Tumgik
#fikir tarihi
merzifontarihi · 2 years
Text
Emeği geçenlere teşekkürler iyi fikir ama alttaraf daha uygun olurdu caminin önüne.
Emeği geçenlere teşekkürler iyi fikir ama alttaraf daha uygun olurdu caminin önüne.
Emeği geçenlere teşekkürler iyi fikir ama alttaraf daha uygun olurdu caminin önüne. via IFTTT
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
yolguncesi · 2 months
Text
Alışmanın Trajedisi 
Paramparça edilen benliklerle yaşamaya alıştırılıyoruz. Belki de tarihin kendisi alışkanlıklar tarihi haline geldi. “İnsan her şeye alışıyor” klişesi de buradan besleniyor. Alışmasa keşke. Yani belki koşullara veya yeni olarak ortaya çıkanlara adapte olunabilmeli ama alışılmamalı. Alışmak direngenliğin ölümüdür çünkü. Alışınca mücadele edemezsin, alışınca sorgulamazsın, alışınca aramazsın. Sadece alışırsın ve nehirlerin alıştığın şeye bürünür. Gözün aydın, gönüllü olarak kölesin artık.
Hele de büyük idealleri olan insanlar için alışmak ruhun göçmesi anlamı taşır ki dünya ruhu göçmüşler diyarına dönecek böyle giderse. Bu halde yüzümüz karanlığa dönük oturmuş arkaya dönüp ışığa bakmayı bile hesap edemiyoruz. Bu yüzden paramparça edilmiş benlikler ağır gelmiyor bize. 
Üzerimizde var olan o koca mahalle baskısı bize yalan söylemeyi öğütledi ve öyle öğrendik. Ancak özgürlüğü düşleyen biri yalan söylemezse başına neler geliyor? Bazıları açısından yaşamanın gerekçesi haline geliyor artık yalan. Peki ya kolay mıdır gerçekten her şeyi kaybetmeyi göze alan bir dürüstlük? Dürüstlük dayatılırken realite yalan söyle diyor. Bu bir parçalanma biçimi. 
Nelere alıştığımızı bir düşünsek ya! Hiç açmadan yalnızca başlıklar halinde yazsak bile sayfalar yetmez. Alışılmışlıklar parçalıyor işte benliği. Kişilik bölündükçe bölünüyor, gitgide zayıflıyor. Dış müdahalelere açık hale geliyor. Böyle bir durumda karakter mi kalır insanda? Büyük tavizler büyük sonlara açılan kapılar oluyor. İnsandan geriye yalnızca giysileri kalıyor. Ne bir fikir, ne bir zikir, ne bir eylem. Yani paramparça edilince benlikler, geriye bir yangına bile ait olmayı beceremeyen küller kalır. 
Sonra bir umut beliriyor ya insanın içinde. Biri çıkıp yalnızca söylemiyor, söylediklerini yapıp bir de somutlaştırıyor ya. Schindler’in Listesi filmindeki son sahne gibi… Her şey siyah beyaz. Sadece bir kız çocuğunun üzerindeki kırmızı giysi renkli. Ona odaklanıyorsun çünkü o sahnede tek umut o. Aynı umut işte. Aynı anlamlı salınma hali... Öyle bir yürüyüş.
Diyorsun ki göğüm, denizlerim, dağlarım onun rengine bürünse de içimdeki küller uçuşup doğaya karışsa. Zor işte. İnsanın kendi içindeki külleri savurması yani… Çok zor. Seni karamsarlığa iten de, yaşama bağladığını sandığın da o küller. Bir hiçliği, daha doğrusu yokluğu kaybetmekten korkar mı insan? Korkar çünkü parçalanmış kişiliği kanatlanmasının önündeki en büyük engel. Kişilik özelliklerine paramparça edilmişliğin gölgesi düşüyor. Birçok insan tanıdım içinde bahar bahçesi taşıyan. Ama bu bahçenin kapılarını sımsıkı kapatmak zorunda kalan. Çünkü dışında öyle bir dünya var ki “böyle davran” diyor. Bununla da yetinmiyor “şöyle konuş, öyle gülme, öyle hüzünlenme” diyor. 
O insanlar öyle bir hale gelip kendisine sürekli bir şeyler buyuran dünyaya öylesine alışıyor ki kendi bahçesini unutuyor. O bahçenin esemesini okuyamıyor. O güzellikler öylece içinde eriyip kaybolup uçuyor gidiyor. “Ben böyle olmayacağım” diyenler, direnenler de var. Onlar da yöntem sorununun kıyısına çivileniyor. Hep kar altında olduğumuzu bize düşündüren şey bunlar işte. Oysa biraz anlamlı kavganın hakikatine bürünsek sadece umudu bulmayla kalmayacağız. Bu karı hafif eşelesek bile çimlenmekte olan bitkiler orada, tam da kar ile toprak arasında duruyor. Bunu rahatlıkla görebileceğiz. Bakıp göremeyenler olup çıktık.
31 notes · View notes
insanzee · 14 days
Text
@gelhadisblog arkadaş Rb yaptığın yayınınımın altında demişsiniz ki;
Bu konuda araştırmalarım var uyduruk hadislere kalırsa işin içinden çıkmak zor. Ayetlere gelecek olursak her ayeti konuşabiliriz çünkü bu hadisçiler ayetleri de çarpıtıyor.
Bu konuda araştırmaların olması çok güzel, sevindim vardığın sonuçları benimle de paylaşırsan daha da çok sevinirim.
Arkadaşım konu uyduruk hadisler değil ki hatta sahih hadisler bile değil konu kuran, konu İslam tarihi. (gerçi hadisler olmasa ortada ne Kur'an kalır ne İslam tarihi)
Her ayeti konuşabiliriz demişsiniz ne güzel, en sevdiğim🙂
Mesela yakın zaman önce nur 33 ü paylaşıp arkadaşların fikirlerine müracaat etmiştim halen tık yok belki siz bir fikir beyan edersiniz. Hadislere, esbabı nüzula ihtiyaç duymadan bir tanrı kelamı böylemi olmalı, sizce nasıl olmalıydı, beklentiniz nedir diye sorarım. Bu ayet üzerine geçenlerde yorumda cesurca din karşıtı olduğunu dile getiren yürekli arkadaşım @nefss-blog arkaşımın da bu ayetle ilgili görüşü çok değerli olacaktır.
Tartışılacak ayet çok ama vakit yok bu saate kaldım çok geç kaldım çok erken kalkmalıyım.
Huzurlu geceler, esenlikler dilerim.
19 notes · View notes
arbrenu · 1 year
Note
şuan sanat tarihi okumak beni biraz gerdi çünkü mezun olduğumda ne yapacağımı bilmiyorum sadece en büyük hayalim yazar olmak ve üniversite ortamını merak ettiğim için girmek istiyorum bu sene
Yani aklınızdaki şeyler için direkt Google’a (hiçbir fikriniz ya da fikir alabileceğiniz kimse yoksa) örn; sanat tarihi mezunu ne yapar, nerede çalışır, nasıl bir yerde çalışır gibi gibi sorular sorun araştırın bir neymiş ne değilmiş
102 notes · View notes
bilgievreni · 1 year
Text
Balatoyuncakmuzesi - Silver
Zengin bir geçmişe sahip olan oyuncak müzeleri, oyuncakların tarih ve kültürünün korunmasında büyük önem taşımaktadır. Oyuncak müzelerinin kökenleri, oyuncakların insanlık tarihindeki rolünün ve öneminin tanınmasına kadar götürülebilir. Bu müzeler, çeşitli zaman dilimlerine ait oyuncakları sergileyerek ziyaretçilerin oyuncakların evrimi ve kültürel önemi hakkında fikir edinmelerini sağlar. Örneğin, Sunay Akın tarafından kurulan İstanbul Oyuncak Müzesi, 40'tan fazla ülkeden oyuncaklar sergileyerek dünya tarihine oyuncakların merceğinden bir bakış sunuyor. Benzer şekilde Ankara Rahmi Koç Müzesi Oyuncak Evler ve Oyuncaklar Bölümü'nde de oyuncak bebek evleri ve oyuncaklar sergilenmekte ve oyuncak tarihi konusunda özgün bir bakış açısı sunulmaktadır. Bu müzeler, oyuncaklarla ilgili kültürel ve tarihi değerleri koruyan, oyuncak tarihinin depoları olarak hizmet vermektedir. Oyuncak müzesi, oyuncaklarla ilgili kültürel ve tarihi değerlerin korunmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bir toplumun kültürel mirasını yansıtan oyuncakları sergilemek ve belgelemek için bir platform sunarlar. Bu müzeler, eski oyuncakları sergileyerek geçmişe bir pencere açarak ziyaretçilerin oyun ve çocukluk tarihi ile bağlantı kurmasını sağlar. Ayrıca oyuncak müzeleri bir bütün olarak müzelerin eğitim değerine de katkı sağlamaktadır. Her yaştan ve kültürden ziyaretçiyi çeken, öğrenme ve keşfetme fırsatları sağlayan etkileşimli alanlar olarak hizmet ederler. Oyuncak müzelerinin eğitim atölyelerinde gerçekleştirilen eğitici ve yaratıcı faaliyetler, çocukların kişisel gelişimlerini desteklemekte, hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını beslemektedir. Ek olarak, oyuncak müzeleri eğitim deneyimlerini geliştirmek ve oyuncak tarihinin anlaşılmasını desteklemek için genellikle okullarla işbirliği yapar. Oyuncak müzeleri ziyaretçilere benzersiz ve zenginleştirici bir deneyim sunarak, farklı kültür ve zaman dilimlerine ait oyuncakların dünyasını keşfetmelerini sağlar. Bu müzeler, oyuncaklar hakkında bilgi ve bilgi paylaşımı için bir platform sağlar, tasarımlarına, malzemelerine ve tarihsel bağlamlarına ilişkin içgörüler sunar. Ayrıca sergilenen oyuncakları inceleyip analiz edebilen oyuncak koleksiyoncuları, meraklıları ve araştırmacılar için bir ilham kaynağı olarak hizmet ederler. Ayrıca oyuncak müzeleri, çeşitli ülkelerden ve geleneklerden oyuncakları bir araya getirerek kültürel alışverişin ve anlayışın geliştirilmesine katkıda bulunur. Dünyanın en köklü ve prestijli oyuncak müzelerinden biri olarak tanınan Nürnberg Oyuncak Müzesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılını "Toys of Turkey - Sunay Akın Collection" başlıklı bir sergiye ev sahipliği yaparak kutladı. Sonuç olarak oyuncak müzeleri, oyuncak tarihinin korunmasında, kültürel anlayışın geliştirilmesinde ve her yaştan ziyaretçiye eğitici deneyimler sağlanmasında hayati bir rol oynamaktadır. Balat Oyuncak Müzesi ziyaretçilerine en iyi deneyimi yaşatmayı hedeflemektedir.
