Tumgik
hammurabla · 8 years
Text
şiir yazan bir ev kadınının ahlakı
Pazar günleri şiir yazarım. Kocam ve biri kız, diğeri oğlan iki çocuğumla yaptığım Pazar kahvaltılarını sevmem. Çocuğum bırakma o parçayı demekten, kocamın çayının bitip bitmediğini kollamaktan yorulurum. Yüzüme yapıştırdığım şefkatli, güleryüzlü anne suratını arkamı döndüğüm anda çıkarırım. Bir elimin baş parmağıyla şu üçünün basını ezmek isterim. Küçüğünün canı acır. Onu en alta koymak istemem. Bugün de bir Pazar. Bir pazar kahvaltısı olmamıştır ki; hır gür çıkmasın. Bir Pazar kahvaltısı olmamıştır ki; ben arkasından şiir yazmayım. Pazar kahvaltısı sonrası ellerimde yara çıkar. Yine de yazarım. Şiir mutlaka yazarım. Mesela şimdi bir şiir yazıyorum. Elim yara içinde ama yazıyorum. En pahalı sigarayı alırım. En güzel yüzüğümü parmağıma takarım. Kızla oğlan kursta. Daha önce dinlemediğim türden müziklerin çaldığı buraya gelirim. Genellikle kadınların kıyısında otururum. Korkarım kocamı aldatmaktan. Bir güzel bakışa tav olurum sanırım. Bacağım baldırım açılır, kapatmakla uğraşmam. O denli yazarım. Aklıma ne gelirse. Vallahi aldırmam, billahi aldırmam. Pazar sabahları şiir yazmak isteyen kadınlar, birbirine yakın masalar bulurlar burada. Ne de olsa evliyiz. Ne de olsa bedbaht hayatlarımızdaki çıkmayan lekelere nüfuz etmek isteriz. Ne de olsa ellerimiz yara. Yüzümüz çok güzel. Ne de olsa Pazar günleri şairiz hepimiz. Pazar kahvaltısından sonra buraya geliriz, bir kahve içeriz Masamızın kenarındaki lekeyi sileriz. Şairsin yapma deriz. Evde leke çıkarttığın yetmedi mi! Bazen hayal kurarım. Benle röportaj yaparlar. Şiir yazmaktan baska neler yaparsın. Televizyon seyrederim. Televizyondaki o adamın yavşak sesini çok severim. “İyi ama Şebnem hanım bu elbisenin dekoltesi fazla değil mi” deyişi yok mu. Yani afedersiniz ama hemen kocamı canım çeker. Şebnemin de öyle “ha ha ha” deyip memelerini salışı. Valla canım çeker. Keske Şebnem de şiir yazsa. O yazsa ben salsam. Ya da tersi de olabilir. Sırayla. Şimdi şu şiiri yazarken düşünüyorum da, bu Şebnem niçin beni etkiliyor. Adamla niye cilveleşiyor. Şiir yazan bir ev kadının ahlakını niçin bozuyor. Yuvama pornoyu niçin sokuyor Bizim evimizin bir siki yok mu. Var. Söyleyeceklerim bundan ibaret. Ay İsmail bunları duysa beni hiç tanıyamaz. “Ne ayaksın kız sen” der. Yatırır siker. Oysa kocamın iyi huylu karısıyım ben. Çocuklarımın kıvrılıp göbeğinin üzerinde uyudukları canım anneleriyim. Yalan söylüyorlar ama napsınlar, onlar da böyle olmak zorunda. Güzel annem demezlerseeeee! Annem süpeeeeer demezlerse! Biricik karıııııım diye methetmezse kocam beni, U T A N I R L A R! Ayıplar toplum onları. İste böyle yuvarlanıp gidiyoruz. Pazar kahvaltısından sonra ben bunları yazayım diye. Yoksa ellerimdeki yaralar kalır geçmez ölürüm!
