Tumgik
#izmirboşanmaavukatı
denizaslanihukuk · 3 years
Text
İzmir En İyi Boşanma Avukatı Kavramı
Tumblr media
İzmir En İyi Boşanma Avukatı, bu kavram doğru bir kavram mıdır?
İzmir Asliye Ceza Avukatı, İzmir Ağır Ceza Avukatı, Tıklayın. İzmir’de boşanma hukuku alanında faaliyet yürüten hukuk büromuzda hizmet veriyoruz. ARAYIN.
Müvekkillerimizden sık sık işittiğimiz bir arayışın adı bu. “İzmir’in en iyi boşanma avukatı” ile çalışmak istiyoruz diyorlar. Hatta cümle bazen daha da uzuyor, para hiç sorun değil, en iyi olsun… Peki var mı böyle bir şey? Bu kavramın içini ne tür argümanlarla doldurabiliriz? Etik değerler açısından bir takım sorulara yanıt vermemiz gerekiyor.
1- İzmir’in en iyi boşanma avukatı kimdir?
Boşanmanın genel ilkelerine hakim, yargılama ve usul hakkında tecrübeli, sözlü savunma konusunda vasat olmayan ve duruşmasına hazırlanarak giren her avukat, en iyi avukattır.
2- Adamı ipten alan avukat deyimi yalan mı?
Böyle bir halk tabiri elbette gerçeği yansıtmamaktadır. Mevcut delil durumu sanık lehine aklanmayı gerektiriyorsa, bu delilleri sunan avukatın kimliği durumu değiştirmeyecektir. Zira avukatın yapabileceği tek şey delilleri sunmak ve takdiri Mahkemeye bırakmaktır. Özel hukuktan farklı olarak ceza yargılamalarının usul kanunu gereği çoğu zaman delillerin nasıl sunulduğu da önem arz etmemektedir. İster celse arasında ister duruşmada sunulsun, avukatın yapması gereken tek şey delilleri sunmaktır. Fazlasına dair bir yöntem, en azından bizim hukukumuzda yoktur.
4- Buna rağmen ağır ceza avukatları duruşmalarda neden uzun ve sözlü savunma yapmaya çalışıyor?
Cevap basit, müvekkillerinin bunu görmek istemesi. Ne yazık ki hukuk sistemimizin gerçeklerine rağmen insanlarımız dosyaya sunulan yazılı savunmaları ve delilleri bilmediklerinden, ceza avukatlarını sadece duruşmadaki performanslarına göre değerlendirmekteler. Bu da avukatları müvekkiline asıl faydayı sağlayacak yazılı savunmadan alıkoyup enerjilerini büyük oranda sözlü savunmaya ayırmaya yönlendiriyor. Bu işin sonunda yargılanan şahıs her ne kadar avukatının varlığından ve yaptıklarından tatmin olsa da, mevcut durumunda bir değişiklik olmamasının sorumluluğunu Mahkemeye bırakıyor ve avukat da işini doğru yapmış kişi olarak yoluna devam ediyor. Halbuki bu durumdan en zararlı çıkan bizzat müvekkil.
5- Peki ne öneriyoruz? Sözlü savunmanın hiç mi önemi yok? İyi bir ağır ceza avukatı nasıl olur?
Sözlü savunmanın hiç rolü yok demek de yanlış olacaktır. Zira bazen yazılı savunmanızda belirttiğiniz hususları sözlü savunma ile açıklamak zorunda kalabilirsiniz. Bununla birlikte yazılı savunma sunulmayan, sadece sözlü savunma yapılan dosyalarda; duruşmada kullanılan cümlelerin pek azı tutanağa geçeceğinden; dosya üst mahkeme incelemesi için gittiğinde dosyayı inceleyen yeni heyet yapılan savunmaların büyük çoğunu göremeyecektir. Yani özetle, ceza yargılamalarında yazılı savunma elzemdir. Avukat tıpkı öğretmenler gibi, duruşma günü geldiğinde dersini çalışarak gitmelidir. Duruşmalarda sürpriz durumlarla karşılaşıldığında “yazılı beyanda bulunalım” tepkisi her ne kadar durumu kurtarsa da, yargılamanın gereksiz uzamasına ve bu sebepten mağduriyetlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Özellikle tutuklu yargılamalarda, avukatın tek amacı tahliye olmamalı; sanığın tahliyesi neticesinde yargılama bitmiş gibi bir tutum sergilenmemelidir. Uygulamada birçok ceza avukatı yargılamayı tahliyeye kadar bizzat yürütüp tahliye sonrası duruşmaları yanında çalışan ve daha az tecrübeli avukatlara bırakmaktadır. Yaratılan algının aksine, tahliye hükümden bağımsız olan tutukluluk tedbirinin kaldırılmasından ibarettir. Halbuki tutuksuz yargılanıp onlarca yıl hüküm yiyen çok sayıda kişinin varlığına şahidiz. Dolayısıyla tahliye odaklı yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, en iyi ceza avukatı diye bir terim yoktur, iyi ceza avukatı vardır. İyi avukat da tanımlamasını yaptığımız bilgi ve tecrübeye sahip avukattır. Bu durum sadece ilimiz İzmir için değil; Türkiye genelinde geçerlidir. Dolayısıyla avukat seçiminizi yaparken bu kriterlere dikkat etmeniz hayati önem arz etmektedir.
