Tumgik
#sufikitap
mimzedall · 5 years
Text
Su Üstüne Yazı Yazmak [Muhyiddin Şekür]
“İnsanların taş üzerine kazıdıkları yüzyıllık yazılar Allah için su üstüne yazılmış yazı gibidir.” Yine yarım kalmışlardan bir kitap. Çok uzun yıllar önce ismine bakarak almıştım bu kitabı bir kitap fuarından yanılmıyorsam. Sonra nedense bir türlü elim değip de okuyamadım. Kitaplığımda bir yerde duruyor yıllardır. “Bendeniz bir gün, ‘Asıl vatanım aşk ülkesidir’ diyebilme ümidini taşıyorum. Arayışı sırasında bu kitabı eline alan herkes için de aynı şeyi ümit ediyorum. Bu kitap, sadece çölün kumlarını aşıp asıl vatanına varmaya çalışan bir hırpani dervişin öyküsüdür. Her kelimesinin aşkla yazıldığına sizi temin ederim. Başkaca bir şey için bir vaatte bulunamam zaten.” “Dünya sahte öğretmenlerle doludur ancak gerçek Allah erleri kaknüs kuşu kadar ender bulunur.” Kitabı okurken sanki fonda aynı müziği dinledim durdum hep. “Salik meratib kat eder, ezkarı hu ya hu ile…” diye devam eden bir ilahi vardır. Salik Meratib Kat Eder: https://youtu.be/rEVX2YFuF8Q Bu kitap da ilahideki gibi bir mertebe kat etme, tarikatta derinleşme, seyr-i süluk hikâyesi. Muhyddin Şekür, bir gün bir şeyhi ile tanışır ve ardından macerası yani seyri başlar. Bu dönem boyunca şeyhin yol göstericiliğinde manevi terbiyesini sürdürür. Şeyhin terbiye metodu, yaşanılan olaylar, ders çıkarılan onlarca metaforla kitap okuyucuyu da bu seyahatin parçası haline getiriyor. Çok fazla alıntı yaptım, az alıntı yapılacak bir kitap değildi zira. Ben de kendimce bu seyahatin parçası olduğum için, “aman bu noktayı kaçırmayayım, aman bu dersi unutmayayım” diyerek neredeyse tüm kitabın altını çizdim. “Bloknot üzerinde müridlerden birinin evinin yolu çizilmişti, kendisine bir kaset götürecektik. Kâğıt üzerine ayrıca her zaman hatırlamam gereken beş maddelik bir liste de yazmıştı Şeyh: (1) terk-i hevâ, (2) yakaza, (3) ümit, (4) tevekkül ve (5) a’mâl.” “Şeyh, bir keresinde bana bir insanın öğrenebileceği en önemli şeyi söylemişti. Söylediği şuydu: “Senin Allah’la aranda hiçbir şey yoktur.” “Yine, sufî düşünür İnayet Han’ın ifadesiyle: “İnsan dünyaya geldiği andan itibaren ‘Ben’ demeyi öğrenmiştir, ancak aşk insana ‘Ben değil, Sen’ demeyi öğretir; zira seven hiçbir ruh, kendine varlık rengi veremez.” Bu imkânsızlık, kelime-i şehadetin birinci bölümünde ifade edilir. Birinci bölümde, Lâ ilâhe denir, böylece mevhum ilahların hepsi reddedilir. İkinci bölümde ise, illallah denilerek, aşkın membaı ve aşkın kendisi olan Allah’ın varlığı ve birliği tasdik edilir.” Muhyiddin Şekür, tarikata dâhil olduktan sonra mesajları doğrudan değil, dolaylı olarak şeyhinden almaya başlar. Şeyhi kendisinden bir iğne bulmasını ister önce. Bir gramofon iğnesi. Bu iğne etrafında düşünmesini ister, düşüncesini de ara sıra verdiği ipuçları ile