Tumgik
#yüksek işler
enatech · 1 year
Text
Vertical Endüstriyel
0 notes
idecolors · 1 year
Text
Dağcı camcı, metropol dağcıları, endüstriyel dağcılık hizmetleri, yağmur oluk montaj tamiri, yüksek tavan tadilat işleri, yüksek işler, dış cephe temizlik hizmetleri, dış cephe cam temizliği, iple erişim hizmetleri, cam silen dağcılar, dağcı camcılar, dağcı ekibi ile temizlik, güvenlik ağı kurulumu, dış cephe bakım onarım, Dağcı ekip dış cephe temizliği, Banyo zemin cilasi
0 notes
gonderen · 1 year
Text
Studyobugra - Platin
Eskişehir fotoğraf stüdyoları denildiğinde akıllara stüdyo Buğra geliyor. Stüdyo Buğra bütün Türkiye’de profesyonel fotoğraf ve video hizmeti sunmaktadır. Stüdyo Buğra’yı farklı kılan şey çekim sırasındaki yüksek ve pozitif enerji oluyor. Fotoğrafçı Eskişehir konusunda birçok hizmet sunuyor. Damat ve gelin çekimi, bireysel dış çekim, reklam tanıtım video çekim, nişan fotoğrafları ve daha birçok alanda profesyonel hizmet sunuyor. Özellikle sinematik video çekimi alanında oldukça harika işler yaratmaları sayesinde herkes tarafından tercih ediliyor.
Eskişehir müzik stüdyoları arayışı içinde olanlar stüdyo Buğra’yı tercih edebilirler. Yüksek çözünürlükte kaliteli ve profesyonel kameralar ile müzik video klip çekimi hizmeti de vermektedir. Eskişehir veya çevresinde yaşayanlar düğün çekimlerini, özel anlarını stüdyo Buğra ile güven içerisinde ölümsüzleştirebilirler. Stüdyo Buğra sizlere hizmet vermekten gurur duyuyor. Size bütün ihtiyaçlarınızı rahat bir şekilde karşılayacağından emin olabilirsiniz. Kurgu ve montaj alanında oldukça yaratıcı ve profesyonel fikirler ortaya çıkarır. Siz de özel anlarınızı konforlu bir şekilde ölümsüzleştirmek istiyorsanız 05493269226 numarasını arayarak stüdyoyla iletişime geçebilirsiniz.
1K notes · View notes
istekligurbetci · 19 hours
Text
İlgisiz kocam yüzünden götümden oldum
İlgisiz kocam yüzünden götümden oldum, 43 yaşında, evli, bir çok açıdan sıradan bir kadınım. İstanbul’un eski semtlerinden birinde, eski bir mahallede yaşıyorum. Kocam Eminönü’nde esnaf. Kendim, tecrübeli bir ev hanımıyım. Bir ara tuhafiye açtık bana bu semtte, ama bilirsiniz, kendi semtinde işler yürümez. Komşuların gönlü hatırına yazdığım veresiyelerle bir sene içinde açtığımız gibi kapadık dükkanı. Ben de evime, uzun ve bomboş geçen hayatıma, dolapta giyilmeyi bekleyen iç gıcıklayıcı kıyafetlerimi her gün yeniden ütüleyip, giymeden asmalara geri döndüm.
40’lı yaşların tadını yeni yeni almaya başladığım, boğucu yazlardan biriydi bahsedeceğim o yaz. Kocamın geçim kaygısı, borçlar, vergiler ile boğuşmaktan beni unuttuğu, benimse koca yaz pencere önünde çiçek gibi sararıp solduğum vakitlerdi. Her sabah, artık eskisi kadar sıkı olmayan ancak üzerine gelen yeni bir olgunlukla gözüme eskisinden bile lezzetli görünmeye başlayan kalçalarımdan aşağı, göğsü açık tek parça mavi elbisemi çekiştirerek indirir, saçlarımı aynada şöyle bir savurduktan sonra yerinden fırlayacakmış gibi duran göğüslerimi iki elimle kavrayıp yerine oturtup, evimden tüm mahalleye yayılan mis gibi türk kahvesi ve dekolteme sıktığım yasemin kokularıyla camın önüne oturur, bir sigara yakıp sokağı seyre dalardım.
Yine böyle bir sabah, kahvemden lk yudumu almamla beraber evimin önünde duran bir kamyon, ve peşi sıra gelen bir taksi dikkatimi çekti. Kamyondan adamlar alelacele inip eşyaları indirmeye başladılar, tam yarılamışlardı ki taksiden uzun boylu, esmer, oldukça hoş bir delikanlı indi.
Dikkat kesilerek izlemeye başladım. Tam karşı apartmanın, tam da bizim olduğumuz katındaki karşı karşıya baktığımız cephesindeki daire nicedir kiralıktı. Penceresiz camlarda, eşyaların oraya taşınmaya başlandığını gördüm. Bir saat kadar, bu genç ve hoş delikanlıyı izledim penceremden. Hamallarla beraber eşyaları yapılı vücuduyla kolayca kaldırıp indiriyor, sürekli inip çıkarak gayretle koşturuyordu. Yakıcı sıcakta 3. Kata inip çıkmaktan ter içinde kalmıştı, bir komidini yukarı taşıdıktan sonra camın önünde tişortunu çıkartıp eline alarak yüzünü ve boynunu kuruladı. Düzgün karnından kasıklarına doğru inen çizgi biçimindeki kılları, göğsündekilerle birleşiyor, ve o esmer, parlak tene daha erkeksi bir çekicilik katıyordu. 26-27 yaşlarındaydı en fazla, gür simsiyah saçları ensesinde düzgünce kesilmişti. Güçlü bir çenesi, sert ama toy bir
ifadesi vardı. İster istemez dudaklarımı yalayarak , sigaramı söndürdüm, boş kahve fincanımı alarak yemek yapmak üzere istemeye istemeye mutfağa yollandım.
Mutfakta tuzlu suya yatırmak üzere patlıcanları doğrarken, elimde olmadan en müstehcen düşüncelerin pençesinde kıvranıyor, bacaklarımın arasında boşa giden ıslaklığım arttıkça dizginlenemez bir arzuyla yanıyordum. Yemeği hazırlayıp ocağa verir vermez tekrar cama koştum. Delikanlı ortada gözükmüyordu. Yatak odama girdim, boy aynasının önüne geçerek üzerimdeki elbiseyi sıyırıp attım. Çamaşırlarımı bir bir çıkartıp, vücudumu incelemeye başladım. Senelerdir güneş görmeyen tenim mermer gibi bembeyazdı. Tombul göğüslerim biraz sarkmıştı, ama olsundu, hala yuvarlaklıklarını koruyorlardı. Seneler içinde aldığım kilolar, gençliğimde incecik, narin bir kız olan beni, şimdilerde dolgun ve iştahlı bir kadın gibi gösteriyordu. Hala güzeldim, 43 yaşında gibi durmadığımı çevremden hep duyuyordum zaten. Evin içinde ve dış dünyadan uzak yaşanan bir hayatın bana bağışladığı tek şey, genç görünümüm olmuştu.
Çırılçıplak halde, geçen sene bir akrabanın düğününde giymek için aldığım yüksek topuklu ayakkabılarımı giydim. Kalçalarımı sallayarak salona, pencerenin önündeki koltuğa geçip oturdum. Bacaklarımı kaldırıp ayırarak, topuklu ayakkabılı ayaklarımı pencerenin pervazına yasladım. Sırılsıklam olmuş pembe beyaz amımı, kapalı perdenin arkasındakileri düşünerek okşamaya başladım.
Bir elimle dimdik olmuş göğüs uçlarımı sıkıyor, bir elimle de parmaklarımı amıma sokup çıkarıyor, kendi kendime hafif hafif inliyordum. Vücudumu saran zevk dalgası arttıkça cüretkarlaşıyor, aklıma olmayacak fikirler düşüyordu. Ayakkabımın ucuyla perdeyi hafifçe araladım. Bu riski göze alacak kadar azmıştım, perdeyi açtığım anda delikanlı eğer oradaysa, beni tamamen görebilecekti. Tüm çıplaklığımla hem de. Gözlerimi kapattım, beni görüyor mu bilmiyordum. Şiddetli bir orgazmın yaklaşmakta olduğunu farkettiğim anda son bir cesaret gözlerimi açtım, ve yeni takılmış perdelerinin ardından elinde o muhteşem sikiyle bana eşlik eden delikanlıyla göz göze geldim.
Ani bir heyecanla tüm vücudum sıtmaya tutulmuş gibi titreyerek boşaldım. Delikanlının da tam o anda başını geriye atmasıyla, onun da şiddetli bir şekilde boşaldığını anladım.
Delikanlı boşaldıktan sonra tek kolunu cama yaslayıp, kafasını da kolunun üzerine koyarak ve hafifçe sırıtarak gözlerime bakmayı sürdürdü. Bu bakışı biliyordum, gençken aşina olduğum bakışlardı bunlar. Yetinememe bakışıydı, bu bir son değil başlangıçtı. İçindeki tatmin olmayan bir arzuyu uyandırmıştım, ve o arzuyu benden başka bir kadın artık yatıştıramayacaktı.
Boşaldıktan sonra ani bir panik ve suçluluk duygusu üzerime çökünce ayağımı alelacele perdeden çekip, küçücük aralığı kapattım. Yüzüm kıpkırmızı bir halde kalkıp özensiz bir eşofman altı ve bluz geçirdim üstüme, yemeğin altını kapatıp sofrayı kurmaya başladım.
Bütün akşam yemeği boyunca, eşim sofrada bir yandan ağzını şapırdata şapırdata musakkayı yiyip bir yandan bu ay karın yüzde kaçının cebimize kalacağını anlatırken, aklımda hep esmer delikanlı ve onun iri aleti vardı. Gece yatarken kocama yanaştım, ancak çoktan horlamaya başlamıştı bile.
Ancak ben uyuyamıyordum.
Islak ve sıcak amım, çılgınlar gibi, saatlerce sikilmek istiyordu çünkü.
Ertesi sabah, hissettiğim suçluluk duygusuyla pencerenin önüne yanaşamasam da içimdeki istek dinmek bilmiyordu. Kapalı perdenin arkasında her zamanki gibi kahvenle beraber sigaramı tüttürürken, aklıma bakkal Remzi geldi. Remzi, mahallenin en dindar esnafındandı. Dindardı dindar olmasına, ancak mahallaye geldim geleli benim için yanıp tutuşurdu. Birkaç sene önce, yine çok azdığım bir dönem kendisine teslim olmuştum. O da karısından kaçabildikçe arka mahallede kiralık boş evlerinde buluşur, saatlerce doymadan siktirirdim kendimi. Sonralarında eve kiracı bulunup da dolunca, görüşemez olmuştuk. Hem de karısı Ziynet sürekli dükkanda yardıma gider olmuştu.
