ROBOTLARIN YÜKSELİŞİ -03- ''Martin FORD ''
İŞLERİN YURTDIŞINA KAYDIRILMASI
Çin'in toplam nüfusu 2,6 milyar. Yani ABD'nin sekiz katından
fazla. Hindistan ve Çin'in en zeki %5'i, 130 milyon insan eder ki bu
bile ABD nüfusunun %40'ı demektir. Çan eğrisi dağılımının
yadsınamaz gerçeği, Hindistan ve Çin'deki çok zeki insanların
sayısısının, ABD'dekinden kat kat fazla olmasını gerektiriyor. Bu
ülkelerin iç ekonomileri tüm bu zeki insanlara iş fırsatı sunabildiği
sürece endişelenecek bir durum yok. Ne var ki şu ana kadar ki
işaretler pek de öyle olmadığını gösteriyor. Hindistan sırf Amerika ve
Avrupa'daki işleri elektronik yollardan ele geçirmeye yönelik ulusal
bir sektör inşa etti. Çin ise büyüme hızıyla bütün dünyayı imrendirse
de yeni üniversite mezunlarına beyaz yakalı iş yaratmakta her yıl
biraz daha fazla zorlanıyor. 2013'ün ortasında Çinli yetkililerin
yaptığı bir açıklamaya göre, ülkenin o yıl yetiştirdiği üniversite
mezunlarının anca yarısı iş bulabildi. Bir önceki yılın
mezunlarınınsa %20'sinden fazlası hâlâ işsiz. Geçici ve serbest
çalışanları, yüksek lisansa kaydolanları ve mecburi hizmettekileri de
dahil edersek bu sayılar daha da artar.
Çin'deki vasıflı işçilerin büyük çoğunluğunun İngilizce ve diğer
Avrupa dillerini yeterli derecede bilmemesi, yurtdışına kaydırılan
işlerden pay almalarında bugüne kadar bir engeldi.
Ne var ki teknoloji bu engelin de üstesinden gelecek gibi
gözüküyor. Derin öğrenme sinir ağları gibi teknolojilerin simultane
sesli makine tercümesini bilim-kurgu olmaktan çıkarıp gerçeğe
dönüştürmesine ramak kaldı.
2013 Haziran'ında Google'ın en üst düzey Android yöneticisi
Hugo Barra, “evrensel tercüman”ın birkaç yıl içinde genel kullanıma
sunulacağını tahmin ediyor. Barra ayrıca Google'ın İngilizceyle
Portekizce arasında şimdiden “neredeyse kusursuz” gerçek zamanlı
ses tercümesi yapabildiğini belirtiyor.
YÜKSEK ÖĞRENİMDEKİ DÖNÜŞÜM
Tabii eğitimin pahalı olmasındaki en önemli faktör,
öğrencilerin ve ailelerinin üniversite diplomasına bu bedeli ödemeye
istekli olmaları. Üniversite diploması, orta sınıfa dahil olmak için
yeterli olmasa da mecburi bir bilet. Pek çok gözlemciye göre yüksek
eğitim bir balona dönüşmüş durumda.
Gazete ve dergi sektörlerini dönüşüme uğratan türden bir
dijital yıkım, yüksek eğitimin kağıttan kulesini de yerle bir edebilir.
Dijitalleşen diğer sektörlerde olduğu gibi, eğitimde de kazanan hepsini alır tarzı bir senaryo gerçeğe dönüşebilir ve seçkin
kurumların sunduğu açık dersler pazara egemen olabilir.
Amerika'da iki binden fazla dört yıllık üniversite var. İki
yıllıkları da dahil ettiğimizde, sayı dört binin üzerine çıkıyor.
Bunlardan belki 200-300 tanesi için seçici diyebiliriz. Tabii gerçekten
seçkin diyebileceğimiz ulusal saygınlığı olan üniversiteler çok daha az.
Üniversite öğrencilerinin Harvard veya Stanford
profesörlerinden internet üzerinden bedava ders alabildiği bir
gelecek düşünün. Üstelik öğrencilerin derslerin sonunda aldığı
belgeler işverenler ve lisans üstü eğitim veren kurumların gözünde
değerli olsun. O zaman üçüncü veya dördüncü sınıf bir üniversitede
eğitim almak için kim dünya kadar borca girer?