247 notes · View notes
hisboslugu · 2 months
Text
Seni seviyorum. Sen de beni sevme.
Bir portakal ağacının hayatı boyunca yetiştirdiği 18.000 portakaldan sonuncusu ol ve C vitamini olarak girdiğin vücuttan büyük bir fikir olarak çık; Esatir-i Yunaniye seni de yazsın.
Benim için bir zeytin fidanı dik, zamanla ‘ölmez ağacı’ olur adı; en az 3000 yıl yaşar ve yaşadığı zaman boyunca da hiç kimseyi öldürmez.
Benim için bir cümleden ibaret olacağına, işçiliğiyle göz kamaştıran bir ana fikir ol.
Eski balıkçılardan dinlediğin bir efsaneyi hatırla ve suyun altında burun buruna geldiğin bir orfozun gözlerine bakıp “Neden öyle büyük büyük bakıyor?” derken, suyun altında bir denizkızı gördüğü için öyle bakıyor olabileceğini düşün.
Kaz Dağı‘nın eteklerinde sakız reçeli, mor kekik, kuru incir, zeytinyağı, limon kekiği ve ada çayı satarak ailesini geçindiren ve okul masraflarını dahi kendisi çıkartan 12 yaşındaki bir çocuk ol. Bir çocuk ol ve kafiyelere uyma.
Sigara tütününden deniz atı yap.
Senden daha iri cüsseli bir adamla güreş tut.
Adı “Sefil” olan mutlu bir fil çiz.
Hava kararsın.
Assos antik kentine, “tarihi eser kaçakçısı” şüphesiyle tutuklanabileceğine aldırmadan, kapıları kapandıktan sonra tel örgülerinin altından sürünerek kaçak gir. Tüm Athena Tapınağı senin olsun.
Hayatının en güzel manzarasına karşı o gece kırmızı şarap iç; yıldızlar altında Zeus‘a bir dal sigara kurban et.
Tumblr media
15 notes · View notes
dramatik-buluntular · 1 month
Text
Tumblr media
ÜZÜNTÜNÜN İCADI
üstü başı toz içindeki fikir havada dolaştı biraz kendine oturacak bir yer aradı bulamadı doluydu her yer ağırlaştı kanatları ve düşer gibi oldu ölü taklidi yapıyordu fikir yakalanmamak için
polis kapıda vahşinin talimatlarından armalar yapmış göğsüne düşüncedeki ekmeğin peşinde
bir devrim girişimi bile değildi yaptığım kelimelerdeki sırrın oyuna katılışı sadece okunmasından korkulan kitapları koydum önlerine onlarsa üzüntünün icadını bıraktılar önüme
polis kapıdaydı, gözlerinde tasarlanmış kin kentin perdeleri çekilmiş gece yarısıydı ve çilecilik kavramıyla beraber yürüyordum komünist manifesto bile değildi elimdeki buğday mezarlığı bir ülkeyi eleştiriyordum sadece
düşünce mezarlığı duygu mezarlığı bakışlar mezarlığı gülümseme mezarlığı onur mezarlığı, ah onur mezarlığı bunlar sıradaki mezarlık tasvirlerinin başlıkları başlıkları takmalıyım yerlerine polise görünmeden
duyuların ölümü diye bir şey yok korkuyla bastırılışı vardır. bastırmak istemeyenler hayal kurma hastalığına yakalanmıştır sağlıklı bir hastalıktır hayal kurmak uyuyanların uyanışına görünmez bir orduyla katılmaktır
ah, inanın (!) siyasi bir yağmur değil bu söylediklerim çürüyüşün altında ıslanışın parmakla gösterilişi yanaştım sevgisizliğin çok yararlı sözcüsüne kalbi ölü taklidi yapıyordu ama göğsü çalışıyordu “göğsünde asılı şu talimatlar” dedim “çok tozlanmış, yıkamalısın erdem yağmuruyla”
kapıdaydı hâlâ uyanışı engellemek için hep böyleydi insanlık tarihi boyunca fikir avcıları korkutmuştur hep onları buğdaydan ve güneşten yayılan başkaldırı hissi
muhteşem göğsü ve göğsündeki talimatlarla baktı yüzüme “ne yapıyorsun böyle burada kafandaki o fikirlerle?” diye bağırdı ağzındaki diş sokaklar inledi bu bağırıştan bekliyorum sadece dedim bir boşluğu bekliyorum ama söylemedim ona her bekleyişin yanında bir anlamı da getirdiğini
(https://www.edebiyatdefteri.com/siir/1563439/z-nt-n-nc-cadi.html)
7 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
BELGELER KONUŞUYOR-1:
CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA “ALLAH” DEMEK YASAK MIYDI?
Sıkça dile getirilen bir iddiadır, cumhuriyetin ilk yıllarında, hatta Demokrat Parti iktidarına kadar geçen süre zarfında Kur’an-ı Kerim öğrenmenin ve öğretmenin, dahası “Allah” demenin bile yasak olduğu…
Bu iddiaya karşılık olarak da hiçbir zaman böylesi baskıcı bir uygulamanın yaşanmadığı ifade edilmekte…
Peki, gerçek neydi?
Tarihi bir olgunun ya da olayın hakikatini ortaya koymanın en basit ve en sağlam yollarından biri, o döneme dair arşiv belgelerine müracaat etmektir.
Yalnız, bunu yaparken akıldan şunu hiç çıkarmamak gerekir ki; bu yol en basit ve sağlam yollardan biri olsa da, kendi içinde bazı riskleri de barındırır.
Bu risklerin en büyüğü, belgeler bizzat devlet tarafından düzenlendiği için, devletin işine gelmeyecek belgeleri tarihe kanıt olarak bırakmak istemeyerek ortadan kaldırabilme ya da mevcut belgeleri değiştirebilme ihtimalidir.
Aşağıda yayınlayacağım belgeler, Ankara İvedik’te bulunan Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde herkesin erişimine açıktır.
Merak edenler, yer numarasından gidip evraka bakabilirler.
Daha derin bir araştırmada buna benzer nice evrakı bulmanın mümkün olacağını düşünüyorum.
Belgelerde 1931 ve 1938 yıllarında Arapça Tekbir almaya ve Arap Harflerinin öğretilmesine dair o dönemin uygulamaları hakkında bize fikir verebilecek hususlardan bahsediliyor.
Dönemin uygulamalarının hakkaniyete uygun olup olmadığını, sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Ancak bugün bazı kesimlerce radikal olarak değerlendirilen sosyal hareketler, uygulamalar ve politikaların arka planında, aşağıdaki belgelerde örnekleri görülen baskıların etkilerinin olması ihtimali, göz ardı edilmemelidir.
......
DOCUMENTS SPEAK-1:
WAS IT FORBIDDEN TO SAY "ALLAH" IN THE EARLY YEARS OF THE REPUBLIC?
It is a frequently voiced claim that in the first years of the republic, even until the Democratic Party came into power, it was forbidden to learn and teach the Quran, and even to say "Allah".
In response to this claim, it is stated that such an oppressive practice has never been experienced. being made…
So, what was the truth?
One of the simplest and most reliable ways to reveal the truth of a historical fact or event is to consult archive documents of that period.
However, while doing this, you should always keep this in mind:
Although this method is one of the simplest and most reliable methods, it also carries some risks.
The biggest of these risks is the possibility that since the documents are issued by the state itself, the state may eliminate documents that will not be of any use to it, without wanting to leave them as evidence in history, or change existing documents.
