini, sinirlilik, gerginliği ve huzursuzluğu azalttığı gösterilmiştir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  5. 5-HTP
5-HTP veya 5-Hidroksitriptofan, vücut tarafından doğal olarak üretilen bir amino asittir. Serotonin üretmek için kullanılır, bu nedenle 5-HTP takviyesi genellikle ruh halini iyileştirmek ve depresyon belirtilerini azaltmak için kullanılır. 5-HTP takviyelerini çevrimiçi olarak ve sağlık mağazalarında bulabilirsiniz. Ancak araştırmacılar , 5-HTP takviyelerinin, bir amino asit dengesizliğini önlemek için dikkatli bir şekilde ve doktorun altında kullanılmasını önermektedir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  SSRI’lar Kullanımlar ve Yan Etkiler
Seçici serotonin geri alım inhibitörleri veya SSRI’lar, beyninizdeki serotonin seviyelerini artırarak depresyon semptomlarını iyileştirmek için kullanılır. En yaygın SSRI türlerinden bazıları Prozac ve Zoloft’tur.
Nöropsikolojik çalışmalar , hem sağlıklı hem de depresyonda olan katılımcılarda, SSRI’lerin uygulanmasının, beynin duygusal olarak yönlendirilen bilgilere tepki verme şeklindeki olumlu değişikliklere yol açtığını göstermektedir. Ancak, diğer araştırmalar , hastaların yalnızca yüzde 50’sinin SSRI’lara yanıt verdiğini ve etkili remisyonun zamanın yüzde 30’undan daha az gerçekleştiğini göstererek yeni antidepresan stratejilerinin gerekli olduğunu belirten farklı sonuçlar olduğunu bildirmektedir.
SSRI’lar dünyada en çok reçete edilen antidepresan ilaçlardır, ancak potansiyel yan etkileri olmadan gelmezler. En sık görülen yan etkilerden bazıları uyuşukluk, mide bulantısı, sinirlilik, baş dönmesi, baş ağrısı, ishal, uyku sorunu, cinsel problemler ve bulanık görmedir.
SSRI’lar ayrıca bazı ilaçlarla etkileşime girer ve bazı ilaç ilaçları veya bitkisel takviyelerle birleştirildiğinde tehlikeli etkilere neden olabilir. Muhtemel etkileşimler hakkında sağlık uzmanınıza danışın.
Ve SSRI’ları durdurduktan sonra çekilme benzeri semptomlar yaşama riski vardır. Bu belirtiler arasında bir huzursuzluk, baş dönmesi, mide bulantısı, grip benzeri semptomlar ve daha fazlası olabilir.
SSRI’lara ek olarak, depresyon için kullanılan başka bir ilaç sınıfına serotonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri veya SNRI’ler denir. Bu ilaçlar, başka bir nörotransmitter olan hem serotonin hem de norepinefrin düzeylerini arttırır.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  Serotonin Sendromu Nedenleri ve Tedavisi
Bir tür serotonin toksisitesi olan Serotonin sendromu, vücutta yüksek seviyede kimyasal biriktiğinde görülür. Bunun nedeni bazen düzeyleri yükselten iki veya daha fazla ilaç almak veya ilaçları bazı bitkisel takviyelerle birleştirmek olabilir. LSD, kokain, ecstasy ve amfetaminler gibi yasadışı uyuşturucuların kötüye kullanılması da bu duruma neden olabilir.
En sık karşılaşılan serotonin sendromu belirtileri anksiyete, huzursuzluk, ajitasyon, terleme ve konfüzyondur. Daha ciddi vakalarda, kas seğirmesi, kas sertliği, düzensiz kalp atışı, yüksek tansiyon, yüksek ateş ve nöbet gibi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Araştırmalar ayrıca yüksek serotonin düzeylerinin kemiklerimiz üzerindeki etkilerinden dolayı osteoporoz riskini arttırdığını göstermektedir. Bu belirtileri fark ederseniz, sağlık uzmanınıza danışın ve seviyelerinizi test ettirmek için onunla konuşun.
Bu durumla ilgilenen kişiler için serotonin sendromu tedavisi, kimyasal seviyelerinizin çok yüksek olmasına neden olan ilaçlardan veya ilaçlardan çekilmeyi içerir. Periactin gibi nörotransmiterin üretimini engellemek için kullanılan ilaçlar da vardır.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  Önlemler ve İlaç Etkileşimleri
Düşük veya yüksek serotonin düzeyleri konusunda endişeleriniz varsa, sağlık uzmanınıza danışın. Eksikliği gidermek için serotonin hapları veya takviyeleri kullanmadan önce, özellikle etkileşimleri önlemek için zaten ilaç kullanıyorsanız doktorunuzdan tavsiye alın. Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?
Hamilelik sırasında veya hemşirelik sırasında serotonin takviyelerinin kullanımını destekleyecek yeterli araştırma yoktur, bu yüzden kullanmadan önce sağlık uzmanınıza sorduğunuzdan emin olun.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  Son düşünceler
Serotonin tanımı, beyin ve bağırsakta üretilen bir nörotransmiterdir. Çeşitli vücut süreçlerine izin veren beyindeki alıcılara mesajlar gönderir. Serotonin vücudun birçok bölümünü etkiler ve iç kimyasal dengeyi sağlar.
Dopamin ve serotonin aynı mıdır? Hayır – ikisi de ruh hali ve duygularda rol oynayan nörotransmiterler, ancak farklı. Serotonin molekülü, yaşam olaylarına olan duygusal tepkilerimizi değiştirirken, dopamin zevkli deneyimlerden etkilenir.
Serotonin seni nasıl hissettiriyor? Normal serotonin seviyeleri kendini normal hissettiriyor. Ancak çok yüksek veya çok düşük seviyeler olumsuz etkilere neden olabilir. Vücudunuz doğru miktarda serotonin ürettiğinde, düzenli uyku yaşamalısınız, ancak çok az veya çok az olması uyku işlev bozukluğuna neden olabilir.
Seviyeleriniz çok yüksek olduğunda ne olur? Vücutta çok fazla kimyasal üretildiği zaman ortaya çıkan Serotonin sendromu, endişe, huzursuzluk, hızlı kalp atışı ve yüksek ateşe yol açabilir.
Düşük seviyeli kişiler için, genellikle triptofan veya 5-HTP formundaki serotonin takviyeleri, eksikliğin giderilmesine yardımcı olabilir. Araştırma aynı zamanda egzersiz yapmayı, günlük güneş ışığına maruz kalmayı ve sağlıklı, antienflamatuvar bir diyet yemek yemenin doğal olarak seviyeleri artırmaya yardımcı olacağını öne sürüyor. Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?
Kaynak: Moiira % Etiketler%
0 notes
Yeni #diyet yazım: Kilo Verme
Yeni #diyet yazım: http://kiloverme.info/10-gunde-kilo-vermek-icin-25-ipucu/
10 Günde Kilo Vermek İçin 25 İpucu
10 günde kilo vermek
Fotoğraf bu. Bir partiye gidin ve etrafınızdaki tüm yemeklere karşı direnmeye çalışın. Çoğunlukla başarılı olursunuz ama sonradan ekstra peynir ve lezzetli tatlı dilimini yemeyi önleyemezsiniz.
Ama bir sonraki sefer kilolu olmuşsunuzdur. Suçlu olduğunuzu hissedersiniz. Herkes ordadır. Bayanlar güzel giyinmiştir ve zayıf görünüyorlardır ama tembellik her zaman yoldadır.
Obezite yaygın bir sorundur; obezite tedavisi gerçekten zordur çünkü diyabet ve kalp rahatsızlıkları gibi kronik bir hastalıktır. Obezite birçok sağlık sorununa yol açabileceği için tehlikeli bir hastalıktır.
Bu sorun artık daha kötü bir haldedir. Kilo vermesi gereken kişiler, kilo vermeye yönelik öğüt ve önerileri önemsemiyorlar.
Sebep: Kilo vermek her zaman zorlu bir süreçtir. Tüm kötü alışkanlıklardan vazgeçmek süre alır. Benim yeme alışkanlığımı değiştirmem ve kilo vermeye başlamam 2 yılımı aldı.
Obezitenin zararlarını öğrenmek için aşağıdakileri okuyun. Eğer obez biri iseniz aşağıdakilerin çoğunu kendinizde bulacaksınız:
Dar kıyafetleri giyemezsiniz, giyseniz bile sizi yağlarınızdan dolayı kötü gösterir.
Özgüveninizi yitirebilirsiniz. Yeni kişilerle tanışamazsınız, arkadaş ortamında kendinizi kötü hissedersiniz. Bu şekilde kendinize güveniniz azalır.
Sağlık sorunları – Eğer sağlıklı ve fit değilseniz diyabet, tansiyon gibi sağlık sorunlarıyla karşı karşıyasınızdır.
Pigmentasyon – Obez insanların yüzlerinde ve vücutlarında genellikle pigmentasyon bulunur. Bu uygunsuz besin tüketimi ve abur cuburlardan kaynaklanmaktadır.
Yanlış adet döngüsü – Obez kadınlarda uygunsuz adet döngüsü ve gecikmiş gebelik çok yaygın bir sorundur.
Bu sayılanlar size korkutucu gelebilir ve sizi sıkabilir. Kilo vermek zor olabilir ama eminim ki sizin tahmin ettiğiniz kadar aşırı zor değil. Bilinçli bir şekilde kolayca kilo verebilirsiniz.
EVDE 10 GÜNDE NASIL KİLO VERİLİR ?
Yeni başlayanlar, sizin için 10 günlük bir rutinimiz var. Bu hangi yemekleri ne zamanlarda hangi miktarlarda yemeniz gerektiğini size gösterecek:
Protein yemek- Protein açısından zengin bir brüksel lahanası veya soya olabilir.
Ev yapımı protein karışımı tarifi:
Malzemeler:
120 ml yağsız süt 120 ml soya sütü 3 kaşık yulaf unu Kakule veya vanilya özü
Tarifi:
1.ADIM 120 ml yağsız sütü, 120 ml soya sütü, 3 kaşık vanilya özünü veya 2 kakuleyi blendıra koyun. 2.ADIM Karışımı 60 saniye boyunca blendırlayın ve hemen için
Bu karışım en meşhur tarifdir. Ancak diğer opsiyonlarla da deneyebilirsiniz. Amaç protein almak. Nasıl yapacağınız size kalmış. Nasıl yapacağınızı merak mı ediyorsunuz? Daha iyi anlaşılması için aşağıda 10 günlük plan tüm detaylarıyla var.
1. Aç karnına tüketilen bal veya yeşil çay metobolizmayı düzeltir. Dolayısıyla kilo vermeye yardımcı olur. Bu kilo verme programının önemli bir parçasıdır. 2. Yulaf veya protein yemek yerine diğer kahvaltı yiyeceklerini tüketmek kalori alınımını azaltır ve size yardımcı olur. Diğer yiyecekler sağlıklı ve besleyici olmalıdır. Aynı zamanda kilo kaybını geliştirmek için iyi kaynaklar olmalıdır. Protein sizi tok tutmaya yardımcı olur. Açlığınızı en aza indirir. 3. İlk 3 gün, normal beslenmenizden ani değişiklikler yapmayın. Bunun bir nedeni var. Bir günde yeme alışkanlığınızı değiştirmek zordur. Bu nedenle beslenmenizi 3 günlük süre boyunca yavaş yavaş değiştireceksiniz. Eğer aç hissederseniz bir parça yufka ekmek ile bir kase pilav yiyebilirsiniz. 3 farklı buğulanmış sebze size düşük kalori ile ekstra doygunluk verir. 4. 3 gün sonra bunları pirinç, buğday ile değiştirin. Buğday ve pirinç lif açısından mükemmel bir kaynaktır. Lifler hem sizi doyurur hem de kilo kaybına yardımcı olur. Yufka miktarını azaltın. Sebzeleri ise sağlıklı bir diyetin parçası olduğundan biraz daha artırabilirsiniz. 5. Şimdi gıda tüketimini biraz daha azaltma zamanı. Yani buğday, pirinç ve yufkaları. Bu aşamada vücudunuz daha az gıda tüketmeye alışacaktır. 6. Bu kısımda beslenme alışkanlığı değişir ve gün geçtikçe gıda tüketimi azalacaktır. 7. Bir akşam olmak üzere çerez için brüksel lahanası ve meyve tüketin. Bu gıda özleminizi azaltacak ve size sağlıklı bir doygunluk verecek.
10 Günlük programa bu ek ipuçlarını da ekleyin ve sonuçları görün.
1- SU ALINIMINI ARTIRIN ( su terapisi )
Su kilo kaybı için önemli bir faktördür. Su tüketimi vücuttaki toksinleri idrar şeklide temizler. Günde 4-5 litre su içmeye çalışın.
2- KAHVE VE ÇAY YERİNE YEŞİL ÇAY
Aç karnına her sabah sıcak yeşil çay içmek vücudunuzdaki toksinleri temizler. Ayrıca kabızlık sorununu ortadan kaldırı. Yeşil çayda düşük kalori vardır ve çay ve kahve yerine yeşil çay içerseniz sizin için çok faydalı olacaktır.
3- BAL ve LİMON İLE SICAK SU
Limon ve bal ile içilen sıcak su büyük bir faydadır. Ballı Limonlu İçecek Tarifi:
1 kaşık ıhlamurile yarım kaşık balı karıştırın ve yarım limon suyu sıkıp sıcak veya ılık olarak için. 10 gün içinde kilo vermek için her sabah aç karnıan bunu için.
4- KARBONHİDRAT ALINIMINI AZALTIN
Pilav, çok fazla kalori ve karbonhidrat içerir. Pirinç alınmını azaltarak büyük ölçüde kilo verebilirsiniz. Hindistanda insanlar güne dosa denilen bir çeşit krep ve 1 idly denilen ve pirinçten yapılan bir besin ile başlarlar. Bu yemekler pirinç ile yapılır. Bazı insanlar akşam yemeklerinde yerler. Kilo vermek için karbonhidrat alımını azaltmak çok önemlidir.
5- PROTEİN ALIMINI ARTIRMAK
Poretin vücutta yağları azaltır ve kas yapar. Ayrıca yağları kaslara çevirebilir. Protein alımını artırın ve karbonhidrat ile değiştirin.
6- LİF ALIMINI ARTIRMAK
Eritilebilir lifli gıdalar kilo vermek için harika bir yoldur. Bu lifli gıdaları tüketmek vücutta kolestrolü azaltacaktır. Çözünür lifler su içinde çözülür ve sindirimi yavaşlatır. Çözünür lifli gıdalar mideyi tok tutar ve fazla yemek yemeyi önler. Kan düzeyini ve insülin seviyesinde olumlu bir etkisi vardır. Lifler diyabeti etkin bir şekilde kontrol eder. Çözünür lifler kardiyovasküler hastalıkları ve LDL’yi ( düşük yoğunluklu lipoprotein ) engeller kalp krizi riskini azaltır. Çözünür lifler diyet kolestrol emilimini etkilemez. Tüm kolestroller zarara neden olmaz! Yulaf ezmesi, mercimek, elma, portakal, armut, yulaf kepeği, çilek, fındık, keten tohumu, fasulye, kurutulmuş bezelye, yaban mersini, salaktalık, kereviz ve havuç yiyin. Bu yiyecekler ile çeşitli kombinasyonlar üretebilirsiniz. Böylece damak tadından ödün vermemiş olursunuz.
7- KABIZLIK PROBLEMİNİ ÖNLEMEK
Kabızlık kilo verme sürecini geciktirebilir. Kabızlık ile atık bileşenler vücuttan dışarı atılamaz.V ücudunuzu temiz tuttuğunuza ve toksin içermediğinize emin olun. Su ve meyve suları bol içilmelidir. Ayrıca elma, yulaf ve yeşil sebzeler lif açısından zengindir. Muz veya papa alabilirsiniz. Organik olarak lifleri almak en iyi yoldur.
8- GEREKSİZ GIDALARDAN KAÇININ
