Tumgik
bayba-official · 2 years
Text
Bir kadın tanıyorum;
Yıllarca parçalı bulutlu gözleriyle mutluymuş gibi davranmaya çalışmaktan yüreği göğüs kafesinde bir müebbet mahkumuna dönüşmüş. Sormuyor bile artık kapının anahtarını, kilidin açılıp açılmayacağını…
Farkında bile değil ne kadar güzel, ne hoş endamlı, yüreği ne kadar saf ve elleri ne kadar mahir, sevmekte bir insanı. Tanıyorum, bin yıl gibi, sanıyorum on bin yıl gibi. İri gözlerinde dünyanın 2-3 en bilinen hayali, kavuşmasın diye onlara etrafını saran çiyanlarla yaşıyor. Nasıl canının içine içine basmışlarsa zehirli hançeri, dur şu yarayı saralım desem hem gözünde yaş hem pençeleri dışarıda, yanına yaklaştırmıyor! Bayrak sanki ama ülkesi yok, yol gitmez bir tepede göndere çekili, bakıp gurur duyacak kimse yok! Oysa kuş tüyü yüküyle sevgiyi avucuna koyuversen, alıp onu dağlara çevirir yurt yapar, o yurtta haneler büyütür kent yapar, yarım kâse un ile kırk tabağı süsler, gel gelelim göz yaşını silmeye gücü yok… Severim dedim can ile canan oluruz, kör kuyuda Yusuf’a umut oluruz, çakılıysa çivi bağrına hürriyet oluruz, silleyse bahtın duvar oluruz.. Döndü dolaştı, kendini suçladı, pişmanlığı gam ile harmanladı, heves eden gerdanını kendi eliyle boğazladı, yok dedi suçu omuzladı. Bir kadın tanıyorum gözleri sanki aynalara kör olmuş. Ne yükler sırtlanmış yorulmamış, bir namert ile olmaz bir yola umutlanmış, içinde onu gömeceğine kendini tabutlara bağlamış.. Bir kendi için değil, bütün mazlumların namına ağlamış.
Bayba
1 note · View note
bayba-official · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
bayba-official · 3 years
Text
“EHVEN-İ ŞER ÇEMBERİ”
Tumblr media
Bir şekilde hayatta kalarak geldiğimiz 2022’nin ilk günlerinden itibaren, siyasette ve haliyle hem ulusal basında hem de sosyal medyada çok yoğun bir şekilde tartışılan konuların başlıklarına şöyle bir bakalım;
-Erken seçim olacak mı?
-Döviz ve altındaki yükseliş nereye gidiyor?
-Hükümetin 19 yıllık tahtı mı sallanıyor?
-Muhalefet ortaklarının adayı belli mi, Mansur Yavaş neden olmaz deniyor?
- Z kuşağı aşağı, Z kuşağı yukarı, Z kuşağı ülkeden kaçıyor!
- Çıkar telefonuna bakayım!
- Kadın cinayetleri. Her giden candan sonra aynı cümle; bu son olsun artık yeter!
- Sokak hayvanları itlaf mı edilecek?
- Dış güçler, mevduat lobisi, zincirle bağlanmış sıvı yağ tenekeleri, akaryakıt kuyrukları, alarm takılmış bebek maması, lüks tüketim çıtasını aşan kadın pedleri ve dahası…
               Şimdi de hükümetiyle, muhalefetiyle, seçmeniyle şöyle bir şapkayı önümüze koyup bakalım biz buraya nasıl geldik.
Irak’ın işgalinde verdik ilk istikrar ve irade testimizi ülke olarak ama sınıfta kaldık! Çünkü öyle kararsız, öyle yalpalayarak hareket ettik ki, siyasi olarak ulusal çıkarlarımızın orta ve uzun vadede neleri gerektireceğini görmeyen veya görmek istemeyen İÇ GÜÇLER sayesinde zafiyetimiz göründü, o küçük gedikten bakın sonra kimler nasıl girdi!
