titanyumsogugu-blog
titanyumsogugu-blog
Titanyum Soğuğu
5 posts
Ev yapımı şiir çevirileri / Homemade poetry translations
Don't wanna be here? Send us removal request.
titanyumsogugu-blog · 7 years ago
Text
Geciken
1.
Belki de çektiğin acı o kadar şiddetli ki çok fazla konuşmak istemiyorsun. Sözcüklerin acının önüne geçemeyeceğini biliyorsun. Susuyorsun.
 2.
Basbayağı çerçevesiz ve ciddiyetsiz bir insanım ben sanırım. Sana ulaşmak adına kendimden kopuyor, en sonunda bu çabadan vazgeçip sanki öfkem sanaymışçasına düşünüp kazan kaldırıyorum kendime, kendimde.
Ama yine de, Sen’in ayarını tutturmaya çalışmaktan kendimi bomboş buluyorum.
 3.
Yapabildiğim en son şey kendimi bir şeyin tam içinde hissetmek. Soyutlamam imkansız, semboller güç. Sembollere ulaşabilsem kendimi anlamlandıracağım; ben onların, onlar içi boş bir ayın peşinde.
 4.
Gerçekten bütüncül bir şekilde bakamamak canımı sıkıyor. Sana.
Ayın tam içindeyim, sembollerin gelmesini bekliyorum. Hilal şeklinde görünen cisim, dünyadan.
Senden.
 5.
Beni alıkoyan, dikkatimi dağıtan, eksiklerimi su birikintisine çıkaran –değil okyanus çünkü zihnim- bu kağıt. Kağıt rüzgârda savruluyor, başıboş. Onu yakalayamıyor hiç kimse, dünya üzerinde. Bakıyorsun uzaktan, onun peşinde olmaktan yılmış, bitkin.
 6.
O kağıdı eline alamadığın her an gözünüzde sembollerim. Semboll��ğüm. İmgelemim ayın içinde sembole dönüşüyor gözünüzün çeperinde gece geç karanlık yol asfalt kuru değil ıslakken bir dört tekerli taşıt ile üzerinden geçiyorsunuz ayın kafakağıdının.
 7.
Bu çünkü bu benim yüzleşmem, tekeriniz altında düzleşmem gereken. Şiir yazmak değil çünkü dört tekerli taşıt bu karanlık yok ıslak ıslak asfalt üzerinde dört nala koşturan bir geçmiş zaman atı. Karanlığın içinden kağıt, gününüze doğuyor beni
tut sonra karala beni.
1 note · View note
titanyumsogugu-blog · 7 years ago
Text
Ho un amico che amo cosi tanto
I have just started learning Italian, so this can be the first sentence that I made.
0 notes
titanyumsogugu-blog · 7 years ago
Text
Kedinin Hakkı
Ufuk bir gece aniden karanlık uyuşukluğundan uyandı. Uyuşukluğundan uyandı çünkü tam bir uyku sayılmazdı uyuduğu. Yatağından zıpladı. Beyninde bir zonklama hissediyordu. Yorganın altında ısınmış ayaklarını içi pamuklu terliklerine geçirdi. Ufuk son zamanlarda kendini hiç iyi hissetmiyordu. Dergide işler iyi gitmiyordu ve dergiyi kapatma noktasına gelmekten korkuyordu. İşler bozulduğundan beri bir tür yarım uyku uyuyordu geceleri. Hatta gündüzleri de yarı uykudaymış, zihninin önemli bir kısmı kapanmış gibiydi. Tepkileri donuk ve huzursuzdu. Bu sebeple ofiste insanlar ona uyurgezer diye bakmaya başlamışlardı. Yine de dizgicisinden reklamcısına, editöründen çevirmenine hepsinin içini aynı dert bürümüştü: ya dergi kapanırsa?
