ismailagacemaati-blog
ismailagacemaati-blog
İsmailağa Cemaati
18 posts
"Bu bendlerden geçip Hakk'a gidelim, Cemali bâ kemâli seyredelim" Risale-i Kudsiyye'den
Don't wanna be here? Send us removal request.
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Photo
Tumblr media
İsmailağa’daki Kamikaze!
4 notes · View notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Başbakan’a “Şerefsiz K….” Diyen Kim?
1 note · View note
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Text
CÜBBELİ-YENİ ŞAFAK-BACANAK
3 notes · View notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Text
Mahmud Efendi Hazretlerini Böyle Beklediler
6 notes · View notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Text
Mahmud Ustaosmanoğlu Hazretleri Kadirov’a Gitmiyor!
http://www.furkanhaber.com/mahmud-ustaosmanoglu-hazretleri-kadirova-gitmiyor/
3 notes · View notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Link
Büyük Nakşi Şeyhi Mahmud Ustaosmanoğlu Hocefendi’nin Anadolu’daki talebeleri ve sevenleri, Muhammet Keskin ve Şefik Kocaman’ın organize ettiği Çeçenistan ziyaretini önlemek...
2 notes · View notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Link
Bacanak operasyon yapıyor. Ama dünyadan haberi yok. İşkembeden ibaret hâline bakmadan, suyun başında olmanın keyfini çıkarmaya, daha doğrusu suyun başında...
3 notes · View notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Video
youtube
Bayram Ali Öztürk Hocaefendi'nin Şehadetinin Sene-i Devriyesinde - 2007
8 notes · View notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Video
youtube
Saadeddin Ustaosmanoğlu
Gündemin Rengi Programında - 2010
2 notes · View notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Video
youtube
Onlar Hepsi Saadeddin Ustaosmanoğlu Tek Başına - Nazlı Ilıcak, Erdoğan Aydın, Gökmen Karadağ, Hayri Kırbaşoğlu, Candaş Tolga Işık ve Haluk Şahin'e Cemaat ve Tasavvuf Dersi
1 note · View note
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Video
youtube
Saadeddin Ustaosmanoğlu: İsmailağa Cemaati, Tasavvuf, Cemaatler, Muhteşem Yüzyıl
0 notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Video
Saadeddin Ustaosmanoğlu: İsmailağa Cinayetlerinin Temelinde Çeteler ve Patrikhane Var! (2006)
2 notes · View notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Text
Mahmud Efendi Hazretleri: Fatih Medreselerinden Razı Değiliz!
Mahmud Efendi Hazretleri’nin avukatlarının yaptığı açıklamada “Masum Bayraktar ve Fatih Medreseleri’nin bizimle maddi-manevi herhangi bir bağımız yoktur” denilmiştir.
Tumblr media
   Masum Bayraktar ve Fatih Medreseleri’ne noter aracılığıyla gönderilen ihtarnamede ‘Müvekkilimin rızası dışında, ismini kullanarak tüccar ve esnaftan para toplama, öğrenci kazandırma çalışmalarınıza son verin’ denildi.
  RAZI DEĞİLİZ!
Yapılan işlemlerin Mahmut Hocaefendi’nin hizmetlerinin aynısı ve devamı şeklinde yansıtıldığının belirtildiği ihtarnamede, ‘Müvekkilim, şahsınızdan ve çalışmalarınızdan razı olmadığını daha önce çeşitli vesilelerle çevresine ve kamuoyuna bildirdiği gibi, Fatih Medreseleri ismiyle yapılan iş ve işlemlerden de razı olmadığını çevresine ve kamuoyuna bildirmiştir’ ifadeleri yer aldı.
  GÜVEN ZEDELİYOR
İhtarnamede, bürokratlar, siyasetçiler, yerel yöneticiler, basın kuruluşları, gazeteciler, esnaf ve tüccarlara görüşülerek Mahmut Ustaosmanoğlu namına hareket edildiğine dikkat çekiliyor. Fatih Medreseleri’ne Mahmut Hocaefendi’nin isminin kullanılarak öğrenci velileriyle görüşüldüğü yönünde şikayetler aldıklarını, ayrıca esnaf ve tüccarlardan para toplandığının da kaydedildiği ihtarnamede bu davranışların ‘Mahmut Hocaefendi ile İsmailağa Camii cemaatinin onurunu ve güvenirliğini zedelemektedir’ denildi. Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi’nin avukatı Cihat Gökdemir, Masum Bayraktar ve Fatih Medreseleri’nin bahsi geçen faaliyetlere devam etmesi halinde cezai ve hukuki tüm yasal yollara başvuracaklarını da belirtti.
  Furkan Haber
1 note · View note
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Yarım Kalan Operasyon; “Cübbeli Ahmet”
.
28 Şubat Ertesi.. Ergenekon.. Asker.. “Sisi”nin sonradan görmüşü…
.
Adı, sanı ve çapı pek önemli olmayan, fakat arkasını sıvazlayanların ciğerlerinde bıraktığı tesirle güç bulan bu kimselerin isimlerinı zikretmek zorunda kalacağız: “Erkut Ersoy ve Erol Ölmez”.
.
Kulağına üflenen ninniyle büyüyen bu tipleri tarih hep küçük adam diye hatırlayacak. Tarih bunları hangi sıklıkla hatırlatır bilmiyoruz ama, biz bunları “tarihe not düşürek” hatırlatmaya çalışacağız! Çünkü arkalarındaki büyük görünenler, bunlara yaklaştıkça gölgeleri küçülmüş ve uzaklaştıkça da büyüyor gibi görülmüş! “Şehadet” parmağımızı bunlara doğru uzattığımızda, “bilinmişlik sendromu” sarıyor ve dizlerinin üstüne hemen düşüyorlar…
.
Ergenekon’un İslâmî Cemaatler ayağında kendisine yer edinmiş, belli ki suratında sakal çıkabilecek tipler. Sakal bırakmak, şalvar ve cübbe giymek, çarşafı bile yerine göre tercih etmek zorunda kalan “Ergenekon”un sokak çocukları. “Sokak çocukları” dememiz onların misyonunu önemsizleştirmek için değil! Kendilerine verilen görevi sadakatle yerine getirebilecek potansiyelde ve bunu dilleriyle de ikrar edebilecek durumda olmaları: “Bizim buradaki elemanlar kara çarşaflı, kara cübbeli, sakallı geziyorlar. Kara çarşafa girecekseniz yirmi dört saat gelin, buyurun” ihtarını sakal, şalvar ve cübbe eşliğinde yer yer tecrübe etmiş olarak Müslümanların arasında gizlenmenin “nasıl”ını telkin ediyorlar..
.
Hâlbuki tanınmamak için gözlerine sürmede çekse, böyleleri kendisini “iç donundan” ele verir. Kalbindeki çürümüşlüğü saklamaya çalıştıkça, onu “gül yaprağı”nın mest edici kokusunda da gizlese, kalblerinde tutuşan korku tohumlarının dillerine ısırgan otu gibi düşmesinden anlıyoruz bunların sahte yürüyüşlerini..