gül abus
5 notes · View notes
hammurabla · 8 years
Video
youtube
elin, belinda, karanlığın gölgesi örter beni
bırak kucağında dinleneyim
dahasını dilerdim, ama ölüm ele geçiriyor beni
ölüm hoş gelen bir konuk şimdi
toprağa koyulduğumda, gömüldüğümde dünya üzerinde 
hatalarım üzüntü yaratmasın yüreğinde
hatırla beni, hatırla beni, ama ah! unut kaderimi
hatırla beni, ama ah! unut kaderimi 
hatırla beni, hatırla beni, ama ah! unut kaderimi
hatıra beni, ama ah unut kaderimi
2 notes · View notes
hammurabla · 8 years
Text
bende sığar iki cihan, ben bu cihana sığmazam yersiz, yurtsuz cevher benim, hiçbir mekana sığmazam hem sedefim hem inciyim, sırat'tan da geçiciyim bunca atlas kumaş ile ben bu dükkana sığmazam gizli hazine benim işte, göz önünde olan da ben maddenin cevheri benim, dağa, ummana sığmazam can ile cihan benim, dünya ile zaman menem ama ne dünyaya, ne zamana sığmazam yıldızlara felek benim, vahiy ile melek benim çek dilini dilsiz kesil, ben bu lisana sığmazam zerre benim güneş benim; çar penc û şeş sırlar benim her şey açık ve meydanda, ben bu meydana sığmazam ateşteki ağaç benim, dönüp duran şu taş benim bak şu ateş yalımına, ben bu yanana sığmazam şeker benim, bal da benim. güneş benim ay da benim herkese can bağışlarım, ama ben cana sığmazam gerçi bugün nesimi'yim, haşimi'yim kureyşî'yim bundan uludur ayetim; ayete şana sığmazam
nesimi
1 note · View note
hammurabla · 8 years
Quote
küçük kedim     molozlu sokakların ağır uykusundan gerin  bilirim ki sen     bu çöplükten değilsin  benim gibi garipsin  ikimizin de unuttuğumuz     kuşları bol        ağaçları bol bahçelerdensin  koca duvarlı sokaklarda sıkılmışsın     ve canından bıkmışsın.
Asaf Halet Çelebi
3 notes · View notes
hammurabla · 8 years
Text
erik ağacım
hayat dallarını çocukken savurdum öylesine bir yeşil erik çekirdeği nasıl erişti gövdeme gövdemi de geçip gölge oldu başıma
beton duvara oturduğum zaman ağzımın sularını akıtan erişemediğim eriklerine bakıyorum kendime benzetiyorum ince ve kalın dallarını gövdesindeki büzük yolları meyvelerini ve yapraklarını      erişemediğim bana
üzerine düşünüyorum biraz sonra            sanırım hikayelerde anlatılan bengisu budur deyip geçiyorum ve hayretle kafamı kaldırıyorum  hayat vermek ne kolay ilkbaharda açan çiçeklere
fakat bu yıl meyveleri ufacık ateşler sönmüş tekmelenen gövdesinde benzi soluk elimi sürdüğüm zaman öksürüyor hali nicedir, bilemiyorum yanıbaşımda olsaydı keşke aşıcı baba
0 notes
hammurabla · 9 years
Note
Tumblr ana sayfana en çok neler düşüyo?
