Tumgik
Tumblr media Tumblr media
His name is Berkin Elvan.
Berkin Elvan was 15 years old when he got hit by a tear gas capsule on his way to buy bread. 269 days ago Berkin Elvan was alive and his weight was 45 kg. When his death declared on March 11, he was 15 years old and only 16 kg. He is killed by police brutality, he is killed by the government. He is killed by Turkish press that takes direct orders from the prime minister. Still, the police who pulled the trigger is not known. Probably because no judge or prosecutor gives a damn about who your killer is, while they are busy saving the governments ass from corruption allegations.
101 notes · View notes
Tumblr media
Paris dosyası ve Altay Öktem söyleşisi ile Peyniraltı Edebiyatı Bukowski sayısı Ağustos’ta sizlerle!
71 notes · View notes
““Uzak bakışlarındaki derin küskünlük, meydan okuyan bir umarsızlığa dönüşmuştü zamanla. Her acıyı ciklet çiğneyerek karşılayan ve bir omuz silkmesiyle geçiştiren kızlardan biri olmuştu sonunda. Başka türlü ayakta ve hayatta kalınamayacağını öğrenmişti çünkü.””
0 notes
Çünkü sıkıntı öldürür. Ve ama sıkıntı öldürüyor. Acı ve öfke değil, ama sıkıntı öldürüyor. Çok geçici, anlık, masum, makul olabiliyor sıkıntı, ama öldürüyor. Sıkıntı eğlence istiyor, tatil istiyor çünkü. Tatil çoğulluğa, çoğulluk gövdelere, yeni kelimelere, yeni yüzlere yol açarak öldürüyor. Sıkıntı davet ediyor, açıyor. Acı ortak olmayanı defediyor, kapatıyor. Sıkıntı çözüyor, öfke bağlıyor. Sıkıntı plan program demek çünkü. Program yazlıklara savuruyor, sayfiyelere, yumuşak içkilere, pahalı yemeklere yol açarak çözüyor. Acı kendi yasasını durmadan fısıldıyor, öfke hatırlatıyor oysa: dağılmayın, unutmayın, yetinin, oturun oturduğunuz yerde. Ama sıkıntı savuruyor, parçalıyor, gebertiyor. Sıkıntı kutlamalar, şenlikler istiyor çünkü. Sıkıntı ille de dans diyor, kahkaha diyor, acının da öfkenin de içini boşaltıyor. Acı ve öfke korkuyu yeniyor, sıkıntı okşuyor. Sıkıntı arzuyu kaşıyor, acı ve öfke terbiye ediyor. Acı değil, öfke değil, sıkıntı öldürüyor.
0 notes
İşte genç adamlar, omuzlarında yükleriyle İşte genç adamlar, nerelerdeydiler? Cehennemin karanlık odalarının kapılarını çaldık. Sınırları zorladık, kendimizi içeriye sürükledik ...
Kendimizi daha önce hiç olmadığımız gibi gördük Travma ve yozlaşmanın betimlemesiUsanmış halde, şimdi kalbimiz sonsuza dek kayıp.
...
