Tumgik
#ya da en azından albümleri
Text
Keske dergilerden poster topladığım günlere geri dönebilsem, Migros’tan çıkan kızlar o kadar heyecanlı görünüyorlar ki. Hayatın en guilty pleasure dönemi fangörllüktür ve bence bu tartışmaya açık değil
3 notes · View notes
evanescencetr · 4 years
Text
Evanescence’in Amy Lee’sinin Yeni Albüm, Iron Maiden’la Garbage’dan Ders Alma ve Bir Sürü Daha Fazla Konu Hakkındaki Yorumları
Tumblr media
Evanescence, dokuz yıl aradan sonra yeni albümleri The Bitter Truth’u bu yıl içerisinde çıkaracaklar. Tabii 2020’nin içinde bulunduğu karmaşadan dolayı şimdilik albüm için tam bir çıkış tarihi belirlenmemiş. Hatta, Amy Lee’nin dediğine göre, albüm hâlâ yazılıyor ve herkesi allak bullak etmiş bu yaygın hastalık tarafından en azından biraz şekillendiriliyor. Yine de, birden fazla platinum ödülleri toplamış grup 24 Nisan’da yayınladıkları “Wasted On You” teklisiyle hayranlarına yeni albümden bir tat verdiler. Lee’yle yeni ettiğim sohbetin konusu grubun ilk yıllarından yeni müziğe, sonra Garbage, Iron Maiden ve Korn gibi gruplarla sahne paylaşmaya ve en son Lee’nin dünyada en çok sevdiği sanatçı olarak şaşırtıcı seçimine kadar dönüp durdu.
Steve Baltin: Son albümün üzerinden dokuz yıl geçti. Müzik endüstrisinde bir ömür. Eminim üzerinde derinlemesine düşündüğünüz bir sürü değişiklik olmuştur?
Amy Lee: Bu işi yapmaya başlayalı 20 yıl oldu –bunu yüksek sesle söylemek çok garip– ve o zaman içerisinde bir sürü küçük an oldu aslında. Seçim yapmak zorunda olduğun bir yerde takılıyorsun gibi. Biraz daha ya da çok daha fazla zor olan yolu seçmenin, kolay yolu seçmeye kıyasla çok daha yapmaya değer olduğunu keşfettim. Bu grubu küçükken kurduğumda, daha sadece ailelerinin evinde müzik yapan iki ergenken, iş tamamen farklıydı. Tabii bunu başlatan şey hâlâ burada: Dramatikten rock’a, klasik müzikten film müziğine – hepsini kaynaştıran o hayal hâlâ hayatta. Ama o zamanlar bu sadece küçük bir rüyaydı. Başta sadece iki kişiydik ve bir tek ben kaldım bu zamana kadar. Bir sürü grup üyesi değişikliğinden geçtik ama bu bizi şu anda çok özel bir yere getirdi. Şu anki grubumu ve üyelerini çok seviyorum. Herhangi birinin gruba katılması o zorluklar yaşanmadan da olmazdı zaten. Şu anki grup ailemi bana kavuşturan tüm o zor seçimleri yaptığıma çok memnun ve minnettarım. Özellikle en başlarda bunun için çok savaş vermem gerekmişti.
Okumaya devam et
1 note · View note
gungezgini · 7 years
Text
“kendini araman daha iyi”
Yaşadığım süre boyunca insanların birbirleriyle çok iyi dost-arkadaş oluşlarını inceleme fırsatım pek olmadı. Hatta kendi adıma konuşursam arkadaş olmakta bile başarılı olduğum söylenemez. Çok az arkadaşım vardır. Sanırım bu kelimelere yüklediğim anlamdan dolayı her gün okulda gördüğüm, çeşitli yerlerde tanıştığım, yolculuk ettiğim herkesi bu şekilde nitelendiremiyorum. En azından karşılıklı bir muhabbet duymak gerekmez mi? Bugün yine arkadaşsızlığım dalga konusu oldu evde. Bunun geyiğini yapmaktan gocunmuyorum, bol kahkahalı esprili bir öğlen yemeği yedik. Bazı öğlenler çok neşeli olurum. Annemle babam sıcak insanlar, geniş çevreleri değişik arkadaş grupları vardır. Haliyle açık bir hedefim. “Ben üniversitedeyken ” diye başlayan cümleler anlatılacak güzel anıları haber verir. 
