Harlan Coben’in romanından uyarlama olduğu için seçtim . Gizem ve gerilim ağırlıklı romanlarıyla bilindiği için adını gördüğüm uyarlamaları izliyorum.Konusu ise;
Guillaume aynı gece hem abisinin hem de sevgilisinin ölümüne tanık olur. Kendini sokak çocuklarını ıslah etmeye adayan adamın hayatına bir süre sonra Judith adlı gizemli bir kadın girer fakat o da Guillaume’un annesinin öldüğü gün, evlenme teklifi aldıktan hemen sonra ortadan kaybolur. Genç adam o saatten sonra da tüm vaktini, ailesini ve sevdiklerini çevreleyen sırları aydınlatmaya adar.
Biraz yavaş tempolu olması rağmen merakla izletti.
Clicbait
Bir oturuşta bitirmelik netflix seyirliği olmuş. Sürekli bir gerginlik hissi verecek şekilde yazılmış.Gerilim polisiye sevenler düşünmeden açıp izleyebilir.
‘’ Sosyal medya çağında insanların kontrolsüz dürtülerinin nasıl körüklendiğini sekiz farklı bakış açısıyla anlatıyor. Dizide, suçunu itiraf eden bir tacizcinin öldürülmesinde sosyal medyanın etkisi gözler önüne seriliyor.’’
El desorden que dejas
Gerilim ve gizem türlerini harmanlayan dizi, genç bir edebiyat öğretmeni olan Raquel karakterini merkezine alıyor. Raquel, evliliğine 2. bir şans vermek için eşinin doğduğu kasabaya taşınıyor. Burada karanlık bir sır ile karşı karşıya kalıyor.
Maşallah bütün karakterler gizemli gizemli davranıyor, herkesin sakladığı bir şeyi var, farklı bir güdüsü var.İspanyollar bu polisiye dizilerini iyi yapıyor. Gizem,cinayet bir de mekanlar ve evler hiç mi kötü olmaz ! Yine herkesi şüpheli gösterip beklenmedik kişilere ulan ya neler yapmış dedirtiyorlar.
Halo Dizisi ve Felsefesi
Halo dizisi, video oyunu serisine dayanarak 2022’de yayınlanan bir bilim kurgu dizisidir. Dizi, Master Chief ve Silver Team’in Covenant’a karşı savaşmasını konu alırken, aynı zamanda savaş, özgür irade, yapay zekanın doğası ve insanlığın geleceği gibi felsefi temaları da ele alıyor.
Halo Dizisinde Savaşın Vahşeti ve Psikolojik Etkisi
Halo dizisi, video oyunu…
Sofrayı bi güzel kurdun, doldurdun durdun. Süsledin püsledin kendini açığa vurdun, yok olup hiç oldun, “tüm kadınlar benim” diyip durdun. Bulmuştun sağlam kapıyı vazgeçip gözlerini kapatıp, uyudun. “Tüm kadınlar benim” diyip durdun. Oturdun sofranın başında bekledin durdun. Gelmedi kimse, gülüp durdun. “İhanet ettiysem nolmuş, tüm kadınlar benim” diyip durdun. Ağla haline, oturdun ihanetinle, kim ne yapsın seni be? Hoş geldin, ihanetin bedelinin ye bakalım ihanet sofrasından tane tane…
Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil…
PEKİ KİM BUNLAR
1945 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50, en delikanlısı 70 yaşında HALA 18’LİK DELİ TAYLAR GİBİ İDEALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN HESAPSIZ BİR NESİL..
Hiçbirinin altına hazır bez bağlanmamış…
Şeker çuvalından pantolon, canik lastikten ayakkabı giymiş…
Okulda ABD süt tozu içirilerek beslenmiş, bir garip nesil…
Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış…
Hatta hiç bebeklik çocukluk resmi olmamış…
Hiç biri kreş, dershane, özel okul görmemiş…
Ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi olan bir tuhaf nesil…
Harp görmüş, darp görmüş…
Baskı, çatışma, sorguda işkence görmüş…
Karakolda sorgu da Filistin askısını, ceza evinde isyanla tanışmış.
En azı 5 ihtilal, 6 muhtıra, 7 post-modern darbeden sağ salim paçayı yırtmış…
En azı 10 ekonomik krizden nasibini almış…
Tecrübe abidesi yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesil...
Ne yaptıysa yoluyla yordamıyla kendi meşrebine uygun ahlakına yakışanı yapmış.
