Tumgik
basakbayraktar · 6 years
Photo
Tumblr media
colors of the earth!
zanzibar, june 17′
0 notes
basakbayraktar · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
Bir varmış, bir yokmuş...
Uzaktan bakmakla, yakından görmek arasında kilometrelerce fark varmış... Gördüğümü sanmışım. Gerçekten görememişim... Daha çok etkilendim buradan bakınca...
Sülüklü Han'da oturdum. Müzikler daha da hüzünlendirdi. Sonra oradaki ağaca baktım, Han'ın duvarlarına... Hala yaşayan bir şeyler var, hala ayaktalar, her şeye rağmen canlılar, güçlüler...
Uzun zamandır böyle hissetmemiştim. Çok garip geldi...  hem hüzün, hem huzur...
6 kasım 2017
0 notes
basakbayraktar · 7 years
Photo
Tumblr media
''gökyüzü yalnızca başımızın üzerinde yer almaz. dünyaya kadar olan tüm yolu kaplar. her ayağımızı yerden kaldırışımızda, gökte yürüyoruzdur...'' der Yoko Ono. Nereye gidersek gidelim bu farkındalıkla yürüyebilirsek ve Galeano'nun tabiriyle ''bize şart koşulan yegane pasaportun ayaklarımız olduğu''na inanırsak, içimizde ve buna bağlı olarak dışımızda gördüğümüz tüm sınırları kaldırırız. Ve nereye gidersek gidelim evimizde gibi hissedebiliriz. Çünkü dünya bizim evimiz... Bu fotoğrafı çektiğim gün, kış hariç tüm mevsimleri yaşadığım bir gündü. Akşam üzeri birden yağmur yağmaya başladı. Taş binaların arasında kaldığım eve gidip yağmuru ve sokağı izledim. Şemsiyeli, şemsiyesiz yürüyen insanları, ayakları ıslananları, poşetlerini şemsiye yerine kullananları, bir taşın üstünde oturanları, yağmur altında yürümenin romantik olduğunu düşünen çiftleri, hızlı yürüyenleri, yavaş yürüyenleri, dışarıda kalmak zorunda olanları... Yağmur başka şehirde de yağsa hep aynıydı... Çünkü o 'başka şehir' de benim evimdi...
kotor, temmuz 2016
0 notes
basakbayraktar · 7 years
Photo
Tumblr media
Şubat ayında bir hafta sonu, iki arkadaş üç günlüğüne Selanik'e gitmeye karar verdik birden; hazır vizemiz de varken ve otobüsle bile yakınken. Bizim için kısa gezilerden en güzeliydi sürprizlerle karşılaştığımız. İzmir'deki Kordon'a benzeyen sahil yolunda yürürken karşımıza birden kalabalık bir grup çıktı. Gruplar da diyebiliriz... Hepsi farklı ülkelerden, farklı yaşlarda, farklı kostümler içinde ve farklı müzik eşliğinde dans eden insanlardı. Yürüyorlardı ve dans ediyorlardı... Ve hepsinde bana tanıdık gelen bir şeyler vardı... Ya müziğinde, ya dansında, ya da kostümünde... Orada düşündüğüm, hissettiğim şey ise ne kadar bir, ne kadar aynı olduğumuzdu... Farklı ama aynı... Bu fotoğrafı çekerken bunu düşünüyordum ki sonrasında fotoğrafı görünce oradaki kız çocuğunun bakışında takıldım, kaldım... O 'an'ı yaşarken ve fotoğrafı çektiğimde dikkatimi çeken farklıydı; ama hissettiğim aynıydı: Aşk!
selanik, şubat 2014
0 notes
basakbayraktar · 7 years
Text
6 Ocak 2017
dün gece, yaklaşık iki senedir başucu kitabım olan 'masal terapi'den rastgele üç masal seçtim. ne zaman kendimi bir yol ayrımında bulsam yapıyorum bunu ve judith'in de dediği gibi pusula oluyor bu masallar ve yeniden bir şeyleri hatırlamamı sağlıyor... bu masalda hatırladığım:  ruhumuzun pusulasını takip ettiğimiz ve kaynağımızdaki potansiyelin farkında olduğumuz ve o potansiyeli harekete geçirdiğimiz sürece her şey olur, zamanı önemli değil. yeter ki sorumluluk alalım. okuduğum masaldaki alıntı kavafis'ten: ''hiç aklından çıkarma İthaka'yı. oraya varmak senin başlıca yazgın. ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın. varsın yıllarca sürsün, daha iyi; sonunda kocamış biri olarak demir at adana, yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin, İthaka'nın sana zenginlik vermesini ummadan. sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka. o olmasa yola çıkmayacaktın.''
