Tumgik
icteolan · 6 years
Audio
Zorlukların da güzel bir şey olduğunu, sonradan güzel anılara dönüştüğünü, insanı güçlendirdiğini, bize çok şey anlattığını ve öğrettiğini, insanın asıl böyle büyüdüğünü, yaşadığımız kederlerin bizi biz yaptığını düşünüp umutlandım. Sonbaharda yaprak açar mıyız ki?
41 notes · View notes
icteolan · 6 years
Audio
kendini en güvenli ellere teslim etmiş gibi deliksiz uykularda, bekledim.
20 notes · View notes
icteolan · 6 years
Audio
"İlkbaharda göç eden bir kuşu yakalayıp kafese kapatırsan, kafesi ne tarafa çevirirsen çevir; kuşun kafası göç ettiği yöne döner. Kafese de kapatılsan, cehenneme de çevirseler yaşadığın yeri, içine bir kez ilkbahar indi mi, istikametin bellidir: Adımların seni hep o çiçekli yollara, o güneşli kıyılara götürmek ister. Küçük bir saksıdaki çiçekte bile orman görürsün. Bedenin başka yerlerde dolaşsa da, kafan adalar arasında gidip gelir hep."
Ozan Önen ~ Çiçekli Bulut
38 notes · View notes
icteolan · 6 years
Audio
“Hayat,” demiş Emerson, “insanın sabahtan akşama kadar düşündüklerinden ibarettir.” düşünceler bir kenara çekildiğinde ise düşler başlar.
23 notes · View notes
icteolan · 6 years
Text
Su gibi seyyal, hava gibi hafif içim.
Tumblr media
‘Hadi söyle en çok neyimi seviyorsun?’ deriz de hani o da ‘her şeyini seviyorum, bir bütün olarak seviyorum seni der’ ama aslında vardır değil mi daha çok kendini sevdiren bir şey. Ana yollardan çok tali yollar.. mesela çocuksu muzipliği, lavanta kokusu, yüzündeki kırışıklıklar, buğulu sesi, içsel dinginliği…
Ediz Hafızoğlu feat. Birsen Tezer ~ Kül 
Sena Şener ~ Sonraki Gün
Çigdem Erken ~ Öyledir Geçer Zaman
Genç Osman ~ Kayıp Yıldız  
Burcu Tatlıses ~ Geyikli Masallar
Can Gox ~ İçimde Ölen Biri
Dolu Kadehi Ters Tut ~ Belki (feat. Deniz Tekin & Canozan)
Bülent Ortaçgil ~ Hiç Canım Yanmaz
Mutluluk Zamanı Soundtrack ~ Bu Su Hiç Durmaz
Eda Baba ~ Yalnızlığı Anla
Cem Özkan ~ Bilmeni İsterdim
Melek Mosso ~ Arzular Arsız
Duman ~ Kırmış Kalbini
MFÖ ~ Hep Böyle Sev
Cem Adrian & Birsen Tezer ~ Beni Hatırladın mı?
Atiye ~ Yalnızca Üzmek İçin
Seksendört ~ Kendimi Kandıramam
Deniz Tekin ~ Çözülmez
Tuğba Yurt ~ Aklımda Sorular Var
Gökhan Türkmen ~  Sen İstanbulsun
Sıla ~ Geri Getir
Buray ~ Sonsuz Kılalım
Kalben ~ Yara
Adamlar  ~ Acının İlacı
Six Pack ~ Düşünme Hiç 
MFÖ ~ Aşkın Kenarından 
Gece Yolcuları ~ Seninle Bir Dakika
▶ PLAYLIST
34 notes · View notes
icteolan · 7 years
Text
Bitkisel Antibiyotikler ~ Stephen Harrod Buhner 📖
Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba. Böyle ara verip yeniden bir şeyler yazarken en çok girizgah kısmında zorlanıyorum. Nereden başlayacağımı bildiğimde her şey su gibi akıp gidiyor. Tıpkı hayattaki diğer mevzular gibi. Mesele hep “nereden başlayacağını bilmekte”.
Bloga uzun bir ara verince başlangıçlar hep nerede olduğumu açıklamaya değinmeyi gerektiriyor. Bu süre zarfında neler yaptığımı kısaca açıklamak gerekirse sanırım diğer sosyal mecralara daha fazla zaman ayırdığım için tumblr böyle aksadı. Daha doğrusu blogspotta yeni ve daha spesifik bir blog tutmaya başladım. Artık iki blog annesiyim 😚 Kendi kendime iş çıkarıyorum işte. Ama insanı geliştiren, hayatına ciddi bir değer katan yollardan birisi de blog tutmak, daha doğrusu yazmak. En azından benim için böyle. Hislerime mekan olan yer neresi olursa olsun, aslolan yazmak.
Mecra olarak blogspot hoşuma gitti. Tumblr daki gibi beğeni odaklı bir sistem içermemesi benim aradığım şeydi. Ben seni beğendim hadi sen de beni beğenmeler falan yok yani. Çok kaliteli içerik hazırlayan bloggerlar olduğu için de çıtayı yüksek tutmaya zorlayan bir yapısı var. İstatistik olayı entegre ve süper işliyor. Kontrol paneli çok kolay. Tumblr ise daha samimi, herkesin kolayca arkadaş olup mesajlaşabildiği yapısıyla bir adım önde. Kattığı dostluklar yıllardır devam ediyorsa iyi işleyen bir yapı kurmuş diyebiliriz. İşte bu sebeple ikisi de benzer amaçlara hizmet etse de farklı keyif veriyor. Yokluğumda tumblr a yeni bildirim özellikleri eklenmiş hoş olmuş. Uzun süreden beri paylaşmayanlar, yok aramıza yeni katılanlar diye arada bir kendini hatırlatmalar falan,  sevimli. Canım tumblr.  Yeni takipçilerime de selam ederim bu vesileyle.
Neyse gelelim bugünkü postumuza.
Bugün bahsedeceğim kitabı aslında epeydir yazmak aklımda. Tam da kış vakti şahane öneriler içeren bir kitap. Çünkü kime selam verseniz hasta, çocuklar hasta, gençler hasta, herkesin dilinde kar yağmadığı için bu denli bir salgın olduğu hikayesi..Gerçekten de doğanın takvimine göre kış olsa da camdan baktığımızda durum pek de öyle değil.
Tumblr media
Bazen hastalanırız. Geceler sabaha kadar uyuyamayız. Ve modern tıp bize yardımcı olamaz. Dr lar bizi anlamaz. Ekmek peynir gibi yazılan ilaçlarla durum daha da kötüleşir. Sinirleniriz. İhanete uğramış hissine kapılırız. Sonra kendimizin bir şeyler yapması gerektiğini kabulleniriz. Yeni çıkar yollar ararken 2000 yıldır gözümüzün önünde duran şifalı bitkilerin farkına varırız.
Ancak umut tacirleri ve şarlatanlar nedeni ile bitkiler konusunda güvenilir bir kaynak ya da işinin ehlini bulmak da öyle zordur ki bu da yeni bir kaos yaratır bizim için. Araştırmalarım sonucunda bulduğum en müthiş bitki bilimci, bitki sevici , şifalı bitkiler uzmanı, yazar, öğretmen, bilge, seyyah Stephan Harrod Buhner oldu. Zat-ı muhterem ile ilk tanışmam Yeryüzü İle Konuşma Sanatı adlı kitabı oldu. Beni o kadar etkilemişti ki iki defa okuduğum ender kitaplardandır. Hep elimin altındadır. Ardından Bitkisel Antibiyotikleri (Herbal Antibiotics) yani birazdan elimden geldiğince bahsedeceğim kitabını okudum. Sonra bir üçüncü kitabı derken Buhnerci oldum çıktım. 
Okumaya niyetliyseniz çayınızı kahvenizi alın. 🍵 Bu yazının uzunluğu için şimdiden özür dilerim değerli okuyucu. Bilgisayar başına  oturabilmişken yazabildiğim kadar yazacağım. Konu herkes için önemli olmasına rağmen özellikle yörüngesinde  “sağlık” olanların ilgisini cezbedeceğini düşünüyorum.
Bitkisel Antibiyotikler in TR çevirisi içerik olarak iyi ve faydalı bir kitap olmasına rağmen okurken pek çok defa keşke bitki görselleri ile de desteklenmiş olsaydı diye geçirdim içimden. Türkçe çevirisi  maalesef çok tat vermedi. Ayrıca 2. Baskısının orijinali 450 sayfa kadar olan bu kitabın Türkçe meali sadece üçte biri kadar. Okurken hep bir eksiklik hissi.  Artık nasıl sadeleştirildi ise ya da kitap sonraki basımlarda mı genişletildi bu kadar bilmiyorum. Arkasında kaynakçalar veya referanslar gibi bölümleri de yok maalesef Türkçe çevirisinde. Hal böyle olunca yine ikinci baskısının orijinalini epub formatında edinip okumak durumunda kaldım. İyi ki de böyle yapmışım. Çünkü her kuruşa değecek muazzam bir hazine ile karşılaştım.
Bu kitabın içerisinde otlar ve ağaçlar, hastalık ve şifa, varoluş ve denge var. Her şey kutsal bir bütünün parçası değil mi?
Antibiyotikler neden, nasıl hayatımıza girdi? Antibiyotik yokken insanlık nasıl bu denli var olabildi? Peki neden antibiyotik kullanmak bizi korkutur? Bize zararları ne? Kafamda deli sorular..
İşte kitaptan öğrendiklerimle bu sorulara açıklık getireyim çok çok özetle:
📌 Doğumumuzdan itibaren annemizin sütünden, çevreyle ilk temastan, babamızdan, hemşirenin kucağından bakterilerle tanışmaya başlarız. Bir erişkine dönüştüğümüzde ise vücudunda milyarlarca bakteri bulunur ve bunların büyük kısmı dost, çok azı ise patojenik bakteri olup birbiriyle simbiyoz ilişki içindedir. Bu dost bakterilerin pek çoğu onlarsız yaşayamayacağımız temel besinleri üretir, metabolik faaliyetleri yürütür.  Çok daha çarpıcı olanı ise dost bakteriler tehlikeli bakterilere karşı bizim sağlığımızı korumak için savaşırlar. 
📌 Hastalandığımız zaman ise vücudumuzdaki ekolojik denge bozulur. Dost bakteriler hastalık yapıcı bakterilerin bir başlangıç noktası elde etmelerine imkan verecek şekilde mevzi kaybına uğrarlar. Vücudumuz hastalığı atmaya uğraşırken ateş, kusma, ishal gibi tipik belirtiler gösteririz. Bazı durumlarda doktora gideriz ve bu hastalık yapıcı bakterileri öldürmek için bize antibiyotik verir. Ancak bizim vücudumuzda sadece bu hastalık yapıcı bakteri türünden bakteri yoktur. Pek çok çeşidi vardır ve onların birkaç tanesi antibiyotiklere karşı doğal olarak bağışık ya da dirençlidir. Genel olarak, bu birkaç dirençli bakteri dirençsiz kuzenleri (ve bütün diğer faydalı bakteriler) ile vücudumuz içindeki yaşama alanları için rekabet halindedirler. Ama antibiyotikler kullanıldığında, dirençli bakterileri rekabet etmek zorunda olmadan üremeye bırakırken, dirençsiz hastalık yapıcı bakterileri ve pek çok faydalı bakteriyi öldürürler. Sonra dirençli bakteriler vücudumuzu hiçbir engelle karşılaşmadan ele geçirirler. Bu işlem daha fazla insanda meydana geldikçe de bu dirençli bakteriler genel insan topluluklarına da bulaşmaya başlar. Sonunda pek çok patojen bakteri yaygın kullanılan antibiyotiklere karşı direnç kazanır.
📌Şunu unutmamak gerekir ki bakteriler bir yaşam biçimidir ve bütün yaşam biçimlerinde olduğu gibi onlar da hayatta kalma ve üreme iç güdüsüne sahiptir. Ve bütün yaşam biçimlerinde olduğu gibi onlar da yaşamlarını sürdürmek için yaşamlarını tehdit eden şeylere uyum sağlarlar. Sadece bazı bakteriler doğal olarak antibiyotiklere karşı bağışık değildir; ama hepsi ortamdaki değişikliklere oldukça çabuk tepki verirler. Onlar antibiyotiklerin etkilerini tersine çevirmek için metabolik değişiklikler ile cevap veren biyokimyasal fabrikalardır. Başka bir deyiş ile, bakteriler  antibiyotiklere karşı kimyasal tepkiler yaratmak için bir tür deneme yanılma işlemi kullanırlar. Şöyle ki ; bakteriler sorun olan antibiyotiğe direnmek için doğru birleşik geliştirildiğinde mutasyona uğrayarak kuşak ortaya çıkaracaktır. Yani güçlü olanın yaşaması kuralına en tipik örnek. Tabi ki deneme yanılma zaman alabilir; bakteri kuşakları boyu sürebilir. Ama şu var ki her 20 yıllık bir sürede yeni bir kuşak yaratabilen insanların aksine bakteri kuşakları kimi bakteriler için  sadece 20 dakikadır. Ve maalesef ki bütün bu mutasyonlar sonrası bakterinin patojen özelliği artacak ve gittikçe daha dirençli hale gelecektir.
📌 Bir diğer önemli konu ise bakterilerin arasında çok zekice büyüleyici bir iletişimin olması. Bakteriler plazmid denen özel DNA halkaları içerirler. Ne zaman iki bakteri karşılaşsa- ve aynı türden bakteriler olmaları gerekmez- birbirleri ile yan yana gelir ve bilgi alışverişinde bulunurlar. Aslında bakteriler bir tür biyolojik İnternet işlemi uygularlar ve bu bilgi alışverişi çok sık meydana gelir. Bizim şanssızlığımız ise bu bilgi değişimi tiplerinden biri de antibiyotik direncidir. Bir bilgi değişimi sürecinde, dirençli bakteri dirençsiz bakterinin içine alması için duvarında bir kapı oluşturduğu bir uzantı oluşturur, bir plazmid. Uzantının içinde dirençli bakteri DNAsının bir parçasının kopyası bulunur. Özel olarak o bir veya birkaç antibiyotiğe karşı direncin şifrelendiği bilgileri içerir. Bu DNA kopyası şimdi yeni bakterinin bir parçasıdır. Şimdi o ilk bakterinin dirençli olduğu tüm antibiyotiklere karşı dirençlidir. Bu direnci kendi yavrularına ve karşılaştığı diğer bakterilere aktarabilir.
📌 Ancak durum sadece bundan ibaret değil. İnsanoğlunun mikrop dünyasına yaptığı müdahale bakterilerde bizim mümkün olabileceğini düşündüğümüzden çok daha fazla tepkilere sebep olmuş. Örneğin antibiyotiklere direnme yeteneğine sahip olana bakterilerin direnç bilgilerini aktarmak için bakterileri kendilerine çekici özgün feromonlar salgıladıkları tespit edilmiş.. Yani bu bir nevi “ bakteri direnci bilgisi buradadır” levhasını asmak gibi bişeydir. Plazmid, akabinde feromon derken dahası da var. Bakteriler bakteriden bakteriye sıçrama yeteneğine sahip olan “sıçrayan genler” veya transpozonlara da sahiptirler. Bu transpozonlar antibiyotik direncini öğretme yeteneğine de sahiptirler.