.
Kendisini tanıtırken çok bonkörce davranıyor ve cebindeki on kuruş, illizyon maharetiyle bin liraya çıkıyor: “İyi günler ÖZEL BÜRO grubundan arıyorum ben, Erkut ERSOY; İSTİHBARAT GRUP LİDERİYİM”. Böyle bir girişten sonra karşıdaki artık “ne kabahat işledim acaba” demekten kendisini alamaz. Veya, acaba hangi “İstihbarat”tan sorumlu MİT, JİTEM, Emniyet? Yoksa bizim sokağın köşesinde duran simitçi olmasın?!
.
“Özel Büro”dan arıyorum ben… O kadar özel ki, senin için kurduk bunu, ama sen daha uyu; sorun değil, bende uyandırmaya gelmiştim: “Özel Büro”. Şafağınız bizimle aydınlansın….
.
Evet, adam önce muhatabını yere sermek istiyor “Özel Büro!”.. “Genel Kurmay İstihbarat dairesine” sırtını yaslamış, “saha ve İstihbarat çalışmaları”nın öncelikli hedefi olduğunu ilan etmiş, bunun için kendisini “Özel Büro İstihbarat Lideri” seçmiş ve bu seçilmişliğin karşında da atanmışlığını başkaların dillerine bırakmış…
.
Hani bazı insanlar vardır. Balık tutmak hevesiyle sahil kenarına gelirler ve oltalarını salarlar denize.. Oltanın ucu sallanmaya başladığında, aynı zamanda tedirginlikte başlar; “acaba kaçar mı” diye… Heyecan dorukta çekmeye başlar oltayı ve birde bakar ki, “nur topu” gibi parlayarak, çırpınarak bir sazan geliyor. Bu sefer iş onu iğneden çıkarmakda ve eğer eline yüzüne takmadan iğneyi çıkarabilirse, ateş için odunu nereden bulacağının hesabını bile yapabilir.. İlk balık kovadaki yerini aldı. Artık rahatlama, bir gevşeme hali ki sorma gitsin. Oltasını on metre ileriye değil de, yüz metre ileriye dahi atacağı inancı o kadar pekişmiş… Hatta denizde ne kadar balık varsa hepsi onun attığı oltaya takılmak için tek sıra halinde kuyruk olacak ve “o”, öyle hepsini değil; artık istediğini seçebilecek..
.
İşte öyle bir rahatlık içinde ağzına geleni söyler:
Erol: “İslami fonksiyonlar, biraz bu ortamdan da şey bulup cesaret bulup, böyle biraz kuran kursları açıyorlar, …biz de bu şeylere karşı uyanığız, devamlı işte o ortamlara giriyoruz çıkıyoruz,arkadaşlarımız her türlü kılıkta onların içerisindeler yani, devamlı takip ediyoruz, herhangi bir durum var mı yok mu ne gibi bir şeyler olacak, işte telefon takibi, şu bu işte..”
Özlem-balıkçının oltasına yem takan-: “Orada, herhangi bir konuda ihtiyaç olursa, benim yardımım, o yönde de şeyim var çünkü, geldim gittim ondan biliyorum, ben anlarım yani”
Erol: “o zaman kara çarşafa girmeniz lazım, bizim buradaki elemanlar kara çarşaflı, kara cübbeli, sakallı geziyorlar, kara çarşafa gireceksiniz yirmi dört saat gelin buyurun”.
Özlem: “Tamam tasavvuf dilinden anlarım en azından … bilemem de”
……….
Kedinin ciğere hasret çekmesi gibi, balıkçıda avına karşı “özlem” besliyor demek ki.. Günler, geceler birbirini kovalıyor.. Hasret biraz daha dayanılmaz hal alıyor…
.
Erol: “He vatandaşları bekledim biliyor musun”
“Operasyon yapacaktık onlara da baktım gelmediler”
“Gelseydi direktmen 1. Kolorduda gözlerini açtıracaktım, kaçtılar şerefsizler”
“Yerlerini… tesbit ettik zaten adresleri falan herşeyi tespit edildi, onlarla ilgili gereken çalışmaları yapalım istihbaratla ilgili bilgileri her türlü, şahıslarla ilgili tamam mı”
“Bu akşam onları gerekirse gece saat 2-3 arası alalım o şerefsizleri”
“ben karargaha geliyorum komutanım”
“Hayırlı görevler diliyorum”
………
Tarih 17 mayıs 1998… 28 Şubat sonrası Hızır Ali Muratoğlu Hocaefendi’nin İsmailağa Camii içinde kendisine “deli”, “akli dengesi” yerinde değil!, denilen birisinin ateş açması sonucu şehid edildi..Yedi el sıkılan kurşun. Elin titreme payı da hesab edilmiş olacak ki, oradan canlı çıkmaması garanti altına alınmış! “Akli dengesi” yerinde olmayan birisi, cemaatin sevilen hocasını şehid edebilecek ve ardından kaçmayı da “AKIL” edebilecek! O deli olduğuna göre ona bu “AKLI” başkaları vermiş olmalı… Acaba KİM?
.
28 Şubat sonrası dengeler değişmiş ve Müslümanlar üzerinde yoğun baskılar başlam��şt��.. İstisnaları olmak kaydıyla birlikte her cemaatten insanlara yoğun baskıların sözkonusu olduğu bir zaman dilimi. Ama nedense İsmailağa cemaatine yönelik psikolojik yönlendirme ve baskılardan çok,“silâhlı” operasyonlar yapılacak kadar düşmanlık besleniyordu… Kimdi bu düşmanca tavrı benimseyenler. Ne istiyorlardı?
.
Kahraman: “neredesin?”
Erol: “Taksime geçiyorum” ordan da Çarşamba’ya geçcem”
Kahraman: “İftardan sonra akşam 8, sabah 8 nöbete devam yani”
Erol: “sen ne yapıyorsun ne var ne yok?”
Kahraman: “Ne yapalım koştur işte, napiyim”
Erol: “biz de mollaların arasına takıldık girdik işte ne yapalım, soktunuz bizi o taraf Çarşamba’ya”
Kahraman: “ya hayırlısı olsun be kardeşim ya, görevini tam yerine getir de”
Erol: “Görevi getiriyoruz, ne var ne yok sen nerdesin ne yapıyorsun?…”
……….
Tarih 3 Eylül 2006… “Bin yıl sürecek” denilen, “28 Şubat” üzerinden henüz 9 yıl geçmişti.. Çok açıklarda fırtınaların koptuğu belli ama sahile hangi taraftan vuracağı meçhul! Pazar günü sabah namazından sonra sohbetin ardından yapılan “Dua”. Demek öyle bir ağız “dua” ediyor ki,“Amiinnnn” fırsatını bulamadan “Kabul” ediliyor!
.
Yer; yine İsmailağa Camiisi.. Yine Cemaatın sevdiği hocalardan. Kalbine vurulan “bıçak” darbesi, geri dönüşü olmasın diye içeride bir kere daha dönüyor! Ve Şehadet!..
 .