Her bir ritüel amaçsızlığımıza kapı açtı
1 note · View note
Papaz yüzüme biraz acı acı baktı. Şimdi sırtımı iyice duvara vermiştim. Günün ışığı alnıma akıyordu. Papaz pek iyi duyamadığım bir şeyler söyledi, sonra acele acele, ‘bari sizi kucaklayabilir myim?’ diye sordu. ‘Hayır’ diye karşılık verdim. Geriye döndü ve duvara doğru yürüdü, elini taşların üzerinde hafif hafif gezdirerek; ‘ bu dünyayı bu derece mi seviyorsunuz?’ diye mırıldandı. Hiç sesimi çıkarmadım. Uzun bir zaman sırtı bana dönük olarak durdu. Onun varlığı bana batıyor, canımı sıkıyordu. Tam’ artık gidin!’ diyecektim, birden döndü ve sanki parlarcasına ‘hayır, size inanamam. Eminim, bir başka dünyaya susadığınız olmuştur,’ dedi. ‘elbette,’ dedim, ‘ama bu, zengin olmayı dilemekten, çabuk yüzmeyi, güzel ağızlı olmayı dilemekten daha önemli değildir. Hepsi aynı kapıya çıkar.’ Ama papa sözümü kesti ve bu başka hayattan ne anladığımı öğrenmek istedi. ‘bana bugünkünü anımsatacak bir hayat!’ diye bağırdım. Ve hemen ardından, ‘artık bu şeylerden bıktım,’ dedim. Bana hala tanrı dan söz etmek istiyordu. Ona doğru ilerledim ve son kez olarak, pek az vaktim kaldığını anlatmaya çalıştım. Bunu da tanrı sözüyle harcamak niyetinde değildim. Kendisine niçin ‘pederim’ demediğimi, ‘efendim’ diye seslendiğimi sorarak konuyu değiştirmeye çalıştı. Bu soru sinirime dokundu: .’’pederim değilsiniz de ondan. Siz de ötekilerden yanasınız.’’ dedim. ‘hayır evladım,’ dedi, ben senden yanayım. Ama sen bunu anlayamazsın çünkü yüreğin her şeye kapalı. Senin için dua edeceğim.’’ O zaman, bilmiyorum niçin, içimde bir şeyler değişiverdi. Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım, hakaret ettim, duasını istemediğimi, yok olmaktansa yanmanın daha iyi olduğunu söyledim. Cüppesinin yakasına yapışmıştım. İçimin, sevinç ve öfkeyle karışık bütün taşkınlıklarını üzerine boşaltıyordum. Ne kadar da ddiklerinden güvenli duruyordu değil mi? Oysa onun güvendiği şeylerden hiçbiri bir kadın saçının tek bir teline bile değmezdi. Yaşadığından bile emin değildi, bir ölü gibi yaşıyordu çünkü. Bense ellerim bomboş bir adam olarak görünüyordum, ama kendimden emindim, her şeyden emindim, ben ondan çok daha emindim. Yaşadığımdan emindim ve ve gelmekte olan ölüden emindim. Evet, budan başka bir şeyim yoktu benim. Ama hiç değilse bu gerçeğe, onun bana sahip olduğu kadar sahiptim. Daha önce de, bu anda da haklı olan bendim ve her zaman da haklı olmuştum. Şöyle yaşamıştım, böyle yaşayabilirdim. Şunu yapmış, bunu yapmamıştım. Filan şeyi yapmadımsa, falan şeyi yapmıştım. Peki, sonra? Sanki bütün yaşamımda, kendimi haklı çıkarmak için bu dakikayı, şu şafak vaktini beklemiştim. Hiç, hiçbir şeyin önemi yoktu ve bunun niçin böyle olduğunu da biliyordum. O da biliyordu. Geçirdiğim bütün bu anlamsız hayatta, geleceğimin ta derinlerinden, henüz gelmemiş yıllar içinden, karanlık bir soluk bana doğru yükseliyor ve yaşadığım yıllardan bana sunulan ne varsa, hepsini aynı düzeye getiriyordu. Başkalarının ölümü, bir ananın sevgisi ne umurumdaydı benim? Başkasının tanrısından bana neydi? Başkalarının seçtiği, kabullendiği hayattan, yazgıdan bana neydi? Değil mi ki, bir tek yazgı, beni ve benimle birlikte, onun gibi bana ‘kardeşim’ diyen bir sürü ayrıcalıklıyı seçecekti! Anlıyor muydu acaba, anlıyor muydu ki herkes ayrıcalıklıydı. Zaten yalnız ayrıcalıklar vardı.