📌 Artık her yerde serbest gezen tavuk serbest gezen ineklerden bahsediliyor. Bunların etini sütünü yiyin diyor beslenme otoriteleri. Neden çünkü 40 günde iğne ilac antibiyotik hapla mapla şiştikçe şişiyor tavuklar. Çiftlik hayvanlarının yemlerinin içine kadar girdi antibiyotik. Az önce bahsettiğim şekilde bakteriler de bu antibiyotiklere karşı direnç geliştirmeyi öğrendiler. Böylece sığır etindeki E.Coli, tavuk yumurtasındaki Salmonella ve tavuk etindeki Campylobacter güçlendikçe güçlendi.Yani biz mikrop dünyasına burnumuzu soktuk ve kendi elimizle önceden bilinenlerden daha dirençli bakteriler yarattık.Bunlar da daha az dirençlilere daha dirençli olmayı öğretti zamanla. E bu tavuğu eti yiyenlere, sütü içenlere ne olacak?? Hormon yok deniliyor bu tavuklarda kullanılan makrolid grubu antibiyotikler var. Aslında mikropları öldürmek, hastalıkları engellemek için değil. Hayvanların etlenmesini sağlıyor. Sadece MacDonalds, Burger King ve KFC nin dünya çapında sattığı eti ve tavuğu düşünürseniz hayvancılıkta kullanılan antibiyotiklerin ucunun nerelere varacağını daha somut bir şekilde gözünüzde canlandırabilirsiniz. Yani antibiyotik kullanmadan bile vücudunuzdaki bakterilerin antibiyotiğe direnç geliştirdiğini bilin istedim.
📌 Buhner’in listelediği 15 en güçlü bitkisel antibiyotik bitki :
Adaçayı
Akasya
Altınmühür
Ardıç
Bal
Ekinezya
Grapefruit
Kriptolepsis
Meyan
Ökaliptus
Pelin
Sarımsak
Sarısabır
Usnea
Zencefil
Bunların belki önemli bir kısmı size çok tanıdık gelmeyecektir. Kitapta bunlar ve daha fazlası (Reishi, Red Root, Rhodiola,Ashwagandha, astragalus, Boneset, Juniper...) ile ilgili çok detaylı bilgiler var. Bitkinin latince adı, familyası, kullanılan kısımları, kullanım şekli, özellikleri, hangi bakterilere karşı etkili olduğu, nerelerde bulunacağı gibi kapsamlı bilgiler ile tereddüte mahal vermiyor Buhner.
Sonuç olarak, bu kitabı kışı griple geçirenlere, enfeksiyon hastalarına ve  kronik hastalığı olanlara mutlaka öneririm. Ancak bununla beraber bu kitabı özellikle yeni jenerasyon okumalı. Niye mi? Çünkü yeni jenerasyonun işi çok zor.. Hayata gözlerini açtıklarında mamayla beslenmeye başlıyorlar. Ağlayınca plastik emzik, poposuna kokulu ıslak mendil, saçlarına göz yakmayan şampuanla ilk tanışıklığı başlıyor kimyasallarla. Her ay hastane kontrolleri, hastane mikropları. Ateş çıktı calpoller, ibufenler, augmentinler, aşılar, ah o aşılar…Öğrencilik döneminde ise kahvaltısını mikrodalga fırında ısıtılmış margarinle yoğurulmuş poğaçasıyla bir güzel yaparken telefonda balon patlatma oyunu oynayıp üzerine damacana suları plastik bardakta kana kana içiyor. İlk molasında nescafesinin yanına sigarasını yakıyor. Haftada bir iki alkol, ne de olsa sosyal içici. İyi güzel hoş da bütün bu toksinlerle ,serbest radikallerle, östrojen gibi davranan plastiklerle bu dna nasıl hasarlanmasın, bu bünye nasıl kanser olmasın, nasıl kısır olmasın, nasıl dizleri tutsun da yürüsün..Dediğim gibi yeni jenerasyonun işi çok zor.
📌 Benim olmazsa olmazlarım ve herkese evinde eksik etmemesini tavsiye ettiğim kimi şifalı bitkiler: 🌿 Kekik. Doğal antibiyotik. Bilhassa öksürüğümüzün eksik olmadığı bu günlerde balgam sökmek için, balgamı sıvılaştırıp vücuttan daha kolay atılması için fayda sağlar. Bilimsel olarak antibakteriyel, iltihap sökücü, kramp giderici, balgam sökücü, Ağrı kesici etkileri kanıtlandı 😍 unutmadan... ORAC değeri çok yüksek 😌. 🌿Rezene, mide-bağırsak rahatsızlıklarına karşı oldukça etkili, yetişkin ve bebeklerde gaz sorununa karşı önerilir ayrıca Soğuk algınlığı ve öksürüğe karşıda etkili (öksürük için bal ile). Rezenenin sağlık için faydası en fazla içeriğindeki uçucu yağı / eterik Yağı Anetol ve fenchon da gizli. Anetol mide ve bağırsağın çalışmasını tetikler. Bu sayede hazımsızlığa ve kramplara karşı etkilidir. Fenchon bitter tadı oluşturur aynı zamanda antiseptiktir. Rezene Çayı için rezene tohumu kullanılır. 🌿Ihlamurun bilhassa soğuk algınlığı için kullanılan çaylarda bulunma sebebi başta ateş düşürme etkisi ve balgam sökme etkisi 🙌 🌿 Papatyanın (gerçek papatya) kullanım alanı oldukça geniş. Bilimsel olarak mide bağırsak rahatsızlıklarından, cilt/ mukoza rahatsızlıklarına, boğaz ağrısına kadar birçok hastalığa karşı şifası mevcut 😍.Ayrıca allerjik rinit gibi durumlarda bir tencerede kaynatıp buğusunu solumak da rahatlatıcıdır. 🌿 Yeşilçay. Dikkat edilmesi gereken yeşil çayı kaynar su ile hazırlamayın, suyun sıcaklığı çeşidine bağlı 70-90 derece arası olmalı yoksa içeriği zarar görür. 🍵 10 dakika bekletilen kaynamış su yaklaşık 80 derece sıcaklığında olur. Çeşitlerine bağlı demleme süresi değişir, ortalama 2-3 dakikadır . Yemekle beraber yeşil çay içilmemeli. Çaya limon ilave edilirse çayın flavanoid değeri artar.   Yeşil çay'ı tüketirken demir içerikli gıdaları aynı anda tüketmemeye dikkat edin ; üzerinden iki- üç saat geçmeli.Hem yeşil çayın antioksidan etkisini hemde demirin vücuda alınımını engellersiniz yoksa.
🌿 Karahindiba. Günün birinde ıhlamur kadar yaygınlaşmasını dilediğim bitki. Karaciğer detoksu dendiğinde listenin başını zorlar. Yakın arkadaşı Milk Thistle (Deve Dikeni) olur. Ben onun tablet formunu tercih ediyorum.
🌿 Adaçayı. Süper bir ağız-boğaz gargarası. 
🌿 Lavanta.  Görünümü ve kokusu ile insanın içini ferahlatan bir şifa kaynağı.   Sakinleştirici özelliği var. Kaygıyı gideri ve stresi azaltır . Yorucu ve yoğun bir günün ardından sakinleşmek ve geceyi huzurlu, ferah bir şekilde geçirmek için öneririm. Küçük keselerin içinde çekmecelere koymak da boşuna değil.  
🌿 Melissa. Pek çok faydasının yanı sıra uçuğa da faydalı olduğunu biliyor muydunuz? Yakın arkadaşı çay ağacı yağı 
🌿 Dereotu yüksek oranda kalsiyum içerir, ayrıca antimikrobiyal özelliği var, mide asitini azaltır, hazımsızlığa karşı yardımcı olur.  
🌿 Zerdeçal, zencefil bu aile başımızın tacı. Çayda, yemeklerde, green juicelarda..Ama zerdeçalın mutlaka kapsül formunda da biyo yararlanımı yüksek bir formunun bağışıklık için kullanılmasını öneririm.  Zerdeçal (curcuma longa) curcumin içeriği ile Alzheimerdan kanser hastalıklarına kadar birçok rahatsızlığa karşı fayda sağlayabilir. Curcumin'in yüksek miktarda antioksadan ve iltihaplara karşı etkisi var. 💪 Yani vücutta enflamasyonu azaltır. Kimyasal bazı ağrı kesiciler ile aynı oranda etkili olduğu araştırmalarda belgelendi. Zerdeçal tüketimi arttıkça Alzheimer Hastalığı'na, meme, akciğer, kanser ve kolon kanserine yakalanma riski azaldığı da belirlendi.Ayrıca en bi sevdiğim özelliği yapılan bir araştırmada vücuttan aluminyum atılmasına yardımcı olduğu da belirlendi🔍 Alüminyumun nasıl toksik olduğunu bilir misiniz? Hele otizm gibi hastalıklarda rolünü. Zerdeçaldan vücudumuzun etkin bir şekilde faydalanması için mutlaka bir miktar yağ ve karabiber ile tüketilmesi gerektiğini de buraya dipnot olarak düşeyim. Takviye ürünü olarak kullanmak isteyenlerde içeriğinde piperin olan ürünleri tercih etmeli (piperin karabiberde bulunan bir içerik).  Zencefilin ise uyarıcı ve terletici etkisi var, bu yüzden bilhassa Kış aylarında ısınma problemi olanların bolca tüketmesini öneririm. Zencefil bağırsak kaslarının hareketini aktive eder, mide salgısını arttırarak sindirimi kolaylaştırır. Zencefil bağışıklık sistemini güçlendirmekte fayda sağlar. Yüksek tansiyonu, safra taşı olanların, ameliyat öncesi veya kan sıvılaştırıcı ilaç kullananların tüketmemesi önerilir.Pastalara da yakışır farklı aromasıyla. Aklınızda olsun.
🌿 Biberiye. İngilizcesi Rosemary. Önceleri buna rastladığımda hep gülle ilgili bir bitki zannederdim.Üzerinde epey çalışılan bitkilerden biri.Antimikrobiyal özelliklerinin yanı sıra yapılan güncel araştırmalar Alzheimer ve Demans (Bunama) hastalığında, iyi bir bitkisel çözüm olarak da biberiye üzerinde yoğunlaşıyor.
Görüldüğü gibi doğanın eczanesi oldukça geniş.
Unutmayın: her "sağlıklı" olarak bilinen şey bizi birden sağlıklı yapmaz, bize iyi gelmeyebilir, yine detaylar önemli; bu nedenle kendi araştırmanızı yapın.
🍵Güzel bir bitkisel içecek tarif bu postu sonuna kadar okuyanlara hediyem olsun: 
Mikropsavar Kış Çayım
Taze zencefil 1 cm kadar, rendelenmiş
Bir tutam toz zerdeçal
Bir tutam karabiber
Bir tutam laden (cistus) (müthiştir ihmal etmeyin)
Bir çubuk tarçın
1 tatlı kaşığı sizma zeytinyagı
Çeyrek Limon
Zencefil, zerdeçal, karabiber, cistus, tarçın bir-iki dakika kaynatılır. Biraz limon sıkılır ve üzerine bir tatlı kaşığı zeytinyağı eklenir. Güzelce karıştırılır. Gün içinde birkaç fincan içilir.Taze tüketilmesini öneririm.
Neyse konuyu Ömer Hayyam’dan bir rubai ile bağlayalım
Hayyam,bade ile sarhoşsan mutlu ol Lale yanaklı biriyle oturmuşsan mutlu ol Madem ki dünyanın sonunda yokluk var Say ki yoksun,varmışsın gibi mutlu ol…
Mutlu olun, mutluluktan daha iyi bir antibiyotik olamaz. Unutmayın En İyi Yatırım Sağlığınıza Yaptığınız Yatırımdır..
Günlük hayatımızda antibiyotik özelliği olan besinleri kullanarak ve iyi beslenip bağışıklık sistemimizi güçlü tutarak hastalıklardan korunabiliriz. O zaman yapılması gereken tek şey, bu kıymetli vücuda her zaman baktığımızdan daha iyi bakacağız. 
Bağışıklık sistemini güçlendirin,  hep doğayla, doğa anayla elele 🙋
32 notes · View notes
icteolan · 7 years
Audio
İnsanın hem kalbini kırıyor hem de gülümsetiyor..
21 notes · View notes
icteolan · 7 years
Text
Fitness & Workout PLAYLIST💪 🔥
Acıtacak, zaman alacak, kendini adaman gerekecek, irade gerekecek, sürekli sağlıklı seçimleri tercih etmen gerekecek, fedakarlık etmen gerekecek, vücudunu en maksimununa zorlaman gerekecek, aklını çelecek yanlış yollar karşına çıkacak FAKAT şuna emin ol ki amacına ulaştığında buna değecek !  
Vücudunuz için iyi şeyler yapın. 
Tumblr media
Alice Merton - No Roots 
Burak Yeter - Tuesday ft. Danelle Sandoval 
Charlie Puth - Attention (David Guetta Remix) 
Mahmut Orhan - Feel ft. Sena Sener 
Lilly Wood & The Prick and Robin Schulz - Prayer In C (Robin Schulz Remix)
Clean Bandit - Rockabye ft. Sean Paul & Anne Marie (Hibell Remix)
Carla’s Dreams - Sub Pielea Mea (Midi Culture Remix) - Eroina
Super Sako ft. Hayko - Mi Gna (DJ Pantelis Official Remix) 
Kygo - Stargazing ft. Justin Jesso
Raving George feat. Oscar & The Wolf - You're Mine (DJ Antonio & Astero Remix) 
Eminem ft.Major Lazer - Lean Yourself
Croatia Squad & Me And My Toothbrush - Scream For Pleasure (Radio Mix) 
Tom Odell - Another Love (Zwette Remix Radio Edit)
Ajda Pekkan - Cool Kadın (Mahmut Orhan Remix)
The Avener, Phoebe Killdeer - Fade Out Lines
Nicolas Jaar - Mi Mujer 
Lost Frequencies - Are You With Me (Mahmut Orhan Remix)
David Guetta ft Sam Martin - Dangerous 
The Weeknd - Starboy ft. Daft Punk
Twenty One Pilots - Stressed Out (Tomsize Remix)
Deorro - Five Hours
Emmanuelle - Italove
Angus & Julia Stone - Grizzly Bear (Lakechild Remix)  
The Avener - To Let Myself Go ft. Ane Brun 
Imany - Don't Be So Shy (Filatov & Karas Remix)
Manuel Rica & Eneli - Mhm Mhm (Dave Andres Remix)
Ian Ikon ft. Maria Zlatani - Discover Me 
Deeperise feat. Anything But Monday - Crush (Mahmut Orhan Remix)   
Kungs vs Cookin’ on 3 Burners - This Girl
Bedouin - Flight Of Birds
Eminem vs Adele - Someone Like You (Remix) 
Dillon Francis - Say Less (ft. G-Eazy) (AR Remix) 
J Balvin, Willy William - Mi Gente
Skillet - Monster
Imagine Dragons - Believer
Eminem - Lose Yourself
Weeknd - Often (Kygo Remix)
Ed Sheeran - Shape Of You (bvd kult Remix)
Mahmut Orhan Ft. Sena Sener - Self Control
Hakan Akkus - I Can't Be (Original Mix)
Hakan Akkus - I Can't Be (Drop G & Regard Remix)
Cira - Hun Bun
Deeperise ft. Jabbar - Raf 
▶️ PLAYLIST
136 notes · View notes
icteolan · 7 years
Audio
"Sözler öylesine yıprandı ki bu çağda, en büyük ateşi sessizlik yakar."