The documents I will publish below are open to everyone at the Prime Ministry State Archives in Ankara İvedik.
Those who are curious can go to the location number and look at the documents.
I think it would be possible to find many similar documents with a deeper research.
In the documents, issues that can give us an idea about the practices of that period regarding reciting Arabic Takbir and teaching Arabic Letters in 1931 and 1938 are mentioned.
I leave it to your discretion as to whether the practices of the period were equitable or not.
However, the possibility that the effects of pressures, examples of which are seen in the documents below, are behind the social movements, practices and policies that are considered radical by some circles today should not be ignored.
20 notes · View notes
kemikkadin · 8 months
Text
🎧 Morgan Wallen - Whiskey Glasses
.
Anneannemle bir kazak örüyoruz, nasıl yapacağım konusunda beni yönlendiriyor. Bu kazak bittiğinde benim için yeri çok ayrı olacak biliyorum. Amatör çabalarıma anneannemin tecrübesi değiyor. Böyle düşündükçe mutlu oluyorum.
.
Hamlet ya da Hekuba, bir inceleme kitabı. Kitaptaki fikir ve ifadeler, yazarın katıldığı bir konferansta yaptığı sunuma dayanıyor. Shakespeare'in tragedyalarının arka planındaki tarihi olayları analiz edip Hamlet'e bir çıkış noktası oluşturuyor. Kraliçe olgusu ve intikam almak isteyen figür ele alınarak, kültürel yerlerini araştırıyor. Hamlet'in yaratılmasının sebebi tarihi bir isim olabilir mi? Kraliçe karakteri bilinen bir kadına mı dayanıyordu? Edebi eleştirisini tarihteki siyasi ortamla ilişki kurarak yazıyor ve başka bir teori ortaya koyuyor.
.
Hamlet oyununu benim gibi çok seviyorsanız ve başka bir açıdan bakmak isterseniz okumanızı tavsiye ederim. Referans noktası olan metni bilenler için oldukça anlaşılır güzel bir kitap.
.
Hamlet'i okudunuz mu?
.
#kitap #kitapkahve #kitapyorumu #kitaptavsiyesi #kitapönerisi #neokudum #booklover #book #bookworm #kitapkurdu #kitapsever #hamlet #shakespeare #
instagram
12 notes · View notes
gundemarsivi · 3 months
Text
Tumblr media
Osmanlı’yı Ayakta Tutma Politikaları ve Türkçülük (1)
✍🏻 Metin Emre Kuşçu
https://www.gundemarsivi.com/osmanliyi-ayakta-tutma-politikalari-ve-turkculuk-1/
1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Rousseau, Voltaire gibi aydınların temellerini attığı bu devrim modern dünyanın oluşumunda büyük bir adımdı. Öyle ki Fransız Devrimi birden fazla ulustan oluşan imparatorlukların sonu, ulus devletlerinin ise doğuşuydu.
Rousseau ‘Toplum Sözleşmesi’nde toplum olma bilincini aşılamış ve bununla birlikte toplumdan nasıl ulus oluşturulacağına da değinmiştir. Rousseau’nun bu fikirleri kendi ölümünden sonra gerçekleşecek olan Fransız Devriminin ana fikri konumundaki Fransız milliyetçiliğinin doğuşuna sebep olacaktır.
Fransız Devriminin sonucunda oluşan milliyet kavramı ve milliyetçilik fikri başta da dediğimiz gibi tüm dünyayı etkilemiş ve hatta çağ kapatıp çağ açmıştır. Milliyetçilik fikri oluştuğu dönemdeki bütün çağdaş devletlerini etkilemiştir. Tabi bu fikirden en çok etkilenen devletler çok uluslu yapılar olan imparatorluk devletleriydi.
Bu imparatorluk devletlerinden biri olan Osmanlı İmparatorluğu da 19. yüzyılının başlarından itibaren milliyetçilik fikriyle ilgilenmek zorunda kalmıştır. Bunun nedeni ise başlayan isyanlar ve Osmanlı içindeki ulusların bağımsız olma isteğidir.
Osmanlı İmparatorluğuna ilk olarak 1804 yılında Sırplar isyan etmiştir. Bu isyan bir öncü olmuş ve en başta balkan ulusları kendi bağımsızlıklarını ilan etmek adına Osmanlı ile mücadele etmeye başlamışlardır. 1829 yılında ise Edirne Antlaşması ile Yunanlar, Osmanlı’dan koparak bağımsızlığını ilan eden ilk millet olmuştur. Bu olay Osmanlı topraklarının uluslara dayalı olarak çözülmesinin ilk aşamasıdır.
Osmanlı bu çözülmeyi engelleyecek çeşitli atılımlar yapmaya çalıştı. Tanzimat Fermanı ile gayrimüslimler, Müslüman tebaa ile eşit görüldü, onlara çeşitli haklar tanındı. Doğan Avcıoğlu, Tanzimat Fermanı ile ortaya çıkan Osmanlılık ve Osmanlıcılık fikrini şöyle açıklıyor: ‘’Tanzimat ilan edilip Müslüman olmayan öğelere eşit haklar tanınınca bu devlet tarihi anlayışı gelişti. Bu anlayış (…) Osmanlı İmparatorluğu’nu oluşturan etnik öğeler arasında ortak değerler arıyor, böylece bir Osmanlılık bilinci yaratıp çeşitli öğeleri birbiriyle kaynaştırmak ve devleti ayakta tutmak amacını güdüyordu.’’
Islahat Fermanı ile gayrimüslimlere verilen haklar daha da genişletildi. Ancak Osmanlı’nın bu çırpınışları milliyetçilik fikrinin yükselmesine engel olamadı. Bu durum aynı zamanda Osmanlı’nın kurtuluşu için ortaya atılan Osmanlıcılık fikrinin de çöküşüydü. Bu durumu o dönemin Türk milliyetçilerinden Doktor Şerafettin Mağmumî’den dinleyelim: ‘’Osmanlılık fikri çürüktür. Bu vakitten sonra çeşitli toplulukların uzlaştırılması olanağı kalmamıştır:’’
Mağmumî, aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurucularındandır. Kendisi fikirleriyle Türkçülük ideolojisinin kurucularından olan Yusuf Akçura’yı da etkilemiştir. Yusuf Akçura ile ilk olarak Paris’te karşılaşmış ve Osmanlı İmparatorluğunun çöküşüne çözüm bulmak amacıyla görüşmeler düzenlemişlerdir.
Yusuf Akçura da Mağmumî gibi Osmanlıcılık fikrini gereksiz görüyordu. 1903 yılında hazırlamış olduğu ‘Osmanlı Devleti Örgütleri Tarihi Üzerine Bir Deneme’ adlı tezinde bu girişimi şöyle eleştirmiştir: ‘’Genç Türklerin uğrunda çalıştıkları Osmanlı milleti oluşturma hareketi boş bir girişimdir. Tek çıkar yol ulusçuluktur.’’
Osmanlıcılık fikrinin çöküşüyle gündeme iki fikir gelmiştir. Bunlardan ilki Osmanlı’nın halife gücü kullanılarak en azından Müslüman toplumlarını bir arada tutmak amacı güden İslamcılık – Ümmetçilik fikridir. Abdulaziz döneminde ortaya çıkan bu fikir Abdulhamit döneminde devletin resmi politikası haline gelmiştir.
Abdulhamit, yükselen milliyetçilik fikrinden korkan bir padişahtı. Öyle ki milliyetçilik fikrini tetiklemesin diye okul programlarında düzenlemeye bile gitmiştir. Askeri okulların programlarına pek dokunamasa da Mülkiye gibi yüksekokulların üzerindeki baskıyı arttırır. Sultan Abdulhamit, Mülkiye gibi okulların öğrencilerin manevi duygularını azalttığını düşünürdü. Hatta bunun için Şeyhülislam önderliğinde bir kurul oluşturmuştur. Bu kurulun amacı okullarda verilen dersleri düzenleyerek ‘dinsel inançların güçlendirilmesini’ sağlamaktır.
Burada Abdulhamit dönemini Halit Ziya Uşaklıgil’in şu eleştirisiyle kapatalım: ‘’En çok korkulan tarihti. Fikrin asıl uyanışına hizmet edecek, ibret alanında bir aydınlık yaratabilecek olan bu tarih belası, yönetimin huzurunu kaldıran bir kâbustu. (…) Memleketin tarihinde ayaklanma, ihtilal, tahttan indirme, suikast adına ne varsa, yönetim kötülüklerine, hırsızlık ve yolsuzluğa, bu yönetimin durumunu akla getirebilecek ne bulursa bunlar kaldırılır; hemen baştan başa bunlarla dolu olan, bunlar kaldırılınca ortada anlamsız, cansız bir ceset biçiminde kalan Türk tarihi, yalnız padişahların ululuğuna, savaş ve fetihlerin daima Osmanlı hanedanının yüceliğine yönelik övgülerden ibaret kalırdı.’’