10 günde kilo vermek mi istiyorsun? Abur cuburdan tamamen kaçının! Pizza, hamburger, sosis gibi önemsiz gıdaların besin değeri yoktur. Tamamen yağ barındırırlar ve bu da kilo demektir. Abur cubur kilo açısından en yaygın faktördür. Bu öğelerden sakının. İşlenmiş gıdalar ve fast foodlar şüphesiz lezzetli, haftada 1 kez almak iyi olabilir ama bunu alışkanlık haline getirmeyin; abur cuburlar mide ve karaciğer hastalıklarını tetikleyebilirler. Kilo vermek için dengeli, planlı olmak ve bilimsel önerileri takip etmek en iyisidir.
9- SOYA PROTEİNİ
Bu protein bitkisel kökenlidir ve düşük yağ ile kilo vermeye yardımcı olur. Diyetinize soya proteini doğru miktarda ekleyin ve bu şekilde kilo verin. Soya ürünleri tüm temel amino asitleri içerir ve az kalorilidir. Şüphesiz soya sütü ve tofu bu sayede popüler hale geldi. Yemekleri tatlandırmak için yemeklerde tofu kullanabilirsiniz.
10- GÜNDE 2 KEZ PROTEİN YEMEĞİ
Protein açısından zengin bir yemek kilo kaybına teşvik edebilir. Bu yüzden günde en az iki kez protein açısından zengin bir yemek tüketin. Sabah kahvaltıda ve akşam yemekte olabilir. Protein açısından zengin bir salata olabilir.
11- KALORİ TÜKETMEK – AZ GIDA
Diyete haşlanmış yiyecekleri ekleyin ve yağ açısından zengin kızarmış tatlı gıdalardan kaçının.
12- GIDA ÖZLEMİNDEN KURTULUN
Bu faktör obezler ve kilolular arasında kontrol edilemeyen bir faktördür. Gıda özleminiz olduğunda aperatif yiyecekler tüketmekten kaçınmalısınız. Bunu önlemek için bol su için. Aşırı yemek oldukça yaygın bir sorun. En sevdiğiniz sağlıksız gıdaların ne kadar gereksiz olduğunu analiz edin. Aşırı yemek yemenizin arkasındaki sebebi öğrendikten sonra bunu durdurabilirsiniz. Örneğin depresyondasınız ve ekstra peynirli bir peynir sipariş edip mutlu olmak istiyorsunuz. Bunun yerine arkadaşlarınızla sohbet edin. Bu kesinlikle pizzadan daha çok yardımcı olacaktır! Neden aşırı yemek yediğinizi biliyor musunuz? O pizzayı neden sipariş ettiniz? En sevdiğiniz tatlı veya pizza yediğinizde beyin anında dopamin ve endorfin salgılar. Daha şekerli ve yağlı gıdalar yerseniz bu gereksizlik kilo artışına yol açar. Bu nedenle iradenizi kırmak zorundasınız. Abur cubur ile değil de sağlıklı yiyecekler ile kendinizi motive etmelisiniz. Sağlıklı gıdaların da lezzetli olduğunu unutmayın. Yeniliklere açık bir aşçı olun!
13- BRÜKSEL LAHANASINI ABUR CUBURA TERCİH EDİN
Haşlanmış brüksel lahanası besin açısından zengindir ve kalorisi azdır. Günde iki kez brunchta veya akşam yemeğinden 2 saat önce tüketilebilir. Diğer atıştırmalıklardan besin açısından daha iyidir. Ayrıca kilo vermeye yardımcılardır.
14- GÜNDE 3 ÖĞÜNDEN FAZLA YEMEYİN
Günde asla 3 öğünden fazlasını yemeyin. Sadece öğle yemeğiniz ağır olabilir, kahvaltınız ve akşam yemeğiniz daima düşük olmalıdır. Bu 10 gün için en önemli ipuçlarından biridir.
15- UYGUN EGZERSİZLER
Egzersizler kilo vermek ve fit kalmak için çok önemlidir. Uygun diyet + sıkı çalışma = FİT olmak. Çalışmak için illa spor salonuna gerek yok. Evde mekik gibi basit egzersizler yapabilirsiniz ve yaklaşık 10-15 dakika ip atlayabilirsiniz. Ayrıca sabah ve akşam koşu, yürüyüşler yapabilirsiniz.
16- YÜKSEK SU İÇERİĞİ AZ KALORİ VE MEYVE TÜKETİN
Karpuz, salatalık ve papaya gibi sebze meyvelerde çok az kalori bulunur. Brunch ve akşam yemeğinde tüketilebilirler. Su ihtiyacı ve daha az kalori için en uygun yiyeceklerdir.
17- KARBONLU İÇECEKLERDEN KAÇININ
Kilo vermek için karbonlaşmış içeceklerden (kola ve gazlı içecekler) kaçının. Bunun yerine limon suyu, yeşil çay ve hindistan cevizi suyu için.
18- VÜCUT KİTLE İNDEKSİNİZİ ve TEMEL METOBOLİZMA KALORİ ORANINIZI HESABA KATIN
Vücut kitle indeksinizi ve metobolizma hızınızı öğrenin. Bu vücut sisteminizi netleştirerek yakılması gereken kalori miktarını verir.
19- KIRMIZI ETTEN KAÇININ
Kırmızı et obezite gibi hastalıklara yol açacağından tehlikelidir. Kilo verirken çok sevseniz dahi et tüketimini azaltmaya çalışın.
20- 3 BEYAZDAN KAÇIN , ŞEKER-TUZ-PİRİNÇ
Bu üçünden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Aslında bunlardan tamamen kaçamazsınız ama tüketim miktarını kontrol ederek azaltabilirsiniz.
21- MEYVE SUYU YERİNE SALATA TÜKETİN
Salata vücudunuzda 6 saat boyunca sıvı ihtiyacını giderecektir, sizi tok hissettirir ve çabuk sindirilir. Ama salatalarınızda muz, ananas ve diğer kalori açısından zengin meyveleri kullanmayın.
22- ŞEKER SEVİYENİZİ KORUYUN
Şekeriniz 140 a kadar çıkarsa bunu korumanız gerekir. Şeker seviyenizi korumak için kontrollü gıdalar tüketmeniz gerekmektedir.
23- ÖĞÜNLERİ ATLAMAYIN
Eğer bu programda öğünleri atlarsanız açıkçası kilo alırsınız. Vücudunuz aç kalır ve bir sonraki öğünde tüketilen miktar artar. Doğal olarak bu 10 gün içinde öğünleri atlamamaya özen göstermelisiniz.
24- GIDA TÜKETİMİNİ ŞİMDİ TÜKETTİĞİNİZDEN 3/1 AZALTIN
Eski tükettiğiniz miktarın obeziteye yol açtığı açıktır. Yani bu miktarı azaltmak zorundasınız. Aç hissederseniz lif açısından zengin meyve veya sebzeleri tüketin.
25- ŞİMDİ YAPIN
Sonra, sonra diye erelemeyin! Unutmayın şimdi ya da asla! Diyet programınıza başlayın ve ona kesinlikle bağlı kalın.
1 note · View note
psikologline · 1 year
Text
Huzursuz Bacak Sendromu Nedenleri ve Tedavisi
Tumblr media
Huzursuz Bacak Sendromu (HBS), sinir sistemiyle ilgili nörolojik bir rahatsızlık olan ve bacaklarda rahatsız edici hislerle karakterize bir durumdur. HBS genellikle istirahat halindeyken, özellikle akşam ve gece saatlerinde ortaya çıkar ve bacaklarda karıncalanma, yanma, sızlama ve ağrı gibi hislere neden olur. HBS'li kişiler bu rahatsız hislerin hafiflemesi için bacaklarını hareket ettirmeye, sallamaya veya ovuşturmaya ihtiyaç duyarlar. Bu durum, uyku problemlerine yol açarak yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir. Huzursuz Bacak Sendromu'nun kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik faktörler, demir eksikliği, böbrek yetmezliği, gebelik ve bazı ilaçlar gibi faktörlerin HBS'nin gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir. Tedavi, altta yatan nedenlere yönelik olabilir veya belirtileri hafifletmeye odaklanabilir. İlaç tedavisi, demir takviyeleri, dopamin agonistleri ve antikonvülsanlar gibi ilaçlar içerebilir. Ayrıca, yaşam tarzı değişiklikleri ve bacak kaslarını gevşetmeye yönelik fiziksel terapi de HBS belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. İşte huzursuz bacak sendromu nedenleri:
Huzursuz Bacak Sendromu ve Genetik Faktörler
Huzursuz Bacak Sendromu (HBS), genetik faktörlerle ilişkilendirilebilir. Ailede HBS öyküsü olan bireylerin, sendroma sahip olma olasılığı daha yüksektir. Genetik çalışmalar, HBS'nin kalıtımının çoğunlukla otosomal dominant olduğunu göstermektedir.
Demir Eksikliği ve Anemi
Demir eksikliği ve anemi, HBS'nin gelişiminde önemli faktörlerdendir. Beyindeki demir eksikliği, dopamin üretimindeki düşüşle ilişkilendirilmiştir ve dopamin eksikliği HBS'nin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Böbrek Yetmezliği
Böbrek yetmezliği olan hastalar, HBS riski taşır. Böbrek yetmezliği, demir ve dopamin metabolizmasındaki değişikliklerle ilişkili olarak HBS belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Gebelik
Gebelik sırasında HBS gelişme riski artar. Özellikle üçüncü trimesterde ortaya çıkan HBS, doğumdan sonra genellikle düzelir. Gebelikte HBS'nin nedeni tam olarak bilinmese de, hormonal değişiklikler ve demir eksikliği gibi faktörler rol oynayabilir.
İlaçlar ve İlaç Etkileşimleri
Bazı ilaçlar HBS belirtilerini tetikleyebilir veya kötüleştirebilir. Antidepresanlar, antipsikotikler, antihistaminikler ve bazı antiemetikler bu ilaçlar arasındadır. Wikipedia'da antiemetik
Nöropati (Sinir Hasarı)
Sinir hasarı ve nöropati, HBS belirtileriyle ilişkilendirilmiştir. Diyabet ve alkol kullanımı gibi nedenlerle oluşan nöropati, HBS riskini artırabilir.
Uyku Bozuklukları
HBS, uyku bozukluklarıyla sıkça ilişkilidir. HBS'li kişilerde uyku süresi ve kalitesi azalır ve bu durum, günlük yaşamda işlevselliği etkileyebilir.
Huzursuz Bacak Sendromu ve Diyabet
Diyabetik nöropati, HBS belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Diyabetli hastaların HBS riski, sinir hasarı ve dopamin düzeyindeki değişiklikler nedeniyle artabilir. Huzursuz bacak sendromu tedavi yöntemleri:
Huzursuz Bacak Sendromu İlaç Tedavisi
a. Dopamin Agonistleri: HBS belirtilerini hafifletmeye yardımcı olan dopamin agonistleri, dopamin düzeylerini artırarak sinir iletimini düzenler. Ropinirol, pramipeksol ve rotigotin örnek olarak verilebilir. b. Antikonvülsanlar (Nöbet Önleyici İlaçlar): Gabapentin ve pregabalin gibi antikonvülsanlar, sinir sistemi üzerinde sakinleştirici etkileri nedeniyle HBS belirtilerini hafifletir. c. Benzodiazepinler: Clonazepam gibi benzodiazepinler, uyku kalitesini artırarak ve kas gevşemesine yardımcı olarak HBS semptomlarını azaltır. d. Opioidler: Şiddetli HBS belirtileri için kullanılan düşük doz opioidler, ağrıyı azaltarak ve uyku kalitesini artırarak etki eder. Örnek olarak kodein ve tramadol verilebilir. e. Demir Takviyeleri: Demir eksikliği olan HBS hastaları için demir takviyeleri, dopamin düzeylerini düzenleyerek belirtileri hafifletebilir. Huzursuz bacak sendromu hakkında ilaç tedavisine başlamak için Psikiyatristler sayfamızdan önerilen bir doktor seçimi yapabilirsiniz.
Huzursuz Bacak Sendromu: Yaşam Tarzı Değişiklikleri
a. Düzenli Egzersiz: Egzersiz, HBS belirtilerini hafifletir ve uyku kalitesini artırır. Ancak, egzersizin şiddetine ve zamanlamasına dikkat etmek önemlidir. b. Uyku Hijyenine Özen Gösterme: Düzenli uyku saatleri ve iyi uyku ortamı, HBS belirtileri ve uyku kalitesi üzerinde olumlu etkiler yapar. c. Sigara ve Alkol Kullanımını Azaltma: Sigara ve alkol tüketimi HBS belirtilerini kötüleştirebilir. Bu nedenle, tüketimi azaltmak veya bırakmak önemlidir. d. Kafein Alımını Kısıtlama: Kafein, sinir sistemi üzerinde uyarıcı etkiye sahiptir ve HBS belirtilerini kötüleştirebilir. Kafein alımını azaltmak faydalı olabilir. e. Stres Yönetimi ve Meditasyon: Stres yönetimi ve meditasyon, rahatlama sağlayarak HBS belirtilerini hafifletebilir.
Huzursuz Bacak Sendromu: Fiziksel Terapi ve Masaj
Fiziksel terapi ve masaj, kas gerginliğini azaltarak ve sirkülasyonu artırarak HBS belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. Ayrıca, esneklik ve hareket kabiliyetini artırarak, genel yaşam kalitesini iyileştirir.
Huzursuz Bacak Sendromu: Sıcak ve Soğuk Uygulamalar
Sıcak ve soğuk uygulamalar, HBS belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. Sıcak uygulamalar kasları gevşetirken, soğuk uygulamalar şişliği ve ağrıyı azaltır. Bu yöntemlerin etkinliği, kişiden kişiye değişebilir ve her iki uygulamayı deneyerek en iyi sonucu elde etmek mümkündür.
Huzursuz Bacak Sendromu ve Bilişsel Davranışçı Terapi
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), HBS belirtileriyle başa çıkmayı öğretir ve uyku kalitesini artırmaya yardımcı olur. BDT, düşünce ve davranış kalıplarını değiştirerek stres, endişe ve HBS belirtileriyle başa çıkmada etkilidir. BDT, diğer tedavi yöntemleriyle birlikte kullanılabilir ve yaşam kalitesinde önemli iyileşmelere yol açar.
Huzursuz Bacak Sendromu - Sıkça Sorulan Sorular
Huzursuz bacak sendromunun belirtileri nelerdir?Genellikle bacaklarda istemsiz hareket etme isteği ve rahatsızlık hissi olarak ortaya çıkar. Bu durum, özellikle dinlenme anlarında ve geceleri daha belirginleşir, hareket ettikçe hafifler.Huzursuz bacak sendromu için ne iyi gelir?Düzenli egzersiz ve stres yönetimi gibi yaşam tarzı değişiklikleri faydalı olabilir. Ayrıca, uygun ilaç tedavisi ve doktor önerisiyle demir takviyeleri de belirtileri hafifletmeye yardımcı olabilir.Huzursuz bacak sendromu psikolojik midir?Temelde nörolojik bir bozukluktur ve dopamin dengesizliği gibi fizyolojik faktörlerle ilişkilidir. Bununla birlikte, psikolojik faktörler, özellikle stres, huzursuz bacak sendromu belirtilerini kötüleştirebilir. İlginizi çekebilecek diğer yazılar; - Mutsuzluk Hissi Nedenleri ve Nasıl Geçer? - Psikolojik Rahatlama Yöntemleri - Belirsizlik ve Psikolojideki Etkileri Read the full article
0 notes
cs31cs-blog · 8 years
Text
Vücuttaki Fazla Yağ Spermlerin Düşmanı!
