Tumgik
#içsel biliş
ruhsalseyler · 8 months
Text
Sezgiyi Geliştirmek
0 notes
kendinibil · 1 year
Text
Tumblr media
Uzay zaman ilişkili filmlerde kahramanlar zamanda yolculuk yaparken , geçmişe gidip geleceği değiştirmek için türlü aksiyonlar ve olaylara karışırlar, filmin sonunda aslında ne yapılırsa yapılsın geleceğin değişmeyeceği , geleceğin geçmişin bir aynası olduğu anafikriyle film biter.
Mekan/ beden algısı var ise buna bağlı olarak ‘zaman ‘ algısının da olduğunu düşünürsek ; madde ve beşer algısı ile işleyen bir şeriat/ sistem kurallarına göre bu böyledir.Ancak birey beşer ve madde olarak değil sadece; mana ve içsel olarak da, yani arz değil Sema olarak da genişlemeye ve idraki açılmaya başladığında ‘An’ diyebildiğimiz Dehr ‘de ; herşey , gelecek - geçmiş - şimdi tüm seçenekler ve olasılıklar ihtimal dahilinde olup bitmiş ise ‘olma’ hali bile beden bakışımızdan sebep ancak zamanla ifade edilebiliyorsa,tüm olasılıklar hali hazırda oluş halindeyse, gözlemcinin bakışının etkisi gözlemleneni değiştiriyor dersek, (Çift yarık deneyindeki gibi mesela ) o zaman geleceği değiştirmek için geçmişe gidip bir kısır döngü içinde aynı algı ve bakışın farklı sonuçlar doğurmasını beklemek Einstein ‘nın da dediği gibi ; aynı şeyleri yaparak farklı sonuçları beklemenin mantıksız ve ütopik olduğunu göstermez mi?
O zaman bilinç ve idrak genişlediğinde bu madde - beden düzleminde nasıl yaşanır meselesi geliyor akla...
Geçmişte yaşadığımızı düşündüğümüz olaylara, sonsuz sınırsız seçeneklerden hep aynı olanı değil de,daha başka ve geniş bir biliş hali ile farklı bir seçenekle eşleştiğimizde geçmiş algısı değiştiği için gelecek algısı da, algılayan da, algılanan da değişecektir, daha doğru bir ifadeyle dönüşmüş olacaktır eski algıya göre. Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim, anlatmaya çalıştıkça elimden kaydı gitti anlam 🤔...
Yani, özetle;
Geçmişte olan oldu, olanın başka bir şekilde olma ihtimali o seyirde yoktu, o zaman onu algılayanın algısı ve idrakı değişirse, gelecekte algılanmakta olan da otomatik olarak değişmiş olacaktır.
Paralel evrenlerde görünüp görünüp kaybolan bir anlam gibi hissettim, yüzme bilmeden okyanus florası hakkında yorumlamalardan bir seçki diyelim buna 🙄😬 iyi geceler...
#paralleluniverse
5 notes · View notes
mistikyol · 2 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İSTE AMA TUTUNMA! BEKLENTİLERİ NASIL AKIŞA BIRAKIRSIN?
Niyet ederken arzulara tutunmak ve beklentili şekilde takılmak enerji akışını keser. Bu çok yapılan bir hatadır. Peki nasıl üstesinden gelirsin?
1- Dikkatini 1-2 kere niyetini keskince odakla ve ayrıntılı olarak net bir resim veya kısa bir film gibi zihninde görmeye zaman ayır. Bu görüntüyü 17 saniye zihninde tutman yeterli oluyor. Sonrasında bir daha odak noktanı niyetine çevirmene gerek yok.
2- Niyetin hakkında özellikle olumsuz kelimelerle konuşma. Endişe veya korku içeren sözlerden özellikle kaçın.
3- Niyet ettiğin konuyu kiminle paylaştığına dikkat et. Çok fazla kişiyle konuşmak kafa karışıklığı getirebilir ve konuştukça takıntı yapma riskin artar. En iyisi kısa ve öz veya bazen hiç konuşmamaktır.
4- Niyetinin gerçek olduğuna dair içsel bir biliş ve inanç hali aslında en arzu edilen haldir. Bu olmuyorsa bile gün içinde kendini sakin tutmaya ve olumlu kalmaya özen göster.
5- Zihnin çok aktifse onu oyalaman en doğru taktik olacaktır. Zihnini oyalayacak aktiviteler bul. Bulmaca çözmek, zeka oyunları oynamak, spor yapmak, kitap okumak, meditasyon yapmak çok işine yarayacaktır.
6- Akışına bırakmak yaşadığın anların içindeki güzellikleri tek tek fark edebilmek demektir. Şükretmek seni yaşadığın anın güzelliklerine odaklar. Zaman zaman herkese normal ve sıradan gelen ama aslında mucize olan "rahat nefes aldığım için şükürler olsun" gibi anlık farkındalıklara zihnini getir.
2 notes · View notes
zumruduankabilinci · 3 years
Photo
Tumblr media
Ben O'yum'dan Kesitler Bölüm 6-Meditasyon Soran: Tüm spiritüel öğretmenler meditasyon yapmayı öğütlerler. Meditasyonun amacı nedir? Maharaj:Biz duyumların ve eylemlerin dış dünyasını biliyoruz, ama düşüncelerin ve hislerin iç dünyasını çok az tanıyoruz. Meditasyonun temel amacı içsel hayatınızın bilincine varıp, ona aşina olmamızdır. Nihai amaç, hayatın ve bilincin kaynağına erişmektir. Ayrıca, meditasyon uygulaması karakterimizi derin biçimde etkiler. Biz bilmediklerimizin esiri, bildiklerimizin efendisiyiz. İçimizde her ne kusur ya da zayıflık keşfeder ve onun nedenini ve işleyiş biçimini anlarsak, bu biliş yoluyla onu yenebiliriz; bilinçsiz olan, bilinç düzeyine çıkarıldığında yok olur. Bilinçsiz olanın yok olması enerjiyi serbest bırakır; zihin kendini yeterli hisseder ve sessizleşir. S: Sessiz ve sakin bir zihnin yararı nedir? M: Zihin sessizleştiğinde kendimizi saf tanık olarak biliriz. Deneyimden ve onu deneyimleyenden geri çekilir, ikisi arasında ve ötesinde bulunan saf farkındalık içinde ayrı dururuz. Benliğin ‘’Ben buyum, ben şuyum’’ şeklinde bir şeyle özdeşleştirilmesine dayanan kişilik devam eder, ama sadece nesnel dünyanın bir parçası olarak. Onun tanık ile özdeşleşmesi kırılır. Ben O'yum - Sri Nisargadatta Maharaj Görsel:Pinterest #srinisargadattamaharaj #aydınlanma #bilgelik #buda #enerji #ermiş #farkındalık #huzur #kuantum #maneviyat #meditasyon #mürit #mürşid #öz #rehber #rehberlik #ruhsalgelişim #ruhsallık #sağlık #satsang #spiritüellik #şifa #tao #uyanış #üstad #yol https://www.instagram.com/p/CbK_SUftXCn/?utm_medium=tumblr
0 notes
merkuryen · 4 years
Photo
Tumblr media
#gününyorumu #Duygusal, #fedakar ve #hassas olacağımız bir gün. Belirsizlik rûhumuzu çok sıktı. Bir şeyleri akışa mı bırakalım yoksa dümende mi olalım kafalar karışık. Sezgilerimiz kuvvetli içsel biliş haline geçmek istiyoruz. İşleri ağırdan alabiliriz duygusal ihtiyaçlarımız su yüzüne çıkıyor. Çabucak bir şeylere gözümüz dolabilir. Merhametli olacağımız durumlar var yardımlaşma ihtiyacımız artıyor. Dua etmek, meditasyon yapmak, kutsal yerleri ziyaret etmek, bilinçaltı çalışmaları için güzel bir gün. Gizli saklı veya belirsiz durumlar üç, beş gün içinde ne yöne gideceği anlaşılmaya başlanabilir. #astrolog #merküryen #astroloji #astrolog#şuledolaşır#suledolasir#koçburcundadolunay#koçburcudolunayı #koçdolunayı #kocburcudolunayi #dolunay#dolunaykoçburcunda (Ataşehir) https://www.instagram.com/p/CFtr7zcFOSs/?igshid=y7d4r5h63o9d
0 notes
bebekocomtr · 5 years
Photo
Tumblr media
Bilişsel Süreçler ve Bebeklik . https://www.bebeko.com.tr/blog/bilissel-surecler-ve-bebeklik-1521 . 👉Bebeklik döneminde bilişsel gelişim biliş terimi içsel zihin sürecini tanımlamaktadır. Zihnin içindeki bir çok şeyi kapsayan geniş bir terimdir. Biliş başlığı altına; dikkat algı bellek okuma yazma problem çözme becerileri girmektedir. Çocuk dünyaya geldiği andan itibaren çevresini tanımaya olayları anlamlandırmaya başlar. . 👉Bebeğin  öğrenmesini sağlayan aktif zihinsel  süreç doğumunun ilk gününden itibaren çevresini keşfetme çabası ile başlar. . 👉Keşif çabasında kullandığı esas olgular; doğuştan getirdiği duyusal ve hareketsel yeteneklerdir. . (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/By4WQHSjrDT/?igshid=8xdk2xai9m5q
0 notes
prensip-meselesi · 7 years
Quote
BAŞIMIZA GELEN OLAYLAR NE DEMEK İSTİYOR?
