Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Merhaba
merhaba sevgili kimsesizlik merhaba yurtsuzluk bak burada kimse yok merhaba Roma, sana da Avrupa ileri daha da ileri merhaba Mısırlılar ve sıcak bira merhaba Mars, Poseidon ve Ra ve Allah merhaba iki kere ikinin kesinliği güle güle zaman, güle güle dün
0 notes
Text
Çiçek
Beni alnımdan vur bir çiçekle, Yine devam ederse öfkem, kendimden utanırım Yerde bir ölü kadar sakin uzanırım Bir ölü kadar güvenirim Bir ölü kadar korkarım Kalbime ters masaj Kalbime bir daha Beni yaşayanlardan ayıran ellerin Daha dün tohum saçıyordu Sınır yok mu neticede Nerede dursam karşıdayım Neredeysem, karşısı bana bakar Ben karşıya bakarım Sınır bu neticede, Nerede dursam yabancıyım Tutarsız yürür ayakların Zikzak çizen yıldız mı olur? Pusula dediğin iradelidir, Kaygan kaygan hükmedemez Ne o varır yoluna ne sen Kalk geceni yolcu et Gözünü kapatana gündüz de gecedir Gözü kör olana da gündüz, gecedir Görülendir var olan “Işık karanlıkta parıldar, karanlık bunu anlayamadı” Amen Bir elimde ayna, Bir karşımda sen Dert değil ki seni sana yansıtmak Yılmış, yıkılmış bir askere Kalkandır esir düşmekten korkan Kalbinde bir mızrak daha taşıyamaz belki Zaten mızraklar taşıyan Bir çiçeği alnından ben öpmek isterdim Şayet geçmeseydin her çiçeğin önüne İnsan bir çiçeği öpmekten Mahrum bırakıldı diye delirir mi hiç? Alnımdan bir çiçekle vur, Vur ki ikinizi aynı anda seveyim
0 notes
Text
Ehyeh Asher Ehyeh
*Neysem O’yum.”
(אהיה אשר אהיה)
Eng: “I am that I am”
Mısırdan Çıkış 3:13
Bir miti irdelemek insanı irdelemektir.
I. Bölüm
Jung'a göre: "Bilinçdışı özerktir. Doğanın ve onun sırlarının ne geliştirilebileceği ne de bozulabileceği bir alanda öznel kontrolün ulaşamayacağı, dinleyebileceğimiz ama karışamayacağımız bir yerdedir ve orada kalacaktır. Bilinçaltına addettiği özellikler bana Locke'un töz (substantia) tanımını hatırlattı. Nasıl ki bilinçaltı, anlaşılması -bir manada; var sayılması- için bilinçten destek alıyorsa; Locke'un töz tanımında da niteliği tek başına kavrayamadığımızı ve dolayısıyla mecburen buna destek veren başka bir şeye ihtiyaç duyduğumuz yer alır. Şeylerdeki bu ortak desteğe töz diyor. Şeylerin bağımsız ele alınamaması gibi, bilinç de bağımsız ele alınamıyorsa (yani bilinçaltı da töz de özerk ise), burada bir bağ kurup, şu halde insan'ın töz'ü bilinçaltı mıdır diye diye merak ediyorum. Descartes'ın töz anlayışı örneğin hiç de böyle değildir. Olmak için kendi varlığından başka bir şeye ihtiyaç duymayan şeydir töz der; ve bu koşulu sağlayan tek şey de Tanrıdır diye çıkarımı tamamlar. Yani töz'e bir bağımsızlık addeder.
Şimdi buradan bakınca demek istiyorum ki Tanrı Descartesçıdır. Tevrat'ta tanrı Musa'ya "Neysem, o'yum" diyor. Aynı zamanda töz'ün, Descartes'ın töz tanımlarından biridir bu.
Soren'de de aynı tözün ne olduğuna dair benzer bir işaret görülebilir sanırım. Ne diyor Soren: “Örneğin bir taşın var olduğunu değil, var olan bir şeyin taş olduğunu ispat ederim. Mahkemede bir suçlunun var olduğu değil, gerçekten var olan sanığın suçlu olduğu ispat edilir. Varoluşa ister accessorium(ek) ister ebedi prius(varsayım) densin asla ispat edilemez.”
