Tumgik
#vazife
ilmiyyat1453 · 5 months
Text
Saîd b. Cübeyr (rahmetullâhi aleyh) şöyle demiştir:
"Eğer ancak kendisinde hiçbir hata olmayan bir kimse emr-i bi'l-marûf ve nehy-i ani'l-münker vazifesini yapabilir dersek, dünyada hiç kimse hiçbir şeyi söyleyemez."
Saîd b. Cübeyr'in bu sözü İmam Mâlik'in hoşuna giderdi.
Gazâlî, İhyâ
22 notes · View notes
islaminnuru · 1 year
Text
Şehrin bir ucundan gelen adam “koşarak” gelmişti. Çünkü mevzu ciddiydi, acele edilmesi gerekiyordu. Koşarak geldi ve kuvvetle muhtemel nefes nefeseydi.. Şu sözler dökülmüştü ağzından,
“Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.”
Yasin Suresi 20/21. ayet.
39 notes · View notes
ismailaganet · 2 years
Text
Helâk Olmamı mı İstiyorsun?! - Mahmud Eren Hoca Efendi
Helâk Olmamı mı İstiyorsun?! – Mahmud Eren Hoca Efendi
Mahmud Eren Hoca Efendi, vazifelerin basit şeyler olmadığını ve gerektiği zaman sorumluluğu üzerimize almamızın uygun olacağını anlatıyor. İsmailağa NET tarafından hazırlanan video kesitlerini paylaşarak sohbetlerin daha geniş kitlelere ulaşmasına vesile olabilirsiniz. — İSMAİLAĞA NET | Yolumuz Sohbet Portal: https://www.ismailaga.net/ E-posta: [email protected] Facebook-Twitter-Instagram:…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
murat-o41 · 10 months
Text
Karımı Gay Hamamında Bulduğum Birine Siktirdim!
Herkese merhabalar, ben Ankara'dan Arif, 33 yaşındayım. Karım 31 yaşında, evleneli on yıl oldu. Karım çok güzel ve çekici bir kadındır, uzun boylu, yeşil gözlü, beyez tenli, 90-60-93 vücut ölçülerinde tam bir afet. Karım kısa etek giymeyi çok sever. Karımın sevdiği herşeyi teretdütsüz olrak kabul ederim, çünkü karımın mutluluğu benim için birinci vazife. Karım mini etek giyerek sokakta yürüken çapkın erkekler ondan gözlerini alamazlar, hatta bazen yalnız olduğu zaman laf atanlar bile oluyormuş. Karım bunu bana söylediği zaman ben de karıma, "Ne yapalım, bu kadar güzel olmasaydın, sikmediklerine dua et..." diyerek geçiştirirdim.
Neyse hikayemize gelelim. Bizim hikayemiz bundan tam 18 ay önce yaşanmış, noktası ile, virgülü ile yüzde yüz doğru bir hikayedir. Biz karımla her konuda çok iyi anlaşırız. Seksde de sınır tanımayız, denemediğimiz pozisyon kalmamıştır. Son zamanlarda seks hayatımızda farklı fantaziler kurgulamaya başlamıştık. Fantazilerimizde genelde güzel karımı büyük yaraklı erkekler sikerken ben onları izlerdim. Bunu fantazi olarak düşünmek bile ikimizi de mütüş tahrik ediyordu. Bir gün karıma, "Bu fantazilerimizi neden gerçekleştirmiyoruz?" diye sordum. Karım önce tepki gösterdi. Ben ısrar edince, "Olur mu? Nasıl olacak? Kimle olacak?" gibi sorular sordu. Ben bu işin olacağını, karımın böyle bir isteğinin olduğunu anladım ve karımı rahatlatmak için, "Eger ikimiz de istersek ve uygun birini bulursak problem olmaz!" dedim. O akşam bunu konuşarak muhteşem bir sikiş yaptık. Karıma, "Bak karar vermek bile nasıl tahrik etti, birde gerçekleştidigimizi düşün bakalım..." dedim. Karım, "Haklısın, ilk defa bu gece kadınlığımın farkına vardım!" dedi. "O zaman sıra uygun birisini bulmakta." dedim ve işe gittim.