Durup duruken bir arkadaşınız ile tartışıyorsunuz.Mesele çok basit.Yolda bir trafik kazası gördünüz.Aldığınız ürün arızalı çıktı,kalorifer arzılandı,cüzdanınızı kaybettiniz,evde elektirikli cizhazlar arızalanıyor,vergi cezanız geldi.Çocuğunuzun başına kazalar geliyor,düşüyor,yaralanıyor.Hasta oluyorsunuz... Bazı insanlar başlarına gelen olayların nedeni bilmek ister?Bazı insanlarda başlarına gelen hadiseleri önemsemez,bu hadiseyi şans,kader,kısmet,Ahmet,Mehmet,dış güçler vb.dışşal sebeplere bağlamayı yeğlerler.Böylece sorumluluktan kaçtıklarını zannederler ! Bunlar saklandığını zannederek,kafalarını kuma gömen deve kuşları gibidir... Ama hayatı,olayları,varoluşu sorgulayan bilinçlerde vardır.Bu tür insanlar başarına bir olay geldiğinde bunu merak ederek,nedeni sorgulamaya başlarlar.Bu içsel bir arayıştır ve bu kişiler aydınlanma yolundaki ışık işçileridir. Hayat oyununu şekillendiren ana şifrenin veya mesajın dilini çözmek,kişiyi yaşamda diğerlerinden daha üstün bir konuma doğru götürür.Bu şifreyi çözmediğimizde yaşamı ıskalayıp geçeriz.Kurban rolünü oynarız.Fal baktırır,astrolojiden fayda bekler duruma düşeriz. Farkındalık ne demek? Her türlü davranışımızı,eylemimizi,düşüncemizi neden yaptığımızı,nasıl yaptığımızı,niçin yaptığımızı bilme hali demektir. Ayrıca farkındalık,çevrenizde yaşadığınız her şeyin,her olayın sizin çözmenizi gerektiren mesajlarla dolu olduğunu anlamaktır.. Yaşam artık bizden şifrelerini çözmemizi istiyor.Bizi içinde bulunduğumuz durumun asıl sebebi olduğumuzu bize sürekli bidiriyor..Nasıl yapıyor bunu? Kendi diliyle yapıyor.O kadar kusursuz yapıyor ki,biz sürekli olarak bu iletişim halinde olduğumuz bu evren diliyle haberleş halindeyiz. Durup duruken eşinizle ile tartışıyorsunuz ki, mesele çok basit.Yolda bir trafik kazası gördünüz.Aldığınız ürün arızalı çıktı,kalorifer arızılandı,cüzdanınızı kaybettiniz,evde elektirikli cizhazlar arızalanıyor,vergi cezanız geldi.Çocuğunuzun başına kazalar geliyor,düşüyor,yaralanıyor.Hasta oluyorsunuz…Tüm bunlar herkesin başına gelebilecek sıradan olaylar olarak mı görünüyor? Hayır değil. Hepsinin bir anlamı var.Çünkü bu olaylar sizi size fark ettirmek için karşınıza çıkan mesajlardır.Gün içinde yaşadığımzı herşey,anlamamız gereken mesajlarla doludur.Bu mesajları takip ederek,şifreyi doğru bir şeklide çözmeniz gerekmetedir.Şifre çözülmediği sürece benzer olaylar tekrar etmeye devam edecektir.Çözemediğimiz pürüzlerde yaşadığımız sorunların birer aynasıdır aslında. İçimizde olan biten herşey,dışımızdaki dünyada bize olaylar,kazalar,aksilikler,durumlar şeklinde karşımıza çıkar.Bize hayatın konuşma dili bu şekildedir.Biz bu dili anlamadığımız sürece,hayat bize daha şiddetli ve sert bir dille uyarmaya devam edecektir. Size olayların dilini anlayabilmek için basit bir yöntem anlatmak istiyorum… Bu metoda " BİLİNÇALTI İLE İŞBİRLİĞİ" metodu diyebiliriz.Bilinaltınıza soru sorun.."Bu olay başıma niye geldi?" Soru bu kadar basit.. Ama hemen cevap vermeyin bu soruya.Vereceğiniz acele cevap,zihninizin cevabı olacaktır çünkü.Zihninizde gerçek cevabı çarpıtabilir.Çünkü zihne herşey öğretilmiştir.Cevabı ruhunuzla bulamaya çalışın.Bunun için soruyu sorun ve soruda kalın….Cevap sizi en beklemediğiniz anda gelecek ve siz müthiş bir idrakle "işte sorduğum sorunun cevabı bu " diyeceksiniz…O an içinizi bir huzur kaplayacak ve adeta şuurlu bir farkındalık yaşacaksınız.Cevaptan o kadar çok emin olacaksınız ki,bu sizin içsel biliş halinizin bir yansıması olduğunu anlayacaksınız. Diğer yöntemler ise bilinçaltı kayıtlarının çözülmesini içeren Kuantum Düşünce Sistemi çalışmalarını içerir. Hayata devamlı soru sorun ve soruda kalın..Çünkü hayat soru soranlara cevap verir… Serdar Çakır
15 notes · View notes
hmustak · 7 years
Text
Farkındalığınızı arttıracak ve okuduktan sonra unutamayacağınız 10 kitap
“Bir kitabı kapağına göre yargılama” diye söz vardır ya hani, okurken neler öğreneceğini, hangi alemlere dalacağını kapağına bakarak anlayamazsın. Hele ki kişisel değişim / gelişim kitaplarından bahsediyorsak. Bu hafta kapağını hatırlamadığım ama anlamları, okurken hissettirdikleri aklımdan çıkmayan birkaç felsefe ve kişisel gelişim kitabını sıralıyorum. Hepsinin güneşlenirken göz gezdirilmekten, fotoğrafının paylaşılmasından daha fazla kıymeti hak ettiğini, anlaşılması için ciddi konsantrasyon istediğini de belirteyim. İşte listem:
MS 2150 Bir Makro Felsefe Klasiği / Thea Alexander
İlk sıraya bunu koymamın sebebi, bugün bile düşündüğümde içimin titremesine sebep olması. MS 2150 bir kişisel gelişim kitabı değil. İnsana kökü olmayan bilgiler vermiyor, anlık rahatlık hissetmesine sebep olmuyor. Mikro evren, makro evren anlamlarını sorgulatan, insanlığın ulaştığı makro düzeyi ve en yüksek anlayışı gözler önüne seren muh-te-şem bir felsefe kitabı. Hem akıcı, hem şaşırtıcı, sürpriz sonuyla da birkaç gün aklınızı işgal edecek son derece etkileyici bir kitap. Çok başka.
Tanrılar Okulu / Stefano D’anna
Bu kitaba da yalnızca bir kişisel gelişim kitabı diyemeyiz. Ezoterik bilgi mi istersin, insan hayatında kırılamayacak hiçbir döngü olmadığını kavramak mı istersin, okuduklarına hayal ürünü mü dersin bilmiyorum. Bildiğim, Dreamer’ın öğretilerinden çok faydalandığım ve okudukça daha fazlasını öğrenmek için korkunç bir arzu duyduğum. Sözde bilgiler içeren kitapların çok dışında bir kitap bu, çok gönülden tavsiye ediyorum.
%100 Düşünce Gücü / Jack Addington
Bu kitap benden torpilli. 1999 yılında henüz 17 yaşımdayken okuduğum, mevcut halimizle her şeyi anlamadığımı, farklı bilgilerin de olduğuna emin olmama sebep olan ilk kitaptı bu. Anlatımı basit, yalın ve kolay okunuyor. Farkındalık bir ders olup okullarda işlenseydi, bu kitap kişisel gelişim 101 dersinin ilk kaynağı olurdu.Yeni merak salanlar için çok uygun. Zorlanmadan, yorulmadan bir çırpıda okunacak kitaplardan.
Evrenden Torpilim Var / Aykut Oğut
Aykut Oğut ve Esra Banguoğlu, Türkiye’de “yaşam koçu” denildiğinde akla gelen ilk isimlerden. Hiçbir şey almamış olsanız bile kitabın sonunda kendinizi bolca “ahaaa, demek ki böyleymiş” derken ve anlatılanları pratik yaparken bulursunuz. İçinde bolluk, bereket, ilişkiler, ne ararsanız barındırıyor. Bu kitabı farklı kılan şey şu, yazarı anlattığı her deneyimi deneyimlemiş ve öğrettiklerini kendi üzerinde uygulayıp sonuçlar üzerine kitabı yazmış. Bir insanın fikrine saygı duymaya sebep olan şey de budur aslında, kendinde ne kadar uygulayabilmiş onu sorgularsın. Bu anlamda karşılığını fazlasıyla verdiğinden emin olabilirsiniz.