Remzi çirkin bir adamdı. 51 yaşlarındaydı. Göbekli, kıllı vücudunun üzerinde lastik top gibi duran yusyuvarlak bir kafası, ve kafasına yapışmış gibi duran her daim yağlı saçları vardı. Fakat fantezilerinin sınırı yoktu, hakkını yememek lazım, kaç kere çığlıklar ata ata boşalmıştım Remzi’nin koca göbeğinin altında.
Aklına Remzi’nin düşmesiyle, telefonu eline aldım. Bakkalın numarasını tuşladmı, Remzi açınca umutlandım.
-Alo?
Dedim en şen şakrak, işveli sesimle.
-Sipariş verecektim müsaitseniz…
Bu üstü kapalı daveti hemen anlayan Remzi, gerçekten bir siparişim olup olmadığını bile sormadan “hemen geliyorum” diye tıslayarak telefonu kapattı.
Odama koştum, azgınlıktan delirecek gibiydim. Kafası her türlü fanteziye basmasına rağmen bir hesap bile yapmaktan aciz olan Remzi, yeğeninin bilgisayarında izlediği porno filmlerden jartiyerleri tangaları öğrenmiş, her Aksaray’a gittiğinde bana oradan torba torba en iç gıcıklayıcı çamaşırları taşır olmuştu o dönem. Remzinin getirdiklerini sakladığım dolabın çekmecesini açtım, üstüne örttüğüm çarşaf ve havluları kaldırdım. Giymek üzere ip gibi bir kilot, ve göğüs uçlarını dışarıda bırakan bir sütyen seçtim. Saçlarımı açıp savurdum, dudaklarımı biraz pembeleştirdim.
Remzi kapıda eli kemerinde duruyordu. Davet beklemeden paldır küldür içeri girdi, beni tutup duvara yapıştırırken ayağıyla kapıyı tekmeleyerek kapattı. Sigaradan sararmış bıyıkları boynumda gezinirken elleri götümü sıkmaya başlamıştı bile. “Delirdim kız, kudurdum, yanıyorum nicedir! Seni düşüne düşüne çavuşu tokatlamaktan sikim yara oldu.”
Ses çıkarmadan kendimi remzinin azgın kollarına bıraktım bir süre, elleri kilodumun arasından amıma inmeye başladığında çekeren onu pencerenin önündeki koltuğa getirdim, göğsünden iterek oturttum. Perdeyi çok minik araladım. Delikanlı, camın önüne aldığı yemek masasında bir şeyler yazıyordu. Penceremdeki hareketi farkedince göz göze geldik. Hiç tereddüt etmeden arkamı dönüp, Remzi’nin kucağına o azmış sikini içime alarak oturdum.
-Kız sen şaşırdın mı? El gün görecek, kız kime diyorum azgın köpek seni. Ouuu…
Kucağında, arkadan izlendiğimi bilmenin zevkiyle göğüslerimi ağzına vere vere oturup kalkıyordum .
-İster misin biri daha gelsin? Şu karşıdaki delikanlıyla beraber,ha ? Hem ne zamandır götümden sikmek istiyordun, o da gelirse siktireceğim sana götümü…
Remzi bir an duraksadı, bir karşıdaki delikanlıya baktı, bir götümü kavradı. Üzerinde inleyerek kıvrandım bir süre daha.
-Tamam lan allahsız karı gelsin. Doyumsuz kevaşe seni,ohh. Yavaş kız kızışmış kancık, oaahh…
Remzi’nin üzerinden kalkıp, ona arkamı dönüp pencereye yüzümü dönerek tekrar oturdum sikinin üstüne. Remzi zevk içinde kasıklarında zıplayan kalçalarımı sıkıp tokatlarken, ben inip kalkarak delikanlının gözlerine bakıyordum. Delikanlı ayağa kalktı, geriye doğru birkaç adım atıp dönüp tekrar bana baktı. Bakışlarıyla onay istiyordu adeta. Daha şehvetle zıplamaya, göğüslerimi sıkmaya başladım cevap olarak.
Bir dakika sonra, delikanlı kapımdaydı.
Yakından daha bir yakışıklı, daha bir hoştu bu gencecik afet. Kapıdan girdiği anda, hiç duraksamadan sert bir hamleyle kucağına aldı beni, salona götürüp , koltukta sikiyle oynayan Remzi’nin ayaklarının altına yatırdı.
-Selamın aleyküm dayı.
Remzi’yi selamlayarak üstündekileri bir çırpıda çıkardı, bacaklarımı iki eliyle kaldırıp ne zamandır bu anı bekliyormuşçasına amıma yumuldu. Dilini amıma sokuyor, am dudaklarımı emiyor, klitorisimi ufak ısırıklarla uyarıyordu. Kıvrım kıvrım kıvranıyordum altında. Koltukta bizi izleyerek aletini sıvazlayan Remzi bile zevkten çatallaşmış sesiyle “Ulan ağzının tadını biliyon sen azgın sürtük” diyerek inim inim inliyordu. Yarım saate yakın yaladı yuttu azgınlıktan şişip kabarmış amımı, bir kere boşalmış, tekrar eskisinden beter azmıştım.
Kafasını kaldırdı, bacaklarımı tekrar açıp kaldırıp Remzi’ye gelip girmesin i işaret etti. Remzi bir an bile duraksamadan, kalçamdan kavrayıp kazık gibi olmuş sikini içime soktu. Adının Hakan olduğunu orgazm anımda öğrendiğim delikanlı da kalkıp, yüzüme doğru hafifçe oturarak o muhteşem iri aletini dudaklarımın arasına soktu. Zevk içinde kıvranıyordum, amım bir yandan, ağzım bir yandan sertçe sikiliyordu. Hakan saçlarımdan tutmuş çeke çeke boğazıma kadar ittiriyordu iri sikini, Remzi köküne kadar soktukça tüm bedenim sarsılıyordu.
Hakan ağzımdan kalktı, beni yüz üstü çevirerek domalttı. Arkama geçip amımla sonunda o harika yarrağını buluşturdu. Sırılsıklam amıma sokup çıkarırken, bir yandan da ağzında ıslattığı parmağıyla göt deliğimi açmaya başladı. Remzi, gelip kalçamın üstüne ata biner gibi oturarak göt deliğimi zorlamaya başladı. Hakan bir eliyle beni daha da azdırıp kolay götten almam için klitorisimi okşuyor, hem de hızla gidip geliyordu ıpıslak amımda. Remzi bir anda çok da ufak olmayan sikini götüme soktu. Bir an acıyla çığlık attım, ama ok yaydan çıkmıştı artık. İkisi de deli gibi sikiyorlardı beni. Acıya alışınca hem götten hem amdan sikilmenin tadına varmıştım. Hepimiz deli gibi inliyorduk, ben çığlıklar atıyordum. İkisi de Ayfer diye sayıklıyorlar, bana kadın olduğumu tekrar hatırlatıyorlardı sanki. Fazla dayanamadım, komşular duyar diye bile düşünmeden bağıra çağıra boşaldım.
Hakan ve Remzi hala boşalmamışlardı. İkisi de kalktılar, beni tekrar domalttılar. Remzi aletini ağzıma verdi, Hakan da arkama geçip götümden girerek sikmeye devam etti. Hakan inleyerek götümde gidip geldikçe Remzi’ninkini daha sıkı emiyor, yalıyordum. Boğazıma kadar sokup emerken, arada ağzımdan çıkarıp taşaklarını yalıyor, elimle devam ediyor, sonra tekrar ağzıma sokup hızlı hızlı emmeye devam ediyordum. İkisi de kendilerinden geçmişlerdi, iki erkeği de fazlasıyla doyuruyordum. Remzi daha fazla dayanamayıp saçlarıma yapışarak ağzıma, yüzüme boşaldı. Yorgunlukla ve rahatlamayla kendini yere atınca, Hakan arkadan dağılan saçlarımı tutup çekerek yüzümü kendisine çevirdi. Döle bulanmış suratımı izleyerek götümü sertçe sikmeye devam etti. Boşalmak üzere olduğunu anladım ve kendimi serbest bıraktım. Üçüncü kez aynı şiddetle boşalmaya başladığımda, Hakan’ın ılık döllerinin götümden akmaya başladığını hissettim.
Üçümüz bir süre yerde hareketsiz yattık. İnlemeler, sayıklamalar kesilmişti. Harika hissediyordum kendimi, büyük bir açlığın üzerine çok lezzetli bir yemek yemiş gibiydim. Egom okşanmış, iki adamın gözünde de adeta bir seks tanrıçası olmuştum. Yavaşça yerimden kalktım, kocamın geleceğini söyleyip hazırlanmalarını rica ederek odama geçtim. Bir şarkı mırıldanarak günlük kıyafetlerimi giydim. Önce Remzi çıktı, beş dakika sonra da Hakan’ın çıkmasını kararlaştırmıştık. Remzi çıktıktan sonra Hakan , kapının önünde bir posta daha sikti beni üstümdekileri çıkarmadan eşofmanımı yarıya indirerek. Bu sefer sert ve kısaydı, bir anda amımdan çıkarıp ağzıma verdi. “Orospum benim” diye mırıldanarak ağzıma boşaldı, eğilip yanağımdan öperek fermuarını topladı ve çıkıp gitti.
O günden sonra Remzi’yi fazla katmadan Hakan ile hemen hemen her gün buluşup sikişmeye başladık. Neşe ve canlılık yüzüme yansımıştı, kocam bile bir haller var sende der olmuştu. Hakan zorunlu olarak şehirden taşınana kadar, birkaç sene devam etti ilişkimiz. Hakan toy ve saf bir şekilde bağlanmıştı bana, giderken ikimiz de çok zorlandık.
Şimdi yine o camların önündeki yalnız sabahlarıma geri döndüm. Hakan’ın oturduğu daire yine boş. Kim bilir, belki yeni bir gençlik iksiri taksiyle beliriverir evin önünde diye yine her sabah kahvemle camda bekliyorum…
45 notes · View notes
mirzablogg · 6 days
Text
Tumblr media
EN AKILLI VE EN AHMAK KİMSE ?
Ona Feda Olum İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: "En akıllı ve en ahmak kimsenin kim olduğunu size söylememi ister misiniz?
Orada bulunanlar evet deyince şöyle buyurdu:
" En akıllı kimse kendisini hesaba çeken ve öldükten sonra yararına olacak işleri yapan kimsedir.
En ahmak olan kimse ise Allah'ın kendisini bağışlayacağını düşünerek arzu ve isteklerin peşinde giden kimsedir."
Hazır bulunanlardan birisi Müminlerin Emiri Hz. Ali'ye (a.s) şöyle sordu:
Ey Müminlerin Emiri!
İnsan kendisini nasıl hesaba çekebilir?
Müminlerin Emiri Hz Ali (a.s) şöyle buyurdu:
"Sabahleyin uykudan uyanıp akşam ettikten sonra kişi kendisine şöyle demelidir:
"Ey nefsim bugün bir daha asla geri gelmeyecek bir günü geride bıraktın ve Allah bugünü nerede ve ne ile geçirdiğini sana soracaktır."
O'na hamd ve şükürler ettin mi?
Rabini andın mı?