SÜREÇ NASIL İŞLİYOR
Konuya girmeden önce Asliye Ceza Mahkemelerinden söz etmekte yarar var. İlgili kanunlara göre suç türü itibariyle Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanması özel olarak belirtilmeyen tüm suçların yargılaması Asliye Ceza Mahkemesinde görülür. Elbetteki burada özel kanunlarla belirtilen Özel Mahkemeleri ayrı tutuyoruz. Zira İcra Ceza Mahkemeleri gibi mahkemeler, TCK’da değil; başkaca özel kanunlarda belirlenen suç tipleri için yargılama yaparlar. Sulh Ceza Hakimlikleri ise lafzından da anlaşılacağı üzere Mahkeme değil, Hakimliktir. Dolayısıyla TCK’da belirtilen suçlar için yukarıdaki tanımı yapmak yanlış olmayacaktır. Görüleceği üzere kanun Ağır Ceza Mahkemelerinde görülecek davaları ayırmış, kalan tüm davalar için Asliye Ceza Mahkemelerini görevli tutmuştur. Bu da Asliye Ceza Mahkemesi için oldukça geniş bir görev tanımı anlamına geliyor. Çok sayıda suça ilişkin yargılama bu Mahkemelerde yapılıyor, sunulan delillere göre beraat ya da mahkumiyet gibi kararlar veriliyor. Sırf İzmir ilimizde 43 tane Asliye Ceza Mahkemesinin olduğunu bilmek dahi bu Mahkemelerin iş yükleri hakkında önemli bilgiler vermekte. Bu bilgiler ışığında, alanında uzman İzmir Asliye Ceza Avukatı gibi bir kavram var mıdır? Cevap, şüphesiz hayır. Bilinmesi gereken, ceza hukukunun bir bütün olarak değerlendirilebileceğidir. Yani Ağır Ceza alanında uzman bir avukatın Asliye Ceza Mahkemelerinin alanına giren suçlar ve davalar hakkında da bilgi sahibi olması elzemdir. Aynı şekilde hiçbir avukatın sadece Asliye Ceza davaları avukatı olmak gibi bir lüksü yoktur. Böyle bir durumda arayışınız açık ve net olarak “Ceza Avukatı” olmalıdır. Peki bir avukatın ceza avukatı olup olmadığını nasıl anlayacağız? Bu sorunun cevabını vermenin kolay olmadığını belirtmek isteriz. Zira biz avukatlar bir avukatın ceza avukatı olup olmadığını birkaç cümlesinden dahi anlayabilecek durumda olmamıza rağmen, vatandaşlardan aynı farkındalığı beklemek haksızlık olur. Bu noktada önerebileceğimiz tek şey, görüştüğünüz avukatın yaşına ya da kıdemine bakmaksızın, bugüne kadar bakmış olduğu; özellikle Ağır Ceza Mahkemelerinde görülen dava sayısıdır. Bu dahi görüştüğünüz kişinin ceza alanında başarısına ölçüt olmamakla birlikte en azından küçük de olsa bilgi sahibi olmanızı sağlayacaktır. Bilgi Edinme Tarafı bulunduğunuz soruşturma veya kovuşturma dosyası incelenerek tarafınıza avukatınız tarafından hukuki olarak bilgi vermeyi kapsamaktadır. Araştırma – Olgunlaştırma Tarafı olduğunuz dosya avukatınız tarafından incelendikten sonra ilgili kanun maddesi ve deliller ışığında hukuki mütalaanın verildiği süreci kapsamaktadır. Savunma Süreci Tarafı bulunduğunuz soruşturma dosyasında ister karakolda ister savcılıkta ifade esnasında ister sulh ceza hakimliğinde sorgu sırasında yanınızda bulunacak kişi sadece avukatınızdır. Kovuşturma aşamasında ise asliye ceza mahkemesinde veya ağır ceza mahkemesinde yanınızda avukatın bulunması savunma sürecidir.
Kriz yönetiminde Savcılık ve Mahkeme Sürecinde Hukuki Yardım
SAVUNMA MAKAMI Hakkınızda bir şikayetin olması nedeniyle başlatılan soruşturma dosyasında; gözaltı aşamasında, ifade aşamasında, sulh ceza hakimliğinde şüpheli müdafii olarak yanınızda yer alacak olan avukatınızdır. Kovuşturmanın her aşamasında ister asliye ceza ister ağır ceza mahkemesinde olsun sanık iseniz müdafiinizin, müşteki iseniz vekilinizin yanınızda olması gerekir. Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı! Tarafımıza intikal eden  konularda olan/olası tüm durumlar hakkında bilhassa seçici bir yaklaşım sergilemeyi ilke ediniyoruz. Belli başlı durumların hangi koşullarda başınıza gelebileceğini bilemezsiniz. Dolayısıyla, buna hazırlık yapmanız da mümkün olmaz. Böyle bir kriz durumunda, avukatınıza anında ulaşmanız önem arz eder.
HUKUK DALLARI
Hukuk dalları üçe ayrılır bunlar sırasıyla kamu hukuku, özel hukuk ve karma hukuktur. KAMU HUKUKU Kamu hukuku yediye ayrılır bunlar sırasıyla Anayasa hukuku, İdare hukuku, Ceza hukuku, Vergi hukuku, Devletler genel hukuku, Yargılama hukuku, İcra iflas hukukudur. CEZA HUKUKU Ceza hukuku. Ceza hukuku, suç ve ceza kavramlarını inceleyen kamu hukuku bölümü. Genel ve Özel Ceza Hukuku olarak ikiye ayrılır. GENEL CEZA HUKUKU 5237 sayılı Türk ceza kanununun 1. maddesinden 75. maddesine kadar yer alan bölüm genel ceza hukuku alanını kapsamaktadır. ÖZEL CEZA HUKUKU 5237 sayılı Türk ceza kanunun 76. maddesinden 345. maddesine kadar yer alan bölüm özel ceza hukuku alanını kapsamaktadır. TCK dışında, ceza hukukuna kaynaklık eden başlıca kanunlar şunlardır  • 4.12.204 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu  • 13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun  • 25.05.2005 tarih ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu • 03.07.2005 tarih ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu  • 30.3.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu • 03.07.2005 tarih ve 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu  • 05.12.1951 tarih ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu • 31.08.1956 tarih ve 6831 sayılı Orman Kanunu  • 04.01.1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu • 12.04.1991 tarih ve 3713 Terörle Mücadele Kanunu  • 09.06.2004 tarih ve 5187 sayılı Basın Kanunu  • 19.10.2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu • 21.03.2007 tarih ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu  •10.07.1953 Tarih ve 6136 sayılı Ateşli silahlar ve bıçaklar ile diğer aletler hakkında kanun. İzmir ilinde ceza davalarında tecrübe birikimi Ceza hukuku alanında tecrübe birikimine sahip hukuk büromuz Ağır ceza mahkemesi ve Asliye ceza mahkemesinde sanık sıfatıyla yargılanan kişilerin avukatlığını yaparken masumiyet karinesine özen göstererek mesleğin icra edilmesi noktasında hassas çalışmaktayız. Savcılık aşamasında yürütülen soruşturmalarda karakol ve asayiş tarafından yapılan tahkikatlarda da aynı hassasiyeti göstererek avukatlık faaliyetini yürütmekteyiz. en iyi avukat, ağır ceza avukatı, yazılı savunma, sözlü savunma, tahliye, jüri
Google Yorumlar ve Harita
https://denizaslanihukuk.wixsite.com/denizaslanihukuk/post/i-zmir-ceza-avukat%C4%B1-en-i-yi-ceza-avukat%C4%B1-kavram%C4%B1 Bir önceki yazımız olan Ardışık Arama İkinci Karar Değerlendirmesi başlıklı makalemizde alsancak boşanma avukatı, avukat izmir ve boşanma avukatı izmir hakkında bilgiler verilmektedir. Read the full article
0 notes
mervekaraca12 · 4 years
Photo
Tumblr media
Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?
