Text
ayrılmak niye bu kadar zor?
senden ayrılmak istiyorumu defalarca söylüyoruz da neden ayrılamıyoruz? sevişmenin konforu mu, bitirmenin zorluğu mu, yoksa yeniden başlamanın sıkıntısı mı? ya da içimizde bir türlü bitmeyen umut mu?
seni az seviyorum demek, ya da sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum demek. ikisi de seni artık sevmiyorum anlamına gelirken neden bitmiyor?
uzaktan birbirini sevmek, anlamak, dokunmak, birlikte yürümek neden bu kadar zor?
bir yandan mutsuzluk içinde yüzerken, bile bile bunun içinde boğulmak niye?
şu an bunları niye bu kadar hissiz bir şekilde yazıyorum? sümük? gözyaşlarım? (-ızı bitti mi sandın?)
geçmişle hiçbir zaman yüzleşemeyeceğim. o da şimdiyle uğraşmak istemeyecek. gelecek zaten şu an unutulmuş bir anı bizim için. hayallerimiz, umutlarımız silindi gitti.
bana artık eskisi gibi bakmıyor.
artık eskisi gibi bakmıyor.
bana bakmıyor bile.
her şey zorla. her şey görev gibi. beni sevmiyor.
aklına bile gelmiyorum. belki de beklentimi daha da azaltmalıyım. ilişki dediğin öyle bir şey olmak zorunda değil ya. kendini değersiz hissetmeye devam edebilirsin. yaptıklarına saygı duyulmak zorunda değil.
herkes bok yesin.
1 note
·
View note
Text
muhtaç.
ne zaman sorgulasam bir şeyleri, en çok da kendimi burnumun ucunda bir damla sümük belirir. uzunca bir süre de kalır orada.
sümük benim derinlerimin temsili gibi. ne zaman içimden bir şeyler boşaltmak istesem bu sümükle birlikte olur. dert akar, sümük akar, ben rahatlarım. rahatlar mıyım? kendimi bunca sorgulamak ne kadar rahatlatır? ya da kendimi suçlamak mı diyeyim?
hiçbir yere ait olamıyor, hiç kimseye tam anlamıyla yanaşamıyor, hiçbir işi tam “istediğim gibi” yapamıyorum. içimi acıtan ne? yapamamak mı yoksa yaptığından hiçbir zaman tatmin olamamak mı? hep yarım bırakmak mı? içine umut eken, ruhunu kıpır kıpır eden şeyleri bile bırakıp gitme isteği mi?
ya da mutlu olmak için başkalarına “muhtaç” olmak mı? tek başına kurulamayan mutluluklar. tek başına.
alıp başını gitmek. her şeyi geride bırakmak mıdır yoksa farklı bir yerde tekrar var olmaya çabalamak mı? tek başına var olmak mıdır, yoksa hiç bilmediğin, tanımadıklarınla mı?
ben nasıl tam olacağım? ben nasıl ben olacağım? ben gerçekten napıcam?
bir şeyleri geride bırak-ama-mak mı bu kadar acıtıyor yoksa gidilecek yerde beni bekleyenler mi? gidememek mi, gittiğinde umduğunu bulamamak mı? ikisi de mi? öyleyse nasıl baş edeceğim hepsiyle? kendimle?
sümük beni gene nereye getirdin?
0 notes
Video
youtube
Bir şeyler yaktı içimi.
Tüm sözleri duymuyorum. Ah bu şarkıların gözü kör olsun’u işitiyor kulaklarım ve kalbimi sızlatıyor, gözlerimi dolduruyor.
Kalbimi dolduran neyse, kalbimi yakıp geçen neyse, işte o, o gözlerimi kör ediyor belki de.
“hiç bağlanır mıydım çocuklar gibi...”
bunca bağlanmak mı?
çoktan...
çocuklar gibi.
aşk şarkıları bazen aşk şarkısı olmayabilirler.
0 notes
Text
güzel nedir diye sordu.
ve ben aslında nasıl olmak istediğimi bilmesin diye cevap vermedim.
güzel hep olmak istediğim, kendimi -hep öyle olduğunu düşündüğümle- kıyasladığım, bana uzak, bana yakın. o hep sevilen, ben istenmeyenken kendimi o “güzellik”ten hep uzak tuttum. kafamdaki güzellik tanımı neyse, hep ona uzak kaldım. güzel neydi? kendine bakan -ya da belki kendini seven-, güler yüzlü, çekici, arzu edilen (tongaya düştüm) falan filan. /piyasanın sunduğu güzelliklerden farklı ama mutlaka onları da içinde barındıran bir tanım bu. bakımlı makyaj yapan değil ya da çekici büyük kalçalı hiç değil./ Sade ve duru.
güzel olduğunu söylediğim kadının fotoğraflarına bakmak geldi bi an içimden. hmm, bir bakayım da söyleyeyim sana güzel ne demekmiş. /ve dayanamayıp yine baktım.nalet!/ “kendime rakip seçtiğim kadın”. kadınlarımız. fantazilerimde yaşattığım güzel, iyi, anlayışlı, beğenilen, arzu edilen kadınlar. uzakta ve yakınımda.
geçmişte ve şimdimde. ve geleceğinden korktuğum kadınlar. geleceğinden, hayatıma gireceğinden ve ilişkimi böleceğinden korktuğum kimi kadınlar.
güzel kadınlar.
ve bir de güzel ol-a-mayan kadınlar. kendine aynada bile bakmayan, kendini sevmeyen kadınlar. arzu edilmekten korkan, arzu edilmek isteyen ama belki arzularını bastıran kadınlar. beğenilmek arzusunu bastıran çirkinliğini seven kadınlar belki de. arzuları olan, arzu eden ama arzu edilen “o kadın”dan uzak kadınlar.