Dostluk ise arkadaşlıktan daha yüce bir mefhum. Son yıllarda farkına vardığım, uzun yıllardır da şahit olduğum bir dostluk var. Babamın bildiğim tek dostu -annemi saymazsak- E. amcadır. Farklı şehirlerde yaşamamıza rağmen kopmayan bir bağ. Bu işte; muhabbet ,sevgi, vefa. İmrendiğim, özendiğim şey bu. O bağ olmasa yılda üç beş kez gördüğün biriyle ne olabilirsin ki? E. amca bazen özleyip bize gelir, iş gezilerinde yoldan bize uğrar. Annem babam ve E. amca üniversiteyi birlikte okumuşlar. Onlar eskilerden konuşurken dinlemeye bayılırım hemen yanlarına kurulurum hatta vakti gelmişse fotoğraf albümleri çıkar ortaya, daha da neşelenirler. “Senin bu baban var ya bu baban” ooo neler neler. Vaktini paylaşmak ve emek vermekten daha kıymetli ne var dünyada? E. amca heyecanlı heyecanlı konuşur bazen ben de dahil olurum. Politika konularında bana takılır. Ona muhalif olmayı severim. 
Birkaç hafta önce yine gelmişti. Bu sefer derdini paylaşmak ve belki fikir danışmak için. Zor zamanlarda bu bağlar sağlamsa daha da kuvvetlenir. Başına bir musibet gelince ailenden sonra kime gidersin? Bu kez daha çok etkilendim fakat konulara dahil olmadım tabii. Eşi boşanma kararı almış. Hepimiz çok üzüldük. Evlilik de dostluk gibi aslında. Çok daha fazla emek ve paylaşım var. Daha fazla zorluk ve daha fazla sevinç var. Ne denir ki, haklarında her şeyin hayırlısı olsun.
Bu vakadan şöyle bir sonuç çıkardım. Kalbin dört odacıklı olduğunu biliriz. Bu odacıklar bizim için çok değerli olan, gönlümüzde yer etmiş kişiler için konaklama yerleridir. Her ilişkinin bir sınırı olduğu gibi hepsine bütün odaları açamayız. Arkadaşlar için bir odacık yeterlidir. Dostlar için iki, eşimiz içinse mutlaka üç odacık açmalıyız kalbimizde. Bir tanesi yalnızca kendimize açılmalıdır. Bu düzen sadece sevgiyle alakalı değil. Onlarla yapacağımız paylaşımların sınırını böyle belirleyebiliriz.
24 notes · View notes
gokhanerturkey · 4 years
Text
Tumblr media
Kırkbeşlik olarak yayınlandığında sene 1978 “Ayrılık Akşamı (Sazlıklardan Havalanan)
isimleriyle vitrine çıkmış.
İlhan İrem ‎– Dünden Yarına
Albümünde ise eserin ismi “Konuşamıyorum” olarak değişmiş; çok önceleri de bu isimle hatırlanırdı resmî olarak
2017 yılında vitrine çıkan.
En son olanı elbette en uygun olanı belli ki “Konuşamıyorum” ismi bile
Çıktığı yıllarda neyse.!
Hayat değişkendir Sabit değil ne kadar yaratılan varsa. O yüzden bazen konuşmak gerekir bazen konuşmamak.
Susulacak yerde konuştuğun zaman hem fayda sağlayacağın kişiye hemde kendine çok büyük zarar verirsin.
Yeşilçam Filmlerinden örmek verelim Leyla ile Mecnun sinema filminde bir sahne var mealen aktarıyorum
“ Mecnun’un gözlerine aynen Köroğlu filminde olduğu gibi mil çekilecek yani kör olacak gözleri.. Mecnun’a verilen ceza değil işkence telafisi olmayan.!
Neyse mecnun’un gözlerine mil çekecek cellat bedeninde ki işaretten oğlu olduğunu anlıyor (Anadolu’da vardır yeni doğan çocuklara kaybolmasın diye işaret koyarlar)
Konuşsa emir büyük yerden mutlaka başka bir cellat gözlerine mil çekip kör edecek. Mecnun’un babası şartlara uygun gözlerini kör etmektense gözlerini kör etmeyecek şekilde mil çekiyor .! “
Öyle zamanlar olur ki elin kolun bağlıdır hatta çok büyük zarar görmemesi için az bir zararla o sevdiğini kurtarmaya çalışırsın.