Devamında bir yerde diyor ki, "Tanrı bir ad değil, bir kavramdır; belki bu yüzden, essantia involvit existeniam (özü varoluşu içerir).
Şimdi Spinoza'ya göre de tanrı "bir" ise, -doğa ise- biz de doğanın (tanrının) bileşenlerinden bir parça isek, şu halde biz de "neysek, o" muyuz?
Ya da kavramsal olarak iddia edilen Tanrının tözü biz miyiz?
II. Bölüm
Şeylerin ne’liğini niteleyen belirtmeler ya da tanımlar, başka bir “şey”in ne’liğini belirtmeye muktedirdir. Bir şey’in niteliğini belirtmek amacıyla başka bir belirtme sözcüğüne olan ihtiyaç, kısır döngü halinde görünür. Yani her şey birbirini açıklıyorsa öyleyse ilk açıklama neye dayanmaktadır sorusu sorulabilir. Fakat burada döngü yoktur. Yani ilk defa demir’i nitelemek için önceden hakkında sahip olunan bir kayaya; ya da akan bir lav yatağını nitelemek için önceden görülmüş bir nehir yatağına ihtiyaç duyulabilir. Herhangi bir duyuyla elde edilmiş epistemik nitelik, yine herhangi bir duyuyla deneyimlenmiş başka bir şey’i nitelemek için aktarılabilir. Döngü yoktur demiştim, çünkü elde edilen ilk bilgi linguistik değil, duyusaldır. Bu yüzden bir şey’e ait olan nitelik, başka bir şey’e aktarılması “bütünen aynılık” olmadığı ön kabulünün üzerine kuruludur. Bu ön kabul zaten şey’lerin bağımısız bir evrende olduğunu örtük olarak kabul eder. Fakat şeyler bu bağımısızlık evreni içinde özerk yapıda gibi görünürler. Çünkü her biri ancak birbiriyle ya varlar ya da yoklar.
Yaratılış 9:6’da “Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yarattı” diye yazıyor.
Bunun tam tersininin geçerliği olduğunu söylemek de mümkün: “İnsan tanrıyı kendi suretinde yarattı.”
“Tanrı insanı yarattı, çünkü bilinmek istiyordu” fikri tek tanrılı teolojiler içinde yaygın bir yere sahip. Bunun da tersinin geçerli oluğunu söylemek mümkün. İnsan tanrıyı yarattı çünkü bilinmek, anlaşılmak istiyordu. Bir anlama gelmek istiyordu.
Tevrat’a göre Musa tanrıya “adın nedir diye sorar”, tanrı da “Ben benim” der.
Burada bir isim yoktur. Zamanla “Yahve”ye dönen Ehyeh Asher Ehyeh, esasen bir niteleme cümlesidir. “Adın nedir” için verilebilecek bir cevap gibi görünmemektedir. Cevabı üretinin gerçekten de bir tanrı ya da insanın ta kendisi mi olduğunun bir önemi yok. İkisinde de kapı aynı yere çıkar. Ehyeh Asher Ehyeh diyen bir tahta parçası olduğunda bile tahtanın haksız olduğunu kimse söyleyemez. İster teolojik epistemolojiye göre ister bilimsel epistemolojiye göre; şeylerin biricikliğini reddetmek mümkün değil. Her ne kadar totolojik bir bilgiye benziyor olsa da doğruluğu şüphe götürmez. A=A’dır. Bu nitelemenin zamandan bağımsız olması oluşun kendisine içkin bir durum.
“Neysem o’yum” nitelemesinin yapıştığı şey, sadece diğer şeylerle değil, şey’in kendine yönelik geçmişteki kesin ve gelecekteki olası halinden bile bağımsızdır.
Varoluş neyse o mudur?
(Buna yalnızca bir alegori gözüyle bakıyorum. Platon’un mağarası ve o mağaradaki gölgeler alegorisi ne kadar gerçekse, Musa-Tanrı buluşması da o kadar gerçek. )
0 notes
Text
Ayrışım
Ey Güneş'ten imtina ettiğimi söyleyen Karanlıkta doğurduklarımı görmedin mi Kalktım, gürültülü bir yenilgiyle Diktim gözlerimi ışığın içine Savundum hakikati Karıştırmadım yenilgime… Taşıyıp paslı miğferini kafanda Buyur inan koruyabildiğine kendini Korumasız, fakat hür; Buradayım işte Bırakıldım şuralara bir yere Bırakıldım dönmüş sırtların içine Tanrıların bile sırtında vardı adım, Seninkinde yoktu Ey diyorum sana terk eden Bari kimi terk ettiğini hatırla İyiye dönmüyor dilin, belli Razıyım sessizliktense sövgülerine Fakat bil isterim; Düşen kalbimdir; Değil ki sevgi Düşen aklımdır; Değil ki iki kere iki
0 notes
Text
Bir putpereset miyim ben?