Mirdad’ın Kitabı / Mihail Nuayme
Yazarın ilk ve tek kitabı. Gerçekten ismi bu mu, bilmiyorum ve sanmıyorum. Okuması ağır bir kitaptır ve tüm bu kitapların atası gibidir. Felsefeyle mistisizmin harmanlanması. Evrendeki tüm deneyimleri kapsayan, Mirdad’ın öğrencileriyle yaptığı konuşmalardan oluşan bir kitap. Güneşlenirken değil belki ama tüm bir hafta sonunu kendiyle geçirmek isteyenler için çok iyi bir seçim, her türlü ilişki biçimine, evrene, paraya ve kendine başka bir gözle bakmayı sağlayan bir şaheser.
Başarının 7 Spiritüel Yasası / Deepak Chopra
Deepak Chopra 30’un üzerindeki kitabıyla dünyanın en tanınmış alternatif tıp uzmanlarından. Kitaba gelince, içi birbirinden tatlı 7 spiritüel yasayı en yalın haliyle anlatan bir cep kitapçığı. İçsel güç yasası, alma-verme yasası, karma yasası, en az çaba yasası, niyet ve arzu yasası, zihinsel bağımsızlık yasası, hayatın amacı yasası akıcı bir dille anlatılmış. Sonundaki meditasyon teknikleri eki de muazzam. Her yere sığar olması da bonusu.
Kadınlar ve Erkekler Nasıl Anlaşırlar? / Nil Gün
Malum, kadınlarla erkeklerin kafası aynı şekilde çalışmıyor. Biz kadınlar daha durağan enerjiyle hareket ederken onlar daha hareketli. Nil Gün de bu kitapta kadın ve erkekleri belirli arketipler olarak tanımlamış. Kafanızda “ya bu adam neden böyle davranıyor? Aslında o da ben de aynı şekilde hissediyoruz ama…” gibi sorular varsa sizin için doğru kaynak olabilir. Üstelik sizin de kendinizi tanımanızı sağlayacak, örneğin bir amazon kadını mı, mistik bir ruh mu olduğunuzu fark ettirecek, temel ilişki dinamiklerini bilişe  geçirmenize yarayacak, okuması çok zevkli bir kitap.
Sıfır Noktası / Joe Vitale
Yazarın bundan önceki kitabı, Zero Limit uzun süre en çok satanlar listesinin başında kalmış olsa da, Sıfır Noktası, içerik olarak ilkinden çok daha fazla derin bilgileri kapsayan, içindeki egzersizlerle sizi meşgul edecek ve farkındalığınızı yükseltecek bir kitap. “Seni affediyorum, teşekkür ederim, özür dilerim, seni seviyorum” cümlelerinin ne kadar etkili olduğunu pratik yapa yapa anlayacaksınız ve sözlerin büyüsünü keşfedeceksiniz.
Çözüm Olmak / Darel Rutherford
Darel Rutherford Amerikalı bir iş adamı ve yaşam koçu. Ara ara workshoplar düzenliyor, Türkiye’de tanınması Aykut Oğut sayesinde oldu, hala beraber çalışıyorlar. Kitabın da adı üzerinde, aslına bakarsanız yaşadığımız her şey bakış açımızla alakalı. Hayatını çözüm odaklı mı yaşıyorsun yoksa sorunların içinde kaybolmayı mı seçiyorsun? Cevabı burada. Kuşlar kadar hafif hissetmek için iyi bir alternatif.
Dokuz Kehanet / James Redfield
Bu kitap bu listenin son kitabı, elbette burada paylaşmadığım nice nice etkili kitap var. On yılda yazıldığı söyleniyor. Ana karakter, yıllardır görmediği bir arkadaşıyla bir yemekte buluşuyor ve hayatını tümüyle değiştiren 9 öğretiye sahip el yazmasına ulaşmak için bir maceraya atılıyor. “Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir” kitabın ana mottosu. 2006 yılında filmi de çekilmiş, dileyen filmini de izleyebilir.
Bu listeye ismi çok fazla duyulan, zaten herkes tarafından bilinen kitapları pek koymadım, elbette aralarında yeterince etkili olanlar da var, onları zaten bilirsiniz. Falcılıktan, sözde medyumluktan yaşam koçluğuna kendini atamış kişilerin kitaplarını da özellikle paylaşmadım, onları okudum hatta kimi yaşam koçuyla da çalıştım ama gerek cümleleri, gerek okuyucuya aktardığı hisler bakımından kendi hayatlarında neyi nasıl başardıklarından emin olmadığımdan başkasına önermek konusunda tereddütlüyüm. Bu yazarların hiçbiri popüler anlayışa uygun olarak “kitaplarımı okuyun, bu çok iyi, daha iyisi için bana gelin, eğitimlerime katılın, yoksa zor halledersiniz veya kendi kendinize çalışırsanız unutursunuz” anlamlarına gelen paylaşımlarda bulunmamış, kitapların her biri anlayarak okuyup verilen egzersizleri yaptığınızda fayda alacağınız içeriklerle bezenmiş kitaplar. Unutmayın, hangi kitabı okursanız okuyun, hangi egzersizi yaparsanız yapın ona hayat veren, onun işe yaramasını sağlayan sizsiniz.
4 notes · View notes
Text
DURUGÖRÜ
Durusezi, “berrak hissediş”tir ve empatlık olarak da bilinir. Durusezerler, hayatlarını başka şeylerden çok, neyin nasıl“hissettirdiğine” bakarak yaşarlar. Durusezer olan birisinin, çok hassas bir kalbi vardır. Başkalarının duygularını kendilerininmiş gibi almaya eğilimlidirler ve bu onlara çoğu zaman ağır gelebilir. Aşırı hassasiyetleri olabilir, herkese, arkadaşlara ve aile bireylerinedestekçi görevini üstlenmek isterler.
                                                        Bu yüzden birçokları bu armağanı bir yük olarak görür ama tam anlamıyla uyumlandıklarında/armağanlarını doğru şekilde kullanabildiklerinde, bu Durugörüden de büyük bir güç hâlini alır.
Durusezi, bir insanın duygusal katmanlarını ve fiziksel rahatsızlıklarını fiziksel olarak, kalp çakramız ve sezgimiz vasıtasıyla hissedebildiğimiz anlamına gelir. Herhangi bir görü sözkonusu olmaz ama güçlü bir his ya da duygu oluşur. Bu, bir insanın kalp kırıklığına sempati duymaktan öte bir durumdur. Bazen bir insanın çevresinde olduğunda mutlu, üzgün, kızgın, rahat, acı dolu vs. olabilirsin, çünkü onun duygularını ve acılarını hissediyorsundur. Örnek verecek olursak; Başın ağrımaya başlayabilir ve onların da aslında başının ağrıdığını öğrenebilirsin. Ya da birisini düşündüğünde sebepsiz ağlamaya başlayabilirsin, çünkü o sırada o da ağlıyordur. Durusezerler, biir insanın hislerini ve fiziksel rahatsızlıklarını derinden sezer ve hissederler – hatta dışarıdan mutlu görünen insanın bile içindeki mutsuzluğu görebilirler.
Gelişmemiş ise:                                                
 Gelişmemiş bir Empat/Durusezerin yetileri:
1.  İyi hissediyorken, bir insanla etkileşime girdiğinde veya o insanı düşündüğünde birdenbire yoktan yere berbat hissedebilirsin, çünkü o an o kişinin hissettiği şey odur.
2.  Negatif bir insanın çevresinde veya kalabalık bir ortamda bulunduktan sonra enerjin tükenmiş hissedebilirsin.                                                          (Bu onların enerjilerine hassas oluşundan ve bilinçsizce kendindeki şifa enerjisini onlara yardım etmek için vermenden kaynaklanır.)
3.  Fiziksel rahatsızlığı olan birini düşündüğünde ya da gördüğünde, mesela, grip olan veya başı ağrıyan birini gördüğünde, durusezer kabiliyetin onun durumunu sana anlatmak için senin üzerinde -sen hasta olmasan da- birdenbire ortaya çıkan baş ağrısı ve burun akıntısı olarak gösterebilir.
