hicranseker
hicranseker
hi i'm sugar.
76 posts
-
Don't wanna be here? Send us removal request.
hicranseker · 8 months ago
Text
-beklenti1-
Birini tüm meziyetlerinin yanında safça kabullenmeyi bir tek ruhun biliyor. Çünkü ruhun istiyorsa senin olacak sanıyorsun. Sanmaların ve yanılgıların ortasında bir ateş çukuruna bedenini atmaya hazır ve de nazır. Ne yakarışları görmez, ne sağaltımları duymaz zannedersin. Uhrevi direnişlerinin sonucunda çaresiz süzülürken yüreğinden yangınlar, bir yutkunmayla canhıraş tekrar kalkmaya çalışırsın. Dizinin kilidi, boğazının düğümü hala savaşırken en derinlerde. Hiç koklamadığın bir kokuyu, hiç öpmediğin bir boynu nasıl özlüyorsun? Nasıl istiyorsun bir kalbi okşamayı ve nasıl muhtaçsın bi tutam saçının okşanmasına düşünsene. Seni bir daha asla bulmaz dediğin bir uçsuz yolun ucundaki o kelebeğin peşinden koşacak kadar umutsuz muydun sahi hayatta? Kandırılmaya bu kadar müsait olmanın altındaki bedbahtlığında-bütün hayal kırıklıklarınla beraber- hala saflık değerini altın ayarı mı zannedersin? Hiç mi akıllanmazsın? Tevekkül yolunun bir basamağına daha hoşgeliyorsun yeni yaşım; sen bitti sandıkça.. Tüm yaşanmışlıklarına rağmen hala daha minik bir kırıntı bekleyen o tüm beyazlaşmış saç tellerine ve tüm acılarına rağmen hala daha sıkıca tutunmaya çalıştığın o çizgilerle dolu yaşlanmış ellerine...
1 note · View note
hicranseker · 4 years ago
Text
Hayatın ne zorluklar getireceğini bilmeden, her gün biraz daha tekamülden uzaklaşarak yaşıyoruz. Nedensellikleri kabullenip farkındalık oluşturmak ne kadar zor ise, hayata olumsuz bakıp tehlikeli eşiğe basmak da o kadar kolay geliyor. Nefes alıp dinginleşeceğimiz yerde biz biraz daha ama her gün itina ile yoruyoruz ruhlarımızı.
Yaş aldıkça dualarımız değişiyor, niyetlerimiz yineleniyor, hayatlar derslere devam ediyor. Ama biz hatalarda yerimizde sayıyoruz. Tevazunun arkasına saklanıp tevekküle sığınıyorum. Ruhum başka bir şekilde rahat nefes alamıyor artık. Tıkanıyorum, duraksıyorum, ne yapacağımı çoğu kez bilemiyorum ama bir şeye sığınmaktan kendimi alıkoyamıyorum.
Yaşlanıyorum azizim. Yaşlandıkça da omuzlarım daha ağırlaşıyor. Yükler daha çekilmez oluyor. Stres daha sancılı geliyor. Ağrılar daha çekilmez, çizgiler daha derine işliyor. En ağır şekilde yaşadığım depresyonun etkilerinden kendimi ne kurtarabiliyorum; ne de uykusuzluk problemime alkolden başka çözüm bulabiliyorum. Galiba deliriyorum. 
Galiba ruhum çıldırıyor. 
Ne biri kurtarsın istiyorum, ne de farkedilmemek en büyük problemim olmaktan çıkıyor. Beynimi basitleştirsem her şey çözülecek gibi.. Fakat sarmala girmiş ellerimi bir türlü temizleyemiyorum.
Galiba ruhum çıldırıyor. Ya azad edicem bütün doğrularımı siktir edip; ya da sabrımı sınamaya devam. Ne de olsa taş çatlar beden çatlamaz.