Cevap: Avukat Deniz Kekik
Türkiye’de çekişmeli bir boşanma davası yaklaşık 1 - 2 yıl kadar sürmektedir. Dava sürecinin kısa veya uzun sürmesinde davaya hazırlık süreci büyük önem taşımaktadır. İzmir avukat Boşanma sebebine dayanak yapılan olgular yeterince delillendirilip ispatlanmışsa mahkeme süreci çok daha kısa zamanda bitebilir. Boşanma Avukatı : Tekraren vurgulamak gerekir ki dava dosyasında gereksiz bilgileri ayıklayan bir davaya hazırlık sürecinin yürütülmüş olması çok büyük önem taşımaktadır. Avukat Deniz Kekik  tarafından hazırlanan dava dosyası hakim tarafından incelenir. Hakimin öncelikle dava dilekçesinin bir suretini usulüne uygun bir şekilde (tebligat yolu ile) davalı tarafa göndermesi gerekmektedir. Davalının cevap dilekçesi de usulüne uygun bir şekilde davacıya gönderilmetkedir.
Hakim, tarafların dosyaya getirtilmesini istediği belgelerin getirilmesi için ilgili kurumlara yazılar yazmaktadır. Bu yazılara müzekkere dinlenir. Gönderilen müzekkereler posta yoluyla veya elden İzmir boşanma avukatı tarafından ilgili kuruma ulaştırılır. Kendilerine müzekkere gönderilen tüm kurumlar (polis, hastane, sgk vs.) gereğini derhal yerine getirmek ile yükümlülerdir.
0 notes
diclehukuk-blog · 6 years
Text
Ortak Velayet
Ortak Velayet hukukumuza yeni giren bir kavramdır. Boşandıktan sonra da taraflara çocukları üzerinde velayet hakkını eşit olarak kullanma hakkını verir. Ancak bunun için varlığı gereken bir takım kurallar vardır. Yazımızda bu kuralları bulabilirsiniz.
Tumblr media
0 notes
denizaslanihukuk · 3 years
Text
Karşıyaka Boşanma Avukatı
Tumblr media
karşıyaka boşanma avukatı, karşıyaka avukat, karşıyaka boşanma davası avukatı tavsiyesi, izmir en iyi boşanma avukatı, bostanlı en iyi boşanma davası avukatı kavramı, izmir çarşı boşanmaya bakan avukatlar, uzman boşanma avukatı, mavişehir uzman boşanma davası avukatı, karşıyaka'nın en iyi boşanma avukatı, en iyi boşanma dilekçesi nasıl yazılır, en iyi boşanma hukuku avukatı, aile hukuku avukatı gibi merak edilen kavramları sizler için irdeledik.
AVUKATINIZI ARAYIN.
karşıyakanın en başarılı avukatı kavramı doğru bir kavram mıdır? ünlülerin boşanma avukatı şeklindeki haberler reklam yasağını deler mi? en iyi avukat kimdir sorusuna verilen cevapları sizler için inceledik.
Müvekkillerimizden sık sık işittiğimiz bir arayışın adı bu. “en iyi boşanma avukatı” ile çalışmak istiyoruz diyorlar. Hatta cümle bazen daha da uzuyor, para hiç sorun değil, en iyi olsun… Peki var mı böyle bir şey? Bu kavramın içini ne tür argümanlarla doldurabiliriz? Etik değerler açısından bir takım sorulara yanıt vermemiz gerekiyor.
İzmir’in en iyi boşanma avukatı kimdir?
Karşıyaka Boşanma Avukatı Tavsiyesi vermek gerekirse; boşanmanın genel ilkelerine hakim, iş disiplinine sahip her avukat, en iyi avukattır.
Boşanma Davasına Katılmak Zorunlu Mudur?
Boşanmak isteyenlerin merak ettiği sorulardan biri de mahkemeye katılıp katılmayacakları konusudur. Bu  soruyu anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davasına göre cevaplandırmak faydalı olacaktır:
Adamı ipten alan avukat deyimi yalan mı?
Böyle bir halk tabiri elbette gerçeği yansıtmamaktadır. Mevcut delil durumu sanık lehine aklanmayı gerektiriyorsa, bu delilleri sunan avukatın kimliği durumu değiştirmeyecektir. Zira avukatın yapabileceği tek şey delilleri sunmak ve takdiri Mahkemeye bırakmaktır. Özel hukuktan farklı olarak ceza yargılamalarının usul kanunu gereği çoğu zaman delillerin nasıl sunulduğu da önem arz etmemektedir. İster celse arasında ister duruşmada sunulsun, avukatın yapması gereken tek şey delilleri sunmaktır. Fazlasına dair bir yöntem, en azından bizim hukukumuzda yoktur. Detaylı bilgi için izmir avukat arayın. YORUMLARI İNCELEMEK İÇİN TIKLAYIN.