Müminlerin ihtiyaçlarını gidermek için bir şeyler yaptın mı?
Herhangi bir mümini sıkıntıdan kurtarmak için bir şeyler yaptın mı?
Bugün yapmış olduğun işler, ölümünden sonra ailenin ve çocuklarının derdine mi değecektir?
Yoksa ahiret hayatında senin derdine mi değecektir?
Makamın ve mevkinin yüksek olduğu için muminlerin gıybetini etmekten geri durdun mu?
Hangi Mümine yardım ettin?
Eğer nefsin sana iyi ve hayırlı olan işleri yaptığını söyleyecek olursa, Allah'a hamd ve sena et ve böylesine büyük bir başarı kazandığın içinde "Allahu Ekber" diyerek tekbir getir.
Ama günü günah ile geçirdiğini söyleyecek olursa af dile, bir daha günay işlemeyeceğine dair Allah'a söz ver ve Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeyt'ine (a.s) salavat göndererek kendini işlemiş olduğun bu günahlardan kurtar.
Ayrıca, nefsini Hz. Ali'ye Emirulmuminin'e (a.s) biat etmeye zorla, O'nun düşmanlarına ve hakkını gasb edenlere lanet et.
Eğer bunları yapacak olursan Yüce Allah sana şöyle buyuracaktır:
" Benim dostlarımla dost ve düşmanlarımla düşman olduğun için seni affediyorum ve cezalandırmayacağım."
Cemalettin Yaldır
24 notes · View notes
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B2
BÖLÜM 2 [SAHTEKÂR]
Spiker: ŞURA Holding sahibi Sayın Ahmet Şura Bey ve ailesi yardım balosuna geldiler hemen sizlere çalışanımız Leyal ile aktarıyorum, evet Leyal sendeyiz.
L: Evet Hande Hanım, burası çok kalabalık bir sürü zengin aile Türkiye ve bazı Avrupa devletlerinde büyük işler yapan, zengin isimler hepsi burada, bu gece ki büyük yardım bağışı için toplanmış durumda.
Sp: Gördüğünüz üzere bu gece söylediğimiz gibi. Bir sürü önemli aile, bir sürü insan için mazlumlar ve yoksullar ayrıca hastalık derdi olanlar için büyük bir bağış toplanacak ve gelir vakıf aracılığı ile dağıtılacak.
L: Ahmet Bey, Ahmet Bey açıklama yapmak ister misiniz, bu bağışlar sizce yetecek mi?
Ah: Halkımız merak etmesin! Burada toplanan 1 kuruş bile cebimize girmeyecektir, bütün yardımlar gerekli yerlere yollanacaktır.
L: Ahmet Bey, aileniz ile sizi görmek bizleri şaşırttı normalde her gittiğiniz yerde tek görürdük sizleri.
Ah: Ben de bir babayım yoksulluk çektim azim ettim, zengin oldum ve şimdi buradayım hayatta değişmeyen tek şey ailem oldu bugün onlarla burada olmak istedim.
L: Başka bir açıklama yapmak ister misiniz efendim.
Ah: Fazla insanları bekletmeyeyim Hanımefendi ben artık içeri geçeyim bütün emekçi kardeşlerime iyi geceler.
L: İyi geceler efendim. Evet Hande Hanım şu an burada başka bir gelişme yok sizdeyiz efendim.
Sp: Leyal Hanım'a teşekkür ederiz. İşte gördüğünüz gibi ŞURA Holding sahibi ve ailesi'nin katılımıyla herkes gelmiş oldu sayın izleyenler, ileri ki saatte olacak gelişmelerden sizleri haberdar edeceğiz.
Babamın yaptığı konuşmadan sonra içeri girdik, babam sağına annemi soluna da ablamı almıştı bütün arkadaşları ile, teker teker konuşarak selamlaşıyor, annem ve ablamı onlara tanıtıyordu. Ben arkadan bir masaya geçtim ve kenardan insanları izliyordum.
Babam kenardan hiç olmadığı kadar sakin ve tatlı bir seslenmesiyle kendime geldim.
B: Oğlumm gel arkadaşlarımla tanış!
Hafifçe yerimden kalktım ve yanlarına doğru gittim. Bir adam elini uzattı ve bana "merhaba delikanlı!" dedi.
Ben de kendisine "Merhaba Beyefendi!" dedim. Diğer adamlarla da tokalaştım ve tanıştım. Babam kenardan beni yalandan övüyor ve sevgi dolu yaklaşıyor ablam da, annem de babama katılıyordu.
X: Ee genç adam, böyle bir aileye sahip olmak seni mutlu ediyordur, sonuçta baban hem Türkiye'de hem de Avrupa'daki işlerde başarılı bir adam.
İlk baş biraz bekledim, tam lafa girecekken hemen annemin omzumu sertçe sıkması ile içimden sinirlendim.
Fakat bazı şeyleri belli etmeden, normal bir şekilde cevap verdim.
Evet efendim, çok iyi bir aileye sahibim onlar benim için çook değerlidir (gülerek) hakları ödenemez!
Ablam araya girdi ve; sen istersen etrafta dolaş biz bir şey olursa sana haber veririz!
İyi siz bilirsiniz!
Uzak bir köşeye çekildim fakat ne olur, ne olmaz diye babamın hareketlerini takip ediyordum.
Bir süre sonra şık giyimli, buğday tenli, 1.70 boyunda, güzel bir vücuda sahip mankenleri andıran bir kadın yanıma yanaştı.
Xk: Merhaba!
Merhaba!
Xk: Siz Ahmet Bey'in oğlu olmalısınız!
Evet, siz kimsiniz acaba?
[Elini Uzattı]
Xk: Ben babanızın ortaklarından biriyim, uzun zamandır bizimle çalışıyor, daha doğrusu biz ona çalışıyoruz.
Anladım, siz de mi bağış yapacaksınız?
Xk: Evet, burada toplanacak her para tamamen yerine ulaşacaktır.
Umarım...
Kenardan babam bizi görmüştü hemen yanıma geldi ve yüksek bir sesle "hoş geldiniz, gelin bizim tarafımıza diğer ortaklarla konuşuyoruz hem" dedi.
Kadın "Oğlunuz da pek maşallah yakışıklı çocukmuş!" demişti. Babam da bana sarılıp "öyledir bir tanedir benim oğlum" diyordu.
Bu yapmacık tavırlarından hemen soğumuş, babamı iktirmiştim.
Hanımefendi size iyi geceler, umarım büyük bağışlarda bulunursunuz!
Xk: Çok bağış yapacağız merak etmeyin genç beyefendi iyi geceler!
Hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştım. Babamı uzaktan takip ediyordum, aradan biraz süre geçti ve bir an ablam dibime geldi.
A: Babamı mı izliyorsun sen?
Çok bayılıyorum ya zaten babana!
A: Dua et eskisi gibi pek davranmıyor sana, yoksa kapıda köleydin hala!
Derdin ne kızım senin, eğlence merkezi miyim ben? Git aptal olan mal arkadaşlarınla, oyna, takıl ne yapıyorsan yap!
A: Bak Aras...
Ne Aras'ı kızım ha, ne Aras'ı. Benden başarılı değilsin, benim kadar dürüst, adil, akıllı birisi değilsin, insanlar senden nefret ediyor. Sırf baba parası ile buradasın, bentley'e biniyorsun ama haketmiyorsun.
Çevrendeki insanlar seni para için yanında tutuyor. Benim belki bir ailem yok ama bazı şeylere sahibim ve senin bunlara sahip olman çok zor.
A:...
[Babam gözden kaybolmuştu, hemen etrafa bakındım.]
A: Bana baakkk.
Ya bi siktir git.
A:...
Babanı bulunca ağlarsın ona hadi görüşürüz.
Hemen ablamın yanından ayrıldım ve etrafta babamı aramaya başladım. Etrafı iyice arıyor, didik didik ediyordum. Hemen aklıma bir kaç arkadaşına sormak geldi. Yanlarına gidip teker teker soruyordum ama kimse nereye gittiğini bilmiyordu.
Biraz sonra erkekler tuvaletinin olduğu taraftan babam sakince çıkmıştı. Fakat bu sefer dikkat etmiştim ki kravat yoktu. Yeni aldığı kravat yok ve babam o kadar para veriyordu bu kravatlara. İlginç?
Hemen hızlıca babama görünmeden erkekler tuvaletine doğru gittim, ilk baş başkaları var mı diye, bütün kapıları tıklattım fakat sonra kapıyı açtığımda hepsinin boş olduğunu gördüm. Aklıma içeride çöp kutusu olduğu geldi ve hemen çöpün kapağını açtım.
Biraz karıştırdıktan sonra babamın kravatı elime geldi hemen çektim ve biraz inceledikten sonra gördüğüm şeyler beni şaşırtmıştı. Diş izleri ve ıslaklık ile beraber küçük delikler vardı. Ayriyeten siyah bir ruj lekesi de belli oluyordu.
Tahmin ettiğim gibi kadın bu bağış balosuna gelmişti, acaba kimdi?
Hemen kravatı cebime koydum ve ellerimi yıkayıp lavabo'dan çıktım.
Hızlı adımlarla birlikte tekrar geri döndüm.
Etrafıma bakıyor, terleme ya da makyajını tazeleyen biri var mı diye. Fakat herkes neredeyse kırmızı ya da koyu tonlarda kullanıyordu rujunu. Büyük ihtimal ile kadını göremeyecek hatta kim olduğunu bulamayacaktım.
Fakat Derya abla bana adrese git demişti ancak ben kadını ilk baş kendi gözüm ile görmek istiyordum. Neden böyle bir düşüncedeyim anlayamıyorum fakat içim içimi yiyordu bir nevi...
[Kısa bir süre sonra]
B-bir dakika, ya az önce konuştuğum kadınsa. İsmini söylememişti!
Allah! Belki o kadın babamın annemi aldattığı kadın dı. Amacım şu an onu bulmak ve ismini sormak olmalıydı ama etrafta görmüyordum.
Düşünüyorum, etrafıma da bakıyorum ama yoktu. 5 dakika düşündükten sonra davetli listesine bakmak gelmişti aklıma. Yavaşça acelem yokmuş gibi kapı'daki görevlilerin yanına gittim, uzun olan adam'a listeyi görebilmek için ricada bulundum.
Adam koca listeyi bana uzatmıştı, iyi ki liste alfabetik sıra ile yazılmıştı. Hemen yukarıdan okumaya başladım.
Sıra ile bütün isimleri gözden geçiriyordum. Biraz daha baktıktan sonra Alya Rhamil isminde bir kadın gözüme çarptı.
Listede tek bu isim A.R kısaltmasına uygundu, hemen telefonumu açtım ve ismini yazdım. Biraz araştırınca da şirketimize çalışan bir kadın olduğunu tamamen teyit etmiştim.
2 dakika hava aldım ve sonra tekrar içeri geçtim. Biraz daha babamı takip ettikten sonra, Alya Rhamil isimli kadın arkadan gelip babamın yanında duruyordu. Annem saf olmasa belki işkillenebilirdi ama maalesef ki anlayamayacak kadar saf kalıyordu bu konumda.