0 notes
hicranseker · 9 years ago
Text
Gastiritimin çok azdığı bu zamanlarda inkar etmiyorum çok içiyorum. Sızana kadar bitmek bilmeyen hüsranlarımın sonunu hep umuda, umutsuzluğa bağlamak yara mı? Güvenmemek, güvenememek hep yara mı? Rakıyı sevmem suç mu? Ama hep en önemli olgudur vazgeçemediğimiz; kusana kadar; hiçbir Allah'ın kuluna belli etmeden, başımızın dönmesi. Aşk yaradana mahsustu peki ya yaradan kimdi? Elle tutulamayan, mantıken açıklanamayan fakat hiperrealizm dedikleri tırnak içindeki yorulmalar yaşananlardan, taşanlardan. Sen bunu bi düşün dedi. Ağladım saatlerce, İhtiyaçtan. Belki öyle belki değil. Umurumda mı dicem ama... Gerçekten ölüm gibi birşey, hele ki zerresini hissettiğim, bu koca hiçlikte, yazılmış tek bir cümle gibi. Kendimi bulamadığım bu koca girdapta bana anahtarlık gösteren oyun eşim gibi. Adlandıramadığım anlamsız boşluklarda boy gösterip, ben varım, buradayım der gibi. Şirk koşar gibi inanmadıklarıma. Asi gelir gibi doğaya. Çekinir gibi maviden ama çok cesur gibi yaralarda. Avuç içlerimin kokuşu gibi, her çekişimde anlamsız huzur kaplayan içimi. Neye değip neye değmeyeceğine karar kılamadığımız Nükhet duru melodileri gibi. İçiyorum. Kusucam ama hala içiyorum. Korkuyorum. Tutmuşum dört bir yandan ama hala korkuyorum. Yazının yazgısına boyun eğmeden fakat; süregelen gerçekten kaçarak korkuyorum. Boyun eğmek fıtratımda yok. Bilinmezliğe doğru yol almak dedikleri bu olsa gerek. Kokunun peşinden gitmek bu. İçinin hem ürperip hem titremesi bu. Engel olamadıkça boşvermek bu. Siktir etmek tam da bu. Kapıldım gidiyorum. Ona da eyvallah.
0 notes
hicranseker · 9 years ago
Text
Zamanın akışına baka kalmamızın bedelini ruhumuza ödetiyoruz. Haksızlığa meydan okuyan yanlarımızı pişiremediğimiz zaman başarısızlıklarımızı tutsak ediyoruz. Lakin; insan denen varlık, zindanlarda yaşayamaz kardeşim.
Gözünü kapatıp geleceğini düşlerken, gözünü açıp geçmişine bakıyorsun hep, korkakça. Yer değiştirmesi gereken yaşamın yegane kuralların gerçeklik değerlerini karıştırmadan yerine getirirsen görevlerini, huzura erişmek inan ki zor değil. Gözünü kapatıp geçmişi affetmeli, gerekirse savaşmalı ve gazi düşmeli, ardından gerçeğin ta kendisine dönüp hasarsız ve güçlü bakmalısın güzel ufuklara.
Ayakların yere bassın önce. Düşler, zamanı gelince oluyormuş öyle diyorlar.
0 notes
hicranseker · 9 years ago
Text
Önceliklerimizi sıraya koyduğumuzda, elimizi vicdanımıza koymayı unutuyoruz sanırım. Sonra da vay efendim yapamıyorum vay efendim edemiyorum diyoruz. Af diliyoruz. Affet diyoruz. Ben affedeyim iyi hoş da, ya Tanrı affetmezse. Tanrı dediğim, şu insanların aptalca tapınıp tepinip durdukları şey değil. Ateistim zaten ben. Benim tanrım vicdanım. Benim tanrım merhametim. Benim tanrım insaniyetim. Benim tanrım tabiat. Benim tanrım yeşil. Benim tanrım Kocaman sonsuz bir mavi… Benim tanrımdan bahsediyorum. Sizin tanrınızdan değil. “Affet…” Ne kolay bir kelime. Ucuz, basit, kolaya kaçma. Ha ne oluyor tamam biz affettik. Hadi siz de kendinizi avuttunuz hadi bir gün geçti iki gün geçti. E üçüncü gün? Ya beşinci gün? Hı? Sonra toslamıyor musunuz şeytanı taşladıkları aptal puta? Ben affederim affetmesine de, benim tanrıma hesap verin önce. Vicdanınıza diyorum. Merhametinizden bahsediyorum. İnsanlığınızı diyorum hani? Aşk diyorum azizim. Öyle bir aşk ki yemin ederim size insanın burnunun ucunu sızlatır. Bazı aşklar o kadar gerçektir ki; ilahiyatla yoğrulur. İnancınızla sevişir, kendi dininizi doğurur, kendi tanrınızı yaratır, ona taparsınız. İşte tam da İlahi denilen kavramın ortasına çömer, ciğerleriniz kopana kadar ağlar, bağırır, çağırır, haykırır, belki isyan eder, belki koparsınız o çok sevdiği evrene en sonsuzca. En uçsuz, en bucaksızca. Ucunu bucağını koparırsınız da, yıldızları sayamadan, yıldızlara doya doya bakamadan yol alırsınız.