Çalıştığım şirketin taşra şantiyelerinde bazı problemler çıkmış, patron benim hemen Kastamonuya giderek olayı çözmemi istemişti. Karımı arayarak Ankara dışına gideceğimi söyledim ve hemen yola çıktım. Kastamonudaki işleri bir haftada hallettim. Benim gibi seksi ön planda tutan birisi için bir haftalık zaman çok uzun bir zaman. Karımı arayarak akşama hazırlanmasını istedim ve Ankaranın yolunu tuttum. Ankaraya geldiğimde şantiyenin kiri isi pası ile eve gitmek içimden gelmedi, bir hamama gittim. Ama hamamda bir gariplik vardı, ilk defa gittiğim bir hamamdı ve bu hamam diğerlerinden farklıydı. Herkes siki taşağı açık olarak ulu orta yıkanıyorlardı. Durumu anlamaya çalıştım, farkettim ki Gayların takıldığı bir hamammış. Gaylar orda oluncada Ankaranın tüm sikicileri de doğal olarak oradalar, adeta sik gösterisi yapıyolar...
Tabi ben bir an önce yıkanıp çıkma niyetindeydim. Bu arada birisi geldi hamama. O da ne öyle, adamın yarağı benim bileğim gibi ve bir o kadarda uzun ve damarlı, tam at yarağı gibi. Ben adamın yarağından gözümü alamadım. Adamda beni Gay zannederek bana iş koymaya çalışıyordu. Ben adama Gay olmadığımı söyledim, adam özür diledi. Bu arada adamla konuşmaya başladık. Tanıştık, ismi Hasan'mış. Hasan oldukca yakışıklı, düzgün fiziği, atletik yapısı ve etkileyici ses tonuyla tam bir erkek. Ben hemen 'karımı siktireceğim koca yaraklı adam işte karşımda' diye düşündüm. Hasana düşündüğümü direk olarak söyledim. Hasan önce şaşırdı, fakat benim samimi olduğumu anlayıncada kabul etti. Birlikte yıkandık ve hamamdan çıktık. Karımı aradım ve 'fantazilerimizin bu gün gerçekleşeceğini' söyledim. Karım, "Tamam, bekliyorum." dedi.
Hasanla birlikte eve geldik. Karım bizi bahçede karşıladı. Harika hazırlanmış, en sexy kıyafetlerini giyinmiş, güzel kokulu parfümler sürünmüştü. Karım Hasanı görünce önce yüzü kızardı, fakat sonra hafif gülerek "Hoş geldiniz." diyerek bizi içeri aldı. Ben içimden "Orospu buldun kaymak gibi adamı, gülersin tabi." diye geçirdim. Salona oturdudk. Tanışma, sohbet, yemek, içki derken, saat gece 11 oldu. Karımla Hasan samimiyeti ilerletmiştiler, şakalar, gülüşmeler ve cilveler havada uçuşuyordu. Karım bir ara mutfağa gidince, Hasan, "Ya Arifciğim, karın gerçekten çok hoş bir kadınmış, çok şanslısın." dedi. Ben de, "Teşekkür ederim, sen de şanslısın, artık senin de karın sayılır, doya doya sik işte!" dedim ve karımın arkasından ben de mutfağa gittim. Karıma, "Hasanla sikişmeye hazırmısın?" dedim. Karım, "Sen bizi biraz yalnız bırak, biz başlayalım, sen sonra gel." dedi. Ben de, "Olur." dedim ve salona giderek, Hasana, "Sigaram bitmiş, ben bir sigara alıp geliyorum." dedim ve dışarı çıktım.
