Tumgik
#yil-1970
veganlogicdinamo · 1 year
Text
Tumblr media
53 YIL ÖNCE BUGÜN!
1970 yılının 15 ve 16 Haziran günleri, Türkiye’de işçi sınıfının direnişi tarihine dönüm noktası olarak geçti.
53 yıl önce bugün işçiler, örgütlülüklerini engellemek isteyen sermaye sınıfına unutulmayacak bir ders verdi.
16 Haziran 1970 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Kemal Türkler’in bu çağrısı yayımlandı.
GÜN ÖRGÜTLENME GÜNÜDÜR!
İşçi sınıfı, 53 yıl önce örgütlenme hakkını savunmak için direnmiş ve geri almıştı!
Bugün tarikat ve cemaatlerin ülkenin her hücresine sızdığı, neoliberal politikalarla gericiliğin el ele verdiği, emekçilerin iktidar ile işbirliği halindeki sermaye sınıfı tarafından açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edildiği, eşitsizliğin toplumun tüm alanlarına nüfuz ettiği bir dönemde, bu karanlık tablonun bir sınıf sorunu olduğu çok açıktır.
Dincilik ve etnikçilik odaklı siyaset, sınıf siyasetini geri plana iterken halkın gerçek sorunlarının da üstü örtülmektedir.
Bu ortamda işçi sınıfının eşitlik, özgürlük ve aydınlanma mücadelesi için hızla örgütlenmesi şarttır. Direnişi güçlü kılmanın tek yolu budur.
Direnme ruhunu azimle yaşatmak, 15-16 Haziran Direnişi’ne omuz verenleri anmanın en anlamlı yoludur!
10 notes · View notes
haytaogluyunus · 2 months
Text
Tumblr media
ANMA:
BUGÜN 26 TEMMUZ (1970)
BÜYÜK ALİM, TÜRK TARİHÇİ ORDİNARYÜS PROF. ZEKİ VELİDİ TOGAN'IN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ RAHMET VE MİNNETLE ANIYORUM.
Zeki Velidi Togan, Türk tarihçi, Türkolog, Başkurt devrimi ve bağımsızlık hareketi önderi. Asıl adı Ahmet Zeki'dir. Rusya'da iken Validov soyadını kullanmış, Türkiye'ye geldikten sonra Togan soyadını almıştır.
Doğum tarihi: 10 Aralık 1890, Kuzyanovo, Rusya
Ölüm tarihi ve yeri: 26 Temmuz 1970, İstanbul
Defin tarihi ve yeri: 28 Temmuz 1970, Karacaahmet Mezarlığı, İstanbul
Eğitim: Viyana Üniversitesi
0 notes
avetruth · 1 year
Text
Fahrettin Altay. Görüp geçirdiklerim: 10 yıl savaş (1912-1922) ve sonrası (1970)
Tumblr media
Fahrettin Altay. Görüp geçirdiklerim: 10 yıl savaş (1912-1922) ve sonrası (1970) https://www.avetruthbooks.com/2023/07/fahrettin-altay-gorup-gecirdiklerim-10-yil-savas-1912-1922-ve-sonrasi-1970.html?feed_id=16968
0 notes
merzifontarihi · 2 years
Text
HIRKA KÖYÜ YOLU . YIL GALİBA 1970 , HÜKKAŞE SULTAN TÜRBESİNE ADAK KURBANI KESİLMİŞTİ, NUSRATİYE MAHALLESİNDEN KOMŞUMUZUN . DÖNÜŞ YOLUNDA MERZİFON A GALİBA SÜT GÖTÜREN HIRKA KÖYLÜ BİR ABİMİZİN EŞEĞİNE BENİ BİNDİRİP FOTOĞRAFIMI ÇEKMİŞ Tİ, MEHMET KÖSE ABİM.. HALEN HIRKA KÖYÜ YOLU BENİM İÇİN NEFES ALDIĞIM BİR YERDİR.. 50 SENEDİR YÜRÜYORUZ BU YOLDA .. ALLAH YÜRÜMEKTEN AYIRMASIN BİZLERİ.. HAYDAR KÖSE
HIRKA KÖYÜ YOLU . YIL GALİBA 1970 , HÜKKAŞE SULTAN TÜRBESİNE ADAK KURBANI KESİLMİŞTİ, NUSRATİYE MAHALLESİNDEN KOMŞUMUZUN . DÖNÜŞ YOLUNDA MERZİFON A GALİBA SÜT GÖTÜREN HIRKA KÖYLÜ BİR ABİMİZİN EŞEĞİNE BENİ BİNDİRİP FOTOĞRAFIMI ÇEKMİŞ Tİ, MEHMET KÖSE ABİM.. HALEN HIRKA KÖYÜ YOLU BENİM İÇİN NEFES ALDIĞIM BİR YERDİR.. 50 SENEDİR YÜRÜYORUZ BU YOLDA .. ALLAH YÜRÜMEKTEN AYIRMASIN BİZLERİ.. HAYDAR KÖSE
HIRKA KÖYÜ YOLU . YIL GALİBA 1970 , HÜKKAŞE SULTAN TÜRBESİNE ADAK KURBANI KESİLMİŞTİ, NUSRATİYE MAHALLESİNDEN KOMŞUMUZUN . DÖNÜŞ YOLUNDA MERZİFON A GALİBA SÜT GÖTÜREN HIRKA KÖYLÜ BİR ABİMİZİN EŞEĞİNE BENİ BİNDİRİP FOTOĞRAFIMI ÇEKMİŞ Tİ, MEHMET KÖSE ABİM.. HALEN HIRKA KÖYÜ YOLU BENİM İÇİN NEFES ALDIĞIM BİR YERDİR.. 50 SENEDİR YÜRÜYORUZ BU YOLDA .. ALLAH YÜRÜMEKTEN AYIRMASIN BİZLERİ.. HAYDAR…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ilmisuffa · 4 years
Text
Tumblr media
1933 - 2019
KADİR MISIROĞLU KİMDİR?
1933 yılı Ramazan-ı Şerifi’nin yirmiyedisinde yani “Kadir Gecesi” seher vakti Dünya’ya gelmişim. O saat mahallemizin Câmii Şerifinde âdet üzere “Seher Mukabelesi” okunuyormuş. Bu mukalebeyi takib etmekte olan babamın kulağına o anda müjdeyi fısıldamışlar ki, tam “Sûre-i Kadir”okunuyormuş. Bu sebeple ismimin “Kadir” olarak konulmasını gönlünden geçirmiş.
Doğduğum ev Akçaabat’ın Dürbinar (1) Mahallesi’nin “Dere Mahallesi” denilmekle mâruf semtinde iki katlı, ahşap kağgir karışığı bir evdi. Hâlâ ayakta olan bu ev ailenin köyden şehre indiğinde yerleşmiş olduğu ilk evdir. (2)
İsmimin Kadir olarak konulmasına babaannem itiraz etmiş ve Dedemin adını bana vermekte direnmiş, Dedemin adı aslında Kâzım‘mış. Fakat güzellik ve yakışıklılığından kinaye “Paşa, Paşa…” diye sevilirken Kâzım unutulup Paşa umûmileşmiş.
Bundan dolayı babaannemi de tatmin maksadıyla bana “Kadir Paşa” adını vermişler. Lâkin babam bu ismi nüfusa Paşa’sız olarak kaydettir miş. Esasen bir yıl sonra da çıkarılan bir kanunla paşa sözü diğer bir çok elkabla birlikte yasaklanmıştır. Buna rağmen, mahallede hep “Kadir Paşa” olarak anılagelmişimdir.Dedemin mezarı Dürbinar mahallesindeki aile kabristanı-mızdadır. 1975 yılında vefat eden babam 1991 sonlarında vefat eden vâlidem ve diğer akrabalarımız da orada yatmaktadır. (3)
Vâlidem Sâriye Hanım da ebâecdad Akçaabatlı olup kazanın en eski ve mâruf âilesi“Hacısâlihoğulları” ndandır. (4)
Vâlidemin anlattığına göre hiç ana sütü emmediğimden, çocukken gâyet cılızmışım. Hatta bu sebeble dört yaşına kadar yürüyememişim. Bir gün kapıya gelen dilenci kılıklı biri Vâlideme:
” – Bu çocuk neden hep oturuyor?”diye sormuş. vâlidem de cılızlıktan yürüyemediğimi izah edince adam:
” – Siz buna bir kurban kesiniz, kurbanın kanıyla kendisini belden aşağıya yıkayınız, kan vücûdunda üç gün kalsın. Üç gün sonra normal su ile yıkayıp kanları temizleyiniz. Allah (c.c.)’ın izniyle yürür!..” demiş.
Vâlidem kendisine bi, ikram için odaya girip çıktığında kapıdaki bu zatın kaybolduğunu görmüş. Bu işte bir fevkalâdelik olduğunu düşünerek o gün adamın dediğini yapmış ve böylece yürümüşüm.
KADİR MISIROĞLU'NUN EĞİTİM HAYATI
Cılızlığım sebebiyle yedi yaşıma bastığımda mektebe gönderilmedim. Bu husustaki yalvarmalarım fayda vermedi. Bir yıl sonra yani, sekiz yaşında Akçaabat Merkez İlk Mektebi ‘ne başladım. İslâm aleyhtarlığının en şiddetli bir sûrette yürütüldüğü zamandı. Mektebe başlamadan önce Kur’an Hocası’na gitmiştim. Hocanın defaatle Jandarmalar tarafından basılması yüzünden, ancak bir hatim indirebildim.
İlk tahsilimi tamamıyla bu Merkez İlk Mektebi ‘nde bitirdim. O sene kazamızda bir ortamektep yapılmasına başlanmış fakat bitirilmemişti. Babamsa beni okutmak istemiyordu. Bu sebeble devre arkadaşlarımdan bazıları orta mektep tahsili için Trabzon’a gittikleri halde, babam beni bir terzi yanına çırak olarak verdi. Fakat benim böyle bir işle vakit geçirmeye hiç de niyetim yoktu. Bu bakımdan sık sık terzi dükkânından kaçıyordum. O sıralarda başta Hz. Ali cenkleriyle ilgili kitaplar olmak üzere, ne bulursam okuyordum. O derece ki, her an elimde kitap bulunduğundan söylenen söz kulağıma girmez, bana havale edilen işleri yanlış yapardım. Bir gün böyle bir halime kızan vâlidem biriktire-bilğidim bütün kitapları avluya dökerek yakmıştır. Bu kadar anormal okuma hevesimin sonunda şuurumun bozulacağından korkuyorlardı.
Ertesi yıl ortamektep ikmal edildi. Talebeler kaydolmaya başladılar. Babam beni okutmamak için hâlâ direniyordu.
” – Bir tek oğlum var, okuyup da memur olur giderse ocağım söner” diyordu. Lâkin sağın, solun zorlaması, hocalarımın baskısı neticesinde O’nun mukavemetini kırabildik. Böylece yirmibir numara ile Akçaabat Orta Mektebi‘ne en son kaydolan bir talebe olabildim.