Değerli dostlarım, buraya kadar İslamcı ve Osmanlıcı fikirlere değindik. Yazının adından da anlayacağınız gibi Türkçülük yalnızca Osmanlı İmparatorluğu ile sınırlandırılacak bir kavram değildir. Bundandır ki bu yazıyı burada noktalayıp sıradaki yazımız veya yazılarımızda Türkçülük fikrinin gelişimi, kolları ve Turancılığa evrimini konuşacağız. Takipte kalınız, hoşça kalınız…
Metin Emre Kuşçu
2 notes · View notes
dokmimarlik · 5 months
Text
Efes Antik Kenti'nde Yaşam ve Kültür
Tumblr media
Efes Antik Kenti, tarihi ve kültürel açıdan büyük bir öneme sahip olmasının yanı sıra, dünyanın dört bir yanından turist çekmektedir. Anadolu'nun batı kıyısında, Ege Denizi'nin kıyısında yer alan bu antik şehir, M.Ö. 10. yüzyılda kurulmuş olup, Antik Yunan döneminden Roma İmparatorluğu'na kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Özellikle, M.Ö. 6. yüzyılda büyük bir liman kenti olarak parladı ve Doğu Akdeniz'in en önemli ticaret merkezlerinden biri haline geldi. Bu dönemde Efes, mimari açıdan da büyük gelişmelere sahne oldu ve dünyaca ünlü Artemis Tapınağı gibi birçok önemli yapıya ev sahipliği yaptı. Efes'in önemi sadece tarihi değil, aynı zamanda kültürel açıdan da büyüktür. Antik Yunan ve Roma dönemlerine ait kalıntıların yanı sıra, Hristiyanlık tarihinde de büyük bir rol oynamıştır. Aziz Pavlus'un Efes'e gelerek burada Hristiyanlığı yaydığına inanılmaktadır ve şehir, Hristiyanlığın erken dönemlerinde önemli bir merkez haline gelmiştir. Bu nedenle, Efes'te Hristiyanlıkla ilgili birçok önemli yapı ve kalıntı bulunmaktadır, bunlardan en ünlüsü Aziz Yuhanna Bazilikası'dır. Günümüzde Efes Antik Kenti, ziyaretçilerine zengin bir tarih ve kültür mirası sunmaktadır. Antik kalıntılar arasında dolaşmak, geçmişin izlerini sürmek ve tarihi yapıları incelemek, turistler için unutulmaz bir deneyim sunmaktadır. Efes'in etkileyici manzarası ve çevresindeki doğal güzellikler de ziyaretçileri cezbetmektedir. Türkiye'nin Ege bölgesinde bulunan bu antik kent, sıcak iklimi ve zengin kültürel dokusuyla her yıl milyonlarca turisti ağırlamaktadır. - Tarihi Önem: Efes Antik Kenti, Anadolu'nun batı kıyısında, Ege Denizi'nin kıyısında yer alır ve M.Ö. 10. yüzyılda kurulmuştur. - Antik Liman Kenti: M.Ö. 6. yüzyılda büyük bir liman kenti olarak parlayan Efes, Doğu Akdeniz'in önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelmiştir. - Mimari Gelişim: Efes, Artemis Tapınağı gibi dünya çapında ünlü yapılarla zenginleşmiştir ve mimari açıdan büyük gelişmelere sahne olmuştur. - Hristiyanlık Tarihi: Aziz Pavlus'un Hristiyanlığı yaymak için Efes'e gelmesiyle şehir, Hristiyanlık tarihinde önemli bir merkez haline gelmiştir. - Aziz Yuhanna Bazilikası: Hristiyanlıkla ilgili önemli yapılar arasında yer alan Aziz Yuhanna Bazilikası, Efes'in önemli ziyaret noktalarından biridir. - Zengin Kültürel Miras: Efes, sadece tarihi değil, aynı zamanda zengin bir kültürel mirasa da sahiptir ve farklı dönemlere ait kalıntılarıyla ön plana çıkar. - Turistik Çekicilik: Dünya çapında turistleri çeken Efes, antik kalıntılarının yanı sıra etkileyici manzarası ve doğal güzellikleriyle de ünlüdür. - Ziyaretçi Deneyimi: Efes'i ziyaret etmek, geçmişin izlerini sürmek ve antik yapıları keşfetmek için eşsiz bir fırsat sunar. - Coğrafi Konum: Türkiye'nin Ege bölgesinde bulunan Efes, sıcak iklimi ve tarihi dokusuyla her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlar. - Büyüleyici Yaşam Tarzı: Efes'in zengin tarihi ve canlı kültürü, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunar.
Tumblr media
Efes Antik Kenti'nde Yaşam ve Kültür / Dök Mimarlık Gelin hep birlikte Efes'in zengin tarihini, canlı kültürünü ve büyüleyici yaşam tarzını inceleyelim.
Efes'in Tarihsel Arka Planı
Kuruluş ve Erken Tarihçe Efes, MÖ 10. yüzyıla kadar uzanan uzun ve hikâyeli bir geçmişe sahiptir. İlk olarak İyonyalı Yunanlılar tarafından kurulmuş ve Ege kıyısındaki stratejik konumu nedeniyle hızla büyüyerek müreffeh bir şehir haline gelmiştir. Şehir Lidyalılar ve Perslerin egemenliği altında gelişmiştir, ancak Efes'in gerçek anlamda geliştiği dönem Helenistik dönemdir. Bu süre zarfında Efes, Akdeniz'in dört bir yanından gelen tüccarları kendine çekerek önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Kentin stratejik konumu onu mal ve fikir alışverişi için bir merkez haline getirmiş, kültürel çeşitliliğine ve kozmopolit atmosferine katkıda bulunmuştur. Roma Yönetimi ve Gelişimi MÖ 129 yılında Efes, Roma Cumhuriyeti tarafından fethedildikten sonra Roma egemenliği altına girmiştir. Roma yönetimi altında şehir önemli bir büyüme ve gelişme dönemi yaşamıştır. Romalılar Efes'in büyük bir liman kenti olarak önemini fark etmiş ve altyapısına büyük yatırımlar yapmışlardır. Efes'teki en ikonik yapılardan biri Roma döneminde inşa edilen Celsus Kütüphanesi'dir. Bu görkemli kütüphane binlerce parşömene ev sahipliği yapmış ve kentin entelektüel ve kültürel gücünün bir sembolü olmuştur. Roma etkisi, 25.000 seyirciyi ağırlayabilen ve çeşitli performanslara ve etkinliklere ev sahipliği yapan Efes'in büyük tiyatrosunda da görülebilir. Dini Önemi Efes sadece bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda bir dini faaliyet merkeziydi. Şehir, Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan Artemis Tapınağı'na ev sahipliği yapıyordu. Bu tapınak Yunan tanrıçası Artemis'e adanmıştı ve çok uzaklardan gelen hacıları kendine çekiyordu. Efes'teki bir diğer önemli dini mekân ise Meryem Ana'nın son dinlenme yeri olduğuna inanılan Meryem Ana Evi'dir. Bu kutsal mekân her yıl ruhani teselli ve bağlantı arayan binlerce hacı tarafından ziyaret edilmektedir. Efes'te Yaşam Tarzı ve Kültür Efes'in yaşam tarzı ve kültürü, farklı nüfusu ve zengin tarihinden etkilenmiştir. Şehir, farklı bölgelerden gelen tüccarların mallarını satmak için bir araya geldiği canlı pazarlarıyla tanınıyordu. Efes'in sokakları dükkanlar, tavernalar ve kamu binalarıyla kaplıydı ve hareketli ve canlı bir atmosfer yaratıyordu. Efes halkı tiyatro, müzik ve spor da dahil olmak üzere çok çeşitli kültürel etkinliklerin tadını çıkarmıştır. Efes'in büyük tiyatrosu Yunan ve Roma oyunlarının gösterilerine ev sahipliği yaparken, Odeon müzik konserleri için bir mekan olarak hizmet vermiştir. Şehirde ayrıca savaş arabası yarışları ve gladyatör dövüşleri gibi spor etkinliklerinin yapıldığı bir stadyum vardı. Efes bir öğrenim ve entelektüel uğraşlar merkeziydi. Celsus Kütüphanesi geniş bir kitap koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor ve bilginler ve filozoflar için bir buluşma yeri olarak hizmet veriyordu. Şehir aynı zamanda Akdeniz'in dört bir yanından gelen öğrencilerin saygın filozoflardan eğitim almak için geldikleri ünlü Felsefe Okulu'na da ev sahipliği yapıyordu.