On dakika sonra döndüğümde Hasanla karım ayakta birbirlerine sarılmış öpüşüyorlardı. Ama ne öpüşmek, adeta birbirlerini yiyorlardı. Ben içeri girince şaka yollu, "Kolay gelsin, ya adam beni de bekler demi, bir haftadır abaza kaldım, karımı benden önce sen götürüyorsun." dedim. Hasan da, "Abi ateşele barut bir arada olmuyor işte, ne yapalım patlıyor, doğanın kanunu bu..." diyerek karımı soymaya başladı. Soydukça karımın güzellikleri ortaya çıkıyordu. Hasan karımı tamamen soyduktan sonra memelerinden başlayarak emmeye yalamaya başladı ve amına indi. Karım, "Dur Hasan, kocam amımı yalasın, sende sik!" diyerek Hasanı geri ittikten sonra Hasanı soydu. Artık ikiside çırıl çıplaktılar. Karım Hasanın yarağını görünce gayri ihtiyari "Vaaauuvvvv! Bu ne Hasan?" diyerek Hasanın yarağına aç kurt gibi saldırdı. Banada "Gel kocacım amımı yala. Karının amını sulandırmak, sikicisine hazırlamak senin işin!" diyerek amını ağzıma verdi...
Ben karımın amını yalarken, karım da sikicisinin yarağını yalıyordu. Muhteşem bir manzara! Karım Hasanın yarağını öyle bir iştahla yalıyordu ki, ben on yıllık karımı ilk defa böyle yarak yalarken gördüm. Bir ara boğulacak zannettim, uyardım, "Yavaş ol karıcım, elinden alan yok, o koca yarak sabaha kadar senin!" dedim. Karım, "Sen işine bak da karının amını ortağına iyi hazırla!" diye emir verdi. Ben de çaresiz karımın isteklerine uydum, çünkü bunu ben istemiştim. Yalamaya devam ettim amını bir süre. Sonra karım kalktı Hasanı sırtüstü yatırdı ve bana, "Gel şapşal kocam, sikicimin yarağını elinle karının amına yerleştir!" dedi. Kendi kendime (Ya bizim orospuda ne fantaziler varmış!) diyerek çaresiz Hasanın yarağını elimle karımın amına yerleştirdim. Karım yavaş yavaş Hasanın yarağının üzerine oturdukca o devasa yarak benim elimden kayarak karımın daracık amcığına giriyordu...
Yarısına gelmişti ki, karımın gözleri kaymış, acıdan inim inim inleyerek, "Yeter Hasan, dur biraz..." demeye başladı. Bir süre bekeldiler öylece. Ben Hasanın gözlerine bakarak, "Yüklen!" diye işaret ettim. Bu arada Hasanın yarağını da bıraktım. Hasan karımın kalçalarından tutarak alttan bir hamlede amına yarağının tamamını soktu. Karım öyle bir çığlık attı ki, evimiz bahçe içinde villa olduğu için kimse duymadı, yoksa komşular dökülürdü başımıza. Biraz öylece beklediler. Bir süre sonra Hasan alttan, karım da üstten, yavaş yavaş, ritmik olarak hareket etmeye başladılar. Karım Hasanın göğsüne yüz üstü yatmış, kalça hareketleri ile kendini sikicisine siktiriyordu, Hasanda alttan tempolu bir şekilde karıma o koca yarağını acımadan sokuyordu. Yarak güzel karımın daracık amında iş makinasının pistonu gibi bir kayboluyor bir gözüküyordu. O koca yarak karımın amına nasıl girdiğine inanamıyordum, çünkü yarak olağanüstü büyüklükte idi, zenci yarağı onun yanında çocuk pipisi kalır!