Biraz daha sıkıcı atmosferde bulunduktan sonra arka kapıdan çıktım, telefonumu çıkardım ve Derya abla ile konuşmaya başladım.
Abla.
De: Evet canım?
Kadını buldum!
De: Nasıl orada mı o kadın da?
Evet ismini öğrendim zaten adresi biliyorduk, tek yapmamız gereken şu an bir fikir üretmek. Ben senin yanına geliyorum evindesin değil mi?
De: Evet canım!
20 daikaya oradayım, görüşürüz!
Telefonu kapattığım gibi bir taksi çevirdim ve adresi verip Derya abla'nın yanına yol aldım.
[!Burada, sizleri sıkmamak için olayları Derya'ya anlatılmış olarak gösterdim buradan sonrası plan yapma aşamasıdır!]
De: Peki şimdi ne olacak?
Güzel ve kaliteli bir kamera ve birazcık çaba lazım.
De: Baba'nın videosunu mu çekeceksin?
Başka ne yapabilirim sence kamerayı?
De: Haklısın...
Neyse ablam ben gideyim, kendine iyi bak!
De: Sen de...
De: Şeyy ya da, yani istersen kalabilirsin yarın tatilim var sonuçta.
Hmm? Aslında iyi olur. Hem tekrar dönmek taksi tutmak falan, biraz yorar beni!
De: Aç mısın?
Ne yalan söyleyeyim, evet açım.
De: Lazanya var, gel masaya yiyelim beraber.
Beraber yemek yerken, gözüm hep Derya abla'nın üstündeydi. Derya abla çok güzel bir kadındır keşke bir şansım olabilseydi ona karşı ama bu imkansız gibi duruyor.
De: (gülerek) Neden öyle bakıyorsun bana?
Hiç. Sadece...
De: Söyle bakalım canım benim.
(ne söylesem kifayetsiz kalacaktı, büyük ihtimalle ona olan duygularımı anlayacak ve belki de benden uzak duracak ya da bu düşüncemi kafamdan silmemi isteyecekti)
Y-yok abla bir şey merak etme.
Lavabo ne tarafta acaba?
De: Koridor'da sol 3.kapı canım.
Sakin ve içimde buruk bir duygu haliyle lavabo'ya gittim, kapıyı açtığımda ışık otomatik olarak yanmıştı. Hemen elimi sabunlayıp yıkamaya başladım, nedense içime bir ateş düşmüştü. Yanıyor gibiydim, gömleğimi çıkardım, göğüs kafesimden başlayarak yüzüme doğru soğuk su tutmuş, bir nebzede olsa ferahlamıştım.
Gözüm bir an arkamda duran kirli sepetine takıldı. İçimde olan merak arzusu ile yöneldim hızlıca. Kirli sepetine açtığımda kıyafetleri vardı biraz aşağıya elimi soktuğumda beyaz dantelli içini gösteren bir külot vardı.
Kafamdaki karanlık köşeden bir ses "İçine çek, kokla onu, koklamalısın hadi!" diyordu.
Bir taraftan gelen "Sen bu değilsin, haydi bırak onu yerine" diyordu.
Alnımdan yavaş yavaş terler akıyor, ellerim titriyor, vücudumu tekrar ateş sarıyordu. Kalbimin atışı hızlanmaya ve ortamın gerginliği artmaya devam ediyordu...
En sonunda, kendimi kaybetmiş bir şekilde. Bir canavar gibi burnuma doğru külotunu götürdüm. Sanki hiç nefes almamış gibi kokusunu içime çekiyordum. Gözlerim kapanmış koku içimde dolaşıyor beynimin derinliklerine işliyordu. Kokusu müthişti...
[Bir an çalan kapı sesiyle]
De: Aras! İyi misin?
Bu sesle gözlerim açıldı ve hemen kendime geldim, elimde duran külotu yerine tekrar koydum ve tok bir sesle; İyiyim abla, iyiyim sadece biraz başım dönüyor merak etme.
Elimi lavaboya dayamış diğer elimle de gözlerimi ovuşturuyor boğazımı kaşıyordum.
De: Gelebilir miyim?
Gelebilirsin.
De: İyi misin?
İyiyim abla yok bir şey.
De: Bak bir şey varsa söyle!
Yok abla, hatta ben gideyim!
De: Nereye?
O an cevap vermeden gömleğimi ve ceketimi alıp çıktım, merdivenden aşağı doğru inerken gömleğini giymiş ceketimi de hızlıca giymiştim.
Kapıyı açtım dışarısı yağmurluydu ağır ağır yağan yağmur asfalt zemine mermi gibi düşüyordu.
Bir an yağmura aldırmadan dışarı çıktım yavaş yavaş yolun karşısına yürüdüm, taksi gelmesini bekliyor, yağmurdan ıslanan takım elbisem vücuduma yapışıyor soğuktan titremeye başlıyordum.
Bir an gözlerim gökyüzüne doğru kayarken, gözüm Derya abla'nın evinin camlarına kaydı. Derya abla beni yukarıdan izliyordu.
Onu görünce yine aynı duygular kafamdan geçmeye başladı, içimde o yine daralma ve aşırı sıcaklık duygusu beni kemiriyordu.
Boğazım sanki düğümlenmiş içim daralmıştı, elimi göğüs kafesime attım, derin derin nefesler alıyordum.
Ama sanki aldığım her nefes beni daha fazla çökertiyordu.
Gözlerim kararmaya ve dengemi kaybetmeye başlamıştım, göz kapaklarım sanki ağırlık altında eziliyor ama yine de ayakta kalmaya çalışan bir asker gibiydi.
Ve bir anda kendimi kaybettim ve yere devrildim...
Herkese merhaba maalesef bu bölümde yine sex yok. Ama merak etmeyin ilk sezon uzun sürecek potansiyelde ve sex olacak.
-HERKESE İYİ SEYİRLER AMINA KOYAYIM-
31 notes · View notes
doriangray1789 · 4 months
Text
Kodlanan İnsan ve Yaşamsal Çıktılar
Kodlama denilince akla bilgisayarlar ve günümüzün yüksek teknoloji ürünleri geliyor. Peki, insan kodlanabilir mi? İnsanı makinelerden ayıran şey nedir? ve insan davranışına etki eden süreç nasıl işler?
Doğduğumuz andan itibaren zihnimiz çevremizdeki olan biteni anlamaya çalışır. Görsel ifadeler gözlerimiz aracılığıyla sinyaller şeklinde beynimize iletilir. Böylece ilk öğrenim sürecimiz başlar.Sonra sesleri anlamlandırmaya çalışır zihnimiz. Kelimelerle tanıştığımız görselleri ve sesleri tanımaya başladığımız ve tekrarın anlam kazanmaya başladığı an da kodlama başlar.Duyu organlarımızla algıladığımız her bir uyarıcı aralarında sayısız bağlar kurmaya başlar. Sonra aile büyük resmin en büyük parçası, yani insanın bütününe etki eden oluşum devreye girer. Zihin kodlamalarımızın büyük bir çoğunluğunu aile şekillendirir. Geriye kalan kısmı ise eğitim, çevre, deneyimler vs.Doğan her bebek masum ve zararsız olarak dünyaya gelir. Sonrasında oldukça karmaşık gelişim süreci başlar. Dünya üzerindeki tüm katiller bebek haliyle oldukça masumdu. bu yazıyı yazarken bile kim bilir kaç geleceğin katili doğdu? İnsanın zihnine müdahale etmemizin tek yolu kelimeler ve görseller oluşturmaktır. İnsan zihni istediğimiz yapıya büründürmek için oldukça esnek bir yapıya sahiptir. Bir çok faktör devreye girebilir ve biz yazdığımız algoritmalardan oldukça farklı bir çıktı alabiliriz. (Mankurtluk, Asasin Haşhaşileri vb.) Yani kısmi olarak değiştirebiliriz. Algı Yönetimi ve manipülasyon teknikleri sınırlı biçimde etki ediyor. Yine de insan maruz kaldığı ya da bırakıldığı kodlamalar vasıtasıyla değişim sürecine girer ve etkileri çok farklı biçimlerde olabilir. Politik, ekonomik, kültürel ve çevresel faktörler insanı şekillendirir. Bilgi, beyinde "sembolik" (diğer bir deyişle, dil ile ilişkili) olarak mı, yoksa bedenlenmiş "embodied" (.zihin, fiziksel bedenin çevre ile etkileşimi bağlamında anlaşılmalıdır) olarak mı kodlanmaktadır? merak edenler 1982 yılında Frank Jackson'un ortaya attığı düşünce deneyine bakılabilir=Mary'nin Odası Düşünce Deneyi
youtube
8 notes · View notes
keemlenyekun · 7 months
Text
Değişik
Günler ve aylar kovalıyor yılları. "Farkında bile değiliz" diye klişeleri kullananlar mutludur. Basit ve sade hayat yaşayanlar mutlu olur.
Güncellenelim. Ayrıntıya sonra gireriz sayın defter.
Öncelikle vakıfbankın anlamsız şekilde beni bloke etmesi devam ediyor. Kredi ve kredi kartı gibi hiç bir hizmetinden yararlandırmıyor. Sadece eski maaş hesabım açık. O kadar. Merkezlerinden gelen cevap hep aynı: uygun değil. Hangi karara binaen uygun değilim diye sorun diyorum cevap yok. Bddkya şikayet ettik aynı sonuç. Dur bakalım bir de bankalar birliğine yazalım. Sadece sinir olduğumdan uğraşacağım. Yoksa karta ya da kredi kartına ihtiyacım yok.
Aihmden gelen parayı çatır çatır yedik. Hanıma telefon. Bana sanki 1000 müvekkilim varmışcasına hayvan oğlu hayvan bir renkli yazıcı. Bir kaç mücevherat. Arabama film çektirdim. Cikss oldu. Kartvizit bastırdım. Sonuç olarak elde var sıfır. Ahahahah.
Yine beklenilen aihm kararı çıktı. Tabi ki yalçınkaya kararı. Çok güzel karar. Kime fayda sağladığından bağımsız hukuki anlamda oldukça güzel karar. Ülkemizdeki hukuku sadece saçma bir beka algısı içine yerleştiren hukuk mesleğini icra edenlere (hukukçu demeye dilim varmadı) ders niteliğinde bir karar. En başından beri söylediğimiz durumu özetler bir karar olmuş. Kastı çok iyi incelemiş aihm. Ders verir gibi. Neden kastın olmadığı ve bir terör örgütü kararının olmadığı tarihte terör örgütü üyeliği suçunun kasıtla işlendiği kabul edildi? Bu kadar özetlik bir karar tabi ki değil. Aslında uzun uzun da yazdım. Ama taraf olduğum için hukuki olmuyor yazılar. Bir noktada hakaret etmeden duramıyorum. Ahahahah. Küfür ediyorum. Tutuklayanlara, ihraç edenlere. Süründürenlere. Öyle haram olsunlar falan basit geliyor. Kararı okumadan yorum yapan sayın bakanın cahilliğini ise kararın 177 sayfa oluşuna bağlıyorum. Bu karar çok uzun mesele.