“İsmailağa cemaatinin sevilen hocalarından Bayram Ali Öztürk Hocaefendi’yi, İsmailağa Camii içinde sabah namazı sonrası yapılan sohbet sırasında şehid eden Mustafa Erdal’ın, askerlik göreviniİzmir Foça’da denizci olarak yaptığı ortaya çıktı. Bayram Ali Öztürk cinayeti soruşturması kapsamında; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı içindeki Ergenekon örgütlenmesinde, “Cami cinayetlerinde tecrübeli” olduğu iddia edilen Kıdemli Albay Asaf Geyimcioğlu’nun, Mustafa Erdal’la irtibatının olup olmadığı araştırılıyor. 
 .
Balyoz Darbe Planı davasının tutuklu, Amirallere Suikast ve Kafes Eylem Planı davalarıyla birleşenPoyrazköy davasının da tutuksuz sanığı emekli Koramiral A. Feyyaz Öğütçü’nün, 6 Mayıs 2003 tarihinde dini gruplar ve cemaatlere ilişkin çalışma raporu hazırladığı, İsmailağa cemaatine sızmak için personel belirlediği gündeme gelmişti. A. Feyyaz Öğütçü’nün dini gruplar, cemaatlerden sorumlu olarak atadığı Harekat ve Eğitim Şube Müdürü Deniz Kurmay Albay İbrahim Şahin, İkmal Yüzbaşı Osman Kayalar’ı İsmailağa cemaatine mensup olduğu bilinen irtibatı vasıtasıyla cemaatin işleyiş yapısını ve sorumluluk sahibi şahsiyetlerin kimlikleri dahil öğrenebilecek personel olarak seçmiş.
.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı içindeki Ergenekon örgütlenmesinde yer alan askerlerin isimleri, rütbe ve görev yerleri, telefon numaraları ve yapılanmada aldıkları görevler anlatılıyor. “Oğlunun Kıbrıs’ta görüşeceği seçkin teller… “Cami cinayetlerinde tecrübeli” ifadeleri yer alıyor. 
.
Sorgulamada; Erol Ölmez’e, Akit Gazetesi’nde 10 Şubat 2011 ve 11 Şubat 20011 tarihinde iki gün yayınlanan röportaj soruldu. Ölmez, AKİT’e yaptığı açıklamada; Balat’ta bulunan Patrikhane’nin Çarşamba’daki İsmailağa cemaatinden rahatsız olduğunu, cemaatin yok edilmesi için Ergenekon’a müracaat ettiğini, Bayram Ali Öztürk ve Hızır Ali Muratoğlu’nun bu taleb doğrultusunda öldürüldüğünü söylemişti.
 .
Erol Ölmez, Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında 26 Ocak 2008 tarihinde tutuklandı, 19 Ekim 2009 tarihinde tahliye oldu. Erol Ölmez, Fatih-Çarşamba’daki İsmailağa cemaatine sızmaya çalışan ekibin arasında yer aldığı gerekçesiyle tutuklanmıştı. Gözaltına alındığında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan sorgulamasında, Ergenekon Terör Örgütü yapılanması hakkında ciddi bilgiler vermedi. Erol Ölmez, tahliyesinden sonra Türk basınında ilk kez gazetemize konuştu ve Ergenekon yapılanması hakkında şok edici bilgiler verdi. Ölmez; Ergenekon Terör Örgütü’nün silahlı eğitim yaptığı yerleri, İsmailağa cemaatine sızma girişimlerini, Bayram Ali Öztürk ve Hızır Ali Hoca cinayetlerinin arkasındaki kişileri açıklamış, olayın arkasında Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu’nun olduğunu ileri sürmüştü.
 .
Erol Ölmez’in, Akit’e yaptığı çarpıcı açıklamalar şöyle:
AKİT: Silâhlı eğitim aldınız mı? Cemaatlere sızmakla suçlanıyorsunuz? EROL ÖLMEZ: “6 ay eğitim gördüm. Benim görevim cemaat ve tarikatçılarla beraber olmaktı.Arapça ve Kur’an’ı çok iyi bilmem gerektiği söylendi ve bir eğitmen tarafından Arapça ve Kur’an’ı öğrendim. Cemaat ve tarikatçıların konuşmasını, yaşantısını, hayatını bilmek için cemaat ve tarikatçı gibi yaşamak lazım. Cemaatlere sızacak kişilere Arapça ve Kur’an öğretilir. Namaz kılmak, cemaat üyeleri gibi davranmak, sakal bırakmak ve cübbe giymek dersi verilir. Ben 1 ay sakalımı kesmeyeyim, onlara benzerim. Bu işin özel eğitimini alıyorsunuz. Önce Nakşibendi tarikatına girdim. Sakal da bıraktım, cübbe de giydim. Her şey oldu. İsmailağa cemaatine de girdim, çıktım ama caminin içine değil. Caminin içinde ve dışında kamera var. Ne işim var caminin içinde dışında? Niye kendimi fotoğraf edeyim. Dışı bana yeter. Caminin dışına çıkan insanlar bana yeter, esnaflar yeter…
.
AKİT: İsmailağa cemaatinin önde gelen isimlerinden Bayram Ali Öztürk ve Hızır Ali Hoca katledildi… EROL ÖLMEZ: “Patrikhane, İsmailağa cemaatinden rahatsız… İsmailağa çok önemlidir. İsmailağa içerisinde cinayetler oldu. Bayram Ali Öztürk ve Hızır Ali Hoca… Bunlar niye öldü? İsmailağa cemaati çok farklıdır. Patrikhane, İsmailağa cemaatinin buradan kaldırılmasını istiyor, Ergenekon’a müracaat ediyor, ‘Bunları buradan kaldırın, bunları yok edin’ diyor. Bunun için kaynak, para ve güç veriyor. Ergenekon, bu görevi Atakurtlar Cumhuriyet Ordusu’nun istihbaratına veriyor, bana veriyor.”
AKİT: Patrikhane, İsmailağa cemaati üyelerinin oturduğu yerlerden kalkmasını mı istiyor? Arazileri mi almak istiyor?
EROL ÖLMEZ: “Tabii ki.. Komple…”
……….
Başında ve sonunda ne kadar bilgiye sahib olduğuna dikkat çeken “Ord.”, “Prof.”ler varsa; neyi ne kadar bildiklerini veya neyi ne kadar bilmediklerini rahatlıkla izah edebilecek olan “Ruh Mütehassısları”, uzmanlıklarından dolayı düşmanları tarafından anlaşılmış ve sevenlerini rehbersiz bırakmak amacıyla “Şehid” edilmeleri yine aynı uzantılara sahip olanlarca kararlaştırılmıştı.
.
Bunun bir savaş olduğu açıktı! “Allah”a karşı açılan bir savaş… Allah’ın: “Benim dostlarıma düşmanlık edenlere karşı ‘Harb’ ederim!” dediği bir savaştı bu…
.
“Küçük” ve büyüğüyle “Ergenekon” çocuklarının sadece birinde ele geçirilen “27 adet el bombası”, silâhlar, istihbarat dökümanları. Diğer tarafta düşman tanımlarına uyan, elinde “tesbih”i ve Allah deme gayretinde olan Müslüman!..