yönlendirir. Kitap belki on yıllık bir süreyi kapsıyor. Dersler de böyle uzun süre devam ediyor, iç içe geçtikleri oluyor, aylarla ya da yıllarla ifade edilebilecek kadar uzun sürüyorlar. “Boruların öyküsü böylece sürüp gidiyordu. Hakka giden yol boyunca da akışlar ve tıkanışlar vardı. Suyun kaynağı, rahmetin membaını, yani Zat-ı İlâhî’yi temsil eder. Suyun kendi membaından gelmesi misali, lütuf ve gufran da ancak O’ndan gelir. Ve memba için okyanus da damla da birdir. Suların akışı O’nun rahmetini temsil eder. Tıkanış ise fitne, yani bu dünya hayatının tuzakları ve imtihanları demektir. Akış da tıkanış da rahmet de fitne de hep Allah’tandır. Tıkanışları aşmak isteyenin şunlardan nasibi olmalıdır: iman, yakîn, terk-i hevâ, yakaza, recâ ve a’mâl. Ama illâ da aşktan nasipsiz kalmamalıdır. Unutmamalı ki önümüzde hep tıkanışlar olacaktır, o zaman da daha önce bahsettiğimiz gibi, tutunacak tek ipimiz vardır: sabır. Allah’ın rahmeti hepimizin üzerine olsun.” Bu yukarıdaki alıntım borularla ilgili dersten. Şeyh sürekli yeni yeni şeyler öğretiyor mürit adayına. “Şeyh içimdeki şüpheyi hissetmişti, şaşırtıcı bir açıklıkla konuştu: “Yoldasın ama henüz sadece yolun başındasın.” Bunun üzerine yaşadığım tereddüdü açarak, bunca şeyi pek hak etmediğimi düşündüğümü söyleyince, sakin bir tonla konuştu: “Hiç kimse Allah’ın bereketini hak etmiş değildir.” Aşağıdaki alıntı da çiçek dersinden. Tüm dersi içeriğiyle buraya alamam tabi ki, tadımlık parçalar veriyorum. "Birkaç gün daha tefekkür ettikten sonra, yine Şeyh’i aradım, benimle enikonu konuştu. Çiçek meselesinden alacağım dersi tam olarak anlayamadığım için, lafı hiç dolandırmadan bu işin manevî terakkim açısından ne anlam taşıdığını sordum. “Bizim usulümüzde doğrudan soru sormanın yeri yoktur,” dedi, “Bizim usulümüzde mesajları hep satır aralarından öğrenmek vardır.” “Arabaya binmeden önce, bavullarımızın akıbetinden biraz endişe etmiştim, çünkü bizimkileri otobüsün tepesine dağ gibi yığılıp yol boyu otobüsün üzerinde irice bir devenin hörgücü gibi süzülen diğer bagajlar içinde görememiştim. O gece hayli geç bir vakitte sağ salim Fez’e vardığımızda, bagajların yüklenmesi konusundaki Batılı önyargılarımın, beni tüm yolculuk boyunca bagajları düşünmekle meşgul ettiğini fark ettim. Ama hayret ki bagajlarımızın hiçbiri kaybolmamıştı. Bavullarımız başka bir vasıtayla, bizden de önce, emniyet içinde Fez’e varmış, bizi beklemekteydi.” “Şeyh’in ayağında bahçe çizmeleri vardı. Çok derin bir su birikintisinin içine girdi ve orada kalıp bir hikâye anlattı. “Bir vakitler bir havuzda ördek yavruları varmış” diye başladı gülümseyerek. “Öğretmenlerine tek öğrendiğimiz ‘vak vak!’ demek diye şikâyete kalkmışlar. Öğretmen ördek de, ‘Siz şimdilik sadece ördek yavrususunuz ama zamanla büyüyeceksiniz. Şimdilik vak vak yeter,’ diye karşılık