BÜYÜK DOĞU İLE TANIŞMASI
O yıl (1947) Büyük Doğu ile tanıştım. İlk mektepten itibaren parlak bir talebeydim. Hocalarım beni el üstünde tutarlardı. Hariçten ne bulabildimse okumam sebebiyle dâima sınıf arkadaşlarımın üstünde bir seviyem vardı. Büyük Doğu, CHP, M. Kemal Paşa ve inkılâplara bakış açımın teşekkül etmesinde mühim bir merhale oldu. Esasen öteden beri evimizin dindar havasında bunlar menfur ilân edilmiş olduklarından bende, bu istikamette bir temâyülün ilk nüvesi mevcuttu.
Hafta sonları, Trabzon’a gidip gelmeye başladım. Trabzon lisesi’nde ve Trabzon Muallim Mektebi’nde bazı milliyetçi arkadaşlar edindim. Bunlar vasıtasıyla Sebilürreşad ve Serdengeçti mecmualarından haberdar oldum.
O sırada güdümlü demokrasi mücâdelesinin hızlanmasıyla dindar insanlar da milliyetçilik adı altında yavaş yavaş fikirlerini izhar etmeye başlamışlardı. Bu sebeple üç-beş sayı çıkıp batan birkaç sayfalık gazete ve dergiler görülüyordu. Bunların her birinden birşey kapmışımdır.
1950 yılında Trabzon Lisesi’ne başladığım zaman, şahsiyet ve fikirlerim ana hatlarıyla tebellür etmiş bulunuyordu. Kendime göre fikrî bir muhitim de vardı. Sık sık anma günleri yapar, Mehmed Akif, Kâzım Karabekir ve hatta Mareşal Fevzi Çakmak için bile mevlüd okutmaya kadar varan, alâkalar içinde davayı terennüm etmeye çalışıyordum ki; bunlardan bazıları mahallî gazetelere de aksetmiştir.
Bu sırada dört küçük milliyetçi teşekkülün birleşmesiyle vücud bulan “Türk Milliyetçiler Derneği”nin Akçaabat Şubesi’ni açtım ve 1953 yılında DP hükümetince basit bir bahane ile kapatılıncaya kadar başkanlığını deruhte ettim. En yakın arkadaşım bilâhere 27 Mayıs İhtilâli hengâmmda öldürülen Özdemir Kazancıoğlu idi. O’nunla gece gündüz beraberdik.
İSLÂMÎ MÜCÂDELE BAKIMINDAN DÖRT FIRTINALI YIL
Trabzon Lisesi benim için islâmî mücâdele bakımından dört fırtınalı yıl olarak geçmiştir. O zamanlar liseler dört yıldı. Heyecan ve asabiyetim had safhada olduğundan, nasıl olup da o mektebi bitirebildiğime hâlâ şaşarım.
1953 yılında İstanbul’un Fethi’nin beş yüzüncü yıldönümü dolayısıyla yapılan kompozisyon yarışmasını kazanarak bir güzel dolmakalem mükâfat olarak aldım.
Bütün lise hayatım boyunca iki dindar hocayla karşılaşabilmişim. Bunlar coğrafya muallimi merhum İsmail Hakkı Berkmen ile halen hayatta olan Ahmet Saka Bey’lerdi. İdâre ve müdürümüz dindarlık ve milliyetçiliğe haşin bir sûrette karşıydı. Bundan dolayı pek çok kereler disiplin kuruluna girip çıkmak mecburiyetinde kalmışımdır. O zaman olgunluk imtihanı dört dersten yapılırdı. Sualler Bakanlıktan gelirdi. Yolda imtihanların birini kaçırmıştım. Diğerlerini Giresun’da vermiştim. Kaçırdığım imtihan için 1954 Ekimi’nde Erzurum’a gittim. Bu dersin imtihanını da Erzurum Lisesi’nde vererek nihâyet lise mezunu olabildim.
Lâkin lise devremdeki mücadeleler tâfsilatıyla okunmaya değer mâhiyet-tedir. Davamızın o günkü şartlarının anlaşılması bakımından hâiz-i ehemmiyet olan bu devreyi, çeşitli yönleriyle anlatan “Geçmiş Günü Elerken I-II” serlev-halı esere bakılabilir.
FAKÜLTE DÖNEMİ
Artık yüksek tahsil için İstanbul’a gitmem gerekiyordu. Babamın bu husustaki muhalefetini bertaraf etmek kolay olmadı. O sırada mahallemizde bir kız delirmişti. Okuma arzusuna set çekildiği için delirdiği şâiası babamı biraz yumuşatır gibi oldu. Lâkin para vermeyerek Akçaabat’tan ayrılmamı önlemeye çalışıyordu. Zavallı anacağım aynı zamanda terzilik eder, şuna buna dikiş dikerdi. Yediyüz lira para biriktirmiş imiş. Bunu bana verince, son müşkül de hallolmuş oldu.
Üç günlük bir vapur yolculuğundan sonra 6 Ekim 1954′te İstanbul’a ayak bastım. Her taraf bayraklarla donatılmıştı. İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluş yıldönümü imiş. Boğazı hayranlıkla seyrederek Galata’da karaya ayak bastım. Bir müddet Edirnekapı’daki eniştemin yanında, bir müddet de Fatih Sarıgüzel’deki babamın teyzesi yanında kaldım. Hukuk Fakültesi’ne kaydımı yaptırarak bilahere Trabzon Liselerinden Yetişenler Cemiyeti‘nin Soğanağa semtindeki yurduna yerleştim.
Fakülte hayatım lisedekinin birkaç katı daha hareketli ve mücâdeleli geçti. Bunun bir kısım tafsilâtını da yine “Geçmiş Günü Elerken” adlı eserimde bulabilirsiniz. Ehemmiyetli olanı bir taraftan çalışarak, diğer taraftan da okumak sûretiyle fakülteyi yürütmüş olmam ve dava için uğraşmaktan bir an bile geri durmamamdı. Trabzon Liselerinden Yetişenler Cemiyeti‘nin yurdundaki ikâmetim bir yıl sonra o cemiyetin başkanlığını yapmamı ve bu başkanlıkta yurtçuluk mes’elesini öğrenmemi intaç eylemiştir. Üniversite talebeliğim esnasında yedi talebe yurdu açıp çalıştırmışımdır ki bunların en meşhurları “Vefa”, “Seyhan”, “Karadeniz” ve “Yıldız” Talebe Yurdlarıdır. Dava yönünden genç insanlarla meşgul olmak için en müsâid müessesenin yurd olduğunu ilk keşfeden benim, desem herhalde yanlış olmaz, o derecede ki mâhud dönme Ahmed Emin Yalman o tarihlerde vatan gazetesinde bu faaliyetimden dolayı aleyhime bir baş yazı yazmıştır.
EVLİLİK HAYATI
1961 yılında Aynur (Aydınaslan) ile evlendim. Sırasıyla Abdullah Sünusi (1963) Fatıma Mehlika(1965) Mehmed Selman (1973) isimli üç çocuğumuz oldu.
HUKUKÇULUKTAN TARİHÇİLİĞE
Fakülte yıllarından itibaren neşriyat ve konferanslar vermeyi hızlandırarak hukukçuluktan çok tarihçiliğe meylettim. Yakın tarihimiz üzerindeki araştır-malar daha çok alâkamı celbediyordu. Vâsıl olduğum kanaatleri, izhar ve ifadenin kanûnî güçlüklerine rağmen yazıp söylemekten geri kalmadım. Daha önceleri çeşitli mecmua ve gazetelerde çoğu müstear adlarla yazılar yayın-lamıştım. Öz adımla matbuat âleminde ilk görünüşüm 1948 yılındadır. Bu çocuksu bir şiirdir ve Yeni Polathane Gazete’sinde yayınlanmıştır. Polathane, Akçaabat’ın eski adıdır. Fakülte yıllarımda merhum İlhan Darendelioğlu‘nun çıkarmakta olduğu Toprak Dergisine de Mehmed Meriçgiller nâm-ı müsteari ile birkaç yazı yazmıştım.
İlk eserim Lozan Zafer mi, Hezimet mi ? adlı araştırmanın birinci cildidir. İlk tabı 1964 yılında yapılmıştır. Aynı yıl “SEBİL YAYINEVİ”ni kurmuştum. Bu eser yayınevinin ilk kitabı oldu.
İSTANBUL MİLLİ TÜRK TALEBE BİRLİĞİ “HARF İNKILÂBI” KONFERANSI
1970 yılı ocak ayında İstanbul Milli Türk Talebe Birliği‘nde “Harf İnkılâbı” ile alâkalı bir konferansım dava mevzuu yapılarak hakkımda Eski-şehir Örfî İdare Askerî Mahkemesi‘nce yedi sene hapis beş sene amme haklarından men ve yirmi ay sürgün cezası verilmiştir. Hem kanunî ikamet-gâhım ve hem de konferansın verildiği yer İstanbul olduğu halde, Eskişehir’in bir selâhiyet tecâvüzü ile bu davaya bakmasındaki garabet ve hukukun de-faatle nasıl çiğnenmiş olduğunu göstermek için ciltler dolusu yazmak gerekir. Şâhidlerin hapsedilmesinden tutunuz da, askerî şahısların kendi fiilleri ha-kkında şahid olarak dinlenmelerine ve hatta önce beraat olarak yazılmış olan kararın kumandan İrfan Özaydınlı’nın baskısıyla yırtılıp yedi sene hapse tahvil edilmesine kadar nice nice kanunsuzlukların sergilendiği bu macerayı – inşallah – müstakil bir eser halinde kaleme alacağım.
Hükmedilen cezanın infazı Eskişehir Sivil Cezâevi‘nde başlayıp İstanbul Sağmalcılar Cezaevi, ve Bakırköy Akıl Hastahânesi Adlî Servis merhale-lerinde geçtikten sonra Cerrahpaşa Hastahânesi Psikiyatri Kliniği‘nden 1974 Yılı Mayısında çıkarılan umûmî afla nihayete ermiştir. Lâkin bu benim ilk hapse-dilişim değildir. Merhum Necip Fazıl Bey‘le yakınlığım dolayısıyla resmî bir sürü istintak geçirmiş ve nihayet 27 Mayıs 1960 İhtilâli’nden sonra hapsin hem de “Kızgın Askerler”kontrolündeki en şiddetli nev’ini tatmıştım. Aziz Nesin‘le Nâdir Nâdi arasındaki bir kalem münakaşasından başlayıp garip şekiller geçir-dikten sonra benim Bursa’da Çekirce Kaplıcaları‘ndan alınıp İstanbul’a getirilmem, İstanbul Harbiye Binasındaki hücrelerden birine hapsedilmem, bilâhere Balmumcu Askerî Kışlası‘ndan tahliye edilmemle ilgili tafsilât da müstakilen yazılmaya değer mâhiyettedir.
SEBİL YAYINEVİ NE ZAMAN KURULDU?
1964 yılında “Sebil Yayınevi“ni kurup kendimi tamamen neşriyata verdim. 1970 yılında Harf İnkılâbı ile ilgili mezkûr konferansım yüzünden, mâruz kaldığım hapsedilme macerasından sonra yine aynı işe devam ettim ve 1976 yılı başından itibaren haftalık olarak Sebil Dergisi‘ni çıkarmaya başladım. Bu dergideki yazılarımdan dolayı kısa bir müddet sonra hakkımda M. Kemal Paşa ile ilgili mâhud kanun ve 163. maddeye istinaden sayısız dava açılması üzerine yeniden hapse girmeyi bertaraf etmek ümidiyle 1977 umûmî seçimlerinde MSP’den Trabzon mebus namzedi oldum. Listede ikinci sıraya konulmam sebebiyle kazanamadım. Ertesi yıl aynı partiden İstanbul senato namzedi oldum. Yine ikinci sıraya konulmuş olduğum için kazanamadım.