Gelişmemiş Empatlar başkalarının duygularını kendileri üzerlerine almaya eğilimlidir, bu da onların kalplerinde/duygularında baskı yaratır. Aşırı hassasiyetleri olabilir, herkese, arkadaşlara ve aile bireylerine danışmanlık görevi üstlenmek isterler. Bunu da sıklıkla kendi sağlıklarını harcayarak yaparlar. Bu ne kadar asil bir davranış olsa da, sağlıklı değildir ve kendi ruhsal gelişimine engel olabilir. Haliyle anlaşılması gereken, dengenin esas oluşudur. (Hem Terazi burcu hem Empat olmak nasıl bir şey hayal edebiliyor musunuz!) Başka insanların “şeylerini” toplamamayı öğrenmek bu işin anahtarıdır. Bunu her an, her yerde yapabilmek çok önemlidir. Bu süpermarkete girdiğinizde hoşunuza giden kız/erkek, telefonla konuştuğunu gördüğünüz birisi de olabilir. Gelişmiş bir Durusezer olmak için, kendi içinizde çok fazla içsel çalışma ve şifa çalışması yapmak gerekir, böylece başkalarına yardım etmek için yeterince güçlü olabilirsin.
     Gelişmiş ise: 
 Gelişmiş Empatlar genellikle,               Enerji Şifacıları ve Medyumlardır.
Empatlar, ayrıca rüyalarında ruhsal mesajlar almaya yatkındırlar ve rüyalarına müdahale etme konusunda kendilerini geliştirmeleri gerekir.
 Bir Empat’ın gelişebilmesi için üç temel şey:
 1.  Kendini başkalarının enerjilerini toplamaktan nasıl koruyacağını öğren.(Sadece niyetle veya kendine yakın bulduğun, yardım edeceğine inandığın başka spiritüel yöntemlerle de yapabilirsin)
2.  Üzerine topladığın enerjileri nasıl salacağını/üzerinden atacağını öğren.
3.  Başkalarının enerjilerini üzerine topladığında bunu kendi enerjin sanmak yerine, başkasının olduğunu fark et.
Bu tanrı vergisi armağanın işleyişi, fiziksel olarak bir insana ait düşünceleri ya da ruhtan gelen bir mesajı alman ve bunu hemen duygu ve hislere dönüştürmen şeklindedir. Durugörürler bu şeyi görüntüye çevirenlerdir; Duruişitirler bunu seslere ve kelimelere çevirenlerdir; Durubilirler ise bunu bilişe dönüştürenlerdir.
Durusezi demek, bir Ruhu veya Meleği görmekten ziyade, hissetmek demektir. Bu enerjilerin eril mi yoksa dişil mi olduklarını da sezebilir/hissedebilirsin ve göremesen bile tam olarak nasıl göründüklerini hissedebilirsin. Yani görmezsin ama kahverengi saçlarının, mavi gözlerinin olduğunu sezebilirsin. Ve bu hisler tam manasıyla doğrudur. Hislerine güvenmelisin. Bu güzel kabiliyet doğru şekilde geliştirildiğinde, çok güçlü bir Şifacı doğar.
Unutmamamız gereken şey, Empat olmanın bir yük, bir lanet olmadığı; bir armağan olduğudur. Değerli bir araçtır, kimliğinin bir parçasıdır ve bu armağan birçoklarına yardım etmeni sağlar.
Psişik bilgiyi duyguya çevirirken karşılaştığımız en ve tek büyük sorun, o duygunun kendimize ait olduğunu sanmamız, kendi duygularımızla karıştırmamızdır. Ya da başkasının enerjisini aldığımızın farkında olup, nasıl almayacağımızı/durduracağımızı anlayamamamızdır. Bu sebeple de, Duruseziyi birçoklarımız yük olarak algılar ve kurban rolüne bürünür. Ama düşüncelerimizin nasıl gerçeğimizi yarattığını unutmamamız gerek – eğer yük olduğuna inanırsanız, gerçekten yük olacaktır. Kendinizi başkalarının enerjisinden koruyamayacağınıza inanırsanız, koruyamayacaksınız. Ama bunun bir armağan ve güç olduğunun, güvende ve korunmuş olduğunuzun bilincinde olursanız da öyle olacaksınız.
6 notes · View notes
kitapindiroku · 7 years
Text
Koan & İçsel Biliş Hikayeleri Kitabı pdf indir pdf indir
Koan & İçsel Biliş Hikayeleri Koan, insanoğlunun bilinç olarak yeni bir çağa doğru ilerlediği şu anda, an’ın kıymetini, yeni enerjinin ruh ve beden birlikteliğindeki devinimini ve bu “Yeni” olanın ne olduğuna dair sezgiselliğin önemini ve kaçınılmazlığını içermektedir. Aklın değil, tamamen işleyen sezgilerin ürünü olan Koan, Uzak doğu bilgeliğinden ve kendi tasavvufumuzdan esinlenerek dokuz öyküden oluşmaktadır.                                                           
Koan & İçsel Biliş Hikayeleri Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
kocaalihaber · 4 years
Text
Kendinizi Duyabiliyor Musunuz, İç Sesiniz Size Ne Diyor?
Bir saniye önce ne düşündünüz? Hatırlayabiliyor musunuz? Kimdi o içinizde konuşan? Bu yazıyı gece vakti okuduğunuzu varsayalım, hadi yat artık geç oldu ya da bir sayfadan bir şey olmaz, devam et diyen birini duydunuz mu?
Önsezi. Biliş. Ruh. İçgörü. Duyu. Birden fazla kelimeyle açıklanıp, bir o kadar da karışık olan iç ses, bilim insanlarının hala araştırmakta olduğu, gizemli bir oluşum.
İç ses 3 yaş civarında başlıyor Çocukluğumuzdan bu zamana kadar, iç ses, diğer adıyla iç monolog, hayat boyunca düşünce ve davranışlarımızda önemli bir rol oynar. Hayatı öğrendikçe, iç sesimiz zihnimizde farklı senaryolar oluşturur ve dünyada olanlara karşı bakış açımızı şekillendir. Rus Psikolog Lev Vygotsky’e göre iç sesin oluşması, üç yaş civarındayken çocuğun düşünce ve dil sistemlerini birleştirmeyi öğrenmesiyle başlıyor. Çocukken yapmanız gereken bilişsel bir aktivitede, kendi kendinize konuştuğunuzu hatırlıyor musunuz? Bu yaptığınızı Vygotsky özel konuşma olarak adlandırıyor ve çocukların büyüdükçe bu konuşmaları daha içselleştirdiklerini öne sürüyor. Yapılan araştırmalar, iç sesimizin oluştuğu zamanlarda, beynimizde dil ve konuşmadan sorumlu olan Broca alanının aktive olduğunu gösteriyor.
Vygotsky’nin yaptığı bir başka araştırmada ise, iç ses oluştuğunda gırtlağın aktive olduğu gözlemlenmiş. Böylece bu ses ne kadar içimizde olsa da, aynı dış sesteki organların aktive edilmesiyle oluştuğunu görüyoruz. İç ses sizi olumlu olduğu gibi olumsuz da etkileyebilir!
Psk. Ceylin Sürek 
Peki, iç sesimiz ne işimize yarıyor?
1996 yılında beynine inme inen ünlü Nöroanotomist Jill Bolte Taylor, “My Stroke of Insight” adlı kitabında iç sesinin kaybolması sonucu başına gelenleri anlatıyor. Kısaca iç sesini kaybetmesi sonucunda, biyografik anıları hatırlayamadığını, iç farkındalığıyla ilgili problemlerin oluştuğunu ve öz bilinçle ilgili duygularının kaybolduğunu belirtiyor. Hafıza demişken, alışveriş listesini ya da bir telefon numarasını nasıl aklınızda tutarsınız? İç sesiniz burada size yeniden yardımcı olur ve içinizden tekrar yaparak çalışma hafızasını güçlü tutar. Hafızaya ve kimlik duygusuna etkisi dışında, iç sesimiz motivasyon alanında da önemli bir rol oynar. Kendinizi bir sınavda, yarışta ya da zor bir durumda düşünün. İç sesinizi kullanarak başkasına ihtiyacınız olmadan kendi kendinizi motive edebilirsiniz. Maalesef bu durum her zaman pozitif yönde olmayabiliyor. Depresyon ve anksiyeteden mustarip insanlar iç monologlarını negatif şekilde gerçekleştirip, bunu sürekli tekrarlıyorlar. Bu nedenle psikoterapilerde bu tip danışanların negatif düşüncelerini alternatifleriyle değiştirme ve danışanın iç konuşmasını pozitif yönde değiştirilmesi amaçlanır.
Kontrolü ele alın
İç rehberliğinizi iç sesinizle sağlayabilirsiniz, peki vücudunuzda başka değişimler fark ediyor musunuz?
Bazı terapistler midenizi, duygularınızın koltuğu gibi düşünmenizi istiyor ve duygularınızı dinlemenizi öneriyorlar. Eğer midenizde güçlü bir ağrı varsa, iç sesiniz size bir şeylerin yanlış gittiğini söylüyor olabilir. Bazı insanlar da iç seslerini, kalplerinin sesi olarak nitelendiriyorlar. Kalbimiz, vücudumuzdaki en akıllı organlardan biri. 40.000 nörona sahip olan kalplerimiz; hissetme, öğrenme ve hatırlama becerilerine sahip. Bunları okurken kafanızda farklı imajlar canlanmış ya da farklı enerji ve duygular hissetmiş olabilirsiniz, bunlarda içsel bilgeliğinizi oluşturan oluşumlardır. Bakın, dinleyin ve hissetmeye çalışın.