22 notes · View notes
icteolan · 7 years
Audio
Benim her sene eylül aylarında içine girdiğim bir ruh hali var. Aslında gündelik hayat ne biçim güzel diye düşünmelere doyamam. Bak mesela bir köşe yarat kendine, ister bir metre kare olsun ister bir oda ama içinde seni iyi hissettirecek güzellikleri barındırsın. Sonra bir çay koy mesela kendine, ya da yaz bitmeden al üç beş kilo domates salça yapmayı dene. Dünyada hala güzel domatesler varken bunu dene. Hem sevdiklerine de dağıt. Paylaşmanın neşesi doldursun içini. Çimenlere otur. Basit bir sofra kur, eylülün en güzeli, poposundan bal damlayan incirlerden bulup tükenmeden ye. Şeker kullanmayınca, meyveler nasıl da tatlı geliyor insana.  Havanın serinliği yüzüne çarparken ürpermenin, üzerine ince bir hırka almanın hazzını hisset. Pazara çık. Kendine ait zaman illa ki saatlerce süren aktivitelerden oluşmak zorunda değil ki. Çıtır biberleri, alacalı tombik patlıcanları, kasa kasa üzümleri süzerken bu yazdan sana ne kaldı bunları bir düşün. Tutamıyoruz zamanı bir düşün..
29 notes · View notes
icteolan · 7 years
Text
İnsan Kırıkları
Biz insanız. Tamir edilecek bir makine değil. 
Tumblr media
Kendini müzikle onarmak isteyenlere  🎵
Teoman - N'apim Tabiatım Böyle 
Ceylan Ertem - Esmer 
Yüzyüzeyken Konuşuruz - Ne Farkeder
Gaye Su Akyol - Rüyalarda Buluşuruz
Müslüm Gürses - Nilüfer
Jehan Barbur - Selvi Boylum Al Yazmalım
Rubato - Kaç Kadeh Kırıldı
Sıla - Ağla Halime
Mehmet Erdem - Hepsi Benim Yüzümden
Birsen Tezer - Boşver
Adamlar - Hepinize El Salladım
Eda Baba - Sonbahar
Hüsnü  Arkan-Zerdaliler
Burcu Tatlıses -  Beni Sen İnandır 
Fikret Kızılok - Gönül 
Eski Bando - Bir Günah Gibi 
Pera - Ne Ala
Sena Şener - Sevmemeliyiz  
No Land - Aramızda Dinozor  
Mehmet Güreli  & Jehan Barbur - Sen ve Ben  
Deniz Tekin - Hep Oturup Bekledim    
▶️  PLAYLIST
688 notes · View notes
icteolan · 7 years
Text
Terapi
Çocukların en sevdiği şeylerden biri kuşkusuz oyun hamuruyla oynamak. Her yerden hamur topladığım günler ve evde hazin hamur denemelerim oldu.Ben bilgisayarda çalışırken oğlum yanımda oynuyor -belli bana süprisli bişeyler hazırlıyor- oyun hamurundan yaptığı yemeği ikram ediyor. Hiç affetmem iştahla yerim 😋 Yemeğimi bitirdikten sonra  “Hadi annecim uyu da dinlen” dedi.. Bu söz nasıl tatlı, nasıl da şifalı. Kokusunu içime çekerek bir anne öpücüğü kondurdum. Bu evlat kokusunu nasıl etsek de saklasak, hiç unutmasak..
Gece gündüz çalışmaları sonrası, arada  bir şeyler öğrenmeye yeni güzellikler keşfetmeye başladığım boşluklardan birinde The Eagle Huntress (Kartal Avcısı Kız) belgeseli ve muhteşem müziğini, diğerinde ise şunu buldum .
Tumblr media
Sejkko rumuzlu fotoğraf sanatçısı Manuel Pita’nın, yalnız evleri fotoğrafladığı seriler. Sejkko, Japonca'da "samimi çocuk" anlamına geliyormuş. Seçtiği rumuz gibi fotoğraflarından hissettiğim de tam olarak bu oldu, samimiyet. Biraz rüzgar esmiş gibi.. Kendi halindeliği.. Her türlü sınırlandırmalardan ve sınıflandırmalardan uzaklığı.. Renklerin yumuşaklığı aldı götürdü beni. Renkleri nasıl bu kadar güzel ayarladı? O maviyi nasıl buldu mesela, ışığı nasıl patlattı?
Seriyi taradıkça kalbimde sevecen kıpırtılar duymaya başladım. Yaşama sevinci veren küçük detayları yakaladığım her şeyi sevdiğim gibi, bu fotoğraflardaki detayları, tonları ve yalnızlığı çok sevdim.
Güzel keşifler terapisidir yoğun bir günün.
25 notes · View notes
icteolan · 7 years
Audio
"Hayatınızda, sizi hiç yargılamayan birisine sahip misiniz? Sadece bir kişi olsa dahi?Eğer sizi yargılamayanlar varsa, onların etrafında olmanın ne kadar şifalandırıcı ve besleyici olduğunun farkında mısınız? Onların eşliğindeyken geçen bir on dakikadan sonra bedeninizin ve tüm varlığınızın ne kadar rahatladığının? Ya bu kişi siz olsaydınız?"
22 notes · View notes
icteolan · 7 years
Text
🌾 🍃  Zehirsiz Ev  🍃 🌾
6-7 yıl kadar önce lavaboyu ciflerken elim deli gibi kaşınmaya başlayıp kızarınca muazzam bir 'mini aydınlanma' anı yaşamıştım. Kimyasallar bana hiç iyi gelmiyordu. Bir tek bu mu, bulaşık makinesinden bulaşıkları çıkarıp durulama ihtiyacı duyuyordum. Astığım nevresimler kuruduğunda üzerinde deterjan kalıntıları görünce hoop çamaşırları toplayıp bir daha durulama yapıyordum. Oda parfümleri beni hapşırtıyor, çamaşır suyu genzimi yakıyordu. Belli ki bütün temizlik ürünleri bana hayat dersi vermek için el ele tutuşmuş, kafa kafaya vermiş ne yapsak da bu kıza anlatsak ‘sağlıklı yaşam sadece spor ve sağlıklı beslenmeyle olmuyor, ne kadar çok kimyasala maruz kalıyorsun bi etrafına bak’ diyordu. Bu iş böyle olmayacaktı. Bu kadar kimyasalla içim hiç rahat değildi. Bir de o zamanlar henüz minicik bir bebeğim vardı. Her neyse sağ olun temizlik kimyasalları. Sayenizde hayat dersimi aldım ve o günden sonra kademe kademe dönüşüm yaşadım. 🙏 Fırın temizleyicisi ayrı, duvar temizleyicisi ayrı, ahşap temizleyicisi ayrı kategorize edilmiş şu saçmasapan kimyasalları üretenlere teşekkürler ama benim için  siz artık bir kenara çekilin demenin vakti gelmişti. Dedim de.
  Bir şeyi ellerimizle yapmanın keyfi elbette paha biçilemez ama biliyorum herkesin bunlara ayıracak vakti, enerjisi yok. Markete gidip camsili, bulaşık deterjanını sepete atmak çok daha kolay. Konfor alanımızı terk etmek istemiyoruz. Ama en azından aldığınız temizlik ve kozmetik ürünlerinin etiketini okusanız, uğraşıp didinip kazandığınız para karşılığında çöp satmaya kalkanların cebini şişirmeye devam etmeseniz o bile bişeydir, iyidir. İşte bu düşünceyle ben de önce uzun süre çeşitli bitkisel, organik temizlik ürünlerine yöneldim. Araştırmalarım sonrasında uzun yıllar fosfat, sert asitler veya klorlu ağartıcı içermeyen amway, mom’s green, frosch, seventhgeneration ve benzeri markanın çok amaçlı temizleyicisinden, bulaşık tabletine, diş macununa, vegan şampuanına, roll-on una varana kadar kullandım. Sentetik parfümlerle temizlik hissi yaratan yumuşatıcıların aslında ne kadar da gereksiz olduğuna ya da evin bol parfüm kokmasıyla aslında o evin temiz olmasının bir bağlantısı olmadığına aydım. Nevresimlerim, havlularım, yastık kılıflarım yumuşatıcı kokmadı ama bu bana nefes aldırdı.
Sonra yavaş yavaş sirke, kefir, turşu gibi fermente ürünler yapmaya başladıkça evde temizlik ve kozmetik malzemesi yapmaya da başladım. Tarifleri internetten bulup buluşturuyordum. Anneme soruyordum.  Evimde ve kendi üzerimde deniyordum. Yakın çevremde yayıyor ve onlardan tarifler topluyordum. Sonraki keşfim aromatik yağlar ve soğuk sıkım yağlar olmuştu. Aromatik yağlar çok acayip bir şey. Etrafa her şeyi yumuşaklaştıran, iyileştiren bir enerji yayıyorlar. Her ne amaçla kullanıyorsam istikrarla devam ettiğimde mutlaka beklentimin üzerine çıkıyorlar. Neyse ben artık evi kendi yaptığım zehirsiz temizlik suyuyla temizliyorum: Bir kova suya bir bardak alkol, on damla çay ağacı yağı ve güzel bir koku vermesi için birkaç damla limon, nane ya da mandalin yağı ekliyorum. (Gül, lavanta ya da kokusunu sevdiğiniz başka bir esans yağ da olur.) Çay ağacı yağını suyla seyreltip fısfıslı bir şişeye koyup, sivrisineklere karşı kollara bacaklara sıkıyoruz ailecek. Gargara yerine hindistancevizi yağıyla oil pulling yapıyor ve bence bu yöntem sadece ağız temizliği değil tüm bedene şifa sağlıyor. Bir yemek kaşığı karbonatı, bir tatlı kaşığı hindistan cevizi yağı, 5-6 damla çay ağacı yağı, 2-3 damla nane yağı ile karıştırıp cam kavanoza alıp diş macunumu yapıyorum. Çaydanlıklardaki kireci limon tuzu ile çözüyorum. Zeytinyağlı sabunu, arap sabununu pek çok yüzey temizliğinde içime sinerek kullanıyorum. Sirke ve karbonatsa baş tacım. Neredeyse kullanmadığım yer yok. Temizlik algıma gerçek anlamda bir rot -balans ayarı yapmış oldum böylece.
Bu tür uğraşların bir de terapatik etkisi var. Ruhsuz, yekpare banyo dolapları içerisine kendi yaptığım deterjanları, diş macunlarını, sıvı sabunlarını yerleştirince nasıl da keyif alıyor, huzur doluyorum. Oturup şikayet etmek yerine kalkıp üretmek en iyisi 👍
Ben böyle kafama göre bir yol tutturmuş gidiyorken bu konuda Zehirsiz Ev adında bir kitap olduğunu öğrendim. Mercan Yurdakuler Uluengin, kaleme aldığı Zehirsiz Ev adlı kitabında yaşamınızdan zararlı kimyasalları eksiltmenin basit yollarını oldukça uygulanabilir tariflerle anlatmış. Her şey derli toplu.Gündelik yaşamımıza çok ufak gibi görünen ama oldukça anlamlı bir dokunuş yapmamız için yol gösteren iyi kalpli bir kitap. . http://www.zehirsizev.com  bu da web sitesi. Ayrıca kitabın içinde bu konuda zenginleşmek isteyenler için başvurulabilecek pek çok faydalı link de mevcut. Kitabın sağındaki solundaki boş kısımlara ben de kendi notlarımı, ilavelerimi yazdım. Al işte süper bir tarif kitabı oldu ve yeni fikirlerle sürekli güncellenecek. Benim gelecek kuşaklara aktarmak istediğim kalıcı bir şey ortaya çıkacak böylece. Bu kitap evlerde bulunmalı diyorum. Anne yemeği gibi, besleyici ve doyurucu, sade ama etkili.
Tumblr media
Evde temizlik malzemesi yapmak için gereken tüm malzemeleri aktarlardan alıyorum. Artık öyle güzel aktarlar, öyle şık sunumlar var ki. Gramla istediğin malzemeyi alabiliyorsun. Çoğu malzeme ambalajlı. Ambalajlar üzerinde kullanım bilgileri var. Sanırım kitapçılardan sonra aktarlarda vakit geçirmeyi seviyorum 😊 ‘Zehirsiz Ev’ kitabından sevdiğim bazı tarifler burada dursun:
✔  Bulaşık makinesi tozu
İçindekiler :  1 bardak çamaşır sodası 🍃 1 bardak karbonat 🍃 1 bardak boraks 🍃 3 bardak limon tuzu 🍃 Yarım bardak kaya tuzu 🍃 20-30 damla limon veya portakal yağı
Hazırlama :  Kaya tuzunun içine seçtiğinizi uçucu yağı damlatıp karıştırın. Limon tuzunu, karbonatı ve boraksı ekleyip karıştırın.(Limon tuzu çok iriyse havanda taneleri biraz ufaltın.) Çamaşır sodasını ekleyip karıştırdıktan sonra kavanoza almadan önce bir süre havalandırın. Kapaklı bir kavanozda saklayın. Her yıkamada makinenin deterjan gözünü bu karışımla doldurun. 👌
✔ Çamaşır yıkama tozu
İçindekiler: 1 bardak ince rendelenmiş saf zeytinyağı sabunu 🍃 2 bardak çamaşır sodası 🍃  2 bardak boraks 🍃 15-20 damla uçucu yağ (isteğe bağlı)
Hazırlama: Malzemelerin hepsini -tercihen açık hava- bir kapta karıştırın. Kapaklı bir kavanozda saklayın. Makinenin deterjan gözüne her zaman koyduğunuz ölçüde koyarak başlayın. Zamanla ne kadar kullanmanız gerektiğini keşfedeceksiniz. 💪
✔ Diş macunu
İçindekiler : 5 çorba kaşığı kalsiyum karbonat veya ince elenmiş beyaz kil 🍃1 tatlı kaşığı karbonat 🍃 3-4 çorba kaşığı gliserin veya içme suyu 🍃 10 damla nane yağı 🍃 1 çay kaşığı stevya tozu ( isteğe bağlı; gliserin kullandıysanız tatlandırmaya gerek olmayabilir)
Hazırlama: Kalsiyum karbonat veya beyaz kille, karbonatı bir kapta karıştırın. Gliserin veya suyu ekleyerek macun kıvamına getirin. Nane yağını ve tatlandırıcıyı ekleyin. Diş macununuz hazır. 👌 Hazırladığınız macunu kapaklı ufak kavanozlara bölebilir, biraz daha maceracıysanız ufak şırıngalarla, pasta kreması tüpleriyle veya seyahat boyu kozmetik tüpleriyle denemeler yapabilirsiniz. Piyasadaki diş macunlarını kullandığınız sıklıkta ve miktarda kullanın. Fırçayı macunun içine daldırmak yerine her seferinde dondurma çubuğu gibi bir araçla karıştırdıktan sonra fırçanıza sürün. İçinde bakteri üreyebileceği için uzun süre bekletmemeye dikkat edin.