GURBET HAYATI
1978 yılında MSP Merkez Umûmî Heyeti‘ne (Genel idare Kurulu) seçildim. Bu vazifedeyken 12 Eylül 1980 İhtilâli oldu ve 13 Ekim 1980 tarihinde bütün merkez Umûmî Heyeti hakkında tevkif kararı verildi. Bunun üzerine hakkımda daha evvel açılmış olan davaların, MSP davasıyla birleşmesinden doğacak psikolojik ağırlıktan kurtulmak isteyen bazı arkadaşlarımızın ısrarı sebebiyle yurtdışına çıktım, Almanya’da ikâmet hakkım olduğundan Frankfurt’a yerleştim.
Böylece vatan-ı azizimden ayrıldığım zaman, arkada otuzdan fazla ağır cezalık dava bırakmış durumdaydım. Bilâhere çoluk çocuğumu yanıma getirttim. Almanların benden gayrısına oturma müsâdesi vermemesi üzerine, hep birlikte İngiltere’ye geçtik.
Gurbete hazır değildim. Mâlî imkânlarım mahduddu. Bu sebeble gâyet sıkıntılı bir gurbet çilesi içinde boğuşurken 1983 yılı başlarında gazete, radyo ve televizyon anonslarıyla yurda dönmeye dâvet olundum. Dâvete icabet etmediğimden bilâhere Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı‘ndan tard edildim. Bu sebeble İngiltereden siyasî iltica hakkı istedim. Bunun için 7 Eylül 1983 tarih ve 18158 numaralı kararın yayınlandığı Resmî Gazete’yi göstermem kâfî geldi. Daha sonra ecdaddan kalma gayri menkullerim hazinece haraç – mezat sattırıldı. Bu yetmiyormuş gibi 1984 yılında da kitap depomuz yaktırılarak iktisaden çökertilmem için elden geleni yaptılar.
Çoluk çocuğumla Londra’da oturmaktayken geçimimi sağlayacak bir iş kuramadığımdan bir buçuk yıl sonra iş ve geçim mecburiyeti beni tekrar Almanya’ya dönmeye zorladı. Böylece “Gurbet İçinde Gurbet” denilebilecek bir çile çemberi içinde günlerimi geçirmek kaderimin garip bir cilvesi olmuştur.
1991 Yılında çıkarılan Terör Kanunu” ile TCK.ndan mâhud 163.madde çıkarılınca aziz vatana avdet edebildim.
Dipnotlar
(1) Aslı güzel kaynak sularından dolayı Dürpınar yani Incipınar olan bu kelime, zamanla Dürbinar’a dönüşmüştür.
(2) Ailemizin ebâecdad yaşamakta olduğu Lefka (Çınarlı) Köyün’den şehre inişinin garip bir hikâyesi vardır:
Dedem Paşa Efendi ile diğer erkek kardeşi Mehmed yetim kalmışlar. Babaları, dedeleri hayattayken öldüğünden, Hanefi fıkhına göre mülkten halefiyet tarikiyle bir hak alamadıkları için henüz çocuk denecek yaşta köyü terkedip şehre inmişler. Dedem fevkalâde zeki, çalışkan bir gençmiş. Kardeşiyle bir likte seyyarlıktan başlayarak ticâret hayatına atılmışlar. Bir ara kazanın mâruf zenginlerinden Hacı Mesud Efendi ile birlikte çalışmış, sonra ayrılmışlar ve çok ilerlemişler. O derece ki, son derece zeki ve çalışkan bir kimse olan Dedem 1930 yılında genç yaşta vefat ettiği zaman kazanan en ileri gelen zengin lerinden biriydi.
Dedemin Osman adındaki babası ise, vefat ettiği Galamina (Söğütlü) Köyü’nde medfundur. Mezarı köyün, eski Trabzon şosesi kenarındaki kabristanındadır. Daha evvelki cedlerimiz tabiatıyla hep Lefka (Çınarlı) Köyü’nde yatmaktadırlar.
Ben doğduğumda babam Eyüp Sabri Bey kendisine babasından kalan ticaret işlerini yürütüyordu. Dedem vefat ettiğinde O pek genç bir yaşta bulunduğundan işleri iyi yürütememiş, bilâhere – birazda – ikinci Cihan Harbi’nin karaborsayı umûmîleştiren, ticari ahlâkı bozan tesirleri yüzünden ticareti terkedip tamamen dinî bir hayat yaşamaya koyulmuştur. Fevkalâde dürüst bir insan olan babam, daha sonra meslek olarak müezzinlikte karar kılmış ve kazamızdaki Yeni Câmi’den emekli olduktan sonra 1975 yılı 29 Mayıs’ında rahmet-i Rahmana kavuşmuştur.
(3) Bir emrihak vâki olursa, ben İstanbul’da Yahya Efendi Dergâhı ile Eyüp Sırtları arasında muhayyerim. Bu iki yerden birine defnolunmak isterim. Tabiî hangisi mümkün olursa. Aksi halde, ben de Akçaabat’taki âile kabristanımıza defnolmak isterim.
(4) Akçaabat’ın ebâ ecdad yerlisi olan vâlidem hem ana tarafından ve hem de baba tarafından varlıklı bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiştir. Babası Hacı Salihoğullanndan Küçük Mustafa Ağa’nın oğlu Ahmed Efendi nâmıyla yâd edilen çiftlik, çubuk sahibi bir insandı. Annemin annesi, hacdan gelirken Samsun dolaylarında vapurda vefat etmiş olan Gümüşhane’li zade Hacı Emin Efendi’nin kızı Münşine Hanım’dı. Anneannem Muhsine Hanım babasının bu suretle ölümüyle kundakta yetim kalmış, ailenin tek çocuğu imiş. Annesi Gülizar Hanım bu tek evlâdına üveylik sıkıntısı çektirmesin diye bir daha evlenmemiş ve Muhsine Hanım’ı hizmetçilerle çok nazlı bir suretle büyütmüş. Kaderin cilvesini bakınız ki; Muhsine Hanım da birisi annem olmak üzere üç yetim kız çocuğu bırakarak genç yaşta doğum esnasında vefat etmiş. Dedem, yani Mustafa Ağa’nın Ahmet Efendi Muhsine Hanım’ın vefatından sonra tekrar evlenmesiyle annem ve kardeşleri yetimliğin bütün ızdırabını en şiddetli bir şekilde tatmışlardır. Şehirde koca konaklan varken bu üç yetim kız çocuğu kasden köyde tutulmuş. Eski ve yeni, yazı veya Kur’an-ı Kerim nâmına her hangi bir şey öğrenmelerine imkân verilmemiştir. Bu sebeple bir çile çemberinden geçerek büyüyen vâlidem.biraz da kendi fıtratının iktizası olarak emsalsiz bir görüş, seziş, ahlâk, zekâ, feraset sahibiydi. O derece ki; birkaç üniversite bitiren bile O’nun eline su dökemezdi!… Vâlidemin üç kız kardeşime mukabil, tek erkek çocuğu olduğum için bana muhabbet ve düşkünlüğü çok aşırı idi. Ehl-i takva ve ehl-i tarik olan bu mübarek insanın bana düşkünlüğü ihtimal Rabbin “rakiyb”ismi şerifinin tecellisini davet etmiş ve O benimle hemen hemen hiç beraber olamamıştı. Kırk yıldan bu yana ancak iki üç yılda bir o da bir kaç günlüğüne yüzümü görebilen vâlidemle belki ancak kırk gün beraber olabilmişimdir. 12 Eylül hengâmından sonra, tam “yedi sene” gitgide katmerleşen bir hasretle zaman zaman hastalanıp yataklara düşen vâlidem bir defasında bizi cidden korkutacak bir şiddetle rahatsızlandı.
Büyük oğlum Abdullah Sünûsi, doğup büyüdüğüm cennet misali Akçaabat ve beş yüz yıl “Hilâfet-i İslamiye”ye makarr olmuş İstanbul ve bütün sevdiklerimle birlikte ve bilhassa vâlidemden de ayrılışın yedi yıllık hikâye ve blançosu kâğıda sığar bir facia değildir. Nihayet 1987 yılında büyük oğlum Sünûsi ile birlikte O’nu da az bir müddet Avrupa’da görebilmek, elini öpebilmek nasip olduğu için Cenab-ı Hak’la nihayetsiz hamd-ü senalar olsun!… 22 Haziran 1991 de vatana avdetimden tam altı ay sonra Rahmet-i Rahman’a kavuşan vâlidem, hayatta hiç kimsede müşahede edemediğim bir mânevi kemâl ve keramet sahibiydi. Üzerimde hak ve fazilet nâmına ne varsa, önce Rabbin lütuf ve ihsanı, sonra da bu mübarek kadının duası ve bereketiyledir. Mevlâ rahmet eyleye!…
KADİR MISIROĞLU'NUN ESERLERİ
Amerika'da Zenci Müslümanlık Hareketi/ Kadir Mısıroğlu
Âşıklar Ölmez!.. / Kadir Mısıroğlu
Barbaros Hayreddin Paşa (Tarihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Doğru Türkçe Rehberi yahud Bin Uydurma Kelimeyi Boykot / Kadir Mısıroğlu
Bir Mazlûm Pâdişah: Sultan Abdülaziz/ Kadir Mısıroğlu
Bir Mazlûm Padişah: Sultan Abdülhamid / Kadir Mısıroğlu
Bir Mazlûm Padişah: Sultan Vahideddin /Kadir Mısıroğlu
Cem Sultan’ın Papağanı (Tarihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Cemre (Şiirler) / Kadir Mısıroğlu
Düzmece Mustafa (Tarihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Filistin Dramı'nın Düşündürdükleri / Kadir Mısıroğlu
Geçmiş Günü Elerken C-I / Kadir Mısıroğlu
Geçmiş Günü Elerken C-II / Kadir Mısıroğlu
Geçmişi ve Geleceği ile Hilâfet / Kadir Mısıroğlu
Gurbet İçinde Gurbet / Kadir Mısıroğlu
Hayat Felsefesi Yâhud Yaşamak Sanatı /Kadir Mısıroğlu
Hicret: Aziz vatandan ayrılışın hikâyesi/ Kadir Mısıroğlu
İslam Dünya Görüşü / Kadir Mısıroğlu
İslâm Yazısına Dair / Kadir Mısıroğlu
İslâmcı Gençliğin El Kitabı / Kadir Mısıroğlu
İthaflı Fıkralar / Kadir Mısıroğlu
Kanlı Düğün (Tarihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Kavuklu İhtilâlci: Şeyh Bedreddin (Tarihî Roman) /Kadir Mısıroğlu
Kırık Kılıç (Tarihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücâhidler / Kadir Mısıroğlu
Lozan Zafer mi, Hezimet mi? C-I / Kadir Mısıroğlu
Lozan Zafer mi, Hezimet mi? C-II / Kadir Mısıroğlu
Lozan Zafer mi, Hezimet mi? C-III / Kadir Mısıroğlu
Macar İhtilâli / Kadir Mısıroğlu
Makbul ve Maktul İbrahim Paşa (Tarihî Roman) /Kadir Mısıroğlu
Malkoçoğlu Kardeşler (Tarihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Mimar Koca Sinan (Tarihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Moskof Mezâlimi / Kadir Mısıroğlu
Muhtasar İslam Tarihi I / Kadir Mısıroğlu
Muhtasar İslam Tarihi II / Kadir Mısıroğlu
Muhtasar İslam Tarihi III / Kadir Mısıroğlu
Musul Mes'elesi ve Irak Türkleri / Kadir Mısıroğlu
Osmanoğulları'nın Dramı - 50 Gurbet Yılı - / Kadir Mısıroğlu
Of Lala (Masal) / Kadir Mısıroğlu
Osmanlı Tarihi I / Kadir Mısıroğlu
Osmanlı Tarihi II / Kadir Mısıroğlu
Osmanlı Tarihi III / Kadir Mısıroğlu
Perili Köşk (Masal) / Kadir Mısıroğlu
Piri Reis / Kadir Mısıroğlu
Sokollu Mehmed Paşa (Tarihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Tarihten Günümüze Ermeni Meselesi ve Zulümler / Kadir Mısıroğlu
Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri C-I / Kadir Mısıroğlu
Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri C-II / Kadir Mısıroğlu
Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri C-III / Kadir Mısıroğlu
Trabzon Meb'usu Şehid-i Muazzez Ali Şükrü Bey / Kadir Mısıroğlu
Uzunca Sevindik (Tarihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Üç Hilâfetçi Şahsiyet / Kadir Mısıroğlu
Üstad Necip Fâzıl'a Dâir / Kadir Mısıroğlu
Veli Bayezid’in Bedduası (Tarihi Roman) / Kadir Mısıroğlu
Yunan Mezâlimi - Türk’ün Siyah Kitabı - / Kadir Mısıroğlu
Zağanos Paşa (Târihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Zoraki Âsi - Şehzâde Bâyezid - (Tarihî Roman) / Kadir Mısıroğlu
Altı Oku İslâmî İmanın Altı Şartı Yerine Konulmak Üzere İcad Edilmiş Olan: CHP'nin Günah Galerisinden Sayfalar / Kadir Mısıroğlu
Asrın İhâneti: Paralel Yapı veya F. Gülen'in Günah Galerisinden Sayfalar / Kadir Mısıroğlu
Özlü Sözler "Akıllı Adamlar İçin" / Kadir Mısıroğlu
Kırk Bir Görgü Şahidinden Naklen Benden Tarihe Haberler / Kadir Mısıroğlu
KADiR MISIROĞLU'NUN MEZARI NEREDE
Kadir Mısıroğlu'nun kabri Üsküdar'da Mehmet Nasuhi Camii avlusunda bulunmaktadır.