Erkeklerde sperm üretimi ve kalitesi yaşa bağlı olarak her geçen yıl azalıyor. Bunun yanı sıra iş stresi, sağlıksız beslenme gibi faktörler de sperm kalitesini önemli ölçüde etkileyerek yeterli ve kaliteli sperm üretilmemesine sebep oluyor.  Sperm sayısında ve kalitesinde belirgin azalmaya neden olan bir diğer faktör, erkeklerin spor yaparken kas gelişimi için kullandıkları destek ürünler. Anabolik steroidler olarak bilinen bu ürünleri kullanan erkeklerin normal yollarla çocuk sahibi olma oranlarında belirgin düşüş görüldüğü belirtiliyor. Eurofertil Tüp Bebek Merkezi'nden üroloji uzmanı Dr. Alper Eroğlu, son 10 yıl içinde kısırlık oranlarının belirgin olarak arttığını, erkek faktörünün de bunda yüzde 40 - 50 oranında rol oynadığını vurguluyor. Dr. Alper Eroğlu, erkeklerde sperm üretimi ve sperm kalitesinin her geçen yıl daha da azalmasıyla birlikte yardımcı üreme yöntemlerinden faydalanarak çocuk sahibi olan çift sayısının da bununla orantılı olarak artış gösterdiğini belirtiyor. Sperm üretimi ve kalitesindeki kötüye gidişin altında bir çok faktörün rol oynadığını ifade eden Dr. Eroğlu şu bilgileri verdi: "Vücut yağ oranımızın yüksek olması kan testosteron seviyesinde düşüşe neden olur. Çünkü testosteron hormonu yağ hücrelerinde aromatize olarak kadınlık hormonu olan östrojene dönüşebilmektedir. Düzenli olarak spor yapan erkeklerde kas kitlesinde artış ve yağ oranındaki azalmayla beraber kan testosteron seviyelerinde doğal yolla salgılanan testosteron hormonu artış gösterir. Ayrıca mutluluk hormonu olarak bilinen beta-endorfin ve dopamin hormonları spor yapmakla artar ve bu da kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlar. Ancak ağır spor dallarıyla uğraşan erkeklerde (günde 13 kilometrenin üzerinde koşan maratoncular, halterciler, profesyonel sporcular vs.) testosteron hormonu düzeyi, sperm üretimi ve kalitesinde gözle görülür bir düşüş saptanmıştır." Dışarıdan Testosteron Takviyesi Almayın! Dr. Alper Eroğlu'na göre, testosteron hormonunun doğal olmayan yollarla vücuda dışarıdan alınması doğru değil. Bir çok spor dalında kullanılan an anabolik steroidler kan testosteron seviyelerinde normalin üstünde artışa neden oluyor ve başlangıçta cinsel fonksiyonlarda belirgin performans artışı gözleniyor. Ancak orta ve uzun vadede doğal yollarla vücudun salgılamış olduğu testosteron düzeyi normalin çok altına düşerek testis hacimleri zamanla azalıyor. Sperm üretimi ise bu durumdan çok daha ağır etkilenmekte olup bu ilaçların kesilmesinden ancak 4 - 6 ay sonra sperm üretimi başlıyor. Anabolik steroid kullanan erkek sporcuların sperm sayılarında ve sperm kalitelerinde belirgin bir azalma olduğu ve bu erkeklerin normal yollarla çocuk sahibi olma oranlarında belirgin düşüş görüldüğü belirtiliyor. Sperm Sayısını ve Kalitesini Artıran Vitaminler Zayıflamak için daha düşük kalorili beslenmek ve öğün sayısını azaltmanın en sık yapılan hatalardan olduğunu hatırlatan Dr. Alper Eroğlu, "Metabolizma hızını artırmak ve yağ yakımını hızlandırmak için gün içinde çalışma temponuza göre 4- 6 öğün tüketin, mutlaka dengeli beslenin" uyarısında bulunuyor. Özellikle sperm üretimi için de gerekli olan ve vücudumuzda sentezlenmeyip dışarıdan besin olarak alınması gereken esansiyel aminoasitlerin uygun dozlarda alınmasının önemine de dikkat çeken Dr. Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Vitamin-mineral desteği ve bazı antioksidan ajanların kullanılması spor performansımızı artırmakla kalmaz; üreme kapasitemize de olumlu katkılar sağlar. Özellikle A, C, E, B12 vitaminleri, Ko-Enzim Q10, Asetil-L-Karnitin, likopen, folik asit, çinko ve selenyum içeren ürünlerin uygun dozlarda, uzun süre ve düzenli kullanımında sperm sayısı ve kalitesinde belirgin artışlar olduğu rapor edilmiştir."
0 notes
kasveguc · 4 years
Text
Kafein Nedir? Kahvenin Faydaları Nelerdir?
Birçok insan sabahları güne enerjik başlamak için kafein tüketiyor. Peki kafein nedir, kahvenin faydaları nelerdir? Kahve tüketiminin zararı var mıdır gibi soruların cevaplarını biliyor musunuz? Her sabah hatta gün boyunca belki milyarlarca insan hem uyanmak hem de daha enerjik olmak için kafeine güveniyor. Peki kafein nedir? Kafein en basit şekilde açıklamak gerekirse dünyada en yaygın olarak kullanılan uyarıcı maddelerden birisidir. Kafein ise en çok kahvede bulunmaktadır. Kafein tüketimi ile ilgili olarak negatif yapılan konuşmaların bir çoğu uykusuzluk ve anksiyete ile ilgidir. Kafein ve kahve tüketimi ile ilgili konuşulan bu negatif etkilerinin yanı sıra kanıtlanmış birçok faydası da bulunmaktadır. Bu içerikte ise hem kafein hem de kahvenin faydaları ile bilgilerin yanı sıra bilmeniz gereken birçok bilgi daha bulunmaktadır.
Kafein Nedir?
Kafein çay kahve kakao bitkilerinde çok yaygın olarak bulunan doğal bir uyarıcı maddedir. Kafein beyin ve merkezi sinir sistemini uyararak daha enerjik bir hale geçmenize ve yorgunluk hissinin azalmasına neden olur. Kafein içeren bitkiler ile ilgili olarak yapılan çalışmalar M.Ö. 2800 yıllarına kadar dayanan demlenmiş çaylara ilişkin bilgilere ulaşmıştır. Kahvenin keşfi ise çok ilginç bir şekilde Etiyopyalı bir çobanın keçilerinin kahve bitkisini tüketmeleri ile daha enerjik olduklarını fark etmesi ile ortaya çekmiştir. Kafein içeren alkolsüz içecekler ise 1800'lü yılların sonlarına doğru satılmaya başlanmıştır. Bu ürünleri ise daha sonraki yıllarda piyasaya sürülen enerji içecekleri takip etmiştir. Günümüze bakıldığında ise dünya nüfusunun neredeyse %80'i her gün kafein içeren ürünler tüketmektedir. Bu oran Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika'nın bulunduğu Kuzey Amerika'da ise %90'ın üzerindedir. Kafein Nasıl Etki Gösterir? Kafein tüketildiğinde bağırsaklarda hızlı bir şekilde emilerek kan dolaşımına aktarılır. Buradan karaciğere gider ve çeşitli organların işlevlerini etkileyecek şekilde bileşenlerine ayrılır. Kafein ile ilgili yapılan çalışmalarda kafeinin asıl etkisinin beyinde görüldüğü belirtilmektedir. Kafein beyninizi rahatlatan ve yorgun hissetmenize neden olan bir nörotransmitter olan adenosinin etkilerini engelleyerek işlev görmektedir. Normal koşullarda adenosin seviyesi gün içinde artarak yorgun hissetmenize ve uyumak istemenize neden olmaktadır. Kafein, beyindeki adenosin reseptörlerine onları aktive etmeden bağlanarak enerjik olmanızı ve uyanık kalmanızı sağlar. Bu da yorgun hissetmenize neden olan adenosin etkilerinin azalmasına neden olur. Bununla birlikte kafein tüketimi ile birlikte kandaki adrenalin düzeyi, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin aktivitesi de arttırılabilir. Bunun sonucunda da beyin uyarılarak daha uyanık, dikkatli, odaklı ve verimli hale getirilebilir. Tüm bu özellikleri göz önüne alındığında kafein psikoaktif bir ilaç olarak da adlandırılmaktadır. Bir fincan kahvede bulunan kafeinin normal koşullarda kan dolaşımına girmesi 20 dakika, tüm etkinliğine ulaşması ise 1 saat sürmektedir. Kafein İçeren Yiyecek ve İçecekler Kafein doğal olarak bazı bitkilerin tohumları, kabukları ve yapraklarında bulunmaktadır. Bu doğal kaynaklar ise tarımsal yöntemlerle elde edildikten sonra kafein içeren yiyecek ve içeceklerin üretilmesinde kullanılırlar. Kafein içeren ve en yaygın olarak tüketilen besinlerin listesini ise aşağıda bulabilirsiniz. 240 ml içecek başına kafein miktarı Espresso: 240-720 mg Kahve: 100-200 mg Enerji içeceği: 50-150 mg Demlenmiş çay: 40-120 mg Alkolsüz içecekler: 20–40 mg Kafeinsiz kahve: 3–12 mg Kakao içeceği: 2–7 mg Çikolatalı süt: 2–7 mg Bu içeceklerin yanı sıra sütlü çikolata 30 gramda 1-15 mg ve bitter çikolata ise 5-35 mg kadar kafein içermektedir. Beyin Fonksiyonları Açısından Kahvenin Faydaları Kafein en çok kahvede bulunduğu için kafein veya kahve tüketimi eş anlamlı olarak kullanılabilir. Bu nedenle öncelikle kahvenin faydaları konusunda detaylı bilgiler vermek son derece yararlı olacaktır. Özellikle kahvenin faydaları olarak bakıldığında kafein tüketimi ile birlikte daha önce açıklanan adenosinin blok edilmesi mümkündür. Bu da dopamin ve nöroepinerfin miktarında artışa sebebiyet verir. Bu etkileşimin sonucunda ise beyin genel ruh haliniz ve fonksiyonları üzerinde olumlu etki doğurur. Kafein tüketimi ve kahvenin faydaları ile ilgili olarak yapılan çalışmada 38 ile 450 mg arasında kafein tüketen kişilerin refleks sürelerinde azalma, kısa süreli hafız ve beyin işlevlerinde gelişme gözlenmiştir. Bununla birlikte kahve tüketimi ve kahvenin faydaları ile ilgili bir diğer araştırmada da gün 2 veya 3 adet kafeinli kahve tüketen kişilerin %45 oranında intihara daha az eğimli olduğu, depresyon riskinin de %13 daha az olduğu belirtilmiştir. Moralinizin yerine gelmesi için kahve tüketmeniz durumunda ise dikkat etmeniz gereken bir detay söz konusu. Özellikle kafanızı biraz dağıtmak ve moralinizi yerine getirmek için kahve tüketmeyi düşünüyorsanız bunun için iki kahve arasında 8 saat kadar bir ara vermeniz gerekiyor. Çünkü yapılan çalışmalara göre ard arda tüketilen kafeinin moral üzerinde fazladan bir etkisi olmuyor. Tüm bu verilere ek olarak kahvenin faydaları ile ilgili olarak yapılan bir diğer araştırmada da günde 3 ile 5 bardak kahve tüketiminin Alzheimer ve Parkinson gibi beyin hastalıklarını %28-60 oranında azalttığı belirtilmektedir. Kilo Vermek ve Metabolizma Açısından Kahvenin Faydaları Kafeinin merkezi sinir sistemi üzerindeki hızlandırıcı etkisi nedeniyle metabolizma hızını %11'e, yağ yakımını ise %13'e kadar arttırabilmektedir. Rakamlarla konuşmak gerekirse ise günlük 300 mg kadar kafein tüketilmesi günlük olarak 79 kalorinin fazladan yakılması anlamına gelmektedir. 79 kalori küçük bir rakam gibi gelse de yıllık olarak 1 kilo artışına denk gelmektedir. Bununla birlikte kafein, kahve tüketimi ve kahvenin faydaları ile ilgili olarak yapılan bir çalışmada düzenli olarak kafein tüketen kişilerin tüketmeyenlere göre ortalama olarak 0.4 ile 0.6 kg daha zayıf oldukları ortaya çıkmıştır. Antrenman Performansı Açısından Kahvenin Faydaları Vücut geliştirme ve antrenman açısından kafein tüketimi ve kahvenin faydaları düşünüldüğünde kafein yağın yakıt olarak kullanımını arttırabilir. Bu olayın en önemli etkisi ise kaslarda depolanan glikozun daha uzun süreli kullanılması ve kasların daha geç yorgunluk sınırına ulaşmasıdır. Buna et olarak kafein tüketimi kas kasılmalarını arttırarak yorgunluk toleransının da artmasına neden olur. Yapılan araştırmalara göre ise vücut ağırlığı için her kilo başına antrenmandan 1 saat önce tüketilen 5 mg kafeinin antrenman performansını %5'e kadar arttırdığını göstermiştir. Bu konu ile ilgili olarak yapılan güncel araştırmalarda ise 5 mg oranının 1.4 mg'a kadar da düşürülebileceğini belirtilmiştir. Ayrıca ağır antrenmanlarda hissedilen zorluk hissinin de %6'ya kadar düştüğü de açıklanmıştır. Kalp Hastalıkları ve Diyabet Açısından Kahvenin Faydaları Kafein tüketimi kalp hastalıkları riskini bilinenin aksine arttırmamaktadır. Günlük olarak 1 ile 4 fincan kadar kahve tüketen kadın ve erkeklerin %16-18 oranında daha az kalp hastalığı riski taşıdıkları da yapılan araştırmalar ile ortaya konulmuştur. Günlük 2 ile 4 kadar kahve ya da yeşil çay tüketmenin de inme gibi felç risklerini de %14-20 arasında azalttığı belirtilmiştir. Kahve tüketimi bazı insanlarda tansiyonun artmasına da neden olabilir. Ancak kahve tüketimi nedeniyle meydana gelen tansiyon artışı çok az bir miktarda olduğu için sağlık açısından ciddi bir risk taşımamaktadır. Şeker hastalığı ve kahvenin faydaları ile ilgili olarak yapılan çalışmalarda ise düzenli olarak kahve tüketen kişilerin tip 2 diyabet geliştirme %29'a varan oranlarda düşüş gözlenmiştir.
Kahvenin Faydaları
Kafein ve kahve tüketiminin sağlık açısından yukarıda açıklananlara ek olarak diğer faydaları da aşağıda verilmiştir; Kahve karaciğer hasarı riskini %84'e kadar azaltabilir. Karaciğer hastalıklarının ilerlemesin ide yavaşlatabilir ve uygulanan tedaviye verilen yanıtı da iyileştirebilir. Kahve tüketimi hem kadınlar hem de erkekler için erken ölüm riskini %30'a kadar azaltabilir. Günde 2 ile 4 bardak kahve tüketilmesi karaciğer kanseri riskini %64'e kolorektal kanser riskini de %38'e kadar azaltabilir. Günde 4 bardak veya daha fazla miktarda kahve tüketilmesi cilt kanseri riskini %20 oranında azaltabilir. Kahve tüketimi çoklu skleroz (MS) geliştirme riskini %30'a varan oranlarda azaltabilir. Düzenli kahve tüketimi gerginliği önler ve daha pozitif bir ruh hali içinde olmanızı sağlar. Kahvenin bir diğer faydası da bağırsak sağlığını desteklemesidir.
Kahvenin Zararları ve Yan Etkileri
Kafein tüketimi genellikle sağlıklı olarak kabul edilmektedir. Ancak yine de kahvenin zararları konusunda bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Kahvenin zararları konusunda belki de ilk sırada gelen şey kafeinin bağımlılık yapmasıdır. Bu da özellikle hassas genetik yapıya sahip olan kişilerin daha duyarlı hale gelebilmesine neden olabilir. Aşırı kahve tüketimi durumunda ise anksiyete, huzursuzluk, titreme, düzensiz kalp atışı ve uyku sorunları da yaşanabilir. Aşırı kahve tüketimi sonucunda baş ağrısı, migren ve yüksek tansiyon gibi diğer sağlık sorunları da gözlenebilir. Kahvenin zararları göz önüne alındığında gebelik durumlarında aşırı miktarda kafein tüketimi düşük riskinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Read the full article
0 notes
denizerdemblog · 5 years
Text
Aşık Olma Belirtileri
Kalp Atışlarında Hızlanma
Aşık olduğumuzu hissettiğimiz anda vücudumuz alarm vermeye başlar. Adrenalin üretimi tavan yapar. Bunun da direkt çıktılarından biri, artan kalp atış hızıdır. Böylelikle, çılgın şeyler yapabilecek bir enerji düzeyine ulaşırız.
 