Yüksek lisansta veremediğim 4 ders var. Belki bu derslerin birisinde bu kararı inceleyip bilimsel bir makaleye dönüştürebilirim.
Tabi ki oğlum izin verirse. Şimdi ofisimi evde kurduğum için. Bilgisayarıma her el sürdüğümde oğlum çılgına dönüyor. Baba baba baba deyip klavyeye vuracakmış. Dokunamadığı takdirde basıyor kıyameti. Bu durumda benim çalışmam imkansız durumda tabi ki.
Ve son günlerde zevkten dört köşe olduğum bir haber silsilesi var. Canım sıkıldıkça açıp açıp gülüyorum. Küfürler eşliğinde. Puahahahahahah. Bu haber tabi ki istanbul cbs hskya gönderdiği rüşvet ihbar mektubu. Lan çok komik ya. Ama asıl komik olan rüşvet alan yargıçların varlığı değil. Çünkü bu bilinen bir vakıa idi zaten. Komik olan yargıda birliğin parçalanmış olması. Birbirlerine düşmüş olmaları. Birileri birilerini yine yiyor. Asıl zevkli olan bu. İçimin yağlarının eridiği kısma geldik gibi. Öyle bir zevk. Öyle bir haz. Rüşveti bilmeyen var mıydı ya bu arada. Özellikle uyuşturucu davalarında bir kaç avukatın nasıl işler yaptığını yargı camiasının içerisinde olan herkes çok iyi bilmiyor muydu? Fetö borsası bir zamanların kahraman savcısı batoyu zengin etmiş yeni haber yapıyorlar misal. Yağlar eriyor. Bak buradan da eridi. Puahahahshshsh. Yalnız bunlar birinci elden yaşadıklarımız. İçerdeyken haber yollayanlar vardı misal. 2016nın parasıyla 500 bine mesleğe iade ediyorlar diye. Şerefimizi satmadık allaha şükür. Yargımız canımız yargımız. Asıl sıkıntının tertemiz harika yargıçların sesini korkudan çıkarmıyor oluşu. Cesur olmayan yargıç olmasın bilader. Gitsin başka bir şey olsun. Yok atanma yok bilmem ne korkan adam yargıç olmasın.
Dolmuşuz boşaldık. Bak aklıma geldi yine ya. Başsavcının mektup harika ya. Puahahahahshsh.
Bak şimdi neşemiz yerine gelmişken. Nasıl harika bir futbol ayı yaşadık ya biz. Her allahın günü galatasaray manchester özeti izliyorum ilaç niyetine. Aman allahım. Anti depresanım ya benim bu takım. Depresanım ise samsunspor. Dur onu karıştırma. Belki alman hoca bizi kümede tutar.
Evettt. Kahvaltılık sos yaptık. Köyde eğlendik. Üstüne samsun meydanda boş boş oturdum. Böyle güzel bir ayı geride bıraktık.
Vesselam.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
7 notes · View notes
enatech · 1 year
Text
Endüstriyel Dağcılık İple Erişim
0 notes
dolunay66 · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
23 Haziran 1912 tarihinde, Londra’da bir erkek çocuğu doğar. Alan Mathison Turing adındaki bu çocuk yıllar sonra dünya tarihinin akışını değiştirecek işler yapacaktır.
Daha küçük yaşlardayken öğretmenleri, Turing’in oldukça zeki, öğrenme isteğiyle dolu ve özellikle de matematik konusunda çok yetenekli olduğunu fark ederler.
Küçük yaşta, özellikle de okul hayatında dışlanmalara maruz kalmak onun hayatının bir parçası olmuştur.
Ona destek olan tek kişiyse Christopher Marcom adındaki bir arkadaşıdır. Alan, zamanla ona hissettiği yakınlıkla aslında eşcinsel olduğunu fark edecektir.
Daha sonra Alan, arkadaşının okulun bitimine birkaç hafta kala tüberkülozdan ölmesi üzerine hayata olan inancını kaybedecektir
Bu çöküntüye rağmen e��itim hayatı boyunca kendini geliştirir ve matematik alanında bir dahi olarak anılmasının ilk adımlarını atar.
Okullarında yaptığı derecelerin ve dikkat çeken makalelerinin ardından Turing makinesi kavramını ortaya atar. Bugün modern işlemcilerin yaptığı her tür hesaplama bu makine ile yapılabilmektedir.
Matematik ve kriptoloji(şifrebilim) üzerine çalıştıktan sonra, ABD'den II. Dünya Savaşının göbeğindeki İngiltere’ye döner. Döner dönmez de İngiliz ordusu tarafından kriptoloji ekibine dahil edilir.
Naziler, savaş sırasındaki haberleşmelerinde değişen şifreli mesajlar kullanmaktadır ve bu şifreleri Enigma adı verilen bir makine ile oluşturmaktadırlar.
İngiliz hükumetinin savaş iletişim üssünde Alman deniz kuvvetlerine ait şifrelerin kırılımı için çalışan kriptoanaliz ekibinin başına getirilir.
Bu görevdeyken farklı yöntemler geliştirir ve Enigma cihazı tarafından üretilen şifreleri kırmaya yarayan Bombe isimli bir elektromekanik makinenin tasarımına katkıda bulunur.
Uzun uğraşlar sonunda Bombe cihazları, Nazilerin şifreli mesajlarını deşifre ederek Nazi Almanyası karşısında çok büyük bir avantaj sağlar ve savaşın gidişatını değiştirir.
Tarihçilerin tahminine göre Enigma'nın kırılması savaşı iki yıldan fazla kısaltarak "14 milyon" hayatı kurtarmıştır.
“Bilgisayar Mekanizması ve Zeka” isimli makalesinde yapay zeka konularına değinen Turing, bir makinenin “akıllı” sayılabilmesi için gereken standartları belirleyen bir deney tasarlar.
Turing testi adı verilen bu test, makinenin karşısındaki deneğin, görmeden iletişime geçtiği şeyin makine mi yoksa insan mı olduğunu tahmin etmesi esasına dayanmaktadır.
Eğer denek, karşısındakinin makine olduğunu anlayamazsa, makinenin bir nevi “düşünme” yetisine sahip olduğu söylenebilir.
Geçtiğimiz yıl yazılan bir bilgisayar programı 13 yaşındaki bir çocuğu taklit etmek için hazırlandı ve Turing testi ilk defa geçildi.
Bu bilgisayar yazılımı, Turing’in söylediği gibi 5 dakikalık bir yazışmada, sorgulayan insanların yüzde 30’una kendisinin bir insan olduğuna inandırmayı başardı.
Bugün, esası Turing testine dayanan ve CAPTCHA adı verilen bir uygulama, internetteki kullanıcıların insan mı yoksa makine mi olduğunu anlamakta kullanılıyor.
Avrupa’da derin yaralar açtıktan sonra biten savaştan kısa süre sonra Alan Turing, eşcinsel olduğunu açıklar.
O yıllarda eşcinsel olmanın ve bunu açık açık ifade etmenin cezası acımasızcadır.
1885 ve 1967 yılları arasında Britanya Hukuku gereğince yaklaşık olarak 49.000 homoseksüel erkek ahlaksızlık nedeniyle mahkum edildi.
Eşcinsel olduğu için “ahlaksızlık” yasasından hüküm giyer ve uzun bir hapis cezası ile kimyasal hadım edilme arasında bir seçim yapması istenir.
Hadım edilmeyi seçen Turing’e mahkeme kararı ile yüksek dozda kadınlık hormonları enjekte edilir.
Bu uygulama sonucunda cinsel istekleri ortadan kalkar, göğüsleri büyür ama belki de kendisi için en önemli olarak düşünme yetisi sekteye uğrar.
Ve bu dâhi bilim insanı, henüz 42 yaşındayken intihar eder.
Cesedinin yanında tek bir ısırık alınmış bir elma bulunduğunda elmanın içine siyanür enjekte ederek intihar ettiği anlaşıldı.
27 notes · View notes
1sairbisikletle · 1 month
Text
Meursault'la Konuşmalar 25
Geçen gün ev süpürme öncesi odamı toparlarken aynanın önünün ne kadar karıştığını fark ettim. Daha doğrusu odada olduğum her gün her dakika farkında olduğum, sinirimi aşırı bozan düzensizlikle nihayet ilgilenecek bir modda buldum kendimi. Ayna boy aynası dolayısıyla önündeki kısım da yerden bir karış yukarıda. İnanılmaz toz oluyor ama odamda bunları koyacak başka yer de yok. Birkaç yıla evleniriz diye derme çatma kurduğumuz ve yıllar içinde bir türlü düzeni oturmayan öğrenci evimizde her şey gibi kremlerimi vs. de idareten yerleştirmiştim oraya zaten. Bu oda önceden kullanılmıyordu, annemler gelince yatılacak bir odaya dönüştürdük, biraz ablam kaldı sonra o diğer odaya geçince ben burayı sahiplendim. Hiç rahat değil yattığım yer ama evde bana ait bir alan kalmaması beni o kadar boğmuştu ki buna mecbur kaldım. Bunun da beni ne kadar öfkelendirdiğini seansta kabullendim, sonra doktor bu odayı kendime ait bir alana çevirmem için söz verdirdi bana. Dolayısıyla burası zaten bütün alanları ağzına kadar dolu bir oda. İki alan var, biri masanın kitap yığınlarından geriye kalan 30x120'lik boş alanı diğeri de o aynanın önü. Dolayısıyla oraya mecburum. Neyse.
Toz alırken bir gayret giriştim, her parçanın üzerinde biriken tozu tek tek sildim sonra yıllar önce cüzdan alırken kendime hediye paketi yaptırdığım için evde olan kutuyu vitrinin altından çıkardım içini oraya koydum, kutuyu da aldım ayna önü kozmetik kutusu yaptım. Hiç pratik olmadı ama aynanın önü düz değil boşluklu olduğu için hiçbir şey dengede ve düzende durmuyordu, şimdi en azından bir yerleri var ve düzenli görünüyorlar.
Tumblr media
Geçen gece gözümün biri uykuda diğeri açıkken aniden çiğköfte çekti canım ki hiç tükettiğim bir şey değildir. Uyuyamadım isteğimden. Tuttum sipariş verdim, gelince yataktan çıktım ağzıma bir tane atıp uyudum. Pisboğazlığımın depresyon aşağılara indikçe yukarı çıkması tesadüf mü, elbette değil.
Ramazanın başından beri 3,5 kilo vermişim gibi görünüyor. Spora devam ediyorum, onun etkisi muhtemelen ödem falan ondan bu kadar çok. Gerçi evdeki tartı güvenilir değil, belki de vermedim, hiç bilmiyorum.
