Tumgik
battlestarkelektika · 2 years
Text
YouTube'da "Steve Mcqueen - Bullitt Car Chase" videosunu izleyin
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Demir Tekerlekli Araba
Şimdi sahneyi hayal edin. Birkaç çocuk yürüyorlar. Güneş arkalarında. Yüzlerinde büyük bir kararlılık ve heyecan. Ellerinde keser, çekiç, çivi gibi alet edevat. Fonda da George Thorogood'dan Bad To The Bone çalıyor. Sanırsın Ocean's Eleven. Öyle bir maceranın başlangıcı ve istekle yürüyoruz bilinmeyen tehlikelerin içine. Değil ama işte. Okul bitmiş. Marangozdan gerekli olan tahtalar kişisel isteğe göre ölçülü kestirilip alınmış. Rulmanlar bulunmuş. Yaz eğlencesinin başlaması için her şey hazır gibi. Çocukken sık sık kullandığımız, yaz aylarının acayip şekilde keyifli geçmesini sağlayan oyuncaklarımızdan biriydi bu da. Daha sonraları başka başka yerlerde farklı isimlerle anıldığını da öğrendim. Bizdeki demir tekerlekli araba, rulmanlı araba, bilyeli tahta araba gibi isimlerle de biliniyordu.
Tumblr media
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Londra Camping
Çocukluğumun büyük bölümü, hafta sonları banliyö trenlerinde Küçükçekmece -Yedikule arasında yapılan yolculukların anılarıyla dolu. Her durakta beliren satıcıları ve neredeyse bitmeyen çeşitli ürünleri ile Pazarlama 101 sınıfı, hareket halindeki trenin kapılarından sarkan gençler, akşamları ansızın infilak sesleri ile sönen aydınlatmalar (hayamama civarı), komşular ve tabi gel zaman git zaman oluşan ahbaplıklar.
Ergenlikle beraber seyrelen tren yolculuklarının yerini alan uzun otobüs, minibüs ve metrobüs seferleri ile, deniz manzarası ve ağaçlardan ziyade yol boyunca gökyüzüne uzanan sayısız betonarme binaları seyreder olduk. İşte o yolculukların çocukluğumdan beri en önemli detaylarından biridir; dört başı mamur Londra Camping. Benzincinin arkasındaki bir binadan fazlasıdır.
Tumblr media Tumblr media
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
80'lerde Marvel Çizgi Romanları
Son 20 yıldır, özellikle de MCU (Marvel Cinematic Universe / Marvel Sinematik Evreni) ile birlikte bir hayli popülerleşen Marvel çizgi romanları eskiden ülkemizde bilinir ama bulunmaz durumdaydı. Spider-man'i saymazsak, ki o zamanlar bizde Örümcek Adam adıyla yayınlanırdı, bu konuda seçenekler oldukça azdı. Örümcek Adam'ın içerisindeki maceralarda görebilirsek bazı diğer Marvel karakterlerini de görürdük. Onlar da kısa öykülerden ibaret olurdu ve tadı damağımızda kalırdı. 
Tumblr media
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Blue Jean Dergisi
Çocukluğumda babamın eski Ses, Hey gibi dergilerinin arasında dolanıp kaybolmaya bayılırdım. İlgi alanım olan pek çok şey hakkında bir dolu bilgi sahibi olmuşluğum vardır bu iki dergi sayesinde. Ama dergilerin eski tarihli olması, güncelliğini yitirmesi ve inceleyip okumadığım sayılarının kalmaması gibi etkenlerden kaynaklı bir eksiklik hissetmeye de başlamıştım. Etrafta okuyacak, içine dalıp saatlerce ortalıkta olmayacağım bir şeyler arıyordum.
Çizgi romanları bu arayışın dışında tutuyorum. Onlar artık olmazsa olmazlara dönüşmüştü. Haftalık yayınlar bittiğinde eski sayılardan seçki yapıp okuma şansın oluyordu. Bütün hikayeyi bilmene rağmen en ufak bir sorun yaşamadan tekrar tekrar okuyabiliyordun.