Avuç içlerinde terleme
Adrenalin pompalanmasının temel belirtilerinden bir diğeri de terleme, özellikle avuç içlerinde görülen yoğun terlemedir. Ne yazık ki bu belirti özellikle el ele tutuşurken rahatsız hissetmeye neden olacağından pek de işlevsel değildir.
 
Seste değişim
Araştırmalar, aşık oldukları kişi ile konuşurken erkeklerin seslerini alçalttıklarını, kadınların ise daha yüksek sesle konuştuklarını göstermekte.
 
Göz bebeklerinde büyüme
Kalp atışını arttıran ve avuç içlerinde terlemeye neden olan aynı adrenalin miktarı, göz bebeklerinin de genişlemesine neden olur. Bu aynı zamanda cinsel uyarılmanın da göstergelerindendir. Bilinçli olarak farkında olmasak da “seksi bakış” olarak tanımlanan resimlerin ortak noktası, göz bebeklerinin geniş olmasıdır.
 
Öfori
Aşırı neşeli olma hali olarak tanımlayabileceğimiz öfori, sadece mutlu olduğunuz için ortaya çıkan bir durum değil, aşık olduğumuzda ortaya çıkan kimyasal bir etkinin sonucudur. Aşıkken, beyin ekstra dopamin salgılar; öyle ki, aynı etki kokain alımında da oluşur. Bu nedenle aklımızın havalarda olması da son derece normaldir.
 
Taklit etme
Birine aşık olduğumuzda o kişinin davranışını taklit etme, hatta kopyalama eğilimi gösteririz. Sohbet ederken bacak bacak üstüne atarsa, biz de atarız… Tamamıyla bilinçdışı bir şekilde gerçekleşen bu kopyalama davranışları, yine tamamen bilinçdışı biçimde partnerimizin çekici bulduğu davranışlardır.
 
Yüzde kızarma
İnsanoğlunun sadece iki nedenden birinden ötürü yüzü kızarır: Utanma ya da cinsel uyarılma. Emin olun, aşık olduğumuz sürece, her ikisini aynı anda yüksek şiddette yaşarız.
 
AŞK, İNSANA İYİ GELİYOR
Karında ağrı
Adrenalinin ilginç yan etkilerinden biri de kanı vücudun karın bölgesinden çekerek, kaslara pompalanmasına neden olmasıdır. Böylelikle ihtiyaç duyduğumuzda savaşmaya ya da kaçmaya hazır hale geliriz.
 
Aşık olduğumuzda beynimiz nasıl etkilenir?
Yıllardır biliyoruz ki aşık olmak, beyinde kokain etkisi yaratmakta. Sevdiğiniz birinden ayrılmak ya da severken terk edilmek de beyinde kokain yoksunluğuyla birebir aynı etkileri ortaya çıkarmakta, fiziksel acı da dahil… Tüm bu etkiler sadece duyguları ilgilendiren alanlarda gerçekleşmemekte; aşk denen muammadan, beyniniz, beyinlerimiz hem fiziksel hem de entelektüel olarak etkilenmekte. Saniyenin beşte biri kadar sürede gerçekleşen bu muamma, bizleri de bir hayli aptallaştırmakta.
 
Aşık olmak dopamin, adrenalin ve norepinefrin gibi kimyasalların düzeyini arttırırken, beyindeki serotonin düzeyini de düşürüyor. En basit tanımlarıyla, dopamin mutluluk sağlarken, adrenalin ve norepinefrin de kesintisiz enerji, hız ve kalbin durmaksızın atmasını sağlıyor. Aşkın tüm güzellikleri… Beynin ödül ve zevkten sorumlu alanları çok mutlu. Aşık olduğumuzda bu alanlardaki kan akışı inanılmaz. Aynı alanlar, obsesif kompulsif davranışlardan da sorumlu. Tamam, bu da takıntılı biçimde aşık olduğumuz kişiye odaklanmamızı sağlıyor. Burada kadar her şey yolunda, her şey beklendiği gibi… Peki, ya başka neler oluyor?
 
NASIL BİR AŞIKSINIZ?
 
 
Ne kadar aşıksanız, odaklanma düzeyiniz o kadar düşük
Basit bir testte, katılımcılardan bir dizi dikkat gerektiren beceri göstermeleri isteniyor ve anlaşılıyor ki kadın-erkek fark etmeksizin, duyulan aşkın şiddeti yükseldikçe test başarısı düşüyor. Kişi ne kadar aşıksa, odaklanabilme becerisi de o kadar düşük oluyor. Aslında bu olağan bir sonuç çünkü beynin kognitif kapasitesinin büyük bölümü, aşık olunan kişiyi düşünmekle meşgul. Dolayısıyla, bilişsel kontrol oldukça düşük.
 
Aşık olduğunuz kişiyi düşünmek
İlk aşık olunan zamanlarda başka şeylere odaklanabilmek tabii ki son derece zordur, çünkü bilişsel kapasiteniz, neredeyse bütünüyle sevdiğiniz kişiyi düşünmeye kendini adamış durumdadır. Ancak uzun süreli ilişkilerde, bilişsel kontrole sahip olmak son derece önemlidir. İlişkide başarıyı aslında bu kontrol getirir.
 
Aşk ve bilişsel kontrol
Aşkla bilişsel kontrol arasındaki bağlantı, araştırmaların halen cevap aradığı bir soru olma özelliği taşıyor. Neden aşık insanlar dikkat gerektiren işleri, günlük rutinlerini, temel problem çözme becerilerini etkili bir biçimde sürdüremiyorlar? Tam olarak bilmiyoruz. “Sevdiğim kişiyi düşünmek varken, neden sıkıcı bir işle ilgileneyim?” mantıklı bir açıklama olarak görünse de bilimsel bir dayanak olma özelliği taşımamakta.
 