Kızın biri geçen tivitırda kıvırcık nane çayı övmüştü, doktoru önermiş falan, biraz araştırıp influence oldum ve sipariş verdim. O arada chado'nun aylık sürpriz çay kutularına da abone oldum. Kimse bana hediye almadığı için kendime böyle sürprizler yapıyorum mecbur. Bu ayın kutusu geldi dün, çok tatlı ama içindekileri demleme ve keşfetme konusunda en ufak heves yok. Bir de çıkarıp demlemeye kalksam annem parayı boş şeylere harcadığım konusunda bir saat konuşacak. Otuz yaşında olmam ve yakın zamana kadar tek başıma evi çekip çeviriyor olmam dışında sorun yok. Kıvırcık çayı da üç gündür içiyorum inşallah vadedildiği gibi bir etkisi vardır.
Hiç çalışamıyorum. Sabah kalkıyorum akşama kadar kendimi bir şeylerle oyalıyorum. Akşam olsun diye bekliyorum sadece. Akşam çalışırım diyorum o da yok. Biliyorum bu bir lüks, çalışmama lüksüm var gibi görünüyor ama aslında sadece kaygım aşırı yüksek olduğu için böyleyim. Yoksa işler yığılıyor ve ay sonuna kadar bitirmezsem sonu hiç iyi olmayacak. Bir an önce kendime gelmem gerekiyor. Ben hiç böyle olmazdım, oruç açlık susuzluk konusunda çok etkilemediği için günlük rutinlerim pek bozulmazdı uyku dışında. Geldiğim hale bak.
Bugün çalışmamak için iftara bir saat kala temizlik videoları izlemeye başladım. İnsanlar leş gibi evleri çiçek gibi yapıyor kendilerine ait bir hayat kuruyorlar. Ben ise temelde bizim olan bu evi bir gram bile kendi evim yapamadım 8 yılda. Sebebi çok. Sonra yine "benim ne zaman kendime ait bir hayatım, evim, düzenim olacak" sorusu gelip bir yumru olarak oturdu boğazıma. Sonra ezan okundu çok şükür de soruyla baş başa kalışım yarıda kesildi.
Yıllar önce bir duvar yazısı çekmiştim, şöyle yazıyordu: Boş ver dün de sevilmemiştin. Bu ara aklımdaki sonsuz düşünceler hep bununla son buluyor: Boş ver dün de sevilmemiştin.
4 notes · View notes
mistikyol · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
BU KOKULARDAN SANA EN CAZİP GELENİ SEÇ! 1- KAHVE KOKUSU 2- LAVANTA KOKUSU 3- TAZE EKMEK KOKUSU 4- YAĞMUR VE TOPRAK KOKUSU 5- KİTAP KOKUSU 6- BEBEK KOKUSU
Koku en derindeki titreşimleri gizler. En sevdiğin koku senin titreşimini anlatır.
1- KAHVE KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler gereksiz konuşmalar, sürekli kendi hayatını anlatan enerji çeken insanlar ve zorunlulukla yapılan işler. Keyfin kaçtığı zaman titreşimin düşüyor; bu yüzden kim ne derse desin hayatın her anından küçük keyifler alarak titreşimini hep yüksek tut. Yaptığın her işe keyif katabilirsen çok başarılı olursun. Dış dünyadan zaman zaman içine dönerek enerjini toplamalı ve sakinleştirici hobiler edinmelisin. Zihnindeki karanlık senaryoları dağıtacak ruhunu yükselten kitaplar okursan enerji alanın genişler ve rahatlarsın.
2- LAVANTA KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler sert ve düşüncesizce söylenmiş sözler, hiç dinlemeye zaman ayırmadan koşuşturmak ve zihninde hiç susmayan endişelerin sesi. Kendine vakit ayırmadığın zamanlar titreşimin düşüyor; bu yüzden kişisel gelişimin ve bakımın için vakit ayırmalısın. Yaşadığın mekanı düzenli tutar ve negatif enerjilerden arındırırsan çok başarılı olursun. Maddi endişeler ruh dünyanı karartıyor ama aslında bereketli bir insansın. Endişelerden kurtulup gerekl girişimleri yaparsan bereket kapın hep açık olacaktır. Başkalarının olumsuz sözlerinden etki almaman senin için önemli.
3- TAZE EKMEK KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler verdiği sözleri tutmayan kaypak insanlar, huzurunu bozan haberler ve bir şeyleri yapmak isteyip ertelemek. Yüksek beklentilere girip kaşılığını bulamayınca titreşimin düşüyor ama burada beklentilere girerek bir hata yapıyorsun. Her şeyi akışına bırakmayı ve olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmen lazım. Uzun planlar yapmadan anın içinde kalarak sakinliğe odaklanırsan ve yüreğinden geçirdiğin isteklerini hayata geçirebilirsen çok başarılı olursun. Kendini atalete kaptırmadan hedefin neyse onun için her gün küçük bir adım at.
4- YAĞMUR VE TOPRAK KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler bazı şeyleri kafana çok takıp sürekli düşünmek, aşırı verici davranarak enerjini tüketmek ve sevdiklerinle ilgili karamsar düşüncelere kapılmak. Hassas ruhun hiçbir şey olmasa bile dünyanın katı gerçekleri karşısında incinebiliyor. Enerji alanını koruma altına alman bu yüzden senin için çok önemli. Bunun için her gece arınma meditasyonu dinlemeli ve uykunu çok iyi almalısın. Görüşeceğin insanları özenle seçer ve enerjini çok dağıtmamaya özen gösterirsen çok başarılı olursun. Odak noktanı niyetlerinden uzaklaştırmadan pozitif hislerle kalmaya çalış.
5- KİTAP KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler geçmişte yaşadığın bazı hayal kırıklıklarını bugüne taşımak, olumsuz şikayet eder şekilde konuşmak ve bazen tüm sorumluluğu tek başına yüklenmek. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşününce ve çevrende hiç düşünmeden rahat davranan insanlar olunca ister istemez titreşimin düşüyor. Hayata ve insanlara güven duyamadığın için her şeyi kendi başına halletmeye çalışıyorsun. Bu durum yorgun düşmene neden oluyor. Mükemmeliyetçi yapını biraz frenlersen ve daha olumlu düşünmeye zihnini programlarsan çok başarılı olacaksın.
6- BEBEK KOKUSU: Titreşimini düşüren şeyler yaptıklarının takdir edilmemesi ve değer verilmemesi, sezgilerine göre davranmamak ve zihninde hiç susmayan endişeli düşünceler. Çevrendeki herkesin ihtiyaçlarını düşünüyor, onları memnun etmeye çalışıyor ve enerjilerini yükseltiyorsun. Sevgiyi sınırsızca verebilen kocaman kalbinle kendini fiziksel olarak hasta edecek kadar enerjini tüketebiliyorsun. Alma verme dengesini iyi kurarsan ve isteklerini çekinmeden açık bir dille ifade edersen tüm işlerin yolunda gidecek. Şans veren koruyucu meleklerin sevgi dolu kalbini koruyorlar. O yüzden endişelerini bir kenara bırak.
#mistikyolyoutube #mistikyol #ruhsalmesaj #mistikyolruhsalmesaj #kokular #kokularınmesajları #ruhsalgelişim #kişiselgelişim #didemçiloğlu #cemçiloğlu
2 notes · View notes
parcalaryokolus · 1 year
Text
Bu saatte bile sana kırgınım Aydınlığım,
Beni niye sevmedin inan bilmiyorum.Sevgisizliğinle,saygısızlığınla,ilgisizliğinle tam dokuzuncu yıla giricem 2023 mart ayında.Keşke hiç büyümeseydim.Cebime para koymakla olmuyor bu işler insan az da bişey olsa sevgi bekliyor.Çok değil bak biraz sevgi verseydin bana son dokuz yıl da ben üstünü tamamlardım yemin ederim.Ama sen birazcık sevgiyi bile benden sakındın Aydınlığım.Karanlık oluverdim hep hiç aydınlanamadım son dokuz koca senedir.Keşke beni on dört yaşımda sevdiğin gibi sevseydin be güzelim.on beş yaşıma girdim ve sevgisiz bir adam oldun sen Aydınlığımdın oysa benim.Sesinin tonu yeterdi mutlu olmam için şimdi o ses tonun hep yüksek ve bana bağırıyor.Seni çok sevmiştim ben artık sevemiyorum ama nefrette edemeyecek boyuttayım.Şimdi bunları yazarken istemsizce gözlerim doluyorlar.Ah be güzelim beni neden defolu bir kelebeğe dönüştürdün? Bu dünyanın tüm yükünü senin sayende sırtlayabilecekken neden tek başıma bunu yapmama sebep oldun? Neden beni sen varken hala yaşarken o güzel koyu yeşil gözlerin dünyaya bakarken bir başına bıraktın? Neden benle son dokuz senedir iletişim kurmayı bıraktın? Neden rutin konular dışında nasılsın diye bile sormuyorsun bana? Neden ya neden? Kendimden soğutacak ne yaptım ben sana? Neden benden nefret ettiğini hissediyorum? Neden bu saatte beni ağlatıyorsun? Niçin saçlarımı koca yıllardır bir kez sevmedin? Ben sana bir kötülük etmedim.Ben seni sadece sevmiştim.Kendine kırgın bıraktın beni.Bana bunu niye yaptın Aydınlığım olmak varken.Ben sen varken yanımdayken bile sensizliği tadıyor ve yaşıyorum.Söylesene aynı evin içindeyken neden beni o evin bir parçası yapmak yerine yok saydın? Benimle konuş.Bana mantıklı bir açıklama yap.Ben işin içinden çıkamıyorum.Çok canımı yakıyorsun ama senin başın ağrısın istemem canın yansın bile istemem.Bir sandalyenin üzerinde bu saatte göz yaşlarımı silerim sadece.Ses olmasın diye hıçkıra hıçkıra ağlayamadığım göz yaşlarımı siler geçerim.Çünkü o hastane köşesinde bana manasız gözlerle acıyarak baktığın gün terk ettim seni.Ruhun duymadı.Duymasın da zaten.Umrunda bile olacağını sanmıyorum.Sen beni uzun zamandır umursamayı bile unuttun.Sen bir zamanlar sevdiğin bu insanı unuttun.Sen beni yaşarken sildin.Seni affetmeyeceğim.Hiç ama hiç.Öldüğün gün ne olursa olsun ağlamayacağım.Sana söz.Beni sevmeyen birine nasıl ağlayabilirim ki.Daha fazla yazamayacağım.Ağlamam gerekecek yoksa ağlamayı daha fazla istemiyorum ben sigara içmeye gidiyorum...
03:58 23.12.22
38 notes · View notes
baybaykus · 6 months
Text
İHANETE DOYMADILAR
13 milyon sığınmacıyı, 2 milyon ABD Askeri Afganlıyı, yüzbinlerce kafa kesici sapığı, Türk Milletinin sırtına bindirdiler, ekmeğimize ortak ettiler, geleceğimizi kararttılar, durmadılar.
Şimdi de 750 bin-1 milyon Gazzeliyi daha ülkemize almak, patronlarından aldıkları emri yerine getirmek için çalışma başlattılar.