İç sesinizi duymakta zorlanıyorsanız, buraya dikkat!
Sessizliğe ulaşın ve iç sesinizin gelmesi için alan oluşturun. Nasıl mı? Televizyonunuzu ve telefonunuzu kapatarak başlayabilirsiniz. Doğada yürüyüşe çıkın, kendinizle baş başa kalın. Bulaşık yıkama, duş alma ve egzersiz yapma gibi aktiviteler de zihninizi boşaltmaya ve iç sesinizi çıkarmaya yardımcı olur. En önemli araçlardan biri de meditasyon. Bırakın zihniniz sakinleşsin, ruhunuz konuşsun.
Duygularınıza dikkat edin, vücudunuzu dinleyin.
İç sesin bazen, bir duygu olarak gelebileceğinden bahsetmiştik. Duygularınız gerçekten size ne anlatmak istiyor, dinleyin. Utandığınız bir şey bile olsa onları bastırmaya çalışmayın, anlamlandırın. Diğer yandan sindirim sorunları, kalıcı öksürük, baş ağrısı ve sürekli yorgunluklara dikkat edin, iç rehberiniz sizi uyarıyor olabilir.
İç sesinizin yolunu bulmaya çalışın
Diğer ilişkilerinizde olduğu gibi, sezgilerinizle de ilişki kurmaya çalışın, onun ne dediğini ve ne anlatmaya çalıştığına bakın. Geçmişte yaşadığınız ve iç sesinizi dinleyip önemli bir karar verdiğiniz bir anı düşünün. Örneğin işe alınmaması gereken birini iç sesiniz onay vermese de işe aldınız ve sonucu kötü oldu ya da iç sesinizin gitme dediği bir yere gitmediniz ve sonucu olumlu oldu. Bu tarz örnekleri not edip, iç sesinizin gelme yoluna ve sonuçlarına bakabilirsiniz.
Aklınızın sizi ele geçirmesine izin vermeyin
Bazı insanlar karar verirken, içlerindeki sesi dinlemektense mantıklı düşünmeyi tercih ederler. Oysa zihnimiz, korkularımız ve sezgilerimiz bizim dikkatimi çekmek için içeride savaş verirler. Bu nedenle iç sesimizi duymakta zorluk çekeriz. Bazı psikologlar karar verirken; aklınıza ilk gelen düşünceyi dikkate almanızı savunurlar çünkü genelde bu yanıt, zihninizin işleme başlamasından önce gelen iç sesinizdir.
 Durun ve nefes almak için zaman ayırın
Nefes ve yaşam koçu olan Gwen Dittman, karar vermede zorlandığınız durumlarda her zaman kullanabileceğiniz bu basit nefes egzersizini öneriyor. Burnunuzdan nefes alırken dörde kadar sayıyorsunuz, yedi saniye tutuyorsunuz ve sekiz saniyede ağızdan nefesinizi veriyorsunuz. Bu nefeslerden üç kere yapmayı deneyebilirsiniz. Dittmar bu teknikle kalbinizle daha iyi iletişim kuracağınızı savunur.
Yardım almaktan çekinmeyin
Ailenizden biri, yakın arkadaşınız ya da psikoloğunuz. Bazı zamanlar karar veremeyebiliriz, ya da zihnimize yön vermekte zorluk çekeriz. Bu insanların size doğru sorular sorması, bildiğiniz şeyleri ortaya çıkarmada yardımcı olur, bu nedenle her zaman yardım almaya vakit ayırabilin. Artık biliyorsunuz, bir dahaki sefer bir şeylerin doğru gitmediği hissi, midenizde bir ağrı ya da içinizde susmayan bir ses varsa, dikkat edin. İç sesiniz sizi, sizin için en iyi olana götürecektir. Zihnimiz zaten yeterince karışık, iç sesinizi bulun ve ona kulak verin, pişman olmayacaksınız!
source https://saglik.kocaali.com/kendinizi-duyabiliyor-musunuz-ic-sesiniz-size-ne-diyor/
0 notes
saglamsayfa · 4 years
Text
Kendinizi Duyabiliyor Musunuz, İç Sesiniz Size Ne Diyor?
Tumblr media
Bir saniye önce ne düşündünüz? Hatırlayabiliyor musunuz? Kimdi o içinizde konuşan? Bu yazıyı gece vakti okuduğunuzu varsayalım, hadi yat artık geç oldu ya da bir sayfadan bir şey olmaz, devam et diyen birini duydunuz mu? Önsezi. Biliş. Ruh. İçgörü. Duyu. Birden fazla kelimeyle açıklanıp, bir o kadar da karışık olan iç ses, bilim insanlarının hala araştırmakta olduğu, gizemli bir oluşum. İç ses 3 yaş civarında başlıyor Çocukluğumuzdan bu zamana kadar, iç ses, diğer adıyla iç monolog, hayat boyunca düşünce ve davranışlarımızda önemli bir rol oynar. Hayatı öğrendikçe, iç sesimiz zihnimizde farklı senaryolar oluşturur ve dünyada olanlara karşı bakış açımızı şekillendir. Rus Psikolog Lev Vygotsky’e göre iç sesin oluşması, üç yaş civarındayken çocuğun düşünce ve dil sistemlerini birleştirmeyi öğrenmesiyle başlıyor. Çocukken yapmanız gereken bilişsel bir aktivitede, kendi kendinize konuştuğunuzu hatırlıyor musunuz? Bu yaptığınızı Vygotsky özel konuşma olarak adlandırıyor ve çocukların büyüdükçe bu konuşmaları daha içselleştirdiklerini öne sürüyor. Yapılan araştırmalar, iç sesimizin oluştuğu zamanlarda, beynimizde dil ve konuşmadan sorumlu olan Broca alanının aktive olduğunu gösteriyor. Vygotsky’nin yaptığı bir başka araştırmada ise, iç ses oluştuğunda gırtlağın aktive olduğu gözlemlenmiş. Böylece bu ses ne kadar içimizde olsa da, aynı dış sesteki organların aktive edilmesiyle oluştuğunu görüyoruz. İç ses sizi olumlu olduğu gibi olumsuz da etkileyebilir! Peki, iç sesimiz ne işimize yarıyor? 1996 yılında beynine inme inen ünlü Nöroanotomist Jill Bolte Taylor, “My Stroke of Insight” adlı kitabında iç sesinin kaybolması sonucu başına gelenleri anlatıyor. Kısaca iç sesini kaybetmesi sonucunda, biyografik anıları hatırlayamadığını, iç farkındalığıyla ilgili problemlerin oluştuğunu ve öz bilinçle ilgili duygularının kaybolduğunu belirtiyor. Hafıza demişken, alışveriş listesini ya da bir telefon numarasını nasıl aklınızda tutarsınız? İç sesiniz burada size yeniden yardımcı olur ve içinizden tekrar yaparak çalışma hafızasını güçlü tutar. Hafızaya ve kimlik duygusuna etkisi dışında, iç sesimiz motivasyon alanında da önemli bir rol oynar. Kendinizi bir sınavda, yarışta ya da zor bir durumda düşünün. İç sesinizi kullanarak başkasına ihtiyacınız olmadan kendi kendinizi motive edebilirsiniz. Maalesef bu durum her zaman pozitif yönde olmayabiliyor. Depresyon ve anksiyeteden mustarip insanlar iç monologlarını negatif şekilde gerçekleştirip, bunu sürekli tekrarlıyorlar. Bu nedenle psikoterapilerde bu tip danışanların negatif düşüncelerini alternatifleriyle değiştirme ve danışanın iç konuşmasını pozitif yönde değiştirilmesi amaçlanır. Kontrolü ele alın İç rehberliğinizi iç sesinizle sağlayabilirsiniz, peki vücudunuzda başka değişimler fark ediyor musunuz? Bazı terapistler midenizi, duygularınızın koltuğu gibi düşünmenizi istiyor ve duygularınızı dinlemenizi öneriyorlar. Eğer midenizde güçlü bir ağrı varsa, iç sesiniz size bir şeylerin yanlış gittiğini söylüyor olabilir. Bazı insanlar da iç seslerini, kalplerinin sesi olarak nitelendiriyorlar. Kalbimiz, vücudumuzdaki en akıllı organlardan biri. 40.000 nörona sahip olan kalplerimiz; hissetme, öğrenme ve hatırlama becerilerine sahip. Bunları okurken kafanızda farklı imajlar canlanmış ya da farklı enerji ve duygular hissetmiş olabilirsiniz, bunlarda içsel bilgeliğinizi oluşturan oluşumlardır. Bakın, dinleyin ve hissetmeye çalışın. İç sesinizi duymakta zorlanıyorsanız, buraya dikkat! Sessizliğe ulaşın ve iç sesinizin gelmesi için alan oluşturun. Nasıl mı? Televizyonunuzu ve telefonunuzu kapatarak başlayabilirsiniz. Doğada yürüyüşe çıkın, kendinizle baş başa kalın. Bulaşık yıkama, duş alma ve egzersiz yapma gibi aktiviteler de zihninizi boşaltmaya ve iç sesinizi çıkarmaya yardımcı olur. En önemli araçlardan biri de meditasyon. Bırakın zihniniz sakinleşsin, ruhunuz konuşsun.  