Belki de tersinden bakarsak: “Bilişsel kapasitemiz düştüğü noktada, hissettiğimiz romantik duyguların şiddeti artıyor olabilir mi? Tam da entelektüel kontrolümüz azaldığında aşık oluyor olabilir miyiz?” Neden olmasın! Gelecek dönemdeki araştırmalar, bu soruların yanıtlarını aydınlatıyor olacak…
 
Deniz Alayat
0 notes
ketomanlife · 5 years
Text
Sirkediyan beslenme
sirkediyan
Allah aşkına nedir bu sirkadiyen?
- Giderek daha sık duymaya başlayacağımız bir kavram. Vücuttaki her türlü işleyişin, günün saatlerine göre ayarlanması anlamına geliyor.
Günün saatlerini belirleyen ne peki?
- Güneşin döngüsü! Sadece biz değil, bütün canlılar güneşin döngüsüne senkronize. Hayatta kalabilmek için bu şart. İç saati, dış saatine uyumlu olanlar hayatta kalıyor, uyumsuzlar eleniyor.
Durun! İç saat, dış saat kafam karıştı...
- “Zaman hızlı akıyor!” deriz ya, asıl hızlı akan biyolojik iç saatimiz. Dış saatten, yani güneşin döngüsünden hızlı akarsa, bizi hızla yaşlandırıyor. Giderek artan hastalıklarda, bu iki saatin uyumsuzluğunu araştırmak önem kazandı. Tıp artık saatlerimizi yeniden kurmanın yollarınızı bize gösteriyor.
Son üç Nobel Tıp Ödülü’nden ilham alarak yazmışsınız bu kitabı. Doğru mu?
- Doğru. O çalışmalardan öğrendik ki, vücudun iç saat genleri var. Tüm organ ve hücrelerde de onlara duyarlı alıcılar var. Saatin kaç olduğunu bütün hücreler biliyor. Yani güneş saatinin kaç olduğunu! Ve ona uygun bir çalışma düzeni oluşturuyorlar. Vücutta bir dakikada milyarlarca sayıda işlem yapılıyor. Her organ, her hücre, farklı farklı işleri günün başka saatlerinde yapıyor. Organlar, beyinden gelen saat komutuna göre çalışıyorlar. Enzimler, hormonlar, vs hep bu komuta kulak veriyor. O yüzden çok önemli saat meselesi. Başka bir Nobel çalışması ise bize, yine iç saat komutuna uygun olarak, gece uykuda özel bir tür hücre temizliği yapıldığını söylüyor. Tıbbi adı ‘otofaji’, açılımı ‘kendi kendini yemek’ gibi. Yani diyor ki, “Gece sen uykudayken ve açken, eski vücut hücreleri yenilip yedek parça olarak kullanılıyor. Sabah kalktığında eskimiş hücrelerden kurtulmuş oluyorsun!”
O zaman geç yattığımızda, uykusuz kaldığımızda ya da gece geç saatte yemek yediğimizde, hücresel temizlik olmuyor!
- Aynen öyle! Sabah yine eski püskü hücrelerle uyanıyoruz. Bunun yıllarca olduğunu düşünürsek, kendini koruyamamış, hastalanmış ya da en azından daha hızlı yaşlanmış insanlar kalabalığında yerimizi alıyoruz!
“Yemek yerken tabağına değil, saate bak!” diyorsunuz kısaca yani...
- Kesinlikle! Saat konusu zannettiğimizden daha mühim. Dış saatimizi ve hücresel iç saatimizi birbirine akort etmemiz gerekiyor. Bu saatleri bozan iki şey var: Biri ışık, biri yemek.
SABAH YORGUN KALKIYORSAN İÇ SAATİN ŞAŞMIŞTIR
Peki n’apacağız?
- Akşam yemek yemekten vazgeçeceğiz! Akşam geç saatlerde ağzımıza koyduğumuz her lokma, hücresel saati bozuyor. Vücudumuz, gece yememeye ayarlı. Karaciğerin, pankreasın, midenin, bağırsakların iç saatleri var, gece besin almaktan hoşlanmıyorlar. Mesai bitince onları fazla mesaiye zorlamak gibi gece yemek!
İnsülinin salınımı da aynı şekilde. Sabah yediğin yemeği rahatlıkla yakacak bir saat ayarına sahipken, gece yersen karnında ve iç organlarının etrafında yağ olarak depoluyor. Sen geç yiyip geç yatarak, onu şaşırtmaya çalışsan da fark etmiyor. Bu bir kural: Tüm hücreler dışardaki güneşin saatini biliyor.
Aynı miktarda kaloriyi sabah 8’de yemek ile akşam 8’de yemek arasındaki fark ne?
- Akşam 8’de yediğin, yüzde 17 daha fazla kaloriymiş gibi algılanıp depolanıyor! O yüzden eski kalori saymalar vesaire bitti. Yenmesi gereken de ‘gerçek’ yiyecekler.
Onlar nedir?
- Güneş görmüş yiyecekler... Onları da sirkadiyen ritme uygun yiyeceğiz. Yani güneş saatine uygun saatlerde. İşimiz gücümüz güneşle yani.
Biz aslında ‘ışık yiyici’ miyiz?
- Evet, biz aslında güneş ışığı yiyoruz! Basitçe güneş ışığının içinde saklı olduğu bitkileri yedikçe sağlık kazanıyoruz. İşlenmiş–işlenmemiş gıda ifadelerinin altında bu gizli. Adı üstünde işlenmemiş ise, doğadaki haline yakındır. Doğadaki halini oluşturan şey de güneş ışığı. “Serbest dolaşan hayvanlar iyidir” ne demek? Bu hayvanlar da o güneş gören bitkileri yemişler demek!
Peki iç saatimizin şaşıp şaşmadığını nereden anlayacağız?
- Sabah yorgun kalkıyorsan iç saatin şaşmıştır. Göbeğinde, iç organlarında kilo varsa, karaciğer yağlıysa, geç yatıyorsan, beyin sisi yaşıyorsan, sabah afyonun patlamıyorsa, keyfin yoksa, coşkun az ise, iç saatin şaşmış demektir! Bana göre her tür duygusal, zihinsel, bedensel sorunla iç saat uyumsuzluğu ilişkili. Bağırsak bakterilerimiz bile iç saate sahip. Gece aç olup uyuman gereken saatte ayaktaysan ve yiyorsan, onları da delirtiyorsun! Sonra onlar da seni delirtiyor tabii. Şeker yemeni azdırıyorlar. Alerjilerini artırıyorlar. Gövdenin tamamının sağlığı için, güneş ışığı döngüsüne uymak zorundayız.
ARTIK GÜNEŞ TUTAMIYORUZ!
Pek çok insanın D vitamini yetersiz. D vitamini azlığının, diabete ve kiloya sebep olmasının altında yatan sebeplerden biri de bu. D vitamini, gövdenin tuttuğu güneş ışığı miktarıdır. Artık güneş tutamıyoruz. Herkesinki düşük. Çok sebep var ama biri, güneş yerine iş yerinde sahte ışıklar ve elektronikler başında olmamız!
ELEKTRONİKLERDEN ÇIKAN IŞIK DÜNYANIN EN BÜYÜK BELASI
“Güneş sağlıklı!” diyorsunuz ama iki de bir “Güneşe çıkmayın, şöyle zararlı böyle zararlı!” diyenler de var.
- Elbete güneşin fazlası veya zararı konuları başka başlıklar. Ben güneşe günlük kısa sürelerle çıkılmalı, güneş görmüş besinler -ister hayvansal, ister bitkisel- yenmeli diyorum. Güneşle ilgili en mühim şeylerden biri, sabah kalkınca günışığına 30 saniye bakmaktır. Camdan değil direk dışarı. İdeali güneş doğarkendir ama saat 7 buçuktan öncesi olur.
Neden 30 saniye güneşe bakacağız?
- Böyle yapınca uyku hormonu melatonini güzelce sıfırlar, güne hazırlık için gereken adrenalin, dopamin, seratonin hormonlarına geçeriz. Bu geçişi yapamadığımız kış günlerinde SAD denen mevsimsel depresyon isimli bir hastalık olduğunu biliyoruz. Tüm gün sersem sepet kafayla gezmemenin yolu, sabah günışığına bakarak uyanmaktır. Dikkat! Önce cep telefona değil! O asla.
İyi de diyet akımları ikide bir değişiyor. Bir dönem, “Güneş mahvediyor insanı, korunun! Cilt kanserinin en önemli nedenlerinden biri” deniyor. Ama siz de şimdi, “Güneş hayattır, güneş tutmamız lazım” diyorsunuz. Hangisi doğru nereden bileceğiz?
- Beslenmek güneşle alâkalıdır! Yazın acıkmamamızın sebebi güneştir. Az kilo almamızın sebebi güneştir. Güneş doyurur. Çünkü amaç, besindeki elektronu almak, besinlerdeki elektronun ilk hali güneş ışığı, yani fotondur. Önerim, günlük kısa sürelerle dışarı çıkmak, ofiste az durmak. Aşırı güneş yoksa artistlik olsun diye takılan güneş gözlükleri out oldu artık, bilelim.
Nasıl yani güneş gözlükleri de tarih mi olacak?
- Evet, öyle olacak. Önce evlerdeki lambaların eski ampullere dönmesi lazım. Biliyorum, ekonomik değil. Ama ideali ful spektrum günışığı lambaları. Evdeki lambalar out. Söndürelim. Kırmızı-turuncu gece lambaları olur. Mum ve şömine ışığı en ideali. Elektroniklerden çıkan ışık dünyanın en büyük belası. Bunu umursayan tıp insanı sayısı hızla artıyor.
Evet o mavi ışık meselesi var kitabınızda değindiğiniz. Telefonumuz, ipad’imiz mavi ışık yayıyor. Geç vakitte bunlara bakmak çok mu zararlı?
- Mavi ışık bizim öğlen, gün ortası güneşten aldığımız dalga boyu. Dışarda güneş batıyor ve turuncu-kırmızı akşam ışığı yayıyorken, biz göze mavi ışık gönderip iç saati şaşırtıyoruz. O mavi ışık geldikçe doğru dürüst melatonin salımaz.  Melatonin yoksa, ortalığı kortizol kaplar. Kortizol, stres hormonu. Gece cep telefonu veya tablet, eşittir hücresel stres, eşittir kronik stresle gelen tüm hastalıklar! Kortizol, şeker dengesine de zararlı. Gece elektronikler kilo aldırır. Yeme isteğini artırır. Çocuklar için büyük tehlike. Şu an bu mavi ışıklar, geçmişin sigarası gibi. Bilelim. Evet, koruyucu filtre ve gözlük takabiliriz. Ama en iyisi hiç bakmamak.
10 GÜNDE İNCECİK BİR BEL İSTEMEZ MİSİNİZ?
Diyelim canım makarna yemek istiyor, tatlı yemek istiyor. Sirkadiyen beslenme açısından hangi saatte yesem daha az zararlı?
- Gün ne kadar erkense, zararı temizlemek o kadar kolay. Kahvaltıda makarna ye!
Yemek yemeyi kesmek için önerdiğiniz saat 17:00! E daha neler... Böyle bir hayat var mı?
- Bunu yaptığımız her gece, o günü yaşlanmadan, sabaha taze hücrelerle kalkarak uyanacağımızı hatırlamak acaba arkadaşlarla kontrolsüz yenen, içilen, felekten çalınan geceleri unutturur mu? Felekten gece çalmak aç kalarak olur! Öbür türlü feleğin işini hızlandırıyoruz! Basitçe haftada iki gün gevşeyip 5 gün dikkat etmeliyiz!
Peki akşam yemeğini 17:00 gibi yiyeceksek, sabah kahvaltısını kaçta etmek lazım?
- Bunun bir önemi yok. Önemli olan 17:00’de dükkânı kapatmak. İstersen sabah kahvaltısını sabah 5’te yap. Sana kalmış.
İyi ama akşam 17:00’de yemeği kesip dinlenmeye geçmek bize ne kazandırıyor?
- Bir hafta iki kilo, 10 günde incecik bir bel!
AÇ MİDEYLE ERKEN UYU BEDEN KENDİ KENDİNE CHECK UP YAPSIN!
Aç mideyle erken bir saatte uykuya yattığımızda, bedenimiz kendi kendine check up mı yapıyor?
- Evet. Bu da işin asıl menfaat kısmı. Kilo ve şekilden önce hücrelerin sağlığı mühim. En iyi detoks, gece aç ve uykuda oluyor. Beyin içindeki lenfler o zaman temizleniyor. Karaciğer, bağırsak, vesaire de...
İDEAL SEVİŞME SAATİ GÜNEŞ DOĞARKEN
Sirkadiyen beslenme aşkı, seksi öldürür mü? Çünkü tavuk gibi yatmak gerekiyor? O yasak, bu yasak.
- Yok, tam da sirkadiyen yaşam şekli, seks arttırıcı! Sekste tutku yaratan nedir? Dopamin. Seks istemek için dopamin lazım. Hazzın hormonu... Dopamin yoksa sevgilimizin bluzunu parçalayacağımıza, ütüler giydiririz! Dopamin ne zaman en çok artar? Sıkı durun, sabah güneş doğarken bir dakika doğrudan, çıplak gözle bakarsan.
Yani o zaman mı sevişmek en doğrusu?
- Evet ama bu koşuşturmalı hayatta ne zaman zaman bulursanız diyelim.
Siz içkiye de karşısınızdır. İlle de içecekseniz ne tercih ediyorsunuz?
- Ben domates suyuna damlatılmış az alkol tercih ediyorum.
GECE HAYATI EŞİTTİR SOSYAL JETLAG
‘Sosyal jetlag’ diye bir kavramdan bahsediyorsunuz. Gece hayatı jetlag etkisi mi yaratıyor?
- Evet. Uçak seyahati ne yapıyorsa, onun benzerini yapıyor. Sosyal hayat yüzünden geç uyuyoruz, uykusuz kalıyoruz. Bunlar hep hastalıklara davetiye. Uykunun ve uyku hormonu melatoninin ne kadar hayati olduğunu anlatmak için bu röportaj yetmez. Ama şu kadarını söyleyeyim, zamanda geri gitmek istiyorsanız, saat 23:00’de tam karanlıkta, elektroniksiz ve sessiz ortamda uyuyacaksınız. Sabah biolojik olarak birkaç gün geridesiniz. Ya da en azından zamanın hızını böyle frenlersiniz!