vermiş.” Şeyh yüzüme bakıp o her zamanki sıcak tebessümünü kuşanarak, “Senin için de aynı şey geçerli,” dedi. Sufi hikâyelerini sevenler için böyle birkaç tane hikâye de var. Favorim kitabın sonuna yakın anlatılan Mümin ve Hearter’in hikâyesi. İğneler, borular derken salik arabasıyla da imtihan oluyor değişik zamanlarda. Ya da hikmet nazarıyla baktığı için imtihan olarak yorumluyor karşılaştığı hadiseleri. “Sana bir çağrıda bulunmak istiyorum” dedi. “Özgür olmaya çağrı -özgür bir adam olmaya. Ölümün yakîn bir gerçek olduğunu bilmiyor musun? Ölüm kaskatı bir gerçek, fakat sen onu inkâr ediyorsun. Arabanın bozulmasını da kabullenmeye yanaşmıyorsun ama hep arabanda bir arıza çıkacak beklentisiyle yaşıyorsun ve arıza anı gelince hayat duruyor. Bütün vazifen, tuzaklardan kurtulmaktan ibaret.” “Eğer en başa Allah’ın bizden istediklerini koymazsak,” dedi Şeyh, “asla tatmin olamayız -ne kadar çok şeye sahip olursak olalım. Dünya hoştur hoş olmasına, ama siz Allah’ın istediğini en başa koyun, yeter. Ev sahibi olma arzusunu ya da terfi aşkınızı vesaireyi başa koyarsanız -dileğinize ulaşabilirsiniz, hayat öylece geçer, ama bilin ki bu hayat geçtikten sonra geri dönüş olmayacak ve ne kadar gözyaşı dökersek dökelim, hayatı yeni baştan yaşama hakkı verilmeyecek. Hiçbir şeyi Allah’tan öne koymayasınız; arzularınızı ancak O tatmin eder.” “İslâm’ın Manevî Yolu’nda nezaket ve incelik sahibi olmaya edeplenme denir. Bir kültür halidir edep; nazik bir vakarı ve mükemmel bir insanlığı içerir. Hem bir süreçtir hem bir haldir, çünkü birinci anlamıyla, süflî olanın ulvî olana tâbi edilmesi, adi şeylerin faziletlere feda edilmesi, cesedin ruhun emrine verilmesi demektir. Hayvandan insana kademe kademe geçiştir; insanın enaniyetini yırtıp manevî mertebelerin eşiğine gelirken yürüdüğü yoldur. Bu mertebeye erişen kişi, riyakârlıktan ve olduğundan iyi görünme halinden kurtulur. Edepli kişi, kalbin aslî iştiyaklarını keşfeder ve Rabb-i Zülcelâlinin kalbine rahmetle dercettiği sırları ayan beyan görür, gösterir. Edep hem bir eminlik hali, hem bir karakter ve kişilik duruluğudur; bir mücadelenin meyvesi ve nefsin dizginlenmesidir.” “Şeyh, Hazreti Ömer’in (ra) ağaç altında uyumakta olan bir grup adamla karşılaşmasını anlattı. “Siz Müslüman mısınız?” diye sorar Hazreti Ömer(ra) adamlara. “Evet,” diye cevap gelir ağacın altından. “Müslüman olsaydınız,” der Ömer(ra), “ya şuradaki tarlayı sürüyor ya da şu bahçede çalışıyor olurdunuz; uyuyor olmazdınız.” “Resûlullah Aleyhissalâtüvesselâm,” diye devam etti Şeyh, “ümmeti hakkında iki şeyden korkardı: Büyümüş göbekler ve tembellik.” “Dertlerinizi Allah’la aranıza perde etmekten, onlara O’na kulluğunuza verdiğiniz kıymetten fazlasını vermekten sakının. Hep müteşekkir olun ve bilin ki bu dünyadaki kederleriniz, Allah’ın size bir lûtfudur. Unutmayın