Text
Yangın
Dışarı çıkıyorsanız dikkat! çiçeklerle karşılaşmayın Ya da koklamayın onları, iyisi mi yüzünüzü örtün şapkanızla Ya da düşünmeyin hiç, ben bakin öyle yapıyorum Neden diyeceksiniz, insandaki sevgiliyi eskitiyor bu çiçekler Güneşe benzetiyorlar adamı, masaya vurmuş koyun bulutlarına Pek tuhaf! ben de sahanda yumurtayı kıskanırım Beni seviyorsanız dikkat! köşe başındaki camcıya sorun O ne derse doğrudur, dalga geçmeyin adamla Ustelik beni sevmek haşlanmış pirinçleri beyazlatır Gunaydin! Sabahlariniz gibidir beni sevmek, horuzun renkleri gibidir Beni sevdiniz mi yangindir artık parmaklarınız Sizi görmüyor muyum dikkat! trenlere çikolata yediriyorum Bunu her zaman yapıyorum, akılla oynamak yani Öyle trenler var ki insani şımartıyor Çıkıp kuruluyorum pencere yanına gel keyfim gel Gidip duruyorum böylece, adimi bileceksiniz çok ülkeli adam Üstelik daha kalkma saati gelmeden trenlerin. Sokağa d��külüyorsam dikkat! bu da doğrudur oldukça Bir kanunu vardır belki, ya su içmişimdir ya da yıkamışımdır yüzümü Olmayacak şey mi niye bakmayayım denizlere En akilli tarafımdır balıkla deniz tutmak. Bir cümle tuhafsa dikkat! pek tuhaftır insanin tırnak çıkardığı Sonra da boyadığı, ne demeli sonra da kestiği Korkum yok ben güpegündüz rakılar boğazlıyorum Gözlerimi batırıyorum ıstakozlara Oh ne güzle şişenin de bir anlamı oluyor böylece Kim konuşuyor ben konuşmuyorum. Bir gün çok yürürseniz dikkat! sinekler şehirde kalıyor Butun taşıtlar paslanıyor ayrıca Pencereli yıldız, misafirli oda, bol bol öttürüyorsunuz onları Çünkü kırlara çıkıyorsunuz, şemsiyenizi bırakın ayıp Bana parmağınızdaki çiçekleri gösterin. Bir yere kapanıyorsanız dikkat! yanınızda olsun elleriniz Kim ne der bakindi iste durmadan ellerinize Dünyayı dolasan damarlar içinde En kemikli taraflarıyla zencileri döversiniz En kirli yerleriyle çat kapı fakir mahalleleri Ayıptır yani insan elini temiz tutmalı biraz. Bir gün olumu beğenmeyecekseniz dikkat! ölmeyin kolayla Kadınlara sarkıntılık edin, hoşa giden bardaklar satın alin Ya da bir aptalın yalnızlığını secin, çiçek sulamakla olsun bu Tıkır da tıkır isleyen apartmanlar vardır ya, sakin ha Ya da her sabah Göğe bir yüz metre kollarınızla.
4 notes
·
View notes
Text
Ölüm, garip, iğrenç, korkunç bir böcek olsa ve yoldan geçen birinin yakasına konsa. Siz de onu görseniz. Yolda durdurup: “Afedersiniz, müsaade eder misiniz? Yolunuzu kestim ama üzerinize ölüm konmuş” demez misiniz? Şöyle iki parmağınızı uzatıp onu fırlatıp atmaz mısınız? Ne mükemmel olurdu doğrusu… (sessizlik) Fakat ölüm bir böcek değil. Bu gelip geçenlerin arasında birçokları onu üzerlerinde taşıyorlar, ama görünmüyor. Onun için de korkusuz, rahat rahat dolaşıp, yarınki, yarından sonraki hayatlarını kuruyorlar. Örneğin ben. (Ayağa kalkar) Bakın, şurada bıyığımın altında, dudağımın üstünde pek hoş duran küçük çiçeği görüyor musunuz? Doktorlar buna ne diyorlar, biliyor musunuz? Oh! Çok hoş bir adı var. Karamela gibi tatlı bir ad: epitelyoma Söyleyin benimle beraber, siz de tadını duyacaksınız. (Söyler) “epitelyumyoma”. Çiçeklere takılan adlara da benziyor değil mi? (Sessizlik) Nedir bu biliyor musunuz? Ölüm. Geçerken bu çiçeği dudağıma yapıştırıverdi. “Hatıram olsun” dedi. Arkasından da şunu ekledi “Beş altı aya kadar gelirim.” (Sessizlik) Şimdi