Gene Leyla ve Mecnun’dan örmek verelim. Sevgili İskender PALA’dan alıntı:
•Leyla'ya sordular: ''Sen mi Kays'ı daha çok sevdin; yoksa o mu seni?'' Kara gözlü, kara saçlı, kara benli Leyla iç geçirdi, üzüldü: ''Dostlar, bu nasıl bir soru, bana böyle bir soruyu nasıl sorarsınız ki?!..Elbette ben onu daha çok sevdim, onun beni sevdiğinden...'' ''İyi ama Leyla, o senin için deliye döndü, çöllere düştü, adı Mecnun'a çıktı ve kurtlarla, kuşlarla konuşur oldu...'' ''İşte bakın, o gitti, bana olan aşkını ona buna anlattı, ben ise aha şuracığımda, kalbimin içinde onun aşkını saklayıp durdum, hiç kimse ile ne paylaştım, ne kimseye dert yandım. Şimdi siz karar verin, o mu beni daha çok sevmiş; ben mi onu?!..''•
Katre-i Matem / İskender PALA
Seven seveni seviyorsa zaten affeder samimiyse sevgisinde., heves zaten sevgi değildir karıştırmamak gerekir.
Önyargılı olmamak şartlara göre durumu değerlendirip affedici yıkıcı değil kazanımcı bir çerçeveden bakarsak hem kazanırız hem kazandırırız.
Zararı olmayanın mutlaka faydası vardır tahrik edici durumlarda zaten iletişim kurulmaz ortamı terk etmek en uygun olanı.!
Herkezin bir bildiği vardır en azından karşı tarafın aldığı tavrın aynısını al fazlası sanada çok büyük zarar vereceği belli.!
Not:
Bizim çocukluğumuzda TRT vardı Sevgili İlhan İREM çok donanımlı her yönüyle NECO çıkardı. Arabesk diye adlandırılan benim tercih ettiğin tarz yılbaşı akşamları gece yarısından sonra zaten çocuksun çoktan uyumuş oluyorsun. Diyeceğim denge olsaydı Türk müziğimiz daha nitelikli olurdu ve dış dünyaya açılırdık. Sevgili Orhan Gencebay’ın TRT den istifa etmesi tek kanat bu yetmedi o zaman ki TRT sanatçılarının da tepki koyması gerekirdi. Kültür Bakanlığının etiketiyle albümler çıkıyorsa denge olması lazım TRT kapılarını kapattıysan o kültür bakanlığı etiketini de albüme yapıştırma çünkü büyük çelişki.
Bu uçurumu kapatmak Devletin işi değil dinleyici kitlesini de harekete geçirecek sanatçılar madem toplumun önündeyse.
Gel zaman git zaman ne oldu.
TRT’ye çıkamayanlar özel Tv kanallarının açılmasıyla TRT’nin popülerliği çok zayıfladı. Zaten durum belli Türkiye’ye bir şekilde bu özel kanallar girecek yani bunu görselerdi bari...
Kim hangi mesleği yaparsa öncelik insan olduğuna göre meslektaşlarının ve mesleğinin hakkını vererek mücadele etsin yoksa yaptığı meslekte sönüp gider.
“Gelişmiş ülkelerde ki haklarımız neden yok “ Sen yaşadığın ülkemde ki meslektaşın ile dengeleri bozdun eee yani komik duruma düşme.! Tekrar söylüyorum TRT ye çıkanlarda Arabesk dediğimiz eserleri üreten krallar da kendini ispatlamış ve albümleri resmî bunlar arasında denge olması lazımdı bu dengeyi meslektaşlar kendi arasında sağlar bunu ne Devlet yapabilir ne de dinleyici kitleleri.
İşin sonuna bakın ibret alın.! Kalite düştü TRT’de çıkan sanatçılar arşivlere bakın vitrinden çekilince Arabesk dediğimiz müzik tarzının da kalitesi çok düştü.! 1992 ve öncesi en çok dinlenen arabesk tarzı dediğimiz eserler buyurun klasiklerine bakın eserlerin tarihleri çıkar. 1992 den sonrasını genç sanatçılarda yorumlamıyor.
İşin özü
Slogan atmakla olmaz seni o biçim istismar ederler hangi mesleği yapıyorsan önce en güzel şekilde kendini ispat et hangi dünya görüşünden olursa olsun işini güzel yapanla uçurumu açma.!
Yığın olma slogan atan(!)
Senin bir işin var onun kalitesini yükseltmen için mücadele ver meslektaşlarınla uçurumu kapat zaten hiç bir sorun kalmayacak. Slogan atmak nedir ya formül bu.!
BU ŞARKIYA En uygun olan BİR AD KOYDU GEÇTE OLSA TAMAM ŞARTLAR ÖYLE MESLEKTAŞLARINLA UÇURUMU AÇMAMAN GEREKİRDİ.
Birileri paso TRT ye çalıştı
Evet Orhan abi TRT den haklı olarak istifa etti
Birbirine sahip çıkmadılar uçurum açıldıkça açıldı ee kalitede düştü haliyle rekabet kalmadı bu yoksa denetim hiç olmaz!!! Donanımlı genç sanatçılar arada kaynayıp gitti.