Aşk diyorum azizim. İlahi mertebesine yükseltirsin de, affet diyerek çomağı sokar. Herşeyi göze alıp taparsın da, bir serzeniş der yalanlar. Yıldızları doya doya saymayı umarsın da; evrenin gücünü alır, bir nefeste boşaltır. Boğulur unutursun. Vicdan kalır, merhamet kalır, aşk kalır. En İlahi olanından.
1 note · View note
hicranseker · 9 years ago
Text
Sigarayı illa çekmeden içilemeyen alkoller. Boğazımıza kadar gelse bile, geri tıktığımız özler. En ufak harabeyi saklayarak gerçekleştirdiğimiz yıkımlar ve gözlerimizi kaçıra kaçıra baktığımız uzaklar. Parmak uçlarımızda hissettiğimiz titrek buhranlar ve uğruna sevgi kaybettiğimiz üç kuruşluk kararlar. İçimize ata ata patladığımız uçuşlar, küçük adımlarla yaklaştığımız sonlarla dolu kağıt parçaları. Küçük sürprizlere sakladığımız bir tutam sevincimizi kilitlediğimiz kutular. Damlaya damlaya vazgeçilen sevdalar vardır bilir misiniz?
0 notes
hicranseker · 9 years ago
Text
bir zamanlar daha yüksek sesliydim. yaşlandıkça susuyor mu insan. öyle mi oluyor bu işler. her saniye her bir noktama, her bir noksanda tekabül eden bütün ışıksızlıklara küfredercesine sokağın en ortasında, en cesur, en umarsız, öylece duruyor en özüm, içim. bir yıl daha bitti. yeni bir yıla merhaba azizim teoremi sorunsalına değinmediğim için, 10 gün geçirmiş olmamdan dolayı üstünden, kızıyorum kendime evet. tecrübelerimi sorgularken ki alamadığımız nasibimizi insanlıktan, bir nefesteki yakınlığı ve uzaklığı tartıyorum. nefislere ne kadar hakim olabildik geçtiğimiz bu yıl. herşeyi bitiriyorum; ne kadar’a cevaplar bulamıyorum. ne kadar sevdik hayvanları. ne kadar sevdik doğayı. insanları ne kadar sevdik. o masum çocukların acılarını ne kadar paylaştık. ne kadar kıymet verdik o nadide insanların fikirlerine ki; uyduk umarsızca, itaat ettik. ne kadar şükrettik. şükredin. hiçkimse için olmasa bile kendiniz için, aslolan benliğiniz için şükredin. karaktersiz olsanız bile, sizi siz yapan değerleriniz için. burnunuzun ucu sızlasa bile. elleriniz titrerken, mideniz acıdan sızım sızım sızlasa bile. yoksa herkes ölümlük beş kuruşluk. yoksa yedi cihan intiharın ucunda.insanlık güzel sevmek bedava canlarım. sevin ve şükredin. yoksa yaşanmaz bu bedbaht, kötülük dolu, leş kokan dünyada..