✔  Bebek şampuanı
İçindekiler : 1 kahve fincanı ince rendelenmiş saf zeytinyağı sabunu 🍃 4 kahve fincanı su 🍃 2 tatlı kaşığı badem yağı veya zeytinyağı
Hazırlama: Suyu kaynatarak rendelenmiş sabunu içinde eritin. Biraz soğuduktan sonra seçtiğiniz yağı veya yağ karışımını ekleyin. Pompalı bir şişede saklayın. Bebeğinizin gerek saçında gerek vücudunda haftada birden sık olmamak üzere kullanın.
Daha bunlar gibi nice tarifler var. Mesela şunlara da bir bakın   1 - 2
Sonuç olarak evimizi temizleyip güzelleştireyim derken sağlığımızdan olmayalım, kendimizi süsleyip püsleyelim derken kimyasallara bulanmayalım. Çünkü dünyanın en güzel evi kendimiziz, bizim bedenimiz. 🏡 Haydi en kolay başlayabileceğiniz yerden siz de başlayın! Solumayın şu zehirleri. Neyi okursak, ne ile meşgul olursak ona dönüşüyoruz aslında... Yaşam dönüşümdür..
Geceye bir de şarkı bırakalım 🎶
youtube
Bu şarkıyı çok severim çünkü içinde eski koltuklar, plastik terlikler, el örgüsü rengarenk hırkalar, limon kolonyası, tezgah altına gerilmiş çiçekli bezden perdeler, emaye kaplar, hasırdan sepetler, pazen gecelikler, merdaneli çamaşır makinesi, kumaş mendil, çamaşır çiviti, pekmez kaynatan anneanneler, yaprak sarması var. 💙
Herkese iyi uykular, şifalı düşler. Dinlenmiş, iyileşmiş, umut dolmuş halde, mis gibi ferahfeza sabahlar...
38 notes · View notes
icteolan · 7 years
Audio
yazın sıcağında aniden esen hafif bir rüzgar hissi uyandırmıyor mu?
15 notes · View notes
icteolan · 7 years
Audio
“Ben de Bırakıp bütün kentleri Başımı bir kıyıya yaslarım belki...”
29 notes · View notes
icteolan · 7 years
Text
LYME
Uzun uzun yazmaya alışık olan ben bir süredir pek bir şey karalayamadım. İnsan uzun bir süredir blog yazıyor olunca, hayatı yaşarken kafasının arkasında devamlı “bu konuyu da blogda yazmalıyım, bu kitabı da paylaşmalıyım” diye tasarlayarak yaşamayı bırakamıyor. Kafamdakileri nasıl toparlayıp düzenli bir post haline getireceğim şu an hiç bilemiyorum. Acaba son dönem okuduğum kitaplardan hangisinden bahsetsem diye düşünürken seçimimi lyme hakkında bir kitaptan yana kullanacağım. Çünkü bahsedeceğim konu çok ciddi. Kesinlikle insanların bu konuda daha fazla bilinçlenmesi gereken bir konu.
Lyme, ülkemizde çok az bilinen, hakkında doktorların bile hemen hemen pek fikrinin olmadığı, yine hakkında Türkçe kaynak ve araştırmanın epey sınırlı olduğu sinsi bir hastalık. O nedenle bu konuda Türkçe bir takım bilgiler derleyip blogumda bulunsun  ve dileyen faydalansın istedim. Belki birkaç kişiye bile olsa yardımı dokunur. Belki birileri bunu okuyacak ve kendi belirtilerini görecek ve iyi olması için gereken yardımı alacak, kim bilir. Bu hastalığın ne kadar acı verici ve zayıflatıcı olabileceğini ve ihtiyacınız olan doğru yardımı bulmanın ne kadar sinir bozucu bir süreç olduğunu ilk elden biliyorum. 
LYME  hakkında daha detaylı bilgi için ziyaret edin ☞ https://lymenotes.blogspot.com.tr/
LYME  keneler tarafından bulaştırılan bir enfeksiyon hastalığı. Bahsedeceğim kitabın adı ise UNLOCKING LYME. Şimdiden uzun bir yazı olacağını söyleyebilirim. Ayrıca sizi kene ısırmamış ve hatta hayatınızda hiç kene görmemiş dahi olabilirsiniz.  Fakat buna rağmen kronik lyme hastası (ya da potansiyel) olabileceğinizi belirterek yazıyı okumanızı ve konu hakkında bilinçlenmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Tumblr media
Dediğim gibi bu konuda Türkçe kaynak yok maalesef. İngilizce kaynak ise oldukça bol. Türkçe kaynak olmadığı gibi çeviri de yok. O nedenle orjinalinden okudum.
Lyme özellikle Amerika’da, Avrupa’da oldukça yaygın ve bilinen bir hastalık. ABD de 25 milyondan fazla, tüm Avrupa’da ise 10 milyondan fazla lyme hastası olduğu tahmin ediliyor. Bu sebeple bu ülkelerde sadece lyme üzerine uzmanlaşmış lyme klinikleri var. Pek çok Türk hasta da bu nedenle tedavi için Amerika ve Avrupa’ya (Özellikle Almanya) gidiyor. Bunun yanı sıra  ‘Lyme Times’ adlı 3 ayda bir  düzenli yayınlanan oldukça saygın bir dergi de mevcut. Dahası konu sıkça parlementonun gündemine taşınıyor. Siyasiler bu hastalığa vakıf. Sosyal sorumluluk çerçevesinde pek çok proje yürütülüyor.
Lyme 'yüzyılın hastalığı' olarak da adlandırılmasına rağmen ülkemizde fazla önemsenmiyor (şimdilik). Kenelerin taşıdığı hastalıklar içinde öldürücü olması sebebiyle 2000 yılından itibaren Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı ön plana çıktı. Oysa küresel ölçekte baktığımızda Dünya Sağlık Örgütü 117 ülkede lyme hastalığının bulunduğu, içinde Türkiye'nin de olduğu 61 ülkede ise bu hastalığın endemik olduğunu açıkladı. Türkiye’de bu hastalığın bilinirliğini artırmak için çalışan temel kuruluş Lyme Derneği. Burada da karşımıza biyolog, Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Barbaros Çetin Hoca çıkıyor. Şehir şehir gezerek yaptığı konferansları dikkat çekici. Sayesinde pek çok ms hastası, ms değil lyme hastası olduğunu öğrendi. Youtube dan videolarını izlemenizi öneririm.
Zannediyorum ki LYME kelimesi pek çoğuna oldukça yabancı. O nedenle burada bu konu ile yapacağım anlatımları başta Unlocking Lyme adlı kitaptan ve diğer pek çok kaynaktan, makaleden öğrendiklerim, kendi deneyimlerim ve mantık yürütmelerim çerçevesinde yapacağım.
Tumblr media
İngilizce kitapları sıklıkla epub olarak Idefix veya Amazondan alıyorum. Böylesi hem daha ekonomik oluyor hem de mobile okumak büyük avantaj. Bünyesinde sözlük ve translator içermesi bilinmeyen/unutulan kelimeler açısından süper bir fonksiyon.
 Kitabın yazarı, Dr. William Rawls, MD. Bir lyme ve fibromiyalji uzmanı. Kitabında özellikle kronik lyme hastalığını, hastalığın seyrini, co-enfeksiyonları ve çeşitli tedavi yöntemlerini anlatmış. Bu konuda okunması gereken ilk kitaplardan biri olabilecek kitaplardan kanımca. Çünkü temelden adım adım işlemiş konuları. Anlatımı sade ve meslekten anlamayanları uzaklaştırmayacak türden. En güzel tarafı da doktorun aynı zamanda kronik lyme ile mücadele etmiş bir hasta olması. Bu yönü ile sadece bilgilerini değil deneyimlerini ve işe yarar bulduğu pek çok önerisini cömertçe paylaşmış. Bununla birlikte sadece lyme için değil diğer enfeksiyöz hastalıklara karşı da bilgi sahibi olmak isteyen hekim veya sağlık profesyonelleri için de birçok değerli bilgi ile dolu bir kitap. Yazarın yer yer tekrara düştüğü konular varsa da bunu okuyanın beynine kazımak amacıyla yaptığını düşünüyorum.
 Gelelim lyme ın ne olduğuna, bizleri nasıl tehdit ettiğinde, aramızda dolaşan lyme hastalarına ve tedavi yöntemlerine:
  📌 Lyme hastalığı KENE tarafından bulaştırılan ve Borrellia Burgdorferi isimli bakterinin yol açtığı bir hastalıktır. Özellikle  ixodes  türü keneler bu bakteriyi taşır. Ancak sadece bu keneler değil ağaç keneleri ve köpek keneleri de bu bakteriyi taşıyabilir. Onun için bütün kene ısırıklarının lyme hastalığını bulaştırmada potansiyel tehlike taşıdığı unutulmamalıdır. Amerika’nın Connecticut kentinin Lyme adlı kasabasında yoğun olarak görülmesi yüzünden bu hastalığa lyme hastalığı denmiştir. Hastalığının tespiti çok eskilere dayanmıyor. İlk vakalar 1975 yılında Amerika’da saptanmış. Romatoid artrit vakalarında çok artış olduğu dikkat çekerek araştırılması sonucu farkına varılmış. O yıl 39 u çocuk 51 kişi bu hastalığa yakalanmış. 1982 yılında Willy Burgdorfer tarafından lyme hastalığına Borrelia bakterisinin yol açtığı tespit edilmiştir. Bu bakteri geç bulunmuş olmasına rağmen 15 milyon yıllık tarihi vardır.
  📌 Gerek ormanlarda, gerek geyik, inek, piliç, kedi-köpek gibi hayvanlarda bulunan bütün kene ısırıkları  lyme hastalığını bulaştırmada potansiyel tehlike taşır.  Evcil hayvanlar enfekte keneyi eve taşıyabilir. (Kedi vb evcil hayvan besleyenler bu hastalığı ve olası riskleri çok iyi bilmeli)
Kene ısırınca diyelim ki hastaneye veya sağlık ocağına gittiniz. Keneyi çıkartan sağlık görevlisi bunun zararsız bir ot kenesi olduğu ya da merak edip endişelenecek bir şey olmadığı yönünde aslı olmayan laflar edebilir. Sakın ola ki dikkate almayın, hem kendinizi takip edin hem de lyme testi yapılması konusunda ısrarcı olun. Emin olun ki basit bir ısırıkla hayatınız alt üst olabilir. Ve siz bunu fark etmeyebilirsiniz bile.
Tumblr media
Burada aklıma Arthur Schopenhauer ın su sevdiğim sözü geliyor:
“Gerçeğin kabule giden yolu hep 3 aşamalıdır.” “Önce ‘hadi canım sen de’ denir, alaya alınır.” “Sonra şiddetle karşı çıkılır.” “En sonunda da tabii ki öyle denilip gerçekliği kabul edilir.” 
o nedenle siz siz olun geç olmadan kene ısırığını ciddiye alın.
📌 Kenenin hastalık yapıcı olma özelliği büyük ya da küçük olmasıyla ilgili değildir. Yani bazen ısıran kene küçük ise insanlar bunun hastalık taşımadığını düşünüyor ancak böyle bir durum yok.
Tumblr media
Soldan sağa: Larva, Nymph (Nimf), Kadın(Female), Erkek (Male) Kene Nymph aşamasındaki kene, haşhaş tohumu boyutundadır.
Tumblr media
📌 Keneler Borrelia bakterisini bağırsaklarında taşırlar. Sosyal medyada özellikle son günlerde kene üzerine nane yağı vb dökerek vücuttan çıkarılması yönünde paylaşımlar yapılıyor. Bu gerçekten çok yanlış ve riskli bir uygulama. Aman ha diyorum. Siz siz olun kene tespit ettiğiniz anda vakit kaybetmeden hastaneye giderek usulüne uygun bir şekilde çıkartılmasını sağlayın.
📌 Keneler bahar, yaz ve erken sonbaharda aktiftirler. Güneş ışınından kaçarlar ve genelde çayır ve ağaçların olduğu gölge yerleri tercih ederler. Mayıs -  haziran - temmuz ayında oldukça fazlalaşırlar. 
Tumblr media
Bu aylar genel olarak piknik ayları olduğu için kene vakaları da çok artar. Bu nedenle çocuklarınıza özellikle dikkat edin. Ağaçlık, çimenlik alanlarda, parklarda zaman geçirdikten sonra vücutlarını, saçlı bölgeleri kontrol etmeyi ve banyo yaptırmayı ihmal etmeyin. Hatta  piknik, park vb öncesinde DEET (N,N-dietil m-toluamid) içeren böcek - sinek kovucu uygun ilaçlar kullanılabilir. Kıyafetlerle de kenelerin eve taşınabileceğini unutmayın. İyice temizleyin.
Tumblr media
📌 BULAŞMA ŞEKİLLERİ
— Lyme hastalığı keneler tarafından bulaştırılan bir hastalıktır. Kene cilde yapıştığı andan itibaren hastalığın bulaşma riski vardır. Ancak kenenin yapışık kalma süresiyle birlikte risk de artar. — Düşük bir olasılık olmakla beraber kan nakliyle de bulaşabildiği bilinmektedir. 
— Temas veya öpüşme ile bulaşmamaktadır.
— Daha önce kene tarafından ısırılmış bir anneden anne karnındaki bebeğe geçebiliyor. Anne sütü ile bebeğe geçtiği görüşü de yaygın.
— Daha önce kene tarafından ısırılmış babaya ait  sperm vasıtasıyla anneye bulaşması ve böylece taşıyıcı anneden bebeğe geçmesi de mümkün.
— Organ nakli ile bulaşması mümkün.
Tumblr media
📌 BORRELIA BURGDORFERI
Lyme a yol açan Borrelia Burgdorferi bakterisi uzun ince ve tirbüşon gibi spiral (burgu) şeklindedir. Hareket edebilmesini sağlayan flagella denen uzantıları bulunur ve çok hızlı dokular içinde hareket edebilir. Bu nedenle Borrelia mikropları kan dolaşımını çabucak aşar ve dokulara derinden nüfuz eder. Tornavida şekli ile Borrelia eklem kıkırdağı ve beyin dokusuna yerleşir. Aynı zamanda bir çok hücre tipine girip gelişebilir; böylece bağışıklık fonksiyonları ve antibiyotiklerden korunur.