Mimari ve Şehir Planlaması
Efes, olağanüstü mimarisi ve şehir planlamasıyla ünlüdür. Şehir, eski uygarlıkların ihtişamını ve sofistikeliğini sergilemek için titizlikle tasarlanmıştır. Efes'in ikonik mimari harikalarından bazılarını keşfedelim. Artemis Tapınağı Artemision olarak da bilinen Artemis Tapınağı, Antik Dünyanın Yedi Harikasından biriydi. Bu muhteşem tapınak, av, vahşi hayvanlar ve bereket tanrıçası olan Yunan tanrıçası Artemis'e adanmıştı. Tapınak, her biri 60 fitlik etkileyici bir yükseklikte duran 127 sütun içeren mimari bir harikaydı. Ne yazık ki Artemis Tapınağı tarihi boyunca birkaç kez yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir. Bugün geriye sadece birkaç kalıntı kalmıştır, ancak bunlar hala antik yapının ihtişamına bir bakış sunmaktadır. Tapınağın bir zamanlar bulunduğu yeri ziyaret etmek, ziyaretçilerin bu antik harikanın mimari hünerini ve dini önemini takdir etmelerini sağlar.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Celsus Kütüphanesi Celsus Kütüphanesi Efes'in en ikonik yapılarından biridir. Roma döneminde inşa edilen bu muhteşem kütüphane, kentin entelektüel ve kültürel başarılarının bir sembolü olarak hizmet vermiştir. Binlerce parşömen ve kitaba ev sahipliği yapan kütüphane, antik dünyanın en büyük ve en etkileyici kütüphanelerinden biridir. Celsus Kütüphanesi'nin ön cephesi Romalıların mimari dehasının bir kanıtıdır. İki katlı yapı, dönemin sanatsal ustalığını sergileyen karmaşık bir şekilde oyulmuş sütunlara, heykellere ve kabartmalara sahiptir. Kütüphanenin iç mekânı güzel freskler ve mozaiklerle süslenmiş, dingin ve bilimsel bir atmosfer yaratılmıştır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Yamaç Evler "Zenginlerin Evleri" olarak da bilinen Teras Evler, Efes'in varlıklı sakinlerinin günlük yaşamlarına büyüleyici bir bakış sunmaktadır. Bu evler teraslar üzerine inşa edilmiş lüks konutlar olup, seçkinlerin zenginliğini ve sofistikeliğini gözler önüne sermektedir. Karmaşık mozaiklere, fresklere ve mermer süslemelere sahip Teras Evler, dönemin sanatsal ve mimari zevklerine bir bakış sunmaktadır. Evler, antik Efeslilerin gelişmiş şehir planlama ve mühendislik becerilerini vurgulayan gelişmiş ısıtma sistemleri, kapalı su tesisatı ve güzel peyzajlı bahçelerle donatılmıştır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Umumi Hamamlar Antik Efes'te hamamlar günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı. Bu ortak banyo kompleksleri, insanların rahatlamak, sosyalleşmek ve arınmak için toplandıkları sosyal merkezler olarak hizmet vermiştir. Hamamlar sadece hijyen için değil, aynı zamanda eğlence ve dinlence için de birer merkezdi. Efes'in hamamları sıcak ve soğuk havuzlar, saunalar, masaj odaları ve egzersiz alanları içeren büyük yapılardı. Hamamlar güzel mozaikler, mermer süslemeler ve heykellerle bezenmiş, lüks ve dingin bir ortam yaratılmıştır. Hamamlar, toplumun her kesiminden insanın gevşemek ve gençleşmek için bir araya geldiği Efes'in sosyal dokusunun önemli bir parçasıydı.
Efes'te Günlük Yaşam
Efes sadece bir mimari harikalar merkezi değil, aynı zamanda insanların yaşadığı, çalıştığı ve günlük yaşamlarından keyif aldığı canlı bir şehirdi. Efes'teki günlük yaşamın yeme-içme, eğlence ve boş zaman, eğitim ve kültür ve kadınların toplumdaki rolü gibi çeşitli yönlerini keşfedelim. Yiyecek ve İçecek Efes halkı çok çeşitli ve lezzetli bir mutfağa sahipti. Kentin Ege Denizi'ne yakınlığı, yerel diyetin temelini oluşturan taze deniz ürünlerinin bolluğunu sağlamıştır. Balık, ahtapot ve midye sık sık ızgarada ya da lezzetli soslarla pişirilerek tüketilirdi.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Efes halkı deniz ürünlerinin yanı sıra buğday, arpa, zeytin ve üzüm gibi çeşitli ürünler de yetiştirmiştir. Ekmek, zeytinyağı ve şarap temel besin maddeleriydi. Efes ayrıca çeşitli yemeklerde ve içeceklerde tatlandırıcı olarak kullanılan bal üretimiyle de biliniyordu. Eğlence ve Müzik Efes eğlence ve müziğe değer veren bir şehirdi. Efes'in binlerce seyirci kapasiteli büyük tiyatrosu, tiyatro gösterileri, müzik konserleri ve gladyatör dövüşleri için bir merkezdi. Daha küçük bir tiyatro olan Odeon ise müzikal performanslara ve daha küçük ölçekli etkinliklere ev sahipliği yapıyordu.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Spor ve atletik yarışmalar da Efes'te popüler eğlence biçimleriydi. Kentte savaş arabası yarışlarının ve atletizm müsabakalarının yapıldığı bir stadyum vardı. Efesliler ayrıca avcılık, ata binme ve balık tutma gibi çeşitli açık hava etkinliklerinden de hoşlanırlardı. Eğitim ve Kültür Eğitim Efes toplumunda önemli bir rol oynamıştır. Şehir, Akdeniz'in dört bir yanından gelen öğrencilerin saygın filozoflardan eğitim almak için geldiği ünlü Felsefe Okulu'na ev sahipliği yapıyordu. Celsus Kütüphanesi, çok uzaklardan gelen bilginleri ve entelektüelleri kendine çeken bir öğrenim merkezi olarak hizmet vermiştir. Efes, kültürlerin ve fikirlerin kaynaştığı bir yerdi ve bu da canlı kültürel ortamına katkıda bulunuyordu. Şehir, Efeslilerin sanatsal yeteneklerini sergileyen festivallere, tiyatro gösterilerine ve müzik konserlerine ev sahipliği yapmıştır. Efesliler edebiyata ve şiire de değer verirdi; birçok ünlü yazar ve şair bu şehirden çıkmıştır. Din ve Maneviyat Efeslilerin günlük yaşamlarında din önemli bir yer tutuyordu. Şehir, Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan Artemis Tapınağı da dâhil olmak üzere çeşitli tapınaklara ve dini mekânlara ev sahipliği yapıyordu. Efesliler, aralarında Artemis, Zeus ve Dionysos'un da bulunduğu bir tanrı ve tanrıça panteonuna taparlardı. Dini törenler ve festivaller Efes yaşamının ayrılmaz bir parçasıydı. Halk tapınaklarda toplanarak dualar eder ve kurbanlar sunarak tanrıların lütfunu isterdi. Dini törenlere müzik, dans ve tören alayları eşlik ederek bir topluluk duygusu ve ruhani bir bağ yaratırdı.
Efes'te Kadınların Rolü
Efes, kadınların önemli roller üstlendiği ve toplumun çeşitli yönlerinde etkili olduğu bir şehirdi. Mitoloji ve dindeki varlıkları, kamusal yaşama katılımları, iş ve ticaretle uğraşmaları, hak ve özgürlükleri de dahil olmak üzere Efes'te kadınların rolünün farklı yönlerini inceleyelim.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Mitoloji ve Dinde Kadın Efes mitolojisinde ve dininde kadınlar önemli roller oynamış ve iktidar mevkilerinde bulunmuşlardır. Şehir, kadınların koruyucusu ve doğumun koruyucusu olarak saygı gören tanrıça Artemis'e olan bağlılığıyla bilinirdi. Artemis kültü Efes toplumunda merkezi bir yere sahipti ve kadınlar tanrıçayla ilişkili dini ritüellerde ve törenlerde aktif rol oynuyordu. Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan Artemis Tapınağı, kadınların Efes mitolojisi ve dinindeki öneminin bir kanıtıdır. Kadınlar rahibe olarak görev yapmış ve Artemis'e tapınmada hayati roller oynayarak dini uygulamaların ve geleneklerin devamlılığını sağlamışlardır. Kamusal Yaşamda Kadınlar Erkekler kamusal yaşamda ağırlıklı olarak güç sahibi olsalar da, Efes'teki kadınlar yine de katılmanın ve nüfuz sahibi olmanın yollarını bulmuşlardır. Varlıklı ve nüfuzlu kadınlar güçlerini kocaları ya da erkek akrabaları aracılığıyla, genellikle perde arkasından kullanabiliyorlardı. Danışmanlık ve destek sağlayarak kararları ve politikaları şekillendirirlerdi. Efes'teki bazı kadınların, özellikle de önde gelen ailelerden gelenlerin eğitime erişimleri vardı ve entelektüel uğraşlarla ilgilenebiliyorlardı. Felsefi tartışmalara katılır, derslere devam eder ve kentin kültürel ve entelektüel yaşamına katkıda bulunurlardı. İş ve Ticaret Dünyasında Kadınlar Efes hareketli bir ticaret merkeziydi ve kadınlar iş ve ticaret hayatında aktif bir rol oynuyordu. İmalat, tekstil üretimi ve perakende satış da dahil olmak üzere çeşitli ekonomik faaliyetlerde yer almışlardır. Kadınlar dokuma, boyama ve nakış işleriyle uğraşarak bölgede oldukça rağbet gören tekstil ürünleri üretmişlerdir. Efes'teki bazı kadınlar dükkânlar ve atölyeler de dâhil olmak üzere işletmelerin sahibi ve yöneticisiydi. Mal ticareti yapar, sözleşmeleri müzakere eder ve mali işlemleri denetlerlerdi. Kadınların iş ve ticaretle uğraşması kentin ekonomik refahına ve kendi mali bağımsızlıklarına katkıda bulunmuştur. Kadın Hakları ve Özgürlükleri Efes'te kadınlar, diğer antik toplumlarda yaygın olmayan bazı hak ve özgürlüklere sahipti. Rolleri öncelikle ev ve aile etrafında yoğunlaşmış olsa da, mülk sahibi olma, servet miras bırakma ve ekonomik faaliyetlerde bulunma becerisine sahiptiler. Evlilik Efes toplumunda önemli bir kurumdu, ancak kadınların eşlerini seçme konusunda bazı yetkileri vardı. Yasal işlemler ve şahitlerin katılımı gerekmesine rağmen boşanma da mümkündü. Kadınlar, kocaları kendilerine kötü davranır ya da suiistimalde bulunursa boşanma talep etme hakkına sahipti. Efesli kadınların sağlık hizmetlerine erişimi vardı ve kadın hekimlerden ve ebelerden tıbbi yardım alabiliyorlardı. Üreme sağlıkları üzerinde belli bir kontrole sahiptiler ve doğum ve aile planlamasıyla ilgili kararlar alabiliyorlardı.