Yıkıcı inovasyonlar konusunda bir uzman olan Harvard İşletme
Fakültesi'nden Profesör Clayton Christensen, 2013'teki bir
röportajında, “15 yıl sonra ABD’deki üniversitelerin yarısı iflas edebilir”
şeklinde bir öngörüde bulundu.
Ünvanlar, sınırlı sayıda üretilen ürünler veya kâğıt para gibidir;
çok fazla verirseniz değerleri düşer.
Bu yüzden en seçkin üniversitelerin ünvan vermekte ihtiyatı
elden bırakmayacaklarını düşünüyorum.
Ekonomi ve psikoloji giriş dersleri gibi amfilerde verilen temel
dersler, üniversiteler için önemli bir gelir kapısıdır, çünkü yüzlerce
öğrenciye öğretim vermek için kısmen az bir kaynak gerektirirler.
Eğer öğrencilerin aynı dersi seçkin bir üniversitenin ünlü bir
profesöründen açık ders olarak alma imkanları olursa, sırf bu bile
altlardaki okullar için ciddi bir darbe olabilir.
Açık derslerin aynı anda muazzam sayıda öğrenciye ulaşabilme
özelliği de yeni inovasyonlara yol açabilir. Öğrenciler bu dersleri
alırken kendilerine dair bir sürü veri toplanıyor. Hangi yöntemde
daha başarılı oluyorlar, sınavlarda aldıkları notlar anlatım şekline
veya ödevlere göre nasıl değişiyor, hepsi kaydediliyor. Büyük veriden
elde edilen bilgilerin daha verimli sistemler kurmak için
kullanılmasından bahsetmiştik. Yeni eğitim teknolojileri ortaya
çıkmaya devam ediyor ve bunlar açık derslere entegre ediliyorlar.
Örneğin uyumsal öğrenme sistemleri, robot öğretmenlerin
kullanılmasına imkân sağlıyor Bu sistemler her bir öğrencinin
gelişimini yakından takip ediyor ve kişiye özgü öğretim ve yardım
sunuyorlar. Ayrıca öğrencinin kapasitesine göre anlatımlarını
hızlandırıp yavaşlatabiliyorlar. Ve bu sistemler geleneksel sistemler
kadar başarılı olduklarını daha şimdiden kanıtladılar.
Bir araştırmada, 6 devlet üniversitesindeki istatistiğe giriş
dersleri incelendi. Bir gruptaki öğrenciler dersi geleneksel formatta
alırken, diğer gruptakiler robotlardan ders aldılar ve kısıtlı süreyle
normal sınıflara katıldılar. Çalışmanın sonunda her iki grubun da
“dersi geçme oranları, final sınavı notları ve standart istatistik
değerlendirmesindeki performansları” aynı çıktı.
Yüksek eğitim sektörü ileride dijital istilaya yenik düşerse,
üniversitede okumanın maliyeti azalıp daha çok kişi eğitim
imkanına kavuşacak.
SAĞLIK SİSTEMİ
California Üniversitesi Tıp Merkezi'nin eczanesinde yaklaşık
on bin ayrı doz ilaç, tek bir eczacının bile eli değmeden hazırlanıyor.
Devasa bir otomatik sistem hammaddeleri otomatik olarak
depoluyor, otomatik olarak çıkarıp karışımlarda kullanılıyor ve
otomatik olarak poşetlere teker teker konuyor. Robotik bir kol, sıra
sıra kovaların içinden sürekli ilaçlar alıp küçük plastik poşetlere
yerleştiriyor. Her doz ayrı bir poşetin içine girip üstüne bir barkodla
ilacın adı ve hangi hastaya gideceği yazılıyor. Ardından makine her
hastanın günlük ilaçlarını alınması gereken sıraya koyup bağlıyor.