.
Bayram Hocanın Şehadetinin ardından, Gönül nisbetini Efendi Hazretlerine (Mahmud Ustaosmanoğlu) ve “Kafa nisbeti”nide Salih Mirzabeyoğlu’na kurmuş olan Büyük Doğu-İbda bağlıları dışında çok az insan Şehidini sahiblenmiş ve “Şehidi”nin cenaze namazını kılamadan, gözaltında tamamlayacakları zamanı doldurmak için hücrelerine çekilmişlerdi… Fatih Camiinde,cenaze esnasında 20 küsür kişi gözaltına alınmıştı…
……..
Tarih 2012… Yer “İsmailağa”... Bu sefer “hacim” ve “kütle” mânâsında “mekân” değil, nisbet edildiği, işaret edildiği yer olarak kayıtlarda… Hedef kişi; Ahmet Mahmud Ünlü.
 .
Hedef kişi diyoruz çünkü, hedef olmayı kendi mi seçti yoksa, düşmanları onda bu ışığı mı gördüler bilemiyoruz!
 .
Suçlamalar şöyle:
Suç örgütüne üye olmak
Fuhuş amaçlı insan ticareti
Cinsel saldırı ve Hürriyetten yoksun bırakmak
.
Diğer yandan; -“İddianamelerden” ve manşetlerden elde edilen verilere dayanarak!- Ahmet Mahmud Ünlü:
 “Birden çok kadınla beraber olduğu” fakat “hepsiyle de nikâh yaptığı”…
“Bunların cd hâline getirilip 300 adet bulduğu”…
“Beraber olmaya razı olmayanların “Barış Sezek” tarafından korkutulduğu ve caydırılmaya çalışıldığı…”
“Barış Sezek”in Nejat ERGİN’den, internette yayınlanan cinsel ilişki görüntüleriyle ilgili faillerin bulunması için,  Ahmet Mahmut ÜNLÜ adına iletişime geçtiği…”
“Barış SEZEK’e, “BAŞKAN, REİS, BABA, ABİ” gibi ifadeler kullanıldığı”.
.
“Barış SEZEK liderliğindeki suç örgütünün, yapmış olduğu faaliyetlerde amaçlarına ulaşmak için tehdit korkutma, baskı, hürriyeti tahdit gibi şiddet içerikli yöntemlerini kullanmasının yanı sıra evlenme vaadi ve lüks bir yaşam sunma gibi usulleri de kullandığı anlaşılmış.”
.
a)”Baskı, Korkutma, Tehdit, Hürriyeti Tahdit Gibi Şiddet İçerikli Yöntemler Yapılan çalışmalarda söz konusu suç örgütünün; fuhuş amaçlı temin ettikleri bayanları istedikleri gibi fuhuş yaptırmak ve kontrol altında tutmak için önceden belirledikleri evlere yerleştirdikleri, bayanların kendi arzu ve iradeleri çerçevesinde hareket etmelerini engelleyerek hürriyetlerini kısıtladıkları, fuhuş yapmak istemeyen bayanları ise baskı, korkutma ve tehdit yoluyla fuhşa sevk ettikleri anlaşılmıştır. Dolayısıyla örgütün bu tutumu, karakteristiğinde şiddet unsuru olduğunu ortaya koymaktadır.”
.
b)”Evlenme Ve Lüks Bir Yaşam Vaadiyle Kandırma Söz konusu örgütün faaliyetlerinde kullandığı bir başka yöntem ise çaresizlik içerisinde bulunan yabancı uyruklu bayanlara, evlenme ve lüks bir yaşam vaadiyle fuhşa sevk etmeleridir.”
.
“Soruşturma kapsamında örgüt üyelerinin kendi aralarında yaptıkları birçok telefon görüşmesinde; gerek yaptıkları faaliyetleri gizlemek, gerekse ilişki içerisinde oldukları diğer şahıslarla bağlantılarının ortaya çıkmasını engellemek amacıyla dikkatli davrandıkları, suç içerikli görüşmelerini telefonda yapmamaya özen gösterdikleri, önemli görüşmeleri yüzyüze yaptıkları, zorunlu hallerde önceden kendi aralarında belirledikleri şifreli kelimeleri kullanarak konuştukları, bulundukları işyerlerine teknik takip cihazlarına karşı arama yaptırdıkları ve Jummer Frekans karıştırıcı koydurdukları, fuhuş yapan bayanlara dikkat çekmemeleri için önceden çarşaf giydirmek gibi yöntemler kullandığı tespit edilmiş.”
.
“Fuhuş yapan bayanlardan: “ZEKAT” “GÖMLEK” “TALEBE” “SEYİT”, Fuhuş amaçlı yapılacak görüşmeden: “TOPLANTI”, Fuhuş yapan kadınlara ve aracılık edenlere verilecek paradan: “GÖMLEKLER 200 LİRA”, “ZEKAT İÇİN 200 DOLAR”, Fuhuş amaçlı temin  edilen bayanların çarşaf giydikleri ev için “FATİH CAMİİNDE DUA EDİLECEK KABİR” şeklinde şifreli konuşmalar gerçekleştirdikleri tespit edilmiş.”
. “Şüpheli Kadriye Sezek; Örgüt üyesi. Barış SEZEK’in eşidir. Örgüt tarafından yurtdışından getirilen bayanların kontrol edilmesinde ve fuhuşta kullanılması faaliyetlerinde yer almaktadır. Ayrıca Fuhuş amaçlı temin edilen bayanlara kamufle amaçlı çarşaf giydirerek gidecekleri yere götürmekte ve ikametini de fuhuş faaliyetlerinde kullanmaktadır. Arapça bilmesi nedeniyle Fas’tan getirilen bayanlar ile iletişimi sağlayarak Barış SEZEK’in talimatlarını iletmekte.”
.
“Şüpheli Kadriye SEZEK’in gerçekleştirmiş olduğu telefon görüşmelerine bakıldığında; Tape No: 771, 17.08.2011 günü saat 23:32’de Barış SEZEK’in Kadriye SEZEK’ten aldığı mesajda; Kadriye’nin “Npysnnnn nerelerdsn NASL GDYR PE….LİK  ))” şeklinde mesaj attığı.”
.
“Hakan KAPUCU’nun Muhammed Ali Melez’e gönderdiği SMS: “benzin var lan nerde yok, zaten BU İS YUZUNDEN BİZİM ARABALAR MİMLENİYO. ARABAYİ SİVİL İSTİHBARAT İZLİYO, beni gormusler kzin biriyle”.
.
“Muhammet Ali MELEMEZ, Mehmet BATUR’u arar: “Ya Başkan yalnız yiyen yalnız ölür”
Mehmet Batur:  “Ya yemin yemin ederim var ya enteresan adamsın ya”
M.Ali’: “bırakın bu işleri manitaları götürüyordunuz tek başınıza”, “hepinizi yazdım bi kenara” Mehmet’: “TELEFONLA KONUŞMA TELEFONLA NAPIYOSUN NE EDİYOSUN”.