Dünyayı görmeyi inkâr eden gözlerim. Bir kez daha göreyim diye; seni akıp gitmiş sulardan çaldım. Hatıralar kuyusunda çıkan cehennemi yankıları duyan tektim. Tanrım dedim, kalbimi kendi yokluğunla sına onunkiyle değil.
Kuyuda ne göreyim... Suretin, hakikate meydan okuyor. Hakikati garabete düşürüyor. Ne kendimi kurtarabiliyorum ne hakikati. Anneme diyorum, inandığın meleklere söyle imdadıma yetişsinler, ben tek başıma süpüremem bunca yokluğu.
Bir can gösteriyorsun bana karnında. İbrahim olsam, onu değil kendimi sunardım Tanrı'ya. Ne İbrahim olabildim ben; ne de o canın canı. Canım, kendi etine ateş. Su diye adını söyledim.
Fakat İbrahim’i şimdi anlıyorum: Bir putperestten başkası değilim ben. Ellerimle yarattım seni durmanı istediğim yerde. Dileklerimi sunduğum vakitlerde kalbimdeki incileri bir ödül sandım. Yıldırımlar düşerken ateşi tutuşturan günahlarımı bir ceza sandım. Kırmam gerek! Kırmam gerek! Gözlerim balta niyetine hakikati arıyor. Hayalini kırmam gerek!
0 notes
Text
Monolog
Ben uyandığımda, uyuyan ben değildim: Sandın ki hakikat sandığın, Sözcük sözcük ağzından düşünce Seni duymayan kulaklar birden sana kesilecek. Sandın ki hakikati duyan deli Birden aklının ateşiyle aydınlanacak. Varoluşun bencil duvarlarını Yıkıp geçecek sandın o hakikat. Bundan başka var mı bir suçun? Öncesi ve sonrası olmayansın sen. Acına büyük bir neden arıyorsun, Diyorum ki sana: Seni ben ayrıntılardan yarattım. Çoktan bitmiş hikayeleri sürdürmekte ısrar ettin; Şimdi bir duyguyu, ancak yanılgısı düzeltir. Evin yok, her hakikatini başkasının evinde doğurdun. Ülken var, ülken ateş bahçesi. Askerler atalarından öğrenmiş Çiçeklerden yangın çıkarmayı. Geçip gidecek, geçip gidecek diye söyleniyorum sana; Dağları uykusundan uyandırıyor sesim, sen yine de duymuyorsun. Çünkü ancak geçip gittiğinde neyle karşılaştığını anlıyor insan. Varlığıyla varlığını mutlu kılan Bir kelime etseydi yeterdi sana; Şiddetin ortasında, gerçekliğin yitirildiği o anda Yalnızca bir kelime... Sen hıçkıra hıçkıra kendi gücünün altında ezilirken, O sustu ve dedin: Sen bu kadar susmasaydın, Ben bu kadar tanışmayacaktım kendimle. Ülkenin çekiştirilen sınırlarını sen ruhunda taşıdın. Konuşmadın diye annenin diliyle, Yalnızlıkla tehdit etti seni sanrılar. Tarihindeki boşlukları sırtınla örttün, Gövdenden dışarı taşan kan deliklerini ellerinle kapattın, Yine de ısrarcısın yanmakta, çünkü; Bildiğin ateşler bilmediğin sulardan Daha çok cezbediyor ruhunu.