Daha sonra bir hemşire, dozaj poşetinin ve hastanın kolundaki
bilekliğin barkodlarını karşılaştırıp ilaçları hastaya veriyor. Bu iki
barkod uyuşmazsa veya ilaçlar yanlış zamanda verilirse, bir alarm
çalıyor. Enjekte edilen ilaçları üç ayrı robot hazırlıyor. Bunlardan bir
tanesi yalnızca yüksek derecede toksik kemoterapi ilaçlarından
sorumlu. Tabii insanlar döngünün neredeyse tamamen dışına
atılınca, insanlardan kaynaklanan hatalar da haliyle sıfıra inmiş oluyor.
California Üniversite’sinin 7 milyon dolarlık otomatik sistemi,
eczacılık sektöründe yaşanmakta olan robotik dönüşümün yalnızca
bir örneği.
Satış otomatlarından az biraz daha büyük ve çok daha ucuz
robotlar, eczaneleri yavaş yavaş işgal ediyorlar.
Eczacı olmak için dört yıllık bir eğitimin ardından zorlu bir
mezuniyet sınavını vermek gerekir. Amerika'da eczacıların geliri de
gayet iyidir. 2012’de ortalama bir eczacının yıllık geliri 117 bin dolardı.
Oysa yapılan iş özünde rutin ve tekrara dayalıdır. Dikkat edilmesi
gereken temel nokta, ölümcül olabilecek bir hataya yol açmamaktır.
Bir başka değişle, eczacıların yaptığ1 işin büyük kısmı, otomasyon
için neredeyse biçilmiş kaftandır.
GELECEĞİN TEKNOLOJİLERİ VE ENDÜSTRİLERİ
Sanayi devriminden günümüze kadar olan tarihsel kanıtlara
bakarak oluşturulan genel kanıya göre, teknoloji bir yandan işleri,
hatta endüstrileri bozarken, öte yandan yeni işler ve endüstriler
yaratır ve “yaratıcı yıkım” süreci böyle sürüp gider,çoğu zaman da
önceden hayal edemeyeceğimiz şekillerde. Bunun klasik örneği, 20.
Yüzyılın başındaki otomotiv endüstrisinin atlı araba üretimini
yıkarak yükselişidir.
Bilgi teknolojisi artık tıpkı elektrik gibi temel bir kamu hizmeti
haline gelmiş durumda. Yeni bir endüstrinin bu güçlü hizmetten ve
yapay zekadan yararlanmadan başarılı olması pek mümkün
görünmüyor. Bu yüzden yeni ortaya çıkacak endüstrilerin emeğe
dayalı olması da düşük bir ihtimal. Sorun şu ki yaratıcı yıkım süreci,
perakende ve yemek hazırlama gibi geleneksel emek yoğun işlere
darbe vururken, yeni yaratılacak işler ve endüstriler çok az sayıda
insana ihtiyaç duyacaklar. Bir başka deyişle ekonomi, istihdam
yaratımının yeni nüfusu iş sahibi yapmakta eksik kalacağı bir kırılma
noktasına doğru gidiyor.
You Tube, Instagram ve Whatsapp, bunların üçü de bilgi
teknolojisi sektöründen örnekler. Bu sektörde küçücük işgücünün
dev şirket değerleri ve kârları yaratmasına alıştık artık.
Aynı olgunun çok daha geniş bir alanda kendini göstereceğine
bir örnek vermek açısından, gelecekte büyümesi yüksek ihtimal olan
iki teknolojiye bakalım: 3 boyutlu baskı ve şoförsüz arabalar.
Bunların her ikisi de istihdam pazarında ve ekonominin genelinde
dramatik dönüşüme yol açma potansiyeli taşıyorlar.
ÜÇ BOYUTLU BASKI
Üç Boyutlu baskıda bilgisayar kontrolündeki bir cihaz,
malzemeyi ince katmanlar halinde üst üste sürerek katı bir cisim
meydana getirir. Bu katman katman üretim yönetimi sayesinde Üç
Boyutlu yazıcılarla içinde delikler veya büklümler olduğundan dolayı
geleneksel üretim teknikleriyle yapması çok zor, hatta imkânsız olan
cisimler kolayca yapılabilir. En yaygın kullanılan malzeme plastiktir,
ama metal, çok güçlü bileşikler, kauçuk gibi esnek malzemeler, hatta
tahta bile basan makineler var artık. En gelişmiş yazıcılar onlarca
farklı malzeme içeren ürünler basabiliyorlar. İşin belki de en çarpıcı
kısmı, bu makinelerin iç içe geçen veya hareket eden parçalar içeren
tasarımları da tek bir birimmiş gibi basabilmeleri. Böylece montaja
da gerek kalmıyor.