Heralde bu sorunun amacı en çok hangi sayfaları takip ediyorum :) En çok dövmeler ve dövme taslakları düşüyor. Sonra illüstrasyon, doğa fotoğrafları, kedi köpek, oyun gifleri, gözden kaçan film tavsiyeleri ve tabii ki nü jkjjkffk
0 notes
hammurabla · 9 years
Photo
Tumblr media
sapkın
odanın kapısı açık ardına kadar kırışık beyaz çarşafla kaplı yatağın üzerinde bir aşık yatıyor canlılığın, nefesinin acısını çekiyor tavanındaki sıva döküntülerini izliyor sabahlara kadar sessiz intiharlar düşlüyor perdenin arkasında gördüklerine küfrediyor paslı çiviler çakıyor kafasından ayak uçlarına kadar
mağarasına sokulsanız, ışıklarını saklar istemez mühürlenmeyi dilden dile: ‘sapkın ve kaybolan’ anlamsız insan bedenlerini mum ışıklarıyla bezeli sofrasında, cinlere ikram eder onun olmayan çıplak kollarını ve bacaklarını buzdan duvarlara yaslar
“o hasta, gidip görünse ya hipokrat yeminli bir doktora” oh cicim yemişler seni, bilmiyor musun?  hipokrat öğrencilerini tapındırtırdı kendine nasıl güvenirsin bir bilmesinlerciye? ‘sapkın ve kaybolan’ elbette istemez mühürlenmeyi dilden dile
benimle savaşmaktan yorgun düşmüş zihni, gözü seğiriyor savaşmasa da kucaklasa keşke o benim biricik eski dostum, kaşlarının ortasındaki kirpikleri seyrediyor gözleri kapalı ve açık, olağanca dehşetle kaybolmuş kalabalıklar içinde
kanseriyim gecesine gündüzüne deli divane aşık kanserine
0 notes
hammurabla · 9 years
Text
21. yüzyılın sirkülatif teizm-ateizm tartışmaları
internetin yaygınlaşmasıyla artık günümüzde klasikleşen bir fenomen. hepimizin yakından bildiği; olayla alakamız olsun ya da olmasın çekim gücüne karşı koyamadığımız, kendimizi ibrenin bir ucunda bulduğumuz vazgeçilmez tartışma. lütfen bu yazıyı okurken teist veya ateistseniz bir tabure çekip yanıma oturun ve kendinizi soyutlamaya çalışın. zira amacım bir tarafı haklı çıkarmak değil. türkiye’deki tartışmaları baz aldım fakat dünyada da çok farklı olmadığı için genele yayabiliriz. 
edit: deistseniz, panteistseniz cartsanız curtsanız kurtuldum sanmayın. tanrıcı-tanrıcı(klasik müslüman-deist) tartışmalarını da kapsıyor bir bakıma. dinli, dinsiz kendinize istediğiniz menüyü yaratın.
iki tarafı da ortalama üstü kabul edelim(özellikle türkiye’de biliyorum zor bir durum) ve argümanlarına göz atalım. neden ortalama üstü kişilere bakıyoruz: bu saatten sonra ne “madem allah var niye kötülük yaratıyor, bebeklerin ölümüne seyirci kalıyorrr????” karikateistiyle, ne de “şu elimdeki kalemin bile bir yaratıcısı var kardeşlerim” dincisiyle uğraşamam, tahammül edemiyorum, kusasım geliyor kusura bakmayın. 
Tumblr media
-google’a boks yazıp altlara inmeye uğraşmadan 2. görseli kapızladım çaktırmayın ;))))-
1) önce allahless köşesi evrimden girer. evrimden girmese bile ucundan kıyısından illa evrime dokunur. bu yazılı olmayan bir tartışma raconudur. iki taraf da bir şeyler anlatır, din köşesinde olan kişi evrimi yalanlamaz, evrimin islamla çelişmeyeceğini çünkü ademin ilk insan(homosapiens) değil ilk uygar insan örneği olduğunu savunur(zaten ilk homosapiens ne lan lkjlkjl). ademin tek bir insan değil insanlar topluluğu olduğunu savunanlar da vardır. kuran’dan ilgili ayetleri gösterir ve 2. aşamaya geçilir.
2) bu sefer atak din köşesinden gelir, fiziğe girer. kozmolojik sabit ve birkaç şey(hassas-ince ayar argümanı) konuşulur. allahless köşesi evrenimiz haricinde farklı evrenler olabileceğinden(multiverse, daha ayrıntılı bilgi için the elegant universe belgeselinin 2. bölümünün 48. dakikasına bakabilirsiniz) bahseder. daha farklı argümanları, özellikle felsefi olanları konu dışında tutuyorum en fazla kullanılan bu olduğu için. bu noktada bilimle işin içinden çıkılamayacağı görülünce bir sonraki evreye gelinir. ayrıca allahın varlığının bilimle kanıtlanmaya-çürütülmeye çalışılması süper bir kafa ya bayılıyorum. zamanında benim de yapmışlığım var maalesef çok yaygın
not düşelim: allahless ilerde her şeyin bilimle açıklanacağı tezini bol bol kullanırken dindar her buluşun onlarca soru getireceğini ve asla dinin bilimle çökertilemeyeceğini savunur.