Tumblr media
📌 En başından beri, Borrelia burgdorferi hem doktorları hem de bilim adamlarını epey uğraştırmış. Çünkü bu bakterinin laboratuarda yetişmesi ve semptomlar gösteren kişilerin kanından izole edilmesi son derece zordur. Bu nedenle bu hastalığın kesin bir teşhisini koymak bugün bile gerçekten hiç kolay değil. Bunu lyme hastaları çok iyi bilir. Pek çok lyme hastası onlarca farklı doktordan sonra ancak lyme teşhisi alabilmişlerdir. Çünkü hastalığın belirtileri diğer birçok hastalıkla karışır. Diğer hastalıkları taklit etmesi nedeniyle Lyme hastalığı "büyük taklitçi" olarak anılmaktadır. Taklit ettiği hastalıkların çoğu otoimmun hastalıklar olup en başta MS (Multipl Skleroz), Romatoid Artrit, Otizm, Fibromiyalji, Yüz Felci, Lupus, Anksiyete, ALS, Epilepsi, Bipolar Bozukluk, Lenfoma, Behçet, İşitme Kaybı, Göz Hastalıkları gelmektedir. Eğer hatırladığınız bir kene geçmişi varsa ve bu hastalıklardan birine sahipseniz mutlaka lyme testi yaptırın derim. Hatta kene geçmişiniz yoksa bile (başka bulaşma yolları da var) eğer bu hastalıklardan birine sahip olmanıza rağmen sıra dışı semptomlarınız varsa ya da iyileşme göstermiyorsanız ya da içinizde bir şüphe varsa mutlaka bu testi yaptırın.
Tumblr media
📌 BORRELIA MİKROBU HASTALIĞA NASIL SEBEBİYET VERİR 
sorusunun cevabı düşmanı tanımak ve önlem almak açısından çok belirleyicidir. Borrelia bakterisi çoğu bakteri aksine, yavaş büyür, yalnızca her 8-12 saatte bir yeni nesiller yaratırlar (genellikle her 20 dakikada bir yeni nesil üreten diğer patojen bakterilerin aksine).
Tumblr media
Borrelia mikrobu hayatta kalabilmek için elzem besin maddelerini hastadan aşırır. Bu kaynaklara ulaşmak için, sitokin denen bağışıklık sisteminin habercilerini manipüle eder. Sitokinleri kullanarak bağışıklık sistemi fonksiyonlarının mikroplara saldırmasını engeller ve dokular arasında iltihaplara sebep olur. İltihaplar dokuları parçalar ve mikropların işine yarayacak besin maddeleri serbest kalır.
Bu bakteri kanda bulunmayı çok sevmez. Bu da kan testi ile teşhisini zorlaştırır. Bağışıklık sisteminden kurtulmak için vücudun en soğuk, en ücra köşelerine yerleşir. Orada, en sevdikleri yiyecek olan kollajenden bol miktarda bulacaklardır hem de parçalanmış olarak. Borrelia'nın hayatta kalmasını gerektiren birincil besin maddesi kollajen olduğu için, mikroplar eklem, beyin, kas (özellikle kalp kası), gözler ve cilt gibi kolajen bakımından zengin dokuları tercih eder. Kronik Borrelia enfeksiyonuyla ilişkili semptomların çoğu bu bölgelerden kaynaklanmaktadır.
Borrelia mikrobu ayrıca, sinirlerin etrafında bir kılıf oluşturan yağlı bir madde olan miyelinden de hoşlanırlar. Miyelin bakır tel üzerindeki plastik kaplamaya benzer; Siniri diğer sinirlerden yalıtır ve dürtülerin düzgün bir şekilde yürütülmesine izin verir. O olmadan, sinir fonksiyonu bozulur, geniş bir nörolojik semptomlara neden olur (multipl sklerozda görülenlere benzer semptomlar görülür).
 Borrelia enfeksiyonuyla ilişkili semptomlar, mikrobun doğrudan hasar oluşturmasından ziyade sitokinle oluşturulan iltihap ile daha fazla ilişkindir. Belirli doku bölgelerindeki iltihaplanma artrit gibi lokal semptomlara neden olur. Vücutta dolaşan sitokinler, yorgunluk gibi spesifik olmayan belirtilerden sorumludur.
Çoğunlukla, bir kişinin hastalık  belirtilerinin yoğunluğunu, mikrop konsantrasyonu değil, bağışıklık reaksiyonunun yoğunluğu (sitokin üretimi) belirler. Bir başka deyişle, bir kişinin çok hasta olabilmesi için Borrelia mikrobunun çok yoğun bir şekilde olmasına gerek yoktur. Gerçek şudur ki, Lyme hastalığının düzgün teşhis edilmesinin çok zor olmasının bir nedeni de Borrelia mikroplarının tipik olarak vücutta çok düşük konsantrasyonlarda var olmasıdır.
📌 Kitapta Borellia bakterisi için Mike D. Maddeox isimli bir Lyme uzmanının söylediği şu cümle geçiyordu ve gerçekten şahane bir tespit olmuş:  
“B. burgdorferi doesn’t like to come out in open, so checking Blood, CSF, and SF is like looking for cockroaches in the middleof a busy highway.”
“B. burgdorferi açıkta görünmekten hoşlanmadığı için Kan, BOS, ve  SF yi kontrol etmek yoğun bir otobanın ortasında hamam böceği aramak gibidir.”
📌 Hastalığın 3 evresi vardır. Bunlar:
1. Evre : Erken dönem lyme hastalığı. Hastalık henüz vücuda yayılmamıştır.
2. Evre: Erken dönem yaygın lyme hastalığı. Hastalık vücuda yayılmaya başlamıştır.
3. Evre: Kronik persistan enfeksiyon Hastalık tüm vücuda yayılmıştır.
Tumblr media
Lyme hastalığında doğru teşhisi koymak savaşın yarısıdır. Erken dönemde teşhis edilebilirse tedavi edilebilen bir hastalıktır. Ancak tedavi edilmezse kronik artrit ve ciddi nörolojik bulgular ortaya çıkabilir.
 Bir 4. Evre de antibiyotikle yeterince tedavi edilen kişilerin semptomatik kaldığı Post Lyme Treatment Syndrome (PLTS) olarak adlandırılan evredir.
  📌 LYME BELİRTİLERİ
Lyme hastalığının belki de en kötü tarafı teşhisinin oldukça zor koyulmasıdır. Hastalığın belirtileri diğer birçok hastalıkla karışır ve çoğunlukla her hastada farklı belirtilerle kendini gösterir. Yıllarca belirti vermeden ilerleyip birden bire belirtileri görünür hale gelebilir.
Lyme hastalığı, deriyi, eklemleri, sinir sistemini ve diğer organ sistemlerini etkileyerek yangısal hastalıklara sebep olur. Semptomlar genellikle enfeksiyonun ilk haftasında oluşur ancak kene ısırdıktan sonra 30 gün içinde de gelişebilir. Hatta bazı vakalarda semptomsuz seyreder. Lyme hastalığının belirtileri genel olarak bireyler arasında büyük farklılıklar gösterir, çünkü mikrop, karşılaştığı her insanda farklı davranır.
 Kene ısırdıktan bir hafta-on gün kadar sonra ısırılan bölgede kırmızı halkalı öküz gözü  (bull’s-eye rash) diye tarif edilen şekilde kızarık (erythema migrans) ile kendini gösteren tipik semptom görülebilir. Lyme hastalığına yakalanmış kimi hastada gelişen bu kızarıklık, hastalık bulaştıktan sonra  3-5 hafta süreyle kalıcı olabilir. Dokunulduğunda sıcak olabilir ve genellikle ağrısız veya kaşıntısızdır. Bu belirti, hastalığın tanısının konması için yeterli olmakla birlikte hastaların hemen hemen % 50 sinde ortaya çıkar. Yani kene ısırması sonrası erythema migrans görülmeme olasılığı da oldukça yüksektir. Bence  erythema migrans gözlendikten sonra test sonucunu dahi beklemeye gerek yok; tedavi başlamalıdır.
Tumblr media
Erken dönemde görülen diğer semptomlar; hafif derecede ateş, titreme-ürperti, kene ısırığının yakınındaki lenf bezlerinde şişkinlik, yorgunluk, baş ağrısı, boyun tutulması, kas ve  eklem ağrısı, huzursuz bacak sendromu. Hastalığın seyri, bağışıklık sisteminizin sağlığına bağlıdır. Bağışıklık fonksiyonu sağlamsa, hasta ve mikrop, dengeli bir konak-mikrop ilişkisi kurabilir. Yıllarca semptomatik hastalık ortaya çıkmayabilir. Genelde birkaç ay sonra görülen görme sorunları, işitme sorunları, kulak çınlaması, ışığa bakıldığında göz sıvısında yüzen cisimler görme, diz ve benzeri eklem ağrıları tipik lyme belirtileri olarak sıralanabilir.
 🌟 Kronik Borrelia Enfeksiyonunun Belirtileri ise
Kronik yorgunluk
Artrit / eklem ağrısı
Kas ağrısı
Kronik sırt ağrısı ve disk dejenerasyonu
Kronik grip benzeri semptomlar
Baş ağrısı / boyun sertliği ve gıcırdama
Titreme
Bell paralizisi (yüz kaslarının kontrol edilememesi)
Beyin sisi / azalmış bilişsel işlev
Gürültüye ve sese hoşgörüsüzlük
Kulak çınlaması
Uyku bozukluğu
Bulanık görme /görüntü kayma / göz rahatsızlığı
Göz ağrısı
Gözde uçuşan cisimler
Diş ağrısı
Baş dönmesi ve dengesizlik
Kas seğirmesi
Parestezi (yanma, ayakta ve ellerde karıncalanma)
Tremor (baş ve eller)
Göğüs ağrısı / düzensiz kalp atışı
Nefes darlığı / zor nefes darlığı
Kararsız mesane
Gastrointestinal disfonksiyon
...devam eden uzun bir liste
Lyme hastalığı kronikleşirse uzun bir mücadele gerektirebilir, yaşam kalitesini oldukça düşürerek insanı bir ömür boyu perişan hale getirebilir ve yaşlanmayı hızlandırır. Ancak sizi doğrudan öldürecek bir hastalık olmayabilir.
Tumblr media
Bu zorlu durumu aşmak için aile ve arkadaşlarınızdan duygusal olarak iyi destek alınması da ve tedaviyi psikolojik destek eşliğinde sürdürmek de çok önemlidir.
📌 TEŞHİS
Hastalığın teşhisi genellikle akut evrede kişi kene ısırığını fark ederse ve ısırılan bölgede ya da vücutta öküz gözü eritem ortaya çıkarsa kolaylıkla konabilir. Erytema migrans olan durumda teste bile gerek yoktur. Tabi her kene ısırığı bu hastalığa yol açmaz.
Kronik evrede bu hastalığı yakalamanın zorluğuna değinmiştim. Çünkü belirtiler karışıktır ve birçok hastalıkla karıştırılabilir. Bu nedenle her şeyden önce doktorun lyme konusunda bilgili olması gerekir. Hasta daha önce kene ısırığını hatırlıyorsa veya eritem oluştuysa lyme dan kuşkulanmak gerekir. Ama hasta kene ısırığını fark etmeyebilir veya öküz gözü eritem her vakada oluşmayabilir. Bu durumda hasta genellikle birçok doktora başvurur ve değişik teşhislerle değişik tedaviler uygulanır. Artrit, romatizma, fibromyalji, kronik yorgunluk sendromu, enfeksiyoz mononükleoz, depresyon , nörolojik birtakım hastalıklar (multip skleroz, amyotrofik lateral skleroz, demans) ve daha birçok rahatsızlık teşhis olarak konabilir. Konunun uzmanı doktor bulunamadığında sıklıkla hastaya yanlış teşhisler konulmakta ve hasta yıllarca başka teşhislerle tedavi edilmekte, hatta hastaya kan değerlerin normal, senin hiçbir şeyin yok, her şey kafanda denilebilmektedir. Çoğu doktor lyme hastalığının ismini bilir ama teşhis ve tedavisi konusunda bilgisizdir. Bu durum infeksiyon hastalıkları uzmanları için bile geçerlidir. Bu nedenle Lyme hastalığının teşhisinde en önemli unsur hastanın klinik bulguları ve başka hastalıkların ekarte edilmesidir. İkinci planda laboratuar testleri gelir.
📌 CO-ENFEKSİYONLAR
Lyme a yol açan Borrellia Burgdorferi denen bakteriyi taşıyan keneler ayrıca babesia, erlichia, bartonella, mycoplazma denen enfeksiyon ajanlarını da bulaştırabilirler. Kronik lyme hastalığının %60 ında bu ilave enfeksiyonlar görülebilmektedir. Onun için bu ajanlara yönelik testte teşhis sonrası yapılmalıdır. Ancak test sonuçları her zaman güvenilir değildir. Bu yüzden klinik bulgular önem taşır.
Tumblr media
🌟 BABESIA  bir tür parazittir. Bir çalışma kronik lyme hastalarının%66 sında Babesia ilave enfeksiyonu olduğunu göstermiştir.  Bağışıklık sistemini baskılar ve Lyme tedavisinin etkinliğini azaltır . Bu nedenle lyme tedavisi esnasında babesia da tedavi edilmeli. 
Kırmızı kan hücreleri,  karaciğer ve dalağı enfekte eder → yüksek ateş, terleme, karaciğer / dalak genişlemesi ile nüksetme.
Babesia, doksisiklini yanıtlamayan bir protozoandır. 
Babesia ile mücadele için çeşitli ilaçlar mevcuttur. Ama bir kısmı Türkiye’de yok maalesef. Adı en çok geçen ilaçlar Mepron, Flagyl, Tinidazol, Artemisinin .Bunlar mutlaka uzman doktor reçetesi/onayı ile kullanılmalı. Ciddi alerjik reaksiyonlar gelişebilir.
🌟 BARTONELLA depresyon, panik atak, anksiyete gibi psikiatrik belirtilerle kendini gösterebilir. Tedavisi yine yoğun antibiyotik tedavisi. Rifampisin, zitromax gibi antibiyotikler sıklıkla reçete ediliyor.Nörolojik bozukluklarda bartonella muhakkak dikkate alınmalıdır.
Tumblr media
🌟 MYCOPLASMA
Mycoplasma tüm sinsi mikropların belki de en sinsisidir. Yaşlanmayla ilişkili birçok kronik hastalığın önemli bir oyuncusu olabilir, ancak dikkat çekici bir şekilde, çoğu doktor da dahil olmak üzere çoğu insan bunun bilincinde değildir.
Ancak Lyme hastalığı, fibromiyalji, kronik yorgunluk, otoimmün hastalık veya muhtemelen başka herhangi bir kronik hastalık varsa MYCOPLASMA muhakkak bilmeniz gereken bir mikroptur.
Mycoplasma tüm bakterilerin en küçüğüdür. Bunlardan 4.000 tanesi vücudunuzdaki bir kırmızı kan hücresine sığabilir (ortalama büyüklükte bakterilerin yalnızca 10-15'i bir kırmızı kan hücresine  sığar). Bu bir parazittir yani ev sahibi olmadan yaşayamaz. Diğer bakterilerin aksine, mikoplazmalarımızda koruyucu bir hücre duvarı yoktur. Hayatta kalmaları için geliştirdikleri bu  ilginç strateji, şekillerini değiştirmelerine ve diğer bakterilerin giremeyeceği alanlara ulaşmasına olanak sağlar. Ayrıca, ev sahibinin hücrelerinin içine kaymalarına izin verir. Hücre duvarı olmaması,mikoplazmayı birçok antibiyotik çeşidine karşı tamamen dirençli hale getirmektedir.