Üç boyutlu yazıcılar, teknik çizimi olan bir tasarıma göre veya
var olan bir cismin üç boyutlu tarayıcı görüntüsüne göre üretim
yapabiliyorlar. Klasik araba merakıyla bilinen televizyon şovmeni Jay
Leno, bu tekniği kullanarak yedek oto parçaları üretti.
Üç boyutlu baskı, kişiye özel tek seferlik ürünleri üretmek için
ideal. Bu teknoloji diş tacı, kemik implantı veya protez uzuv
üretmekte şimdiden kullanılıyor. Tasarım prototipleri ve mimarlık
modelleri de diğer popüler uygulamalar arasında.
Üç boyutlu baskının geleneksel fabrika üretim modelini ters
yüz edeceği yönünde büyük beklentiler var. Ucuz tezgâh üstü
yazıcılar yaygınlaşırsa, herkes üç boyutlu yazıcı alabilir ve dilediği
şeyi üretebilir, diye düşünülüyor. Kimilerine göreyse yeni bir
zanaatkar veya "maker" ekonomisi doğacak ve küçük şirketler
kişiselleştirilebilen, yerel üretilen ürünleriyle seri üretim yapan
fabrikaların yerini alacaklar.
Kanımca bu beklentilere şüpheyle yaklaşmak için iyi nedenler
var. En önemli neden, üç boyutlu baskının sunduğu kişiselleştirme
kolaylığının, seri üretimin avantajlarından yararlanamıyor oluşu. Bir
belgenin birkaç kopyasını basmak isterseniz, evinizdeki lazer yazıcı
iyi iş görür. Ama 100 bin kopyaya ihtiyacınız varsa, ticari bir yazıcı
kullanmak çok daha ucuza gelecektir.
Üç boyutlu baskıyla geleneksel üretim yöntemleri arasında da
aynı ilişki vardır. Yazıcıların fiyatları hızla düşüyor olsa da aynı şeyi
kullanılan malzemeler için söyleyemeyiz,özellikle de plastik dışında
bir malzeme kullanılıyorsa. Ayrıca bu makineler yavaş.
Üç boyutlu baskı, telefonunuza kendinize özgü bir kılıf yapmak
için çok iyi bir yöntem olabilir, ama muhtemelen hiçbir zaman
telefonun kendisini yazıcıdan bastıramayacağız.
Ucuz 3B yazıcılar yaygınlaşırsa, bu tür makinelerle üretilen
ürünlerin pazarını da yok edecektir. Böyle bir durumda değerli olan
şey, ürünün dijital tasarım dosyasıdır.
Buradan üç boyutlu baskıyı dönüştürücü bir teknoloji
olmayacağı sonucu çıkarılmasın. Asıl dönüşüm endüstriyel boyutta
olacak. Geleneksel imalatın yerini almaktansa, üç boyutlu baskı
onunla entegre olacak. Bu zaten şu anda da oluyor. Örneğin
havacılık endüstrisinde daha hafif parçalar üretmek için üç boyutlu
baskı teknolojisi kullanılıyor, General Elektrik şirketinin havacılık
bölümü, 2020'ye kadar bu teknolojiyle en az 100 bin parça üretmeyi
planlıyor. Bu yöntemle tek bir uçak motorunda 500 kg hafifleme
sağlanıyor. Her motordan 500 kg azaltmakla ne kadar yakıt tasarrufu
sağlanacağı hakkında bir fikir sahibi olmanız için şu örneği verelim:
2013 'te American Airlines uçak kabinlerindeki kâğıttan uçuş
kılavuzlarını Apple iPad’lere yüklü dijital versiyonlarıyla değiştirdi.
Bu sayede uçak başına 15 kg yıllık yakıt masraflarındaysa 12 milyon
dolarlık tasarruf sağladılar.