3) allahless tüm gücüyle hadislere ve sünnete saldırır. dediğim gibi zaten dindar vasat değilse hadisleri çoktan reddetmiştir ve hadislere inanmadığını söyler. allahless bir atağa daha kalkar. bu kez kuranı hedef tahtasına alır. birçok ayet gösterir. dindar ayetlerin yanlış çeviri mağduru olduğunu söyler; düzeltir, açıklar. allahless müslümanların başta olmak üzere dindarların halini gösterir dünyada, dinlerin afyon olduğunu savunur. dindar islam hariç diğer dinlerin değiştirildiğini, islamın ise yanlış anlaşıldığını, çarpıtıldığını anlatmaya çalışır. hadis ve hurafeler terk edilirse insanların özgürlüğe kavuşacağını iddia eder. malesef allahlessların çoğu mezhepleri reddetmek ne tam kavrayamadığı için anlatmaya çalışır dedim yoksa anlaşılmayacak bi durum yok(ben hadisleri reddediyorum diyen kişiye hala senin dinin recm emrediyor siktir git karşımdan diyen vardı ekşide). üst düzey bilgi birikimine sahip allahlessların bile bunu kabul etmekte zorluk çektiğini gözlemliyorum. karşısındaki sünni olursa hemen alt edebileceği için bu konforun dışına çıkmak istemiyor veya hep sünnilerle tartıştığı için ayet ve hadisleri karıştırıyor olabilirler, ikisi de makul sebepler hak veriyorum. bu noktada allahless gerçek islam hangisi ehe ehe kafanıza göre islam uyduruyorsunuz 1000 tane islam oldu şeklinde şakalar yapar. (daha ekstrem bir versiyon olarak ”1400 yıldır araplar anlamamış da siz mi anladınız islamı aq”)
Tumblr media
4) çoğu tartışma bu noktada biterken bazen 4. evre olarak felsefeye girilir. madem argümanlara bakıyoruz eksik olmasın. dindar bazı ahlak bam tellerine basar. en bilineni: neden ensest yapmıyorsun sonuçta ahlak anlayışına göre ters olmamalı der. akabinde kavga çıkmazsa cevaplar, atışmalar… allahless bir tanrının yukarıda oturup ceza ve ödül yağdırmasını eleştirir, huri için/korktuğunuz için inanıyorsunuz der. yine cevaplar, atışmalar… bence tüm olayın en eğlenceli evresi burasıdır çünkü iki taraf da efsane mantık hataları* yapar, söylenilenler çarpıtılır, saçma ithamlarda bulunulur, konu saçma yerlere çekilir, küfür edildiği sıklıkla görülür.
* https://tr.wikipedia.org/wiki/Safsata   https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_fallacies
tartışma tekrar başladığı noktaya dönmüştür. din köşesi ikna olmaz, allahless köşesi hayli hayli ikna olmaz. saatlerini boşuna harcamışlardır. şimdi asıl soruya geliyorum. madem iki taraf da ortalama üstü ve “sorgulayan” bireyler olsa bile ikna olmayacakları, birbirlerine herhangi bir şey kanıtlayamayacakları belli, neden tartıştılar? bunu sorduğunuzda temelde benzer cevaplar gelir.