ki Kıyamet, güneşin eriyeceği ve insanların, onun yok oluşunun dehşetiyle ve kendi yaptıklarının sonuçlarıyla karşı karşıya gelmektense, yerin dibine batmak için dua edecekleri bir gündür; bir masal değil.” “Ah itfaiyeciler; ateş hakkında onca şey bilen, ama gerçekte ateşin sırrından bihaber itfaiyeciler! Su, aşk ateşine bir şey yapamaz, aşkın alevi sönmez.” “Rabbim bizlere hakikati perdesiz görecek gözler versin. Bana Şeyhimin kalbini, Musa Aleyhisselâm’a aşkı anlasın diye gösterdiği ateş gibi yanıp duran bir çerağ eylesin: Öyle bir aşk ki, bizi yakıp eritsin ama mahvolmaktan alıkoysun. Çiçek solar ama rayihası ona dokunanların kalbinde hatıra kalır." “Hazreti Cebrail Aleyhisselâm, Peygamber Aleyhissalâtüvesselam’la birlikte kevn âleminin sınırlarına, Kab-ı Kavseyn’e geldiğinde. ‘Daha ileri gidemem,’ demişti. ‘Eğer bir kıl kadar ileri geçersem, yanarım.’ ‘Ben zaten yanıyorum,’ diye karşılık verdi Peygamber Aleyhissalâtüvesselâm. ‘Burada kalamam.’” Böylelikle mesajlar vererek devam eden kitap tasavvufla ilgili de birçok ayrıntıyı gözler önüne seriyor. Tarikata girmek için yıllarca uğraşan Muhyiddin Şekür bunun için tekkeye gidip geliyor fakat bir türlü dervişliğe kabul edilmiyor. Türkiye ziyaretinde bir şeyh hemen kendisinin biatini kabul ediveriyor. Burada biraz tebessüm ettim. Kendi şeyhine biat edebilmek için yıllarca çırpınan, adeta Yunus gibi, Aziz Mahmut gibi imtihanlardan geçen Şekür; Türkiye’de; Yunus’ların ülkesinde pat diye derviş oluyor; vazgeçene kadar akla karayı seçiyor. Türkiye’de derviş olmak kolay iş vesselam. Kitap 300 sayfa civarında. Neredeyse özetini çıkardım buraya ama çoğu önemli yeri atladım. Tasavvufla ilgilenenlerin muhakkak okumaları gerekiyor. Ben İnsan Yayınları’ndan almıştım ilk seferinde, şimdiki ise Sufi Kitap diye bir yayınevinden çıkmış. Çeviri Senai Demirci ve Sevin Okyay’a ait. Girişte Ayşe Şasa’dan kitabın hikâyesi ve Muhyiddin Şekür’ün Türkçe baskı için yazdığı önsöz var. Read the full article
3 notes · View notes
aklievvel · 5 years
Text
Tumblr media
Programımız budur ki: Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir.
|Risale-i Nur|
3 notes · View notes
miskiamber · 6 years
Photo
Tumblr media
Şimdi on günlük bir fuar sürecine girerken, hemen arefesinde latif mi latif Kasım kitabımı buraya bırakayım. 🌱 “İnsan, özünde baştan sona güzel ahlaktan ibarettir. İçine su karıştırılan ve sonunda bozularak pis bir içecek haline gelen sütle doldurulmuş iki kap (beden ve ruh) değildir,” diyor Râgıb el-İsfahanî Hazretleri ve hep gönlümüzün bir köşesinde bulunan “eşref-i mahlukat”lığı ayetler, hadisler ve menkıbeler ile “hem kendine hem biz güzel kardeşleri”ne neş’esiyle aktarıyor. #ragıbelisfahani #mutluluğunkazanılması #sufikitap #tasavvufklasikleri (at Coffee Me) https://www.instagram.com/p/Bp6-Q31BDCQ/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1pu0c3nx5xxeg