Her uçağın ağırlığını 1,5 ton azaltmak demek, yıllık en az bir
milyar dolarlık tasarruf demektir. General Elektrik’in üç boyutlu
yazıcılarla üretmeyi planlad1ğı parçalardan biri olan yakıt memesi,
normalde 20 ayrı parçanın montajını gerektiriyor. Yazıcı ise bunu tek
parça halinde tek seferde üretebiliyor.
Hemen hemen her türlü malzemeyle kullanılabilen üç boyutlu
yazıcılar, imalat dışında da kullanım alanlarına sahip. Belki de en
sıra dışı uygulama, insan organı basımı.
San Diego'daki biyo-baskı üzerine uzmanlaşmış Organovo
şirketi, deneysel insan karaciğeri ve kemik dokusu üretti bile. Baskı
malzemesi olarak insan hücresi barındıran özel bir malzeme
kullanıyorlar. İlk başta araştırma ve ilaç denemeleri için organ
üretilmesi amaçlanıyor. Kısmi organ nakli için 2020 yılı hedefleniyor.
Bu teknoloji gerçekleştiğinde, sayıları sırf Amerika’da 120 bini
bulan organ nakli bekleyen hastalar için çok büyük bir umut olacak.
Ayrıca yeni organlar hastanın kendi kök hücrelerinden üretileceği
için doku uyuşmazlığı riski de ortadan kalkacak.
Bir başka popüler uygulama da yemek basımı. Hod Lipson 2013
tarihli Fabricated: The New World of 3D Printing adlı kitabında üç
boyutlu baskı teknolojisinin asıl patlama yapacağı yerin dijital
mutfak olabileceğini soyluyor. Bir başka deyişle, insanların kitleler
halinde üç boyutlu yazıcı almalarının nedeni yemek yemek olabilir.
Yemek yazıcıları şu anda özel tasarım kurabiyeler, çörekler ve
çikolatalar yapmakta kullanılıyor, fakat malzemeleri eşsiz şekillerde
birleştirip daha önceden olmayan tatlar ve dokular yaratmakta da
kullanılabilirler.
Belki ileride üç boyutlu yazıcılar evlerde ve lokantalarda
standart mutfak eşyalarından biri haline gelir ve gurme şefler şu
anda örneğin profesyonel müzisyenlerde olduğu gibi kazanan hepsini alır tarzı bir pazarda birbirleriyle rekabet ederler.
En büyük değişimlerden biri, üç boyutlu yazıcılar inşaat
yapabilecek kadar büyük hale geldiklerinde yaşanacak. Southern
California Üniversitesi'nden Profesör Behrokh Khoshnevis 24 saatte
ev inşa edebilen dev üç boyutlu yazıcılar yapıyor. Makine inşaat
alanında geçici raylar üstünde hareket ederek çalışıyor ve bilgisayar
kontrollü dev hortumundan çimento sıkıyor. Süreç tamamen
otomatik işliyor. Ortaya çıkan duvarlar, geleneksel tekniklerle
üretilenlerden çok daha sağlam oluyor. Böyle bir yazıcıyla evler,
işyerleri ve hatta apartmanlar inşa edilebilir. Şu anki teknolojide
makine yapının duvarlarını inşa ettikten sonra insan işçiler kapıları,
pencereleri vs. takıyorlar. Ama ileride inşaat yazıcılarını farklı
malzemelerle de çalışabilir hale geleceğini hayal etmek zor değil.
Fabrikalar zaten yüksek derecede otomasyona dayalı
çalıştıklarından, üç boyutlu yazıcıların imalattaki etkisi o kadar
güçlü hissedilmeyebilir. Fakat inşaat sektöründe durum öyle değil.
Ekonominin en emek yoğun alanlarından biri olan ahşap çerçeveli
ev inşası, vasıfsız isçiler için meslek fırsatı sunan az sayıdaki alandan
biri olmayı sürdürüyor. Sırf ABD'de 6 milyon kişi inşaat sektöründe
çalışıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün tahminlerine göre
dünyada inşaat sektöründe çalışanların sayısı ise yaklaşık 110 milyon.
1 note
·
View note