Resmi tanımıyla FETÖ benim 30 yıllık deyimimle FETTOŞ terör örgütü, bu terörü babasının evi olan ABD’den çeyiz taşır gibi gün gün taşırken hadi siyasiler kendi deyimleri ile saflarmış kandırılmışlar da biz millet olarak ne yaptık? Hemen söyleyeyim, hani o yüce önderimiz olduğu halde elleri öpülesi merhum validesine şimdi burada söylemekten utandığım ama sahibine iade etmekten geri durmayacağım o sözler söylendiği zaman, ne öyle bir yiğidi yetiştiren anacığına hürmeten ne de var gücüyle “Türk Milleti çalışkandır, Türk Milleti zekidir!” diye haykıran ATAMIZIN şahsiyetine, hizmetlerine hürmeten hukuken gereği yerine getirilmedi ya, işte o haysiyetten yoksun, beyin gücü yalnızca komut almaya odaklanmış diğer memelilere denk insan müsveddelerine dediler ki,
“BUNLAR UYUYOR SİZ YÜRÜYÜN!”  
Tabi ki, kendi sahip olduğu hakların her bir zerresini ona BAĞIŞLAYAN Cumhuriyetin kurucusu ve bu davası uğruna ömrünü vermiş o sarı saçlı mavi gözlü devin validesine ağzından salyalar saça saça hakaret edildiğinde susarsa birileri, orada anlayacaksın ki KADININ ne ölüsüne saygı var, ne de kıymetli dirisi! Ama sokağa çıkıp, herhangi birinin annesine hakaret etmeyi denerseniz bu makaleye güvenip, size yapacaklarından sorumlu değilim. Çünkü Atatürk’ün bir umutla övdüğü bizler öyle yozlaşmış, öyle benciliz ki, bizi dürtmeyen değneğe zevkle bakar olmuşuz!  Oysa Anadolu’nun ruhunda, dindar nesil yetiştirme telaşından evvel birlik, imece, dayanışma, iyi kötü saygı ve hürmet vardı. Şimdi hiç boşuna başkalarını suçlamayın, siz uyudunuz, onlar yaptı!
Ne mi yapıldı?
Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına alıyorlarken TC ibareleri gece gündüz hummalı çalışmalarla kaldırıldı, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” tabelaları salkım saçak toplandı, öyle sağda solda Türklük, Türkçülük, milliyetçilik söylemlerinde bulunmak bölücülük sayıldı.  TRT’de bir hain bölücü itin mektubu okundu ve şu anda muhalefeti PKK ile sarmaş dolaş olmakla suçlayan siyasilerle beraber, kendi varlıklarını onların varlığına bağlayan, ülkenin kemikleşmiş %28’lik taraftar seçmeni de salya sümük o mektupla ve söylenen kardeşlik yalanlarıyla ağladı! Bu ülkenin şerefli, sadık, onurlu subayları, akademisyenleri, yazarları, gazetecileri milyonların sessizliğinde aşağılık kumpas davalarında yargılandı, hapis yattı!
Niye mi?  
Çünkü o hep dillere pelesenk olan DIŞ GÜÇLER adları gibi biliyordu ki, bu memleketin uyurgezer, kulaktan dolma bilgiyle ahkâm kesmeye bayılan, okumayı angarya gören, okuyanı kâfir diye karalayıp dışlayan ve kendi kompleksli, bencillikle harmanlanmış EGO’su ağzından fışkıranları, çok daha fazladır sayıca diğerlerinden! İşte tam bu alçak davalar zamanında yazmıştım şu sözümü; “Kalabalığın yalanı, yalnızın doğrusunu bastırır!”
Peki, şimdi burada kabahat kimde?
İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed diyor ki; “Ben Allah ile kul arasına girmem” sen gidip şeyhlerin eteklerine sarılıyorsun, onlar olmadan yolunu bulamayacağını sanıyorsun ve aslında, “Kuran sizin için apaçık bir yol göstericidir” diye bangır bangır gelmiş Allah kelamını pas geçiyorsun! Tabi sana kendini şeyh diye yutturan bir soysuz dayayıverir ağzına, kendi uzvundan uydurduğu nur çeşmesini!
Muhalefet nedir?