Tumblr media
bostanlı boşanma davası avukatı, mavişehir boşanma avukatı, alaybey boşanma avukatı, ksk çarşı boşanma avukatı, izmir boşanma avukatı Read the full article
0 notes
denizaslanihukuk · 4 years
Text
Boşanma Davasına Katılmazsam Ne Olur?
Tumblr media
Boşanma davasına katılmak zorunlu mu, anlaşmalı boşanma davasına katılmazsam ne olur, çekişmeli boşanma davasına gitmek zorunlu mu gibi merak edilen soruları sizler için yanıtladık. İzmir Boşanma Avukatı Arayın. Boşanma Davasına Katılmak Zorunlu Mudur? Boşanmak isteyenlerin merak ettiği sorulardan biri de mahkemeye katılıp katılmayacakları konusudur. Bu  soruyu anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davasına göre cevaplandırmak faydalı olacaktır: Anlaşmalı Boşanma Davasında Duruşmaya Katılmak Zorunlu Mu? Anlaşmalı boşanma davalarında eşler, sözleşme niteliğinde bir anlaşmalı boşanma protokolü hazırlar ve bunu mahkemeye sunarlar. Anlaşmalı boşanma davasında çiftler boşanma protokolü (sözleşmesi) imzalayarak bunu mahkemeye sunsalar dahi duruşmaya katılmaları zorunludur. Anlaşmalı boşanmada tarafların kendini avukatla temsil ettirmesi halinde de yine bir kez duruşmaya katılarak boşanmak istediklerini aile mahkemesi hakimine beyan etmeleri zorunludur. Çekişmeli Boşanma Davasında Duruşmaya Katılmak Zorunlu Mu? Çekişmeli boşanma davasında duruşmaya katılma zorunluluğu avukatınız olup olmadığına göre değişecektir. Çekişmeli boşanma davanızı bir boşanma avukatı ile yürütüyorsanız boşanma duruşmalarına bizzat katılmanız gerekmez. Boşanma davası avukatı, davayı başından sonuna sizin için takip edecektir. Çekişmeli boşanma davasında avukatınız yoksa ve eğer davacıysanız (davayı siz açtıysanız) tüm duruşmalara katılmanız yasal bir zorunluluktur. Read the full article
0 notes
denizaslanihukuk · 4 years
Text
Cabinet D'avocats Francophones
Tumblr media
Cabinet D'avocats Francophones en Izmir, Turquie CONTACT US - EN / FR - APPELEZ NOUS Google My Business - MAPS Read the full article
0 notes
denizaslanihukuk · 4 years
Text
The Agreement Of The Spouses In Divorce By Joint Request
Tumblr media
Izmir Divorce Lawyer CALL - APPELEZ NOUS izmir divorce lawyer, izmir lawyer, izmir avukat, izmir boşanma avukatı, izmir ceza avukatı, izmir hukuk bürosu, izmir ağır ceza avukatı, izmir nafaka avukatı, izmir velayet avukatı, Cabinet D'avocats en Izmir, Cabinet D'avocats en Turquie, Law Firm, Izmir Law Firm The divorce by joint request is one of the ground for divorce for the spouses who want to terminate the maritial union. The divorce decree can be issued with conditon that the spouses submit a comprehensive agreement on the consequences of divorce along wşth any necessary documents and with joint applications in respect of the children and the judge will approve this agreement. This agreement which is one of the material conditions of the divorce by joint request, can be made by the fullfilment of the certains conditions by the spouses and the judge. The subject of this study is the examination of the agreement between the spouses. Contact us for more information. FOR MAPS Read the full article
0 notes
diclehukuk-blog · 6 years
Text
Aile Konutu Nedir?
Ailenin ikamet ettiği eve aile konutu denir. Bunun tapuya işlenmesi halinde de, eşlerden biri tek başına ev ile ilgili tasarruf yapamaz. Bu şerhin işlenmesi için ve işlendikten sonra neler yapabilineceğine ilişkin Aile Konutu Nedir? başlıklı yazımızı okumanızı tavsiye ediyoruz.
Tumblr media
0 notes
diclehukuk-blog · 6 years
Text
İzmir Boşanma Avukatı
Boşanma Davası kadar, avukatınız da önem arz etmektedir. Bu alandaki mevzuat, emsal karar bilgisi ile tecrübesi oldukça önemlidir. Ama bundan da önemlisi boşanma gibi çok hassas bir konuda sizinle kuracağı iletişimdir. İzmir Boşanma Avukatı başlıklı bu yazımızda avukatınızı tanımanıza yardımcı olmayı hedefledik.
Tumblr media
0 notes
denizaslanihukuk · 3 years
Text
Uluslararası Otomatik Bilgi Paylaşımı, Yurtdışında Yaşayan Türkler Ve İzlenmesi Gereken Hukuki Süreç
Tumblr media
Otomatik bilgi paylaşımı, vergi alanlarındaki uluslararası iş birliği için birçok ülkenin katılımıyla oluşturulan, kara para trafiğini önlemek ve vergi kaçakçılığının önüne geçebilmek adına yapılmış olan Vergi Konularında Karşılıklı İdari Yardımlaşma Sözleşmesine dayanmaktadır. Bu noktada otomatik bilgi paylaşımı Avrupa Birliği Ülkeleri, Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü ve G20 gibi uluslararası kuruluşlar tarafından takip edilen bir süreçtir. Otomatik Bilgi Paylaşımına dair sözleşme Türkiye tarafından 2011 yılında imzalanmış olup, uygulamayı düzenleyen asıl sözleşme olan “Finansal Hesap Bilgilerinin Otomatik Değişimine İlişkin Çok Taraflı Yetkili Makam Anlaşması Türkiye tarafından 2017 tarihinde kabul edilmiş ve 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı kararıyla Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin tamamının yanı sıra İsviçre, Norveç, Brezilya, Hindistan gibi ülkeler de dahil bugün itibarıyla 136 ülke bu sözleşmeyi imzalamıştır. Bu sözleşme çerçevesinde, sözleşmeyi imzalayan ülkeler, karşılıklılık esasına dayalı olarak ilgili ülke mukimlerine ait finansal hesap bilgilerini, finansal kuruluşlardan toplayıp ayrı bir talep ya da herhangi makam izni gerekmeksizin (otomatik olarak) her yıl ilgili ülkeyle paylaşacaktır.  Bu noktada uluslararası alanda bir zeminde oluşturulmaya çalışılan bu sözleşmeye taraf olmayan ülkeler kara listeye alınma ve uluslararası finans sisteminden izole edilme gibi ağır yaptırımlar ile karşı karşıya kalmaktadır.  Avrupa Birliği ülkeleri ile pek çok diğer ülkeler kendi aralarında otomatik bilgi deneyimine 2017-2018 yılları arasında başlamıştır.
