veraswordblog
veraswordblog
Verâ'
2 posts
Sesinin erişilmez yüksekliği.
Don't wanna be here? Send us removal request.
veraswordblog · 4 years ago
Text
Tumblr media
17 Şubat 2021. Tarih önemli mi gerçekten? Sanki özgürmüşüm gibi iki yana açtığım çıplak kollarım zeminin soğukluğu ile çoktan bütünleşmişti. Banyonun beyaz fayansları beni sarıyor, yavaş yavaş içine çekiyordu. Tavanda artık köpük değil bulutlar vardı. Gökyüzü masmaviydi. Kafamda bir sıcaklık hissettim. Sanırım aniden kendimi banyo zeminine attığım için kanamıştı. Elimi hafifçe değdirdim kafama sonra gördüğüm gökyüzüne uzattım. Kanlı bir el gökyüzüne ulaşmaya çalışıyordu. Kanlı bir el ve gökyüzü. Özgür hissediyordum. Artık birkaç saniye önceye kadar açık bıraktığım banyo musluğundan gelen su sesi bile beni rahatsız etmiyordu. Düşündüm. Kaç yaşındaydım? Ya da ne yaşamıştım? Yaşananların yaşımla bir alakası var mıydı, yok muydu? Gözlerimin kan çanağı gibi olduğuna yemin edebilirim. Kalkıp aynaya bakmak istemiyordum. Çünkü zemin, beni kucaklamıştı. Zemin, beni anlamıştı. Zemin, akan kanımdan iğrenmemişti, beni avuçlarının içinde okşamıştı. Tüylerimin diken diken oluşunu izledim. Sağıma döndüm. Sağ gözümün odağında bulanık bir kırmızı. Muhtemelen yüzümün sağ kısmı da kırmızıya boyandı. Kendi rengimi bulmuş gibi gülümsedim yüzümü o şekilde hayal edince. Sâhi benim rengim kırmızı mıymış? Sıcak kanımın kırmızısı. Kollarımı bir kelebeğin kanat çırpışı gibi aşağı yukarı yavaşça ve âhenkli şekilde haraket ettirdim. Sıcak kırmızımla çok uzaklara gidiyorduk. Bende bulunduğumuz gemide kürek çekiyordum. Hem çok mutlu hem de çok mutsuzdum. Hem ağlıyor hem gülüyordum. Bir sonuca varmış mıydım? Ölmek tek başına bir sonuç mu? Nasıllığı sorgulanmaz mı sonuç kavramıyla birlikte? Öldüğümden daha çok, nasıl öldüğüm önemli değil mi? Hayat, yolculuğun kendisi mi, yoksa yolculuğun sonu mu? Yoksa mutlu olmak mı hayat? Mutlu olma çabası içinde olmak diye biliyordum ben. Yolun sonuna gelmek değil, yolda olmak diye biliyordum. Ama herkes bana tam tersini öğretti. Mutlu olman lazım, yolun sonunu getirmen lazım, dediler. Ben, ne mutlu oldum ne de yolun sonunu getirdim. Şimdi böyle bir zavallı gibi ölüşüm hayatın sonunu getirdiğim anlamına mı geliyor yani? Bu kadar basit olamaz, olmamalı. Kalkmam gerek, yolun sonunda değil yolda olmam gerek. Mutlu olmam değil mutluluğu aramam gerek. Zemin her ne kadar beni sıcak bir anne kucağı gibi sarmış olsa da ondan soyutlanmam gerek. Kafamdaki, yüzümdeki ve elimdeki kanı silmem, artık kelebek gibi kanat çırpmaktan vazgeçip kelebeğin peşinden gitmem, aynaya bakmam, yaşımı öğrenmem, yaşadıklarımla bir ilgisi olup olmadığını öğrenmem, tarihin önemini anlamam gerek. Akan suları kapatmam, gözlerimden akan yaşı silmem, ölümümü değil, nasıl öleceğimi düşünmem gerek. Ama düştüm, kanımla ısınan soğuk zemine. Kollarımı hissetmediğim için hâlâ bir kelebek miyim bilmiyorum. Akan su kanımla birlikte zeminde dans ediyorlar. Bu bir yenilgi dansı mı zafer dansı mı kestiremiyorum. Kafamı çeviremiyorum, tavan bir gökyüzü olarak mı kaldı bilmiyorum. Üşüyorum. Kendimi hissetmiyorum. Ve bilmiyorum ki son nefesimi ne zaman verdim?
0 notes
veraswordblog · 4 years ago
Text
Tumblr media
Saat 20.45. Tarih 27 Eylül Pazar 2020.
Verâ'dan Zarif'e.
Kalbim çığlık çığlığa. Sancılı dönemler geride kalmamış mıydı? Gece olunca hâlâ ıslandığımız yağmurun kokusunu alıyorum, taptaze. Bu tarihte yazmamla seni şaşırttım değil mi? Artık bende çok şaşkınım Zarif. Kendimi taniyabildiğim ama tanımlayamadığım bir dönemdeyim. Günlerce şiir dinledim, içimdeki yazma isteğini bastırmak için. Ama yapamadım, yazıyorum işte. Yüzeyselleşmek istemiyorum. Hatta inanır mısın bilmem ama yüzeyselleşmekten çok korkuyorum. Kafamdaki cümleleri sürekli tekrarlıyorum, sanki onları ezberlemeye çalışıyorum. Üzerimde bir ağırlık hissediyorum. Bir sürü kelime uçuşuyor havada. Ama onları yakalayıp bir araya getirerek bir cümle oluşturamıyorum. Girelemek istemiyorum. Son şansımı da kaybedemem. Herkes hayatının bir kısmında kaybolur diyorlar, fakat ben kendimi hiç bulamadım ki. Hiç aynaya bakmadım. Göz rengim ne? Esmer miyim, beyaz mı yoksa kumral mı bilmiyorum. İnce ve uzun elleri seviyorum ama ellerimi hissedemiyorum. Sadece bir fotoğraf var gözlerimin önünde. Gözlerimi açsam da kapatsam da gördüğüm; kandan arınmış bembeyaz bir kalp. Atıyor mu bilmiyorum. Ona dokunmak istiyorum, yapamıyorum. Korkuyorum, çok hassas gözüküyor. Ve küçük bir çocuk gibi hıçkırıyor. Bana her seferinde sadece iki cümle kuruyor. Umut ediyorum, içimdeki korkuyla beraber. Bunları çözebilir misin? Bir insan neden kalbiyle konuşamaz, hep aynı yerde koşar durur? İlerlediğimi sanıyorum çoğu zaman, arkama bakana kadar. Arkama baktığımda hâlâ aynı yerde olduğumu fark ediyorum. Yazmak benim için tek anahtar, biliyorsun. Fakat artık sanki o bile kaçıyor benden. Ellerimin arasından kayıp gidiyor kalem ve kâğıt. Kelimeler sanki bana nefretle bakıyor. Sonra diyorum kendime; bunu da beceremedin. Kime, neye ihtiyacım var çözemiyorum. Hayır, acıdan beslenmiyorum. Sadece acı benimle saklambaç oynuyor sanırım. Birgün onu sobeleyebilecek gücü kendimde bulabilir miyim dersin? Gözlerimi yumup hâlâ saymaya devam ettiğim o duvardan ayrılabilir miyim? Bir çocuğun oyun oynarken duyduğu heyecanı duyabilir miyim? Haydi söyle bana Zarif, nerede saklanmış olabilir acı? Onu nerede bulabilirim?
15 notes · View notes