TRT sanatçıları da
Arabesk dediğimiz tarzda olan sanatçılarda
Şu anda aynı yerinde sayıyor durum vahim olunca
Bir talebesi işi ilerletip dış dünyaya zaten açılamazdı.
Not; sevgili Kayahan AÇAR Sevgili Barış Manço ile aynı tarzda başladı sonrasında arabesk dediğimiz tarza kaydı o yüzden vitrine çıkarıldı., Arşivlere bakın kendisi demeç verdi “Yapılan eserin tutması için arabesk kokması lazım” mealen aktardım. Doldurulması gereken boşluk vardı sevgili Kayahan AÇAR Nur içinde yatsın mücadelesini verdi.
Eleştirmeden sorgulamadan sanatımızı nasıl ileri götüreceğiz önce sevdiklerimizden başladık.
İyi niyetli tespitlerim.
Sadece sanat camiası için değil bütün meslekler için siyasiler de buna dahil 28 Şubat sürecinden sonra siyasi liderlerin çoğu erimedi mi?
Sevgi ve saygılarımla
Gökhan ER / Yıldızkent
0 notes
burakurnaz · 4 years
Text
çağlan tekil ölmüş arkadaşlar.
onu radyo eksen’den tanımıştım, r’leri söyleyemediği çok keyifli, tatlı gibi program sunumu vardı. laneth’i çok severek dinlerdim. martın ortasında beyin kanaması geçirmiş. uzun zaman uyutmuşlar. 
dr. skull konserinin olduğu gün arkadaşları konserden önce benim mekanda toplanmışlardı, belki çağlan da oradaydı hiç dikkat etmemiştim. kendisini, çok heyecanla takip ettiği o konser hakkındaki yazısıyla hatırlayalım:
25 sene boyunca yeni bir şarkı ya da albüm yayınlamamış bir grubun 25 yıl sonra 1500 kişiye konser vermesi basit bir şey değil. hemen geçiştirilecek bir şey hiç değil. o günlerde (80ler sonu 90lar başı) her yerli grubu birine benzetirdik; pentagram slayer, metalium kreator, metafor metallica, kronik ise venom'du bizim için. zamanla hepsi kendi soundunu oturttu ve devler ligine adını yazdırdı. o dönem dr.skull'ı bir kefeye koyamadık. hazy hill'i de öyle. hazy hill kendi tarzını "slayer meets maiden" şeklinde tanımlardı. dr.skull ise sadece metalden değil, punk'tan da beslendiğini söylüyordu. punk adına bildiğimiz tek örnek sex pistols'ın "never mind..." albümüydü. benim için öyleydi en azından. penta cenk'in beyazıt meydanında yere açtığı tezgahtan almıştım kasetini. hiç ilgilenmemişti bizimle, baya cool'du. ilk dinleyişte anlamamıştım albümü. sen git possessed dinle ama sex pistols'ı sert bul. bir kaos hakimdi şarkılara. dr.skull punktan beslendiğini söylediğinde doğal olarak wory zover'da sex pistols tınıları aradım. bulamadım tabii ki. beni çeken maidenvari çift gitar partisyonlarıydı. daha sonra thin lizzy dinleyince asıl ilham kaynağı olarak o isim daha akla yatkın geldi bana. dr.skull birebir kimseye benzemiyordu gerçekten. bir bölümü maiden'a benzettik tamam ama kalanı neyin benzeriydi peki? 3 albümlerinin soundları farklı olsa da yine de temel skull elementleri her şarkıda kendini gösteriyordu. gate of brandenburg'u, metal on metal'i ve hershey yolunda'yı yazan aynı gruptu. o zamanlar teenage kafamızla anlamadık ama yıllar geçtikçe müziklerindeki zenginliğin çift gitar partisyonlarından ibaret olmadığını açıkça gördük. 4 kişilik grubun 3'ü vokalistti mesela. tıpkı beatles ve eagles gibi. henüz dünyada örneği tek tük iken bir şarkının ortasına rap ya da reggae bölüm koyacak kadar cesurdular. onlardan 5-10 yıl sonra amerika'da feat.akımı başladı, neredeyse her şarkıya rap bölüm eklendi, hala da eklenmekte. acidçi metalci kavgasının alevlendiği dönemde "metal on metal" şarkısı içimizdeki tüm kini kustu metali ve dinleyenlerini aşağılayanlara karşı. derinden gelen i've got the power çığlığını shut the fuck up diyerek kesen, rap vokalli olmasına rağmen adeta bir metalci manifestosunu anlatan bölüm marşımız oldu. grup gerçekten her metalciyi cezbedecek minik bölümleri şarkılara yerleştirmeyi seviyordu. bu sebeple wory zover sonrası istanbul'da verdikleri yegane konsere koşarak gittim. kadıköy halk eğitim merkezinde akbaba ile konser. önce dr.skull çıktı. neredeyse bütün albümü çaldı. 