Hem hayvanları hem de bitkileri enfekte edebilen 200'den fazla bilinen mikoplazma türü vardır (ve muhtemelen henüz keşfedilmemiş çok sayıda türü vardır). Oldukça hızlı adaptasyon sağlayabilen bir mikroorganizmadır. İnsanlara bulaşabilecek en az 23 farklı çeşit mycoplasma vardır (ve bu artabilir). Bir kısmı zararsız normal flora olarak kabul edilse bile büyük çoğunluğu hastalığa neden olma potansiyeline sahiptir.
Mycoplasma, konakçının bağışıklık sistemini manipüle etmek ve yönetmek konusunda uzmanlaşmış bir mikroorganizmadır. Genetik yapısının yarısı bu özel amaca ayrılmıştır. Konağa doğrudan zarar verme yeteneği azdır, ancak konağın bağışıklık işlevini kendi lehine kullanabilir. Bu sinsi mikropun hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu her şey (vitaminler, mineraller, yağlar, karbonhidratlar ve amino asitler) ev sahibinden temizlenirse bir şey yapamaz. Gerekli kaynaklara erişebilmek için, mikoplazma bağışıklık sisteminin sinyal mekanizmalarını (sitokinler olarak adlandırılır) manipüle ederek vücutta iltihaplanma yaratır. İnflamasyon dokuları parçalayıp bakterilerin konağın kaynaklarına erişmesini sağlar. Mitokondri, enerji için başlıca hedeflerdir. Yorgunluk her zaman mycoplasma enfeksiyonlarında bir faktördür.
Mycoplasma, vücudun farklı bölgelerinde bulunan dokuları enfekte etmeyi tercih eder. Sık görülen enfeksiyon yerleri burun pasajları, sinüsler, akciğerler, bağırsak yolunun astarlanması, genital bölge, beyindeki vezikülleri ve eklemlerin sinovyal astarını içerir. Ayrıca genellikle beyaz kan hücrelerine, kırmızı kan hücrelerine ve beyin dokusuna bulaşırlar. Farklı mikoplazmaların belirli dokular için bir tercihi vardır, ancak tüm mikoplazma türleri herhangi bir doku ve tüm organ sistemlerine bulaşma yeteneğine sahiptir. Yani ilk enfeksiyon nerede olursa olsun, herhangi bir mycoplasma türü vücuda yayılma potansiyeline sahiptir.
Genital enfeksiyonlar, dört tür mycoplasma arasında en yaygın olanıdır (M. hominis, M. genitalium, Ureaplasma urealyticum, U. parvum) ancak diğer mycoplasma türleri cinsel olarak yayılabilir ve genital semptomlara neden olabilir. Mycoplasma ile genital enfeksiyon, hem erkek hem de kadınlarda İYE belirtilerine (yanma ve idrara çıkma ile ağrı) neden olabilir. Tipik olarak idrar kültürü negatiftir.
M. pneumoniae, solunum yolu enfeksiyonlarıyla ilişkili en yaygın mycoplasma olup, diğer mycoplasma türleri de bulunur. Mycoplasma çocukluk çağı astımı ile ilişkilendirilmiştir. Fibromiyalji, Lyme hastalığı ve kronik yorgunlukta "nefes al" gereksinimi, mikoplazma ile ilişkili olabilir.
Mycoplasma, genellikle eklemlerin sinovyal astarını (eklemi koruyucu astar) enfekte eder. Romatoid artritli kişilerin% 90'ı sinovyal sıvıda mycoplasma testi pozitiftir. Romatoid artrit ile ilişkili en yaygın mycoplasma türleri M. fermentans'tır, ancak M. pneumoniae ve diğer türler de bulunmuştur. Mycoplasma veya diğer stealth mikropları, çoğu artrit formunda temel bir faktör olabilir.Mycoplasma, sinir dokusunu kaplayan miyelin kılıfından yağı aşırır. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, mikoplazma (ve klamidya ve borrelia da dahil olmak üzere diğer gizli mikroplar) multipl skleroz ile bağlantılıdır. Mycoplasma, ALS (M. fermentans en yaygın olanı) ve Parkinson hastalığı da dahil olmak üzere diğer nörodejeneratif hastalıklarla yakından bağlantılıdır.
Mycoplasma, lösemi çocuklarının kemik iliğinde bulunur.
Mycoplasma, servikal ve over kanseri dahil olmak üzere kanser dokusunda bulunmuştur. 
Servikal kanserde mycoplasma bulunması servikal kanserde bir kofaktör olabileceğini ve insan papillomavirüsüne (HPV) eşlik edebileceğini düşündürmektedir. (Mycoplasma'nın bazı virüslerin hücrelere girmesini kolaylaştırdığı gösterilmiştir.)
📌 LYME TESTLERİ
Bana göre kene ısırmalarında asıl görev hastaya düşmektedir. Hasta her zaman uyanık olmalı, şüphelendiği durumlarda Lyme konusunda uzman bir hekimden fikir almalı ve lyme testi konusunda ısrarcı olmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde enfeksiyon hastalıkları uzmanı olmak Lyme uzmanı olmak anlamına gelmiyor ve başvurduğunuz enfeksiyon uzmanı size “Türkiye’de lyme yok” diyerek test yaptırmanıza engel olabilir.  Şu da bir gerçek ki Türkiye’de lyme uzmanı yok denecek kadar az. Bu konuda Bolu İzzet Baysal Eğitim ve Araştırma Hastanesi enfeksiyon bölümünün başarılı olduğunu biliyorum. Prof. Dr. Fatma SIRMATEL hanım bu konuda deneyimli, ilgili ve yapıcı doktorlardan biri. 
  🌟 Şunu hiçbir zaman unutmamak lazım: Labaratuar testlerinin negatif çıkması lyme olmadığı anlamına gelmez.
Tumblr media
🌟 Lyme hastalığının teşhisinde ilk etapta Borrelia Burgdorferi ELISA IgM ve IgG veya Borrelia Burgdorferi Western Blot IgM ve IgG testleri kullanılmaktadır. Ancak ELISA antikor testinin güvenilirliği oldukça düşük olduğundan fazla tercih edilmemektedir. Özellikle kronik lyme hastalarında % 75 hastada negatif sonuç verir . Western Blot ise, yine tam bir güvenilirlik sağlamamakla birlikte, daha çok tercih edilmektedir. Lyme'ın teşhisi ile ilgili asıl sorun bazı hastalarda devamlı negatif test sonuçları alınmasına rağmen hastalığın var olmasıdır. İşte burada doktorun uzmanlığı devreye girer. LYME HASTALIĞINDA TANI KLİNİK VERİLER IŞIĞINDA KONMALIDIR. Yani doktor sizdeki belirtileri değerlendirip gerekli tanıyı koyabilir ve testler negatif olsa bile tedaviye başlayabilir.
🌟 Aslında Borrelia bakterisinin neredeyse bir düzine türü Lyme hastalığına neden olabilmektedir ancak laboratuarlar sıklıkla sadece Borrelia Burgdorferi testi yapmaktadır. Laboratuar seçerken daha fazla türe göre tespit yapanı tercih etmekte fayda var bence.
Tumblr media
🌟 Elisa ve Western Blot testleri Türkiye’de Düzen ve Synevo Laboratuarlarında yapılabilmektedir. Bazı testleri SSK da karşılamakta olup devlet hastanelerinde yaptırabilirsiniz. Elisa Western Blot a göre daha düşük maliyetli bir testtir. Bu nedenle hastanelerde ilk etapta Elisa bakılmaktadır. Synevo Laboratuarında lyme hastalığı testi için paket bir test sunulmuştur. Bunun içerisinde LTT Borrelia, CD57/CD8, Bartonella Henselae IgG Antikor gibi testler bulunuyor. Tabi bunları yorumlamak ve doğru yolu çizmek için doktor kısmı en kritik ve belirleyici nokta. Test yapan kuruluşlardan bir diğeri ise Almanya’da Armin Laboratuarı. Bu laboratuar kene kaynaklı hastalıkların teşhisinde akredite bir kuruluş. Kitapta bahsedilen laboratuar ise Igenex
Tumblr media
‼  Bir diğer önemli husus lyme testi akabinde mutlaka co-enfeksiyonlar için de test yapılmalı. Çünkü lyme tedavisinin başarısı co-enfeksiyonların birlikte tedavisi ile ancak mümkün. 
📌 TEDAVİ
Teşhis konulduktan sonraki kısım Türkiye’de gerçekten acılı. Çünkü dediğim gibi konunun uzmanı dr yok denecek kadar az. Ve henüz kesin çözümü bulunmuş bir hastalık değil. Amaç semptomları yok etmek ve  bağışıklığı güçlendirmek olmalı. Çünkü lyme baska hastaliklara benzemiyor maalesef, çok karışık multisistemik bir enfeksiyon hastalığı.
💊 Lyme hastalığının tedavisinde sıklıkla  antibiyotiklere başvurulur. Ancak Lyme tedavisinde evrensel olarak etkili tek bir antibiyotik yoktur. Kullanılacak ilacın seçimi ve dozajı birden fazla faktöre bağlı olarak her bir insan için değişir. Bu faktörler co-enfeksiyon varlığı, bağışıklık eksiklikleri, enfekte olunduğunda kullanılan bağışıklık baskılayıcılar, yaş, ağırlık, gastrointestinal fonksiyon, elde edilen kan seviyeleri ve hastanın toleransı olabilmektedir. 
💊 Erken  evre lyme da kitap 30 günlük bir  antibiyotik tedavisinden bahsediyor. Bu süreç kimi kaynaklarda 4-8 hafta olarak geçiyor.  Ancak birkaç haftalık antibiyotik tedavisi hastalığın  nüksüne ve kronik evreye dönmesine yol açabilir. Oral tedavide doksisiklin, mynocycline, tetracycline, amoxisilin ve birçok diğer antibiyotik kullanılabilir. 
💊 Antibiyotik konusunda standart bir prosedür henüz oluşturulmamıştır. Ancak ağırlık kazanan görüş uzun, yoğun ve agresif bir antibiyotik tedavisinin çoğunlukla gerekli olduğudur. Özellikle akut evrede antibiyotik tedavisi gecikmeden başlamak faydalı olabilir şeklinde belirtiliyor kitapta. Çoğunlukla antibiyotiklerden oluşan bir kombinasyonun kullanılması, damardan ilaç uygulamaları gerekli olmaktadır. Çünkü borrelia bakterisi standart hücre duvarlı halinden, hücre duvarı içermeyen forma (L-form) ve antibiyotik tedavisine dirençli kistik forma dönüşebilir. Standart antibiyotik tedavisi hücre duvarı olan forma etkilidir, L formuna ve kistik formuna etkisizdir ve bunlar kronik lyme hastasında genellikle bulunur. Bununla birlikte öğrendiğim kadarı ile yetersiz dozlar kullanıldığında veya tedavi süresi kısa tutulduğunda Lyme hastalığı tekrarlayabilmekte ve her tekrarında hastalıktan kurtulma şansı daha da azalmaktadır. Yoğun antibiyotik kullanımı zaman zaman bazı dezavantajları beraberinde getirse de hastalığın potansiyel sonuçları karşısında bu riskler daha önemsiz kalıyor mu iyi etüt edilmeli. Gerektiği şekilde uygulanan bir tedavi programı sonrasında hastadaki semptomların yok olması veya semptomlarda önemli ölçüde azalma sağlanmasının mümkün olduğu belirtiliyor. Ve bunun uzun bir süreç olabileceği de.
Antibiyotik kullanımı konusunda şu notları buraya düşmek istiyorum:
💊 Sentetik antibiyotikleri kullanmaya karar verdiğinizde şöyle bir yarışa girersiniz - antibiyotiklerin toksik etkileri sizi yakalamadan önce tüm patojenleri öldürebilir misiniz? Genellikle sentetik antibiyotiklere iyi cevap veren çok zararlı bir patojene karşı yarışı kazanmanız, sentetik antibiyotiklere çok yavaş tepki veren sinsi patojenlere(borrelia b. gibi) karşı yarışı kazanmanızdan daha muhtemeldir. Bakterinin üreme oranı onunla mücadelede önemlidir.
💊 Bir patojene karşı bir antibiyotik kullanıldığında bakterilerin çoğu ölür, ancak bir kısmı antibiyotik direnci geliştirir ve hayatta kalır. Her yeni kuşağın antibiyotik direncine sahip bireyleri, hepsinin antibiyotik direnci oluşana kadar birikir. Eğer bu dirençli bakterileri yok edecek bağışıklık sistemi bulunmuyorsa antibiyotik kullanımı faydasız olmuş denebilir. Hastalık nükseder.
💊 Ayrıca uzun süreli antibiyotik kullanımı, kalın bağırsaktaki faydalı biyofilmleri parçalamaktadır. Faydalı bakteriler , ince bağırsağın ve büyük kolonun mukoza astarında biyofilm oluştururlar. Bu tür biyofilm koruyucu ve sağlıklı bir kolon için gereklidir. Antibiyotiklerin uzun süreli kullanımı bu çok önemli koruma bariyerini bozabilir. Araştırmalar, bu katmana  patojen bakterilerin yerleşmesiyle bifidobakterilerin kaybedilmesinin, ülseratif kolit ve kolon kanseri gibi bağırsak hastalıklarıyla ilişkili olduğunu gösteriyor.
💊 Kitaptan çok ilgimi çeken antibiyotiklerle ilgili bir diğer bilgi, sentetik antibiyotiklerin normal hücrelerde bulunan mitokondriyi yok ettiğini belirtmesiydi. Mitokondri, yani vücudun her hücresindeki yakıt evlerinin bir zamanlar ilkel bakteriler olduğuna dair kanıtlar vardır. Bir milyar yıl önce, daha yüksek yaşam evrimleştiğinde, yüksek enerjili kapasiteye sahip ilkel bakteriler, yüksek canlıların hücreleri tarafından enerjiyi üretmek için kaçırıldı. Sonunda, tüm yüksek yaşam biçimlerinin hücrelerinin bir parçası haline gelmişler, ancak yine de bakteri benzeri özelliklerini koruyorlar. Bakteri benzeri özelliklere sahip olmak mitokondriyi birçok antibiyotik türü tarafından hasara duyarlı hale getirir. Bu, birçok insanın antibiyotik kullanımı ile yorgunluğu yaşamasının nedeni olabilir. 
Lyme için gereken ciddi tedavi yöntemleri maalesef hekimlerimiz tarafınca gerektiği gibi ele alınmıyor. Hastalar da “öz-tedavi” yaparak kendi kendine hastalıkların üstesinden gelmek durumunda kalıyor. 
Lyme hastalarında antibiyotik kullanımının yanı sıra apiterapi, hipertermi, ozon terapi, bitkisel destekler, homeopati,  temiz beslenme, çeşitli protokoller, egzersiz kaynaklarda adı geçen ve işe yarar diğer destekleyici metotlar.