- “Aralıklı açlık” nedir?
İfadeler farklı farklı oluyor ama yaklaşık olarak benzer konular. 2013’ten beri “Akşam 17.00 sonrası yenmemeli! Akşam yemeği diye bir şey olmamalı” diyorum. Şimdi bu Nobeller vesaireyle gelinen nokta: 1. Uzun açlığın şahane bir şey olduğu. 2. Bunun geceden sabaha yapılırsa daha da şahane olacağı belirtiliyor. Yani 17.00’den sabaha dek aç kalınan zaman, en ideal aralıklı açlık zamanı. “Time restricted diet” deniyor. Amaç, sirkadiyen iç saat düzeni+açlık+uyku üçlüsünü birleştirmek. Akşam yiyip kahvaltıyı atlayarak da bunu yaptığını düşünenler var, ben hatalı buluyorum. Asıl menfaat gece açlığında.
- Bedenimiz kendi bozuk hücrelerini mi yiyor aç yatarsak?
Evet, öyle de denebilir...
- “Herkeste kanserli hücre oluşuyor ama bağışıklığın güçlüyse bunlar imha ediliyor” teorisi de buna mı dayanıyor?
Doğrudur. Sistem çok akıllı çalışıyor. Eskimiş, performansı düşmüş, ömrü dolmuş hücrelerin temizlenmesi, sistemin sağlığı için önemli. Gece açlıkta ve uykuda, çoğu eski ve bozuk hücreyi yakalayıp parçalayıp, sağlam kısımlarını, “yedek parça” olarak kullanma gibi bir durum söz konusu. Buna otofaji deniyor. Bizler sürekli değişen hücreler topluluğuyuz. Her organın hücreleri farklı zamanlarda yenileniyor. Cilt 28 günde, bağırsak 4-5 günde bir yenileniyor. Bu yenilenmelerin tam olması lazım. Aç yatmak bu yüzden çok mühim.
- Siz günde kaç öğün yiyorsunuz?
İki öğün. 11 ve 17’de yiyorum. Bence 17’den önceki 8 saat ne kadar yersen ye. Elbette sağlıklı besinler grubundan. Öğlen istediğin kadar ye! Hatta tıkın. Ama sonra 17’de dişlerini fırçala. Sabaha kadar bir şey yok bir daha...
EDİSON AMPULÜ BULDUMERTLİK BOZULDU
- Fazla kiloların, hastalıkların sorumlusu Edison mu yani? Ampulü bularak geceyi ortadan kaldırmak insanlığın zararına mı oldu?
(Gülüyor) Evet, ampulün icadı ve sonraki elektronikler işin mertliği bozdu! Plastik ayakkabıyı bulana da sinirim, toprağa basamıyoruz artık! Topraktan da elektron alınır. Bitki gibi toprağa basıp güneşe durursak besleniriz...
SABAH 7 BUÇUKTAN ÖNCE UYANMALI
- Sirkadiyen bir hayat nasıl yaşanır? Kaçta kalkalım, kaçta yatalım?
Sabah 7 buçuk öncesi kalmak lazım. Kortizol hormonu piki ve sonraki hormonlar için gün ışığı gerek. Akşam da 11 gibi full karanlıkta yatmak lazım. Elbette başka sirkadiyen işler de var: Mesela bağırsaklar da sabah 8 buçuk civarı daha iyi boşaltım yapar. Erken öğlen sonrası dikkat ve refleksler keskindir, ki bu yüzden olimpiyat rekorları bu saate denk gelir.
SAĞLIK ELİTLERİ OLUŞACAK
“Gelecekte ‘sağlık elit’leri oluşacak” diyorsunuz. Parası olan böbreğinin, karaciğerinin yedeğini alacak. Gerçekten böyle bir dünya mı öngörüyorsunuz?
Elbette. Zaten oldu bile. Yurtdışında benim takip edebildiğim kongrelerde ve üyesi olduğum derneklerdeki bilgiler şaşkınlık verici boyutta! Daha birkaç zaman önce “zihin okuma” oldu. “Beyin internet arayüzü” kuruldu vs. Bilgisayara upload olup hiç ölmeyecekler, soğuk nitrojende bekleyip yeniden canlandırılacaklar. “Ölen bir domuz beyni hücrelerinde tekrar nöron aktivesini başlattık” dedikleri de çok taze haber. Çin’de sözde HIV virüsünden korumak için çocukların genetik yapısı değiştirildi. Oysa bu gen manipülasyonunun gerçek nedeni, aşırı hızlı öğrenen, normalden zeki çocuk yaratmak. Kim eski yöntem çocuk yapar ki artık? Bildiğimiz homo sapiensin sonu geldi gibi. İnsan ötesi dünyası başladı...
HEDEF OLABİLDİĞİNCE GEÇ VE GENÇ ÖLMEK OLMALI
- Her şey aslında biyolojik olarak yaşlanmamak için mi?
Benim işim biyokimyasal olarak hücreleri ‘hack’lemek. Yani onlara genç oldukları zamanki şartları sağlamaya çalışmak. Uzun yaşamaktan öte, “geç yaşlılık yaşamak” diyelim. Olabildiğince geç zamanda, genç ölmek olmalı hedefimiz...
- Sağlıklı kalmak isteyenlerin kesinlikle yapması gereken en önemli şeyler nelerdir, son olarak bir toparlayalım...
Benim yöntemim akşam yememek! Erken uyumak. Alkol yok. Çer-çöp yemek yok. Bolca ama bolca vitamin, mineral. Ben damardan kendi özel kokteyllerimden alıyorum. Hayata pozitif bakıyorum. Meditasyon, nefes falan gibi şeyler sabrımı zorluyor, ama şahane şeyler tabii. Hiperbarik oksijen kabini bana daha pratik geliyor... Dünyada öyle şeyler var ki daha uygulanan, bu saydıklarım onlara göre oldukça zavallı çabalar! Yani dahası geliyor. Ben nasılsa herkesten önce kokusunu alır ve sizlere iletirim...
0 notes
Text
Cinsel İktidarsızlık ve Kısırlık
Cinsel İktidarsızlık ve Kısırlık
Sertleşme sorunlarını, cinsel iktidarsızlığı veya erkek cinsel yetersizliğini; ilişki için engel oluşturan cinsel işlev bozuklukları adı altında toplayabiliriz.
Eğer ereksiyon sorunları 5 aydan daha fazla sürüyorsa muhakkak hekim kontrolü önerilir. Literatürde sertleşme sorunları penil impotance, empotans, erektil disfonksiyon şeklinde adlandırılır. Penis ereksiyonu sinir, hormon ve psikojenik etkenlerin ortak olarak etkiledikleri karmaşık bir reaksiyon sonucu oluşan damarsal olaylar zinciridir.
Seksüel uyarı başladıktan sonra penise giden damarlarda genişleme olur ve gelen kan akımı artar. Bu sayede penis genişler ve uzar. Penis süngerimsi yapısı içinde kanı depolar ve ereksiyon meydana gelir. Penisin erekte durumunu koruyabilmesi için toplardamarlar kapatılır.
Ereksiyonu Arttırıcı Nörotransmitterler Nelerdir?
Dopamin
Seratonin
Opioidler
Oksitosin
Ereksiyonu Azaltıcı Nörotransmitterler
Seratonin
Prolaktin
Noradrenalin
Cinsel Yetersizlikle Bağlantılı Kısırlık
Cinsel yetersizlikte iki ana faktör vardır. Bunlardan birincisi organik diğeri ise psikolojik nedendir.
Cinsel yetersizlik kısırlığa neden olur ve kadın doğal yollardan gebe kalamaz.
Cinsel yetersizliğe neden olan faktörler; sistemik damar hastalıkları, sigara, şeker hastalığı, düşük HDL oranları, cerrahi travmalar, mide ve hipertansiyon ilaçları, böbrek ve karaciğer yetmezlikleri,KOAH olarak sıralanır.
Cinsel yetersizliğin organik nedenleri ise; Arteriel yetmezlik, venöz kaçış, nörolojik rahatsızlıklar, hormonal nedenler, sistemik hastalıklar, yaşlanma şeklinde sıralanır.
Cinsel İktidarsızlık ve Kısırlık
0 notes
dustylipscom · 6 years
Text
Libido Nedir? Doğal Olarak Libido Nasıl Artırılır?
Libido eksikliği kadınlarda erkeklerden daha yaygındır, ancak her iki cinsiyeti de önemli ölçüde etkilemektedir. Aslında, araştırmalar kadınların yüzde 32’si ve erkeklerin yüzde 15’i düzenli olarak cinsel ilişki arzusundan yoksun olduğunu gösteriyor. Düşük libido, hayatınızın herhangi bir döneminde çeşitli nedenlerden ortaya çıkabilir; Düşük testosteron, depresyon, stres, ilişki sorunları, cinsel işlev bozukluğu, reçeteli ilaçlar, fazla kilo, çok az veya fazla egzersiz, uyku apnesi ve uyuşturucu veya alkol kullanımı. Doğal olarak, birçok insan libidoyu nasıl arttıracağını merak ediyor. Cinsel ilişki yapmaktan hoşlanmıyorsanız, kesinlikle yalnız değilsiniz. İyi haber şu ki, libidoyu arttırmak için pek çok doğal çözüm mevcuttur. Bunu hedefliyorsanız o zaman bazı yaşam tarzı değişiklikleri yapma zamanı gelmiştir. Örneğin, stres seviyesini düşürmek, uykunuzu iyileştirmek, yemeklere daha fazla doğal afrodizyak eklemek ve doğru miktarda egzersiz yapmak zihninizi ve vücudunuzu libido teşvik edici bir duruma geri getirmek için potansiyel olarak zararlı ilaçlar olmaksızın libidoyu nasıl artırabileceğinize yönelik tüm tekniklerdir.
Libido Nedir?
Libido, bir kişinin genel cinsel dürtü ya da cinsel aktivite arzusu olarak tanımlanır. Kadınlarda düşük libido ve erkeklerde düşük libido, bazı benzer köklere sahiptir, bazı ize cinsiyete özgüdür. Erkeklerde, yaşlandıkça libidoda kademeli bir düşüş olması aslında oldukça normaldir. Her erkek farklıdır, ancak çoğu erkek 60’lı ve 70’li yaşlarında bir miktar cinsel arzuya sahiptir. Eğer yaşlanma libido azalmasının nedeni değilse, bunun nedeni erkeğin depresyona veya aşırı strese maruz kalması olabilir. Erkeklerde düşük cinsel dürtünün diğer olası nedenleri ilaç yan etkileri, endokrin bozukluk veya uyku apnesi nedeniyle erkek cinsiyet hormonlarında azalmasıdır. Az bilinen bir gerçek, uyku apnesinin alışılmadık şekilde düşük testosteron seviyesine yol açabilmesidir. Düşük testosteron, ereksiyon bozukluğuna (EB) neden olabilir. B durum, erkeğin ereksiyon elde edemeyeceği veya devam edemeyeceği bir durumdur. Her iki durum düşük testosteronu içerse de, EB ve düşük libido ortak “komorbiditeler” olarak düşünülse de mutlaka aynı zamanda ortaya çıkacak değildir.
Düşük libido aslında erektil disfonksiyonu olanlara göre erken veya gecikmiş boşalma olan erkeklerde daha sık görülür. Kadınlarda düşük cinsel dürtü söz konusu olduğunda, birçok neden olabilir. Psikologlara göre “Kadınların cinselliği çok yönlü ve oldukça karmaşık olma eğilimindedir.” Kadınlarda cinsel isteksizlik ya da düşük libido yaygın nedenleri arasında partner ile olan ilişkideki sorunlar, sosyokültürel etkiler ve fibroidler, endometriozis ve tiroid problemleri gibi tıbbi durumlar yer alır. Düşük testosteron sadece erkekler için değil, kadınlar için de cinsel sorunlara neden olur. Kadın testosteron seviyeleri 20’li yaşların ortalarında zirveye ulaşır ve menopoza girene kadar sürekli olarak azalır. Menopozdan sonra, kadınlardaki testosteron seviyeleri aşırı bir şekilde düşer ve aynı zamanda cinsel dürtü de aşırı derecede düşebilir. Doğum kontrol hapları ve diğer hormonal gebelik önleme yöntemleri de bir kadının cinsel isteğini olumsuz yönde etkileyebilir. Libido geliştirme konusunda, cinsel arzu düzeyini etkileyebilecek iki önemli biyolojik kimyasal vardır: dopamin ve prolaktin.
Bir teori var; dopamin arzuyu artırırken, prolaktin tam tersini yapar, onu düşürür. Herhangi bir ilaç alıyorsanız, bazılarının prolaktin salınımını artırabileceğini veya dopamin salınımını önleyebileceğini bilmek önemlidir. Bu iki durum da cinsel isteği azaltabilir ve diğer cinsel yan etkilere neden olabilir. Erkeklerde, düşük prolaktin, kötü cinsel sağlığın ve psikolojik sağlığın belirtileri ile ilişkilendirilmiştir. Düşük prolaktin düzeyleri aynı zamanda büyük vücut kitle indeksi, yüksek kan şekeri seviyeleri, düşük fiziksel aktivite seviyeleri ve genel olarak sağlıksız hissetme ile ilişkilidir. İlişki sorunları, depresyon, reçeteli ilaçlar, alkolizm, uyuşturucu kullanımı veya diyabet gibi kronik hastalıklar, her iki cinsiyette de düşük cinselliğin kökeninde olabilir. Çok büyük vücut kitle indeksi, libido söz konusu olduğunda hem erkekler hem de kadınlar için sorunlara neden olabilir. Obez erkekler erektil zorluklarla mücadele etme eğilimindedir, ancak çalışmalar, sadece küçük bir ağırlık yüzdesini kaybetmenin hem erkek hem de kadın cinsel işlevini artırabildiğini göstermiştir. Duke Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, obez insanların cinsel problemleri bildirme olasılığı 25 kat daha fazladır.