2 yıl önce moda sinemasında kırılan koltuklar herkesin aklındaydı o sebeple kimse yerinden kalkmadan izlemişti konseri. parça çalıyor, sessizce dinleniyor, bitince alkışlanıyor. tiyatro izler gibi izledik konseri. ve son şarkıya gelindi. alper "arkadaşlar ankara'dan geldik. bu son şarkımız. bari bu şarkıda ayağa kalkın" dedi. şarkı neydi hatırlamıyorum ama herkes ayaklandı ve o ana kadar hayatımda gördüğüm en büyük coşku yaşandı. koltukların üstünde herkes şarkıya eşlik ediyordu. dr.skull da şoktaydı. alper bu anonsu ilk şarkıda yapsaydı 30 yıldır efsane olarak anlatılan moda konseri değil halk eğitim konseri olacaktı belki de. dr.skull buruk indi sahneden. seyirci de bırakmak istemiyordu aslında ama sırada akbaba vardı. geçen hafta ankara'da mor ve ötesi basçısı burak güven ile konuştum. o da konserdeymiş. o anlatsın: "aslında akbaba için gitmiştim. ama dr.skull aklımı aldı, çok çok iyi çaldılar, headliner görünen akbaba'yı ezip geçtiler."
sözün özü dr.skull kayıtlı döneminden sayarsak 30 yıl sonra bile dinlenebilecek şarkılar yaptı. günümüz grupları yabancı şirketlerle anlaşıyor olabilir, yurt dışında konserler veriyor da olabilir. dr.skull'dan daha fazla konser verdikleri de belli, kayıtlı daha çok albümleri var belki. ama çoğu başka birine benziyor, kendi özgün soundları yok. dolayısıyla 30 yılı geçtim belki 10 yıl sonra dinlenmeyecekler bile. dinlenseler de bu saygınlığa ulaşamayacaklar. dr.skull'ın aç yılları bizim şansımız oldu. eğer imkanları kısıtlı olmasaydı belki de her şey mekanikleşecek, bu kadar tutku dolu çalıp söyleyemeyeceklerdi. türk gruplarının bu gerçekle yüzleşmesi lazım. dr.skull tutkusu ve konseri onlara yol göstermeli. o konserde olmayanlar çok şey kaçırdı, bir grubum olsa dr.skull sevmesem bile o konserde olurdum, ders almak için. neyi nasıl yaptıklarına bakardım ve insanların onlara bakışlarına. ortam fazla kalabalıktı, hava çok sıcaktı. grup ilk 3 parçada soundunu oturtamadı. peki 1500 kişiden kaçı bunları yazdı? belki bir elin parmağı kadar kişi. tüm gruplara bu kadar toleranslı, bu kadar anlayışlı, bu kadar tutku dolu seyirciler dilerim. bardağın hep dolu tarafını gördüler. dr.skull'ı yeniden sahnede görmek her şeyin üstündeydi. bu konseri yapmak benim zirvem oldu. keşke hiç aksaklık yaşanmasaydı:( hiçbiri grup kaynaklı değildi, ne kadar profesyonel ve titiz olursanız olun, başkaları işin içindeyse ve işini sizin kadar ciddiye almıyorsa sizin yapacağınız bir şey kalmıyor. dr.skull da dr.skull seyircisi gibi bardağın dolu tarafını gördü, bunu mesele etmedi. son olarak; ben organizatör değilim. sadece hayatım boyunca sevdiğim, tutkunu olduğum gruplara konser yapıyorum. bu gruplar da hep 80 ve 90'lardan kalma. zamanında yetersiz ses düzenleriyle, kötü mekanlarda, az insana, beş para almadan çaldılar. bu konserlerin hemen hepsinde seyirci olarak vardım. bugün olumsuz şartların hepsini düzgün şekle çevirip onları kendi açımdan onurlandırmaya çalışıyorum. tek istisna var; razor. yola birlikte çıktık ve omuz omuza yürüdük. istisna olarak kalacak. bunu yazdım, çünkü hep oldschool gruplarla yürüyeceğim, lütfen artık konser talebinde bulunmayın. işini layığıyla yapan ve işleri bu olan hammer, mezar, freebird ve vera var zaten, başkasına gerek yok. \m/
son olarak; wory zover sonrası 1-2 yıl içinde daha çok müzik dinledikçe ufkum genişledi. ve dr.skull'ın punk damarını buldum. aşağıda paylaştığım şarkının ilk rifine dikkat. sonradan gelen rifflere de tabii. baştepe'nin keskin telaffuzlu vokaline de dikkat kesilin. şarkının ortasındaki reggae bölümünde vokalin ve ritmin nasıl değiştiğine de bakın. hemen her parçalarında kendini gösteren bu özgünlük, bu tavır onları unutulmaz ve ölümsüz yapan başlıca etkendi...