0 notes
hicranseker · 9 years ago
Text
adlandıramadığım bir hissiyatımı konuşturmaya çalıştım. nasıl yaptım. bilmiyorum ama sanırım 4 bira ve üstüne bir şişe turasan 2001. babam nevşehirden almış. hiç acımadım. olmazsa olmazlarımdandır kırk yılın başı delicesine sarhoş olup salya sümük boşalmak. içimi dışımı. ne varsa. allah denen ne verdiyse. şat şat vurdum turasan denen laneti. allahım ne güzel şaraptır. tortulu tortulu maşallah.şat şat götürdüm. gözünün yaşına bakmadım. kafam yine atık bu zamanlar. boktan. böyle nasıl anlatsam, sarhoş ol hicran, ağla lan. boşver. salya sümük dercesine kendime. en yakın kız arkadaşımın annesi bugün itiraf etti, dedi ki; kolay mı dedim filancaya dedi. bahsettiği filanca en yakın arkadaşım. o kızcağız neler şe etti bunca yıldır dedi. acıdı bana :) o yüzden kafayı yiyik bu hicran dedim dedi. desin. canımı veririm valla bak. ne iyi insandır o. yaklaşık bir haftadır günde beşe indirdiğim sigaramı bu duygu devşirmesi sayesinde yine alkolün de vermiş olduğu pezevenklik duygusuyla birleştirip 2 saatte 1 pakete çıkardım. olsun. canım sağolsun. bu gece bana herşey helal olsun lan. yeter artık. tak etti. bu gece yine antalyayı sikiyorum. bütün memleketimin amına koyıyım. canımı yediniz lan. kalmadı benden eser. ne kötü insanlarsınız. neden bu kadar kötüsünüz lan. bok mu var bi çiçeği bi böceği bi kediyi götünden sikmeden sevseniz. allah varsa belanızı versin lan. aklınız uçkurunuzda, hergün bi yere sokamadan illa duramıyorsunuz. allah varsa belanızı versin. kusuyorum. kusuşum alkolden değil mahluklar. siz insan olmayı bir nebze yaşayamadan, hayatı nefes alan herşeye hapsedenlerden. allah varsa; hepinizin belasını versin.
0 notes
hicranseker · 10 years ago
Text
"Yarın öleceğimizi bilsek, tüm kırgınlıklarımızı unuturuz. Ama biz, sonsuza kadar yaşayacakmış gibi; kırıcı ve gururluyuz." Bugün duyduğum en güzel şey. En güzel. En sahici. En derinden. Ta derinden. Silmem gereken ojelerim, toplamam gereken mutfağım, makineye atmam gereken renklilerim ve ütülemem gereken çamaşırlarımın arasında mekik dokumayı bırakıp, akşam sekizden beri içiyorum. Midem bulanıyor. Kusabilsem herşey geçecek gibi. En ızdırabı içimin. En sahisi yüreğimin, en vicdanı belki de yüreğimin. Ağlayabilsem bitecek gibi. En şiddetlisi yağmurun, en acısı hissiyatın. Her daim söylediğim ve ebediyen söylemeyi bırakmayacağım gibi; önemli olan bir karar verebilmek değil, verdiğin kararın arkasında durabilmektir bizi biz yapan. Merhaba 26 yaşım. Sanki her insanı mutlu etmek için çabalayan, herşeye her daim gülümseyen, kırılan vicdan muharebesinde kaybolan ben gitmiş gibi. Sanki çok fazla soğukmuş gibi hava. Sanki çok fazla yorulmuş gibi içimiz; geçmiş gitmiş mavi bulutlarımız ve biz yaşlanmışız gibi. Bir yıl daha yaşlandık Aziz'im. O yüzden boşverin savaşı. Boşverin intikamı. "Hüzün sandığın gibi birşey değil gözüm; çünkü sanılan birşey değildir hüzün." Der ya hani... İnanmak ile yaşamak arasındaki ince çizgiye mütemadiyen hapsolmuş hayatlarımızda; sürekli bir umut; huzuru arayan, bizi hep birebirimize bağlayan. Hepimize tanıdık, hepimize uzak, hepimize özlemle yaklaşan taraflarımızı görmeyi bırakmamak umudu ile bıraktığımız suretlerimiz aynasına kafayı toslamışız umarsız saflarımızda. Salkım saçak temellerin uçsuz saydığımız asıllarına bedeni bağlamışız. Sükutu şarkılara sığdırıp kayalara kafalar toslamışız korkusuz. Nereye kadar? Bir yıl daha yaşlandık Aziz'im. Güçlü olun. Gücü bırakmayın. Saygılar.