0 notes
-O gözlüklü, sarı suratlı adam tutmuş bana filan milletvekilinin nutkunu okuyup okumadığımı soruyor. Gazeteleri okumadım deyince yüzüme alık alık baktı. Louis-Philippe’i kendi babasından bahseder gibi uzun uzun anlattı durdu. Sonra bana Fransiz elçisinin Roma’dan acaba niçin ayrıldığını sordu. Aman yarabbi! Insan kendini durmadan dünya haberlerini dinleyip bütün hafta birisi hakkında çene çalmaya nasıl mahkum eder? Mehmet Ali Paşa Konstantinopol’e bir gemi yollamış. Acaba niçin yollamış? Düşün dur. Başka bir gün Don Carlos bir işte başarıya ulaşamamış, seninki üzüntü içinde. Bilmem nereye kanal aacaklarmış. Doğu’da bir yere kıtalar sevk ediliyormuş; aman yarabbi, yangın varmış gibi adamcağız telaşa düşer. Kitalar sanki onun peşinden koşuyormuş gibi yaygarayı basar. Her duydukları şey üzerinde inceden inceye fikir yürütürler, ama aslında hiçbir şeyle de candan ilgilendikleri yoktur. Ha böyle gürültü patırtı etmişler, ha uyumuşlar, hepsi bir. Konuştukları şeyler kiralanmış elbiseler gibi, kendi malları değildir. Yapacak işleri olmadığı için güçlerini öteye beriye harcarlar. Her şeye sarılan ilgileri, ruhlarının boşluğunu ve sevgi yoksulluklarını kapayan bir örtüdür. Ama orta halli bir yol seçmek ve orada derin bir iz bırakarak yürümek işlerine gelmez; çünkü böylesi can sıkar, göze çarpmaz; çok şey bilmek o zaman işe yaramaz, gösterişe yer kalmaz.
1 note · View note
BÜYÜK İNSANLIK
Büyük insanlık gemide güverte yolcusu tirende üçüncü mevki şosede yayan büyük insanlık. Büyük insanlık sekizinde işe gider yirmisinde evlenir kırkında ölür büyük insanlık. Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter pirinç de öyle şeker de öyle kumaş da öyle kitap da öyle büyük insanlıktan başka herkese yeter. Büyük insanlığın toprağında gölge yok sokağında fener penceresinde cam ama umudu var büyük insanlığın umutsuz yaşanmıyor. 7 Ekim, Taşkent, 1958
1 note · View note
Ah, öpüşmek insanı ovuyor. Ah, öpüşmek insana zaman kazandırıyor. Doğrul ve direksiyon hakimiyetini kaybetmeden yola dağilmış manaya bak, manaya sokul!
Küçük İskender-karanlıkta herkes biraz zencidir
0 notes
Bir iç boşalltış, bir yakınma, bir isyan yine. İsyanın içine doğdum ben. Öfkemi, kızgınlıklarımı, hayal kırıklıklarımı onun içine boşalttım. Bir insana yığmaktansa saplantılı düşüncelerimi, bunu yaptım, Daraldığımda çıktım gittim, Biraz daha tahammüllkar ol diyorlardı ki cümlenin sonunu dinlemedim. Yollar beni paklar çünkü. Pahalı içkiler, güzel elbiseler, hormonlu sevinçler, baştan çıkarma oyunları da tatmin etmiyor artık. Kuşlar ve aydır yoldaşım bundan sonra. Denize bakarım da ben de kendi derinliğimde boğulurum. Ölümü değil ölmeyi, bunu düşlerken hissetklerimle biraz daha soğurken har şeyden, bir simitçi çeker kolumdan beni, bir kulağı sağır, kimsesiz bir teyze oturur da yanıbaşıma; napıyorum derim ben. Olacak mı benim de hak edilmiş hüzünlerim? Sosyalleşmek adına bir boklar yerken ve tatmin ederken bedenimi ,ruhum hep aç, hep arar durur oysaki. Mutlu olmamız için kahkahalar atmamıza gerek yok  bir sessizliği paylaşalım yeter. 
0 notes
“Aptallığın konsantrasyonu ve özeti, cezalandırma konusundaki ataklıkta ortaya çıkar. Şimdi ben de bilgece düşüncelerin yükünü sırtımdan atıp kendimi inkar ederceaine dehşet saçmak istiyorum.”
0 notes
Dünyanın gerçek teröristleri gece yarısında karanlıklarda buluşmazlar.Veya bazı vahşi eylemlerden önce 'Allahu ekber' diye bağırmazlar. Dünyanın gerçek teröristleri 5000 dolarlık takım elbiseler giyerler, ve finans dünyası, hükümet ve iş hayatının en yüksek pozisyonlarında çalışırlar.
#zeitgeistaddendum
0 notes