sonuna kadar sabredip, okuduğunuz için teşekkürler.
0 notes
evanescencetr · 6 years
Text
Evanescence’ın Solisti Amy Lee Kareokede Kendi Şarkılarını Söylemeyi Seviyor
Evanescence’ın vokalisti ile XFactor ve çocuk piyano ustası olmak üzerine konuştuk.
Tumblr media
Amy Lee, pencereye çıplak ayakla adım attığı anda yüce bir hale geldi. "Bring Me To Life" videosu hepsi ona, Nightmare Before Christmas’tan Sally’e ve adamın biri camı açtığı için pencereden düşen gecelikli bir kadına, yol açıyor. Amy pencerenin kenarında parmak uçlarıyla tutunurken adam bol pantalonları ve boynonda iki zincirle çıkıp Papa Roach’un Jacobby Shaddix bize kendi çıkış noktasına ulaştığını söylemesinden beri duyduğumuz en iyi Rock-Rap’i yapıyor.
Evanescence, 20'li ve 30'lu yaşlarındaki herkesin 2003 ilk albümleri olan Fallen albümünden hatırladıkları gruptur. Kapak, Lee'nin mavi ve siyah renkteki yüzünün yakın çekimidir. İngiltere albüm listelerinde bir numaraya ulaştı ve dünya çapında milyonlarca kopya sattı. Bring Me To Life’ın sadece rock kısmıyla devam ettiler – ki ben hala kareokede az önce bahsettiğim erkek rap kısmını yapıyorum- fakat bütün emo ve nu-metal modasının kaybolmasına rağmen albümleri hala insanları etkiliyor.
Kısa bir süre önce Londra'daki çift başrol gösterileri öncesinde (Lee'nin tüylü bir pelerin giymesi ve kuyruklu piyano çalması), olabildiğince bedava kahve içtim ve odada onu beklerken Fallen albümündeki gibi elektrik mavisi ve siyah bir elbiseyle içeri girdiğinde aşırı derecede gergindim.
VICE: En son Kariyerinle ilgili bir şeye ne zaman hayır dedin? Amy Lee: Az önce. Şu kadın bana hiç X Factor’de jüri olmayı düşünüp düşünmediğimi sordu.
VICE: Cidden mi? X Factor hakkında bir şeyler biliyor musun? Amy Lee: Eh, bu tür gösteriler iyi ama gerçekten müziğe odaklanmak istiyorum. O tip bir durum çok fazla dikkat dağıtıcı olurdu çünkü olayın şöhret tarafına fazla takılırdım. Ben buna katılmıyorum, bu aslında beni garip ve gergin hissettiriyor. Ama şarkılarımı The X Factor'da söyledikleri zaman seviniyorum. Gerçekten. Bu gerçekten havalı, komik ve eğlenceli bir iltifat. Bir karaoke makinesi gibi - hiç kareoke yaptın mı?
VICE: Evet. Ya senin ya da Madonna’nın şarkılarını yapıyorum genelde. Amy Lee: Turnenin ilk zamanlarında gerçekten karaoke takmıştım.Uzaktayken yerel bir bar bulur ve listeden "Bring Me To Life" bulursak, onu yapar ve farkedip farkedemeyeceğimize bakardık.
VICE: Ne konuda uzmansındır? Amy Lee: Zelda Efsanesi. Gençliğimden beri hoşlandım ve şimdi de oynuyorum. Yeni bir oyun çıktı, bu yüzden bu gece otobüse geri döndüğümde tamamen ona programlıyım.
Tumblr media
VICE: Eğer anında geri dönebileceğinin garantisi verilse ölümü deneyimlemek ister miydin? Amy Lee: Bu çok ilgi çekici ama hayır. Korktuğumdan filan değil de… Hiç çocuğun var mı?