söyleyin bana: Bu çiçek ağzımın içindeyken sakin, sessiz köşemde oturabilir miyim? (Sessizlik) Söylüyorum bunu karıma, soruyorum: “Nedir benden istediğin? Öpeyim mi seni yani?” “Evet, öp beni” diyor. Geçen gün ne yaptı biliyor musunuz? Dudaklarını bir toplu iğne ile delik deşik etti, kanattı, sonra başımı iki elinin arasına alarak beni ağzımdan öptü. Benimle beraber ölmek istiyormuş. (Sessizlik) Salak! (Birden, hırsla) Herhalde evde oturacak değilim. Vitrinleri seyretmeliyim, tezgahtarların el çabukluğuna hayran olmalıyım. Çünkü kafam bir an boş kalırsa çevremdeki bütün hayatı yok etmeyi düşünebilirim. Örneğin sizin gibi son trenini kaçırmış, hiç tanımadığım birini tabancamı çıkarıp şuracıkta öldürebilirim. (güler) Korkmayın böyle bir niyetim yok. Şaka yaptım. (Sessizlik) Bana bir iyilik yapın: Yarın sabah erkenden gideceğiniz o küçük köyün istasyonunda trenden indikten sonra evinize kadar yürüyün. Yolda üzerinde pırıl pırıl kırağı parlayan bir demet yeşilliği koparın, koparın ve sayın. Kaç tane ot koparmışsanız o kadar yaşayacak günüm var demektir. (Sessizlik) Ama ne olur demet biraz kalın olsun. (Güler)
1 note
·
View note
Text
Hayatın bütün bu çok zor ve yanıtsız sorularına verdiği ortak yanıtın dışında bir yanıt yoktu. Bu yanıt şuydu: Günün gerektirdiği şekilde yaşamak, yani unutmak.
1 note
·
View note
Text
Her yanlız kalışımda aklıma gelen Cemal Süreya hayatımın bir parçasıdır. Elma şiirinden bir kesit
Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı Kuşlar uçuyor üstünde Gökyüzü var üstünde Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun Bir duvarın üstünde Bir yandan elma yiyorsun kırmızı Bir yandan sevgilerini sebil ediyorsun sıcak İstanbul'da bir duvar
0 notes
Text
Meğer ne tuhaf şeymiş kavuşmak! Şimdi ben Uzak ülkelerin birinde Çocuk bahçelerinde oturmuş, Ya da üçüncüsünde bir trenin Limon, üzüm, portakal Yerken yanımdakiler Ya da Yağmurlu bir gece yarısı Bir garda Tren beklediğim zaman Kavuşmayı düşünemeyeceğimden korkuyorum
0 notes
Text
Sabahleyin uyanır uyanmaz aklımdaydın. Güldüm. Kalktım. Bunu anlatmaya sana geldim. Ne dersin?
2 notes
·
View notes
Text
Olur Biter Geçer Gider
Olur biter
Geçer gider.
Ama canımı yaka yaka yutkunduğum şeyler var.
Olup bitmeyen,
Geçip gitmeyen.
Zaman zaman yine uykusuzluk çekiyorum ama…
Çokta takılmıyorum artık bu uyku konusuna,
Uyuyunca geçmeyen şeylerin olduğunu anladığımdan bu yana.
1 note
·
View note
Text
Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil...
1 note
·
View note
Text
İki şey
Silmeye çalışma yavrum
lekeni gözyaşlarınla,
çünkü bitektir leke
taşır görkemli düşlere
mahvolmaz renklerini dehşetin
karanlık yol açıp kendine
en yalın suda bile
bir uçurum özü tanır
güvenli derbentlere,
sıfatıdır ölüm
kavrulan işçi arının
azgın peteğinin içinde,
sayıklasa da ağaç
gövdesine kazılı adı
sürecektir yaprağını
bucurgatların sesine,
ve ay soğutacaktır
kıkırdağını
uçarı, gergin tayların,
silmeye çalışma yavrum
bir bildiridir leke
günden ve bedenden
yüreğe ve kansere
Sivasta mı Malatyada mı
bir çocuk görmüştüm eskiden
kaşları uzaklardan geliyor
sımsıcak bitişiyordu alnında,
dişlerinde boylamların serinliği,
tam ben uyanıp
bir iki çift söz
söyleyecektim ki
bir şey oldu birden
nasıl oldu bilmiyorum
bir anda
çarpıtıverdi yeryüzünü
bir kelime mi söylemişti?