0 notes
Text
Mariana’ya Övgü
O küçük ayrıntıları güzelleyen ellerinin dizginlediği Atın sırtında taşındım ben bu dağlar ülkesine. Kalbim yağmalanıyor, Durmadan büyüyorum; Durmadan yağmalanıyor. Günahkâr sayılan kadınların Karnında saklandım. Kuruttum yüzümdeki kutsal suları, Koptum ellerinden. Beni yaralayan kendi aynamdan Koptum durmadan; Yüzünü buldum. Defalarca çağırdım uzaklardan Artık sese dönüşmeyen sözlerini. Yüzlerce kez ziyaret ettim yokluğunun evini, Ziyarete döndü duvarları; Boş, Sahte, Eski. Hazırdım, görsem ilahı inkar ederdim Yoktun sen, yokluğunu inkar ettim. Uzun susmalarından Sonu gelmeyen sözcükler doğurdum. Annen varlığına koşullar biçmişti, Ben seni tekrar tekrar doğurdum. Hangi hakikat ki acımasız ağızlarda Ne zaman düştüyse garabete Hayalini ben mesken edindim. Yersiz yönsüz kaldığım kaygan yamaçlarda, Pusula diye durmadan adını çağırdım. Acına itibar etme demiştin; Bundan daha acımasız bir öğüt duymadım, Yine de bu öğüdü harfiyen yerine getirdim. Dönemeyeceğini bilen süvarilerin gözlerinde Çığlığımı susturdum; Sarıldım, Hülyanla vedalaştım. Başımı, topladığın çiçeklerin dizine koyduğum yerde Artık olmayışının dehşetini sürdüremedim Öyleyse ben de bir taş kadar sustum.
0 notes
Text
Mariana II
Aynadaki gölgesin sen Mariana Gerçek desem, yok bir görünen Yalan desem, inkar olur Uykumun ortadan yaran kutsal asası, Gitmekle yolların en tanıdığı, Kalmakla bir gitme tehdidisin
Anıların aşındırdığında aklının duvarlarını Birer birer yerine yerleşecek Eksik kalmış parçalar İşte o zaman Mariana, O zaman nasıl dileyeceksin Bir kuşun pencerene yeniden konmasını, Unutmak için hızlanmayı, Hakikati arama cesaretini, Vb. vb. ...
Yanılgılarının üstünü örttüğün bir örtüye dönüştüm Desenlerimi kendini aradığın yolda hatırladın Mariana Döndün Ve pişmanlığının elini yüzünü yıkıyor gözyaşların
Susan Ve gidecek hiçbir yeri olmayan Atlar koşuyor kalbimde
Anlamaktan vazgeçip uygar oldun Kaldım ben bir yabani Sınırlarımdaki tüm çizgiler bunca silikleşmişken Nasıl oldu da keskin kalabildin sen bu kadar
Mekanik adımların var senin Mariana Adımlarını saymakta elbette özgürsün Ama benim kalbim gösterir bana Yolun uzunluğunu
Üstelik bir suç bile addedemem adına Varoluşunun gereğini yerine getirmek Doğmanı bekliyordu
Ben ki hakikati yorumlamaktan başka çaresi olmayan Ama duyduğum sevgiyi bırakamam Kuşkunun acımasız ellerine Çünkü insan düştü mü bir sevginin içine Bir ahlak çıkar açığa
Dönmeyeceğim sanıyorsun, Döneceğim elbette Onlarca dağ eteğinin ardından Ama şunu da öğrendim ben: Aynı yere döndüğünde aradığın orada olmayabilir, Aynı yere döndüğünde sen de orada olmayabilirsin.
Diyelim ki döndüm Mariana Seni bulsam bile Kendimi nasıl bulacağım?
2 notes
·
View notes
Text
Boşluk
Sıcak bir korkusun karnımda, Buna hakkın yok Hatırlat bana; Varlığım, oluşuna dönük bunca şüphedeyken Hiçbir boşlukta seni yüceltmemeliyim Buna hakkın yok
Neden nehir her ters aktığında İçten içe sana sığınıyorum Dünyada bir başıma olduğumu hissettiğimde, Yanımda yaratıyorum seni, birlikte yürüyoruz Neden?
Bir kez olsun bu böyle olsun diye.