Ben de, Hasanınki kadar olmasa da hatırı sayılır büyüklükteki sikimle 31 çekiyordum. Bir süre sonra Hasan karımı yere yatırdı, bacaklarını omuzuna aldı, karıma öyle bir giriş yaptı ki karım feryadı bastı. Hasan karımı bu şekilde tam yarım saat sikti. Karım kaç kez orgazm oldu bilmiyorum, ama Hasanda halen tık yoktu, habire azgın boğa gibi pompalıyor, sokuyordu. Karım bir ara bana, "Boynuzların iyi yağlansın kocacığım, gel Hasanın yarağı girerken amımı yala!" dedi. Ben de dilimi karımın amına yerleştirdim. Hasanın yarağı benim dilimi sıyırarak karımın amına giriyordu, girince karımın zevk suları dışarı taşıyordu, yani benim ağzıma doluyordu. Karım da, "Nasıl kocacım, boynuzların iyi parladı mı?" diye bana laf atıyordu. Ama yapacak bir şey yoktu, zira bunu ben istemiştim. Hemde karımın bu hakaretleri hoşuma gider olmuştu bile...
Nihayet Hasanın patlayacağını çıkardığı seslerden anladım ve dilimi karımın amından çektim, yoksa Hasan döllerini ağzıma fışkırtabilirdi. Sonunda Hasan hırıltılarla boşalmaya başladı. Sikini karımın amından çıkardığında Hasanın dölleri karımın amından akmaya başladı, öyle fışkırtmıştı ki, döller amından dışarı taştı. Karım kalktı banyoya gitti, ama yürümekte zorluk çekiyordu. O gece Hasan karımı sabaha kadar iki sefer daha sikti. Aslında Hasan karımı sikmeye devam edecekti, ama karımda mecal kalmadı...
Hasan bekarmış, annesini arayarak 'İstanbul'a iş bulmak için gittiğini' söyledi ve tam bir hafta bizde kalıp karımı sikti. Karımı banyoda, yatak odasında, salonda, evin her yerinde, sabahlara kadar sikti. Giderken telefonunu aldık, karım büyük yarak isteyince Hasanı arıyoruz, Hasan gelip karımı doya doya sikiyordu, taa ki iş bulupta İstanbul'a yerleşene kadar. Büyük yarağa alışan karım artık benim sikimle yetinmiyor, ne yapacaksak. İşte böyle hikaye severler, ben karımın sikicisini tesadüfen Gay Hamamında onca yarak arasından seçtim ve karımı kendi elimle siktirdim!
[Arif]
157 notes · View notes
ziyapasa-01 · 7 days
Text
Üstüne vazife olmadığı halde,
Sürekli başkalarını ELEŞTİRİP yargılayanlar;
SORUN başkaları değil,
Sizsiniz...🖋️
Tumblr media
21 notes · View notes
nurtohumlari · 9 days
Text
Ateş dahi, sair esbab-ı tabiiye gibi kendi keyfiyle, tabiatıyla, körükörüne hareket etmiyor. Belki emir tahtında bir vazife yapıyor ki; Hazret-i İbrahim'i (a.s) yakmadı ve ona, yakma emrediliyor. (Risale-i Nur; Sözler)
9 notes · View notes
bi-perva · 6 months
Text
🌊"Demek ki, insanın vazife-i fıtriyesi; taallümle tekemmüldür, dua ile ubudiyettir."
İman ve Küfür Müvazeneleri
39 notes · View notes
sillagen · 19 days
Text
Kurban bayramı yaklaştıkça hayvanla bir kan kardeşi olmadığım kalıyor. Etle öyle uğraştığım için mutluluk gelmiyor bünyeye. Kurban Allah rızası için yaptığımız vazife olduğu icin bayramın sevinci olsada evlerde o minvalde pek yaşanmıyor bunu her Anadolu kızı bilir. Mutfakta bir sürü bulaşık kaç gün kellesi, işkembesi bilmem nesi ile uğraş sonra kıyması ve paketlenmesi daha niceleri.