2 notes · View notes
mustafaokutan · 5 years
Photo
Tumblr media
✒📸@ruhberuh.h #kitapokufotografcek bir numara tebrikler 🌿🌿🌿 "Çağrı herkesedir fakat yol göstericilik istisnâîdir." Sehl bin Abdullah Tüsterî (ra) ... Sufi kitaptan çıkan her kitabı aynı iştiyakla okurken bu kitabın yorumunu yapmadan geçmek istemedim. İslami tasavvuf konusunda profluğu olan Carl W. Ernst günümüze kadar varılan tasavvuf anlayışlarından iktibaslar sunarken buna mukabil ayetlerden de örnekler vermişti ve belki de kitap boyunca en sevdiğim yönü eserin sonunda kaynak olarak kullandığı İslami eserlerin kısaca özetleri vardı. Tasavvufla ilgili kelimeleri de dipnotta açıklayarak bu konuya ilgisi olanlar için kolaylık sağlanmıştı. Bütün bunları sufiyane bakışla yaparken Ebu Nâsır es-Serrâc'dan Rûzbihân Baklî'ye, Ebu'l-Kâsım el-Kuşeyrî'den Necmüddin Kübrâ'ya ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî'ye, gelmiş geçmiş birçok tasavvuf büyüğüne nispetle, onların eserlerinden ve görüşlerinden örneklerle inceliyordu. Çok istifade ettiğim bir el kılavuzu oldu benim için. Bu sebeple tasavvufa ilgisi olan herkese şiddetle tavsiye ediyorum. Kitapla kalın dostlar 🌿 ... . . . . . . . . . . . #tasavvuföğretileri #sufikitap #timaşyayınları #tasavvuf #ernst #kitaplar #fotografcekkitapoku #kitaplaryolda #okudumokuyun #okudumbitti #aralıkayı #okuma #keşfetteyiz #kesfette1numara #takipci #takipcikazan #takipcikasma https://www.instagram.com/p/B5q9-1NJHDA/?igshid=dxpao6lhk39f
0 notes
kendinibil · 7 years
Photo
Tumblr media
“Hayatının şimdiye kadarki kısmı geçip gitti, geriye gelmez; şu anda önünde olan kısmına ise paha biçilemez.” #ibnataullahiskenderi Başucumda dostlarım, hangi birine dokunsam şaşkınım🤓🤔 #yaşamakdediğin #sufikitap #shemsfriedlander #mevlanacelaleddinrumininunutulmuşmesajı #aşk #hzmevlanacelaleddinrumi #gönülçerağınıuyandırmak #tosunbekirbayraktaroğlu #aşıklartabibi @sufikitap
1 note · View note
clinskv · 6 years
Photo
Tumblr media
https://www.instagram.com/tv/BkxgZBzHy0G/?utm_source=ig_share_sheet&igshid=plv8xfoyiwx1 Tap on the link to view the EPISODE Be a part of Amir Khusro's love story at Nizamuddin dargah this full week #sufi #sufikitap #sufiatotallycleantestimoni #sufit #sufibyabizaazhar #sufirdianaperon #sufiatotallycleanwipes #sufinightinmodeltown #nizamudindarga #delhi #delhiwomen #delhilites #DelhiPHPTraining #delhifoodwalks #delhistreetart #delhiphotographers #delhimoments #delhidietician (at Maharashtra)
0 notes
birneviben · 7 years
Photo
Tumblr media
“Nerede bir gönül varsa, sabır o gönlü temizler, süsler, güzelleştirir.”
Refiklerle yol, niyet, duruş, bakış bir olsun. Niyetimiz, zihnimiz iyi olsun. Diğerlerine de sabredelim ki gönlümüz güzelleşsin.
Ramazan ayı bitmek üzere..Bir sabah ezanı vakti.