Efes'te Erkeklerin Rolü
Mitoloji ve Dinde Erkekler Antik Efes kentinde erkekler mitoloji, din, kamusal yaşam, iş dünyası, ticaret, hak ve özgürlüklerin kullanımı gibi toplumun çeşitli yönlerinde önemli bir rol oynamışlardır. Bu makale, Efes'te erkeklerin rollerinin farklı yönlerini inceleyerek katkılarına ve etkilerine ışık tutacaktır. Mitoloji ve din dünyasında erkekler tanrılar, kahramanlar ve rahipler olarak önemli konumlara sahipti. Efes, Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan görkemli Artemis Tapınağı'na ev sahipliği yapıyordu. Read the full article
2 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
Cumhuriyetçi Atatürkçü İlahiyatçılardan
Kamuoyuna Bildirge - 1
İslam, halkın köle – hür, yoksul – varsıl diye sınıflara ayrıldığı vıı. Yüzyıl Mekke’sinde bir özgürlük ve adalet hareketi olarak doğdu. İslam peygamberi Hz. Muhammed, sınıf ayrımcılığına karşı kardeşliği, köleliğe karşı özgürlüğü ikame etmek için mücadele etti. Kur’an, akılcılığı temel alan bir kitap kimliğiyle dönemin koşullarında bir özgürlük ve adalet manifestosu olarak peygamberin dilinden insanlara ulaştı.
İslam’ın adalet ve özgürlüğü temel alan eşsiz düzeni, Medine Sözleşmesi ile pratize edildi. Böylece kölelerin kölelikten, yoksulların yoksulluktan kurtuluş süreci başlamış oldu. Bu süreç, peygamberimizin vefatına değin aynı minvalde ilerledi. Ancak, peygamberin vefatını takiben başlayan ve özellikle Emeviler dönemiyle iyice belirginleşen yeni süreçte kölelik, İslami bir kisveyle kurumsallaştırıldı. Tarihin ve toplumun doğal akışı içerisinde çoktan ortadan kalkması gereken kölelik kurumu, saltanatçı ve hilafetçi İslam anlayışıyla kalıcı hale getirildi. Aynı şekilde yoksulluk da servet hırsı ve ganimetçi zihniyet nedeniyle ortadan kaldırılamadı. Aşırı zenginleşen bir avuç insan dışında geniş Müslüman kitleler fakirliğe mahkum edildi. Emevi neslinden olup da Ömer Bin Abdülaziz vb. birkaç kişi gibi Emevi zulmüne itiraz edenler hariç bu hanedanın İslam’a verdiği zararı anlatmaya kelimeler kifayet etmemektedir.
Öyle ki 680’de Kerbela’da peygamber torunu ve yakınları Emevi saltanatının vesayetçileri tarafından katledilip Hz. Muhammed’in manevi mirasının son unsurları da çöle gömülerek İslam’a ihanetin zirvesine ulaşıldı. O günden itibaren gerçek Müslümanlar muhalefete çekildi. Saltanat ve hilafet yüzlerce yıl boyunca Müslüman toplumların üzerinde bir baskı ve zulüm aracı olarak varlığını sürdürdü. Yaklaşık 1400 yıllık İslam tarihi boyunca kısa aralıklar dışında Müslümanlar, bilime sırt çeviren ve aklı nakil karşısında önemsizleştiren siyaset ve din esnafı yüzünden büyük mahrumiyetler yaşadılar. Sultanlar ve halifeler iktidarlarını ganimetler ve halka yükledikleri ağır vergilerle sürekli kıldılar.
Saltanat ve hilafet düzeni, özgürlükçü İslami düşüncenin gelişimini engelledi. Her yeni fikir, fitne etiketiyle mahkum edildi. Başta Ebu Hanife ve ehlibeyt neslinden gelen imamlar olmak üzere pek çok Müslüman bilgin, sözde İslami yönetimler tarafından çeşitli zulümlere uğratıldı. Özgür düşünceli İslam filozoflarının çoğu sultanlarla işbirliği içinde hareket eden sözde ulema tarafından kafir ilan edildi. Bundan dolayıdır ki İslam toplumları içerisinden yeterince bilgin ve mucit yetişmedi.
Batıda başlayan aydınlanma felsefesinin doğurduğu yeni süreç, xıx. Yüzyıla gelindiğinde büyük bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ve çeşitli düşünsel akımların önünü açtı. İnsanlık, din adamlarının, sultanların / kralların, halifelerin teokratik egemenliğine ve inancın aklın önüne geçirilmesine karşı laikliği keşfetti.
Laiklik, din ve inancın akıl üzerinde kurduğu baskıyı ortadan kaldırmak ve dinsel erki yok edip halkın iktidarını kurmak için bulunan bir anlayış olarak hızla yayıldı. Bu yayılış bazen devrimlerle, bazen de aydınların başlattığı ve tamamladığı düşünsel evrimlerle gerçekleşti. Kaldı ki İslam’ın özü laikliğe dayanmakta, bu özden uzaklaşıldığında inancın din ile olan bağı da kopmaktadır.
Yaklaşık bin yıl boyunca aklı ve özgürlüğü, saltanatçı ve hilafetçi teokratik iktidarlar eliyle tutsak edilen Türk toplumu da insanlığın ulaştığı bu yeni evreye yönelme yolunu tuttu. Bu yöneliş, Osmanlı’nın özellikle son yüzyılında cereyan eden özgürlükçü hareketlerle ivme kazandı. Sonuçta Türk toplumu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları eliyle aklın ve bilimin önünde yüzyıllardır bir engel olarak duran saltanat ve hilafeti kaldırarak laiklik esasına dayalı cumhuriyet rejimine geçti.
Cumhuriyet büyük bir devrimdir. Aklı özgürleştiren, bilimin önünü açan, hurafe ve bidatlara karşı İslami düşüncenin doğmasını sağlayan laiklik, deyim yerindeyse cumhuriyetin ruhudur.
Cumhuriyet devriminin önderi olan büyük Atatürk, gerçekleştirdiği devrimlerle medeni bir toplum hedefi doğrultusunda az zamanda çok ve büyük işler başarmış emsalsiz bir kahramandır.
Cumhuriyet, adeta Medine Sözleşmesinin güncellenmiş hali olarak nebevi mirası xx. Yüzyılda yeniden dirilten görkemli bir devrimdir. Bu devrimi ve devrimin önderini savunmak samimi her müminin görevidir.
Cumhuriyeti ve onun ruhu olan laikliği İslam karşıtı olarak yaftalamak, ardılları tarafından kurumsallaştırılan Muaviye ve Yezid’in uygulamalarını İslam sanmaktan başka bir şey değildir. Özetle, cumhuriyete karşı olup halifelik özlemi duymak ve saltanat sevdasına kapılmak; İslam’ı Emevi ırkçılığının yararına yorumlayıp bu şekilde yaşamaya çalışmakla eşdeğerdir.
Bu nedenle bizler, Cumhuriyetçi Atatürkçü İlahiyatçılar olarak son dönemde laik cumhuriyetimize ve Atatürk ilke ve devrimlerine yönelik ağır saldırıları ibretle, teessürle izlemekte ve not etmekteyiz.
Bu bağlamda, yüksek bir kararlılıkla belitelim ki, öğretim programlarından ve özellikle de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders müfredatından Atatürkçülük ve laiklikle ilgili konuların çıkarılması yahut azaltılmasını, müftülüklere nikah kıyma yetkisinin verilmesini ve Atatürk anıtlarına yönelik çirkin saldırıları kabul etmek mümkün olmadığı gibi önemsizleştirmeye çalışmak da düpedüz bir gaflettir.
Öğretim programlarının laiklik ilkesi doğrultusunda yeniden düzenlenmesi şarttır. Bizler; cihatçı, ganimetçi, fetihçi değil; akılcı, bilimi esas alan, aydınlanmacı ve laikliği güçlendirici bir müfredatın başta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri olmak üzere bütün dersleri içine alacak şekilde yeniden belirlenmesini talep ediyoruz.