18 notes · View notes
mendivayy · 7 months
Text
Haddini bilmek ona göre konuşmak,üstüne vazife olmayan şeyler hakkında yorum yapmamak bunlar edep adaptır yani bizim oralarda.
22 notes · View notes
toprakh · 1 month
Text
Tumblr media
Hem deme ki: "Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki, bu kâinat bir Hakîm-i Mutlak tarafından kasdî olarak bana teshir edilsin, benden bir şükr-ü küllî istenilsin?" Çünki sen çendan, nefsin ve suretin itibariyle hiç hükmündesin. Fakat vazife ve mertebe noktasında, sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudatın belâgatlı bir lisan-ı nâtıkı ve şu kitab-ı âlemin anlayışlı bir mütalaacısı ve şu tesbih eden mahlukatın hayretli bir nâzırı ve şu ibadet eden masnuatın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin. Sözler - 328
Biz hep İnsanlardan bekliyoruz değer görmeyi. İstiyoruz ki bizi el üstünde tutsunlar, önemli olduğumuzu hissettirsinler, en azından insan yerine koysunlar diyoruz. Binbir türlü zahmete katlanıp değerli olmaya çalışıyoruz elalemin gözünde.Hele de bizim kıymet verdiğimiz insanlar bizi bir hiç yerine koyuyorsa değmeyin can sıkıntımıza. Sanki onlarında cenneti var da bizi cennetlerine alsınlar diye çabalıyoruz.Halbuki bizi yaratan zaten bize en büyük değeri vermiş, bizi İslam fıtratı üzerine ve insan olarak yaratmış. Müslüman bir cagrafyada, inançlı anne babanın evladı olarak dünyaya göndermiş. Sayısız nimetlerle donatmış etrafımızı. Dünyada verdikleri yetmemiş, sonrasında bize bir de cennet vaadetmiş. Hakkıyla kulluk vazifeni yap, aklının tahayyül edemeyeceği güzellikler var sana demiş. Ehh işte biz insanoğlu aklımızın alamayacağı sonsuz güzellikler yerine küçücük zihnimizin arzularına kapılıyoruz. Sanki sonsuz olan ahiret hayatı değil de dünya hayatıymış gibi geçici olanı tercih ediyoruz.
H.
8 notes · View notes
erenist · 1 month
Text
günaydın memleketin ücra köşelerinde ince ince doğan hayatlar, kendi kendine solanlar, sevdiğine seke seke giden kumru kuşları, sevmeyi değil susmayı vazife edinenler, tek başına yeşeren gelincik çiçekleri.
günaydın toprağımıza düşen ilk cemre. Yakında bahar gelecek. günaydın.
8 notes · View notes
cokfazlayoruldum · 7 months
Text
Neden 30 değil de 29 Ekim ?
Atatürk Cumhuriyetin ilanı için, neden 29 Ekim’i seçti?
İlandan 2 yıl sonra Ekim 1925’te, Fahrettin Altay Paşa Atatürk’ün misafiridir. Zihnini hep meşgul eden bir soru sorar ulu öndere. “Paşam benim dikkatimi çekti…Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine denk gelmesi acaba bir tesadüfmüdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi” Bunun üzerine Atatürk ona şöyle bir cevap verir. “Fahrettin, mütarekenin ilk günlerini hatırlarmısın?.. Saray ve hükümet, teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti. Saray bu halden memnundu. Fakat ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik.Fakat benim inandığım ideale, benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti?
Dört yıl.
29 Ekim 1923 de Cumhuriyeti ilan ettik. İşte 5 yıla sığdırdığımız büyük inkilap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet, kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır. Çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur. Bütün Dünya buna şahit olmuştur. Daha da şahit olacakları vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası çektiğim azabı bilirsin, yanımdaydın.
Mondros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim.