21.06.2017
0 notes
yenilerkendinihayat · 9 years
Photo
Tumblr media
Insan hayatı bir ucundan diğer ucuna nasıl değişir? Gençliğinde sosyalist, ilk yetişkinliğinde bohem ve anarşist, ardından zengin bir aristokrat olup en-nihâye nasıl dervişliğe ve şeyhliğe ulaşabilir?  "Şeyh Tosun Bekir Bayraktaroğlu’nun hayat hikâyesini birkaç cümleyle özetlemek gerçekten çok zor. Seksen altı yıl gibi nispeten uzun bir zaman dilimine bile sığmakta zorlanan bu bereketli ve enerjik hayatı Şeyh Tosun Efendi’nin leziz anlatımından okurken, hakikatin çağrısına kapılmanın anlamı üzerine düşünüyor; bir sanatçı ruhun, şöhretinin ve sanatının zirvesindeyken manevi bir arayışla nasıl çırpınmaya başladığına şahitlik ediyoruz. Son derece samimi, sıcak, akıcı ve okuru bir kez yakaladı mı artık bırakmayan bir hikâye… Doğu’dan Batı’ya, sonra tekrar Batı’dan Doğu’ya uzanan bir ruh macerası… Her kula nasip olmayacak bir hayat ve her okura nasip olası bir kitap: Amerika’da Bir Türk." Daha ilk sayfalarından itibaren içine çeken, keyifle kendini okutan bu ibret verici hayat hikâyesini bizlerle buluşturan #sufikitap ekibine şükran dolu teşekkürlerimi sunuyorum.  Vakt-i şerifler hâyr olsun inşâAllah.. Keyfi bol bir haftasonu dilerim, es-selâm! #özlemçelebininkitapları
0 notes
mimzedall · 5 years
Text
Kulluk Kitabı [Muhammed İkbal]
Tumblr media
“İlim apaçık bir sualdir. Aşk ise gizli bir cevaba benzer.” Muhammed İkbal geçtiğimiz yüzyılın başında, Hindistan’da yaşamış şair ve düşünür. Biz onu, Kurtuluş Savaşımız esnasında Pakistanlı Müslümanları örgütleyip, mücadelemiz için Türkiye’ye para göndermesi ile tanıyoruz. Bu davranışı kişiliğini ifade etmek için en güzel örnek olsa da bunun haricinde de bilmediğimiz birçok yönü var İkbal’in. Hindistan’da Müslümanların bir araya gelmesi ve bugün Pakistan adını alan devletin kurulmasında da önemli bir rolü vardır. Kulluk Kitabı’nda sıklıkla esaret altında olmanın ne kadar acı olduğundan, Müslümanların batı tesiriyle bozulmaya yüz tutmuşluğundan ve mücadele etmenin gerekliliğinden bahseder.
Tumblr media
Muhammed İkbal “Frenk tuzağına tutulmuş Müslüman, kolay kolay gönül denen şeyi ele geçiremez. Başkalarının kapısına yüz sürdüm. Artık bu yüz; Ebuzer ve Selman gibi secdeye kapanamaz.” “Bu puthanede, İbrahim oğulları ne zamana kadar Nemrud'un tuz ekmeği ile beslenecek?” “Bir zamanlar alnındaki secde yarası Ay gibi nur saçan Müslümanlığı Garp satın aldı.” “Namaz kılmasına müsaade edilen insanımız cehaletinden Hindistan'da İslam dini hürdür zannediyor.” “Kaderini kendi eliyle yazan millete Allah ululuk verir. Köylüsü başkası hesabına ekin eken milletle Allah meşgul olmaz.” “Adem ihtiyarladı ama Lat, Menat henüz gençtirler, her asırda elbiselerini değiştirip karşımıza çıkarlar.” Tasavvufla ilgilenen, Mevlana’nın hayranı olan Muhammed İkbal aynı zamanda da bir aksiyon adamıdır. Esaret altında yaşanan toprakta yapılan ibadetten sanata kadar her şeyin anlamsız olduğunu söyler. "Sofinin kalbinde mücadele ateşi söndü. Bu miskinliğine mazeret olarak, ‘Ben Elest şarabı ile sarhoşum’ diyor. Şehrin