Kitapta antibiyotik tedavisinin dışında bitkisel ilaçlar ( Herbal Medicine ) etraflıca incelenmiş.
Bitkiler için yazar Dr. William Rawls şöyle diyor:
“Bitkiler dünyadaki diğer canlılarla aynı stres faktörlerine maruz kalırlar. Bitkiler, çok çeşitli mikrop, serbest radikal, toksin ve radyasyon da dahil olmak üzere geniş bir yelpazede tehdite karşı koruma sağlayan biyokimyasal maddelerin (fitokimyasallar) kompleks bir spektrumu üreterek bu stres faktörleri ile baş ederler. Farklı bitkiler farklı stres faktörleri altında farklı ortamlarda evrimleştiği için, bitkilerdeki fitokimyasallar oldukça değişkendir, çeşitlidir. Bitki biyokimyası da bitki için güneşten yiyecek üretir, oksijen taşır, zehirli atık bitkisini atar ve hasarı onarır.”
📌 COWDEN PROTOKOLÜ
Şimdiye kadar okuduklarımdan anladığım kadarı ile herkese uyacak tek tip bir lyme tedavisi yok. Geleneksel antibiyotik tedavisinin yanı sıra çeşitli tedavi protokolleri var. O nedenle sıklıkla karşılaştığım tedavi protokollerinden bir kaçını burada yazacağım. Bunlardan birisi Cowden Protokolü.
Cowden protokolü, Dr Lee Cowden, tarafından geliştirilen bir Lyme tedavi protokolüdür. Lyme tedavi protokolleri içinde en popüler olan kendi kendine tedavi yöntemlerinden biridir.  Bu protokolde kullanılan malzemeler  Lyme bakterilerinin 3 anatomik formuna hücum ederek (örn., Spiroketal, kist formu ve L-form) doksisiklinlerden daha iyi değilse de, iyi çalışan güçlü antimikrobik maddeler yoluyla kronik Lyme hastalığını tedavi etmek için çok yönlü bir yaklaşımı içeriyor. Antibiyotiklerden ve diğer bitkisel protokollerden farklı olarak, Cowden protokolü hastanın günde 4-8 kez suda birkaç damla tentür almasını gerektiriyor. Beyin, sinir sistemi, karaciğer, böbrekler, kan ve lenfatik sistem için detoksifikasyon desteği, bağışıklık modülasyonu, ağır metal uzaklaştırma, krebs döngüsü desteği ve magnezyum eksikliğine bağlı enerji desteği, fazla kükürtün uzaklaştırılması hususlarında tedaviyi amaçlar. Bu protokol için öngörülen süre 9 aylık bir tedavi.
💊 Cowden Protokolünde Kullanılan Nutramedix marka ürünler aşağıdakileri kapsar:
Banderol-microbial defense
Burbur-detox
Magnesium Malate
Parsley-detox
Pinella-brain/nerve cleanse
Samento-microbial defense
Sealantro-metal detox
Serrapeptase
Sparga-sulphur detox
 Şu linkte de Cowden Protokolüne göre dozaj şemasını ve kullanım bilgilerini bulabilirsiniz: https://www.forresthealth.com/images/pdf/cowden.pdf
📌 BUHNER PROTOKOLÜ
2005 yılında Stephen Buhner adlı bir bitki ustası tarafından tanıtılan bir lyme tedavi protokolüdür. Protokolde kullanılan bitkiler Buhner tarafından çok iyi araştırılmış ve binlerce insan Internet aracılığıyla bu protokolü izleyerek önemli fayda sağladığını bildirmiştir. Protokol üzerinde resmi bir çalışma yapılmamış olmasına rağmen, Buhner protokolünün Lyme hastalığının üstesinden gelmek için güvenli ve etkili olduğu yaygın bir bilgi haline gelmektedir. Bir hekim olan yazar Rawls da son 10 yıldır kendi kullandığı bitkisel protokol, Buhner protokolüne dayanmaktadır. Bu protokolün, kronik Lyme için güvenli ve etkili olduğunu pek çok defa deneyimlediğinden bahsediyor.
  📌 HERBAL ANTIMICROBIALS (BİTKİSEL ANTİMİKROBİYALLER)
Kitapta bahsi geçen bu kısmı özellikle not düşmek istedim. Bu tür bilgilere ulaşmak hiç kolay değil. Biraz bitkilere ilginiz var ise bu başlıkları kullanarak daha detaylı araştırma yapabilirsiniz.
🌿 RESVERATROL FROM JAPANESE KNOTWEED (POLYGONUM CUSPİDATUM)
Tumblr media
Gerçekten harika bir madde olan Japon knotweed (JKW) olağanüstü antimikrobiyal aktivite sunmaktadır. JKW, çok çeşitli sinsi mikroplara karşı aktiftir. Hem Lyme hastalığı hem de Mycoplasma tedavisi için birincil bitkisel antimikrobiktir. JKW ayrıca antiviral, anti-Candida (maya) ve antifungal özelliklere sahiptir. Bakteri biyofilmlerini bozduğu bulunmuştur. JKW, kan-beyin bariyerini aşan sistemik bir antimikrobik maddedir ve merkezi sinir sistemini korur. Ayrıca anti-inflamatuar ve bağışıklık fonksiyonunu destekliyor.
Bu, Lyme, Mycoplasma, fibromiyalji ve viral enfeksiyonlar için çok önemli bir genel antimikrobik maddedir. JKW, Bartonella, Mycoplasma, Candida ve virüslere karşı da koruma sağlar.
Önerilen doz: 200-800 mg Japon knotweed (% 50 trans-resveratrole standardize edilmiş) günde iki ila üç kez.
Yan etkiler: Nadiren düşük toksisite potansiyeline sahiptir. Resveratrol kan inceltici özelliklere sahip olduğundan pıhtılaşma önleyici ilaçları da kullanırsanız dikkat edilmesi önerilir. Hamilelikten kaçının.
 🌿 ANDROGRAPHİS (ANDROGRAPHİS PANİCULATA)
Tumblr media
Andrographis, Hindistan'a özgü antiviral, antibakteriyel ve antiparazitik özellikler sunar. Lyme hastalığının tedavisinde yaygın olarak kullanılır. Lyme hastalığının ötesinde, sayısız klinik çalışma, andrografinin yaygın viral hastalıkların uzunluğunu ve ciddiyetini azaltma kabiliyetini göstermiştir. Viral hepatit B ve C ve Chlamydia'ya karşı aktivite göstermiştir. Andrograd, dizanteri için kullanılmıştır ve patojen E. coli suşlarına karşı aktivite gösterir. Ortak yuvarlak solucanlara ve tenyalara karşı aktiftir. 2011 araştırmasında andrografinin ülseratif kolit için yararlı olduğu bulundu (ilaçla karşılaştırıldığında, mesalazine). Ek avantajlar, bağışıklık arttırma ve kardiyoprotektif etkilerdir. Andrographis aynı zamanda önemli karaciğer koruma da sunar. In vivo ve in vitro çalışmalar, Andrograd'ın doğal dolaşıcı hücreleri (NK hücreleri) ve hücre aracılı bağışıklığı arttırdığını, bununla birlikte proinflamatuvar sitokinleri azalttığını doğrulamaktadır.
Mükemmel antiviral ve antibakteriyel özellikler, Lyme hastalığının tedavisinde önemlidir ve gastrointestinal restorasyon için önemlidir. Viral nüksetmeye karşı koruma sağlar.
Önerilen doz: 200-800 mg, günde iki ila üç kez% 10-30 andrografolide kadar standart hale getirin.
Yan etkiler: andrografis alan kişilerin yaklaşık % 1'inde alerjik reaksiyon oluşturabilir. Reaksiyon, bitkinin kullanımını durdurduktan sonra birkaç hafta içinde giderek azalır.
  🌿 CAT’S CLAW (UNCARİA TOMENTOSA) (KEDİ PENÇESİ)
Tumblr media
Amazon'a özgü olan kedi pençesi, inflamatuvar bozuklukların tedavisinde uzun bir geçmişi vardır. Ayrıca, Lyme toplumunda, Lyme hastalığının tedavisinde kullanılmak üzere birincil bir bitki olarak benimsenmiştir. Kedi pençesi bir bağışıklık düzenleyici olarak düşünülür, yani aşırı aktif bir bağışıklık sistemini yatıştırır (iltihaplanmayı azaltır), fakat aynı zamanda bağışıklık sistemini nasıl daha iyi çalışacaksa o yönde geliştirir. Faydaları arasında güçlü iltihap önleyici özellikler ve artrit tedavisinde tarihsel kullanım yer alır. B ve T lenfositleri, doğal katil (NK) hücreleri ve granülositleri içeren WBC'leri artırdığı bilinmektedir. Kedi pençesi ayrıca, Lyme hastalığında eksik olan, CD 57 olarak adlandırılan, doğal katil hücrenin özel bir türünü geliştirdiği biliniyor. Kedi pençesi, GI yolu için iyileştirici özellikler de göstermiştir (geçirgen bağırsakların iyileşmesi için faydalıdır).
 Lyme hastalığı ve gastrointestinal restorasyon için birincil bitki. Kedi pençesi, antiprotozoaldir ve Babesia'ya karşı koruma sağlayabilir.
Önerilen doz: 400-800 mg (iç kabuk% 3 alkaloidlere veya 10: 1 konsantre iç kabuğa göre standartlaştırılmıştır) günde iki ila üç defa. Bu otu mide asidi ile harekete geçirdiği için yiyecekle birlikte alması özellikle önemlidir. Asit engelleyici ilaçlar alırsanız, kedi pençesinin değeri sınırlı olacaktır.
Yan etkiler: Ara ara mide rahatsızlığı, ancak genellikle çok iyi tolere edilir.
  🌿 CHINESE SKULLCAP (SCUTELLARİA BAİCALENSİS)
Tumblr media
Güçlü bir sinerjisttir (diğer takviyelerin faydalarını arttırır).
Başka bir deyişle, diğer otların, özellikle de antimikrobiyal değeri olanların etkilerini artırır. Kendiliğinden güçlü antiviraldir (özellikle herpes virüslerine karşı). Ayrıca antibakteriyel ve antifungal özelliklere sahiptir. Mycoplasma ve Bartonella'ya karşı kullanılan temel takviyelerden biridir. Chinese skullcap, yatıştırıcı özellikleriyle de bilinir. Uyku uyarma işine yarayan melatonini içerir. Aynı zamanda sinir dokusu ve karaciğer fonksiyonunu da kuvvetle korur. Bu bitki bir bağışıklık düzenleyicidir yani aşırı aktif bağışıklık fonksiyonunu yatıştırır (sitokin çağlayanlarını azaltır), ancak genel bağışıklık fonksiyonunu arttırdığı anlamına gelen bir bağışıklık düzenleyici maddedir. Bazı uzmanlar, otoimmün hastalık için yararlı olduğunu düşünüyorlar.
Mycoplasma ve antiviral koruma için önemli sinerjist. Ayrıca, Chlamydia karşı kapsama alanı sağlar.
Önerilen doz: 400-1000 mg günde iki ila üç defa. Kök özütü, tercihan,>% 30 baikalin ile standartlaştırılmış, belirgin sarı renkte 3 yıllık bitki tercih edilir. (American skullcap aynı antimikrobiyal özellikleri sunmaz ve bunun yerine kullanılmamalıdır.)
Yan etkiler: Nadir, hatta yüksek dozlarda ve çoğunlukla gastrointestinaldir.
🌿 GARLIC WITH STABILIZED ALLICIN (ALLIUM SATIVUM).
Tumblr media
Sarımsak, kaydedilen zamanın başlangıcından beri tıbbi olarak kullanılmıştır, ancak sarımsaktaki aktif kimyasallar, allisin olarak adlandırılır ve çok uçucudır. Ezilmiş sarımsak kokusu allicindir. % 1'den azı aktif formda emilir. Bu nedenle, standart sarımsak preparatlarından elde edilen fayda oldukça değişken ve çoğunlukla minimal düzeydedir. Tescilli bir süreçle, verimi neredeyse% 100'e yükseltmek için allisin stabilize etmek mümkündür. Stabilize allisin artık birçok şirketten temin edilebilir. Stabilize sarımsağın gram-pozitif ve gram-negatif bakterilere karşı güçlü geniş spektrumlu etkinliğe sahip olduğu ve antiviral, antifungal ve antiparazitik özelliklere sahip olduğu gösterilmiştir. Lyme hastalığı olan hastalar önemli fayda sağlamışlardır. Araştırmalar allicin'in birçok Babesia türüne karşı aktif olduğunu göstermiştir.
Kronik fungal enfeksiyonlar ve Candida (maya) için son derece yararlıdır ve MRSA enfeksiyonlarına karşı aktivite göstermiştir. Stabilize sarımsak da dikkat çekici kardiyovasküler faydalar sağlar. Kolestrolü düşürür, trombosit agregasyonunu (yapışkanlık) inhibe eder, kan akışını geliştirir, kan basıncını düşürür ve doğrudan kardiyojenik etkilere sahiptir. Genel antimikrobiyal ve gastrointestinal restorasyon için mükemmeldir.. Antiprotozoal (Babesia) ve anti-Candida da kapsama alanındadır.
Önerilen doz: 180-1200 mg iki stabilizied allicin ürünü günde üç defa (dozaj kullanılan sarımsak preparatına bağlıdır).
🌿 HOUTTUYNIA (HOUTTUYNIA CORDATA)
Tumblr media
Hindistan ve Nepal'e özgüdür. Antibakteriyel ve antiviral özelliklere sahip sistemik antimikrobiyaldir. Ayrıca çalışmalar, anti-inflamatuar, antihistaminik / anti-alerji ve antioksidan özelliklerini göstermiştir. Houttuynia, Lyme hastalığına bağlı tüm bakteri ve virüs mikroplarını kapsar. Yan etkileri: Balık kokusu. Aksi halde iyi tolere edilir.
📌  LYME HASTALIĞINDA BESLENME
Lyme hastalığı ile mücadelede ana yollar kadar tali yollar ve hatta  patikalar ve kapı önleri dahi önemli. Antibiyotikler yanında, bitkisel destek, bunlara ilaveten egzersiz, günlük alınan şeker, içilen kahve, alkol, uyku süresi hepsi ama hepsi dikkat edilmesi gereken şeyler. Kitapta “Your recovery cannot move forward until you restore normal digestive function// Normal sindirim fonksiyonunu yerine getirene kadar iyileşme ilerleyemez.” şeklinde bir cümle geçiyor. Her hastalıkta olduğu gibi lyme hastalığında da beslenme çok önemli. Genel hatlarıyla önerileri başlıklar halinde dikkat edilmesi gerekenler şöyle:
🌟 Diyet, belki de Lyme hastalığının çözümünün en önemli parçasıdır. Her şeyden önce, bu beslenme rejiminde bütün şekerin kesilmesi öneriliyor. Çay şekeri, şekerlemeler, reçeller, kola, diyet kola,  şeker ile tatlandırılmış boğaz pastilleri,  kurabiye, kek, krep, donuts, hamur işleri, pudingler ve benzeri şeker içeren gıdalar bu diyette bulunmuyor. Bu sebeple iyi bir etiket okuyucu olmak şart !!