Benim anladığım şekliyle muhalefet etmek, hükmedenin verdiği yanlış hükmün karşısında durmaktır. Kundaktaki çocuğun bile yemeyeceği numarayı yiyip, adaylığından neredeyse kendisinin bile haberi olmayan çatı adayla çıkıp kendi çatısını kendi başına yıkmak değil! Muhalefet akılcılık ister, bilimsellik ister, durum okuma becerisi ister! Eğilim yoklamasını laf olsun diye yaptırıp tepeden aşağı atama adaylarla seçime girmek, Albert Einstein’ın dediği gibi sürekli aynı şeyi yapıp farklı sonuç bekleyen deliler gibi, aynı kadrolarla kaybedeceğini bile bile sırf yerini korumak için kantarın topuzuna can simidi gibi sarılmak değil! Muhalefet etmek, şartlar ne olursa olsun, doğruyu, ulusun çıkarları için tastamam doğruyu söylemek ve muhalefet edilenin ağzına sakız edeceğini bile bile ona argüman vermekten korkmaktır! Çünkü hiç korkusu olmayanlar değil, gerçekten gelecekten korkan, samimiyetle kaygılar taşıyan, kaybetmekten korkanlar kazanır! Sen ayaklanma devrine ait ve resmi olarak kaldırılmış adıyla gezersen ağzına dolayıp memleketini, Atatürk’le dolaylı hesaplaşma heyecanı taşıyanları bir yerlere getirip orada mıhlanmışçasına tutarsan, sana benim 4 yaşındaki yeğenim de sorar; “Bu nasıl Atatürk’ün partisi!?”
               Kadın korkusu!
Ödü kopuyor bizim milletin, kadınlar öne çıkacak diye! Böylesi bir aşağılık kompleksi de taşırsan güzel kardeşim, ne gerek var ki zaten senin dış güçlere? Anan.. desen zıplıyor, elin kızını varilde yakıyor, sokakta delik deşik ediyor, boğazını kesip başında oturuyor, tecavüz ediyor, avukat ulan avukat.. Avukat öldürüp, kanundaki Schliemann yarması gibi boşluktan da sızabilmek için “Askeri kimliğime laf etti” diyor! Sen askerlik nedir biliyor musun? Askerlik bütün bir ulusun, ayırım gözetmeksizin her bir ferdi için ölmeyi onur sayan kişiye denir! Kadınlardan rahatsızlık duyanların bana kalırsa tamamının kadınlarla veya kendi cinsiyetiyle ilgili bir yarası var. Yeterince erkek hisseden biri için kadın, tek tamamlayıcıdır, ödüldür, olağanüstü bir fırsattır hiç bakamayacağın bir pencereden kâinata bakmak için…
Şimdi ensemizde boza pişiren ekonomik buhranı bir kenara bırakıp, gözlerindeki ışıltıya mı bakalım? Bakınca ne geçecek? Şimdi evine yağ alamayan vatandaşın, “eskiden tüp kuyruğu vardı” diyen ama asla o kuyrukta neden beklediğini anlamamış vatandaştan bu hesaba göre alacağı var mı, yok mu? Bence var! Çünkü bir ülkede işler ters gidiyorsa eğer, o ülkeyi yöneten baştan aşağı her bireyin sorumluluğu 4 birim ise, onları orada ısrarla tutan halkın sorumluluğu 6 birimdir! Her vatandaş, alamadığım her ihtiyacımdan sorumludur! Oy vermek gül vermeye benzemez, gülü verir güldürürsün, oyu verir gülü soldurursun! Tarımda, hayvancılıkta, sanayide ithalat çılgınlığı varken, siz ekmeyin parasını alacaksınız dendiğinde ağzının suyu akan köylüdür o  sorumluluğun ortağı!  Kuran belli, sünnet belli, farz belli diyemediği yani bilmediği ve kendinden emin olamadığı için bir şeyhin şefaatine kendini muhtaç sanan her bireyin elindedir Enes’in ve onun nezdinde solup giden, kimi tecavüze uğrayan, taciz edilen, zorla evlendirilen, aklını tahakküme devreden her evladımızın kanı, kararan umutları! Aman canım ne var ki, namaz kılıp kuran öğreniyorlar sohbet ediyorlar diye diye siz tebelleş edip içini doldurup palazlandırmadınız mı o fetöcü alçakları?! Ama işte hükümet bile övüyordu…  Çünkü senin aklın yok, hükümet överse tamam, döverse aman!
SEN YAPTIN! TAKIM TUTAR GİBİ EZBERDEN TUTTUĞUN İÇİN HER TUTTUĞUNU;
BÜTÜN ALEM GÖRÜYORDU, SAZAN GİBİ HER ATILANI YUTUĞUNU!
SANA DIŞ GÜÇ NE GEREK?
 Erken seçim olursa ne olacak?
Ben size söyleyeyim, HİÇ!