.
Barış SEZEK: “Çok kısa vaktini alayım, HANİ Bİ CİHAZ TARATTIRMA DEMİŞTİK YA HANİ DİNLEME FALAN FİLAN OLAYLARI VARDI YA”, “Ee ondan fiyat olacaktı en son ne yaptın onu” X Şahsın: “Hadi lan, kaç mertekare yer İstanbul’da mı?”
Barış: “Yer burada bi tanesi Fatih’te”
X Şahsın :“Tamam abi ben sana hemen dönüyorum
“Barış SEZEK’i, Hasan’ın arıyor” Barış: “Yav telefonda söyleyemiyorum şuan da şey”
Hasan: “150-200 metrekarelik alanı bir saatte arıyorlar buda tahmini 800-900 dolara mal oluyor” “EN SON BU TAKİP OLDUK YANİ BU İŞ HALLOLDUKTAN SONRA BİR TANE DE JUMMER FREKANS KARIŞTIRICI ALIRSANIZ HİÇ BİR SIKINTI OLMAZ”
Barış: “Tamam oldu”.
……….
“Müşteki Imane LEMGHARI alınan Emniyet ifadesinde; Ahmet Mahmut ÜNLÜ ile dini nikah yaptıklarını, nikahtan birkaç gün sonra Ahmet Mahmut ÜNLÜ’nün kaldıkları eve gelerek 1000 Dolar mehir verdiğini, para verdiği günden sonra bazı haftalar bir kere bazı haftalar iki kere Ahmet Mahmut ÜNLÜ ile görüştüklerinin ve bir çok kez ilişkiye girdiklerini, Türkiye’ye geldiklerinin ikinci ayında hem Fatma Zehra’ya hem de kendisine 1000 Dolar daha verdiğini, tüm ihtiyaçlarını Mahjouba DEMİREL vasıtası ile karşılamaya çalıştıklarını, Mahjouba DEMİREL’in bazı ihtiyaçlarının karşılanması için bazen kendilerinden bazen de Barış SEZEK’ten para aldığını, evin kirasını da Barış’ın verdiğini beyan etmiş.”
.
“Fatıma Zohra HAJJAJ alınan Emniyet ifadesinde; Nikâhtan sonra Ahmet Mahmut ile birlikte olduğunu, hemen sonra da İmane ile birlikte olduktan sonra Barış ile beraber evden ayrıldığını, evde kalan Deniz ile kendisi ve İmane’nin evlendikleri kişinin söylendiği gibi olmadığı için tartıştıklarını, bunun üzerine Deniz’in kendilerine“zaten bundan çocuk doğurmayacaklarını, 3 ay kalıp gideceklerini” söylediği, Nikâhtan sonra Ahmet Mahmut’un kendilerine ayrı ayrı 1000 dolar verdiğini beyan etmiş.”
  “Shahnoza KOSIMOVA isimli Özbekistan uyruklu bayanın Emniyette alınan ifadesinde;
Kamara ile bir sohbeti sırasında bir şahsın ikinci bir eş aradığını, evi olduğunu, gelirinin iyi olduğunu, çalışmayıp maaş alacağını, ancak evlilik yaptıktan sonra örtünmesi gerektiğini, başka bir yerde çalışmaması gerektiğini anlattıklarını, kendisinin de kızı ve kendi durumumdan bahsettiğini, iki eşli bir yaşantı istemediğini söylediğini, İlerleyen günlerde konuyu Kamara ile tekrar telefonda görüştüğünü, ikinci evlilik yapmak isteyen kişinin iyi biri olduğunu, çok parasının olduğunu, televizyonda programlara çıktığını, dini konuda programlar yaptığını, OTURMA İZNİ ALABİLECEKLERİNİ söylediğini beyan etmiş.”
.
“Nargıza RIZAEVA isimli Özbekistan uyruklu bayanın Emniyette alınan ifadesinde: “Barış SEZEK’in yabancı olduğu için polise şikayet edeceğini söyleyerek kendisini korkuttuğunu, GİTMEK İSTEMEDİĞİNİ SÖYLEMESİNE RAĞMEN KENDİSİNİ POLİSLE KORKUTARAK OTOYA BİNDİRDİĞİ…”
.
“Bir dönem Ahmet Mahmut ÜNLÜ’nün, korumalığını yapan emekli Polis memuru Hamit DUYSAK’ın, işten çıkarıldıktan sonra, Ahmet Mahmut ÜNLÜ’nün yakın çevresine ‘Hocanın etrafındaki kişlerin Hocaya kötü işler yaptırdığı’ şeklinde mesaj çektiği ve elinde hocanın görüntülerinin olduğunu belirtmesi üzerine söz konusu suç örgütünün Hamit DUYSAK’ın suç faaliyetleri hakkında konuşmasından endişe ederek sorunun çözülmesi için hakkında birden fazla adli işlem yapılan Abdullah ŞANLIER isimli şahısla irtibata geçtiği tespit edilmiş.”
.
“Bir dönem Ahmet Mahmut ÜNLÜ’nün korumalığını yapan Hamit DUYSAK alınan ifadesinde; Bir defasında Ahmet Mahmut ÜNLÜ’nün Arifan isimli yayınevinde bulunan odasına Barış SEZEK’in çarşaflı bir kadın getirdiğini, normalde söz konusu yere ayakkabı ile hiç kimsenin çıkamadığını ancak bu bayanın ayakkabı ile çıktığını ayağında sandalet tarzında bir ayakkabının olduğunu ve parmaklarının ojeli olduğunu, bu durumdan şüphelendiğini ve bayanın kim olduğunu öğrenmek için ağızlarını aradığını, daha sonra bayanın yabancı olduğunu ve söz konusu bayana 2000 dolar para verdiklerini öğrendiğini beyan etmiş”. 
.
“İşin en ilgi çekici yanı ise; “Avukatların Ünlü’ye ait olduğu iddia edilen CD’lerin Adli Tıp ve Kriminal tarafından incelenmesini istememesi”…
 .
“Diğer bir ilgi çekici şey ise;  “Barış Sezek, ifadesinde Fas’tan gelen hayat kadınlarının kendisi ve Mustafa İ. için getirttiklerini” iddia etmesiydi…”
 ………
Neden Cübbeli Ahmet “Tv programı” yapmak için “Flas Tv”yi seçti?..
Mustafa Kemal hakkında -Show TV’de-; “dini açıdan baktığımızda, Kuran eğitimlerine izin vermiştir. Bizim onunla hiçbir sorunumuz olmaz!” diyerek kime mesaj verdi…
.
Fatih Altaylı ona: “Çok eğlenceli, tek rakibi Cem Yılmaz” dedi…
Ertuğrul Özkök ona: “Cem yılmaz show gibi” dedi…
Murat Bardakçı ona: “Çok eğlenceli” dedi…
Deniz Baykal ona: “Cübbeli Hoca’yı zevkle izliyorum” dedi…
Odatv ona: “Nakşibendi Şeyhi” dedi…
.