Tunusbağı cad. Nu: 16 (Doğancılar Parkı karşısı) Doğancılar, Üsküdar – İstanbul
3 notes · View notes
zamancollective · 6 years
Photo
Tumblr media
Shalem / שלם
 By Gabriella Kamran
Photo by Sophie Levy
Tumblr media
Three calendars hang in our kitchen:
One begins in spring, one in fall
One in winter. The start and halt
Of a well-used car. A sundial
Someone keeps moving. Summer begins
In my Papa Joon's memoir. On page
1940: a bucket of water to chase  
The sewage from his house in Hamadan.
1970: British petroleum, moving oceans.
2000: grandchildren piled in front of a VCR
Watching Jumanji on Shabbat for the 8th time.
2019:
I can switch languages like jumping
Across city roofs, because they share
A grammar of time. What a blessing
To have so many words for beautiful
Moments: Chai with dates and fistfuls
Of pomegranate. So many women
To read about who pulled the fences out
From walled gardens. We are born  
On three days each year. I am three women
And sometimes they talk behind each other's backs.
And sometimes words taste strange
In my mouth, like the pale dust of "grandfather"
Or the palatial splendor of es-ra-yil or
The easy gutturals of Yiddish. For whom
Is my Papa Joon writing? For me, for me
It is all a gift for me.
10 notes · View notes
ramazanserdar · 2 years
Text
KAÇ YIL GEÇTİ (7)…
Susurluk’ta 25 abonelik ilk telefon santralinin faaliyete başlamasının ve böylece yandan kollu, simsiyah manyetolu telefonların başında saatlerce bekleyecek olmamızın üzerinden 71 yıl geçti… (20 Haziran 1951)
Kiraz Köyü’ne bir yakının düğününe giderken kaza geçirip komalık olan bir vatandaşımızın, ambulanstan düşüp yolda kaybolduğunun Balıkesir Devlet Hastanesi’ne varıldığında anlaşılmasının üzerinden 30 yıl geçti. (19 Ağustos 1992)
Susurluk’a Çaylak suyu getirmek için ilk kazmanın vurulmasının üzerinden 95 yıl geçti. (14.?.1927)
Yeniçeri ocak elemanlarından Mustafa Çelebi’nin, Bursa ve İstanbul’a gelip geçen kervanların konaklamaları amacıyla, halen otopark olarak kullandığımız yıkılan belediye binasının olduğu yere, ilk kervansarayı ve mescidi (şimdiki Çarşı Cami) yapması ve bir anlamda ilk dinlenme tesisi işletmecisi olmasının üzerinden 690 yıl geçti. (1332)
Fenerbahçe’nin efsane futbolcusu Lefter’in Balıkesir Atatürk Stadında Susurluk Şekerspor’a 4 gol atmasının üzerinden 60 yıl geçti. (30 Ekim1962)
Fatih Sultan Mehmet’in tahta geçmek için Manisa ile Edirne arasında gidip gelirken Susurluk üzerinden geçmesi ve babası II. Murat’ın veziri ve damadı olan Koca Mustafa Paşa’nın Kepekler köyünde bulunan çiftliğine uğrayıp bir düğüne konuk olmasının üzerinden 578 yıl geçti. (1444)
Fehim Hocanın babası Ömer Dikmen’in Atina’da 3 Yunanlı güreşçiyi peş peşe tuşla mağlup etmesinin üzerinden 69 yıl geçti. (27 Kasım 1953)
Susurluk’un ilk basın davası olan ve 24 Haziran gazetesi sahibi Hüseyin Şadi Kural hakkında Tabur Kumandanı Zeki Yüce tarafından “Kovulan Gazeteci” başlıklı yazısı için açılan hakaret davasında H.Şadi Kural’ın beraat etmesinin üzerinden 60 yıl geçti. (1962)
Muradiye Köyünde Muhtar İsmet Sözen’in “Biçki dikiş bilmeyen kızların nikâhını kıymam”demesinin ardından, köyün bütün kızlarının biçki dikiş kursuna katılmasının üzerinden 47 yıl geçti. (9 Ocak 1975)
Söve Köyünden Mustafa Beytur’un, sattığı ineğin 4 ay sonra kaçıp tekrar kendisine gelmesi üzerine, sattığı kişinin ineği alması için gazeteye ilan vermesinin üzerinden 62 yıl geçti. (8 Nisan 1960)
Susurluk İstasyon memuru Leon Papazyan’nın suiistimalden dolayı işten el çektirilerek İzmir’e gönderilmesinin üzerinden 104 yıl geçti. (3 Haziran 1918)
Orman Bakanı Hüseyin Özalp’ınTürkiyeOrmancılar Birliği Sendikası Genel Başkanı Bekir Topraktepe’ye (rahmetli babama) hitaben; “Orman muhafaza ve kesim memurlarının ormancılık hizmetlerinin en küçük ünitesinde gösterdikleri fedakâr ve çilekeş hizmetleri daima büyük takdirime mazhar olmuştur.” mektubunu göndermesinin üzerinden 52 yıl geçti. (7 Mayıs 1970)
Ramazan S.TOPRAKTEPE
0 notes
aydinrehberi · 2 years
Text
Birinci olarak ay başında İngiltere'de görülen maymun çiçeği virüsünün ilerleyen günlerde çeşitli Avrupa ülkeleri ve ABD'ye yayılması, dünyada kaygıları artırıyor.MAYMUN ÇİÇEĞİ VİRÜSÜ HANGİ ÜLKELERDE GÖRÜLDÜ?Birinci hadisenin 7 Mayıs'ta görüldüğü İngiltere'nin ard... Birinci olarak ay başında İngiltere'de görülen maymun çiçeği virüsünün ilerleyen günlerde çeşitli Avrupa ülkeleri ve ABD'ye yayılması, dünyada telaşları artırıyor.MAYMUN ÇİÇEĞİ VİRÜSÜ HANGİ ÜLKELERDE GÖRÜLDÜ?Birinci olayın 7 Mayıs'ta görüldüğü İngiltere'nin akabinde Maymun Çiçeği virüsü ABD, Kanada, İspanya, Belçika, Fransa, Portekiz, İtalya, İsveç, Almanya, İsrail ve Avustralya'da görüldü.İngiltere'de 11 yeni hadise daha tespit edildi. Hadise sayısı 20'ye çıktı. İspanya'da da 14 yeni olayla toplam sayı 21'i buldu. Avrupa'da toplam olay sayısı 100'ü aştı.İNSANLARDA BİRİNCİ SEFER 50 YIL EVVEL GÖRÜLDÜTarihte birinci olarak 1958'de maymunda bulunan virüs, beşerler ortasında birinci sefer 1970'te Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde kayıtlara geçti.Kısa vakitte 11 Afrika ülkesine sıçrayan virüs, Afrika'nın dışında birinci olarak 2003'te ABD'de yayıldı.Daha sonra 2018'de İngiltere ve İsrail, 2019'da Singapur ve 2021'de ABD'de, Afrika'ya seyahat eden birtakım bireylerde maymun çiçeği virüsüne rastlandı.Şimdiye kadar en çok Afrika'da tesirli olan virüs, 2017'de Nijerya'da değerli ölçüde salgına yol açarken ülkede 200 kişi virüse yakalandı ve hadiselerin yüzde 3'ü hayatını kaybetti.MAYMUN ÇİÇEĞİ VİRÜSÜNDEN MEVT ORANI NE KADAR?Endemik bir virüsün neden olduğu az hastalıklardan biri olarak bilinen maymun çiçeği, Kongo ve Batı Afrika çeşidi olmak üzere ikiye ayrılıyor.Virüsün Kongo çeşidinin yüzde 10'a kadar vefat riski bulunurken Batı Afrika cinsinin ise her 2 hadiseden birinde yüzde 1 vefat oranına sahip olduğu biliniyor. Ekseriyetle hayvandan beşere ve nadiren beşerden beşere yakın temasla bulaşan virüs, bedende yüksek ateş ve kaşıntılı kabarcıklara yol açabiliyor.MAYMUN ÇİÇEĞİ VİRÜSÜ NASIL BULAŞIYOR?"Maymun çiçeği", enfekte biriyle yakın temas halinde bulaşıyor. Virüs, bedene, deri üzerindeki yara ve çatlaklardan, teneffüs yoluyla ya da ağız, burun ve gözden giriyor. Virüs, maymun, fare, sincap üzere enfekte hayvanlarla temas ile de bulaşıyor. Kıyafet ya da yataktan da geçmesi mümkün.MAYMUN ÇİÇEĞİ VİRÜSÜNÜN BELİRTİLERİ NELER?Hastalık yüksek ateş, baş ağrısı ve kaşıntıyla başlıyor. Terleme, sırt ve kas ağrısı, halsizlikle seyrediyor. Döküntüler çoklukla evvel yüzde görülüyor, sonra bedene yayılıyor.MAYMUN ÇİÇEĞİ VİRÜSÜ ÖLDÜRÜR MÜ?Olayların birçok hafif geçiyor. Çocukluk hastalığı olarak bilinen "su çiçeğine" benziyor. Hastalar 14 ile 21 gün içinde resen düzgünleşiyor. Bazen ağır hadiselere rastlanabiliyor. Batı Afrika'da mevtle sonuçlanan olaylar olduğu biliniyor.MAYMUN ÇİÇEĞİ VİRÜSÜNÜN TEDAVİSİ VAR MI?Maymun çiçeğinin tedavisi yok. Salgınlar enfeksiyonla uğraş prosedürleriyle denetim altına alınabiliyor. Çiçek aşılarının maymun çiçeğini önlemede yüzde 85 tesirli olduğu biliniyor.ÇİÇEK AŞILARI VİRÜSE KARŞI YÜZDE 85'E KADAR TESİRLİMaymun çiçeği olaylarının diğer ülkelere yayılarak global salgına dönüşme ihtimali tartışılırken, virüsün vefat riskine karşı tesirli bir aşının olup olmadığı da merak ediliyor. Mevzuya ait İngiltere Sıhhat Güvenliği Ajansı, maymun çiçeği virüsü için özel bir aşı olmadığını, fakat çiçek hastalığı aşısının bir ölçü müdafaa sağladığını belirterek, gereksinim duyulanlara aşının teklif edildiği bilgisini paylaştı. Dünya Sıhhat Örgütü (DSÖ) bilgileri de çiçek hastalığını yok etmek için kullanılan aşıların maymun çiçeği virüsü hastalığına karşı da yüzde 85'e kadar tesirli olduğunu gösteriyor. https://rehberaydin.com/maymun-cicegi-virusu-alarmi-12-ulkede-goruldu/?_unique_id=6288575507046
0 notes
tarik-bahadir-61 · 2 years
Text
Tumblr media
HACI HAMİT FENDOĞLU’NU
ŞEHİT EDİLİŞİNİN 44. YIL DÖNÜMÜNDE RAHMETLE, MİNNETLE, SAYGIYLA, ÖZLEMLE, HASRETLE, ŞÜKRANLA ANIYORUZ. RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN…
(1919, Malatya - 17 Nisan 1978, Malatya), Memleket sevdasına düşmüş, haklının yanında haksızın karşısında durmuş Hamido lakabıyla da tanınan Türk politikacı ve eski Malatya Belediye Başkanı.)