Çünkü… neyse bunu sonra anlatacağım…  
 BAYBA
0 notes
bayba-official · 3 years
Text
“SİLLE”
İskandinav kıyılarına uğrayan balıkçıl kuşlardan birinin kuyruğuna takılmışım sanki, kuş tüyünden vazgeçmedikçe ben hürriyete yürüyemiyorum. Belki bir ağaca yahut kayalığa çalıverse sırtını kaşımak için, hemen oracıkta bakmadan nereye ineceğime salıveririm kendimi ama yapmıyor arsız! “Tetikçiyle pazarlık, iş sahibini götürür.” demiştim bir vakitler. Şimdi bu ihtiyar kuşun kuyruğundan kurtulmak pahasına, çoktan bile razıyım bir çifte gümbürtüsüyle gökten yere, boşluğa savunmasız dalışa. Çoktandır açım, dizlerimi de eziyor namussuz her pike yapıp suya dalışında. Bazı zamanlar uskumru oluyor sürüden ayrılmışsa yahut meraklıysa yüzeye doğru ışığa çıkmaya, bazı bazı da kırmızı yanaklı sarı-mor sırtlı irice düğme gözlü bir şeyler. En çok batağa girdiğinde kesiliyor nefesim, kötü kokuyorum o zaman, rengim bulanıyor, beni kim görse uzak kaçıyor. Sanki onlar değil sırlarını kötü rüyalarıma gömüp sustuğum ve zaman zaman kendimden bile koruduğum! Öyle ya! Sille gökten gelince, toprak bile sırtını dönermiş, insan vurulunca değil, yalnız kalınca çökermiş.. Elbette hep kötü değil misafir evimin sahibine muhtaçlık. Yoksa nereden görürdüm yanı başımda tok sandığım bunca açlık! Şimdi tam zamanı sükunetle beklemenin, bu ıslak ve rüzgarlı ayazdan çıkıp bahara girene kadar sadece dinlemenin. Nasılsa çıkınca kuyruktan ben de biraz tüy olurum, savrulsam bile fırtınalarında bu dünyanın, tek özgürlük olsun da ben yolumu mutlak bulurum!  Sızlıyor olsa da şimdi inlediğim şafaklara tanık geceler, günü geldiği zaman adımdan kaçanlar bile, haykıra haykıra heceler...  Bayba
1 note · View note
bayba-official · 4 years
Text
“ZORBA”
Bilmediklerim, bildiklerimin üzerinde tepinircesine yürürken, attığı her adımın, kontrolüm dışında başlamış hayatımdan gittiğini fark ettiğimden beri, “zorba” derim hayata. Bilmek ve bilmeye olan hayranlığımın aslında özgün ve özgür iradem olmadığını öğrendiğimden beri ise, hayretle bakıyorum geçmişime. Ellerim, ellerime can katan kanım, susuz dudaklarımda küle dönüp masama dökülen sayısız sigara... Öyleyse niçin? Niçin bunca soru? Niçin doğru cevabı olmadığını bile bile ateşe koşan akrepler gibi koşuşum? Katman katman birbirinden ayrılmış toplumsal sınıfları yaratan yine onların gelmesine sebep olan eskiler değil miydi? Yoksa birbirine sıkı sıkıya bağlı sandığımız nesiller, aslında birbirini dik kesen apayrı birer şerit miydi? Niçin sormak zorunda olduğunu hisseder ki insan? Sorular peki, cevapları bulmak için tek doğru yöntem mi? Bayba
1 note · View note
bayba-official · 4 years
Text
“İSTİFRA”
Hissedarlarıymış gibi hırçınca bölüşmeye çalıştığımız şeylerin aslında hiçbirimize ait olmadığını sırası gelene iş işten geçtikten sonra nasip oluyor anlamak. Oysa dallarına çaput bağlanmış bir çınar ağacı gölgesince toprağım olsun diye hayaller kurardım ben de çocukken. Benim olsundu ama taş duvarlar yükseltmek yahut dikenli sözlerden tellerle çevirmek için değil bilakis, yurt olmak için harfleri kördüğüm olmuş çocuklara cesurca. Hep merak etmişimdir, niçin kördüğüm olur ki sözcükler insanın boğazında? Ne olur boğazında değil de damağında veya midesinde dursa? Boğaz çok acımasız değil mi sence de? Ses telleri zaten ölesiye yaralanmış, yanık tütün yağıyla sıvanmış biri için mesela benim gibi? Diyorum ya, ne olur boğazımızda değil de mesela sinüzit gibi daha üstte yer alsa? Nefes almak diyorum yani, söylenmemiş cümleler diyorum, bari nefes almaya engel olmasa.. Çelmeler, bubi tuzakları, patlayan öfke mayınları dizili bir yol düşün ardı arkası gelmeyen ve yol, cehennem ateşinden beter bir ateşin ortasından geçiyor yararak kızıl denizin yarıldığı gibi. Hani başka seçeneği olmadığından, tek seçeneğin de en istemedikleri arasından özenle seçilmiş bir yolda yürümek zorunda olmak