Tumblr media
🌟 Nişastalar da bağırsak ve kan dolaşımında şekere dönüştüğü için bu diyette tüketimine izin verilmeyenlerden. Bu, Lyme ile savaşan bir kişinin, ekmek, erişte, makarna, pirinç, patates ya da undan yapılmış herhangi bir şeyi yememesi anlamı taşır. GLUTEN içeren gıdalara dikkat edilmeli ve glutenin bağırsaklara zarar verdiği unutulmamalıdır.
🌟Lyme hastalarının süt ve süt ürünlerini de tüketmesi önerilmiyor. Özellikle laktoz intoleransından dolayı vücut tarafından iyi tolere edilmediği, bağırsak rahatsızlıklarına sebep olabileceği belirtilmiş.Bununla birlikte, bir süt ürünü olduğu halde yoğurt ve kefir tüketmenin  faydalı olduğu, çünkü antibiyotik kullanmanın neden olduğu bir maya enfeksiyonunu önlemeye yardımcı olacak iyi bakteri ve protein içerdiği belirtiliyor. Bu nedenle ev yapımı yoğurt ve kefir meyveli, vb ticari olanlara göre üstündür diye düşünüyorum.
Tumblr media
🌟 Diğer önemli bir konu hakkında pek fazla şey duymadığımız LEKTİNLER dir. Belki de, insanların hoşuna giden, keyif aldıkları pek çok gıdayı etkiledikleri için. Çoğu beslenme kitapları ve bağırsak sağlığı kitapları lektinlerden söz etmez bile. Buna rağmen, lektinler, herhangi bir sindirim konusu olan herkesin dikkat etmesi gereken bir konudur. Lektinler, tüm bitkilerde ve bitki tohumlarında bulunan özel proteinlerdir. Bitki veya tohumları tüketen canlılara karşı caydırıcı olarak çalışırlar. Lektin zararlı mıdır sorusunun cevabı kişinin duyarlılığına, maruz kalınan lektin türüne ve doza göre değişir. Ancak lyme hastalığında bağışıklık önemlidir. Lektinin etkilerine dikkat etmek gerekir. Çünkü lektin bağırsakta bulunan hücre membranlarında bulunan karbonhidrat moleküllerine bağlanarak zarar verirler. Bu hücre zarlarını bozar ve bağırsak astarını tahriş eder.Problemli lektinlerin başlıca kaynakları şunları içerir:
Tahıllar, özellikle buğday ve mısır
Fasulye / bakliyat, özellikle soya fasulyesi, fasulye ve fıstık
Badem, ceviz, kaju fıstıkları ve fıstık gibi ağaç fındıkları
Nightshades vegetables ( domates, patates, patlıcan ve biber dahil)
Mısır ve soya fasulyesi ile beslenen inek sütleri
🌟 Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu da OKZALAT tır. Yüksek okzalat içeren gıdalardan bu hastalıkla mücadele süresince uzak durmakta fayda vardır. Eğer bağırsak bariyeri bozulmamışsa, okzalat önemli derecede emilmemektedir. Böbreklerden dışarı atılır. Başka bir deyişle, sağlıklı bir bağırsakta olan insanlar, oksalat açısından yüksek olan ve sorun yaşamayan gıdaları yiyebilirler. Bununla birlikte, sızdıran bağırsaklarla, büyük miktarda okzalat emilebilir. Fazla oksalat vücuttaki kalsiyum ile bağlanır, dokularda biriken keskin kristaller oluşturur. Hareket ve yorgunluk ile ilişkili kas ağrısı ve eklem ağrısı, ilişkili semptomlarla ilişkili olabilir.
📌 HERXHEİMER REAKSİYONU (THE DIE-OFF) ve DETOKS
Şimdi buraya kadar sabırla okumuş değerli okuyucu, gelelim zurnanın zırt dediği yere. Herxheimer reaksiyonu ya da kısaca Herx, işte zurnanın zırt dediği yerdir.. İyileşmeden önce kötüleşme evresi de denilebilir. İlaçlar ile bakteri enfeksiyonu tedavisi esnasında görülebilen bir yan etkidir. Antibiyotiklerin yol açtığı bakteri ölümü ve bunun neden olduğu (endo)toksin salıverilmesinin, karaciğer ve böbrek detoksifikasyon kapasitesinin üzerinde bir hızda olması nedeni ile hastanın kendini kötü, beter hissetmesidir. Fazla toksin; yorgunluk, dikkat eksikliği, baş ağrısı, hipotansiyon, ağrı ve halihazırda var olan şikayetlerde artışa neden olur. Hasta tedavinin işe yaramadığı yanılgısına düşebilir. Herxheimer Reaksiyonu hasta için kötü bir deneyim olsa da aslında tedavinin işe yaradığının bir göstergesidir.
Tumblr media
Mesele şudur ki, herx sonucu vücudunuzdaki toksinleri olabildiğince hızlı bir şekilde çıkarmanız gerekir, aksi takdirde ortadan kaldırılmak yerine vücudunuza yeniden emilir. Bu konu aslında çok kapsamlı. Ayrı bir post konusu olabilir. Ancak önerilen çeşitli tavsiyeler epsom tuzu ile ayak banyosu, sauna,  kurşunsuz kil (bentonit kili) kullanımı, toksin atan bazı besinleri tüketmek, sarımsak, soğal, yeşillikler, ilaçsız böğürtlen, çilek, yabanmersini gibi meyvelerin küçük çekirdekleri, su yosunları…
📌 Lyme ile mücadelede ve detoks ile toksinlerin uzaklaştırılmasında infrared (kızılötesi) saunada faydalıdır. Özellikle Lyme Hastalığına yardımcı olmak için infrared saunaları kullanma konusunda on-line çok sayıda makale bulunmaktadır. Bunlardan biri, bir diğeri için tık. Büyük olanlar ve taşınabilir kişisel infrared saunalar da var. 📌 Lyme tedavisinde arı zehiri de kullanılmaktadır. Bununla ilgili meraklısına birkaç yayın için 1, 2, 3
Tumblr media
💊 Magnezyum: Lyme hastalığında MAGNEZYUM EKSİKLİĞİ çok önemlidir. Çünkü Borrelia magnezyum kullanır ve vücuttaki Mg miktarını azaltır. Refleks  artışı, kas spazmları ve seğirmelere yol açabilir. Mg eksikliği hafif , orta ve şiddetli olabilir. Bir lyme hastası lyme hastalığının etraflı tedavisini uygulasa bile sonuçta Mg eksikliği düzeltilmezse iyileşme bir  platoya ulaşır ve orada kalır. Magnezyum kullanımında magnezyumun formu önemlidir. 
Tumblr media
📌 Epsom Salt (Epsom Tuzu) detoks üzerinde etkilidir. Özellikle kas ağrıları olanlar, Bartonella ile mücadele edenlere önerilmektedir. Ilık bir suda eritilerek ayak banyosu yapmak dahi toksinleri uzaklaştıracağı için rahatlama sağlayacaktır. 📌 C vitamini 
Tumblr media
Bağışıklık sisteminizi iyileştirmek için çok gerekli bir vitamindir. Lyme tedavisi esnasında benim kaynaklarda rastladığım tavsiye günde en az 3 gram alınması yönünde. C vitamini, haplar, tozlar, içecekler, gibi birçok formda alınabileceği gibi ve lyme tedavisinde damar yoluyla da alınabileceği belirtilmiş.
C vitamini kollajen üretimi için de gereklidir. Deride, kan damarlarında, kas, eklemler, beyin ve herhangi bir yapısal dokuda bulunan kollajen, vücudu bir arada tutan şeydir.
C vitamini doğadaki en çok yönlü maddelerden biridir.Sadece güçlü bir antioksidan değil, aynı zamanda glutatyon gibi diğer önemli antioksidanları da şarj eder. C vitamini büyümeyi destekler ve vücudun her yerinde sağlıklı dokuları tutar.
📌 Milk thistle (Deve Dikeni) 
Tumblr media
Karaciğer koruması sunan en iyi bitkilerden biridir. Güney Avrupa'ya ve Kuzey Afrikaya özgü dikenli bir bitkidir. Deve dikeni, sarılık ve diğer karaciğer rahatsızlıklarının tedavisi için kendi yerinde binlerce yıldır kullanılmıştır. Silimarin,deve dikeninin birincil aktif bileşenidir ve karaciğer hücreleri için güçlü antioksidan koruma sağlar. Karaciğer hücrelerinde bulunan doğal antioksidanları da artırır ve karaciğer hücrelerinin rejenerasyonunu indüklediği bulunmuştur. Tüm hepatoprotektif (karaciğerden koruyucu) bitkilerden en çok araştırılan ve düşük toksisite ve yüksek güvenlik ile ünlüdür. 📌 Glutatyon Glutatyon, üç amino asit olan, glutamik asit, sistein ve glisinden oluşan bir tripeptittir. Enerji üretirken mitokondriayı serbest radikal hasarından korumak için hücreler içinde önemli bir antioksidandır.
Glutatyon aynı zamanda karaciğerde faz II detoksifikasyon için de gereklidir. İn vitro ve in vivo çalışmalar, detoksifikasyon süreçlerinin, antioksidan özelliklerin ve bağışıklık fonksiyonlarının takviye edilmesinin güçlendirdiğini göstermiştir. Glutatyon dna/rna hasarını önler. Glutatyon vücuttaki toksin temizleyici sistemin en önemli öğesidir. Ağır metaller ve diğer kimyasal toksinler normal şartlarda vücutta glutatyona bağlanmakta ve safra yoluyla ince bağırsaklara atılmaktadır.
  Önerilen doz: Günde 500-1000 mg
Yazar Bill Rawls kitabında şöyle bir not düşmüştü: "Lyme hastalığına karşı mücadelemdeki bir noktada, belirgin bir baş ve el titreme geliştirdim. Günde iki kez Setria marka glutatyonun 1000 mg'ını başlattıktan sonraki 2 hafta içinde tamamen çözüldü. Aynı etki, lipozomal glutatyonda görülmedi." 📌 Omega 3 Yağ Asitleri
Tumblr media
Omega 3 yağ asitleri, vücuttaki iltihaplanmayı azaltmak ve optimum hücre zarı fonksiyonunu desteklemek için önemlidir. En iyi kan akışını sağlamak için önemli faktörler olan kolesterolün oksidasyonunu ve trombosit agregasyonunu önlerler. Balık, deniz ürünleri ve sebzeler omega-3 yağ asitlerinin iyi kaynaklarıdır, ancak supplement olarak desteklemek kanda yeterli miktarda omega 3 seviyesini sağlar. En faydalı omega-3 yağ asitleri, EPA (Eicosapentaenoic Acid) ve DHA (Docosahexaenoic Acid), sadece deniz kaynaklarından gelir. Hem balık yağı hem de krill yağı, DHA ve EPA'nın iyi kaynaklarıdır. Krill yağı, güçlü bir antioksidan olan astaksantin içerir. Keten yağı da pek çok sağlık yararları sağlarken, omega 3 kan düzeylerini yükseltmek için çok fazla miktarda keten yağı alınması gerekir.
Önerilen Doz: Moleküler damıtılmış balık yağı, 1-4 gram 1000-4000 mg / gün veya kril yağı günlük 500-3000 mg. Krill yağı, bağırsaklardan kolaylıkla emilen ve vücut tarafından daha kolay kullanılan bir fosfolipid (balık yağı gibi trigliserit yerine) olarak bulunur. Bu nedenle daha düşük dozlar gereklidir. Yan etkileri: Omega-3 yağ asitleri kanı inceltir. Kan sulandırıcıları kullanıyorsanız veya kanama veya pıhtılaşma bozukluğunuz varsa doktorunuzla balık ya da krili yağı takviyeleri almayı danışın. Kabuklu deniz hayvanları veya balık alerjileri varsa krill veya balık yağı takviyeleri kullanmaktan kaçının.
📌 Unutmayın, eğer lyme ve onunla ilişkili hastalıklar ile mücadele ediyorsanız kendinizi eğitmek zorundasınız. Facebook’da konu ile ilgili çok faydalı gruplar var. Bunlardan bazıları:
Lyme Türkiye 
Lyme Disease Group 
Lyme Survivors 
Lyme and Pregnancy
Women's Lyme Disease Support Group 
Lyme disease cure discussion
Lyme Disease Food & Supplements
Babesia Buddies
Beating Bartonella
📌 Gelelim yeniden kitaba; bu kitap oldukça iyi düşünülmüş ve organize edilmiş. İçeriği ve bilgiyi toplamak için harcadığı çaba taktire şayan.  Kronik lyme'den kurtulmak ve bağışıklık sistemini desteklemek için pratik adımlarla dolu. Bu kitapta, kendi başına ne kadar çok şey yapabileceğinizi ve farkında olmayabileceğiniz çevresel ve diğer stres kaynaklarının etkisini öğreneceksiniz. Ayrıca, iyileşmek için sadece patojenleri öldürmenin neden yeterli olmayacağını etraflıca anlatıyor.
Canımız yanmadan bir olayı umursamamak milletçe en belirgin özelliklerimizden biri. Ne kuş gribinden çekiniyoruz, ne radyasyonlu çaydan korkuyor, ne AIDS için gereken önlemleri almayı akıl ediyoruz. Nasıl oluyorsa içimizde bir bana bişey olmaz dürtüsü var. O nedenle ciddi bir kitle de küçücük bir keneyi hiç kaale almıyor.
Neyse bu uzun yazıyı Fareler ve İnsanlar’dan  lyme ile mücadeleye çok uygun bir alıntı ile kapatalım: “It’s just a constant battle: me against my body; my passions and my dreams and what I want to do with my life, against what I’m physically able to do. // Bu tam olarak uzun sürecek bir savaş: bedenime; tutkularım ve düşlerime ve hayatımla yapmak istediğim şeylere karşı, fiziksel olarak yapabileceğim şeylere karşı.”
Ve şunu hiç unutmayın: Hayatınızda hiç kene görmeseniz bile LYME hastası olabilirsiniz.
Tumblr media
O nedenle bu konuda bilgilenmek ve çevremizi de bilinçlendirmek zorundayız. Ayrıca bir arkadaşınızı veya bir aile üyesini Lyme Hastalığını ile mücadelesinde anlamanız ve desteklemeniz, iyileşmelerine ve tedavilerinde başarılı bir sonuç elde etmelerine çok fayda sağlayacaktır. Büyük bir hastalığa karşı savaşan biri, ne olursa olsun, desteklenen, sevilen ve ilgilenilen biri olduğunu hissetmek ister.
LYME  hakkında daha detaylı bilgi için ☞  https://lymenotes.blogspot.com.tr/
Tumblr media
Hafta sonu yaklaşırken pikniğe gidecekler umarım kene konusundaki bu bilgilere göre gereken koruyucu önlemleri alırlar. 
Sağlık ve sevgiyle kalın.
L.Y.M.E. = Love  Yourself   More   Everyday
Tumblr media
20 notes · View notes