0 notes
basakbayraktar · 7 years
Quote
...ve şimdi gizli polisler de gizli gizli korkuyorlardı. çünkü gözleri açılan çocukların binlerce olduğunu biliyorlardı. gizli polisi ve beyaz sarayı ve bütün markacıları korkutan asıl şey, gözleri açılan çocukların birbirlerini çocuk olarak görebilmeleriydi. onlar bütün çocukları çocuk olarak görebiliyordu. ve onlar çocuk olarak görebildikleri için bütün çocukları seviyorlardı. bütün çocukları sevdikleri için onların hastalıklarının geçeceğini biliyorlardı. korkanlar ne kadar tek başlarına ise, gözleri açılanlar o kadar birlikteydiler. gözleri açılan çocuklar çoğalıp bütünleştikçe, daha güçlü oluyorlardı. ve gizli polisler ve beyaz saraydakiler ve markacılar kendilerini tek başına ve güçsüz hissediyorlardı. ve çılgınca korkuyorlardı. korktukları için acımasız oldular. ve bütün çocuklardan nefret ettiler. gözleri bozuk olan çocuklardan bile nefret ettiler. ve acımasızca, çocukları baskı altında tuttular.
masalın aslı / vasıf öngören
0 notes
basakbayraktar · 8 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
20-23 Mayıs 2016 Belgrad
Biz Belgrad’ı çok sevdik. Yemekleri, insanları, coğrafi yapısı, sıcaklığı... Kısacası seyahat edilen yerlerde sevilebilecek her şeyiyle. Sanıldığının ve söylendiğinin aksine; Sırplar’ın Türkler’den nefret etmiyor. Her şey olması gerektiği gibi. :)
Yolculuktan bir önceki günümüzde Tesla müzesi’i gezdik. Her saat başı yapılan tura katıldık. Hayatı ve buluşlarıyla ilgili mini sunumu izleyip mini müzeyi gezdik. Alternatif akım, kablosuz iletişimin temeli, transformatör Tesla’nın buluşları arasındaymış. Müzede kişisel eşyalarının sergilendiği bir alan da var. En arka tarafta da, sessiz, loş ışıklı bir alanda da külleri muhafaza ediliyor.
Müzeden çıkıp, 2 numaralı tramvaya bindik. 2 numaralı tramvayla şehrin görmediğimiz üst kısımlarını görmüş olduk ve hedefimiz olan Blaznavac’a (kneginje ljubice sokak 18 numara) yakın bir yerde indik. Mottosu ‘’life is better in Blaznavac’’ kaplanların, kocaman bir filin, bıyık figürlerinin duvarları kapladığı; rengarenk bir mekan burası. Kokteylleri çok güzel, alkolden de kısmıyorlar (şeftalili mojito içtim, gayet güzeldi :))
Son akşam yemeği için de Smockvica (kralja petra sokak 73 numara)’ya gittik. Yemekleri güzeldi, ayvalı rakija’sı da sertti...
Yemek sonrası eve geçip biraz dinlenip, evimize yakın bir bara lindy hop gecesine gittik. Ulica Bar. Uzun zamandır dans etmediğçin kendimden çok emin olamadım ve biraz farklı dans ediyorlardı. Ben de lindy hop’u bilmese de ritmi yakalayan ve ayak uydurabilen barış’la dans ettim. :)) ve belgrad’a dansla veda ettik... çok sevdik, elbet yine gideceğiz. 
0 notes
basakbayraktar · 8 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
20-23 Mayıs  2016 Belgrad
Belgrad’ta ilk günümüz, ilk saatlerimiz 360 apartments’ı aramakla geçse de ararken yeni yerler keşfedebildiğimiz ve ağaçlı yollardan geçerken nefes alabildiğimiz için mutluyduk ve Molinari restoranda oturup yemek yiyebildiğimiz ve jelen biranın tadına bakabildiğimiz için de tok ve enerjiktik.
Daen’le buluşup apartımıza gittiğimizde (biraz yağmurda ıslandıktan sonra) biraz şaşırdık. Çünkü hiç bu kadar büyük bir apart beklemiyorduk. :) Biraz dinlendikten sonra Begüm ve Arno ile Students Park’ta buluşup, Kalemegdan’da bir şeyler yiyip içip, Sava Nehri’ne karşı içmeye devam edip, güneşi batırıp, muhabbete evde devam edip yorucu ve güzel bir ilk günü bitirdik.