Cübbeli Ahmet “Bu televizyonlar beni niçin çıkarmazlar konuşmaya, masondur bunlar, buraya çıkan hocalara inanmayın, bir gün bende çıkarsam bana da inanmayın” dedi…
.
“Efendi Hazretleri’nin huzurunda hocası kendisine; “zekât paralarını yiyorsun, böyle yapma”dediği halde hiç aldırış etmedi”…
  İsmailağa Cemaatine bağlı, Büyük Doğu İbda fikriyatına mensup müslümanlar için, “Genelkurmay onların tasfiyesi için bizi kullansın” diye haber mi gönderdi…
.
Erol: “Hangi taşı kaldırırsanız kaldırın, taşın altından asker çıkar. Asker işadamını da kaldırır, Başbakanı da…” demişti… Cübbeli’nin cd’lerini gizli kayıt yapan ve dağıtan  kimdi?
.
Cübbeli Ahmet’in 1. adamı “Barış Sezek”in ilişkiye girdiği insanlarla yaptığı alış-verişler, kadın pazarlığı, transferler, bağlantılar ve onlarca şey vasıtasıyla “Ergenekon”, darbe planında “İsmailağa Cemaati”ni bitirmeyi mi planlıyordu?
.
Eğer yapılan bu pazarlıklar gün yüzüne çıkmamış olsaydı ve “Ergenekon darbe planı”, hareket alanı bulup “darbe”yi gerçekleştirseydi, “İsmailağa Cemaati”ni toplumun gözünde küçük düşürmek ve “darbe”yi meşrulaştırmak için, Cübbeli Ahmet’in 1. adamı “Barış Sezek”in yaptığı faaliyetler üzerinden mi yürüyecekti?
.
Cübbeli Ahmet’i bugün savunanlar, “darbe” gerçekleşmiş olsaydı ve cd’ler havada uçuşuyor olsaydı , yine sevecekler miydi?
.
Cübbeli Ahmet meselesinde çığırtkanlık yapanlar, “Bayram Hoca” şehid edildiğinde binde birini yapmadılar… Sahtekârlık buradan belli! Cenaze esnasında “tekbir” bile getirmekten korkan tipler, sokaklarda Cübbeli adına fetvalara soyundu!. Şimdi ne oldu ki, “hepimiz Cübbeli”yiz demeler… Cübbeli adına “eylem” yapmalar…
.
Biz “Cübbeli Ahmet”ten, “Hızır Efendi”, “Bayram Hoca” gibi aynı yolda başını bu davaya koyarak şehid olmasını, bu hâle düşmesinden yeğlerdik. Ama kendisi bunu en başından söylemişti: “Biz şehid olacak adam değiliz, biz ancak yatakta ölürüz!”..
.
Tarikat, ruh eğitimiydi ve bunu gerçekleştirmek için insanlar ruhlarını müşahhas bir vakıa olarak hissetmek durumundaydılar… Bunun için ne “Televizyon”a gerek vardı, ne de “Radyo”ya. Ama ”odatv” bunu bizim için kolaylaştırıyor ve istikbâldeki hedeflerinin “Cübbeli” üzerinden “Şeyhlik” aparmak olduğunu gösteriyordu: “Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Nakşibendi Şeyhi Ahmet Mahmut Ünlü”
.
Bilemedikleri tek şey vardı ki o da, “Nakşilik, Tarikat ve tasavvuf yolculuğunda önder olmak, pazarlıksız teslim  olmakla mümkün ve böyle bir kimse “Zâhiri” değil, “Bâtını” işaretle gösterilendir..
……….
Bir diğer mesele… Cübbeli Ahmet ve Saadet Aşkı….
.
Eski Adaket Bakanı ve “Efendi Hazretlerinin” avukatlığını yapmış bir isim; İsmail Müftüoğlu… Bir tarafta cemaate yakınlığını kullanması, diğer taraftan “Parti” içindeki kritik köprü vazifesini görmesi ve en nihayetinde “Politik” hamleler yapabilecek “siyaset” alanında bazı odaklarla güç birliği yapmasıyla dikkat çekiyor…
    Saadet Partisi, kimi insanlar tarafından nedeni belli olmayan “Ergenekon Sempatizanlığı”na tutulurken, en büyük darbeyi 28 Şubat’ta yiyen insanların bir anda “Celladına Aşık” olması, parti içinde de ayrılıkların yaşanmasına neden oldu. Bunun en büyük örneğini “Ergenekon” borazanlığını yapan ve devamlı Müslümanları hedef gösteren “Aydınlık” ve Ulusal Kanal’ın”, Müftüoğlu’yla yaptıkları röportajdan anlıyoruz.
.
Öncelikle bir soru: “Doğu Perinçek” gibi “Maocu” ve “İngiliz” istihbaratına çalışan bir ajan’ın yayın organının “Ergenekon” tamtamcılığı yapmasını anlıyoruz ama neden “Müftüoğlu” aynı“borazanlığı” yapma gereği hissetti?
.
“Ulusal Kanal’da katıldığı “Ufuk Ötesi” programında Erbakan’ın da yaşasaydı “Ergenekon’dan tutuklanacağı”nı iddia etti!”
“Suriye’deki Nusayri rejimine de destek veren Müftüoğlu, Suriye hakkında yalan haberler yapıldığını,  Suriye’ye gittiğini ve sokaklarda silâhlı kimse görmediğini söyledi.”
Elbette insan yanlış tarafta olursa göremez.. Önce doğru tarafta olacaksın.. Düşünsenize bir dönem “Adalet Bakanlığı” yapmış olan bir insan zulmü alkışlıyor! Suriye’de zulum olmadığını ve buna tanık olmadığını söylüyor.. Adalet timsali beyler, “Adalet Bakanlığı” döneminde umarız aynı gözlükle bakıp Adaleti “ıskalamamıştır!” Fakat şimdi ıskaladığı kesin… Suriye halkı buna şahid.
……….
Milli Görüş’ün ‘iki numarası’ Oğuzhan Asiltürk..
 .
Asiltürk: “Ergenekon, altını çizerek söylüyorum Türk Ordusu’nda TSK içinde Amerikan karşıtlarına tasfiyesidir. Nokta ve bir de ünlem koyuyorum. Başka bir şey değildir. Çünkü aynı olaylar içinde Silahlı Kuvvetler’in içinde şu anda bir kısım insanlar var. Amerikan karşıtları alınıp ortadan kaldırılmak isteniyor. Sebebi de Amerika’nın İran’a olası müdahalesinde orduyu kendi istedikleri hale getirmektir. Ama şerefli Türk Ordusu oyuna gelmez diye düşünüyorum. ” dedi.
.
Oğuzhan Asiltürk’ün bu sözlerini “Nevzat Çiçek” şöyle yorumladı:
“Ben bu sözlere hayret etmedim, çünkü derin Milli Görüşçülerin temaslarını, düşünce yapılarını, çok iyi biliyorum. Mahallede, Anadolu Gençlik’te, Saadet Partisi’nde konuşulan görüş farklılığını Asiltürk’, bir daha teyit etti. Onlar başka söylüyor, taban başka bir şey söylüyor.”