var ya, işte o mecburiyetlere çok kırgınım ben. Özensiz dizilmiş kaldırım taşları üzerinde misket oynarken elimize batan küçük taş parçalarını umursamadan kafliklere odaklandığımız o günlere de en az onun kadar küskünüm. Telaşla dükkan dükkan dolaşan, örselenmiş pabuçlarına aldırış etmeden, koşmaya çalışan iftar hazırlığındaki annenin kaygısı var ya, ben o kaygının merhamette süzülmüş lavanta kokan göz yaşlarına da küskünüm. Hepsi gözümüzün içine baka baka bize söylenecek müthiş yalanlar için kalbimizin bilmem kaç parselini daha değerlenmeden kapatıp boş bırakmadı mı? Sahra çölüne de düşse umut, gayya kuyusuna da düşse, git ona tutun diyenlerin adları ile dolu değil mi mezar taşları? Benim haşin, hırçın ve laf anlamaz yüreğim bunca riya ve kaderin bumerang oynar gibi oynadığı mutluluk oyunlarıyla nasıl durulsun?! Ben cüssemin bin misli hüsran taşırken su damlasının bile kalın gelip akamadığı boğazım, içimde birikip organlarımı kemiren cümlelere nasıl dayansın? Hiddetim eritirken dudaklarımın sinir damarlarını, parçalayıp attığım zerrecikleriyle kuşatmalar dolusu kan dökmüşken, kim, ne maksatla öpsün ki beni? Kim anlar dağlarını traşlayıp üzerine sehpalık cam koymaya çalışmış birini? Bie hücrelerin seçici geçirgen olduğu söylendi ama ben seçemiyorum huzur ve kederi. Huzur sandığımdan keder fışkırıyor yanardağ gibi. Şiddetli umutsuzluktan mosmor olmuş göz çukurlarıma anlatsınlar da görelim şimdi aynı hikayeleri..
1 note · View note
bayba-official · 4 years
Video
instagram
“İĞNE” adlı şiirimi sevgili Taylan Akçayöz’ün eşsiz gitar icrası eşliğinde sizler için seslendirdim. @taylan_akcayoz 🍀🍀🍀 #baybaresmi #taylanakcayoz #şiir #guitar #guitarist #şiirsokakta #şiirheryerde #iğne #cuma #weekend #fridaymood #instagood #7geceromani #7gece #cumaakşamı (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CKE4zwpHjGn/?igshid=4i6v8i4xq6wu
2 notes · View notes
bayba-official · 4 years
Video
instagram
“ÖZLÜYORUM” Şiir-Seslendiren :BAYBA Gitar : TAYLAN AKÇAYÖZ @taylan_akcayoz 🍀 🍀 🍀 #baybaresmi #bayba #şiirsokakta #şiir #cuma #friday #istanbul #ankara #guitar #gitar #akustik #şiirheryerde #söz #müzik https://www.instagram.com/p/CJx-VRnnxqX/?igshid=lkb9jrk6f46t
2 notes · View notes
bayba-official · 4 years
Video
instagram
“Senin yerine” Şiir - Seslendiren : BAYBA 🍀 🍀 🍀 #baybaresmi #bayba #şiir #şiirsokakta #şiirheryerde #instalike #i̇stanbul #sözler (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CJwbEPAHsTq/?igshid=as86cm5hxhw5
1 note · View note
bayba-official · 4 years
Photo
Tumblr media
#bayba #baybaresmi #7geceromani #7gecedekendinibul #7gece #cumartesi #karantinagünlükleri #şiirsokakta #şiir #istanbul (Istanbul Province) https://www.instagram.com/p/CJQSK23MXSB/?igshid=1fy6k8vnzxtb9
1 note · View note
bayba-official · 4 years
Photo
Tumblr media
#baybaresmi #bayba #7geceromani #edebiyat #sözler #duvaryazilari #deneme #makeup #newyear #2020 #yazar #istanbul🇹🇷 #istanbul (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CJNIjVPs6d5/?igshid=1cha7peqz09uq
1 note · View note
bayba-official · 4 years
Photo
Tumblr media
#bayba #7geceromani #parolayayınları #friday #corona #covid_19 #kitap #kitapönerisi #roman #okullaraçılıyor #oku (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CGFok56MXWc/?igshid=9iuvll5zf8mh
0 notes
bayba-official · 4 years
Text
“Ayn ve Mah”
Evvel eski, uykuya çeyrek kala bir hasretin selası okunur içimde, çok derinlerde. Omuzlarımdan sarıp iki yanımdan, göğüs kafesime doğru sıkıştırıp ikiye katlar sanki o hasrete ait mengene. Gözümde sönen ferin, alnımda buharlaşan soğuk terin izleri gitmeden daha, küçücük bir el uzanıp sıkıca yapışır sağ elimin işaret parmağına. İşte o zaman, kesilen nefesimi inatla doldurup ciğerlerime, yırtıla yırtıla bağrım, açılır çatlayarak mengene, tutunur ayağa kalkarım, o sıcak, küçücük elin bana verdiği güçle... 