Bir şeye dikkat mi ettimşti?
Sivastamı Malatyada mı_
baktım
her yaprak sarartıyordu şehri,
güz kanıtlarıyla işleyen bir kış
düzlükleri tutmak üzereydi,
baktım
mekkareleri güneşin
çekip götürüyordu patikalardan
saçı sakalına karışmış dağlara
ağır ağır bir ikindiydi.
İki şey: aşk ve şiir
bunlar kuşkuyla çiftleşir
bir şey eksiktir sanki
ve vakit vardır daha,
ikircikler içinde
sallamaz Eflatunu
çünkü pazarlık
birazbilgi işidir,
çığlık çünkü
avurtlarından değil
iliklerinden kopar
öksüz çocukların,
Ferazdakın savunması gibi
şeytansı, cesur,
silmeye çalışma yavrum,
iki şey: aşk ve şiir
mutsuzlukla beslenir biri
biri ona dönüşür
ikisi de
düzeltilmez
gelişir
0 notes
Text
Kuyu
Sen bana bakmıyorsun ben sana bakmıyorum ya
O sıra,
Birileri kova sallıyor ortamızdaki kuyuya
Kuyudur, her zaman Yusuf çıkmaz içinden
Faydalı ihtimaller çıkıyor bizim de bahtımıza
İhtimal ki bana baksan bir sürü şey düzelecek
İhtimal ki sana baksam boynuna sarılacağım
İhtimal, dize getireceğiz devleti ve anneni
İhtimal, kuyuya beton bile dökebiliriz
İki susuzuz suyu bulsak kana kana içebiliriz
Başkaları ne der demeden birbirimizi sevebiliriz.
0 notes
Text
Sınavda Çıkmayacak Sorular
teşekkür ediyorlar, çok yaşıyorlar, işe geç kalmıyorlar
çeyrek altını önemsiyorlar, küresel ısınmayı ve beş çaylarını
ortadoğu’yu ihtiyaç halinde seviyorlar, gökdelenleri her haliyle
eve geç gelmeyi borsaya bağlıyorlar, geriye kalanları astrolojiye
“konuşan tartı”lardan korkmuyorlar bir de,
-ben bazen korkuyorum-
artis diyorlar erken ölenlere bir akşamüstü her yer kalabalık
her yer kalabalık, üzgünüz yeteri kadar ve rimbaud mahkemelerde sanık
sırayla ölüyor kumbarası kırılmış çocuklar, tez konusu bile değiller
içinde ortadoğu geçmeyince şiir de olmuyor, bir şeyler kahrolsun!
-işgal edilmiştir inandığımız tüm çiçekler!
stratejik bir aşk yaşıyorum devlet görmesin, keşişleri hemen soboleyin
bu saklambaç bizden uzak, kavimler göçü konumuz değil, seni seviyorum!
ideolojiler söylüyorum dünya kurtarmak isteyenlere ve çok rüya görüyorum
insanı anlamakla meşgulüz, üstelik görünürde hiç ipucu da yok
ben bazen korkuyorum, annem duruyor hemen kalbime
beni hep yanlış öldürüyorlar anne diyesim geliyor
sonra cihad geliyor aklıma, cihad’ı çok seviyorum
-ama bunları coğrafi keşiflerle açıklayamam-
çocuğu okula yazdırıyorlar, merkez sağ’ı ve dedikoduyu çok seviyorlar
üniter yapı diyorlar, uluslararası toplum, en az iki yabancı dil
minareler gölde ediyor, başka ihsan da istiyorlar
akşam ezanında eve giriyoruz, üzgünüz yani gereği kadar
demokraside ısrar ediyorlar bir de, ben rahatça ölsek diyorum.
yemeklerden sonra pişman oluyorlar, kravat takıyorlar, az seviyorlar
aşık olamıyorlar, çok şişmanlıyorlar ve hiç gülmüyorlar
-manavlar da şiire inansın diye kırmızıydı belki elmalar-
elmalar deyince aklıma annem geliyor ve taksitli sancılar
bir yanağın elma oluşunu,
devrik cümlelerle düşünüyorum…
-sigortalı bir işe girmeden âşık olunmuyor-
0 notes