0 notes
hicranseker · 10 years ago
Text
Boşuna bekledik. Bitti işte. Hoşumuza gitmese de... Eylül bitti. Bu yalnızlık bana iyi gelmedi. Gelmiyor. Hoşumuza gitmese de. Önemli olan nedir biliyor musun? Önemli olan bir karar verebilmek değil, verdiğin kararın arkasında durabilmektir. Asıl güç nedir biliyor musun? Asıl güç yumruğunu sıkmak değil, sıkarken hunharca aynı anda susabilmektir. Asıl başarı nedir biliyor musun? Asıl başarı oralarda biryerlere tırmanabilmek değil, tırmanırken ki ucuzlaşmayı en aza indirgeyebilmektir. Asıl indirgenen şey nedir biliyor musun? Asıl indirgenen şey gururdur. Haysiyettir. Onurdur. Aslolan tek şey yalnızlıktır. Özlemekten bahsetmiş miydim? Asıl özlemek nedir biliyor musun? Asıl özlemek burnunun ucu sızlasa dahi, görmeye bile cesaret edemeden kaçmaktır. Aptalca koşmak, uzaklaşmak, uzaklaştığını sanmak, kaçtığını sanmak. Gömleğinden tanıyıp, yüzüne bakamadan, var gücünle koşmak. 'Baban geliyor' cümlesini bitirmelerine müsaade bile etmeden, koşarak kaçmak. Yalnızlık bana iyi gelmedi. Gelmiyor. Unutuyorum. En çok da buna kızıyorum. Unutmak; affetmek midir? Affetmek istemiyorum. Çünkü gururum...
0 notes
hicranseker · 10 years ago
Text
Kendime duble Türk kahvesi yapıp, TRT müzikten akşam sefası dinlediğim şu vakit anladım ki; Yalnızlık sahiden Allah'a mahsusmuş. Kusarcasına Hicaz makamına yüklenmiş kulaklarımla kapılarımı en ulvi amaca kadar kapatmışım. Ilginç tövbelere yer edinmiş telakki duruşlar sergileyip, duyduğum Yatsı ezanına inat Müziğin sesini daha da daha da daha da açtım. Ekrandaki kemancılara arada bir gözüm takılıyor. Ne de güzel Çalıyorlar. Keman ne güzel bir çalgıdır. Caddeyi yol boyu görebiliyor, hatta uzaktan Güneşin batışının en güzel sergisine Şahit oluyorum oturduğum apartmanda, balkondan Kafamı uzattığım zaman, doğru saatlerde, yalnız ve de Issız evimde. Şehir bir aşağı bir yukarı akıyor. Insanlar süzülüyor, ışıklar çalınıyor. Yalnızlık daha bir doluyor ciğerlerime. Sonra bir yutkunma geliyor böyle, hemen ardından bi Gözlerim doluyor, bırakmıyorum ama kendimi. Yutkunuyorum geçiyor. Haftalar sonra ilk kez kendimle Konuşurken yakaladım kendimi. Duvara bakıp, boş boş.. Gülümsedim. Kafayı yedin hicran dedim. Yine duvara bakıp, kendi kendime konuşup, kendi kendime kızdım. Farkettim ki uzun süredir kendi kendimin annesi, kendi kendimin babası, kendi kendimin arkadaşı, dostu, sırdaşı falan olmuşum. Etiyle kemiğiyle elle tutulur bir ablalık vasfım var. Haftada bir iki gün, bir kaç saat gidip, Öpüp öpüp öpüp koklayıp, ciğerlerimi kokusuyla doldurup, gerekli zaman diliminde beni güçlü kılmaya yetecek yaşam fonksiyonummuş gibi sanki. Bir kardeşim var, öldüğüm. Uğruna ölüp ölüp dirildiğim. Bakıyorum da, içim geçmiş sahi. Yıllar önce bir yazımda bir cümlem geliyor aklıma. Diyorum ki "Ölmek gelir bazen içinden, sonra kokusu gelir burnuna, vazgeçersin." Yine bir yutkunmayla kapatıyorum gırtlağımı. Farkediyorum ki gırtlağıma kadar dolmuşum. Gırtlağıma kadar doymuş. Karar verdim bu gece sızana kadar ağlıcam. Böyle böğüre böğüre. Gözyaşımın tadını unutmuşum. Balkondan Kafamı uzatıp, yol boyu şehrin akışını izleyerek ağlıcam. Ciğerlerim tıkansın, Gözlerim şişip şişip kızarsın. Burnum kocaman olsun, ağzımın tadı kaçsın. Ellerimin feri kalmasın yazmaya. Inatla yoğrulmuş, gururla doğrulmuş delme çatma bir sırtım var. Koltuğu çökertircesine yaslandığım. Koltuğu çökertecek sırtım kadar yalnızım. Ne kadar kocaman bir boşluk anlıyor musunuz? Şehir