Halktan, milletten, ama en önemlisi doğruluktan yana olduğu için kendisine halk tarafından Hamido lakabı verilen, haksızlık karşısında demir gibi sert duran, memleket sevdalısı adam, Hamit Fendoğlu. Çocukluğundan beri içinde taşıdığı Malatya sevgisiyle büyüyen Hamido’nun bu bölgeyi geliştirmek ve değiştirmek hayattaki tek amacıydı. Bunun yolunun da siyasetten geçtiğini biliyordu, ancak ödeyeceği bedeller çok ağır olacaktı. Çünkü darbenin yollarına döşenen taşlar elbet onun da ayağına takılacaktı ve düşecekti Hamido...
Hamit’in Çocukluk ve Okul Yılları
Hamit, 1919’da Malatya’ya bağlı Bulgurlu Köyü’nde dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu. Hamit eğitimini lise mezuniyetine kadar sürdürdü. Bundan sonra sağ görüşle siyasete atılacaktı.
Nüfusun yarısından fazlasının Kürt olduğu bu bölge onun coğrafyası, onun sevdasıydı. Kavgacı ruhuyla siyasete artık girişini yapacaktı.
1950’de Adnan Menderes’in Demokrat Partisi ile Hamido siyasete ilk adımını attı. Ancak siyaset sürüncemeli bir süreçti ve hiçbir şey kolay olmadı. Gösterilere katıldığı ve Demokrat Parti’yi desteklediği için hakkında davalar açıldı. Mahkeme salonunda ise savcıya karşı Celal Bayar ve Adnan Menderes’i savunduğu için de madde değişikliği yapılarak, Hamido idamla yargılandı. 1960 darbesi zamanlarını yaşadı. Bu darbeyle Demokrat Parti, askeri yönetimle düşürülmüştü. Hamido, Adnan Menderes ile Yassıada’da yargılandı. 3 yıl 6 ay ceza aldı. Kayseri ve Adana cezaevlerinde kaldı. 1965’te 13. dönemde Adalet Partisi listesinden Malatya Milletvekili seçildi 1969’a kadar TBMM’deki görevini sürdürdü. Ancak Hamido, meclis içi kavgalarında ön saflarda yerini alıyordu. Bu yönünü bir türlü törpüleyemedi ve sonunda Adalet Partisi’nden ihraç edildi. Ama siyasetten de, kavgasından da, sevdasından da vazgeçemezdi. 1970’te Ferruh Bozbeyli’nin kurduğu Demokratik Partiye geçti. 1973’te milletvekili genel seçimlerinde bu partiden adaylığını koydu, ancak seçilemedi. 15 Şubat 1975’te Malatya’da meydana gelen saldırıda tabii ki Hamido da vardı. Tutuklandı ve yargılanmak üzere Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne çıkarıldı. Sivas’ın Gürün ilçesinde cezasını çekti ve siyasete geri döndü.
Hamido, gençliğini, yıllarını, hatta ölüm şeklini dahi siyasete ve memleketine adamıştı. Onun gözünde Malatya eşsizdi. Bu nedenle her zaman daha iyi olmalıydı ve mümkünse bu Hamido’nun sayesinde olmalıydı. 1977 yerel seçimlerinde Malatya Belediye Başkanlığı’na adaylığını koymaya karar verdi. Hedefi Malatya’nın değişimiydi. Çünkü Malatya'da Cumhuriyet kurulduğundan beri CHP dışında bir partiden hiç belediye başkanı seçilmemişti. Bu tek parti devrini bitirmek istiyordu. Onun Malatya sevgisi karşılıklıydı. Şehrin yeni bir vizyona ihtiyacı olduğu düşüncesini ve çözüm yollarını yakınlarıyla da paylaştı. Şehrinin sevgisine ve göreceği desteğe güveniyordu. Hamido, artık birçok ve hatta tek sebepten belediye başkanı olması gerektiğini biliyordu. Ama bir partiden aday olmanın işini zorlaştıracağını düşünüyordu. Bu sebeple kollarını sıvadı ve ziyaretlere başladı. İlk olarak Adalet Partisi Lideri Süleyman Demirel ile konuştu ve istifasının kabulünü arz etti. Buradan sonraki durağı Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş oldu.
Artık kararını vermişti. Malatya Belediye Başkanlığı için bağımsız aday olacaktı. Hamido haklı çıktı. 1977 seçim döneminde açık ara farkla Malatya Belediye Başkanı oldu. Seçimden sonra Adalet Partisi bünyesine tekrar geçti. Ancak bu sadece 4 aylık bir serüven olacaktı.
Bu, baktığında kırmızı rafyasına aldandığın, heyecanlandığın, umut ve özlem duygularında boğulduğun bir paketin hikayesi ki, sonunda rafyadan daha ağır bir kırmızı tonuna sürükler seni. Sonunun en başından belli olduğu zamanlara beş kala biten bir hayatın, biten hayatların hikayesidir..
Çünkü 80 Darbesi yolunda her metrekareye düşen bir çirkef parçasının, üzerlerine sıçratacaklarını bile bile yaşayan insanların yurduydu burası. Sesini çıkarırsan büyüsü bozulurdu tüm çığlıkların. Tarih 17 Nisan 1978’i gösteriyordu. Hamido daha 4 aydır belediye başkanı’ydı. Ankara ziyaretinden döndüğünde, sadece kargoda 2 hafta beklemiş, bir paket uzattı yardımcısı. Kim göndermiş diye paketin üzerine bakıp ‘’Kasım Önal’’ adını okuduğunda yüzü aydınlandı. O sert mizacının üzerindeki gölge bir anda dağıldı. Çünkü Kasım, Hamido’nun Yassıada’dan koğuş arkadaşıydı. Çok severdi onu, güvenirdi de. İşte bu yüzdendir ki, Kasım Amcaları’nın torunlarına çikolata göndermiş olacağından başka bir seçenek düşünmedi. Hamido Belediye’den gülümseyerek ayrıldı ve evin yolunu tuttu. Onu kapıda iki torunu ve gelini karşıladı. Hediye paketini fark eden çocukları kendisinden önce varmışlardı sedire. Oturdu. Torunlarını iki yanına aldı ve Kasım’la ortak kaderlerini ve kederlerini aklından geçirerek yavaşça paketin rafyasını çözdü. Kırmızı rafya bukle bukle çözülüp yere düştü. Paketin içinde şık bir kutu ve bir anahtar vardı. Hamido, anahtarı deliğine soktu ve çevirdi. O anda duyulan sesten sonra her paçanın görüntüsü, boşlukta dağılan bir dumandan farksızdı. Artık odadaki tek kızıllık hediye paketinin üzerindeki rafyaya ait değildi. Suda dağılan bütün kırmızı dumanlar adına bu yaşanan olay toplumu bambaşka yerlere taşıyacaktı. Hamido, gelini, iki torunu, kalbinde taşıdığı umutları, belki odanın köşesinde duran vitrin, içinde duran bardaklar… Ne varsa, evrendeki boşluk içinde uzun bir yolculuktaydı şimdi.
Hamido, getireceği tüm yeniliklerle, projeleriyle, kafasının içinde gün yüzüne çıkmayı başaramamış düşleriyle ölmüştü. Bu aslında bir cinayet, dört bedenin ölümünden fazlasıyla da bir katliamdı. Ertesi gün daha cenazeler kaldırılmadan ortalık karışmıştı. Malatya 18 Nisan sabahı karanlık bir güne uyandı. O gün toprağa verilecek dört bedenden daha çok, çıkan olaylar gündemdeydi. Belli ki, birileri sapanını doğru hedefe yöneltmiş, tek bir taşla istediği kaos ortamını yaratmıştı. Hamido, gelini ve torunları bu yaşananların gölgesinde gömüldü. Hamido’nun üzerine serptikleri toprakta zerre olup savrulan düşünceleri, umutları, iyi niyetleri vardı, kimse göremedi. Çünkü ülke yeni bir sürece hazırlanıyordu artık.
20 Nisan 1978, Malatya için uyanılması en zor sabahlardan biri, 19 Nisan sabahıydı. İkiye bölünmek istenen bir şehrin fonunda susmak bilmeyen silah sesleri vardı. 20 Nisan’da çıkan olayları manşetten veriyorlardı yine, çıkan olaylarda tam 8 can hayatını kaybetmişti. Malatya 80 Darbesi’ne giden yolda en acı tecrübelerini erken yaşamış bir şehirdi. Birilerinin Anadolu’nun kalbine gönderdiği bir paketle başlattığı olaylar, o yıl bu uğurdaki ilk faili meçhul cinayete sebep olmuştu.