allahless köşesi: amacım insanları aydınlatmak, dogmaları yıkmak din köşesi: amacım insanları doğru yola teşvik etmek, yanlış tanıdıkları islamın doğrusunu anlatmak
peki gerçekten öyle mi?hmmmm. amaçları buysa: allah var-yok tartışmalarının %98,365′inde olduğu gibi neden birbirlerini göt etmeye çalıştılar? bu tartışmaları siz de yapmışsanız o anı düşünün. gerçekte ne için tartıştınız? gerçeği aramak-anlatmak için mi? benim gözlemlerime göre amaç tabii ki bunlar değil. kesinlikle değil yani birbirimizi yemeyelim(hişşşt evladım indir o elini bi dakika safsata değil bu. dinle bakayım yılların gözlemi). yine homo sapiens türündeki içten pazarlıklı dalyaraklığa şahit oluyoruz. trajikomik olan bu tartışmalarda taraf olan “sorgulayan” bireylerin çoğu bunun üzerinde düşünmedi bile belki de. kısa kesip cevaba geleyim. nedeni iknanın sarhoş edici gücü. birini ikna edince oluşan ve bizi delilercesine tatmin eden kibir. egonun kendini tatmin etmekten ibaret olan tiyatrosu. kendini zeki, karşı tarafı geri zekalı olarak görmekten zevk almak. belki de karşı tarafı ikna edince savunduğu olguya daha da ikna olacak olması? sorsanız iki tarafın da reddedeceği bir zavallılık. hatta belki de çok daha acınacak bir durum olarak şudur: karşı tarafı “daha az sorgulamış” olmasını umut ederek kendi argümanlarına cevap veremeyecek durumda bırakmak ve kendi fikrini “THE TRUTH” diye dikte etmek, kim bilir? egonun böyle dingil hareketler yapmanızı sağlayan bir yapı olduğunu biliyorum çünkü yıllar önce bizzat kendimde görüp yüzleştim, hala yüzleşiyorum.
kırmızı köşenin tanrısı, mavi köşenin şirki var dostlarım. adı da…
+say my name
-kibir
+you’re goddamn right
edit2: şöyle mantıklı bir eleştiri geldi: “Biografin incilden, islami ögeler kullanıyorsun yazılarında, mevlana şiirini hayatta kalma sebebi olarak sunuyorsun baya baya dine inanıyorsun. Ateizmi eleştirmen tutarlı mı?”
birincisi biyografideki bölüm eski ahit’in mezmurlar’ından(zebur) bir ilahi kesiti. ayrıca “biyografisinde yazıyorsa kesin inanıyordur” fikri de gayet yanlış. twitter biyografimde melek yargıcı fan club başkanı yazıyor yav öyle bir yapılanma içinde değilim kjlkjlkj. mezmurlar sanatsal gözle baktığım zaman ilahi bir anlatımın mükemmeliğe en yaklaşmış hallerinde biri bence. manzum olarak çok beğendiğim bir bölüm olduğu için orada yani. ikincisi dinler tarihini çok severim. mistisizmle ilgili her şeyi severim diyebiliriz. insanı daha yakından tanımak istiyorsak veya evrene farklı açılardan bakmak istiyorsak bunlarla ilgilenmemiz gerektiğini düşünüyorum ve sadece islami ögeler değil paganist, okültist, spiritüalist, mitolojik(daha geniş çerçeveyle ezoterik) ögeler de kullanıyorum. teist düzen eleştirisi yapıyorum. şizofren olmadığım için aynı anda hepsi olamam, kısaca kendi kendini çürüten bir eleştiri. hatta tam benim eleştirmem gerekiyor çünkü yıllardır tartışma izliyorum. iki kesimi de tanıyorum.
2 notes · View notes
hammurabla · 9 years
Photo
Tumblr media
yukarıdaki şiirimsiyi okumadan önce önemli not: beyninizi kenarda steril, vakumlu bir ortamda muhafaza ediniz. 
geçenlerde bunu yazan arkadaşın bir sapık olduğu ortaya çıkmıştı. kimmiş neyin nesiymiş diye facebook sayfasına bakıyordum. şiiri gördüm ve gözlerimin kanadığını fark ettim. ağzımdan çıkan ilk söz: “ancak yeraltı lağımından çıkabilecek bir şiir bu” oldu. sonra biraz daha bakındım ve gerçekten yeraltı edebiyatı yazarı olduğunu öğrendim jkhkljhkljh. yeraltı edebiyatı denen lağım tanımında da ciddiyim. bakın ben her türlü şiir okudum, her gün okumaya devam ediyorum. şiir akımların hepsini ayrı ayrı severim, saygı duyarım, hepsinin güzel örnekleri olduğunu kabul ederim. bana hiç zevk vermeyen garip akımını bile takdir ederim. hiçbir şiire de ön yargıyla yaklaşmam(bu iddialı oldu lan tamam bazen ön yargıyla yaklaştıklarım oluyordur.) belki zihnimi açabilecek kırıntılar bulurum umuduyla konusu milyonlarca kez işlenmiş olan AŞK şiirlerini bile okumaya çalışırım. şiir profuyum demek için değil fikir verme babında söylüyorum.