kötü kokuyor. Insanlık kadavra dolu. Oksijen kalmamış. Sinekler gırla. Yazı severdim. Ağustos'un Öğlen 12 sıcağında beni Güneşin böğrüne bırakıp gidin derdim. Yazı değişmezdim. Bugün ilk defa, hayatımda ilk defa üşümeyi özledim. Kış gelince geçecek sanki. Acılarımızı yorganlar bastıracak. Titreye titreye atlatacağız. En çok sevdiklerimizden yedik hep en büyük kazıkları. Bu Yüzden bütün yazlarım ızdırap dolu geçiyor, bütün yaslar hep yaza denk geliyor. En çok yazı sevdiğimden midir bilmiyorum, bütün sıcaklar ciğerime ciğerime batıyor. Kaldıramıyorum. Ta içime dokunuyor, koyuyor. Depresyondayım sanırım. Ellerimin sürekli titremesine mi yanayım? Günlerdir Bitmek bilmeyen baş ağrılarıma mı bilemedim. Içim uzadı uzadıya çürümüş. Beynim okkalı vasiyetler tükürüyorken, kalbim süratsiz çarpmalarda değnek dallara tünmüş. Ayaklarım hiçbir yere gitmiyor, midem birşey almıyor. Derbeder bir ben var benden ileri. Duvarın karşısına oturup dert yanıyorum. Uyuyorum uyanıyorum yine kanıyorum. Durduramadan sürekli kanıyorum. Içim kanıyor, burnumun ucu sızlıyor. Kimseyi affetmiyorum, affedemiyorum. Neyse. Yutkunuyorum, geçiyor. Günler bir şekilde geçiyor. Her akşam, yalnız akşam sefası. Bir sigara yakıyorum, bir kez daha yutkunuyorum, geçiyor. Delip geçiyor..
0 notes
hicranseker · 10 years ago
Text
Soğuk bir aşkın silsilesinde kendini izlediğin zamanların çoktur elbet. Bir yaprağın hışırtı tınısındaki sevilmelerin, yahut ebedi sandığın eski nefislerin. Hepsini toplayıp kenara ittiğin sevimsizliğinle de yaşarsın elbet. Şöyle elinin tersiyle bir güzel üflediğin, usulca rakını yudumlayıp sessiz sedasız içerlediğin. Özlemekten s��z etmek yürek isterdi eskiden. Tavana bakıp uzağa daldığın, iç çeke çeke bir yudum daha aldığın özlemek. Özlediğin zamanların çoktur elbet. Soğuk bir aşkın silsilesinde kendinden koşarak kaçtığın. Son kez arkana dönüp bakmak istediğinde, var gücünle duvara tosladığın. Uçarı yanlarında özgür kalmış gülüşlerin vardır elbet. Muzdarip mecburiyetlerinin altına gizlenmiş bakışların, ve ya eşsiz nidalar eleğinde tek kalmış sahur yaşların. Devr-i alemi tersten okumak diye bir husus vardı eskiden. Eski bir halı deseninde gizin kuşluğunu yaparken, itin kulluğunu yaptığın. Seyir yollarında uzun koşuşlar kustuğun. Devr-i alemi tersten okutmuşlardır elbet. Uzun uzun sustuğun, her susuşunda bir zorbaya vurduğun. Soğuk bir aşkın silsilesinde izleyelim kendimizi azizim. Eylül'de olsun. Hoş bir seher vakti dolsun. Zeki Müren söylesin. Biz Rakı içelim. Kadehin içindeki buzu ağızlarıyla yakalayamadan beni anlamayacaklar. Eriyip gitmeden aşk. Yaşlanıyorum artık.
0 notes
hicranseker · 10 years ago
Text
Pire için o yorganı ilk yaktığımızda bir hafif üşüdük. Akabinde kavanozun dibindeki son kahveyi içtiğimizde azıcık üzüldük, yerdeki üç beş taşa ayağımızla vurduğumuzda birazcık ürperdik. Alışık olmadığımız yüzlerin aynalarına kafayı ilk attığımızda hafif canımız yandı ama, öldürmeyenin güçlendirdiği bu muhteşem tabiatın varlığında kutsandık. Ziyan olmasın diye bir parça ekmeği atmaya kıyamadık lakin; kursağımıza dizildiğinde sofrada lokma, masaya yumruğumuzu en şiddetlisinden vurduk. Sofraya olan saygımızı yitirdik. Herşeyi göze almanın bokunu çıkardık azizim. Bizler herşeyi fazlasıyla göze aldık. Bu yüzden çok yorulduk, çabuk yaşlandık. Heryerimiz ağrıyor. Gücümüz sınırsız sandık; sanki gücün sonuna geldik. Bataklığı şelaleye çeviririz vesselam da, bu git gide büyüyen boşluğu ne yapacağız?