0 notes
Text
sahalar bizim.
bugün tüm yazamadıklarımı yazasım geliyor. tüm içimde biriktirdiklerim. zaman içinde derinlere gömdüklerim. belki artık yavaş yavaş konuşmaya başladıklarım.
bugün okuyamıyorum. aslında ben çok uzun süredir okuyamıyorum. yeni bir şey öğrenemicem, ben her şeyi biliyorum diye mi düşünüyorum? yanlış yerde ve yanlış zamanda mı okuyorum? yoksa yarım bıraktığım ya da hiç başlamadığım kitapları biriktirince hangisinden başlasam bilemiyor muyum?
yalnızca dersler için okuyorum bu aralar - ki onlar da başka hiçbir okumaya fırsat vermiyor sağolsunlar. okumak ve anlamak ve öğrenmek çok güzel. hemen bunları paylaşayım, anlatayım, tekrar tekrar okuyayım istiyorum aslında yeni bir şeyler okuyunca, öğrenince. ama sanırım bu aralar okuduklarımı anlamamak üzüyor, yoruyor beni. gerizekalı mıyım ben? diyorum. yalnız hissediyorum. okumak, okuduğun üzerine tartışmak, sonra tekrar tekrar okumak gerekiyor belki. bazı adamlar -bazı kadınlar genelde yoklar- zor. anlaşılamayanı yazmışlar. peki tamam anladık “felsefe yapıyorsun” da, biz n’olacağız düşündün mü hiç?
her neyse. sorun çok da o değil sanırım. yazanlardan bir şey almamaya programlı gibiyim. okuması kolay romanları bile anlayamaz haldeyim. şiir okumaya bayılıyorum mesela. o başka bir şey. halbuki onu anlaması, yorumlaması da ne zor. düzyazıdan daha zor çoğunlukla. kendime göre yorumluyorum, anlıyorum. anladıklarımdan da bir şeyler çıkarıp üzülüyor, ağlıyorum bile bazen.
akademik makale nere, şiir nere? di mi.
akademik makalelerin o objektif-si, soğuk, samimiyetsiz hali beni sıkıyor çoğu zaman. kimse kusura bakmasın. ama bilim yaparken niye romantik olamıyorum mesela. tamam zaten olmamamız gerekiyordu di mi? o zaman bilim olmaz. ama ben bilim yapmak istemiyorum demek. akademinin o havalarda uçan burnunu tekmelemek ve uzaklaşmak istiyorum.
ben sahanın “insani”, sıcak, samimi ve, evet, romantik halini seviyorum. akademik olmadan da objektif olunabilir pekala.
“sosyal bilimler kendine doğa bilimleri yerine sanatı örnek alsaydı, daha farklı olur muydu?” demiş birileri. ne güzel demişler. çok güzel demişler. doğa bilimlerinin -her ne kadar insanı araştırsa da çoğu zaman- insandan ayrıksılığı gibi, sosyal bilimler de akademinin içinde bilgiler üretip, bilgiler ürettikçe daha da kendi içine kapanır olmuş. ya da belki ben öyle görüyorum. üretilen bilginin muazzamlığı bir yana, gerçekten bu bilgiler kim için üretiliyor? ya da şöyle mi sormak lazım, bu bilgiler aslında nereye bakıp üretiliyor? yani aslında kaynağından alıp, işleyip, ortaya koyduğun ürünü o kaynaktan uzak tutuyorsun. misal kadınlarla şiddet üzerine yaptığın çalışmadan ortaya çıkan bilgiyi -objektifliğini tartışmıyorum zaten- gelip akademinin içinde döndürüp döndürüp duruyorsun. peki ama kadınların bundan haberi var mı? kadınlar da dursun yerinde de biz cahiliz, siz bilirsiniz desin. ulaşamadıkları bilgiye ulaşma isteği çeksin. zorlasam burdan Marx’ın “yabancılaşma”sına, ürettiği ürüne yabancılaşan ve ona ulaşmayı “fetiş” haline getiren işçiye, kadar giderim. ama zorlamayayım.
okuyamayınca yazdım. yazdıkça kafam açıldı. teşekkürler yazı kardeş.
0 notes
Text
yazabilme kapasitesi.
yazamamam üzerine yazayım diyorum.
mesela “yazamıyorum” diye yazdığımı okurken gözlerim doldu biraz önce. peki yazamazken neyi bastırıyor-d-um? nedir beni engelleyen? yine nasıl olsa beceremicem kaygısı mı? kendimle, duygularımla, bastırdığım duygularımla yüzleşme korkusu mu? yüzleşemediğim duyguların ağırlığı mı?
neymiş?
bak yine saçmalıyorum diye düşünüyorum. sayfayı kapatıp çekip gidesim geliyor. ama burası yazabildiğimi göreceğim bir yer olsun istiyorum. yazabiliyorum canım.
şimdi nerden başlasam acaba? en çok ne üzerine yazmayı seviyorsam ordan belki. gördüklerim, okuduklarım da olur. ama en çok kendi içim, kendi duygularım.
artık vakti gelmiş olmalı.
0 notes