Otomatik bilgi paylaşımı kişilerin mukim olduğu ülke dışındaki ülkelerde bulunan finansal hesap bilgilerinin, yerleşik olunan ülkeye vergisel amaçlarla kullanılmak üzere elektronik ortamda gönderilmesidir.
Bu kapsamda; mevduat, saklama ve yatırım kuruluşları ile belirli sigorta şirketleri nezdindeki; - Mevduat hesapları, - Saklama hesapları, - Ortaklık ve borç ilişkisi menfaati, - Nakdi değer sigorta sözleşmeleri, - Düzenli ödeme sözleşmelerine ilişkin finansal bilgiler paylaşılacaktır. Değişime tabi tutulacak bilgiler; - İlgilinin adı ve soyadı, - Adresi, - Yerleşik (mukim) olduğu ülke ve vergi kimlik numarası (VKN), - Doğum yeri ve tarihi, - Hesap numarası, hesap bakiyesi ya da değeri, - Hesaba yıl içinde ödenen faiz, temettü gibi gelirlerin ya da hesapta tutulan varlıklardan elde edilen gelirlerin toplam brüt tutarı gibi bilgilerden oluşmaktadır. Bu kapsamda otomatik bilgi paylaşımı karşılıklılık esasına dayandığı için Türkiye anlaşmaya taraf diğer ülke yerleşiklerinin bilgilerini o ülkeye gönderecek ve o ülkelerden de Türkiye’de yerleşiklerin kapsamına giren hesap bilgilerini alacaktır. Türkiye 2018 yılında Norveç ve Letonya’dan bilgileri almış ve göndermiştir. Bazı ülkeler ise, bilgi almadan sadece bilgi vermek istediğinden Türkiye bu ülkelere bilgi göndermeyecek, bu ülkelerden sadece bilgi alacaktır. Anlaşma kapsamında 2020 yılında Türkiye’nin otomatik temelde bilgi göndermesi söz konusu olan 54 ülke bulunmaktadır.  Önümüzdeki yıllarda bu 54 ülkeye yeni ülkelerin eklenmesi de mümkün olabilecektir. Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika ve Avusturya Türkiye’nin (2019 yılına ait bilgilerin paylaşılacağı) 2020 yılı bilgi değişimi takvimine alınmamıştır. Ancak bu ülkelerle Otomatik Bilgi Paylaşımına dair anlaşmanın imzalanmamış olması, vatandaşlarımızın malvarlığı bilgilerinin paylaşılmasına engel oluşturmamaktadır. Nitekim Hollanda hükümeti Türkiye için her ne kadar bu sözleşmenin tarafı olmasada, hukuk dışı yollar ile Türk vatandaşlarının Türkiye’deki malvarlıklarını tespit etmiş ve Hollanda’da geçinmelerini sağlamak için öncelikle Türkiye’deki bu malvarlıklarını satmalarını istemiştir. Şöyle ki Hollanda hükümeti kendisinden yardım alarak Türkiye’de malvarlığı olan Türk vatandaşlarının, malvarlıklarını araştırma yoluna gitmiş ve bu hususta birçok Türk vatandaşının menkul, gayrimenkul ve taşınmaz mallarına haciz koyarak verdiği yardımları faizi ile birlikte almıştır. Hollanda’da yaşayan Türk vatandaşları sadece idari para cezası ile cezalandırılmamış aynı zamanda cezai olarak birçok yaptırıma tabi tutulmuşlardır. Hollanda Danıştay’ı, yurtdışındaki mal varlığı araştırmasını sadece Türkiye kökenliler aleyhine kullanıldığı için “ayrımcı” bularak kararı iptal etmiştir. Ancak Hollanda hükümeti, yeni bir düzenleme yoluna giderek bu uygulamaya devam etmiştir. Hollanda’da getirilen yeni düzenleme ile sadece hiçbir geliri olmayan ya da sahibi olduğu malını satmak istediği halde elden çıkaramayanlar sosyal yardım alabilecektir. Hollanda’nın Türk vatandaşlarına karşı gerçekleştirdiği bu tutum özel hayatın gizliliğinin ihlalidir. Bu kapsamda Türkiye’nin de taraf olduğu ‘’Finansal Hesap Bilgilerinin Otomatik Değişimine İlişkin Çok Taraflı Yetkili Makam Anlaşmasında’’ her ne kadar Hollanda hükümeti ile Türkiye arasında bir bilgi paylaşımı söz konusu değilse de, Hollanda hükümeti görüldüğü üzere hukuk dışı yollar ile birçok Türk vatandaşını mağdur etmiş ve malvarlıklarına el koymuştur. Türk vatandaşları bu anlaşma kapsamında birtakım önlemler almak zorundalarsa da, asıl önlemleri diğer ülkelerin hukuka aykırı olarak yaptıkları işlemlere karşı almak zorundadırlar. Zira Hollanda hükümeti bu şekilde bir sistem kurmuştur ve diğer Avrupa ülkeleri de bu şekildeki bir sistem kurma yolunda hazırlık içerisindedirler. Tüm bu hususlardan ziyade ‘’Finansal Hesap Bilgilerinin Otomatik Değişimine İlişkin Çok Taraflı Yetkili Makam Anlaşmasına’’ istinaden kişi bilgileri 1 yıl süreli olarak paylaşılacaktır. Yani kişi bilgileri bulunulan yıldan bir önceki yılın 1 yıllık bilgilerini kapsayacak şekilde paylaşılacaktır. Yoksa bu anlaşma kapsamında kişi bilgilerinin hepsinin geriye dönük olarak paylaşılacağı söz konusu değildir. Ayrıca paylaşımda bir limit bulunmamakta olup, bireysel ve kurum hesapları bakiyesi ne olursa olsun paylaşım kapsamındadır. Hesap sahibi tarafından; son 3 yıldır para yatırma- ekleme vb. bir hesap hareketi gerçekleştirilmeyen ve son 6 yıldır hakkında finansal kuruluş ile iletişime geçilmeyen hesaplar, bakiyesi 1.000 ABD Dolarını aşmamak kaydıyla otomatik bilgi değişimi yönünden hareketsiz hesap olarak değerlendirilir ve bildirim yapılmaz. Ayrıca bu kapsamda finansal hesapların kapatılması bir çıkış yolu değildir. Çünkü kapatılmış hesaplara ilişkin hesap bakiyesi veya değeri ‘’0’’ olarak bildirilecektir. Bununla birlikte hesap kapatılmış bile olsa kapanma tarihine kadar hesaba işleyen faiz