fakihi ruhbaniyeti kabule mecbur oldu. Zira İslam şeriatında, savaş meydanında göğüs göğse harp edilir” sözleriyle her kesimden Müslüman’ı, esarete karşı mücadele etmemekle suçlar. Zamane Müslüman’ının düştüğü hallerden şu sözleriyle şikâyetçidir. “Müslüman evladı ama ölümle aşina değil. Ölünceye kadar ölüm korkusu içinde tir tir titriyor. Yarılmış göğsünde bir gönül görmedim. Sadece bitkin bir nefes ve ölüm kederi...” “Allah'tan başkasının huzurunda secdeye kapandık. Mecusiler gibi onun huzurunda dualar okuduk... Kimseden değil kendimden şikâyetçiyim. Zira biz senin şanına layık kul olamadık.” “Bir gece Rabbimin huzurunda ağladım, sızlandım: Ya Rabbi niçin Müslümanlar sefalet içinde böyle hor ve hakir oldular? Cenabı Hak'tan şu nidayı işittim: "Bilmiyor musun ki, onların gönülleri var ama sevgilileri yok!" “Kur'an ayetleri ile senin alakan Yasin okutup rahat ölmekten ibarettir.”“Müslümanın sönüp gitmesi başka sebeptendir. Ve sen de anlıyorsun ki, onların inhitatına sebep parasızlık değildir.” Müslümanların durumundan üzüntü duymasına rağmen ümitsiz de değildir, öğütleriyle onlara (ve kendine) gitmeleri gereken yolu hatırlatır durur ve dualarıyla Allah’tan niyaz eder. “Bu ihtiyar âlem sona erişip de kaderi örten perde ortadan kalktığı zaman, beni risaletpenah Efendimizin huzurunda rezil ve rüsva etme; hesabımı ondan gizle ya Rabbi.” “Allah hu diye zikretmeden ömür süren bir Müslüman’ın nasibi, yarı ölümdür.” “Bizi kapından kovma ki sana bin can ile aşığız. Bize verdiğin o aşk derdi içinde kıvranıp duruyoruz. Sabırdan başka ne istersen emret; ifaya hazırız. Lakin sabırdan iki yüz fersah uzağız.” “Bir kere Allah'tan başkasına güvendim. İki yüz kere eriştiğim makamdan düştüm.”  “Ebedi hayat tam ve şüpheden azade bir imana sahip olmaktadır. Zan ve tahmin yolunu tutarsan ölür gidersin.” “Namerdin mert olandan daha üstün istifadeler ettiği bir dünyayı alt üst et.” “Uyanık bir gönül insanı kölelikten kurtarır.” “Ne herkes kendine inandığı halde kendini eritir, ne de herkes niyaz içinde naz sarhoşudur. ‘La ilahe’ kaftanı kanlı bir libastır ki mert olmayanların boyuna uzun gelir.” “Âşıkların namazını niye soruyorsun? Onun rükûu da secdesi gibi mahremanedir. Bir ‘Allahu Ekber’in alev alev yanışı beş vakit namaza sığmaz.” “Sen kendini ölüm endişesinden kurtaramıyorsun. Zira hâlâ, kendini topraktan yapılmış bir kalıp zannediyorsun.” “Bilgili insan kelimelerin büklümlerine takılıp kalmaz. Dalgıcın maksadı inci elde etmektir, sedef değil.” “Kâfir odur ki kendini, benliğini dünyada kaybeder. Mümin de odur ki, kâinat kendisini onun vücudunda kaybetmiştir.” Muhammed İkbal’e göre cemiyette kadının mukaddes vazifesi analıktır. Nesilleri yetiştiren ve istikamet veren kadındır. Kadın iffetini ve şerefini korumalıdır. Şöyle öğüt verir kadınlara da: “Ey kızcağızım! Bu süslenmeleri bırak, kâfirlikler Müslümanlığa yaraşmaz. Allah'ın verdiği güzelliğe gönül bağlama, bir bakışla gönüller yağma etmeyi öğren.” “Cihanın sağlamlığı anaların elindedir. Bütün varlıklar, onların karakterlerine emanet edilmiştir. Bu