0 notes
hicranseker · 10 years ago
Text
Mutsuz insanlarız pek çoğumuz. Yaşlanmışlıklarımızı ve yaşanmışlıklarımızı gizlemişiz göz kenarı kırışıklıklarımıza. Hissiz yapmışlar bizi. Kafamıza vura vura duygusuzlaştırmışlar. Ne doyasıya kahkaha atmayı özlüyoruz, ne de bağıra çağıra kızmayı. Ne teslim oluyoruz karmaşıklıklara, ne de çit çekiyoruz kocaman kayalara. Mutsuzuz çoğumuz. Bir tutam umudumuz var hepi topu. Döndürüp döndürüp onu kokluyoruz. Kokladıkça günü kurtarıyoruz. Gittiği kadar, gidemediği yer kader bize.
0 notes
hicranseker · 10 years ago
Text
Bir gizliliğe mahrum ettiğimiz, bin saksıda merhum ettiğimiz papatya köklerinden ibaret yaşamak. Yüzyıl da olsa kavuşamayacak özgürlüğünde, bir çırpıda mahrum ettiğimiz derya denizler boyunca savurmak. BEŞ duyu organımıza birden hitap eden hislerimizden yoksunmak, arınmak ve arındırmaktır düşleri; kaybolmak. DÖRT yol ağzında kalıp, medeniyetsizliklere doğru yol aldığımızı sanırken; ÜÇ kelam duyup, durup duraksamaktır. İKİ cihana indirdiğimiz savaşa vakıf olarak uyanmak. Geriye dönüp baktığımızda sadece tek BİR papatyanın, filizlendiğine şahit olmaktır. Mukadderat. Hayat dediğimiz şey ; sadece beş parmağımızdan ibaret. Doğarız, görürüz, yaşarız, büyürüz ve ölürüz.
1 note · View note
hicranseker · 10 years ago
Text
herşeyin bir sebebi var. yüzümüz gülüyorsa bir sebebi, yalancıktan gülüyorsa başka bir sebebi. korkusuzca bağırabiliyorsak bir sebebi var, köşemize çekilip tınısızlaşıyorsak bir sebebi. üzgünsek size ne; elbet bir sebebi var. mutluysak kime ne. öyle işte deyip geçiştiriyorsak bir sebebi var. boşver demenin çok büyük bir manası olduğu gibi. hele ki peki demenin hazin şehveti. insansak bir sebebi var. inanabiliyorsak başka bir sebebi. insan olamıyorsak sebebi var, inanamıyorsak doğru orantılı. karmakarışık seviyorsak size ne. zira sevmesek de ne? herkesin acısı da kendine, yolları da. kendi yolumuzu kendimiz seçtik, elbet bir sebebi var. kime ne?
1 note · View note
hicranseker · 10 years ago
Text
Zamansız kazanılmış galibiyet mutlu etmemişti onları. Bir yanları inceden sevinmişti lakin, şuursuz kalmıştı diğer yanları. Yukarıda durmadan içe dokunan yersiz vicdanları, aşağıda suratlarına tükürülen şeref yoksunu hırsları. Ziyan edilen çatık kaşları ve zarara sokan huysuz sıfatları. Sizler bir avuç çirkinsiniz. Avuçlaya avuçlaya alır, mahremlerinizi örtmek istersiniz. Madalyonu kendinize döndürmeyi bilirsiniz pekiyi de; hangi yüzü aslı hangisi sureti işte orasını seçemezsiniz. Bizlere biçilmiş kaftan olmaz sizden fakat, çürümüş meyveyi de en iyi sizler öğretirsiniz. Hakk yemek bize göre değildir, sizler sanki hakk'ın yedinci göbek eniştesi. Kibrinizden adeta kurban olup yaratana, hissizce topraklarsınız kabrinizi. Bilmezsiniz ah eden bulur. Bilmezsiniz ki hakikatle yüzülür jilet ensesi. Acımıyoruz bizler. Çünkü her yan bir yere dursun sanki dört devran, sanki yedi cihan; toplasan ancak bir avuç çirkinler velvelesi.
3 notes · View notes