gibi bilgiler bildirime tabiidir. Ortak hesaplarda ise, ortakların her biri hesap sahibi gibi değerlendirilir ve hesap bakiyesinin tümü bildirilir. Bildirim yapılırken hesap bakiyesinin ortak sayısına bölünmesi söz konusu olmayıp, her bir ortak tüm hesap bakiyesi ile bildirilir. Otomatik Bilgi Paylaşımı kapsamında ve Avrupa ülkelerinin Türk vatandaşlarına ilişkin malvarlığı araştırmasına gittiği yukarıdaki gibi durumlarda vatandaşlarımız birtakım önlemler almakta, ancak yaptıkları işlemler daha güç ve telafi edilemez sonuçlar doğurmaktadır. Nitekim banka hesap bakiyelerinin veya kira gelirlerinin 3. bir kişiye devri, banka hesaplarının kapatılması, ikametgahlarının değişimi veya yanlış adres beyan edilmesi tamamen vatandaşlarımızın aleyhine doğacak sonuçlar yaratmaktadır. Tüm bu işlemleri vatandaşlarımızın tek başına yapmaması gerektiğini, şayet bu şekilde işlemler yapılmaya devam edilirse, yerleşik kanunlar kapsamında vatandaşlarımızın idari ve cezai sorumluluklarının yanında maddi zararlara da uğrayabileceklerini belirtmek isteriz. Kaynak : Av. Kübra Yıldız Read the full article
0 notes
denizaslanihukuk · 3 years
Text
Ardışık Arama İkinci Karar Değerlendirmesi
Tumblr media
İzmir Ağır Ceza Avukatı İzmir Ceza Avukatı Daha önce kaleme aldığımız “Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Ardışık Arama Kararı” başlıklı yazımızda; Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 06.11.2019 tarihli, 2019/1582 E. ve 2019/6838 K. sayılı kararında ardışık aramanın delil vasfına ilişkin ortaya koyulan kriterleri özetlemiş ve karara dair kendi görüşlerimize yer vermiştik. Bu yazımızda; Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin, 06.11.2019 tarihli kararından kısa bir süre sonra verdiği, 19.12.2019 tarihli, 2019/9296 E. ve 2019/8316 K. sayılı kararını inceleyeceğiz. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 06.11.2019 tarihli ilk kararında; iletişimin tespiti/HTS kayıtları ile tespit edilen ardışık aramalar sanık aleyhine tek/yegane delil olmayıp, ayrıca bu konuşmaların örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığına dair “mahrem imam” olarak adlandırılan örgüt mensubu şahsın sanık aleyhine tanıklığı bulunmaktadır. Daire; kamuoyunda “ankesörlü telefon” olarak adlandırılan davalarda, kararda gösterilen şartları taşıyan “ardışık”, “periyodik” veya “tekil” aranmanın, bu aranmaları destekleyen, sanığın örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösteren tanık beyanı gibi başka delillerle desteklenmesinin örgüt üyeliği için gerekip gerekmediğini incelememiştir. Yargıtay 16. Ceza Dairesi bu yazımıza konu 19.12.2019 tarihli kararında ise; sanık aleyhine bir değerlendirmede bulunarak, ardışık arama ve tekil aramayı gösteren ankesörlü telefon görüşmelerinin mesai saatleri bitişine yakın yapılmasını, ardışık aranan askerlerin aynı kuvvete mensup ve aynı rütbede olmasını örgüt üyeliği için yeterli görmüş, bu telefon görüşmelerinin örgütsel faaliyete yönelik yapıldığını gösteren ve destekleyen başka delil aramamıştır. Karar yazının “Değerlendirme” başlıklı kısmında, Ceza Yargılaması Hukukunun ilke ve esasları açısından değerlendirilmiştir. İlk yazımızın son iki paragrafında; Somut olayda; sanığın örgütsel faaliyet kapsamında ardışık arama yöntemiyle arandığının, mahrem yapıya mensup öğretmeninin tanıklığı ile ortaya koyulduğu, “öğrenci” olarak tanımlanan sanığı arayan, “mahrem yapıda öğretmen”  olarak adlandırılan kişinin kim olduğunun belirlendiği, tanık sıfatıyla ifadesinin alındığı, görüşmelerin içerikleri dökümü yapılarak ortaya koyulamasa da, tanık beyanı ile ardışık aramanın ve sonrasında yapılan örgütsel toplantıların içeriklerinin ne olduğunun tespit edildiği, bu aramaların örgütsel faaliyet için yapıldığı sonucuna varıldığı, bir başka ifadeyle sanığı arayan kişinin, “belirleyici delil” olarak kabul edilen ardışık aramayı doğruladığı, bu şekilde sonuca gidilip sanık hakkında verilen mahkumiyet kararının onandığı görülmektedir. Bununla birlikte; arayanın kim olduğunun bilinmediği, bu nedenle de ifadesinin alınamadığı, sanığın ardışık aramayı ve içeriğini inkar ettiği, ardışık aramanın ve sonrasında yapıldığı kabul edilen toplantı içeriklerinin tespit edilemediği, ardışık aramanın örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığını veya Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin kararlarında unsurları gösterilen biçimde sanığın örgüt üyesi olduğunu gösteren başka somut delillerin elde edilemediği durumda ne tür bir sonuca varılacağı hususunda ayrıntı içeren açıklamaya ve kriterlere yazımıza konu kararda yer verilmediği görülmektedir ki, Yargıtay’ın önüne dosya geldiğinde bu konuda ayrıca bir değerlendirme yapıp karar vereceği anlaşılmaktadır. Mevcut karar; “ardışık arama” olarak adlandırılan dosyalar için emsal nitelikte görülse de, her olayı ve dosyayı kendi içinde değerlendirmek gerekir. Yazımıza konu kararda, ardışık arama