Kız mıdır oğlan mı görünmez, güler mi ağlar halde mi belli etmez, belki ay rengi yüzü, belki deniz, belki kömür renkte gözü, kim bilir ağır gelecek ileride ettiği bir sözü ama yine de, “Baba” diyecek diye, hasretle, umutla, kopara kopara her gece sinemdeki özü; 
Sadece elini görebildiğim hayal uğruna, tırnaklarımla tutuyorum yarını!
Bayba
0 notes
bayba-official · 4 years
Video
instagram
#gazimustafakemalatatürk #atatürk Hiçbir emel, hiçbir çalışma, hatta; Gelse dünyanın en büyük felaketleri başıma, Döndüremez yüreğimi senin olmadığın tarafa! Liderleri insanlar seçmez, Lider doğarsın, lider ölürsün! (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CEh0jK_Hyy_/?igshid=6ywgyz62x29x
0 notes
bayba-official · 4 years
Photo
Tumblr media
#baybaresmi #7geceromani Hala okumamış olanlar için, romanı temin edebileceğiniz sayfaları etikete bırakıyorum 😉 Keyifli okumalar 🍀 (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CEX65BAMAgK/?igshid=1cwz4wvm9lc81
0 notes
bayba-official · 4 years
Text
“SERV-İ SİMİN”
    Kar taneleri, birer pamuk parçacığı misali düşüyordu gökten. Yüzüm göğe dönük, ayaklarım tuz buz, toprağı örten taşların yüzeyinde birer pençeydi, tutunmuştum hayata. Kulaklarımda kalabalığın kahreden uğultusu, yalanlar birbiriyle yarışıyordu, bir elma dalında kurt basmış, kendi şekilsiz gövdesinden iğreniyordu. Mavileşmiş dudağımda gereksiz bir ıslık, havaya ciğerlerimdeki kederi buğulaştırıyordu, sen o vakit vardın da, seni de başka bir ecel sillesi kovalıyordu. Yoktun, yükün yükümden beter, kim bilir her yerin kan ter, üşüyen ellerini bir kazağın sökük kenarı sarıyordu. Rüyalar birer ihtiyar, bazı uyanmaya beş kala ağır aksak uğruyor, bazı bazı ise sokağından dahi geçmez halde, tanımazdan geliyordu. Ben de vardım o zaman, senin haberin yoktu. Küçük sırtımdan, başkalarını onurlandıracak, böbürlendirecek, daha rahat ettirecek eziyet lezzetinde yükler geçiyordu. Ben seni buluncaya kadar geçen zamanda, doğanlar, ölenler, bir ekmeği bir yabancıyla bölenler, sokakları süpürmeye değer görmeyenler, balçık içinde körleşmiş gözlerini ömrüme dikenler oluyordu. Sen vardın da, hayat beni sana seni bana pişiriyordu. Sansarlar başucumda uykumu izliyor, yastığımın altındaki mandalinayı çalmanın yollarını arıyordu... Kızıl toprakta bitmez çiçeklerin tohumlarını serip toprağın serçe parmak boyu altına, umut filizleri beklediğimiz, kimsemizin sadece kendimizden ibaret tek kişilik dev bir ordu olduğu zamanlardı, tam hatırlamıyorum belki bir sonbahardı, sen de vardın hatta fakat, henüz sana gelen yolum epey vardı. Sancılarına ortak koşmanı isterdim yüksünmeden çekmek üzere. Tıpkı demlikte kalan son demi, kavruk boğazından kesip bana vermeye çalıştığın kadar, bana satmanı isterdim. Ben de oralardaydım, sen dizlerinin üzerinde yeri tutuyordun, düşmesin diye, ben balkon kenarından sarkıyordum düşünmeden düşersem yanarım diye.. Uzağın, uç vermiş umutlarında bir yerlerde adını gördüm desem, değil, sinemde bir yerde gözlerine denk gelecek delikler mi vardı ki, daldın tereddütsüz, gizlediğim hecelere? Neredeyse imkansız olduğunu bilerek sarılır mı insan, rüzgarın ensesine? Fırtınaları ceplerine sığdırmış çocuklardık biz elbet, rüzgar ne ki bize?