Ufuk bu endişe dolu düşüncelerle bir of çekti. Sırtına bir hırka aldı ve ayakkabılarını giyerek pijamalarıyla olduğu gibi kendini sokağa attı. Gecenin güne dönmekte direnen ayazında gözleri arada bir kapanarak yürümeye başladı. Ayaz Ufuk’un cılız bedenine çarpa çarpa kendini belli ediyordu. Saat sabaha karşı beş falan olmalıydı. Etrafta bir tek insancık yoktu. Arada bir uzaktan köpek ulumaları, havlamalar geliyor, Ufuk’un zihnindeki kara kaosa karışıp içindeki buhranı alevlendiriyordu. Köşede bir tekel vardı, oradan döndü ve sokak lambalarının yanmadığı bir sokağa girdi. Durdu ve etrafına bakındı. Bitişik apartmanlar ve esen rüzgar Ufuk’un içini daha bir ürpertti. Gecenin en karanlık noktasındaydı artık, bir kere adımını atmıştı, geri dönemezdi. O anda bir kedinin acı miyavlamasını duydu. Sesin geldiği yöne doğru ilerlerken aklına dergiden en yakın dostu, dergiyi birlikte kurduğu Müfit’in geçen gün ofiste kulağına fısıldarcasına söylediği söz aklına geldi: ‘’Artık marşa ne kadar bassan da hele arkadan itenler de yokken biz bu arabayı tekrar çalıştıramayız. Akümüz bitmiş oğlum…’’ Arkadan itenler derken kastettiği sponsor olan ve reklam veren firmalardı. Dergiyle çalışmaya devam eden ancak bir, bilemedin ikisi kalmıştı son zamana kadar. Artık onlar da yoktu. Müfit haklıydı. Kedi miyavlıyordu.
Kedinin miyavlaması derinden geliyordu, boğuktu. Sanki sokaklara hükmeden uluyan köpekler değil de bu aslan kraldı. Fakat kedi, acı çekiyormuş gibi bir tonlamadaydı. Ufuk endişelendi ve sesin geldiği yönü daha iyi kestirebilmek için bir an durdu. Gri bir arabanın kaputundan geliyordu ses. Arabaya yaklaştı. Başının zonklamasına şimdi bir de baş dönmesi eklenmişti. Endişelendi. Kedi arabaya mı sıkışmıştı? İçinden bir ses bu kediyi bulunduğu yerden kurtarması gerektiğini fısıldıyordu.
Eskiden, bir arabanın teybi geceden açık unutulduğunda sabaha araba çalışmaz halde bulunurdu. Hemen ev telefonu aranır, bahçeye çağrılırdı komşu. Akü kablosu artılı eksili bağlanır ve diğer arabadan akü takviyesi alınırdı. Ondan sonra işe gidilebilirdi arabayla. Ama o teyp bir süre sonra yine açık unutulur, birkaç defadan sonra aküyü takviyeyle kurtarmak da imkansız hale gelirdi. Böyle olunca akü değişimi şart olurdu.
Kediyi kurtarması gerekiyordu. Gri arabanın kaputuna sertçe birkaç kez vurdu Ufuk. Kedi tısladı karşılık olarak. Gel buraya küçük, gel, gel burayaaa. Ufuk, yumruklarıyla birkaç kez daha denedi şansını. Sonra arabanın ön sağ tekerleğine doğru eğildi ve cep telefonunun flaşı yardımıyla kediyi buldu. Sağ eliyle kediye uzandı, solunda telefonu. En sonunda onu bulunduğu yerden çıkardı. Bu hamle sırasında kedi, Ufuk’un elinde pek çok çizik bıraktı. Kara kedi bir hışımla ve haşin bir hırlamayla gecenin karanlığına doğru uzaklaştı. Ufuk’un zihninde bir rahatlama oldu. Hatta bu rahatlama tüm vücudunu sarmıştı ve kendini hem çok yorgun –ama tatlı bir yorgunluk- hem de çok dingin hissediyordu. Zihninin o kapalı olan kısmı tekrar hayata dönmüştü.