Adana-Antalya Dağ bölgesi ve Korkuteli gibi yörelerimize Gazzelileri yerleştirmek için hazırlık yapılıyor.
Vatanımızın en güzel yörelerine, Türk olmanın onurunu en güzel şekilde taşıyan Yörüklerin-Türkmenlerin yanına, bir demografik bomba daha yerleştirecekler.
AKP’li Bademlerin yaptığını, düşman yapmaz, yapamaz!
Kendi siyasi ve maddi çıkarları için binlerce yılın kaynaştırdığı, birleştirdiği ve Türk Milleti olma özelliğimizi paramparça etmekten çekinmediler.
Millet ve kültür beraberliğimizi, üç otuz dolar ve hırsızlıklarının kapatılması karşılığında emperyalist devletlere satmaktan utanmadılar.
Büyük Atatürk, 10’ncu Yıl nutkunun üçüncü paragrafında şunu der;
“Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.”
Bu kısacık iki cümle ile Cumhuriyetin temelinin ne olduğu açıkça belirtilmiştir.
“Kanla, irfanla” kurulan Cumhuriyetimiz, “Dahili ve Harici” ihanet odakları tarafından göz göre göre yıkılmak isteniyor.
İktidar maalesef böyle. Ya Ana Muhalefet CHP?
CHP, Genel Başkanını değiştirdi. Yeni Genel Başkanın aşağıdaki önemli konulardaki görüşlerini Türk Milleti ile paylaşmasını bekliyoruz!
-6’lı masa “Ortak Bildirisinde” desteklediğiniz 1921 Anayasasına sadakatınız devam ediyor mu?
-“Etnik Vatandaşlık” anlamına gelen ve Öcalan’ın isteği olan “Eşit Vatandaşlık” istiyor musunuz?
-Türkiye’yi eyaletlere ayırmayı hedefleyen “AB Yerel Yönetim Özerklik Şartına” tüm çekincelerimizi kaldırıp, imzalama kararınız devam ediyor mu?
Herkes şu gerçeği iyi bilmeli;
DOĞRU Partililer olarak bizler, Meriç nehri ile Ağrı dağı, Karadeniz’le Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ile Kuzeybatı Anadolu arasında yaşayan herkesi, Türklük duygusu ve şuuru taşıyan herkesi, dini ve dili farklı da olsa, devletimize sadık bütün vatandaşlarımızı insan, vatandaş, yurtsever sıfatı ile kardeş bilir
ve rengini kanımızdan, hilalini ve yıldızını göklerden alan Türk Bayrağının gölgesinde vatanın her köşe bucağını, tüm vatandaşlarımızla, en insani, medeni ve adil ölçüler içinde, bütün tarihimiz boyunca yaptığımız gibi, paylaşarak yaşamaktan şeref duyarız.
Fakat nasıl bir gerekçe ile olursa olsun, bağımsızlığımızın simgesi olan bayrağımıza yan bakılmasına, vatan ve milletimizin bölünmezliğine asla izin vermeyiz.
Türk Milleti şahit olsun ki, 22 yıllık yıkım döneminin hesabı Bağımsız Türk Yargısında mutlaka sorulacaktır.
Bu vatan ya bizimdir, ya da hiç kimsenin…
Sağlık ve başarı dileklerimle 08 Kasım 2023
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı
3 notes · View notes
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B7.2
Gençlik Öfkesi S1 - B7.2
BÖLÜM 7.2 [BORÇ]
Şirkete geldiğimizde, daha önce babamın dava sürecinde aradığım Tuğba Hanım'ı aramıştım.
Kendisi şirkette iyi bir konuma sahip ve başarılı işler içerisinde bulunan, verdiği bilgiler doğrultusunda şirketin tek doğru dürüst kazandığı alanı, bana açıklamıştı.
İlaç sektöründe de çalışan Tuğba Hanım aslında, dünya'nın her yerinde bizlerin inşaat sektöründen çokça para kazanmasını sağlıyordu.
Tuğba beni kapıda karşılamış ve tatlı diliyle "Hoş geldiniz, efendim!" demişti. Ha bu arada eğer ki Tuğba kim nasıl biri derseniz sizlere özet geçebilirim, kısaca!
[2 kız çocuğu var, 44 yaşında, su yeşili gözleri ve küt kesilmiş kumral saçları var, ince yapılı bir kadın, orta yapılı memeleri ve biçimli bir göt yapısına sahip, birazcık minyon tipli bir kadın, 1.60 ya da 1.61 boy, bakımlı bir kadındır.]
Nasılsınız Tuğba Hanım? [Tu]
Tu: İyiyim efendim teşekkürler!
Sizden, bana odama kadar eşlik etmenizi, genel durumu, kazanç ve zararları kısaca anlatmanızı istiyorum.
Tu: Efendim, kurulumuz 17 kişilik bir ekip hepsi ayrı alanlarda çalışıyor, şu an diğer alanlarda kazanç var mı bilmiyorum.
Tu: Bunun nedeni Ahmet Bey, yani babanız hapse girdiğinden dolayı, şirketten bolca para çıkışı oldu, indirimli cezalar aldık, ne kadar babanız çaldığı paraları ödese bile, bizler hâlâ büyük bir yük sırtlıyoruz.
Peki şu an kurulda en yüksek kişi kim, yani elbet şu an geçici de olsa yöneten biri vardır.
Tu: Gökmen Türk, kendisi uzun zamandır babanızın yanında çalışıyor ve kurulda yönetim, söz hakkı ne varsa onun elinde efendim.
Anladım.
[Asansörden inince toplantı odasına doğru yöneldim.]
Tuğba Hanım, şu an 17 kişide burada mı acaba?
Tu: Evet, hepsi bugün burada yarım saat sonra olacak toplantı için geldiler.
Güzel, ben de orada olacağım. Şimdiden yerime geçiyorum.
Tu: Tamamdır efendim, birazdan görüşmek üzere.
[Yarım saat sonra]
Herkes toplantı odasına girmeye başlayınca, benim kim olduğumu bilmedikleri için, şaşkın bir tavırla yerine oturup aralarında kısık sesle konuşarak "kim bu?" diyordu.
Gökmen Bey gelince bana "Yanlış yerde oturuyorsun, kalk yerimden!" demişti. Yerimden kalktım ve Gökmen Bey'e elimi uzattım.
"Ben Holding'in yeni sahibi, Ahmet Şura'nın oğlu Burhan Aras Şura memnun oldum Gökmen Bey."
Gökmen, ne olduğuna şaşırmış eli ayağına dolanmıştı, bana baktı ve burası o zaman sizin yeriniz efendim dedi ve usulca yerine geçti.
Konuşma yapmak için ayağa kalktım:
"Hanımlar ve Beyler herkese iyi günler! Ben Aras Şura, bundan böyle babamın yerine ben geçmiş bulunmaktayım. Aranızda eğer ki okul okuyor, üniversite okumamış ya da bu alanda bilgisi olmayan biri, bizi nasıl yönetir fikri varsa haklısınız."
"Ancak, sizlere şunu söylemek istiyorum, babam ilköğretim mezunu yani, sizler de Yükseköğretim mezunusunuz, burada sizleri eziklemek gibi bir niyetim yok! Sadece olanları anlatıyorum."
"Yakında sizlerle daha çok toplantılar yapacağız, hatta şimdiden haber vereyim kurulumuzda değişikler olacaktı, gerek pozisyon, gerek isim."
"Elimde şu an kısa süre önce hazırladığım raporlar var ve hiç iç açıcı sonuçlar yok burada, yani şimdiden hazır olun, herkese iyi günler. İşinizi başarıyla yapınız!"
Konuşmamı yaptıktan sonra, herkesin yüzü buz tutmuş gibiydi, aralarında "olamaz, böyle yapamaz!" diye birbirilerine sitem ediyorlardı.
Ben toplantı odasında çıktıktan sonra, Tuğba Hanım arkamdan gelmişti, arkamdaki topuklu ayakkabı seslerini duyunca yavaşça döndüm.
Hayırdır Tuğba Hanım, bir şey mi söyleyecektiniz?
Tu: Biliyorum bu sizin kararınız fakat, bu biraz ağır bir karar değil mi?
Hayır Tuğba Hanım, son 6 yıllık süreçte şirket çok kaybetti, bence bu açık kapatılmalı. Hem siz niye bu kadar endileşelisiniz?
Tu: Efendim ben de kurulda bulunuyorum, uzun zamandır bu işi yapıyorum. Bu nedenle, eğer ki bizleri kovarsanız sözleşme gereği 10 yıllık süreç boyunca kimseyle çalışamayız.
Orası beni ilgilendirmiyor Tuğba Hanım, önümüzdeki ay sonu bütün kararları vereceğim, yeni düzen ve yeni isimler için.
Şimdilik iyi günler.
Tu: İyi günler efendim!
Şirketten çıkarken bugün spora ve psikoloğa uğrayacağım aklıma gelmişti. Ve kimsenin bunları bilmesini istemediğim için de arabayla gidemezdim.
Fakat aslında bu şirketin otoparkında bir sürü özel durumlarda kullanılmak için audi marka araçlar vardı.
Şoför'ü aradım ve geri dönmesini istedim. Hemen otoparka indim ve oradaki görevlilerle konuştum, bir tane anahtarı aldım ve arabaya gittim.
Aracı çalıştırdığım gibi hemen psikoloğa gitmek için tam gaz yola çıktım.
[30 dakika sonra]
Psikolog Hanım'ın kapısını çaldım ve içeri girdim. Simay Hanım her zaman olduğu gibi kenarda oturmuş bekliyordu.
Nasılsınız Simay Hanım?
Pg: İyiyim teşekkürler, siz nasılsınız?
Normal fakat aynı değil.
Pg: O da güzel bir durumdur, en azından kötüden iyidir.
Yani evet haklısınız!
Pg: Buyrun anlatın dinliyorum.
Hayatım son zamanlarda biraz zor olmaya başladı, duydunuz mu bilmiyorum babam hapse girdi.
O hapse girince de işlere ben bakıyorum nihayetinde.
Pg: Evet duymuştum.
Anneme bu sabah, beni yine eziklemeye babam kadar başarılı olamayacağımı söyledi.
Pg: Babanız dolandırıcı değil mi?
Evet ama annem bunu hâlâ unutuyor.
Pg: Peki, isterseniz buraları birazcık geçelim tekrar hayatınızın geçmiş zamanlarına dönelim.
Ne anlatabilirim ki? Neredeyse pandemi öncesinden beri geliyorum.
Pek bir şey kalmadı artık. Ne anlattıysam sizlere bütün yaşanmışlığımı biliyorsunuz zaten.
Pg: Aslında doğru haklısınız. Peki babanızın bu gidişi nasıl hissettiriyor?
Güzel hissettiriyor. Çürüsün hapiste ona orada ne yapıyorlarsa yapsınlar.
Pg: Hımm, anladım.
Ne diyebilirim 18 yıl sonra özgürüm, ailem bana istedikleri şekilde hareketler yapamıyorlar.
Birazcık nefeslenmiş olabilirim bir nevi.