İşte bu da mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır”
Atatürk burada bir an durur, elini masanın üzerine koyar ve; ”Deyiniz ki bu, tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür” Fahrettin Altay “Ama paşam bundan niye hiç söz etmediniz?” diye sorar. Atatürk cevap verir “Şahsen övünmek olurdu. Oysa esas övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin ve ordunun hakkıdır” Atatürk’ün Cumhuriyet ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin özel nedeni, bu cümlelerden de anlaşılıyor.
Ulu önder 30 Ekim 1918’de imzalanan “Mondros Mütarekesi” ile her anlamda teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin, kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna tam 5 yıl cevap vermek istemedi. O nedenle 4 yıl 364 gün sonra Cumhuriyeti ilan ederek bir ifadeyi kesinleştirmek istemiştir. Esaretten 1 gün önce Cumhuriyeti ilan ederek bir anlamda öc almak istemiştir. Türk Milleti 5 yıldır esaret altındadır demek ona zor geldiğinden Türk Milleti 4 yıldır esaret altında kalmıştır diyebilmek için 30 Ekim’e bir gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk, Mağrur ve galip olarak, batılı devletlere “Ben 30 Ekim’i tanımıyorum.. Sizden bir gün öndeyim..Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız.” demiştir..
#CumhuriyetYüzYaşında
15 notes · View notes
fani1816 · 2 months
Text
Tumblr media
"İttifak ettiğimiz hususlarda birlikte hareket edelim. İhtilaf ettiğimiz hususlarda birbirimizi mazur görelim"
Şu zamanda yapmamız gereken aslî vazife bu olsa gerek...
11 notes · View notes
keats-and-shauq · 2 months
Text
Agar ye keh do, baghair mere nahin guzara, to main tumhara
Ya us pe mabni koi ta'assur, koi ishara, to main tumhara
Ghuroor-parvar, anaa ka maalik, kuchh is tarah ke hain naam mere
Magar qasam se jo tumne ek naam bhi pukara to main tumhara
Tum apni sharton pe khel khelo, main chahe jaise lagaun baazi
Agar main jeeta to tum ho mere, agar main haara to main tumhara
Tumhara aashiq, tumhara mukhlis, tumhara saathi, tumhara apna
Raha na in mein se koi duniya mein jab tumhara, to main tumhara
Tumhara hone ke faisle ko main apni qismat pe chhodta hun
Agar muqaddar ka koi toota kabhi sitara, to main tumhara
Ye kis pe taaviz kar rahe ho, ye kis ko paane ke hain vazife
Tamaam chhodo, bas ek kar lo jo istikhara, to main tumhara
– Amir Ameer
12 notes · View notes
haziranzede · 10 months
Text
arkadaşlar sakin görücü usulu evlilikte vesile olanların dediklerine inanmayın. üzerlerine vazife olmadığı halde yalan konuşuyorlar. evlilik çok zor karar verilen bir durum.
yalan söylüyorlar. uygun olmayan insanları birbiri ile tanıştırıyorlar. aklı melekesi, bilgisi, kültürü, dindarlık seviyesi düşük olan insanaların vesile olması ile evliliğe adım atılmaz.
malesef toplumumuzda yetişmiş insan çok çok az. o sebeple toplumdaki herkesin sözünü kaleye almaya gerek yok.
ehil, ehliyetli sahibi, dini bilen, kültürlğ, kafası çalışan insanın lafı kaleye alınır. kalanı ise çamurd altın aramaya benzer. 100 laf konuşur içinde bir doğru ya vardır, ya yoktur. onunla uğraşana kadar verdiğin emek elde edeceğine değmez
24 notes · View notes
musfika-hanim · 3 months
Text
birilerinin işini kolaylaştırmak, üzerindeki sorumluluğu azaltmak için ön ayak olmak, yükünü hafifletmek, üstüme vazife olmayanı da kucaklamak gibi çabalarımın oldu hep. bunu Allah biliyor kul farkındadır değildir pekte önemi yok. olsa güzel olurdu olmuyorsa boşver.
9 notes · View notes