68’liler de 78’liler de bu neslin deli tayları, ipe sapa gelmeyen savaşçıları da bu neslin temsilcileri tarihe adlarını kanları ile yazmıştır…
Bunlar bu neslin üretim harikası mı yoksa üretim hatası mı tartışılır ama bu neslin istisnasız tamamı karşılıksız hesapsız bu vatanı sevmiş…
1950 ve 1970 yılları arasında doğanlar gerçekten özel üretim, çoğu yatılı okumuş, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış…
Çok kitap okumuş, en azı liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmiş…
Çoğu simitçilik, olmadı ayakkabı boyacısı, tamirci çırağı, inşatta amelelik, pazarcılık hamallık yaparak okul harçlığını çıkarmıştır…
Ne ailesine ne devletine ekonomik yük olmamış, geneli bir baltaya sap olmuştur…
Muhanete muhtaç da olmamış, ezilmiş ama ezik kalmamış.
Dik durmuş dikleşmemiş kendi şahsına münhasır özel bir nesildir…
Görevini, sorumluluğunu bilen… Onuru için bir pireye bir yorgan yakan, öfkeli hırçın bir acayip nesil bu 1950 ile 1970 yılları arasında doğan dinazorlar…
İyi bakın, bunlar bu son kalan kadife ye sarılmış çelik yumruk misali yumuşak gözüküp indiği yeri dağıtan bu özel neslin öfkesinden sakının.…
Bunlara iyi bakın,Çünkü bunların nesilleri tükenmek üzere…
Bunların üretimi sonlandı…
Kullanım sureleri doldu, tedavülden kalkıyor…
Neden bu nesil özel biliyor musunuz..?
Bu neslin üzerinden silindir gibi devlet geçti…
Dozer gibi dünya milletleri geçti…
Hayat bu nesli sınadı, ama tüketemedi…
Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, mezara kadar arkadaşlığı bildi…
Dostu için can vermeyi de, elindeki son lokmayı paylaşmayı da, sadakati de vefayı da bildi…
Bu nesil, katı, aksi, deli, serttir…
Bir o kadarda merttir, hoş görülü ve merhametlidir…
Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi ve kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetidir…
Yani bu 1950 ve 1970 yılları arasında doğan dinazorlar tam bir müzelik antika nesildir…
Onun için 1950 ile 1970 yılları arasında doğmuş, hala inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge dede anneanne babaanne her neyiniz varsa değerini bilin..!
Çünkü bunlar elinizdeki son değerli hazinelerinizdir…
Oturun onlarla konuşun, dinleyin onlardan geçmişi öğrenin…
Sonra arar da bulamazsınız…
Çünkü onlar yakın tarihin son canlı kaynak kişileri, her biri iki ayaklı sözlü yakın tarih kitabıdır...
Hepsi şahsına münhasır özel üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir nesil…....
PEKİ KİM BUNLAR?
1945 ile 1970 yılları arasında bu dünyaya merhaba demiş en genci 50, en delikanlısı 70 yaşında HALA 18’LİK DELİ TAYLAR GİBİ İDEALLERİNİN PEŞİNDEN KOŞAN HESAPSIZ BİR NESİL..?
Hiçbirinin altına hazır bez bağlanmamış…
Şeker çuvalından pantolon, canik lastikten ayakkabı giymiş…
Okulda ABD süt tozu içirilerek beslenmiş, bir garip nesil…
Hiçbirinin renkli çocukluk resmi olmamış…
Hatta hiç bebeklik çocukluk resmi olmamış…
Hiç biri kreş, dershane, özel okul görmemiş…
Ama hepsi profesörlere ders verecek kadar bilgi sahibi olan bir tuhaf nesil…
Harp görmüş, darp görmüş…
Baskı, çatışma, sorguda işkence görmüş…
Karakolda sorgu da Filistin askısını, ceza evinde isyanla tanışmış.
En azı 5 ihtilal, 6 muhtıra, 7 post-modern darbeden sağ salim paçayı yırtmış…
En azı 10 ekonomik krizden nasibini almış…
Tecrübe abidesi yoklukla terbiye edilmiş, direnç abidesi bir nesil...
Ne yaptıysa yoluyla yordamıyla kendi meşrebine uygun ahlakına yakışanı yapmış.