Döndüğünde, "Olmadığın birine dönüşmekte ne buluyorsun?" diye sormuştun hani Kendi ışığı olmayan, ötekinin gölgesini anlamaz ki Ben işte; kafeste hep aynı noktaya bakan devinimsiz kuş, Bunu göremeyecek kadar Uzaklaştığını fark etmemiştim
Tekrarlıyorum hiç utanmadan Taçlandırıyorum ağlama krizlerini Bir dalga bitiyor, Bir dalga daha bekliyorum Suratıma çarpacak Suratımdan akan
Sen yüce imkansız olasılık Götürebilir misin beni geri Manzarası sonsuz olan o sıcak damlı evlere? Dallarım köklerine eğilsin, Yeniden görsün büyümek için boşluğu zorlayan köklerini Bu kez anlasın diye, Oluşunun bir yengi gayesinde olmadığını Anlasın, nehri ters akıtanın kendi olduğunu
0 notes
Text
Janus
Bir yanım öteki yanın karşısından Hiç tanımadan geçip gidiyor, İşte tümleşememenin Asli hüznü Rastlantısal bir yazgının Yas tutucusuyum; Kabulleniş konfor vaat ediyor Savaşacak kadar tanımak istemezdim yeryüzünü, Kalbime bir kurşun denk düşse Çiçekler açsın isterim Varlığım ki yok olma kesinliğiyle hafifliyor Çünkü şu varolmak, Nedir varolmamaya verilen kısa bir aradan başka? Selektif kayıtsızlılık filtreliyor artık sözlerimi Ne tiranlar var benim için Ne karşı tiranlar Ne için dövüşecekmişim? Başka bir yaraya basıyor Aynı yerden yaralanmışlar. Terk edildim bu dünyaya Artık eve dönecek kadar bile Tanımıyorum durduğum yeri. Sonunda koşup yetiştiğim yer yine de ne hoş, Bir fırtınanın önüme taşıdığı sözcükleri Bir bahar güneşinde yeniden hatırlamak ne hoş. Kabulleniş sorumsuzluk vaat ediyor, Ötekiler ki varlığım, varlıklarında hafifliyor. Ellerimde hissettirmeden soğuyan renkler Ait olduğu yerde ısınıp aslına kavuşuyor.
0 notes
Text
Bağışlama
Ne zaman bitti bilinmez bir savaş çıkacak Ve sen öğlen güneşi altında Yaşlı bir şehrin önünde Hayatı gövdesinden ayrılmış Ne istediğini bilmeyen bir dilenci göreceksin Yine ve çok susacaksın Çünkü sen susmalara doymamış Koca bir ordunun başısın Öncesini hatırla Hatırla devirdiğin sözcükler kovasını Sen bağışlanmak için yıkandığında Ben akıttığın suda boğuldum Ahlakını bağışlayacak hiçbir öğretim olmadı Sen beni kendimle sınadın Oysa acizdim ben İnsan olmana sığınacak kadar aciz Şimdi, niçin ölmüş cesetler üzerinde Kucaklaşmak kolay mı sandın Beni astığın ağaçta salıncak kurup sallandın Söyle, ben bunu nasıl unutayım Bütün kötü hatıraları susturdum, iyi de dayandım Sıra iyilerine gelince anladım ki İyi hatıralar karşısında çaresizdir insan
1 note
·
View note
Text
Devinim
Nereye gideceğine karar veremeyen Nereden geldiğine emin olamayan Gayrimenkul bir değerim artık Hindistan inekleri gibi Kenarında durdum yolun Ne yöne gitmeye hemen mi karar vermeliyim Yoksa herkes durup bana mı bakar Elimi ceplerime atıp Çok önemli bir şeyi arıyor gibi yapmalı Zaman kazanmalıyım Birini mi arasam diyorum Ama ben birini arıyor gibi bile yapamam Şu caddeden sapmakla Bu caddeden sapmak arasında tek fark yok Birinin yanımda olup olmaması arasında da öyle Önce kendimden mahrumum Tanıtlayamıyorum ki kendimi bir yer edineyim Var olmamak yerine İstemediğim yeryüzünün işgalcisiyim Şimdi açığım beni kendimden kurtaracak her davete Biri adres bile sorsa rahatlarım Ama kimseye değemiyorum ben Kimsenin değmesine katlanamıyorum
0 notes
Text
Ayna
Ve işte yine baştan Tamamlanmazlık yansıyor
Boylu boyucunca uzanmış yatağımda Aynı rahmi paylaştığım ayna Erken bir saat Yok tadı bırakyor, Bu tat için çok erken. Madem birlikte uyanacağız Al bu yastık senin olsun Birken olduk iki şimdi Kirpiklerim kadar yakın, Yıldızlar kadar uzaksın. Bir işgal girişimi mi bu Al bu beden sende dursun Ne reddediyorum Ne ben diyorum Her uyanışta aynı gong. Çok susuyorsun Duymak istiyorum Ben bir başkası olamaz mıydı?