Öte yandan İmam Hatip Liselerinin ve İmam Hatip Ortaokullarının sayılarının hızla artması ve din öğretiminin kalitesizleşmesi sonucu liyakatsiz din görevlilerinin dini hayata verdikleri zararın, telafisi zor sonuçlara yol açtığını da üzüntüyle belirtmek durumundayız.
Müftülüklere nikâh kıyma yetkisi iyi niyetli bir uygulama gibi gösterilmeye çalışılsa da yol açacağı sorunlar tahminlerin ötesinde olacaktır. En başta bu uygulama Müslüman din görevlilerini Hristiyanlıkta olduğu ruhbanlaştıracak ve müftülerimizin papazlaştırılmasına sebebiyet verecektir.
Bu, İslam’ın Hristiyanlaştırılması gibi bir tehlikenin kapılarını açacaktır. Bu nedenle nikâh kıyma yetkisinin mevcut haliyle kalmasından yanayız.
Atatürk anıtlarına yönelik çirkin saldırıları gerçekleştirenlere karşı caydırıcı cezaların verilmesi elzemdir. Aynı şekilde sosyal medyada büyük Atatürk’ün aziz hatırasına saygısızlık manası taşıyan her türlü yazı, yorum ve görüntü takip edilmeli, failleri süratle cezalandırılmalıdır.
Bizler, Cumhuriyetçi Atatürkçü İlahiyatçılar olarak, bundan önce bireysel anlamda yaptığımız cumhuriyet devrimi ve Atatürk müdafaasını bundan sonra birlikte ve eşgüdümlü bir biçimde devam ettireceğiz. İnanıyoruz ki ilerleyen süreçte aramıza yeni ilahiyatçı arkadaşlar da katılacaktır.
Son olarak; 1923’te Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti yerine yeni bir devlet kurmaktan bahsedenleri, Atatürk’ün hatırasına yönelik ağır hakaretlerde bulunanları, Cumhuriyetin kazanımlarını yok etmeye çalışanları ve toplumumuzu yeniden saltanat ve hilafet karanlığına sürüklemek isteyen şer fikirli kafaları şiddetle kınadığımızı ilan eder, kamuoyumuzun yüksek bilgisine saygıyla sunarız.
Cumhuriyetçi Atatürkçü İlahiyatçılar
Cemil KILIÇ / İlahiyatçı Yazar – Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
Nazif AY / İlahiyatçı Yazar – Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
Mehmet Ali ÖZ / İlahiyatçı Yazar – Emekli Din Görevlisi
Yusuf Gökhan ÇOLAK / Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
Yusuf DÜLGER / Emekli Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
Kamil Hayati AYDIN / Emekli Müftü
Mehmet GÖL / İlahiyatçı - Emekli Kültür Müdürü
Lütfullah Kaleli / Emekli Din Görevlisi – Yazar
7 notes · View notes
birguzelllincirkini · 9 months
Text
Etruks'lerden başlayıp Roma tarihini bitirdim sonunda.
Stoacı Marcus Aurelius,Caligula,jul Sezar,Tiberus sanirim etkilendiğim ilk dört imparator diyebilirim..
Stoacı bir felsefecide olsan Marcus Aurelius gibi erdemli ve güç sahibi olsanda boynuzlanabiliyorsun 😂
Zorlu bir çocukluk gecirince kisilik bozukluğu ve sapkinlık egilimlerinin bir bireyde nasıl geliştiğini anlamak için Caligula'ya bakmak yeterli sanırım üç kız kardeşini haremine almak nedir ?
Tiberus sanırım bildigin o günün Playboy malikhanesinin bir benzerini kurmuş.Adamın en büyük zevki cinsel ilişkiye giren insanları izlemek..Sarayında insanın fantezi dünyasını zorlayan cinsel deneyimler yaşanmış
Jul Sezar gerçek bir kahraman ve asker sanırım Spartaküsün ahi tutmuş en güvendigi adamlarca 22 bıçak darbesi ile öldürülmüş..Benim favorim tabi ki jul Sezar.
İnsan gelişiminde Roma tarihi ve Yunan felsefesi fikir dünyasının temel ayakları ve insanın kendini yeniden inşası için tamda başlangıç noktası...
Yılın son postu bu olsun hepinizin yeni yılını kutluyorum umarim yüreğinizin ekmeğini yediğiniz bir yıl olur :)
Iyi seneler..
6 notes · View notes
dolunay66 · 2 years
Text
Tumblr media
AKIL HASTANESİNDE KENDİSİNE GİYDİRİLEN GÖMLEĞİ SANAT ESERİ HALİNE GETİREN BİR KADIN...
Agnes Richter, 1890lı yıllarda akıl hapishanesine kapatılmış bir kadın. Onu diğer ‘deli’ler den ayıran neydi diye sorarsanız, başkaldıran yapısı ve deliliğin dahilikle buluştuğu o inanılmaz mertebede olmasıydı.
Üzerine giydirilen deli gömleğine direnmiş, başa çıkamayacağını anlayınca dahiyane bir fikir ile fark etmeden ‘Outsider Art’ın ( Dışlanmış, yabancı anlamını taşır) bir parçası olmuştur.
Aynı zamanda eğitimli bir terzi olan Agnes, kendisine giydirilen keten kıyafetler ile bir ceket diker. Ve ceketin pek çok yerine kelimeler işler. Helen McCarthy, bu kelimelerin öylesine ya da süslemek için yazılan kelimeler olmadığını; kelimeler aracılığıyla kendi hayat hikayesini anlatan bir dil oluşturduğunu söylüyordu.
Agnes’in ceketini fark edip ortaya çıkaran ise Psikiyatrist Hans Prinzhonrn’du. Prinzhonrn, doktorluğun yanı sıra sanat tarihi eğitimi de almıştı. Hastaların ürettiği sanat nesneleri ile ilgileniyor ve bu nesneleri biriktiriyordu. Nitekim bunun amacı, bir sanat koleksiyonu oluşturmaktı.
Agnes’in ceketinin, büyük ölçüde ilgiyle karşılanmasının nedeni; üzerinde sesini duyurmaya çalışan bir kadının, kelimeleri olmasıydı. Uzun süre yapılan çalışmalar sonucunda bazı kelimelerin anlamlarını çözdüler. Çözmelerine sebep olan şey ise Agnes’in, bazı kelimelerinin üzerini defalarca işlemesiydi. Çözülen kelimelerin anlamları, daha da hüzün vericidir.
Ben. Benim… Beyaz Çoraplarım…, 1894 benim… kızkardeş , çocuk… Zemin Kat…Yemek. Hubersturgburg’tayım. Bugün kadınım…
Kim bilir, haykıramadığı daha nice kelimeleri vardı Agnes’in…
sanki hayatın dipnot evresindeyim
ve ne çok yaşlıyım
kuru otlar fışkırıyor her yanımdan
Bir elimde ateşi, bir elimde suyu tutsam
Ahmet ERHAN
31 notes · View notes
temkinlifuturist · 1 year
Text
Wunderwaffen
Tumblr media
Çizgiroman okumayı ve çizgiroman dükkanlarını gezmeyi çok severim. Yine bu gezmelerden birisinde raflarda WUNDERWAFFEN adlı dergi boyu bir çizgiromana rastladım. Alfa Yayınları tarafından Türkçeye çevrilmiş ve basılmıştı. Eski nesil uçakları sevdiğim için sayfalarındaki görseller ilgimi çekmişti. Çizgiromanın çizilme tarihi 2011. Bu nedenle dehşet bir taraviri kolleksiyonuna sahip dostumdan yardım istedim ve elindeki taraviri malzemeyi edindim. Kolleksiyonun biraz eksikleri olmasına rağmen seri hakkında fikir edinmemi sağlamıştı.
Tumblr media
Serinin yazarı Richard D. Nolane. 1955 doğumlu Fransız yazar-çizer.
Dergi Fransız Soleil Yayıncılığın çalışması. Bu ekip “ikinci dünya savaşı bu şekilde bitmeseydi bugün neler yaşardık” senaryosunun pek çok versiyonuna çalışmış. Ekipte ana çizim MAZA’ya ait. Ancak ilginç bir şekilde Sırp kökenli çizerlerin desteği yoğun. Jovan Ukropina, Zeljko Vladetic, Desimir Miljic, Desko, Marko Nikolic.
Tumblr media
Digikore Studios çizimleri renklendirmiş. Bu stüdyo grafik renklendirme, VFX üzerine grafik animasyon stüdyosu. Çizgi roman, bilgisayar oyunları ve film görsel efektleri üzerine çalışıyor. VFX üzerine çalışan ekibin hemen hepsi Hintli. Jumanji, Stranger Things, Transformars, Titanic 3D, Vortex, Expandables, Ninja Turtles, Need for Speed, Hayalet Sürücü, Deadpool gibi pek çok sinema filminde çalışmış. Holivut’un vazgeçilmez firmalarından. ( https://digikorevfx.com/ )
Wunderwaffen’de Ana çizer olarak MAZA adı geçiyor ve bazı çizgiroman sitelerinde 1924 doğumlu Kübalı sanatçı Heriberto Maza olduğu yazılıyor. Soleil Yayıncılığın sayfasında MAZA nın kim olduğu konusu muallakta bırakılmış. Azıcık karıştırınca bu çizerin 1965 Bosna-Hersek doğumlu MAZA olduğu ortaya çıkıyor. Yine de asıl adını bulamadım.