Ertesi gün, evde rahat rahat kahvaltımızı yaptıktan sonra biralarımızı alıp tajmegdan’da muhabbet ettik. 16.00′da free tour’a katıldık (free ama tur sonunda isteyen bahşiş veriyor), Cumhuriyet Meydanı’nda buluştuk rehberimizle. Rehberimiz Jovanna idi. Skadarjila’dan geçerken bize rakia tattırdı. Rakia her zaman içiliyormuş, sabah kalkınca, hasta olunca, sevinçliyken, üzgünken... :) Tadımdan sonra kalemegdan’a doğru yürüdük ve turumuzu orada sonlandırdık.
Akşam yemeği için rehberimizin ve arkadaşımın önerdiği ‘’üç şapka’restoranına gittik. Arka tarafta mini düğün yemeği vardı, her zaman oralarda olduğunu düşündüğümüz müzisyenler (kontrabas, keman, akordeon çalan amcalar) biz yemeği yiyip bitirene kadar düğün sahiplerinin yanından ayrılmadı. Masaları dolaşmaya ve bahşiş toplamaya başladığı esnada biz masadan kalkmıştık bile... :) 
0 notes
basakbayraktar · 8 years
Link
‘’bugün bugüne baktı, yarın yarına bakar. doğmamış gün için neden endişe edeyiiim?’’
0 notes
basakbayraktar · 8 years
Quote
herhangi bir geleneğin aşılabilmesi için öncelikle birinin onu aşması gerekir. böyle anlarda senin kalp atışlarını kendiminki kadar net duyabiliyorum. ve anlıyorum ki ayrılık sadece bir yanılsama. hayatım kendi sınırlarımın çok ötesine ulaşıyor.
Robert Frobisher / Cloud Atlas
0 notes
basakbayraktar · 8 years
Quote
hayatlarımız sadece bize ait değil. beşikten mezara kadar diğerlerine bağlıyız; geçmişten geleceğe... işlenen her bir suç ve yapılan her iyilik geleceğimizi şekillendirir. ...ve kendimizi ancak başkalarının gözlerinden tanıyabiliriz.
Sonmi 451 / Cloud Atlas
0 notes
basakbayraktar · 8 years
Quote
usanmış hint usta, çırağının gün boyu olur olmaz her şeyden şikâyet etmesinden. bakmış ki söylemekle olacak gibi değil, söyletmenin çaresine bakmış. çırağına bir bardak suya bir avuç tuz atıp içmesini söylemiş. çırak tuzlu suyu içmiş ya, içer içmez de tükürmüş. sanki cevabı bilmiyormuş gibi "tadı nasıldı?" diye soran ustaya öfkeyle "berbat!" diye karşılık vermiş. yaşlı usta çırağını alıp göl kıyısına gitmiş. göle bir avuç tuz atmasını ve sonra su içmesini isteyerek sorusunu tekrarlamış. "tadı nasıl?" "ferahlatıcı.'' diye karşılık vermiş. ve böylece dersi başlamış: - tuzun tadını aldın mı? - hayır. -yaşamdaki acılar da tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. acının miktarı hep aynıdır. ancak bu acının şiddeti, neyin içine konduğuna bağlıdır. acı çektiğinde yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış
Masal Masal Matitas
0 notes
basakbayraktar · 8 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
basakbayraktar · 8 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
29.09.2015 saat 11.00’de sants istasyonu’ndan renfe trenine bindik. bindiğimiz en eski trendi, hereke’ye gidip gelirken bindiğim trenlere benziyordu. rezervasyonu yaptırmak için geç kaldığımızdan, Valencia aktarmalı madrid’e geçtik. valencia nord’tan bir shuttle’a binip valencia joaquin sorolla istasyonuna vardık. 6 saatte madrid’e vardık. madrid sokakları çok geniş, hostele yürürken sokak tabelalarındaki resimler ilgimizi çekti. kaldığımız yer; like home madrid apartments. principle sokağında, buranın merkezi, ispanya’nın ulaşım sisteminin de orta noktası olan puerta del sol’a da çok yakın (puerta del sol, güneş kapısı anlamına geliyormuş). hostelimizden çıkıp bu güzel meydana gittik. meydanda en çok ilgimizi çeken ayı ve ağaç heykeli oldu. Joradan arenal sokağını takip ederek yürüdük ve iki kadının işlettiği, 1860’larda açılmış bir sahaf gördük. madrid’in ünlü bir diğer meydanı plaza mayor’u (kocaman bir avlu hatta) da gördükten sonra kraliyet sarayı yani palacio real ve katedral la almudena’yı gördük.  yine heybetli binalarla karşılaştık…plaza de espagna’ya doğru gidelim istedik, don kişot ve sancho panza heykelini görmek için… giderken parklardan geçtik ve parkın içindeki heykelleri gördükten sonra gran via caddesine doğru yürüdük. gran via, çok ışıklı ve hareketli bir cadde. cadde bitince yine puerta del sol’da oturup sokak sanatçılarını izledikten sonra günü sonlandırıp ertesi güne zinde uyanmak için hostelimize döndük.