yöntemiyle sanığı arayan kişinin kim olduğunun belirlendiği ve alınan ifadesinin iddiayı doğruladığı dikkate alınmalıdır.” açıklamasında bulunarak, ardışık aramanın incelemeye konu kararda tek delil olmadığını, dosyada aynı zamanda bu delili destekleyen, “mahrem imam” olarak adlandırılan örgüt mensubunun, görüşme içeriklerinin örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığına dair sanığın aleyhine tanıklığının bulunduğunu, dolayısıyla yalnızca ardışık aramanın tespitinin, FETÖ/PDY üyeliği için yeterli delil anlamına gelmediğini, bunun için ankesörlü telefon görüşmesinin örgütsel faaliyet kapsamında olduğunun tespit edilmesi gerektiğini, neticede tanık beyanı, görüşme içeriği gibi yan delillerle desteklenmedikçe, sırf HTS kayıtlarından hareketle mahkumiyet kararı verilmesinin doğru olmadığını, ayrıca her somut olayda süreklilik, çeşitlilik, yoğunluk ve örgütün hiyerarşik yapısına dahil olma gibi Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin daha önceki içtihatlarında örgüt üyeliği için belirlediği kriterlerin aranması gerektiğini belirtmiştik. Bu çalışmamızda; Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin yukarıda bahsettiğimiz kararında “ankesörlü telefon” davaları için ortaya koyduğu kriterlere yeniden yer vermeyip, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin, 19.12.2019 tarihli, 2019/9296 E. ve 2019/8316 K. sayılı kararının, daha önce incelediğimiz karardan ayrılan yönlerini ele alacağız. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 19.12.2019 tarihli incelememize konu kararına göre; “Samsun ilinde bulunan *** Büfe isimli market/büfeye ait 0362 44662 ** numaralı sabit hattan; 31.05.2014 tarihinde S. A. (Astsubay), M. Y. (Astsubay) ve F.K. (Astsubay) isimli askeri personellerle birlikte iki kez aranarak 11 ve 74 saniye, *** Telekom isimli işyerine ait 0362 439 21 ** numaralı sabit hattan; 25.06.2014 tarihinde yine F.K. (Astsubay) isimli askeri personelle bir kez, 26.06.2014 tarihinde yine F.K. (Astsubay) isimli askeri personelle bir kez aranarak 42 saniye, *** Büfe isimli market/büfeye ait 0326 446 62 ** numaralı sabit hattan 01.08.2014 tarihinde Ö.K. (Astsubay) isimli askeri personelle birlikte aranarak 31 saniyelik, ardışık arama şeklinde görüşmeler gerçekleştirildiği, görüşmelerin mesai saati bitimi ya da mesai saati bitimine çok yakın zamanlarda yapıldığı(…), Ayrıca sanığın kendi kullanımında olan 0505 792 18 ** GSM nolu hattının daha önce görev yaptığı İzmir ve Antalya illeri de dahil olmak üzere, Samsun, Antalya ve İzmir illerinde bulunan ücret karşılığı kullanıma sunulan sabit hatlı telefonlardan (05.06.2010-13.11.2014) tarihleri arasında toplam (23) kez tekil olarak arandığı(…), Tespit edilmiştir(…)”. Sanığın yaklaşık 4 yılda toplam 3 defa kendisi ile aynı rütbede askerlerle ardışık ve 23 defa tekil olarak ankesörlü telefondan arandığı, bu görüşmelerin mesai saati bitimine çok yakın zamanlarda olduğu ifade edilmiştir. Kararın devamında ardışık ve periyodik aramalara atıf yapılarak;“(…) arama sayısı, aramaların ardışık ve periyodik olması, ardışık aramaya konu edilen şahısların aynı rütbede ve kuvvete sahip kişiler olması, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünmemesi nazara alındığında, sanığın örgütün iletişim metotlarından olan ‘ankesörlü/sabit hatlardan aranma’ gizli iletişim sistemine dahil olduğu, bu haliyle mahkemenin sanığın örgüt üyesi olduğuna ilişkin kabulünde bir isabetsizlik olmadığı,(…)” gerekçesiyle Yerel Mahkeme kararı onanmıştır. Karara konu davada; iletişimin tespiti/HTS kayıtları ile sanığın ardışık ve tekil olarak arandığının tespit edildiği, bu tespitin, yargılanan kişinin FETÖ/PDY terör örgütüne üye olduğuna dair tek/yegane delil olduğu, HTS kayıtları ile tespit edilen görüşmelerin içeriklerinin örgütsel faaliyete yönelik olduğuna ilişkin, tanık beyanı gibi destekleyici delillerin dosya kapsamında bulunmadığı, yani bu kayıtların örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığının yan delillerle desteklenmediği görülmektedir. Değerlendirmemiz “Ardışık”, “periyodik” veya “tekil” arandığı tespit edilen asker sanığı arayan kişilerin kim olduğunun bilinmediği, bu nedenle de ifadelerinin alınarak, görüşmelerin örgütsel faaliyet kapsamında yapılıp yapılmadığının tespit edilemediği, ardışık aramanın sonrasında yapıldığı kabul edilen toplantı içeriklerinin belirlenemediği, ardışık aramanın örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığını veya Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin kararlarında unsurları gösterilen, sanığın örgüt üyesi olduğunu gösteren başka somut delillerin elde edilemediği, yani örgütsel faaliyet bakımından aranan süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk kriterlerinin belirlenemediği durumda, sırf sanığın içeriği belirlenemeyen ve başka somut delillerle de desteklenmeyen “ardışık”, “periyodik” ve “tekil” aranmasının, hiyerarşik yapıya dahil