Tumblr media
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Kaymaklı Leblebi Tozu
Öncelikle bu ürünü hatırlayanlar yaşlandıklarını kabul etsinler. Ardından da bu enteresan buluşun 90'lara ait olduğunu düşünenler biraz kenara çekilsinler. Zira 80'lerde hemen bütün bakkallarda bulunabilen bir atıştırmalıktı Kaymaklı Leblebi Tozu. Bu arada özellikle belirteyim, hangi sınıfa girdiğine dair hiç bir fikrim olmadığı için atıştırmalık olarak tanımladım. Gerçekten de yenilebilir özellikleri olmasına rağmen nasıl sınıflandıracağını bulması çok zor olan bir ürün bu. He ama 80'lerde belki de kilolarca tüketmişliğimiz de vardır. O nedenle kendisine saygıda kusur etmiyor, nostaljik duygularla kucaklıyoruz. 80'lerin o tuhaf havasında bizi biz yapan saçmalıklardan biri olması gibi bir özelliği vardır bu Kaymaklı Leblebi Tozu'nun. Çocuk aklımızla çok enteresan bir şeymiş gibi oyun aralarında, dinlencelerde, yazın kavruk günlerinde, ağaçların altında, kaldırım kenarında otururken fazlasıyla ilgi odağımız olmuştur.
Tumblr media
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Perma Kabusu
Geçenlerde bir makale okuyordum saç ile ilgili. Ne alaka, neden, niye ki gibi sorular sorulabilir tabi bu konuyla alakalı olarak ama gereği olmadığı kanaatindeyim. Neyse, Marcel Grateau adlı Fransız bir saç tasarımcısı tarafından ilk kez yapılmış işleme Perma adı verilmiş. Bizim bildiğimiz anlamda alet edevat olmadığı için de epeyce zorlanmış Grateau bu konuda. Ama yılmamış, çalışmış, çabalamış ve yapmış. Tabi ben bunları okuduktan sonra aklıma gelen ilk şey "ah Marcel ah, 80'lerde bu hale geleceğini ön görebilseydin, icat eder miydin acaba" oldu.
Bilmeyenler anlamaz, bilenler de hafızalarındaki o kötü görüntüyü silmek için hala uğraşırlar. 80'lerde fena bir perma kabusu yaşanmıştı ve dönemin çocukları olarak tam orta yerinde kalmıştık. Kötüydü, çok kötüydü. O zaman da kötüydü, şimdiden o zamana bakınca da kötü.
Tumblr media Tumblr media
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Kan Sporu / Bloodsport (1988)
80'lerde erkek çocuk olup da (aa ayrımcılık mı yaptım ben yaa) bu filmi izleyip gaza gelmeyen kalmamıştır diye tahmin ediyorum. Hepimizin damarlarında dolaşmasına rağmen film adı olunca bu kan kelimesi daha bir sert görünüyor insana. Yanına da sporu ekleyince efsane lezzetler kıvamında bir şeye dönüşüyor tabi. Biz de çocukken sanki çok bir haltmış gibi epey takılmıştık bu filme. Çoğu arkadaşın Jean Claude Van Damme ile tanışması da bu filmle olmuştur.
Kendimi hemen buradan ayırıyorum, zira ben bundan çok daha önce No Retreat No Surrender (Geri Çekilmek Yok Teslim Olmak Yok) ile tanımıştım kendisini. Gerçi hayatıma çok büyük bir değişiklik mi geldi, hayatım çok mu farklılaştı? Olmadı tabi öyle şeyler ama çocukken kafa başka türlü çalışıyor işte. Sidik yarışı da hiç bitmez. :)
Tumblr media
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Dido
Herkesin sevdiği bir çikolata türevi vardır mutlaka. Hepten sevmeyenleri bir kenara bırakırsak, bu çikolata / çikolatalı gofret sevenlerin o ürünle derin ve sarsılmaz bir bağı oluşmuştur zaman içinde. Yani sadece tadını beğenmenin ötesinde gelişen bir durumdan bahsediyorum. Tadı, kokusu, dokusu elbette önemli ayrıntılar ama arada başka bir şeyler de olmalı ki bağlılık süresi gerçekten de fena halde uzuyor.