fakat bu ne abuk bir şiirdir ya? kişisel zevkler renkler konusuna girmiyorum, direk diyorum ki: BU NE LAN? bir şeyi “kız düşürmek” için yaptığını bu kadar mı belli eder insan hahahahah. bunu okuyan, takdir eden, sırtını sıvazlayanlar size laflar hazırladım. sanat sizin için ne demek? bu sanat mıdır? hiç sorguluyor musunuz bu soruları? niye tepemize çıkarıyorsunuz bunun gibi embesilleri? yeraltı edebiyatının seviyesi malesef bu yani. bukowski öve öve tepemize çıkardınız. sürekli “samimiyet abi samimiyet ya, offf şu samimi değil, bu samimi, biz samimiyiz tamam mı ok” kafasındaki insanlardan ne beklemek lazım tabi. samimiyetten anladıklarını da aşırı merak ediyorum :D 
3-c sınıfından aytaç’a şiiri için teşekkürlerimizi ve siktir gitlerimizi sunuyoruz. 
yazının özeti: dövmemi öpmek isteyenler ulaşsın hahahahahahah.
http://imgur.com/hiKBxcD
http://imgur.com/ISrEppT
nazar boncuğu olarak kalsın. ara ara bakar ibret alırım.
0 notes
hammurabla · 9 years
Text
farkındayım bayım tacizkar diliniz, dayağımın tadını merakta korkarım arzunuzu gerçekleştiremem oh mösyö lütfen, hayır, bu ne denli şevk sorunları barışçıl yollarla çözmektir adetim
(biom için yazdığım bu nadide satırlar alt alta durmadığı, düz yazı şeklinde durduğu için canımı sıktı. burada dursun artık.)
0 notes
hammurabla · 9 years
Note
Meraba kullandığın temayı aradım ama bulamadım adı ne? Bide niye eskisi kadar yazmıyorsun özledik :)
merhaba. ne yalan söyleyeyim az önce tema ekranına girdim ben de bulamadım :D ortalığı çog garıştırmışlar. pixelunion’un tek sütun, beleş bi temasıydı sitelerine girersen bulabilirsin herhalde. niye eskisi kadar yazmadığıma gelirsek ilham perimi kaybehjkhjk şaka şaka. altlarda bi yazıda şiir yazmak için şiir yazmıyorum, beni etkileyen bir hisle oturup yazıyorum demiştim. şu aralar o his fazla uğramadığından ve her şiirimin farklı bir teması olmasını istediğimden gelmiyor. her gün 2-3 aşk şiiri attıran yazarlardan da olamıyorum. ama merak etme gelir illa. birilerinin unf atıp gitmek yerine beni merak etmesi de çok mutlu etti teşekkürler :) 
0 notes
hammurabla · 9 years
Text
seri yaptıracaksınız be şerefsizler
evet sayın seyirciler bir kez daha birlikteyiz. 2013te “skyler orospu mu” diye bir eleştiri yazmıştım belki hatırlarsınız. dur linkini de koyayım: 
http://hammurabla.tumblr.com/post/69528278394/skyler-orospu-mu
dünya ve türkiyedeki dizi izleyicilerinin, dizileri fazla errrrkekçe izlediğini ve skyler’ın üstüne çok gittiğini yazmıştım. bugün benzer bir durum skyler kadar olmasa da claire underwood üstüne yapılıyor. özellikle 3. sezon itibarıyla bir çok izleyici “skyler claire’in yanında melek kaldı” falan demeye başladı. walter white niye sevilip tapınılıyorsa (zeki, karizmatik, önündeki engelleri aşmayı bilen) bugün de frank underwood’a aynısı yapılıyor. canavarlara zeki diye empati yaparken (ulan gören de hepinizi sapyoseksüel sanır) kadınlara 2-3 göze batacak hareketi yüzünden yine orospu deniyor, bişey değişmedi yani 2013ten beri kljkljlkjl.bi ara claire underwood orospu mu konulu bir yazı yazıp mümkün olduğunca skyler white’la ayrıştığı konuları vs falan yapacağım. bu gidişle üzerine fazla gidilen karakterlerden seri çıkaracak bu sığ yavşaklar. neyse takipte kalın xoxo
0 notes
hammurabla · 9 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
What are you lookin’ at?