1 note · View note
basakbayraktar · 8 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
28 eylül 2015 diagonal civarında Cup And Cake’te kahvaltımızı yapıp sagra da familia’yı dışarıdan görmek için yola çıktık. Tam öğlen saatlerinde yola çıktığımız için hem piştik hem de sagra da familia’ya rahatça bakamadık. park güel’e geçmeden önce marketten aldığımız yiyeceklerimizi yiyip şarabımızı içeceğimiz bir yeşil alan bulup dinlenip huzur bulduk. 
park güel’e öyle ha diyince girilmiyor. iki saatte bir belli sayıda insan alıyorlar içeriye. böylece bir anda binlerce kişiyle içeride olmuyorsun. ne kadar büyük bir alan olsa da kalabalık kalabalıktır. 
park güel rengarenk, huzur verici. biz 18.30′da gittiğimiz için hava kararmak üzereydi ama gün batımını izlemek de ayrı keyifliydi....
4 notes · View notes
basakbayraktar · 8 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
27 eylül 2015
yine hakan’ın önerisiyle federal kafe’ye kahvaltıya gittik. :)        
havanın güzel olduğunu görünce de barcelonata’da, sahilde oturalım, şarabımızı içelim, çok istersek de denize girelim diye düşündük ve hepsini de gerçekleştirdik.
deniz sonrası acıkınca yine tapas yemek için (ben özellikle patatas bravas yedim her yerde) cerveceria el vaso de oro’ya gittik. küçük, kalabalık ama çok tatlı bir mekandı ve tapasları da gayet güzeldi…
gaudi’nin farklı mimarisinden üçünü (la pedrara, casa terrades ve casa battlo) dışarıdan gördük. sonra da gracia sokaklarına doğru yürüdük. gracia, öğrenci bölgesiymiş. yel değirmeni sokaklarına benziyor biraz… bu bölge ile ilgili şimdiye kadar bize verilen bir öneri olmadığı için sokakta oturan bir gence nerelere gidebileceğimizi sorduk. gracia’nın ‘’old town’’ dedikleri yerini önerdi, yemek yememiz için (plaça vila de gracia)… nou candanchu adında bir tapas barda oturduk, güzel bir paella yedik. sonra içkilerimizi içmek için de plaça del sol (sol -güneş- meydanı)’e gittik. çoğunluğu öğrencilerden oluşan kişiler meydanda oturmuş, biralarını içiyor, enstrümanlarını çalıyor, şarkı söylüyordu. bol müzikli, keyifli, canlı bir akşamdı…
2 notes · View notes
basakbayraktar · 8 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
26 eylül 2015
barselona’daki ikinci günümüzde, hakan’ın önerisi üzerine eixample bölgesinde brunch and cake’e gittik (french toast meşhurmuş burada). hafta sonu olduğu için çok kalabalıktı, orada oturamadık. yiyecek ve içeceklerimizi alıp daha sakin bir yerde, banklarda oturduk.  
murat’ın  arkadaşları jacint, may ve kızları claudia ile buluşmak üzere el raval tarafına gittik. onlarla buluşunca la rambla ve el gotic bölgesinde dolaşıp, dinlenmek ve kahve içmek için buenas migas’ta oturduk. en sevdiğim kahvelerden birini burada içmiş olabilirim. :)
jacint bize kral ve kraliçenin yaşadığı binayı gösterdi, plaça del rei’de. oradan büyüük bir kiliseye gittik; santa maria del mar.
barselona’daki ikinci günümüz bol muhabbetle, uzun yürüyüşlerle, tapaslarla geçti ve güzel bir akşam yemeğiyle de sonlandı…
3 notes · View notes