Mevsim kıştı, kar yağmamıştı, soğuktu fakat kimse kışa doymamıştı, ben zaten hiç doymadım. -40 da gördüm kimsesiz bir sokak termometresinde ama, hiç yokluğun kadar sızlamadım. Palas pandıras, ite kaka, delik deşik uykumdan uyandırdın. Kimdin, neydin, kimin nesiydin, sormadım... Sormadan anladıklarınla yüzleştikçe, anlatmadan bildiklerimin sevincini gördüm yüzünde. Dalında kurt düşmüş elmayı yerden kaldıran kuşun boynundaki gerdanlıktaydı sanki adın, belki o ağacın ta kendisiydi varlığın. Gümüş, dallarında kendisinden müstesna ipek yapraklar, kimi dal silme elma, kimi daldan kapkara dutlar sarkar, kimi kiraz fakat gövdesi her nasılsa, baştan tepeye, tepeden köke kadar ayaz... Kimi dalları koyuca, kahve-rengi, kimi çoktan beri fikriyattan beyaz... Ben de vardım dalların ucunda, bir arı çaldı beni yolda vazgeçti sanırsam, düşürdü toprağa. Düştüm, amenna, sen de vardın, boy veriyordu buğday, çeltik yana yatmaya yüz tutmuştu, en güvendiğimiz dağları kar basmış, en unuturuz sandığımız anlar, beynimizde yuva yapmıştı. Bir kış akşamıydı, deniz deli çağlayan gibi dövüyordu karayı, dünya hayli çirkince bir devdi, nispeten iyi biriydi çaydanlık, usul usul bir masada bize yanaştı uykusuz bir aydınlık. Sen de oradaydın, yolumuzu kaybetmiştik, dikine duran bir mermeri kılavuz edinmiştik. Seni titreme, beni delirme nöbeti sarmıştı. Kolaya kaçtıkça zorlaşan ömrümüze çok güzel olması, olması ihtimalini bile düşünmediğimiz kadar mucize bir çarpışma rast gelmişti. Ben de oradaydım, boğazlı kazağımda varlığının sevinci vardı. Titrek ve tedirgin damarlarında ecel telaşıydı sevda, mevsim tekinsiz bir kıştı. 
Örselenmiş aşkların, anıların, eksiği yaşanan anaların gölgesinde, sevda idi adı sıkıca tutunduğumuz  toprağın. Benimki nasılsa bitmez diye senin umudundan yedik, içtik, uzun uzun baktık boşluğa epey delirdik. Aslında en akıllı sanıldığımızda deliydik. Azalması beklenen kış soğuğu adeti yerine getirdikçe artan dert stoklarımıza rağmen, dağların arasındaki vadileri çökerterek tırnak çapımızla eşeleye eşeleye, hayli yol geldik. İkimiz de oradaydık, başka kimse yoktu, en çok umut çoktu, en az insan ve yaz. Kışlar kimsesiz geçtikçe güzeldir dedim ya sana, kimseler bizim kimsemiz değildir... Büyük bir evrende, küçük bir ihtimali ıskalamadık ya, bizi istemesek, kimse göremez... BAYBA
2 notes · View notes
bayba-official · 4 years
Photo
Tumblr media
🦁 #27temmuz #dogumgunu #bayba #baybaresmi #7geceromani #temmuz #şiir https://www.instagram.com/p/CCmo63bMG8N/?igshid=182del141n55w
0 notes