Pg: Ne güzel değil mi?
Bayaa iyi. :)
Peki sizin hayatınız nasıl geçiyor?
Pg: Klasik her gün sizlerin yaşadığının benzerini yaşayan insanlar geliyorlar, onlarla sorunları çözüp, yeni bir insan olmaya çalıştırıyorum onları.
Bunu söylerken Simay Hanım'ın boynunda bir morarıklık farkettim tıpkı bir sopa ile vurulmuş gibiydi.
Boynunda duran izi gördüğümü farkedince, bozuntuya vermeden kaşla, göz arasında orayı çekiştirerek elbisesiyle güzelce kapattı.
Aslında ne olduğunu sormak istedim fakat, belki de düşündüğüm şey değil de, farklı bir şey olabilir diye üstüne gitmek istemedim.
Bir süre daha konuştuktan sonra, yerimden kalktım ve kendisiyle vedalaşıp, aşağı indim.
Arkamdan bir sesle tekrar döndüm, Simay bana seslenmişti. Gümüş ve özel yapım bir kalem cebimden düşmüştü.
Onu bana doğru uzattı, sonra da önümden merdivenden inerek gitti.
Aşağı indim biraz o güzelim çam ağacı kokusunu içime çektim ve otoparka doğru gittim.
Arabama doğru yürürken bir adam beni uzaktan arabanın içinde izliyor gibiydi, yani uzaktan dediğim 10 metre ötede.
Fakat belki durum farklıdır beni değilde bir başkasına bakıyor ya da bekliyor diye düşündüm ve arabama bindim.
Arabayı çalıştırdığım gibi 15 dakika ötede olan kursa, yavaş yavaş arabayı sürüyordum.
Bir ara aynadan baktığımda aynı araç arkamdaydı, az öncekine kıyasla işkillenmiştim. Arabayı bir sağ sokağa sürdüm.
Arkamdan o da girmişti, sonra da sol sapağa girince o da girdi. Garip?
Yavaşça arabayı sağda duran boşluğa doğru çektim ve arabadan inip yere biraz eğildim kenarda duran koca bir taşı aldım öylece bekledim.
Adam yaklaşınca birazcık dik durdum ve hazırlandım, adam tam o esnada arabasını gazladı ve son hız sokaktan geçti gitti.
Bir süre durdum ve bekledim.
10 dakika sonra arabayı tekrar çalıştırdım ve kurs yerine gelmiştim.
Yavaşça kapıyı açtım ve direk soyunma odasına gittim, içerisi boş ve sakindi. Üstümü değiştirip çıktım ve aşağı kata indim.
Nadia altında kırmızı bir tayt üstündeyse siyah bir crop tarzı rahat bir şey vardı.
Hocam merhaba?
Na: Aras Bey, sonunda gelebildiniz nerelerdesiniz ya siz? (sinirli)
Hocam kusuruma bakmayın, ailevi sorunlar, dava vs. derken size uğrayamadım.
Na: Gel bakalım şöyle sen!
Yavaş adımlarla Nadia'nın karşısına geldim ve beklemeye başladım.
Bir anda bana atak yaptı ve dövüşmeye başladık, her hareketini savuşturuyor ve elimden geldiğince kendimi savunuyordum.
Na: Sana sadece savunmayı öğretmedim, karşılık ver hadi!
Bunu söyleyince beni denediğini tamamen anladım ve ben de karşılık verdim.
İkimiz de çok hızlı hareket ediyorduk sanki iki tane Ferrari yarışıyor gibiydi.
Uzun süren karşılıklı mücadele 20 dakikadır devam ettiği için yorulmaya ve terlemeye başlamıştık.
Ben son anda bir hareket ile Nadia'yı yere sermiştim.
Hocam boynuz kulağa geçiyor ha ne dersini-...
Bacağıma yaptığı bir hamle ile yere serilmiştim, Nadia tam üstümde duruyor nefes alış verişini hissedebiliyordum.
Göğüsleri, göğüs kafesime temas ediyordu.
Na: Daha değil fakat iyisin bir süredir yoktun ama çoğu öğrencime göre hızlı öğrendin ve bayaa iyisin Aras.
Sağ olun hocam!
Peki bugün neler öğreteceksiniz.
Na: Senin fazla bir hareketin kalmadi, yani öğreneceğin bir şey kalmadi.
Na: Büyük ihtimal 3 ya da 4 ay içinde senin belgeni veririz.
Teşekkür ederim hocam, hepsi sizin sayenizde oldu.
Na: Sadece benim değil, sen çok azimlisin ve çoğu yerde olduğu gibi burada da başarılısın. Şimdi 2 saatlik işimiz var hemen başlayalım.
Tamamdır hocam, hemen yapalım.
[Bu 2 saatlik süreçte bir sürü hareketi öğrenmek için tekrar ve tekrar yaptım sonra da bunları denedim]
Hocam başka bir şey var mı?
Na: Yok Aras üstünü değiştirebilirsin!
Tamamdır hocam.
Üstümü değiştirmeye gittiğimde arka koridordan ses geliyordu fakat önemsemeden ilerlemiştim.
Üstümü değiştirip çıktığımda görüşürüz demek için Nadia'nın yanına gidiyordum.
Tam içeri girecektim fakat, kafamı kaldırıp baktığımda 5 tane adam Nadia Hanım'ın etrafını çevrelemişti.
Konuşmaları dinlemek için biraz saklanıp bekledim.
(x adam: xa)
Xa: Bak borcunu ödedin ödedin, ödemezsen, alırım burayı senden.
Xa: Hatta tek burayı değil başka bir şey de alırım, özellikle bunu sen hiç istemezsin!
Na: Lutfen kocam aldi parayi, ben bir şey almadim! Benim haberim bile yoktu paradan.
Xa: Kocan aldı fakat kaçtı gitti burayı da ipotek ettirdi. Ya bu ay sonuna kadar 200 bin doları ödersin ya da alırım burayı senden.
"Muhammet abi ne yaptı da bu adamlardan borç aldı ki? Allah'ım arada kadının başı yanacak... "
Adamlar bir süre daha konuştuktan sonra, çıktı gittiler. Hemen Nadia Hanım'ın yanına gittim ve yanına oturup neler olduğunu sordum.
Bana ağlamaklı bir şekilde durumu anlatmaya çalışıyordu.
Na: Ko-kocam, bitcoin ve b-borsa da yükseliyordu. Fa-fa-kat bir sabah uyandığımda, kendisini bilgisayar başında gördüm, kafasını ellerinin arasına almış a-ağlıyordu.
Na: Ne oldu dedim. Bana döndü ve "battık, büyük battık!" demişti.
Na: Ben toparlarız ederiz dedim tam 6 ay önce, her şey guzel gidiyordu fakat. Tam 1 ay önce kocam tekrar yatırım yapmak için tefeciden borç almıştı.
Na: K-kendisine n'olur tekrar girme şu işlere kaybederiz, yapma etme dedim. Gitmiş evi arabamı ve zamanında sattığım biriktirdiğim para ile bu binayı aldım, burayı da ipotek ettirmiş onlara.
Na: N-nasıl oluyor anlamıyorum, bir süredir gelip borcu öde, borcu öde diyorlar.
Na: Kocam nerelerde bilmiyorum 1 ay önce parayı aldıktan 3 gün sonra kayıplara karıştı bana sadece "annem'e gidiyorum döneceğim canım!" diye mesaj yazmıştı.
Na: Bu adamlar geldiği günlerde bir mektup geldi tam 10 gün önce;
"biliyorum, ne olduğunu anlamadın! Belki bana kızıyorsun ama o parayı ödeyecek param kalmadı yine battım, kalan 70 bin dolar ile borç ödeyemezdik, eğer ki dönseydim parayı alıp beni kurşuna dizlerlerdi. Seni seviyorum beni affet, artık dönemem" yazıyordu.
Na: Kocam beni borç batağına bıraktı ve gitti n'apacağımı bilmiyorum, Allah'im yardim et n'olursun...
Bunları dinlerken bildiğin şok olmuştum, Nadia Hanım çok tatlı ve akıllı bir kadındır. Onu bu hale sokmak, ne acı bir durumdu.
Kocası dönmeyecek o belli fakat, borçları nasıl ödeyecekti, eğer ki ipotek edilenleri verse kadının elinde ya da avucunda bir şey kalmazdı.
O an kendimin zengin olduğunu hatırladım, istediğim gibi para çeker ve istediğim gibi de harcayabilirdim kim ne diyebilir ki?
Nadia Hanım'ın çenesinin ucundan işaret parmağım ile tutup gözlerime gelecek şekilde kaldırdım ve;
"eğer ki para lazımsa, sizin için hiç düşünmeden karşılıksız para veririm! Yeter ki şu güzelim suratınızı ağlayarak mahvetmeyin, yazık değil mi şu gözyaşlarınıza!" dedim.
Nadia şok olmuş bicimde deniz mavisi gözlerini kocaman açtı ve gözlerime bakıp "ci-cidden mi? Yapabilir misin bunu?" demişti.
Gülerek "neden olmasın, hem sen bana neler öğrettin karşılık beklemeden, bunların bence bir bedeli varsa böyle ödenebilmeli" dedim.
Yüzü bir anda tarifsiz bir şekilde gülmüştü, Kollarını hemen sarmaladı sırtıma, yanaklarıma ıslak ve sıcak öpücükler konduruyordu her öptükten sonra "teşekkur ederim Aras, çok teşekkurler." diyordu.
"Bir an içimden umarım beni kandırmıyordur, çünkü ona ailemden bile çok güveniyorum."
"Uzun zamandır beraber sayılırız, beni eğitiyor ve hiç karşılık beklemiyor, aslında bunun için bile bu parayı hiç düşünmeden veririm."
"Neyse bu kadar düşünüpte yormayayım kendimi."
Sarılma faslı bittikten sonra Nadia elinin tersiyle gözyaşlarını silmiş ve yüzünde tatlı bir gülümseme olmuştu
bu gülüş için neler verilmez ki...
Yerimden kalktım ve çantamı yerden aldım, kendisi de kalkmış bekliyordu, ona baktım ve soru sordum" bu adamlar ne zaman gelecek tekrar olarak?" dedim.
Bana hemen "Bu ay sonu tekrar gelecekler!" demişti.
Tamam o zaman "para hazır olunca gelir senin yanında bekler ve onlarla görüşme ayarlayıp uygun bir yerde parayı onlara veririz." dedim.
Kendisi sevinçten çığlık atıp tekrar sarılmak için üstüme küçük kız çocuğu gibi atladı, fakat bir an dengemi kaybettim ve yere düştüm.
Nadia hemen endişelenip "iyi misin, istemeden oldu özür dilerim." dedi.
Ben de kendisinin sırtına ellerimi atıp vücudunu vücuduma bastırdım ve sarılarak sesli gülmeye başladım.
O da benim gülerek tepki verdiğimi görünce yumuşamış ve sesli gülerek karşılık vermişti...
-HERKESE İYİ SEYİRLER AMINA KOYAYAYIM-
27 notes · View notes