526 notes · View notes
hammurabla · 9 years
Text
gökkuşağı
dürtülerinin esiri güneş nedense o hep bitkin ve yorgundur nefesi kesildiğinde dizlerimde uyur
güzelliğinden mütevellit kör olma pahasına gözlüksüz bakarım ona    -hiç bitme        hiç bitmesin            hiç bitmeyelim- o narin sesi hep kulaklarımda    "kendine iyi bak     ve mümkünse bana da" avuçlarımın arasındaki sıcaklığı biliyorum, bana yeter
güneşime dönük 12 tekboynuzlu etrafımızda gülümserler biliyorum, ne acı ki içlerinden biri ele verecek bizi o narin sesi hep ensemde    "boşver onları, hadi yürüyelim"
biliyordum, ama inanamadım işte nedense istemedim inanmayı ellerimi bıraktı artık soğuktan titrer kemiklerim
0 notes
hammurabla · 9 years
Text
liberté, égalité, poésie
hep içime kapanık bir çocukluk yaşadım. introvert’lük kanımızda var yani. şiir yazmaya da içimdekileri anlatmam gerektiği için başlamıştım ortaokul yıllarımda. bu zamana kadar da hiç “dur bi döktüreyim” diyerek kendimi tatmin etmek için, zevk için şiir yazmadım. kendini tatmin etmek istemiyorsan niye paylaşıyorsun o zaman dallama diyebilirsiniz ve kesinlikle haklısınız. bütün sanat dalları kendini tatmin etme, insanları etkileme(özellkle karşı cinsi) amacıyla yapılır. burada anlatmaya çalıştığım tatmin olma olayım hep minimumdaydı. sürekli anlatmak zorunda hissediyordum kendimi. “aklıma dolan şeyleri yazmalıyım, ama dur dur bir dakika öyle pata küte değil.” eh dedim ya introvert olmak kolay değil direk her şeyi olduğu gibi anlatamayacağım için binlerce kez sembollere başvurdum. şiirleri yazar dışında anlayacak kişilerin kafa yorması gerekiyordu bana göre(bunu düşünürken yaş:10-11 falan). ancak benzer şeyleri düşünen insanların çıkarımla anlayabileceği şekilde yazdım. sonra sembolizmi bu kadar sevmemin bir diğer nedenini buldum: düz şiir sevmiyordum. bir orhan veli bana zevk vermiyordu hatta bu ne şimdi dedirtiyordu. şiirin bir ahengi ve içinden çıkılmazlığı, sevgiliye okumak için ezberlemelik değil, üzerine düşünülmesi gereken bir şey olmalıydı(bunu düşünürken de yaş:15-16). tabii ki düşüncelerim değişti. özellikle sembolizmin anlam üzerinde pek durmaması beni rahatsız etti. fakat hala şiirler üzerine düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. benimle aynı fikirde olmayabilirsiniz hatta ben şiirleri sadece duygusal zevkimi gıdıklasın diye okuyorum diyebilirsiniz, şiirlerin yazılım amacı budur vs vs diyebilirsiniz dediğim gibi ben bu böyledir demiyorum bence böyle olmalıdır diyorum aradaki nüansa dikkat. neyse konuyu dağıtmayayım. yıllar geçti, bir gün valerie solanas’ın bir sözü üzerine düşünürken gerçekten ona hak verdim. kendisi baya sansasyonel biri olduğu için burada onun kişiliği veya düşünceleri uzun uzadıya konuşamam ama konumuzla alakalı olan kısmına değineyim. özetle şu:“erkeğin sanatsal amacı hayvansılığını gizlemektir.’’ no valerie no sadece erkekler değil her insan sanatsallığı içindeki hayvansılığı gizlemek için yapıyor. yazının başında karşı cinsi etkilemek demiştim ya işte bu da ilkel anlamda bir “çiftleşme dansı” mesela. evrimsel anlamda bakarsak erkek dişiyi etkilemek için daha fazla uğraş gösterir ve bu yüzden daha fazla kendini gizler eleştirisi gelebilir, doğru da olabilir fakat bununla ilgilenmiyorum.