Libido , Diyet ile Nasıl Artırılır
• Kollajen açısından zengin besinler : Kollajen üretimi doğal olarak yaşla birlikte azalır.Bu cilt sağlığı üzerinde doğrudan olumsuz bir etkiye sahiptir. Bu olgu, erkeklerin ereksiyonu sürdürmesini zorlaştırabilir ve kadınlarda daha gevşek vajinal duvara yol açabilir. Kollajen seviyenizi arttırmak için daha fazla kemik suyu tüketebilirsiniz ve kollajen takviyesi veya kemik sıvısından yapılan bir protein tozunu tercih edebilirsiniz. C vitamini de kollajen üretimini artırmaya yardımcı olur. • Su : Dehidratasyon bir dizi olumsuz yan etkiye neden olabilir, örneğin, cinsel arzu sussuzluktan kolayca düşebilir. Olası yorgunluk, baş ağrısı ve vajinal kuruluktan kaçınmak istiyorsanız, bol bol su tüketmeniz gerek. • Karpuz : Karpuzda bulunan likopen, beta-karoten ve sitrülin olarak bilinen bitki besinleri kan damarlarının rahatlamasına yardımcı olur. Karpuz erektil disfonksiyon ilaçları gibi organ-spesifik olmayabilir ancak doğal olarak libidoyu geliştirmek istediğinizde herhangi bir olumsuz yan etki olmadan yardımcı olabilir. • Muz : Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalara göre muz, cinsel dürtüleri geliştiren kadın hormon düzeylerini artırmaya yardımcı olabilir. • Küçük hindistancevizi, safran ve karanfil : Baharatlar, libido gibi genel sağlık için harika olan antioksidanlarla doldurulur. Özel olarak yayınlanan araştırmalar, hindistancevizi ve karanfil özlerinin erkek hayvan deneklerinin cinsel davranışını artırdığını bulmuştur. Karanfil, kötü nefesi iyileştirmede de mükemmeldir. Safran ise, antidepresanlar kullanan kadınlarda cinsel işlev bozukluğunun yanı sıra erkeklerde erektil disfonksiyonun iyileşmesine yardımcı olabilir. • Bitter çikolata : Araştırmalar, çikolata tüketiminin triptofan içeriği nedeniyle serotonin salınımına yol açtığını ve bazı afrodizyak ve duygudurum etkilerine yol açtığını göstermiştir. Sadece düşük şekerli, yüksek kaliteli bir bitter çikolata seçtiğinizden emin olun. • Brezilya fıstığı : Bu fıstıklar, sağlıklı testosteron düzeylerinin korunmasında rol oynayan selenyumda yüksektir. Ayrıca vücudunuzun serotonin üretimine de yardımcı olurlar, bitter çikoklataya benzer. • Yüksek kaliteli protein : Yumurta, balık, kümes hayvanları ve sığır/kuzu gibi protein açısından zengin gıdalar, serotonin düzeyini artırmanıza ve ruh halinizi ve libidoyu artırmanıza yardımcı olabilir. • Maca kökü : Genellikle “maca” olarak anılan Maca kökü, adaptojenik bir bitkidir. Cinsel uyarıcı olarak geleneksel tıp uygulamalarında popüler olan Maca tüketimi, hem cinsel istekte artışa hem de cinsel işlev bozukluğunun azalmasına neden olur. Sağlıklı erkeklerde libidoyu iyileştirmek için iki hafta kadar kısa bir süre içinde sonuç verebilir.
Sağlıklı Libido İçin Kaçınılması Gereken Gıdalar
• Alkol : Alkollü içeceklere aşırı yüklenmenin cinsel isteği, uyarılma ve duyarlılığı azalttığı bilinmektedir. Eğer alkol içecekseniz, bir bardak polifenol açısından zengin kırmızı şarap tercih edin. Kırmızı şaraptaki antioksidanlar kan damarlarının genişlemesine yardımcı olur ve önemli uyarılma bölgelerine kan akışını artırır. • İşlenmiş gıdalar : Obezite düşük libido ile ilişkilidir. Diyetinizden mümkün olduğunca işlenmiş gıdalardan kaçının ve bunları daha az işlenmiş seçeneklerle değiştirin. • Fabrikada üretilen etler : Çok sayıda geniş çaplı bilimsel kanıt mevcut olmasa da, birçok doğal sağlık çalışanı, organik olmayan, fabrikada satılan etleri tedavi etmek için kullanılan hormonların normal hormon üretimini engelleyebileceğinden endişe duyuyorlar. İşlenmiş şeylerden uzak durun ve libidoyu desteklemek için her zaman organik gıdaları tercih edin. • Yüksek sodyumlu gıdalar : Konserve yiyecekler ve işlenmiş gıdalar gibi sodyumda çok yüksek olan gıdalar, yüksek kan basıncına katkıda bulunabilir ve bu da cinsel organlara kan akışını azaltabilir. • Mikrodalgada patlamış mısır: Uygun olabilir, ama kesinlikle sağlıklı değil. Mikrodalga patlamış mısır torbalarının astarında bulunan kimyasallar, erkekleri kötü etkiler. 2009 çalışmasına göre, bu tip patlamış mısır torbaları PFOA veya PFOS gibi perfluoralkil asitleri içermektedir. Bu da sperm sayımını önemli ölçüde düşürdüğü bilinmektedir. • Geleneksel süt ürünleri : Fabrikada satılan etler gibi, geleneksel süt ürünleri birçok kuruluş tarafından sağlıklı olarak kabul edilir. Bununla birlikte, inek sütünden elde edilen süt, peynir ve diğer süt ürünleri, östrojen ve testosteron seviyelerini olumsuz etkileyen ftalik asit esterleri olarak bilinen sentetik hormonlara sahip olabilir. • Şeker : Şeker genelde hormonları olumsuz yönde etkiler. Çalışmalar, testosteron seviyeleri ile ilgili spesifik ve ilgili etkileri göstermiştir. 2013 yılında erkek deneklerde yapılan bir çalışmada, glikoz tüketimi, erkeklerin diyabet, prediyabet veya normal glukoz toleransı olup olmadığına bakılmaksızın, ortalama olarak yüzde 25’lik bir testosteron düzeyini düşürmüştür. Testosteron seviyeleri, glikoz tüketiminden sonra saatlerce düşük kaldı. • Kafein : Bu biraz karmaşık ama libido sorunlarıyla karşılaşıyorsanız kafeini karıştırmamak en iyisidir. Atletik performans sırasında, az miktarda kafein, testosteronu artırır, bu da cinsel dürtü üzerinde olumlu etkileri gösterebilir. Ancak, bu artış aslında yararlı olmayabilir, çünkü kafein ayrıca libidoyu daha da azaltan stres oluşturma potansiyeline sahip olan kortizol seviyelerini de arttırır. Kahve ve çaylar, sağlıklı bir yaşam için harika eklemeler olabilir, ancak kontrol altında tutun ve kafeinli ürünleri yatmadan en az altı saat önce için.
Libido, Uçucu Yağlar ile Nasıl Artırılır
Cinsel ve ruhsal uyarılmayı arttırmaya yardımcı olabilecek libido için çeşitli esansiyel yağlar vardır ve doğal afrodizyak olarak davranır. Libido güçlendirici aromaterapi karışımının bir parçası olarak yasemin yağı kullanılması, davranışsal uyarılma, uyanıklık ve olumlu duygudurumun artmasına yardımcı olabilir. Menopoz ve duygudurum sorunları nedeniyle düşük libido ile mücadele eden bir kadın iseniz, adaçayı yağı iyi bir seçenek olabilir. Depresyon belirtilerini iyileştirmeye ve kortizol seviyelerini düzenleyerek daha sağlıklı cinsel dürtüleri desteklemeye yardımcı olabilir. Ayrıca menopozal kadınlar için bir güç merkezidir, neroli esansiyel yağı menopoz semptomlarını hafifletmeye, cinsel isteği artırmaya ve postmenopozal kadınlarda kan basıncını düşürmeye yardımcı olur. Neroli yağı, stresi azaltmak ve endokrin sistemi geliştirmek için etkili bir müdahale potansiyeline sahip olabilir. Rezene yağı pozitif östrojen benzeri etkilere sahiptir, bu da onu hem bilimsel hem de tarihsel olarak libido güçlendirici yapar, kadınlar için. Bu etkiler, bazı endokrin bozucu kimyasallar gibi doğurganlığı veya üremeyi olumsuz yönde etkilememektedir. Vitex’ten gelen yağ, kadınlarda menopozdaki libido problemlerini azaltmak için bir başka harika seçenektir. Menopozda değil misiniz? Bu yağ / takviye, ilaç dolabına inanılmaz bir katkı sağlar; daha belirgin olan bazı faydaları arasında, PMS belirtilerinini hafifletmesi, doğurganlığı artırması, akne temizlemesi ve emziren annelerde süt sağlaması yer alır.
Libido, Takviyeler ile Nasıl Artırılır
Erkekler için düşük libido takviyeleri
• Ginseng : (günde 1000 miligram) Ginseng’in Asya ve Amerikan çeşitlerinin erkeklerde libidoyu güçlendirmek için sinir fonksiyonu ve merkezi sinir sistemi aktivitesini olumlu yönde etkilediği görülmektedir. • Tribulus : (günde üç kez 85–250 miligram) Geleneksel Çin Tıbbında afrodizyak olarak kullanılır. • Kadife Fasulye : (Günde 5 gram) Kadife fasülye veya Mucuna pruriens bitkisi, özellikle infertil erkeklerde stresi azaltmaya yardımcı olur ve antioksidan aktivitenin libidoyu (ve semen kalitesini) arttırmasına neden olur. • Yohimbe : (günde 1–3 kez 5–4 miligram ) Yaygın olarak cinsel işlev bozukluğu için bir çare olarak kullanılan yohimbe ağacının kabuğu, düz kasların gevşemesini ve cinsel performansta iyileşme teşvik edebilir. Ancak insan çalışmaları sınırlıdır. • Maca : (günde üç kez 500 miligram) Araştırmalar, bu adaptojen bitkiinin cinsel isteği artırmaya yardımcı olduğunu göstermektedir.
Kadınlar için düşük libido takviyeleri
• Panax Ginseng : (günde 1000 miligram) Panax ginseng menopoza girecek kadınlarda cinsel isteği artırdığı gösterilmiştir. • Ashwagandha : (günde bir veya iki kez 500 miligram) Takviye formunda ashwagandha kullanmak, kadınlarda cinsel sorunlarını tedavi etmede yardımcı olabilir. • Ginkgo biloba : (günde 200 miligram) Ginkgo biloba, kadınlarda antidepresana bağlı cinsel işlev bozukluğunu tedavi etmede özellikle etkilidir. • Maca : (günde üç kez 500 miligram) Araştırmalar, bu adaptojen bitkinin hem erkeklerde hem de kadınlarda cinsel istekleri arttırdığını göstermektedir, özellikle libidonun antidepresanlar gibi psikotropik ilaçlar tarafından tetiklendiği zaman. • Demir : (günde 25–30 miligram) Demir eksikliğiniz varsa, demir takviyesi almak libidonuza yardımcı olabililir. Genellikle iyi emilen demir takviyesi bakın ve bir C vitamini ile alın. Demir takviyeleri kabızlığa neden olabilir, bu nedenle, aneminizin demir eksikliğinden kaynaklandığını doğrulamak önemlidir.
Yaşam Tarzı Değişiklikleri ile Doğal Olarak Libidoyu Artırın
Çok az egzersiz düşük libido nedeni olabilir, ancak aşırıya kaçmak da istemezsiniz. Kilo egzersizleri ve yağ yakma egzersizleri gibi insanın büyüme hormonunu arttıran egzersizler, cinsel organlara, ruh halinize ve kendi beden algınıza kan akışını büyük ölçüde artırabilir. Ayrıca, yorgunluğu ve stres, depresyon ve anksiyeteyi azaltmaya yardımcı olabilecek yoga deneyin. Sigara kullanmayın. Sigara içmek sadece cinsel istek ve memnuniyeti azaltmaz, aynı zamanda doğurganlığı da azaltır. Ayrıca düzenli ve iyi uyku alın.
Düşük Libido için Geleneksel Tedavi