Bir çocukluk sorusu bu, İlk nasıl fark ettim; katışıksız mülkiyet.
1 note
·
View note
Text
Düşüş
Uzay soğuk, İçim çok uzay. Bu mutlak anlamsızlık bir rastlantıysa Hoş göremeyeceğim bir kaçış yok. Yakın planda kahreden detayların Uzaydan hiçbir anlamı yok. Kim yükledi omuzlarıma Buluta balık bindirmeyi? Her tarafta gürültü var, Nedir bu çırpınma? Sığınanların muhatabı çürük tanrılarsa İncinirim, En çok da laboratuvarlar incinir. Diyelim ki bulamadım bir sevgi Deliler koğuşunu şimdi anlatabilirim. Diyelim ki babam benden önce öldü, Kırılsın zaman orta yerinden! Her yerde ev var, Benimki nerede? Sınırı bozuk bu kent Aptal bir bahaneyle üstüme düştü. Balkonda tabutlar oturuyor. Kimindi şu üzerimde fırlayan Maaşlı mermiler? Tam o sırada biri elimi tutmuştu, Hiç unutmam Evim yoktu, ev olmuştum.
0 notes
Text
Pencere
Dışarıda, bir pencere önünde Ne kadar dayanılabilirse O kadar dayandım. Öptün elbette. Öptün ve bu bir Yahuda öpücüğüydü. İçindeki sevgiyi sonunda nefretle terbiye edebildin Bunun için kaç kez inkar ettin beni? Gördüğümü görmüyorsun, Gül zannediyorsun, elindeki kandır. Kusursuz bir katil ilan edildiğim salonda Muhteşem kokteyller veriyorsun. Dışarıda, bir pencere önünde Aydınlıkla şiddeti takas ederken Kendimden utandım. Bulanık gazlarda boğuluyor, Arap masallarına bulaşmış Bir uyurgezer korkusuyla çırpınıyorsun. Hâlâ hükümranların ağzıyla bocalıyor, Kendince ilan ettiğin Günahlarıma dönüşüyorsun. Sığındığın savunma odalarında Her şey geçecek sanıyorsun. Rastlantıya dönüşen yüzünle İçeride, bir pencere ardında Gittikçe kayboluyorsun.
3 notes
·
View notes
Photo






6 sayı 6 dünya 1 Apartman.
3 notes
·
View notes
Text
Mariana
Hatırına koşan atın düştüğünü düşünsene, Çıldırırsın
Aynı şehrin ayrı balkonlarında Aynı kalabalıkları izliyoruz Bundan daha alçak bir uzaklık ölçüsü varsa Sen söyle
Gitmeler çağırıyor seni Dilediğin kadar uzağa git Bırakamazsın kalbini başladığın yerde Üstelik girdiğin her bahçede Gözyaşı ağaçları büyütüyorsun Neden?
Merhametini tutuşturduğun gibi Yakıyorsun gökyüzüne merdiven yaptığın şehirleri Şimdi bir dinamitle yarattığın enkazda Kaşiflik yapıyorsun Fakat aradığın, yıktığındır
Karanlık bu enkazın altı Mariana Aradığını kendini yakmadan bulamazsın
Ardından geldiğim tüm şehirlerde Önce sana yabancıydım
Anladım ki Şehir insanı değil İnsan insanı kusar
Bu yüzden Varlığımı yok sayan bu devinimi affedemem Mariana, sana dönüşmekten taşa sığınırım
Yaktım kucağıma bıraktığın şiir kitaplarını Bir kış ateşinde Onları karanlığınla bütünleşmekten kurtardım
Sonra adını bir yaz sıcağında Uyku ile uyanıklık arasındaki sersemlemede tattım Adının tadı vardı Mariana, adının!
On dört milyar yıl geçti Biz mi geçmeyeceğiz Yoktuk Hiç olacağız
Susuz ağzın suyunu Ellerinle devirdin Şimdi nereye gitsem Önce orada değilsin
0 notes