olduğu anlamına gelmeyeceği, aksinin kabulünün “şüpheden sanık yararlanır” ilkesini ihlal edeceği, HTS görüşmelerinin örgütsel nitelikte olmadığının ispatlanmasının sanıktan beklenmesinin, suçsuzluk/masumiyet karinesinin doğal bir sonucu olan “iddia eden iddiasını ispatla yükümlüdür” ilkesini ihlal edeceğini ve suçsuzluğunu ispat yükünü sanığa yükleyeceğini, kararda geçen, “sanık, aşamalarda alınan savunmalarında, sözkonusu aramalara ilişkin makul bir açıklama getirememiştir.” ibaresinin, kişinin suçsuzluğunu ispat etmesi gerektiği anlamına geleceğini, bu yönde bir kabulün Ceza Yargılaması Hukukunun temel prensiplerinden olan, “suçsuzluk/masumiyet karinesi”, “itham sistemi”, “iddia edenin iddiasını ispatla mükellef olduğu” ve Anayasa m.38/5 ile İHAS m.6 kapsamında güvence altına alınan “nemo tenatur/kendini suçlamama” ilkelerine aykırı olduğunu, “kendini suçlamama” ilkesi bakımından ise itham sisteminden suçlanan kişinin sırf bu suçlamadan dolayı mahkum edileceğine dair inancının suçsuzluk/masumiyet karinesinin özünü zedelemenin yanında, kendisine karşı bir önyargının olduğunu kabullenerek, sanık üzerinde suçsuzluğunu ispat etme baskısını oluşturacağını ifade etmeliyiz. Ceza Hukuku ve Ceza Yargılaması Hukuku ile İdare Hukukunun birbirine karıştırılmaması, meslekten veya kamu görevinden ihraç ile ceza sorumluluğunun birbirinden ayrı değerlendirilmesi, “suçta ve cezada kanunilik”, “şahsi kusur sorumluluğu”, “suçsuzluk/masumiyet karinesi”, “iddia eden iddiasını ispatla yükümlüdür” ve “şüphe sanık lehinedir” ilkeleri gözardı edilmeden, suçun unsurları ve sübut yönünden bir değerlendirme yapılarak sonuca gidilmesi gerekir. Ayrıca; iletişimin tespiti tedbiri ancak şüpheli veya sanık hakkında uygulanabilir. Bir baz istasyonu veya hat üzerinden bütün kayıtların elde edilmesi yöntemine başvurularak, arama ve aranma kayıtlarından şüpheliye veya sanığa ulaşılması CMK m.135’e aykırıdır ki, aşağıda yer verdiğimiz Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında bu hususa açıkça işaret edilmiştir. Belirtmeliyiz ki; hiçbir durumda temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması başlıklı Anayasa m.13 gözardı edilemez. Şüphelinin veya sanığın bir hak veya hürriyetine bir sınırlama getirilebilmesi için bunun, Anaysa m.13’e ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile Türkiye Cumhuriyeti’ni bağlayan ek protokollerde gösterilen özel sınırlama sebeplerine uygun olarak, zorunluluk ve ölçülülük ilkeleri de gözetilerek kanunla düzenlenmesi şarttır. “Trol ağı” metodu dediğimiz, toptancı bir bakış açısı ile yapılacak delil toplama ve değerlendirme sonucunda suçun ve failinin belirlenmesi yöntemi hukuka aykırıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda da “trol ağı” metodu bir delil elde etme usulü olarak öngörülmemiştir. Delil elde etme, işlendiği iddia edilen bir suç ve/veya kendisine bir suçlama yöneltilen şüpheli ile sanık hakkında yapılır. Bunun dışında; işlenmemiş bir suçtan dolayı işlenme ihtimaline binaen delil toplanamayacağı gibi, henüz şüphelisi belli olmayan bir soruşturmada bireylere “olağan şüpheli” muamelesi yapılarak delil toplanamaz. Nitekim “trol ağı” metodunun bir delil elde etme yöntemi olamayacağı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 15.11.2011 tarihli, 2011/6-140 E. ve 2011/222 K. sayılı kararında da ortaya koyulmuştur. Bu karara göre; “Günün belli bir zaman diliminde baz istasyonundan görüşme yapan tüm abonelere ait açık adres ve kimlik bilgilerini kapsayacak şekilde arayan ve aranan dökümlerine ilişkin bilgilerin dökümü iletişimin tespiti işlemidir. Tüm suçlar yönünden bu tedbire başvurma olanağı bulunduğundan, işlendiği iddia olunan hırsızlık suçu yönünden iletişimin tespiti kararı verilmesi olanaklı ise de; hakkında tedbir kararı verilen kişiler yönünden tedbir kararının isabetli olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. İletişim tespiti ancak, şüpheli ve sanık hakkında uygulanabilir. Haklarında iletişimin tespiti tedbiri talep edilen kişiler, baz istasyonundan hizmet alan üçüncü kişiler olup, şüpheli veya sanık sıfatına sahip olmadıklarından haklarında iletişimin tespiti tedbirine başvurulması olanağı yoktur”. (Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.   -----------------------------  Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 06.11.2019 tarihli, 2019/1582 E. ve 2019/6838 K. kararında; “ardışık”, “periyodik” ve “tekil” aramanın ne anlama geldiği açıklanmıştır. Buna göre; “ardışık arama” (yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra), “periyodik arama” (farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde) ve “tekil arama” (bir defaya mahsus aranma) şeklinde iletişimin gerçekleştirildiğinin ve irtibat sağlandığının tespit edildiği görülmektedir. Belirtmeliyiz ki, burada geçen “arama” kavramı “aranma” olarak anlaşılmaktadır. Kaynak : Prof. Dr. Ersan Şen Read the full article
0 notes