Duygularınıza dikkat edin, vücudunuzu dinleyin. İç sesin bazen, bir duygu olarak gelebileceğinden bahsetmiştik. Duygularınız gerçekten size ne anlatmak istiyor, dinleyin. Utandığınız bir şey bile olsa onları bastırmaya çalışmayın, anlamlandırın. Diğer yandan sindirim sorunları, kalıcı öksürük, baş ağrısı ve sürekli yorgunluklara dikkat edin, iç rehberiniz sizi uyarıyor olabilir.  İç sesinizin yolunu bulmaya çalışın Diğer ilişkilerinizde olduğu gibi, sezgilerinizle de ilişki kurmaya çalışın, onun ne dediğini ve ne anlatmaya çalıştığına bakın. Geçmişte yaşadığınız ve iç sesinizi dinleyip önemli bir karar verdiğiniz bir anı düşünün. Örneğin işe alınmaması gereken birini iç sesiniz onay vermese de işe aldınız ve sonucu kötü oldu ya da iç sesinizin gitme dediği bir yere gitmediniz ve sonucu olumlu oldu. Bu tarz örnekleri not edip, iç sesinizin gelme yoluna ve sonuçlarına bakabilirsiniz.  Aklınızın sizi ele geçirmesine izin vermeyin Bazı insanlar karar verirken, içlerindeki sesi dinlemektense mantıklı düşünmeyi tercih ederler. Oysa zihnimiz, korkularımız ve sezgilerimiz bizim dikkatimi çekmek için içeride savaş verirler. Bu nedenle iç sesimizi duymakta zorluk çekeriz. Bazı psikologlar karar verirken; aklınıza ilk gelen düşünceyi dikkate almanızı savunurlar çünkü genelde bu yanıt, zihninizin işleme başlamasından önce gelen iç sesinizdir.  Durun ve nefes almak için zaman ayırın Nefes ve yaşam koçu olan Gwen Dittman, karar vermede zorlandığınız durumlarda her zaman kullanabileceğiniz bu basit nefes egzersizini öneriyor. Burnunuzdan nefes alırken dörde kadar sayıyorsunuz, yedi saniye tutuyorsunuz ve sekiz saniyede ağızdan nefesinizi veriyorsunuz. Bu nefeslerden üç kere yapmayı deneyebilirsiniz. Dittmar bu teknikle kalbinizle daha iyi iletişim kuracağınızı savunur.  Yardım almaktan çekinmeyin Ailenizden biri, yakın arkadaşınız ya da psikoloğunuz. Bazı zamanlar karar veremeyebiliriz, ya da zihnimize yön vermekte zorluk çekeriz. Bu insanların size doğru sorular sorması, bildiğiniz şeyleri ortaya çıkarmada yardımcı olur, bu nedenle her zaman yardım almaya vakit ayırabilin. Artık biliyorsunuz, bir dahaki sefer bir şeylerin doğru gitmediği hissi, midenizde bir ağrı ya da içinizde susmayan bir ses varsa, dikkat edin. İç sesiniz sizi, sizin için en iyi olana götürecektir. Zihnimiz zaten yeterince karışık, iç sesinizi bulun ve ona kulak verin, pişman olmayacaksınız! Read the full article
0 notes
psikologrehber · 4 years
Text
Davranışçı terapi bir psikoterapi yöntemidir.
Davranışçı terapi, bireylerin öğrenme yaşantılarıyla ilgili farklı bakış açılarını kapsayan çeşitli model ve tekniklerden oluşan bir psikoterapi yöntemidir. Davranışçı terapi nedir? sorusunu yanıtlarken Rus bilim adamı Ivan Pavlov ve onun klasik koşullanma ile ilgili deneylerine kadar uzanmak gerekir. Pavlov köpeğin salyasına neden olan yiyecek ile zilin eşleştiğini ve sonunda köpeğin salya tepkisinin sadece zile de verildiğini keşfetmiştir. Birçok psikiyatri literatüründe davranışçılığın başlangıcı olarak John B. Watson gösterilir. Ünlü küçük Albert deneyi, korkuların koşullanma prensipleri aracılığıyla yaratılabileceğini göstermiştir. Bu deneyde beyaz bir fareye gayet sevecen yaklaşan 11 aylık Albert’ e fareye dokunduğunda çelik bir çubuğa çekiçle vurularak oldukça yüksek bir ses çıkarılmış, birincide çocuk gerilim belirtileri göstermiş, ikincide ağlamaya başlamış, yedinci eşleştirmede tepkileri doruğa çıkmıştır. Bundan sonra Albert tavşan, köpek, fok derisi mont, pamuk ve bir Noel Baba şapkasına da aynı tepkiyi vermiştir. Öğrenmenin ikinci modeli kedilerin davranışları üzerinde çalışan E. L. Thorndike’ tan gelmiştir. Bir labirent içinde konan kedilerin kutunun dışına bırakılan yiyeceğe ulaşma süreleri izlenmiş, bu sürenin tekrarlanan alıştırmalar sonucu giderek kısaldığı görülmüştür. Bu deney, davranışların sonuçları yoluyla öğrenildiğini ileri süren etki yasasını doğurmuştur. Davranışçı terapideki üçüncü model ise öğrenmede gözlemin gücünü fark eden Albert Bandura’ dan gelmiştir. Öğrenmede diğerlerinin gözlenmesi gibi sosyal roller vurgulanarak, sosyal öğrenme kuramı geliştirilmiştir. Skinner ve arkadaşları ise koşullanma ilkelerinin hastanede yatan şizofrenlere uygulanmasıyla ilgili bir rapor hazırlamışlar ve ilk kez davranışçı terapi terimini kullanmışlardır. Skinner ve diğer davranışçılar insan doğasına tarafsız olarak bakarlar. Genetik etkileri bilmelerine karşın, davranışın sonuçta çevreden kaynaklandığına, dolayısıyla insanın doğuştan iyi ya da kötü olarak değerlendirilmesinin yararsız olduğuna inanırlar. Bundan dolayı davranışçı terapistler kişisel özelliklerden çok davranışsal açıklamaları vurgularlar. Örneğin, “O çok kaba” yerine “Çok yüksek sesle konuşuyor” gibi. Davranışçı terapide geleneksel tanılar yerine yaşamdaki problemler ve davranışsal bozukluklar tartışılır.
Davranışçı terapinin sekiz temel ilkesi vardır.
1)İster özel ister genel olsun, bir davranış sonucu tarafından zayıflatılır veya güçlendirilir. 2)Ödüllendirilen davranışlar gelişir, cezalandırılanlar azalır. 3)Bu terapi yapısaldan çok fonksiyoneldir. 4)Pozitif veya negatif çevresel uyaranla eşleştirilen nötr uyaran, sunulduğu ve koşullandığı çevrenin özelliklerini kazanabilir. 5)Davranışçılık mentalizme karşıdır. 6)Davranışçı terapi, verileri kullanır ve deneysel temellidir. 7)Terapide yapılan değişikliklerin danışanın günlük yaşantılarına genellenmesi gerekir. 8)İçgörü, bir danışan için tek başına yararlı değildir. Davranışçı terapide altta yatan nedensel faktörler yerine semptomlara odaklanılır. İşlevsel olmayan davranışlar psikolojik ya da öğrenme modeline göre ele alınır, gözlenen davranışlar değerlendirilir. Radikal davranışçılıkta, davranışın nedensel açıklamalarından sonuç çıkarma süreci ve bilişler tamamen dışlanır. Buna göre akıl bedenden bağımsızdır. Radikal davranışçılık günümüzde “uygulamalı davranış analizi” olarak kullanılmaktadır. Radikal yelpazenin diğer ucunda ise davranış değişikliği, kavrama ve biliş gibi içsel olayların etkisini dikkate alan bilişsel davranışçı terapistler ve sosyal öğrenme kuramcıları vardır. Bilişlerin uyumsuz davranışları ve duygusal tepkileri düzeltmekteki önemi bugün çoğu davranışçı terapist tarafından kabul edilmektedir. Davranışçılar, insanları çevreye uyum sağlamaya güdülenmiş kişiler olarak görürler. Bu görüşe göre uyum hayatta kalma anlamına gelir. Yani davranışlarımız hayatta kalmamıza yardım edecek şeyleri sağlamaya yöneliktir.
Davranışçı terapide üç ana öğrenme modeli vardır.