Benim de bu mecrada sevdiğim, ayılıp bayıldığım, vaz geçemediğim ürün başlıktan da anlaşılacağı üzere Dido. Kimilerine göre basit, özelliksiz ve önemsiz görünse de (gerçekten böyle tiplerle tanışmışlığım, hatta abartıp tartışmışlığım bile var) Dido'nun kendine has bir lezzeti, efsanevi bir yanı var. Çocukluktan bu yana hayatımda olması, o garip, düz şekli ve enfes tadıyla da kendisinden bir türlü vaz geçemediğimi belirteyim.
Tumblr media
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Hokuto No Ken
Başlığı okuyunca insanın aklında hemen "o ne be" gibi bir cümle oluşuyordur eminim. Japonca olduğu oldukça tahmin edilebilir ama nedir, ne işe yarar gibi sorulara cevap vermez bu tabi. Uzatmayayım lafı çok fazla. Bu Hokuto No Ken bir Japon mangası. 80'li yılların ortalarında yayınlanmaya başlıyor. Pek çok benzerinden farklı olarak döneme damgasını vurma özelliği taşıyor.
Biz o zamanlar Hokuto No Ken'den filan anlamıyoruz tabi. Dempsey and Makepeace, Mavi Ay vs izleyip plastik poşet, biraz ip ve oyuncak askerden paraşütçü filan yapıyoruz. Hayatın en güzel zamanları. Çocukluğumun geçtiği o küçük kasabanın bütün mutluluk veren imkanlarından faydalanıyoruz özetle. Tabi şimdilerde fena halde faydasız olduğunu düşündüğüm tarafları da var elbet.
Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Lupin Sansei Pandora no Isan
Malum 90'ların sonlarına doğru her eve giren 8 bitlik famiclone'lar ile neredeyse 7' den 77' ye herkes oyuncu olmuştu. Fakat malesef Super Mario, Donkey Kong, Contra, Metal Slug, Fifa gibi kafa oyunların dışında çeşitlilik o kadar kısıtlıydı ki oyunları satanlar, farklı stickerlar ile oyunları pazarlamaya başlamıştı. Sürekli kapaktaki ile alakasız birbirinin aynısı oyunları alır dururduk. Ama asla pes etmezdim ve her seferinde farklı oyunlar bulabilmek adına kapaklardaki (bu arada kapak dediğim sticker baskıdan ibaret) resimlerden çıkarımlar yapmaya çalışırdım. Bu arada sürekli kaset almak veya değiştirmek de maliyetli iş olduğundan, çoğu 100 in 1, 50 in 1 gibi kimi zaman gerçekten farklı oyunları barından (çoğu değildi tabi ki) kasetleri tercih ederdim. Ayrıca eğer oyunu aldığınız yer tanıdıksa ya da yanınızda ebeveyniniz varsa, kazık yemez, hemen oyun takılıp, denenir, içinde ne var ne yok görürdünüz. Ben yalnız olduğumdan ötürü, yine iç güdülerim ile hareket etmiş ve kapaktaki üç oyundan yalnızca birinin farklı olduğunu düşünerek kaseti almıştım. Evet kaset 3 in 1, zenginliğe bak sen.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
battlestarkelektika · 2 years
Text
Yağmurdan Önce / Before The Rain (1994)
90'ların ortaları... Üniversite yılları. Hayatın en garip, en eğlenceli, en doyurucu dönemlerinden biri. Belki de en önemlisi. Zamanın bu kadar hızlı akıp geçeceğinin de farkında olmadığımız dönemler. Peşine takıldığımız pek çok şey olurdu o zamanlar. Bir kitap, bir film, bir albüm, bir yer ve daha niceleri.
Yağmurdan Önce de onlardan biriydi benim için. Film hakkında hiçbir şey bilmeden, sadece afişine vurularak gitmeyi çok istemiştim. Ama böyle durumlarda hayat enteresan oyunlar oynar ya insana. Başıma gelmeyen kalmadı diyebilirim. Dönemin sinema dergilerinden, gazetelerin pazar eklerinden, oradan buradan takip ettiğim filmi yaklaşık 1 yıl sonra filan izleyebilmiştim anca.