Tumblr media
https://mazastrip.blogspot.com/
Wunderwaffen birkaç alt seri ile birlikte yayınlanmış.
Wunderwaffen 25  sayılık, 21. Sayı Mayıs 2023’te yayınlanmış – İlk sayısı 2012 de yayınlanmış.
Wunderwaffen -Mission Secrets -3 sayı  (2019-2021-2022)
Wunderwaffen – Spaca Reich – 5 sayı – 2015 -2017-2018- 2019- 2022 ye aralıklı yayın
Wunderwaffen – Zeppelin’s War -  4 sayı -2014-2016 – 2018- 2021
Tumblr media
Serinin yaratıcısı Nolane ve Maza’nın dünyasında  takvim 1946 yılında durmuş. Normandiya çıkarması başarısızlığa uğramış. Savaş havada sürüyor. Almanların güç uğruna savaş teknolojisinde başlattığı yarışa Amerikalılar, ucundan Fransızlar ve bozguncu olarak İngilizler katılıyor.
Tumblr media
Maza’nın havacılık terminolojisi, uçaklar, uçuş tarihi, uçuş teknolojileri konusunda oldukça kapsamlı bir bilgisi var. Uçak modellerini çok iyi yansıtmış. Savaş sahneleri göz alıcı.    
Ağırlıklı olarak savaş sanayinde ortaya çıkan fantastik denemeleri, devamlılığı olmayan veya üstü örtülmüş çalışmaları göz önüne çıkartan bir öyküleme. Wunderwaffen tarihi değiştirebilecek konseptlere ve uçak tasarımlarını inceleyen, havacılık temalı bir dizi olarak tasarlanmış.
What if
Eğer böyle olmasaydı, zamanın akışı nasıl olurdu çeşitlemesinin Nazi Almanyası ve Hitler karakteri üzerindeki örneklerinden birisi. Nazi Almanyasının bütün karakterleri (Gobbels, Goering, Hesse vd) her macerada boy gösteriyor. Askeri olarak Alman ordusu, araçlar, rütbeler, olay kurgusu çok iyi çalışılmış. Sonra da gerçek zaman akışı Normandiya çıkartmasında kırılarak “eğer ollmasaydı ne olurdu” senaryosu yazılmış.
Tumblr media
Bu seri ile ilgili pek çok eleştiri var. Nazi propagandası yaptıkları iddia ediliyor. Seriyi oluşturan ekibin ağırlıklı Sırp kökenli olması şüpheleri arttırıyor. Nazi Almanyasının görkemi, kudreti, gücü resimlerde yansıtılıyor.
Ancak komplo teorilerini kıran bir durum söz konusu. O da bütün görsel Nazi ihtişamına karşın, öykü senaryosu, anlatılanlar, kahramanların konuşmaları bu etkiyi köreltiyor ve başka tarafa akıtıyor. Ciddi bir sistem eleştirisi var, Hitler saplantılı bir ruh hastası olarak kimlikleniyor, Hitler, Himmler’in kuklası halinde, etrafındaki herkes güç sarhoşu ve kişisel çıkarlar peşinde. Diğer taraftan Amerikan, İngiliz ve Fransız başkanları ve diğer siyasetçilerin kirliliği, çıkarcılığı, sahtekarlığı, kumpasları epeyce ortaya dökülmüş. Churchill’in entrikaları, Amerikan Başkanı Lindberg’in Hitler özentisi güç yönetimi epeyce kurcalanmış. Bir tek De Goulle hakkında yandan çarklı yaklaşımlar var.  Malum dergi Fransız kökenli. O kadar da olsun.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Seride Nazi Almanyasının askeri teknolojide yaptığı gizli çalışmalar senaryonun taşıyıcı parçası olmuş.
Ben okuduğum kadarıyla ilginç buldum. Hatta bazı tarihi olaylar hakkında hatırlatmalar iyi oldu. 
Teknolojinin NİYE insanları yok ederken bu kadar ilerleyebildiğini yeniden fark ederek hafifçe ürperdim.
İyi ürpermeler.
6 notes · View notes
antikien · 1 year
Photo
Tumblr media
Zaman / mekan algılarını zorlayan boyutlararası dönüşümler, çevresinde yer alan sırtçı objeler ve Olt’umsu listeler hakkında:
Beş tane tırmanma eğilimli üç boyutlu timsah (biri burundan soluma özelliğine de hınzırca kavuşmuş ejderimsi), üç tane üç boyutla iki boyut arasında çeşitli oranlarda dönüşmüş timsah / kertenkele (ikisi iki boyutta açık gri, biri iki boyutta koyu gri), altı (üçü tam, üçü eksik) koyu gri iki boyutlu kertenkele, sekiz (üçü tam beşi eksik) iki boyutlu beyaz kertenkele, beş (ikisi tam üçü eksik) iki boyutlu açık gri kertenkele olmak üzere toplamda 27 sürüngen ki üçün kübünce. Timsahlar üçüncü boyutlarını kaybederlerken eksik boyutlu kertenkelelere dönüşüyorlar. Timsahların tümünde normalde görülmeyen iki uzun diş peydahlanmış kimbilir hangi sıkıntılı kabustan kalan, ama bu dişler de bir boyutla beraber kayboluyor iki boyuta indikçe. O zaman iki diş bir boyut atlatır demekte pek de sakınca yok.
Sürüngenlerin çevresinde onlara sırt çıkan objeler kotarılmış. Küçük, moleskine havalı yazılı bir defter aralanmış, yazılar görülmekte. Muhtemelen çizileceklerin matematiği hakkında notlar bu yazılar, ara ara dönülüp bakılan, belki küçük + ekleme ya da - çıkarmalar yapılan. “İşin” bitiminde ars’a eşlikçi olacak üretim sancısı notları bunlar belli ki. İnsanın esrimesi de lazım elbette ars’ı üretirken, bu yüzden ağzı mantarla kapalı sıkı bir seramik şişe içki ve küçükçe bir cam bardak da masada yerini almış. Ayrıca tercihen snus, yokluğunda belki bir puro ama o da yokken bu sıkıntılı sürece eşlikçi bir paket sigara / tütün ve JOB marka sigara kağıdı, ateşleyici kimyasala bandırılmış tahta çöpler eşliğinde istiflenmiş. Küllük yerine antik çağdan kalma sınırsız dolma yetisi olan maşrapa seçilmiş, sonsuzluğa giden dumanın küllerine eşlikçi. Bir küçük saksıda bambaşka iki tür kaktüs saksı-kırarcasına itişip kakışmakta birbirleriyle. Sürüngenler hakkında detaylı bilgi ve görsellerin bulunduğu Felemenkçe bir referans doğa kitabı el altında tutuluyor, küçük bir detay ekleneceğinde defalarca dönülüp incelenmek üzere.
Ama her şey sadece doğalına, kitabına uygun da değil burada, insan zihninin ürettiği, çarpıtageldiği, sanrıladıkları da girip çıkıyor boyutlar atlanır, burun(lar)dan duman(lar) verilip verdirilirken. Küçük defterde uzunca yazılıdır bunlar elbette. Oniki tane beş kenarlı yüzden oluşan bir dodecahedron ve bir ortası delik ahşap üçgen de iki boyutluların tasarlanmasında bir ölçü aracı olarak işlevlendikleri yetmezmiş gibi üç boyutluların bir de tırmanış patikası oluvermişler. Çizim defterinin dolu olan sol sayfasına, üste yanaşık düzende yirmi tam ya da eksik altıgenler fikir aldıkları dodecahedronun beş kenarlı yüzüne çarparcasına bir kenar daha kuşanıp ahşap üçgen yardımınca kalıplanmış. Timsahlar kertenkeleye dönüşürken bir boyut kaybederken beşgenlerin tam tersine bir kenar eklemesi bir yin-yang durumu yaratmakta. İki boyutlu timsahlar üç farklı renkteler. Sürüngenler bir yandan da tıpkı Perec’in muhtemelen Escher’in Reptiles adlı eserinden de nektarlanıp yazdığı Yaşam Kullanma Kılavuzu’ndaki Bartlebooth'un puzzlelarındaki gibi iç içe geçmeye elveren altı uzuvlu formda resmedilmişler. Bu sol defter yaprağındaki sürüngenler resminin sol altına “direhoek IA3 type” diye üç(gen) notunu düşmüş iki boyutlu sürüngenleri sanan. Diğer objelerin de resime eklendiği bir üst resimin sol altına da bu sefer III-'43 MCE tarihi ve isim baş harfleri logolanmış resmi yapanca. Ve en sonunda bir kadraj numarası ile görüşümüz daha da geri çekilip bu çalışmadan üretilen kopyalardan gördüğümüzün No:12/30 numaralı olduğunu belirten MCEscher imzası atılmış halini görüyoruz çalışmanın.
Kurucu eksik ise tüm incelemelere karşın bulunamayan ama hayalin gerçekleştirilmesinde kullanılmış bir kurşunkalem!
3 notes · View notes