1)Klasik koşullanma: Klasik koşullanma istemsiz, tepkisel bir süreçtir. Pavlov’ un zil, yiyecek ve köpek salyası deneyine dayanır. Koşulsuz uyaran (yiyecek) koşulsuz tepkiyi (tükürük salgısı) oluştururken, koşullu uyaran (zil sesi) koşullu tepkiyi (tükürük salgısı) oluşturmuştur. Karşılıklı ketleme olarak adlandırılan bu klasik koşullanma modeli, davranışçı terapide işlevsel olmayan davranışların değiştirilmesi yaklaşımının temelinde kullanılır. Bu Wolpe tarafından terapiye sokulmuştur. Koşullu uyaran ve koşullu tepki arasındaki ilişki, söndürme adı verilen bir süreçle ortadan kaldırılabilr. Pavlov, bir süre sonra zil sesine tepki veren köpeğe yiyecek vermeyi kesmiş, defalarca zil çalmasına rağmen köpeğe yemek verilmemiştir. Belli tekrarlardan sonra köpek zil sesine salya tepkisini kesmiştir. 2)Operant koşullanma: Bir davranış sonuçları tarafından sürdürülür düşüncesini ifade eden operant öğrenme modeli Skinner tarafından geliştirilmiştir. Operant modelde pekiştireç kavramı öne çıkar. Pekiştireçler, bir davranışın meydana gelme olasılığını arttıran sonuçlardır. Olumlu ve olumsuz pekiştireç olarak ikiye ayrılırlar. Olumlu pekiştireçler davranışın gerçekleşme olasılığını arttırır, çünkü istenilen davranışın görülmesinin ardından iyi bir şey sunulur. Olumsuz pekiştireçler ise caydırıcı uyaranların kaldırılmasıyla davranışın gerçekleşme olasılığını arttırır. Hayatta kalma ve üremeyle ilgili oldukları için yiyecek ve cinsellik en temel pekiştireçlerdir. Skinner bunlara birincil pekiştireçler adını vermiştir. Bir kişiyi pekiştiren şey bir başkası için pekiştirici olmayabilir. Ayrıca belirli bir pekiştirecin gücü zaman içinde değişiklik gösterebilir. Davranışı sürdüren pekiştireç ortadan kaldırıldığında, tepki giderek azalır ve sonunda ortadan kalkar. Bu duruma söndürme denir. Yani davranışı destekleyen unsurlar ortadan kalkarsa davranış söner. 3)Gözlemsel öğrenme: Sosyal öğrenme kuramı olarak da isimlendirilen, insanların başkalarının davranışlarını gözlemleyerek öğrenebilecekleri fikri Bandura tarafından geliştirilmiştir. Hem işlevsel hem de işlevsel olmayan davranışlar model yoluyla öğrenilmiş olabilir. Fobi ve kaygı gibi psikolojik rahatsızlıklar bir kişiyi seyrederek kazanılmış olabilir. Bu bir çeşit dolaylı koşullanmadır. Modellenen davranışın sonuçları, hem modeli hem de gözlemleyenin davranışlarını etkilediği için, model olma kuramı kolaylıkla operant kuram ile örtüşebilir. Davranışçı terapide kişilik kuramı ve gelişim evreleriyle pek ilgilenmez. Danışanın geçmişine öğrenme geçmişinin yapısını anlamak için bakılır. Davranışçı ekolde, uyumlu davranış psikolojik sağlıklılık olarak görülür. Kişinin hayatta kalmasını sağlayan, uyumlu davranışlarıdır. Tüm davranışlar öğrenilir. Psikolojik olarak işlevsiz olmak, uyumsuz bir davranıştır ve bu da öğrenilerek kazanılmaktadır. Problem, semptom olarak adlandırılan şeydir. Bir davranışın fonksiyonel olup olmaması, onun belirli bir durumda uyumlu olup olmadığı ile bağlantılıdır. Davranışçı terapistler kaygı ve korkuyu hatalı koşullanmanın bir sonucu olarak ele alırlar. Tırnak yeme, gece idrarını kaçırma, aşırı cimrilik gibi bir çok psikopatoloji, nevrotik davranışların çoğu, ilaç bağımlılığı, antisosyal kişilik bozukluğu, hatta şizofrenide bile temelde kaygıyı tetikleyen öğrenilmiş alışkanlıklar olduğuna inanılır. Operant kuramcılar depresyonu, bireyin hareketlerinin çeşitliliğinden veya davranış repertuarından kaynaklanan bir problem olarak görülürler. Pasif davranışların aşırı kullanılması, aktif ve uyumlu davranışları köreltmekte, sonuçta depresyon meydana gelmektedir. Olumsuz benlik algısı gibi kendine dönük yanlış algılamalar, sorumlulukları hakkındaki abartılı düşünceler ve aşırı kendini suçlama gibi çarpıtılmış çevresel algılar depresyonda rol oynamaktadır. Bu çarpıtmalar daha sonra olumlu pekiştireçlerde azalmaya neden olarak depresyon gelişiminde büyük etki ederler. Dünyanın sınırlı olduğu, dünyanın berbat bir yer olduğu, dünyanın değiştirilemez olduğu gibi düşünceleri bunlara örnek gösterebiliriz. Davranışçı terapide danışanın “ne yaptığına” odaklanılır. Semptomların altında yatan neden ve kişilik özellikleri dikkate alınmaz. Davranışçı terapistler davranışları uygun hale getirmek üzere kullanabilecekleri pekiştirme kaynaklarını araştırırlar. Davranışçı terapide temel amaç, uyumsuz davranışın azaltılması ya da yok edilmesi ve uyumlu tepkilerin arttırılması ya da öğretilmesidir. Sigarayı bırakma, kilo alma ya da zayıflama ve özgül fobi tedavilerinde davranışçı terapi en etkili psikoterapi yöntemlerindendir. Davranışçı terapide süreç şöyle işler. 1)Terapist öncelikle danışanın davranışının işlevsel analizini yapar. Hedef davranışı belirler. Problem ve müdahale kısa biçimde danışana anlatılır. 2)Davranışsal modeli öğretmeye yönelik tedavi süreci başlar. Tedavi sürecinde aşağıdaki terapötik tekniklerin biri veya birkaçı kullanılır. a)Gevşeme eğitimi: Belirli kas gruplarının sırasıyla kasılması ve gevşetilmesine dayanır. b)Taşırma: Korkulan ya da kaçınılan bir uyarana uzun süreli maruz kalmayı içerir. Fobi tedavilerinde kullanılır. c)Maruz bırakma terapisi: Fobiler ve kompulsif davranışlar için kullanılır. Danışan anksiyete uyandıran durumla karşı karşıya getirilir. d)Sistematik duyarsızlaştırma: Eğer anksiyete ile uyumlu olmayan bir tepki klasik koşullanmış bir uyaranın varlığında ortaya çıkıyorsa, korku uyaranla ilişkisiz olacaktır düşüncesine dayanır. Kasları yoğun şekilde gevşetme sistematik duyarsızlaştırmada sıklıkla kullanılır. e)Caydırıcı teknikler: Zararlı bazı uyarıcılarla istenmeyen bir duygusal tepkinin eşleşmesi esnasına dayanır. f)Elinde patlatma tekniği ve paradoksal niyet: En feci sonuçlara götüren düşünce ve duygular üzerinde durulur. Özellikle OKB tedavisinde kullanılır. g)Biçimlendirme: Yeni bir davranış öğretme sürecidir. h)Pekiştirme: İstenen bir davranışın ortaya çıkması için olumlu ve olumsuz pekiştireçler kullanılır. i)Ayırt edici pekiştireç: İstenen bir davranışın pekiştirilmesini ve aynı anda istenmeyen davranışın da söndürülmesini içerir. j)Söndürme: Bir davranışı sürdüren bir pekiştirecin ortadan kaldırılmasıdır. k)Ceza: çocuğun poposuna şaplak vurmak gibi uyarıcıya bağlama yoluyla cezalandırma olabileceği gibi çocuğun en sevdiği televizyon programını izlememesi tarzında bağlı uyarıcının geri çekilmesi şeklinde bir ceza da olabilir. l)Girişkenlik (atılganlık) eğitimi: Kişilerarası durumlarda kaygı yaşayan danışanlar için tercih edilir. m)Uyaran kontrolü: Yemek arkasından sigara yakmak, yatakta patlamış mısır yemek gibi bir davranışla ilgili ayırt edici bir uyaran mevcut ise onunla mücadele edilir. n)Örtük koşullanma: Davranışı değiştirmek için imgeleme kullanılır. o)Model olma: Danışan hedef davranışı yapan bir modeli izler. Ayrıca danışman problem çözerek veya sosyal becerileri göstererek de model olur. Davranışçı terapi düşünce ve duyguları göz ardı ederek, gözlenebilen davranışlara odaklandığından eleştirilebilir. Danışanın geçmişini inkâr etmek de bir hatadır. Bundan dolayı salt davranış terapisi fobi tedavileri hariç günümüzde pek kullanılmamaktadır. Bilişleri ve diğer içsel olayları da dikkate alan bilişsel-davranışçı terapi bir çok psikolojik sorun ve ruhsal hastalıkta etkin biçimde tercih edilmektedir. Her şeye rağmen problem odaklı hızlı çözümlerde davranışçı terapinin yerini inkâr edemeyiz.
Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi (ADDT)
Ellis bilişsel terapilerden kabul edilen kuramının adını ilk olarak 1955'te Akılcı Terapi olarak koymuştur ve sonradan sadece “Akılcı Terapi” isminin eksik olduğunu düşünerek 1961'de Akılcı Duygusal Terapi olarak değiştirmiştir. Ancak kullandığı bilişsel yöntemler ve bilişe yaptığı vurgu nedeniyle kuramının adında “bilişsel” isminin geçmesini istemiş fakat Beck ve Meichenbaum'un Bilişsel Davranışçı Terapisinin bu isimlerle anılmış olmasından dolayı çok geç kaldığını düşünmüştür. Davranışçı perspektif üzerinden yaptığı uygulamalar nedeniyle de son olarak 1993'te Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi olarak değiştirmiştir . Ellis ilk olarak cinsel terapi, evlilik ve aile konularıyla ilgilenmiştir. Bu konularda danışanlarına bilgi vermeye başlamıştır. Ancak danışanlarının problemlerinin bilgi eksikliğinden olduğunu düşünüp psikanaliz eğitimi almıştır. Bir süre psikanaliz terapi uyguladıktan sonra bu yöntemin de eksik olduğunu düşünmeye başlamıştır. Ardından eklektik terapileri de deneyen Ellis bu yöntemleri de yeterli bulmamıştır. Bu denemeler boyunca Stoacı felsefenin “İnsanların psikolojik rahatsızlıklarının nedeni olaylar değil, insanların olaylara bakışıdır.” görüşünden etkilenmiş ve kendi kuramını oluşturmuştur.
Bilişsel davranışçı terapi (BDT)
Ruh sağlığını geliştirmek amacıyla yapılan bir psikososyal müdahaledir. BDT bireye fayda sağlamayan bilişsel bozulmalara (düşünceler, inançlar ve tutumlar gibi) odaklanır ve bunları değiştirmeye çalışır. Bireyin duygusal denge haline gelmesini ve kendi günlük yaşam problemlerini çözebilmesi için kişisel başa çıkma stratejileri geliştirmesini sağlamayı hedefler. Yöntem depresyon tedavisinde kullanılmak için tasarlanmış olsa da günümüzde anksiyete dahil birçok ruh sağlığı bozukluğunda kullanılmak üzere geliştirilmiştir. BDT bilişsel ve davranışçı psikoterapilerin kanıta dayalı teknik ve stratejilerini birlikte kullanarak psikopatolojileri tedavi etmektedir. Bilişsel davranışçı terapi "problem odaklı" ve "hareket merkezli" bir psikoterapi yöntemidir. Tanımlanmış bozukluğun sebep olduğu spesifik problemlere odaklanılır ve bunları ortadan kaldırmaya çalışılır. Terapistin görevi bireyin problemine yönelik semptomları azaltmasını sağlayacak etkili stratejiler geliştirmesine yardım etmektir. Yapılan araştırmalarda BDT'nin orta ve hafif düzey depresyon, anksiyete, TSSB, tik bozukluğu, madde kullanım bozuklukları, yeme bozuklukları ve borderline kişilik bozukluğunun tedavisinde psikotrop maddelerle tedaviyle kıyaslandığında tek başına etkili olduğu görülmüştür. Bazı araştırmalar majör depresif bozukluk tedavisinde ilacın yanında bilişsel davranışçı terapinin en etkili iyileşme yöntemi olduğunu göstermektedir. BDT çocuk ve ergenlerin öfke ve davranış bozuklukları gibi mental problemlerinde ilk önerilen terapi yöntemidir. Read the full article
0 notes
priitikana · 7 years
Photo
Tumblr media
Fazla iyi ve şirinliklerle geçen çocukluğun ardından, ergenlik ilk erginlenme zamanıdır. İçimizde iyi ve kötünün dansını o zamanlarda nedense hep iyi kazanır. Oysa iyi ve kötünün dansını bilmektir marifet.  Marifet bu olsa da kötünün varlığından bir haber gezeriz. Sakalı o kadar da mavi değilmişlerle, dişiliğimizi erkeklere karşı avutup, kendi yok edici iç tasarımlarımızı büyük bir ustalıkla sergileyerek, ilk evlilik ve eş seçimlerimizi yaparız. . Böylece gündüzleri uysalca şirin şirin gülümseyen, ancak geceleri uykusunda içindeki kötü bir cadının dişlerinin gıcırdamasına engel olamayan, iç güdülerinden uzak, iyi ve kötünün ayırt edilemeyen tuzaklarına yakın gezen kadınlar olarak mutsuzluk tabutuna çiviler çakmaya devam ederiz. Yaşadıkları bu  hayatları dümdüz ve talan edilerek fazla normalize edilmiş ve sezgiselliklerinden bihaber yaşayan kadınlar, bu durumu fark ettiklerinde yepyeni bir erginlenme deneyimi onları bekler. Sezgiyi gerçekte ruh sesinin konuşması olarak da tanımlayabiliriz. O sesi ne zamandır kulak arkası ediyorduk kim bilir. İçsel duyum, içsel biliş, içsel görü ve içsel işitme şimsek hızında kadınların iç dünyasında fark edilir, ancak o kadar çok susturduk ki belki artık onu duyamıyoruz. Sezgimiz de kas gibidir, onunla çalışmak gerekir. İçimizdeki iyinin ve kötünün daha iyi veya daha kötü hangisinin olduğunu anlamlandırmaya çalışmak yerine, hangisine o anda ihtiyaç duyduğumuzu sezgilerimizle belirleyebiliriz. işte ihtiyaç duyduğumuz da budur. Bu yıl kadın çemberlerinde kendi sezgilerimizi duymayı ve dinlemeyi deneyimleyeceğiz. #kadincemberleri #aphroditekisiselgelisimmerkezi #fatmanurkayralileyoga #sezgi 
0 notes
wesimakyaj · 7 years
Photo
Tumblr media
Satürn sizden bilgelik bekler. Bilgelik, kolay elde edilecek bir biliş, ruh hali veya kapasite değildir. Bilge bir ruh haline erişmek için yaşamın içinde birçok iyi kötü olayı ve konuyu deneyimlemiş, bunlardan ders çıkarmakta ve hayatı akışına bırakıp, kadere ve zamana teslim olmakta ustalaşmış, ruhunuzu ve arzularınızı çok iyi tanımlayabilen, evrendeki her varlığa, her canlıya ve yaratılmış her şeye saygı duyarak, onların anlamlarını kendi enerjinizle bütünleştirebiliyor olmanız gerekir. Bilge insan, olmakta olanı saygı ve tevazu ile karşılar, yüksek tepkilerden ziyade, giderek sessiz, sakin bir ruh haline erişir ve zamanın ritmik akışı ile uyumlu bir şekilde adeta ruhsal olarak evrenin sonsuz boşluğunda dans eder. Bilgeliğin bir yaşı yoktur, daha çok deneyimlerle ve doğuştan getirilen içsel dürtülere kulak verip, o dürtüleri somut dünyada uygulamaya geçebilmekle ilgilidir. Bilge kişi zamanın akışına karşı duran, olayları engellemeye çalışan, eyvah bu benim başıma yine neden geldi diyen kişi değildir. Bilge, yaşadığı her olayda bir anlam ve mana arayan, kendi içsel ışığını sorgulayan, olmakta olan her hali tevazu ile karşılayan ve yaşanılan olayların muhakkak bir sebep sonuç ilişkisi ile gerçekleştiğinin bilincinde olandır. Satürn için ikinci anahtar kelime “zaman”dır. Zaman vermek, zamanın akışına uyumlu gitmek, ki bunun içinde zaman çizgisi içerisinde olan her olayı olduğu gibi kabul edebilmek ve farkındalığı yüksek tutabilmek de vardır, zamanın içinde ileri geri hareket edebilmek yani geçmiş ve geleceği yoksayarak, zaman kavramını bizim tanımladığımızın farkına varmak ve bir düzlem içerisinde geçmiş sandığımız anların, gelecek sandığımız günlerin tamamen şimdi ve şu anda bulunduğunu idrak edebilmek, böylece esasen zaman çizgisinin hakimiyetini, tüm yaşam deneyimlerini tekelinde bulundurmak Satürn doğasının bir parçasıdır. Bu zaman dediğimiz esasen zamansızlık kavramı içinde “karma” öğretisini barındırmaktadır. @didem_sarman #saturnwoman #saturün #bilge Wisdom gives us power. - Bilgelik bize güç verir. (Tuna Plaza - Yamaha)
0 notes