Tumblr media
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Müzik Yelpazesi ve Sezen Cumhur Önal
Şimdilerde pek hatırlayan olmasa da o zamanlar her hafta beklediğimiz bir programdı Müzik Yelpazesi. Zaten tek kanalımız vardı, onda da değişik müzikleri dinlemek için elimize geçen her fırsatı mutlaka değerlendirirdik. Sezen Cumhur Önal'ın sunduğu bu programda kısıtlı dünyamıza yeni bakış açıları gelirdi. Gerçi Sam Brown'ın Stop ve Nat King Cole'un Unforgettable'ından fena halde sıkılmıştık. Sanırım Sezen Cumhur Önal'ın en sevdiği parçalardı ve zırt pırt dinletirdi bize.
Tumblr media
0 notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Fright Night (1985)
80'lerin kendine has havası filmlerine de fena halde yansımıştı. Eğlenceli, komik, hareketli ve deli saçması bir dolu iş ortalıkta dolanıyordu. Video kaset dükkanlarına gittiğimizde çıkamazdık. Seçenekler bol ve hepsi de birbirinden güzeldi. Tabi bu o zamanlardaki fikirdi. Şimdiden doğru o tarafa bakınca hepsinin saçmalık olduğu görünüyor da işte o zamanlar öyle değildi. Eğlenirdik, keyif alırdık.
Korku ve bilim kurgu filmlerinde ciddi bir artış vardı. Teknoloji ilerledikçe filmlerin içine giren efektlerin sayısı çoğalmış, bu da ilk başta işin cılkının çıkmasına sebep olmuştu. Ama arada az efektle kotarılmış pop corn sineması örnekleri de çıkıyordu. Fright Night da onlardan biriydi.
Tumblr media
2 notes · View notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Samantha Fox
Hani çocukken bakış açısı çok farklıdır, sadedir, pürüzsüzdür filan ya, heh işte Samantha Fox bu bakış açısını saçma sapan bir hale sokan kadındır. Güzelliğinden hatta daha özele inersek devasa boyuttaki memelerinden kaynakladır bu, 80'li yılların sığ ve sığır erkek çocukları için. :)
Yetenekleri de vardır elbette ama o yaşta ve o güzellik karşısında kayıtsız kalamayan erkek çocuklar için yeteneklerin pek önemli olmadığını da belirtelim. Hayatımıza nasıl girdiğini tam olarak hatırlamamakla birlikte Touch Me, Nothing's Gonna Stop Me Now, I Surrender gibi şarkılar, bazı dergilerdeki döneme göre oldukça seksi pozlar onunla ilgili ilk hatırladıklarım.
Tumblr media
4 notes · View notes
battlestarkelektika · 2 years
Text
Transport Tycoon (1994)
Gelmiş geçmiş en iyi bilgisayar oyunlarından biri sözü bu oyun için fena halde geçerlidir. Oyun oynamayı karşı taraftakini vurmak, indirmek, süründürmek ve her koşulda kazanmak gibi düşünenler oyun mantığını anlamamış, içselleştirememiş demektir. O nedenle de pek çok oyuncu bu iddialı sözün Transport Tycoon için geçerli olmadığını düşünür. Ama bu saçmalıktan ibaret bir düşüncedir.
Oyunun basit olması, grafiklerinin gerçek hayat gibi olmaması, elinde envai çeşit silah bulunmaması oyunun iyi olmadığını göstermez. Ancak bunu düşünen kişi için oyun kavramından bihaber denilebilir.
Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
battlestarkelektika · 2 years
Text
Levent Yüksel / Med Cezir (1993)
80'lerin garip ama samimi atmosferinden sonra yeniliklerle gelen 90'larda hayat biraz daha saçma bir hal almaya başlamıştı. Özellikle başlarda ipini koparmış tazı gibi her yana ve yöne doğru koşarak ilerliyorduk. Bir dolu saçmalığın yanında iyi işler çıktığı da oluyordu elbette. Pek nadir bulunan bu işler sadece o zamanlara değil sonraki 10 yıllık dönemlere de damga vurabilmeyi başardı.
Levent Yüksel'in ilk albümü Med Cezir de bunların başında geliyor. Biz onu Sezen Aksu'nun vokalisti olarak tanıdık. Sertab Erener'in de eşiydi. Ama adam bir albüm yaptı ve dönemin pop anlayışına ağır bir darbe indirdi.
Tumblr media
0 notes