İşte bu soru hiç sorulmadı. Yapılan soruşturmalar sonuçsuz kaldı. Resmi işlemler sürdü. Ancak o paketi gönderenin kim olduğu, bugün bile hala bulunamadı. Mesele belliydi. Mesele, memleket meselesiydi. Bunlar darbenin yolunu açan, küf kokan hareketlerdi. Malatya’da başlayan bu gerilim, aynı yıl Kahramanmaraş’a, oradan da Çorum’a hat çekmişti. Artık belli ki, o kabloların üzerine tek bir kuşun dahi konması istenmiyordu… Bu ülke 2 yıl sonra, 12 Eylül 1980 sabahı bir darbe ile uyanacaktı.
Renkli bir hediye paketinden
0 notes
cinaraslan · 2 years
Text
📗56 лет назад Брежнев стал руководителем СССР(Brejnev 56 yıl önce SSCB'nin lideri oldu)📌
✊🏻LEONİD BREJNEV KİMDİR 📌
✅14 EKİM 1964'TE SOVYETLER KOMÜNİST PARTİSİ GENEL SEKRETERLİĞİNE GETİRİLDİ.
✅BREJNEV DÖNEMİNDE YAPILAN EKONOMİK REFORMLAR OLUMLU SONUÇLAR ALINMASINI SAĞLAYARAK BU DÖNEMDE SOVYETLER EKONOMİK AÇIDAN YENİDEN DÜNYANIN 2 SÜPER GÜCÜ HALİNE GELDİ.
✅KENTSEL NÜFUS ARTARKEN, KÜLTÜR SEVİYESİ YÜKSELMİŞ OKUMA YAZMA %100'E ULAŞTI.
✅ DÜNYA BANKASI VERİLERİNE GÖRE 1970 YILINDA SOVYETLERİN EĞİTİM HARCAMALARI ÜLKENİN BÜTÇESİNE ORANI %7 İDİ, GÜNÜMÜZDE BU ORANIN G7 ÜLKELERİNDE %5 - %6 CİVARINDA OLDUĞUNU GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURURSAK SOVYETLERİN EĞİTİME ÖNEM VERDİĞİNİ ANLAMIŞ OLURUZ.
✅VİETNAMIN BAZI AFRİKA ÜLKELERİNİN SOVYETLERİN BU KALKINMASINI ÖRNEK ALARAK KREMLİNDEN YARDIM İSTEDİ, ÖZELLİKLE VİETNAMDA FRANSIZ SÖMÜRGECİLİĞİNE KARŞI BAŞLAYAN BAĞIMSIZLIK HAREKETİ ABD'NİN VİETNAMI İŞGALİNE SEBEP OLDU. ÜLKENİN KUZEYİNDEKİ VİET KONT GERİLLALARI SOVYETLER BİRLİĞİ VE DİĞER SOSYALİST ÜLKELER TARAFINDAN MADDİ OLARAK DESTEKLENDİ.
✅KUZEY VİETNAMIN 1975'DE ZAFER KAZANMASI ABD'NİN ÖNÜNE DARBE İNDİRİRKEN SOVYETLERİN ULUSLARARASI ALANDA PRESTİJİNİ ARTTIRMASINA YOL AÇTI.
✅BUNA RAĞMEN LEONİD BREJNEV, VLADİMİR LENİN'İN BARIŞ POLİTİKASINI DEVAM ETTİRME KONUSUNDAKİ ISRARCI POLİTİKA SAYESİNDE ABD İLE SİLAHSIZLANMA ANTLAŞMASI İMZALANDI. ANCAK BU ANTLAŞMA KÜBA İLE İLİŞKİLERİN BOZULMASINA SEBEP OLDU.
✅ABD'NİN İŞGAL TEHDİTLERİNE KARŞI SOVYETLERDEN YENİ SİLAH İSTEYEN FİDEL CASTRO'NUN TALEBİ BREJNEV TARAFINDAN MADDİ SEBEPLERDEN DOLAYI REDDEDİLDİ.
✅ SOVYETLER İLE KÜBA ARASINDAKİ İLİŞKİLER TİCARİ ALIŞVERİŞTEN ÖTEYE GİDEMEDİ.
✅1970'Lİ YILLARA GELİNDİĞİNDE SOVYETLER GÜCÜNÜN DORUKLARINDAYDI. UZAY ÇAĞINI BAŞLATAN ABD İLE UZAY YARISINA GİREN SOVYETLER BAŞKA GEZEGENDEN DÜNYAYA VERİ GÖNDEREN İLK UZAY ARACINI VENÜSE YOLLADI.
✅1971-1975 ARASINDA SANAYİ ÜRETİMİNDE %43 ARTIŞ SAĞLANIRKEN ENERJİ VE YAKIT'A AĞIRLIK VERİLDİ.
✅BU DÖNEMDE SOVYETLER KÖMÜR,DEMİR, ÇELİK,PETROL, ÇİMENTO GİBİ ALANLARDA DÜNYANIN EN BÜYÜK ÜRETİCİSİ VE İHRACATÇISI HALİNE GELDİ. BU EKONOMİK POLİTİKAYLA İŞÇİ,MEMURLARIN ORTALAMA AYLIK ÜCRETLERİ %50'DEN FAZLA ARTMIŞ OLDU. ÜCRETSİZ SAĞLIK HİZMETLERİ, ÜCRETSİZ BELEDİYE HİZMETİ, BURS,KREŞ, ANAOKULU HARCAMALARIN TÜMÜ DEVLET TARAFINDAN KARŞILANIRKEN HALKIN GERÇEK LİDERİ %40 ORANINDA ARTMIŞ OLDU.
✅1978'DE AFGANİSTAN'DA SOSYALİSTLER İKTİDARA GELDİ VE AFGANİSTAN DEMOKRATİK CUMHURİYETİ KURULDU. ANCAK 1979'DA ABD TARAFINDAN SİLAHLANDIRILAN TALİBAN GİBİ BENZERİ ÖRGÜTLER ÜLKEDE İÇ SAVAŞ BAŞLATTI, İKTİDARI TEHLİKEYE DÜŞEN SOSYALİST HÜKÜMET SOVYETLERDEN YARDIM İSTEDİ VE KIZIL ORDU AFGANİSTANA GİRDİ ANCAK AFGANİSTANA BU MÜDAHALENİN MADDİ KÜLFETİNDEN DOLAYI ÜLKEDE MUHALEFET HAREKETİNE OLUŞMASINA SEBEP OLSA'DA GENEL OLARAK ÜLKEDE İSTİKRAR DÖNEMİ SÜRDÜRÜLDÜ.
✅ YAŞLI LİDER LEONİD BREJNEV 10 KASIM 1982'DE ÖLMESİ SOVYETLERDE SIK SIK LİDERLERİN DEĞİŞTİĞİ DÖNEMİN BAŞLAMASINA SEBEP OLDU. BOŞALAN PARTİ KOLTUĞUNA YURİ ANDROPOV GELDİ ANCAK 1984 ŞUBAT AYINDA ÖLDÜ. YERİNE KONSTANTİN ÇERNENKO GETİRİLDİ VE ÇERNENKO 1 YIL OTURUP 1985 MARTINDA ÖLMESİ ÜZERİNE SOVYETLERİN BAŞINA MİHAİL GORBAÇOV GETİRİLDİ.
1 note · View note
Text
Onlayn ko'rish Squid Game Boshlanishi Uzbek tilida (2021) kino O'zbekcha tarjima kino HD
Squid Game kino uzbek tilida uzmovi,Squid Game kino uzbek tilida ,Squid Game film uzbek tilida,Squid Game film uzbek tilida toliq,Squid Game film 2021 uzbek tilida,Squid Game film uzbek tilida kino.
Oʻzbekcha subtitrli toʻliq filmlarni qayerdan osongina topsam boʻladi? Endi biz filmlarni roʻyxatdan oʻtmasdan koʻrishingizni aytdik, shuning uchun filmlarni bepul koʻrishingiz mumkin, qidiruvingiz shu bilan tugamaydi. Biroq, sizga mos keladigan filmni tezda topish qiyin bo'lishi mumkin. Bu, ayniqsa, siz oʻzbekcha subtitrli va bepul toʻliq filmlarni qidirayotgan boʻlsangiz, toʻgʻri keladi. Ushbu standartlarning barchasini to'plash sizning vazifangizni yanada murakkablashtiradi.
Xavotir olmang, biz yechim taklif qilamiz. Ko‘rish uchun shu yerni bosing
Tumblr media
Squid Game Uzbek tilida 2021 O'zbekcha tarjima kino HD Tas-IX skachatni tomosha qiling.
Tafsilotlar Ishlab chiqarilish sanasi 2021 yil 17 sentyabr (AQSh) Ishlab chiqaruvchi mamlakat; ta'minotchi mamlakat Janubiy Koreya Rasmiy sayt Rasmiy Netflix Tillar koreys inglizcha urdu Shuningdek, nomi bilan tanilgan Trò Chơi Con Mực Ishlab chiqarish kompaniyasi Siren rasmlar IMDbPro-da kompaniyaning boshqa kreditlarini ko'ring
Hikoya chizig'i Turli sabablarga ko'ra hayotda muvaffaqiyatsizlikka uchragan, ammo to'satdan 38 million AQSh dollaridan ko'proq yutib olish uchun omon qolish o'yinida ishtirok etish uchun sirli taklifni olgan odamlarning hikoyasi. O'yin izolyatsiya qilingan orolda bo'lib o'tadi va yakuniy g'olib aniqlanmaguncha ishtirokchilar qulflanadi. Hikoya Koreyada 1970 va 1980 yillardagi mashhur bolalar o'yinlarini o'z ichiga oladi, masalan, kalamush o'yini, uning koreyscha nomining so'zma-so'z tarjimasi, bu tegning bir turi bo'lib, hujum va mudofaa tuproqqa chizilgan kalamar shaklidagi taxtadan foydalanadi.
Google qidiruv: Squid Game uzbek tilida youtube Squid Game uzbek tilida tarona tv Squid Game uzbek tilida tarona tv скачать Squid Game uzbek tilida tarona tv skachat Squid Game o'zbek tilida Squid Game film uzbek tilida toliq Squid Game qism uzbek tilida Squid Game 2021 uzbek tilida Squid Game film uzbek tilida kino
0 notes
hozducom · 3 years
Text
Burdur Gölü'ndeki kuraklığa karşı güneş panelleri kullanılacak
Burdur Gölü’ndeki kuraklığa karşı güneş panelleri kullanılacak
Türkiye’nin 7’nci büyük gölü olan ve son yıllarda yaşanan kuraklığın da tesiriyle kuruma tehlikesiyle karşı karşıya olan Burdur Gölü’nün su düzeyi; son 51 yılda 17,74 metre düştü. 60 YIL EVVEL 850 METREYDİ En eski su düzey ölçümü 1959 yılı Aralık ayında 851,32 metre olarak ölçülen Burdur Gölü’nde en yüksek su düzeyi ise 1970 yılı Haziran ayında 857,57 metre oldu. Burdur Gölü’nün su düzeyi Haziran…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haytaogluyunus · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
ANMA:
FİKİR VE KÜLTÜR HAYATIMDA ÖNEMLİ YERİ OLAN; TÜRK MİLLİYETÇİSİ, TURANCISI
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU'NUN 19 MAYIS ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ..