ince hakikati idrak etmeyen bir milletin işlerinde devamlı bir düzen olmaz.” “Hz. Fatıma ol, bu asrın gidişine uyma ki, kucağında bir Hz. Hüseyin yetişsin.” “Bizim akşamımızdan bir seher yarat. Görüş sahiplerini Kuran’a davet et. Bilirsin ki Kur'an okuyuşundaki sûziş ve aşk, Hz. Ömer'in kaderini değiştirdi.” Şu güzel şirin de tercümesini yazıyoruz. Keşke yazıldığı dilde okuyabilseydik: Bu asır, zamanının İbrahim'ini aramaktadır. Cihan baştan başa bir puthanedir. Fakat Allah'tan başka Hüda yoktur.Seni kâr ve ziyan aldattı. Gurur ve tekebbüre düştün. Bilmelisin ki Allah'tan başka Hüda yoktur.Mal, zenginlik, maddeye bağlanmak; bunlar bizim vehim ve zanlarımızın yarattığı putlardır. Lakin Allah'tan başka Hüda yoktur.Akıl ve idrak, zaman ve mekân tasavvurlarına saplanmıştır. Fakat ne zaman ne de mekânın asli bir varlığı vardır. Allah'tan başka Hüda yoktur.Bu "Allah'tan başka Hüda yoktur" nağmesi, gül ve lale mevsimlerine münhasır değildir. Bahar olsun, hazan olsun, "lâ ilahe illallah" nağmesi daima yükselecektir.Her ne kadar cemiyetimiz yenleri içinde putları saklarsa da bana "Lâ ilahe illallah" ezanını yüksek sesle haykırmak emri verilmiştir. Kulluk Kitabı - Allame Muhammed İkbal İkbal’in düşüncelerini şöyle özetleyebiliriz. Müslüman önce Allah’a iman etmelidir, benliğinin yükselmesinin ilk şartı budur. Önce ilimle iman etmeli, sonra da aşk ile onu taçlandırmalıdır. Avrupa (bugünün şartlarında Amerika’yı da dâhil etmeliyiz) doğu toplumlarını sömürmeyi amaçlamaktadır. Müslümanların Avrupa’yı taklit etmesi doğru değildir. Müslüman’ın yapması gereken eğitim ve öğretimin yanında sanatı da kullanarak benliğini ve cemiyeti yükseltmektir. Bunlar için de ilk şart bağımsız olmaktır. Müslüman’ın esarete itaat etmesi doğru değildir. Tasavvufi açıdan baktığımız zaman, bir aşk gereklidir, aşk olmadan hiçbir şey olmaz; lakin bu aşk kişiye hareket etme gücü vermelidir. İkbal denizinden son birkaç katre ile sözlerimizi bitirelim. “Ben lâ-mekândan kaçtım, çünkü orada, gece yarılarını inleten feryat ve figanlar yok.” “Toprağım ama sahralara sığmam; suyum fakat deryalara sığmam. Ben bir sırça şişeyim; lakin taşın yüreği benim korkumdan tir tir titrer.” “Benim toprağıma tohum yerine gönül ektiler.“ “Ey gören, bana bak, beni gör. Bir bakışın feyzi ile beni var et. Bir şeyin zatının kemali, var olmaktır; bir gören tarafından görülmektir. Bilgimiz huzurunda bulunup da şuurumuzla aydınlanmamak, var olmamak demektir. Cihan bizim tecellilerimizden başka bir şey değildir. Biz olmasak ne renk, ne de ses vardır. Sen de cihanın sohbetinden yardım dile. Bakışını onun kıvrımları ile terbiye et.” “Şu eski mabedi sen, bir avuç toprak mı sanıyorsun? O Hakk'ın macerasında bir ‘an’dır.” “İlim bana ‘Aşk deliliktir’ dedi; aşk ise, ‘İlim ancak bir zan ve tahminden başka bir şey değildir’ dedi.“ “Aşk baştanbaşa huzur, ilim baştanbaşa perdedir.“ “İlim kitabın oğlu, aşk anasıdır.“ “Hayat sedefe, benlik ise nisan yağmuru damlasına benzer. Damlayı inci haline getirmeyen sedef ne acınacak haldedir!“ Read the full article
0 notes