Evet, taban başka şey söylüyordu.. Yıllarca “Mücahid” söylemleriyle narkozlanmıştı insanlar ve liderlerinin artık samimi çıkışlarını görmek istiyorlardı.. Ama nafile..
 .
Asiltürk, Erbakan’ın mirasını masaya yatırdı:
Asiltürk, 11 Eylül’deki toplantıda şunları söyledi: “Erbakan Bey zeki bir kişiydi, borçlarının evlatlarına kalacağını bildiği için davaya ait bütün taşınmazları oğlunun ve damadının üzerine kaydetti. Ben de vefatından sonra damadı Mehmet Altönöz’ü çağırıp bu borçları ödemelerini söyledim. Çünkü istihbarattan bana gelen bilgilere dayanarak, hangi bankada ne kadar hesapları olduğunu belirttim. Bu olaya Recai Kutan, Ahmet Tekdal ve Fehim Adak da şahitlerimdir. Biz daha çok şeyler biliyoruz, ama bunları şimdilik saklıyoruz. Siz yine de bu konuları dışarıda konuşmayınız.”
 .
Asiltürk’e, 21 Şubat’ta Konya Ticaret Odası’nda düzenlenen Erbakan’ı anma etkinliğinde bir katılımcı, “Erbakan Bey zeki bir kişiydi, borçlarının evlatlarına kalacağını bildiği için davaya ait bütün taşınmazları oğlunun ve damadının üzerine kaydetti diyorsunuz, burada ise Erbakan’ın üstün meziyetlerinden bahsediyorsunuz, bu yaptığınız iki yüzlülük değil mi?” diye sordu.
.
Bunun üzerine Asiltürk, “O söylediğim de gerçekti bu söylediğim de” dedi. Bir başka katılımcı da,“O söylediğinin neresi gerçek, cihat malını zimmetine mi geçirdi Hoca?” diye sorunca da, Asiltürk,“Hayır, ne Hocası, terbiyesizliğe bak, Hoca değil çocukları zimmetine geçirdi” dedi.
.
Hadi buyrun cenaze namazına; Ey ahali “Nasıl bilirdiniz?!”
Ümmetin malı mı parçalanıyor ne? Dava adına hepsi be kardeşiimmm! sen kafana takma..
“Biz sana hakkı ve sabrı tavsiye ediyoruz”. Sana da sabretmek düştü işde.. hadi bakalım, hadii.
……….
Bir başka mesele, o da “Erkut Ersoy”un iddianamelerde geçen “Zihin Kontrolü” ifadesi…
Erkut Ersoy’un “iddianamelerde”, bir grubun “Zihin kontrolü-Telegram” yaptığını bildiğini…
“Emniyetin içinden küçük bir grub ve Millî istihbarattan resmi birkaç kişi, yani bir gurup diyelim buna. Onlarla resmi bağı olmayan ama milli istihbarata bilgi aktaran bir gurubun” olduğunu..
Ellerinde ciddi miktarlarda “fotoğraf” olduğunu açıklamasına rağmen “Savcılar”, “Zihin kontrolü-Telegram” konusunda hâlâ hiçbir açıklama yapmış değiller!
.
Salih Mirzabeyoğlu Bolu F tipi cezaevinde hâlâ “Telegram” işkencesi altında!
Ersoy’un dediği gibi : “Emniyetin içinden küçük bir grup ve milli istihbarattan resmi birkaç kişi yani bir gurup diyelim buna onlarla resmi bağı olmayan ama milli istihbarata bilgi aktaran bir gurubun” işi midir?
Ersoy’un diğer ifadelerini ciddiye alarak yasal işlem yapanlar, “Zihin kontrolü-Telegram” konusunda neden doğru bilgiyi aramakta mahir değiller?
Ersoy “Emniyet” ve “İstihbarat” diyerek hedef mi şaşırmak istemiştir?
“Jitem” ve “TSK”yı bu işin dışında tutan ifadeleri çarptırma mıdır?
  Eğer yetkililer bu işin sorumlularını derhal bulup çıkarmazsa, bütün “sorumluluğu” üzerine almış olurlar…
……..
“..Biz bu şebekenin peşindeyiz” “mesela bazı insanlardan zihin kontrolü ile ilgili şikâyetler geldiği zaman biz hemen gönderiyoruz bizim elemanlan, hemen Frekans taraması yaptmyoruz evinde iş yerinde”
“Biz bunları tam kadro olarak yani bizim istediğimiz üç beş kişi değil tam kadro olarak cihazlarıyla beraber bunları basının önüne koymak” istiyoruz.
“Engin KORKMAZ’ın Cahit isimli şahısla yaptığı görüşmeyi Erkut ERSOY’a ilettiği, Erkut ERSOY’dan bu görüşmenin video kayıtlarını incelemesini istediği, psikolojik bir vakıa söz konusu olup olmadığını gözden geçirmesini istediği, Erkut ERSOY’un da video görüntüsünün kendisine ulaşmasının sonra gerekli incelemeyi yapacağını belirttiği, devamında zihin kontrolü ile ilgili olarak Erkut ERSOY’un “Dolayısıyla bunu milli istihbarat teşkilatı yapıyorsa -müsteşarı yargılamaya kadar götürecek bir imkânımız da elimizde mevcut o yüzden burada bizim üstümüze düşen gerçekten zihin kontrolüne uğrayan kişilerle psikiyatrik vakaları ayırt etme. Türkiye de Emniyetin bu konuda çok fazla bir bilgisi yok ama emniyetin içinden küçük bir gurup ve milli istihbarattan resmi birkaç kişi yani bir gurup diyelim buna onlarla resmi bağı olmayan ama milli istihbarata bilgi aktaran bir gurubun bu işin başında olduğunu biliyoruz. Hatta elimizde bunlarm bazılarının fotoğraflarıda var ciddi miktarda” dediği, görüşmenin devamında Erkut ERSOY’un “Şimdi biz bu soruşturmayı gizli tutmak zorundayız. Resmi makamlardan gizli yürütüyoruz neden gizli yürütüyoruz ee güvenlik ve istihbarat servisiyle minimum ilişkide kalmak zorundayız ki onlar bizim arkadaşlarımızı deşifre etmesinler. Biz bunları tam kadro olarak yani bizim istediğimiz üç beş kişi değil tam kadro olarak cihazlarıyla beraber bunları basının önüne koyarak hani böyle televizyonlarda polis yakaladığı operasyondan sonra şey yapar basınla deklere eder cihazları. Bizde öyle televizyonda deklere edeceğiz bu cihazı bunlarla.” …
………
Birbirinden bağımsız gibi duran bu kadar olay bize tek bir adresi gösteriyor….
Erol Ölmez: “Hangi taşı kaldırırsanız kaldırın, taşın altından asker çıkar. “
Furkan Haber
0 notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Furkan dergisi, Merhum Ahmet Ustaosmanoğlu’yla 2004 yılında gerçekleştirdiği mülakatı internet sitesinde yeniden paylaştı. Bütün hayatı Üstadımız Mahmud Ustaosmanoğlu’yla birlikte geçen Ahmed Amcamız, hayatını konu alan enstantaneleri, yaşadığı ve şahid olduğu hadiselerle birlikte aktarmıştı. (Temmuz 2006) ve 6. (Ağustos 2006) nüshalarında iki bölüm hâlinde neşredilen mülakatın ilki; “EFENDİ HAZRETLERİ 10 YAŞINDAYKEN MÜRŞİD ARIYORDU!”