“Dünyayı dostluk ve sevgiden mahrum bırakmış olan erkek, bunun yerine sanat ve kültürü ikame eder. Oysa erkeğin sanatsal amacı hayvansılığını gizlemektir. Bu yüzden sembolizme ve derin konulara başvurur. İnce şeyleri değerlendirme, yalnızca bok varken mücevher görme gibi yetenekleriyle gurur duyarlar. Bokta güzellik görmeleri gerekir, çünkü görebildikleri kadarıyla alabilecekleri tek şey boktur.’‘ 
valerie solonas bence sembolizm ve sanat hakkında gayet doğru şeyler söylemiştir. kaçırdığı bir şey var ama. bazıları bokun içinde mücevher, bazıları da bokun içinde bok görüyor. sanırım benim “sanatsallığımın” temeli de bokun içinde bok görmek. bazen boku süslemek ve önünüze bok değilmiş gibi sunmak bazen de önünüze öylece sermek. geri dönüp baktığımda solonas’a hak verdiğimi ve bu yolu giderek azalttığımı görüyorum. artık yeri geldiğinde pata küte yazma yoluna gidiyorum. daha açık bir şekil ve farklı bir dil verdiği kesin bu yüzden şikayetçi değilim. ayrıca tek fark ettiğim şey bu değil. yazmak eskiden rahatlatırdı “oh be yük kalktı üstümden” derdim. şimdi rahatlatmıyor. yazmakla veya anlatmakla içimi dökemiyorum. ortada bir nefret şarabı var, dillendirdikçe bir kadeh daha uzatıyorlar. bu zamana kadar bildiğim tek şey beni rahatlatmıyor aksine daha da sinirlendiriyor hatta acı veriyor. kafayı yedikçe yazıp rahatlamam gerekiyorken yazdıkça kafayı yiyorum. çıkmaz bir sarmalda hissediyorum ve bir çözümünü bulamıyorum. gittikçe uzaklaşıyorum şiirden sonra daha çok kafayı yiyorum. nedeni de sanırım boku süslemekten sıkılmış olmam. 
geçen gün bu durum hakkında düşünürken aklıma şu geldi: şiir yazmayı beceremiyorsan şiir gibi öl. evet müthiş aforizma. buraya da yazdım artık ünlü biri buna benzer bişey söylerse İNTİHALLLL VARRRR KOMŞUĞĞLAAARR diye bağırırım. 
bir sonraki rahatlayamadığım; üstüne acı çektiğim bir şiirde veya sonunu illa espriyle sıvadığım, buna zorunda hissettiğim bir yazıda görüşmek üzere.
birkaç örnekle neden sembolizmin içinde de anlam aranması gerekir:
https://vimeo.com/44583147
https://www.youtube.com/watch?v=kfoJUeyMsOE 
https://www.youtube.com/watch?v=Ku1HJ2DI7Xk
0 notes
hammurabla · 9 years
Video
youtube
efsunladı beni, 
pirüpak güzelliği ve ağdalı kaosuyla
0 notes
hammurabla · 9 years
Quote
sweet mother, sweet mother send your child into me, for the sins of the unworthy must be baptized in blood and fear
0 notes