BÜYÜK İNSANI,HAYIRLA YAD EDİYOR, RABBİMDEN MAKAMINI CENNET ETMESİNİ DİLİYORUM.
GENÇ ARKADAŞLARIMA ÖNEMLE TAVSİYE EDERİM ESERLERİNİ OKUMALARINI:
ÇAĞLAYANLAR, GÖNÜL HANIM OKUNMASI GEREKEN BAŞ UCU KİTAPLARDANDIR. AŞAĞIDA HAYATI İLE İLGİLİ BİLGİ YER ALMAKTADIR
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU
• Çağlayanlar
• Gönül Hanım
• Haristan ve Gülistan
• Leyla yahut Bir Mecnunun İntikamı
• Bir Tesadüf
• Beliren Simalar
• Bir Safha-i Kalb
• Bir Damla Kan
• Alparslan
(d. 3 Haziran 1870, İstanbul - ö. 19 Mayıs 1927), Türk yazar ve diplomat.
Diplomat olarak görev yaparken bir yandan da edebiyatla uğraşmış olan Ahmet Hikmet Bey, başlangıçta Servet-i FünunTopluluğu içinde yer almış, daha sonra bu toplulukla bağlarını kopararak Türkçülük akımını benimsemiş bir yazardır. Hikâyelerini topladığı "Çağlayanlar" adlı kitabı, uyandırdığı milliyetçilik duyguları ile milli edebiyatta önemli yere sahiptir.
1870'de İstanbul'da dünyaya geldi. Babası şair Yahya Sezai Efendi idi[1]. Ailesi dönemin ulema sınıfındandı; dedesi Mora Müftüsü Abdülhalim Efendi idi. Babasını yedi yaşında iken kaybetti, ağabeyinin himayesinde büyüdü. Eğitimine Soğukçeşme Askerî Rüşdiyesi’nde başladı; Galatasaray Sultanisi’nde devam etti. Bu okulda Tevfik Fikret ile tanışıp arkadaşlık kurdu. Edebiyat merak lise yıllarında başladı. İlk eseri olan “Leyla Yahut Bir Mecnun’un İntikamı” lisede iken yayımlandı[2]. 1888'de eğitimini tamamladıktan sonra Hariciye Nezaretinde çalışmaya başladı; bir yandan da Galatasaray Sultanisi’nde öğretmenlik yaptı.
Pire (Yunanistan) ve Poti (Kafkasya) şehbenderliğine vekalet etme göreviyle bir süre İstanbul’dan uzakta bulundu; 1896'da İstanbul'a geri döndü ve eski işine devam etti.
Edebiyata olan ilgisini çeviri yaparak sürdüren Ahmet Hikmet, Fransızca’dan iki çeviri eser yayımladı (tarımla ilgili “Patates”; kadın güzelliği ve cilt bakımıyla ilgili “Tuvalet yahut Letâfet-i Aza” adlı çeviriler). 1896'den itibaren Servet-i Fünun adlı edebiyat topluluğuna katıldı. İkdam ve Servet-i Fünun dergilerinde yayımladığı yazıları “Haristan” ve “Gülistan” adlı iki eserde topladı. Bu eserlerde hayal ürünü konular işlemekte, anlaşılması güç ağır bir dil kullanmaktaydı.
1898-1908 arasında Galatasaray Sultanisi’nde ders verdi; bir yandan da Hariciye Nezareti’ndeki görevine devam etmekteydi. Bu yıllarda Ahmet Haşim’in öğretmeni oldu.
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Ticaret ve Ziraat Nezareti’nde yeni bir göreve başladıysa da kısa süre sonra tekrar Hariciye Nezareti’ne döndü. Galatasaray Sultanisi’ndeki hocalık görevini ise Tevfik Fikret bu liseye müdür olunca bıraktı. Darülfünun’da Edebiyat Fakültesi Fransız ve Alman edebiyatları hocalığına başladı. Bu dönemde dil ve konu yönünden eskisinden çok farklı eserler verdi. Artık Türkçülük ve yeni lisan hareketini benimsemişti. 1908 yılında Türk Derneği’nin 1911’de Türk Yurdu Derneği’nin kurucu üyesi olarak hizmet verdi. Türkçülük akımına bağlı öykülerini arı Türkçeciliğe yöneldiği “Çağlayanlar” (1922) adlı kitapta topladı. Tek romanı olan “Gönül Hanım” (1970) Tasvir-i Efkar Gazetesi’nde tefrika edildi. Bu eserde Turancılık ülküsünü savundu.
1913-1918 arasında Peşte Başşehbenderi idi; mütareke döneminde İstanbul'a döndü. Harp malzemeleriyle ilgili bir komisyonun başkanı sıfatıyla Peşte, Viyana veBerlin'de bulundu. 1924 yılında Halife Abdülmecid Efendi’nin baş mabeyinciliğini yaptı.
1926’da Ankara'da Hariciye Müsteşar vekaletini üstlendi, aynı yıl içinde bakanlığın müsteşarı oldu. 1927 yılında İstanbul’da karaciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Maçka Mezarlığı’na defnedildi[3].
Edebi Kişiliği ve Sanat Anlayışı
Ahmet Hikmet Müftüoğlu, ilk defa, 1896'da Servet-i Fünûn dergisinde yayımladığı bir hikâye ile bu gruba dâhil olmuştur. Daha sonra Türkçülük ve Yeni Lisan akımı etkisinde yazılar yazmaya başlamıştır. Yerli ko¬nuları millî bir dille, sade bir üslupla yazmıştır. Bu ba-kımdan Ahmet Müftüoğlu'nun edebî kişiliğini iki dö¬nemde incelemek mümkündür: Servet-i Fünûn Döne¬mi ve Millî Edebiyat Dönemi.
Ahmet Hikmetin edebiyat merakı daha lise yıllarında başlar. Bu alandaki merakının, aileden gelen bir haslet olduğunu ifade eder. İlk olarak Asır Kütüphanesi neş¬riyatı arasında çıkan "Leyla yahut Bir Mecnunun İntika¬mı" yayımlanır. Daha sonra Fransızcadan Tuvalet ve Letafet ve "Bir Riyazinin Muaşakası" adlarında iki eser tercüme ettiyse de, Doğu ile Batı kültürünün çok fark¬lı olduğunu görerek bir daha eser çevirmez.
Servet-i Fünûn devrinde, İkdam ve Servet-i Fünûn der¬gilerinde yazdığı hikâye ve nesirlerini 1901 yılında Haristan ve Gülistan adlı eserlerde toplar. Bu iki eserinde Ahmet Hikmet Müftüoğlu, daha iyi tesir yapmak, gö¬nülleri heyecanlandırmak için mübalağalı bir üslup kullandığını, ağır ve anlaşılması güç Servet-i Fünûn di¬lini işlediğini ve hayal ürünü konular anlattığını bizzat kendisi söyler. Kendisinin de ifade ettiği sebeplerden dolayı bu iki eseri fazla ilgi görmemiştir.
İkinci Meşrutiyetten sonra, zamanın modasına uyarak o da Millî Edebiyat akımına uyar. Bu akıma bağlı ola¬rak yazdığı yazıların büyük kısmını Çağlayanlar (1922) adlı eserinde toplar. Bu eserinde yazar arı Türkçeciliğe yönelmiş fakat bu defa da kelime uydurma ve Servet-i Fünûn'dan kalma hayalcilikten kendini kurtaramamıştır.
Gönül Hanım adlı romanı Tasvir-i Efkâr gazetesinde tefrika edilmiş ve 1970'te kitap olarak bastırılmıştır. Ah¬met Hikmet, yazılarında daha ziyade kelime bulmaya ve üsluba dikkat ettiği için, konulara dikkat etmemiş ve bu yüzden çağdaşları düzeyinde bir edebiyatçı olamamıştır.
Ahmet Hikmet Müftüoğlu, millî duyguları güçlü bir sanatçıdır. 1908'den sonra başlayan Türkçülük hareketlerinin kurucuları arasında yer almıştır. Türk Ocağı gibi oluşumların kuruluşunda görev almış, Türk Yurdu dergisinin yazı kadrosuna girmiştir.
Bu dönemde Türk dili ve Türk milliyetçiliği için yazılar yazar, edebî incelemeler yaptı, konferanslar verir. Darülfünun ve Galatasaray'daki derslerinde hep bu konuları işleyerek öğrencilerini yönlendirme çabası içinde olur.
Ahmet Hikmet, edebiyatımızdaki asıl yerini yazı hayatının ikinci devresinde yazdığı Türkçü ve milliyetçi hikâyeleri ile sağlar. Bu hikâyelerin bir kısmını Çağlayanlar isimli kitabında toplar fakat bir kısmı bazı dergilerde dağınık kalır. Hikâye, roman, makale, monolog türlerinde eserler verir.