68’liler de 78’liler de bu neslin deli tayları, ipe sapa gelmeyen savaşçıları da bu neslin temsilcileri tarihe adlarını kanları ile yazmıştır…
Bunlar bu neslin üretim harikası mı yoksa üretim hatası mı tartışılır ama bu neslin istisnasız tamamı karşılıksız hesapsız bu vatanı sevmiş…
1950 ve 1970 yılları arasında doğanlar gerçekten özel üretim, çoğu yatılı okumuş, kardeşlik ve paylaşma duygusu zirve yapmış…
Çok kitap okumuş, en azı liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmiş…
Çoğu simitçilik, olmadı ayakkabı boyacısı, tamirci çırağı, inşatta amelelik, pazarcılık hamallık yaparak okul harçlığını çıkarmıştır…
Ne ailesine ne devletine ekonomik yük olmamış, geneli bir baltaya sap olmuştur…
Muhanete muhtaç da olmamış, ezilmiş ama ezik kalmamış.
Dik durmuş dikleşmemiş kendi şahsına münhasır özel bir nesildir…
Görevini, sorumluluğunu bilen… Onuru için bir pireye bir yorgan yakan, öfkeli hırçın bir acayip nesil bu 1950 ile 1970 yılları arasında doğan dinazorlar…
İyi bakın, bunlar bu son kalan kadife ye sarılmış çelik yumruk misali yumuşak gözüküp indiği yeri dağıtan bu özel neslin öfkesinden sakının.…
Bunlara iyi bakın,Çünkü bunların nesilleri tükenmek üzere…
Bunların üretimi sonlandı…
Kullanım sureleri doldu, tedavülden kalkıyor…
Neden bu nesil özel biliyor musunuz..?
Bu neslin üzerinden silindir gibi devlet geçti…
Dozer gibi dünya milletleri geçti…
Hayat bu nesli sınadı, ama tüketemedi…
Bu nesil, ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, mezara kadar arkadaşlığı bildi…
Dostu için can vermeyi de, elindeki son lokmayı paylaşmayı da, sadakati de vefayı da bildi…
Bu nesil, katı, aksi, deli, serttir…
Bir o kadarda merttir, hoş görülü ve merhametlidir…
Bu neslin yaşarken öğrendikleri bilgi ve kaybederken edindikleri tecrübe en büyük servetidir…
Yani bu 1950 ve 1970 yılları arasında doğan dinazorlar tam bir müzelik antika nesildir…
Onun için 1950 ile 1970 yılları arasında doğmuş, hala inadına yaşayan, ana baba, amca, dayı, teyze, hala, yenge dede anneanne babaanne her neyiniz varsa değerini bilin..!
Çünkü bunlar elinizdeki son değerli hazinelerinizdir…
Oturun onlarla konuşun, dinleyin onlardan geçmişi öğrenin…
Sonra arar da bulamazsınız…
Çünkü onlar yakın tarihin son canlı kaynak kişileri, her biri iki ayaklı sözlü yakın tarih kitabıdır...
Unutma insanoğlu,her şeyin bir bedeli vardır elbet.Sevmenin,terk edilmenin,ihanetin,beklemenin, vefasızlığın, iyliğin herkes bir şekilde yaptığının bedelini ödeyecektir.Ha sen görürmüsün o muamma işte....
En çok ne söylemek isterdim sana biliyor musun? Değdi mi? Gözbebeğimken başkalarının hiçi olmana.. değiyor mu ihanetine? Söyle! Söyle bizi yarım bıraktığın yanına kâr kaldı mı!
nasıl başlayıp ne yazacağımı bilmiyorum, hiç bir zamanda bilemedim. zaten iki kelimeyi bir araya getirene kadar da her zaman arkamdan bir çok iş çevrilmiş, hep bir ihanet yaşanmış oluyor. bu nedenle nereden, nasıl başlayacağımı hiç bir zaman bilemedim. kendimi özlüyorum en çok kendimi.. nasıl olurda bu kadar ihanetin, kahpeliğin, sevginin olmadığı bir yerlerde olabiliyorum bilmiyorum. kendime kızıyorum benim savaşım zaten kendi kalbimle değil mi; evet öyle hiç bir zamanda bitmedi.. başkalarını da kendim gibi gördüm, düşündüm her zaman. işte tam da bu yüzden kaybettim. herkesin kalbini kendi kalbim gibi gördüm düşündüm. zoruma giden çok şey var hangi ihanetten başlasam, hangi kahpeliği bu gece anlatsam bilmiyorum. tek bildiğim bir şey varsa o da şuan içime atıp bir kaç güne bunların hiçbirini hatırlamayacak olmam.