VICE: Hayır. Amy Lee: Bir çocuğa sahip olmak, daha önce orada bulunmayan bir korku veriyor size. Şimdi ölmek istemiyorum. Daha önce istediğimden değil, sadece hayatımın daha çok değeri var. Ebeveyn olunca daha dikkatli oluyor ve sana bir şey olursa ne anlama geldiğini anlıyorsun. Çocuk sahibi olmandan bu yana biraz daha korkutucu olursun, çünkü sürekli: koru, koru, koru modunda oluyorsun. Oğlum çok tatlı, beni seviyor ve onu çok seviyorum.
VICE: Eğer herhangi bir zaman diliminde yaşama şansın olsaydı hangi zamanı seçerdin? Amy Lee: Zamanımın karşıtı değilim ama daha masum bir zamanda, tüm teknolojinin olmadığı bir zamanda yaşamak harika olurdu. Gerçi zor olurdu çünkü derinlemesine araştırmadan çok geriye gidemezsin. Yani araştırmalardan sonra ama cep telefonlarından önce bir zamanda yaşamak isterdim.
VICE: Teknolojiye ne kadar zaman ayırıyorsun? Amy Lee: Çok fazla ama yine de etrafımdaki insanlardan daha az. Çoğunlukla iş olarak bakıyorum çünkü. Hayranlarımızla konuşmayı, doğrudan insanlarla konuşmayı seviyorum çünkü bunu hiç yapamıyorduk. Duyurularımızı sürekli hayran klübünün ya da basının ya da başka bir şeyin aracılığıyla, başka birinin sesinden yapmak çok zor, anlatan kişinin neyi nasıl kastettiğine bağlı olarak yanlış anlaşılmalar oluyordu.
VICE: İlk sevgilinle nasıl ayrıldın? Amy Lee: Şu ortada hemen hemen hiçbir şey olmayanları sayıyor musun?
VICE: En azından bir öpücük olması gerek. Amy Lee: Tamam. Neden bitti? Taşınma yüzündendi. Babam radyoda çalışıyordu ve okul zamanlarında da sürekli taşınıyorduk. Bir okulda iki yıl geçiriyordum ve ardından taşınıyorduk. Çılgınca bir şeydi.
VICE: Geçtiğimiz on iki ayda kaç kitap okudun? Amy Lee: Hiç. Bu gerçekten çok üzücü. Fazla zamanım olduğunda genellikle stüdyoma gidiyorum ve müzik yazıyorum. Biliyorum, kulağa bayağı geliyor ama gerçekten zevk alıyorum ve sakin hissetmek için bir şeyler yaratmam gerekiyor. Hiçbir şey yapmadan sakinleşemem, örgü örerken bile. Televizyonun önünde oturduğumuzda, şu yetişkin boyama kitaplarından birini yaparım ya da örgü örerim ya da bir video oyunu oynarım. O zaman iyi hissediyorum.
VICE: Hayatının hangi evresinde tamamen korku tarafından ele geçirildin? Amy Lee: Kardeşimin 8 yaşındayken beyin ameliyatı geçirdiği zaman. Şiddetli epilepsisi vardı ve bir günde 90 nöbet geçirdiği bir noktaya geldi, yani her beş dakikada bir. Yapacakları tek şeyin içeri girip onun bir kısmını kesmek olduğuna karar verdiler ve küçük bir çocuk için gerçekten riskli, çok uzun bir ameliyattı. O benim en iyi arkadaşımdı. Bu yüzden ailem ve ben hepimiz bekleme odasında oturduk ve tüm gün boyunca beyin ameliyatının iyi geçmesi için dua edip bekledik. Bu, korkunçtu.
VICE: Peki hayatında tamamen korkusuz hissettiğin bir dönem oldu mu? Amy Lee: Kesinlikle. On yedi ile yirmi dört arasında bir yerde olduğunuzda, "Ben her şeyi yapabilirim" diye düşünürsünüz ve bu korkusuzluk hakkında güzel bir şey var çünkü sadece bir şeyler denemek için güveniniz oluyor ama aynı zamanda geriye bakıp ne kadar tehlikede olduğunuzu anlıyorsunuz.
Tumblr media
VICE: İzlerken ağladığın dizi ya da film var mı? Amy Lee: Her zaman ağlarım. Ben makul olandan çok daha fazla ağlıyorum. Bu gerçekten aptalca. Şu anda grupta başka bir kızın olması güzel çünkü o da yapıyor. İkimiz de aptalca boktan şeylere ağlıyoruz. Filmlerden emin değilim ama gerçekten, gerçekten The Crown'u seviyorum. Amerikalılar buna bayılıyor. Kraliçe Elizabeth'i genç bir insan olarak hiç bir zaman betimlemedim. Buna ağladım. Çocuk filmlerinde çok ağlıyorum. Dün gece Pinokyo'yu okuyordum ve ağlamaya başladım. Çok duygusallaşıyorum... müziğimde farketmediyseniz belirteyim.