0 notes
merzifontarihi · 2 years
Photo
Tumblr media
HIRKA KÖYÜ YOLU . YIL GALİBA 1970 , HÜKKAŞE SULTAN TÜRBESİNE ADAK KURBANI KESİLMİŞTİ, NUSRATİYE MAHALLESİNDEN KOMŞUMUZUN . DÖNÜŞ YOLUNDA MERZİFON A GALİBA SÜT GÖTÜREN HIRKA KÖYLÜ BİR ABİMİZİN EŞEĞİNE BENİ BİNDİRİP FOTOĞRAFIMI ÇEKMİŞ Tİ, MEHMET KÖSE ABİM.. HALEN HIRKA KÖYÜ YOLU BENİM İÇİN NEFES ALDIĞIM BİR YERDİR.. 50 SENEDİR YÜRÜYORUZ BU YOLDA .. ALLAH YÜRÜMEKTEN AYIRMASIN BİZLERİ.. HAYDAR KÖSE https://www.instagram.com/p/ClVnmS9KyVg/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
bursamasaj78 · 5 years
Photo
Tumblr media
Masaj Terapisi Uzman eller tarafından yapılan masaj sayesinde bel, boyun ve bacak ağrılarından kurtulmak mümkün. Üstelik kaygı, depresyon ve sıkıntıyı da bu sayede unutabilirsiniz. Masaj sözcüğü Arapça'dan gelmektedir “hafifçe basmak” anlamına gelmektedir. Toplumdan topluma değişen masaj uygulamaları sözkonusudur. Medikal açıdan bakıldığında masaj Amerika'da tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları kapsamında kabul edilmektedir. Yani tedavi edici uygulamalar kapsamında değerlendirilmektedir. Ancak masaj hakkındaki bilimsel kanıtlar oldukça sınırlıdır. Masaj terapisi eğitimli uygulayıcıların elinde ciddi risler oluşturmayan hoş, zevk veren bir terapidir. BİNLERCE YIL ÖNCE DE VARDI Masaj terapisi binlerce yıl öncesine dayanmaktadır.  Antik Çin, Japonya, Hindistan, Arap ulusları, Mısır, Yunanistan'dan (Hipokrat masajı “sürtme, ovma sanatı” olarak tanımlar) ve Roma'da elde edilen belgelerde masaj terapisi yer almaktadır. Masaj, Rönesans döneminde Avrupa'da yaygın olarak kullanılmaktaydı. 1850'lerde, İsveç'te eğitim almış iki Amerikalı hekim,Amerikada masajı popüler hale getirdiler ve farklı sağlık sorunlarının ortadan kaldırılması için kullandılar. 1930'lar ve 1940'lardaki tıbbi tedavideki bilimsel ve teknolojik gelişmelere paralel olarak, masaj Amerika Birleşik Devletleri nde gözden düştü. Masaja olan ilgi özellikle 1970'li yıllarda sporcular, atletler arasında yeniden canlandı. AYAKLAR DA KULLANILABİLİR “Masaj terapisi” terimi birçok farklı tekniği kapsamaktadır. Terapistler genel olarak kasları ve vücudun diğer yumuşak dokularını;  basarak, ovarak veya başka şekilde manipüle ederler. Terapistler çoğu kez ellerini ve parmaklarını kullanırlar, ancak ön kollarını, dirseklerini veya ayakların da kullanıldığı masaj teknikleri bulunmaktadır.  İsveç masajında terapist, uzun vuruşlar, yoğurma, derin dairesel hareketler, titreşim ve dokunuş tekniklerini kullanır.  Spor masajı;  özellikle sporcuların ihtiyaçlarına göre uyarlanmış İsveç masajına benzer uygulamalardır. Baskı sırasında acı veren ve vücudun herhangi bir yerinde belirtilere neden olabilen, kas  düğümlerine (kuluçlar), miyofasyal tetik noktalarına odaklanan derin doku masajı ve tetik nokta masajı da önemli masaj çeşitlerindendir. FAYDALARI Masaj terapisi, talep ve popülarite artan bir tedavi yaklaşımıdır. Bu terapi şekli,  gerginliği gidermek, stresi azaltmak, kaygıyı azaltmak, uykuyu düzeltmek ve düzenlemek, vücudun tamamında gevşemeyi sağlamak gibi yararlar sağlamaktadır. Vücudun yumuşak doku alanları arasında kaslar, tendonlar, bağ dokusu gibi oluşumlar yer alır. Bunlardan biri yada birkaçı  gergin ya da hasarlıysa, gevşetilmesi gerekiyorsa rahatsızlık geniş kas veya sinir dokularını kapsıyorsa masaj terapisi denenmelidir. Kan basıncının düşmesini sağlar Uzun süreli yapılan bazı çalışmalarda düzenli uygulanan masaj programının sistolik (büyük) ve diyastolik (küçük) kan basıncını azaltabileceğini göstermiştir. Dahası, vücuttaki kortizol seviyelerini de düşürebilir. Ayrıca, düzenli masaj seansları, kaygı, hırs, gerginlik ve depresyona neden olan tetiklenmeleride rahatlatır.  Düşük kan basıncı seviyeleri, kalp krizi, felç ve / veya böbrek yetmezliği riskini ve diğer pek çok sağlık sorununu da azaltabilir. Rahatlatıcıdır Vücut gergin ve stres altındayken stres hormonu olarak bilinen kortizol artmakta dengesiz hale gelmektedir sonuçta  kilo alma, uykusuzluk, sindirim problemleri ve baş ağrısı gibi şikayetler ortaya çıkmaktadır. Masaj terapisi vücuttaki kortizol düzeylerini düşürerek tüm bu olumsuzlukların giderilmesine katkı sağlar. Dahası, bu terapi biçimi gevşeme, iyi ruh hali ve azalmış stres düzeyleri gibi kalıcı etkiler  oluşturmasının yanında vucudun enerji durumunu da artırır. Dolayısı ile hem fiziksel hem de duygusal iyileşmeler oluşur. Kasları gevşetir Masaj terapisinin amacı, gergin kasları rahatlatmak, esnekliği artırmak ve etkilenen kasların yanı sıra vücudun bir bütün olarak rahatlamasını sağlayarak vücuttaki ağrıların azaltılmasını sağlamaktır.  Masaj, problemli dokuların  beslenmesini ve oksijen teminini artıran uygulamadır bunu kan akımını artırarak gerçekleştirir.  Masaj sırasında vücutta dopamin ve serotonin düzeyleri artar endorfinler  (ağrı kesici hormonlar) salınır. Bu hormonlar vücuda birçok yönden, fiziksel ve duygusal açıdan  yardımcı olurlar. İmmün sistem güçlenir, ağrılar azalır, mutlu ve neşelik hali oluşur ve sinirler yatışır. ORTAM DİNLENDİRİCİ OLMALI Masaj terapistleri, özel ofisler, hastaneler, huzurevleri, stüdyolar ve spor tesisleri gibi çeşitli ortamlarda çalışırlar. Ortamın sakin, dinlendirici olması önemlidir. Masaj yaptıracak hasta gevşek giysiler giymiş veya soyunmuş olarak masanın üzerine uzanır. Terapist deride sürtünmeyi azaltmak için yağ veya losyon kullanabilir. Bazı insanlar kısa süren ve sandalyede otururken gerçekleştirilen masajı tercih ederler. Ancak iyi bir masaj oturumu bir saat ya da daha fazla sürmektedir. Terapistler hangi masaj türünü uygulamalarını belirlemek için ön sorgulama yapabilirler ya da ağrılı ya da gergin alanları bulmak için dokunma yoluyla bir değerlendirme yapabilir. KAYGIYI AZALTIR Masajın etkileri konusundaki bilimsel kanıtlar oldukça sınırlıdır ancak bazı araştırmacıların  analizleri  masaj terapisinin etkili olduğu yönündedir. Örneğin tek bir masaj terapisi “kaygı durumu”nu düzeltmektedir. Kan basıncı düşmekte kalp hızı yavaşlamakta,  masaj birden fazla seanslar şeklinde alınırsa kaygı, depresyon ve sıkıntı gibi durumlar ortadan kalkarken ağrılarda da azalmalar olmaktadır. ZARARI VAR MI? Normal koşullarda masaj terapi güvenli bir uygulamadır. Medikal masajı eğitim almış terapistler yapmalıdır. Masaj terapisinin yan etkileri, geçici ağrı veya rahatsızlık, morarma, şişme ve masaj yağı  olabilir.  Kanama bozuklukları olan veya hemogramında trombosit sayısı düşük olan kişiler, kan sulandırııcı kullananlar ağır masaj yaptırmaktan sakınmalıdırlar. Ayrıca kırk, açık veya iyileşen yaralar, cilt enfeksiyonları veya kemik erimesi olanlarda yapılmamalıdır. Tansiyon hastaları da masajdan fayda görebilir. http://www.gunes.com/yazarlar/prof-dr-nurettin-luleci/masaj-terapisi-839892 Bursa Masör | Bursa Masaj | Bursa Refleksoloji ~ 0543 325 46 12 #bursamasaj #bursamasör #bursarefleksoloji #fibromiyalji #belfıtığı #boyunfıtığı #sırtağrısı #selülit #migren #stres #sırtmasajı #kupaterapi #bardakçekme #kulunç #kulunçağrısı #kulunçağrıları #kulunçkırma #tetiknokta #fibrozit #boyunağrısı #belağrısı #bursamasor #nalbantoğlu #bursamasor
0 notes
zekiyuncuoglu · 5 years
Photo
Tumblr media
Kimileri 25Aralık İsa'nın Doğum Günü Olan #Noel'e, Kimileri 31Aralık Dünya Resmi Yılbaşına; BİZ TÖRECİ/GELENEKÇİ TÜRKLER İSE #NARDUGAN (GÜNEŞİN YENİDEN DİRİLİŞİ) BAYRAMIMIZA HAZIRLANIYORUZ! BU YIL NARDUGAN ETKİNLİĞİMİZ İSKENDERUN'DA EN AZ 2 LOKASYONDA KUTLANACAK! Çam(AKAĞAÇ) süsleme ve dallarına dilek bezleri bağlamak, Diplerine hediye bırakmak; diğer anlamda yeni bir yılı karşılama geleneği tamamen #ÖNTÜRKLER'E, YANİ ATALARIMIZA AİTTİR! Türkler, bu kutlamaya; tartışılmaz bilgi birikimleri/bilgelikleri, özellikle cosmos bilgisi ile #Kış_Ekinoksu, yani en uzun gecenin yaşandığı 21-22 Aralık gecesi; eğer dönemindeyse dolunay'ı da önemseyerek başlarlar ve bu etkinlikler 1 haftaya yakın sürebilirdi.(Bu yıl anadolu'da dolunay'a denk gelemeyecek.Çünkü dolunay bu yıl 12/13-14 Aralık'ta gerçekleşti. Ancak geçen yıl 22 aralık dolunay'dı. Ancak Bu yıl, aynı zamanda #YeniAy Kutlamamız Olan 21 Aralıkta Yeni Ay(Ayça Türklerce uğurludur. Algışların kabul edileceğine inanılır.) görülebilecektir. Asıl önemlisi, bu süre içinde; #ÖZ_TÜRK Geleneklerinden, 21-22 Eylül'de #Öğünç/#Hasat_Bayramı (#Koç_Katımı) bayramında kışa girmeden hasattan ihtiyaç sahiplerine de pay verilmesine rağmen, 21/22 Aralıktan sonra kapıda olan #Zemheri'yi; iş göremez, hasta, yaşlı muhtaç kişilerin rahat geçirebilmeleri için bu kez, yardım çuvalları tedarik edilip, görünmeden kapılarına bırakılırdı. Bu gelenek 1970'lere kadar Ağrı-Kars gibi Doğu Anadolu bölgemizin muhtelif yerlerinde devam etmiştir. Nardugan'da, güzel elbiseler giyilir, güzel yemekler yapılır ve davetler ziyaretler yanı sıra meydanda Ateş yakılıp, üzerinden atlaranırdı(Alazlama) Varsa Akağaç, Yoksa Çam, Kayın Ağaçlarına, bahara çıkabilmek, baharın gönençli olması, esenlik, eyinç, dirim vb. dilekler diledikleri renkli bezler bağlanır, ağaçların dibine yine ihtiyacı olanlar için hediyeler bırakılırdı. TÜRK TÖRESİNDE DİLENMENİN HELE DE GÜÇSÜZ/SAKAT DEĞİLSE CEZASI TARTIŞMASIZ ÖLÜMDÜ! ÇÜNKÜ TÜRKLER, KENDİ İÇİNDE KİMSEYİ MUHTAÇ ETMEYECEK KUSURSUZ BİR YARDIM/PAYLAŞIM SİSTEMİNİ DİNLER ÖNCESİNDE UYGULUYORLARDI! NE OLDUYSA DİNLER SONRASI OLDU, ARAP-PERS KÜLTÜRÜ İLE BOZULMALAR BAŞLADI. #ZEKİYÜNCÜOĞLU ☣️ #KÖKTÜRÜGMANAS 🌀 Foto: #She_Ra (İskenderun, Hatay) https://www.instagram.com/p/B6HDVi8BU8L/?igshid=xwjran8bm2c5
1 note · View note