Ufuk ellerini birbirine sürterek doğruldu. Eve doğru yürümeye başladı, evinin bulunduğu sokakta da sokak lambaları söndürülmüştü: gün ağarıyordu. Şafak söküyordu ve dergi kapanmanın eşiğindeydi. Kendini dergiyle bir gören yıkılmak üzere olan bir adam sanki artık kendini o arabanın tekerinden jantından kurtarmıştı. Artık araba çalışmasa da olurdu. Evinin kapısını açtı Ufuk, yatağına yöneldi. Şafak söküyordu ve kedi haklıydı.
0 notes
titanyumsogugu-blog · 8 years ago
Quote
Ölümden bir çiy tanesi getirirler, çerçevelere çöker, Perdelere, dolaptaki kıyafetlere, kitaplara, Kirpiklerine çökerler
David Harsent
0 notes
titanyumsogugu-blog · 8 years ago
Text
Ghosts // Hayaletler - David Harsent
They bring with them a coldness, as tradition demands, and a light, dry odor of rotmuch like worm in wood, and bring a chorus of cries
to fill the air as if it were birdsong, and bring in their open handstokens of themselves, a letter, a snapshot, and bring some trace of their point of departure, a smudge
on the shoe, a stain on the sleeve, and bring the disguisethey lived under, stitched with their names,hoping you’ll give them the nod, hoping you’ll recognize
something, perhaps, of the old times, the fun and games,while they shuffle up as if they stood on the edgeof night so a nudge would tip them over, and bring
a dew of death that settles on picture frames, on pelmets, on clothes in the closet, on books, on your eyelash, to make a prism through which you get
a broken image of what must be a stage set of the Peaceable Kingdom, a frontfor that place you only ever find in dreams,
its undrinkable rivers, its scrubland of snarls and hooks,horizons gone askew, beasts hamstrung and walking on their hocks,
and bring their long-lost hopes, which they lay at your feetthen stand back, stand apart,hairless, soft-skinned, their eyes bright blue
like the eyes of the newborn, and bearing a lookof matchless sorrow, as would, for sure, stop the heart of whoever it is they take you for.
//
Bir soğuk getirirler peşleri sıra, geleneğin gerektirdiği gibi
Ve bir ışık, çürümenin kuru kokusu
Tahtadaki solucanlara benzerler epeyce
Ve getirirler bir ağlamalar korosu
 Ki havayı kuş şakıması gibi doldurabilsinler
Ve avuçları açık, kendi fişlerini getirirler
Bir mektup, bir şipşak fotoğraf
Ve hareket noktalarından izler getirirler
Biraz is
Ayakkabının üzerinde, kolda bir leke ve
Altına saklandıkları bir kılıf getirirler
İsimlerinin dikili olduğu,
Umarlar ki kafa sallayın, onlardan bir şeyler anımsayın
Umarlar
Eski zamanlardan, belki, eğlence ve oyunlardan
Sanki gecenin ucunda –diken üstünde- dikilirlerken
Bir şeyleri karmakarışık ederlerken
Bir dirsek dürtmesiyle devrilirler ve
Ölümden bir çiy tanesi getirirler,
Çerçevelere çöker,
Perdelere, dolaptaki kıyafetlere, kitaplara,
Kirpiklerine çökerler ve
Barışçıl Krallık’ın sahne setinin
Kırık bir imgesini elde edeceğin bir prizma yaratırlar
Bir cephe,
Yalnızca rüyalarında bulabileceğin bir yerin
Suyu içilmeyen nehirleri, keşmekeşin ve kancaların çalılığı
Ufuklar çarpıklaşır,
Yaratıklar sakattır, dizlerinin üzerinde yürürler
 Ve getirirler kendilerinin uzun zamandır kayıp
Umutlarını, yayarlar ayaklarının ucuna
Ve kenara çekilir, ayrı dururlar,
Saçsız, yumuşak derili, gözleri parlak mavi
Yenidoğanın gözleri gibi,
Olanca emsalsiz kederlerine bir göz atarlar
Ve elbette, seni, her kimin yerine koyarlarsa koysunlar
Kalbini durdururlar.
0 notes