VICE: Kariyerinde en çok gurur duyduğun ana ne zaman? Amy Lee: Oslo'daki Nobel Barış Ödülü töreni. Dünyanın her tarafından normalde çalmış olamayacağımız insanlarla birlikte çaldık. Çok prestijli, çok güçlü, çok dolu bir deneyim oldu. Bu çok büyük bir şeydi, bu yüzden gerçekten havalı kıyafetler giymek zorundaydık.
VICE: Okul anılarından hangisi diğerlerine göre daha baskın? Amy Lee: Sanırım dokuz yaşındayım. Evde çok uzun süredir piyano dersleri alıyordum. Müzik dersi aldık ve öğretmen bize müzik yazmayı öğretiyordu. Çok basitti, "Bu bir çeyrek notası, bu yarım nota". Son denememiz için herkes bir kağıt parçası aldı ve herkes bir şeyler yaptı ve öğretmen bazılarını oynatacağını söyledi. Komikti, çünkü bazı insanlar biraz korkunç şekilde söyledi ve ben de "Twinkle, Twinkle Little Star" (şarkıyı harika şekilde söyler) seçtim, öğretmen de onu çaldı ve yüzünü değiştirdi. Gerçekten bir şey yaptığımı fark etti. Harika bir çocuk değildim, bir çeşit inek gibiydim, bu yüzden kendimle çok gurur duydum. Ve dersten sonra beni durdurdu ve "gerçekten etkileyici" dedi.
VICE: Arkadaşlarınla ilk nerede tatile çıktın? Amy Lee: Çok fazla tatile çıkmadım. Bir sömestr için üniversiteye gittim ve bir plak şirketiyle anlaştık ve işe başladık. Ve işimi seviyorum ve bu sayede seyahat edebiliyorum, böylece sahip olduğumuz eğlenceli zamanlar genellikle iş ile iç içe geçiyordu. Şu an olduğu gibi, Londra’da iki doğum günü partimiz vardı ve ikisi de patlama gibiydi. Doğum günlerini yolda yaparız, gerçekten yaparız. Ve gerçekten harika tatil yerlerine uğrarız.
VICE: Her hangi bir nedenden en geç saat kaça kadar ayakta kaldın? Amy Lee:  Tüm gece. Sadece ertesi güne kadar bekledim. Birkaç kez yaptım. Şimdi yapamam; yaşlandıkça daha da zorlaşıyor. Vücudun sadece kapanıyor. Tiyatro kompozisyonu dersi için üniversitede okuduğum her şeyi bir daha çektiğimi hatırlıyorum. Piyanodaki tüm ölçekleri düzgün bir şekilde çalmalı ve tüm bu teknik şeyleri yapmalı ve öğretmen size sorduğunda bunu nasıl yapacağımızı bilmeliydiniz. Gerçekten hızlı bir şekilde çözmek için yapacak çok işim vardı. Şu küçük prova odalarına sahiplerdi. Bu kanepe kadar büyükler, onlar bile değil, tüm odada sadece bir dik piyano. Ben de saat 6 gibi gittim ve bir miktar kafein içtim ve güneş doğuncaya kadar kaldım. Sonunda sadece sakinleşmeye çalışıyordum çünkü sınıfımın saat 8'de olduğunu biliyordum, ben de "Şimdi derse ve derse kadar ders çalışacağım" gibiydi.
VICE: Hayatndaki en kötü dönem neydi? Amy Lee: Hayatımın en garip aşaması, Arkansas'ta yaklaşık 13 yaşında olduğum zamandı. Daha yeni taşındık ve hiç kimseyi tanımadığınız ve okulda gerçekten uçuk olan bu değişikliklerden biriydi. Özel bir okuldu ve ben de sadece bir devlet okulundan gelmiştim ve görünüşe göre 'havalı' giyinmemiştim. Herkes tamamen farklı görünüyordu ve ben sadece bir yabancı gibi hissettim. Saçlarım çok kısa kesilmişti ve çok kalındı, böylece kafamın üstünde bir mantar gibiydi ve diş tellerim vardı. 13 yaşında kim vücudunu ve konuşma tarzını beğenir ve herşeyin berbat olduğunu düşünmez ki? Hepimiz düşünürüz.
10.07.2017
Çeviri için Berfin Şefika’ya teşekkürler.
3 notes · View notes