Düşük libido’nun fiziksel veya psikolojik bir sebebi olabilir ya da her ikisi de olabilir. Düşük libido için klinik olarak tanı konabilen iki durum hipoaktif cinsel istek bozukluğu (HSDD) ve cinsel kaçınma bozukluğu (SAD) ‘dir. İkincisi daha ciddi bir sorundur. SAD, tüm cinsel davranışları “aşırı derecede isteksizlik ve kaçınma” olarak nitelendirilmektedir. Birçok kişi, libidoyu artırmak için geleneksel tedaviye başvurur, bu yüzden geleneksel düşük libido tedavilerinden bazılarının geleneksel tıp dünyasında neler olduğunu görelim. Erkekler için testosteron replasman tedavisi, tartışmalı olmasına rağmen yaygın bir geleneksel tedavi yöntemidir. Bazı yaygın seçenekler genellikle sildenafil ve tadalafil içerir. Çoğu erkek ereksiyona neden olan reçeteli bir ilaç cevap olduğunu düşünebilir. Ancak şunu bilmelisiniz; Bu ilaçlar libidonuzu artırmaz, sadece ereksiyon olmanıza yardımcı olurlar. Zorlanmış bir ereksiyon düşük veya varolmayan cinsel dürtü köküne ulaşmayacaktır ve bu ilaçlar hafıza sorunları, sırt ağrısı, işitme kaybı ve daha pek çok yan etkiyle ilgilidir. Bir kadın düşük libidoya sahipse ve çoktan menopoza girmişse vajinal kuruluk tedavisinde vajinal östrojen kremleri önerilir. Hap veya yamalar şeklinde testosteron tedavisi de kadınlar için geleneksel olarak tavsiye edilir. Eğer fibroid gibi bir tıbbi durum cinsel sorunlara neden oluyorsa, muhtemelen fibroidi cerrahi olarak çıkarmanız önerilir. Doğum kontrol hapı cinsel isteğinizi azaltıyorsa, doktorunuz hormonal olmayan bir seçenek önerebilir. Hem erkek hem de kadınlarda düşük libido için başka geleneksel tedaviler de var, örneğin, düşük libidonun nedeni depresiyon olduğu inanılırsa ilaçta veya antidepresanlarda değişiklik yapılabilir. Yine de, birçok antidepresan cinsel isteğini azaltabilir. Hem erkek hem kadınlar ilişki danışmanına veya terapiye gidebilir ve tavsiye alabilir.
Önlemler
Düşük bir cinsel dürtü yaşıyorsanız ve doğal tedaviler işe yaramadığını farkediyorsanız çok geç olmadan daha ciddi bir fiziksel ya da psikolojik sorun yaşamadığınızdan emin olmak için doktora gidin. Düşük libidoya neden olmadıklarından emin olmak için şu anda aldığınız tüm ilaçların yan etkilerini bilmek de önemlidir. Eğer bir erkeğiyseniz ve düşük libido şikayetiyle doktora gidiyorsanız, muhtemelen biraz mavi hap verebilir, ancak bunun, yukarıda belirtilenlerin bedensel, zihinsel, duygusal veya tümünün düşük libidonun gerçek kökenine kesinlikle ulaşamayacağını bilmelisiniz.
Facebook | Twitter | Instagram | Pinterest | Youtube
The post Libido Nedir? Doğal Olarak Libido Nasıl Artırılır? appeared first on DustyLips.com.
Kaynak: https://ift.tt/2QI5u1Y
0 notes
Text
Parkinson hastalığı hakkında bilmeniz gereken her şey
Parkinson hastalığı ilerleyici bir nörolojik hastalıktır. İlk işaretler hareket ile ilgili problemlerdir. Vücudun düzgün ve koordine kas hareketleri, beyindeki dopamin adı verilen bir madde ile mümkün olmaktadır. Dopamin, beynin “substantia nigra (kara kütle)” olarak adlandırılan bir kısmında üretilir. Parkinson hastalığında, substantia nigra hücreleri ölmeye başlar. Substantia nigra hücreleri öldüğünde, dopamin seviyeleri azalır. Hücre sayısı yüzde 60 ila 80 oranında düştüğünde, parkinson hastalığının belirtileri ortaya çıkmaya başlar.
Kronik olan ve zamanla kötüleşen bir hastalık olan parkinson hastalığının tedavisi yoktur.
Parkinson hastalığının belirtileri
Parkinson hastalığının erken belirtilerinden bazıları birkaç yıl boyunca motor problemlerden önce gelebilir. Bu belirtiler:
– Koku alma kabiliyetinde azalma (anosmi) – Kabızlık – Küçük, dar el yazısı – Ses değişiklikleri
Görülen dört ana motor problemi:
– Titreme (istirahatte meydana gelen sallanma) – Yavaş hareketler – Kolların, bacakların ve gövdenin sertliği – Denge ve düşme sorunları
İkincil belirtiler şunlardır:
– Donuk, boş yüz ifadesi – Yürürken takılma eğilimi – Boğuk, düşük sesli konuşma – Geriye doğru düşme eğilimi – Yürürken sallanan kolda azalma
Daha şiddetli belirtiler arasında şunlar olabilir:
– Cildin yağlı kısımlarında, seboreik dermatit olarak bilinen lapa lapa beyaz veya sarı pullar – Ciddi bir cilt kanseri türü olan melanom riskinde artış – Uyku sırasında konuşma ve hareket dahil uyku bozuklukları – Depresyon – Anksiyete – Halüsinasyonlar – Psikoz – Dikkat ve hafıza ile ilgili sorunlar – Görsel-mekansal ilişkilerde zorluk
Parkinson hastalığının erken belirtileri tanınmayabilir. Vücudunuz, sizi bu zorluklarla karşılaşmadan yıllar önce hareket bozukluğu konusunda uyarmaya çalışabilir.
Parkinson hastalığının nedenleri
Parkinson hastalığının kesin nedeni bilinmemektedir. Hem genetik hem de çevresel bileşenlere sahip olabilir. Bazı bilim adamları, virüslerin parkinsonu tetikleyebileceğini düşünüyor. Düşük seviyelerde dopamin ve dopamini düzenleyen bir madde olan norepinefrin, parkinson hastalığı ile ilişkilendirilmiştir. Lewy cisim denilen anormal proteinler de parkinson hastalarının beyninde bulunmuştur. Bilim adamları Lewy’nin, parkinson gelişiminde ne gibi bir rol oynadığını bilmiyorlar.
Bilinen bir neden olmasa da, araştırmalar, parkinson hastalığı riski daha yüksek olan insan gruplarını belirledi. Bunlar:
Cinsiyet: Erkeklerin parkinson hastalığına yakalanma ihtimalleri kadınlardan bir buçuk kat daha yüksektir. Irk: Beyazların parkinson hastalığına yakalanma ihtimalleri siyahilere göre daha yüksektir. Yaş: Parkinson hastalığı genellikle 50 ila 60 yaşları arasında görülür. Sadece vakaların yüzde 5-10’unda 40 yaşından önce ortaya çıkar. Aile öyküsü: Parkinson hastalığına yakın aile üyeleri olan kişilerin de parkinson hastalığına yakalanma olasılığı daha yüksektir. Toksinler: Bazı toksinlere maruz kalmak parkinson hastalığı riskini artırabilir. Kafa travması: Kafa travması yaşayan kişilerin parkinson hastalığına yakalanma olasılığı daha yüksektir.
Parkinson hastalığı evreleri
Parkinson hastalığı ilerleyici bir hastalıktır. Belirtileri genellikle zamanla kötüleşir.
Birçok doktor aşamaları sınıflandırmak için Hoehn ve Yahr ölçeğini kullanır. Bu ölçek semptomları beş aşamaya ayırır ve sağlık uzmanlarının hastalık belirtilerinin ne kadar gelişmiş olduğunu bilmelerine yardımcı olur.
Evre 1: Evre 1 parkinsonun en hafif şeklidir. O kadar hafiftir ki, aslında, göze çarpan semptomlarla karşılaşmayabilirsiniz. Belirtiler, günlük hayatınıza henüz müdahale etmeyebilirler. Evre 2: 1. evreden 2. evreye geçiş, aylar hatta yıllar sürebilir. Her insanın deneyimi farklı olacaktır. Bu aşamada, kas sertliği, titreme, yüz ifadelerinde değişiklikler gibi belirtilerle karşılaşabilirsiniz. Kas sertliği günlük görevleri zorlaştırabilir. Bu aşamada, belirtiler vücudun her iki tarafında da ortaya çıkabilir. Duruş, yürüyüş ve yüz ifadelerindeki değişiklikler daha belirgin olabilir. Evre 3: Bu orta aşamada belirtiler bir dönüm noktasına ulaşır. Yeni semptomlar yaşama ihtimaliniz olmasa da, belirtiler daha belirgin olabilirler. Ayrıca, günlük işlerinizin tümüne müdahale edebilirler. Hareketler belirgin şekilde yavaşlar ve bu da faaliyetleri yavaşlatır. Denge sorunları da daha önemli hale gelir, bu nedenle düşüşler daha yaygındır. Ancak 3. evredeki parkinson hastaları genellikle fazla yardım almadan etkinliklerini tamamlayabilirler. Evre 4: Evre 3’ten evre 4’e ilerleme, önemli değişiklikleri beraberinde getirir. Bu noktada, bir yürüteç veya yardımcı cihaz olmadan ayakta durmakta büyük zorluk yaşayabilirsiniz. Reaksiyonlar ve kas hareketleri de önemli ölçüde yavaşlar. Yalnız yaşamak güvenli olmayabilir. Evre 5: Bu en ileri aşamada, şiddetli belirtiler 24 saat yardımın yapılmasını zorunlu kılmaktadır. İmkansız olmasa bile ayakta durmak zor olacak. Tekerlekli sandalye gerekebilir. Ayrıca bu evrede, parkinson hastası kişilerde kafa karışıklığı, sanrılar ve halüsinasyonlar görülebilir.
Bu en yaygın parkinson hastalığı evre sistemidir, ancak parkinson hastalığı için alternatif evreleme sistemleri de kullanılır.
Parkinson hastalığının teşhisi
Parkinson tanısında özel bir test yoktur. Teşhis sağlık öyküsüne, fiziksel ve nörolojik bir muayenenin yanı sıra belirti ve bulguların gözden geçirilmesine dayanarak yapılır. CAT taraması veya MRI gibi görüntüleme testleri, diğer koşulları ekarte etmek için kullanılabilir. Bir dopamin taşıyıcı (DAT) taraması da kullanılabilir. Bu testler parkinson hastalığının teşhisini koyamazlar ancak diğer koşulları ekarte etmede yardımcı olabilir ve doktorun teşhisini destekleyebilir.
Parkinson diyeti
Parkinson tanısı alan kişiler için beslenme tarzı günlük yaşamda önemli bir rol oynayabilir. İlerlemeyi tedavi etmeyecek veya önleyemeyecek olsa da, sağlıklı bir diyetin bazı önemli etkileri olabilir. Parkinson, beyindeki dopamin seviyelerinin azalmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Hormon seviyelerini gıdalarla doğal olarak artırabilirsiniz. Aynı şekilde, belirli besinlere odaklanan sağlıklı bir diyet bazı semptomları azaltabilir ve hastalığın ilerlemesini önleyebilir.
Antioksidanlar: Antioksidanlar oksidatif stresi ve beyine zarar gelmesini önler. Antioksidan bakımından zengin yiyecekler arasında fındık, çilek ve birçok sebze bulunur. Bakla: Bu limon yeşili fasulye benzeri sebze, bazı parkinson ilaçlarında kullanılan madde ile aynı madde olan levodopa içerir. Omega 3: Omega 3 yağ asitleri beyninizin zarar görmesini önleyebilir. Somon, istiridye, soya fasulyesi, keten tohumu ve barbunyada iyi sayılabilecek miktarda omega 3 yağ asidi bulunur.
Kaçınılması gereken yiyecekler
Süt ürünleri: Süt ve süt ürünleri, parkinson hastalığı geliştirme riski ile ilişkilendirilmiştir. Süt ürünlerindeki bir madde, beyninizdeki oksidasyon seviyelerini olumsuz yönde etkileyerek semptomları daha kalıcı hale getirebilir. Bu etkinin erkeklerde kadınlardan daha güçlü olduğu ve kalsiyum ile desteklenmeyenlerde görülmediği gösterilmiştir. Süt, peynir ve yoğurt gibi süt ürünleri tüketmeyi bırakacaksanız, diyetinizde kalsiyum kaybını telafi etmek için bir kalsiyum takviyesi düşünebilirsiniz.
Doymuş yağ içeriği yüksek gıdalar: Doymuş yağ oranı yüksek gıdaların parkinson gelişiminde oynadığı rol hala araştırılmaktadır ve çoğu zaman çelişkilidir. Bazı sınırlı araştırmalar ketojenik, düşük proteinli diyetlerin parkinson hastaları için faydalı olduğunu göstermiştir. Diğer araştırmalar, doymuş yağ alımının riski yükselttiğini bildiriyor. Ancak genel olarak kızartılmış veya aşırı işlenmiş yiyecekler metabolizmanızı değiştirir, kan basıncını yükseltir ve kolesterolünüzü etkiler. Bunların hiçbiri vücudunuz için iyi değildir, özellikle de parkinson tedavisinde tüketilmemesi gerekir.
Sorularınız için e-posta atabilirsiniz.
Dyt. Serkan Sıtkı Şahin
Parkinson hastalığı hakkında bilmeniz gereken her şey
0 notes