  .
      .
“EFENDİ HAZRETLERİ 10 YAŞINDAYKEN MÜRŞİD ARIYORDU!”
  .
- Hocam, dilerseniz sohbetimize Efendi Hazretleriyle olan yakınlığınızı anlatarak başlayalım.
.
- Efendi ile yakınlığım, annelerimiz de kardeş babalarımız da. Bir evde doğduk, bir evde büyüdük. Babam askerdeydi. Asker dönüşü köyde 3 tane erkek evlat doğdu. Birisi Mahmud Efendi, benden 40 gün büyük. İkincisi Mustafa hoca, üçüncüsü de ben… 1930 doğumluyuz. Ama Efendi’nin annesi O’nu 1931 doğumlu yazdırdı; asker geç gitsin, okusun diye.
.
- Babanızın ismi?
.
- Babamın ismi Osman Ustaosmanoğlu.
.
- Efendi’nin babasının ismi?
.
- Efendi’nin babasının ismi Ali Ustaosmanoğlu. Babalarımız kardeş. Ufak kardeşlerinin ismi de Hüseyin Ustaosmanoğlu. 4 kardeştiler, biri askerde kaybolmuş.
.
  İlk Tahsil
.
  - İlk ilim tahsiline nasıl başladınız?
.
- Babam bizleri okutmaya karar vermiş. O zaman okutma diye ortada hiçbir şey yok. O günün şartlarına göre ilim okuma ve okutmak yasak idi, çok baskı vardı. Kâğıtlara Elifba’ları yazmak gibi İslâm’ı hatırlatan şeylerin ortada görünmemesi gerekiyordu. Hatta köyde çocuklara kulübelerde Kur’ân öğretilirken köyün giriş taraflarına nöbetçiler konulurdu; jandarmaya karşı… O günleri hatırladıkça insanın ağlayası geliyor…
.
- Allah demenin yasak olduğu bir dönemde babanız size İslâm’ı nasıl öğretti?
.
- Babam çok zeki adamdı, tahtadan üç tane kürek yaptı. Elifba’yı o küreklere yazdı. Derse giderken o kürekleri ters çevirip omzumuza alırdık, böylece Elifba gözükmez idi. Uzaktan gelen arkadaşlara da 50 cm. uzunluğunda 10 cm. genişliğinde tahtalar hazırladı. Bu tahtalara da Elifba’yı yazdı. Gelip giderlerken tahtayı sırtlarına koyarlardı. İş bu kadar feciydi!
.
- Hep babanız mı okuttu?
.
- Babamda hafızlığı yaptık. Hafızlık bittikten sonra köyümüzün dışında bulunan Mehmet Aşık Kutlu’ya tâlime gittik. 1,5 saatlik yolu, bir müddet yürüyerek gittik geldik. 1 ayda bir Sübhâneke’yi geçemedik, o kadar sıkıydı. Orada tâlimi bitirdik, tabiî çeşitli zorluklar altında. Yemek yok, sırtımızda peynir getirirdik. Gidip gelmek zor olunca orada kalmaya başladık. Annelerimiz çok gayretliydi, her gün yemekleri oraya getirirlerdi.
.
  Hacı Dursun Efendiyle Tanışma
.
  - Hacı Dursun Efendiyle tanışmanız nasıl oldu?
.
- Mehmet Aşık Kutlu’da tâlimi bitirdikten sonra köye geldik. Arapça okutacak kimse yok. Az da olsa Arapça bilenler var ama okutamıyorlar. Bu esnada Hacı Dursun Efendi diye bir isim duyuyorduk; büyük âlim, Fatih medreselerinde okudu, dersiâm. Kültürlü bir âlim. Ulûm-ı akliye ve ulûm- nakliyeye vakıf birisi. Ama ismi var kendi yok. Tanışmamışız…
.
- Efsane gibi…
.
- Efsane gibi! Hanımı vefat etmiş. Hanımı vefat edince Of’un köylerinden asil bir sülale arıyor. O sülaleden bir kızla evleneyim diye. Bizim sülaleyi tavsiye ediyorlar. Hacı Dursun Efendi evlilik için talip olunca, babamın kayınvalidesi takvalı bir insandı, o bu evlilikle ilgili bir istihare yaptı. İstiharede, hocamız Hacı Dursun Efendi’nin köyü olan Çalek’de bir elektrik santrali kurulmuş, o santral orada çalışıyor lambaları bizim köyde yanıyor! O güne kadar da köyümüzde o kadar hafız yetişti ki, her evde hafız… İş o hale geldi ki, hafız olmayana kız verilmiyordu. Köyü dolaştığın zaman, sanki arı kovanı gibi her evden Kur’ân okuyanların sesleri gelirdi. Hep Arapça okumayı bekliyoruz… Babam kızı Dursun Efendi’ye verdi…
.
- Hacı Dursun Efendi ders veriyor muydu?
.
- Dursun Efendi’nin tek bir talebesi vardı; Vardalı Osman isminde. Başka bir talebesi yok. Kalabalık bir talebe grubuyla Çalek’e gittik; Dursun Efendi’nin köyüne. Bizleri görünce O’na da okutmak gayreti geldi. Okutmaya başlayınca herkes oraya hücum etti. Rize, Erzurum, Gümüşhane, Samsun, Bayburt… Yavaş yavaş tüm Türkiye’den ilim okumak isteyenler Çalek’e geldi. Çünkü başka ilim okutan yok!
.
- Hacı Dursun Efendi, İslâm’ın öğretilmesinin yasak olmasına rağmen nasıl eğitim verebiliyordu?
.
- Dursun Efendi bütün ağları elinde tutardı. Bütün ağlar ona yardımcı olurdu. Tellioğlu, Çakıroğlu, Nuhoğlu gibi ne kadar ağlar varsa ona bağlıdılar. Ağlar kursun güvenliği ve ihtiyaçlarını sağlarlardı. Ağların bu işte büyük emekleri oldu. Ve Dursun Efendi, ağların bu gayretine karşılık onlara minnet duymaz, o ağlara en ağır lafları da söylerdi…
.
  Efendi Hazretleri Vuruldu!
.
  - Hacı Dursun Efendi’nin yanında eğitimi tamamladıktan sonra ne yaptınız?
.
- Çalek’te okumayı bitirip icazet aldıktan sonra memleketten ayrıldık. İlk evvel Efendi ayrıldı. Of’un Yaranöz köyünde imamlık yaptı ve icazet verdi. Bazı yerlerde imamlık yaptı ve gittiği yerlerde halk tarafından tutuldu. O zaman da sofiydi.
.
Bir gün Efendi Hazretleriyle birlikte düğüne gittik. Düğünde çıkan bir tartışma sırasında yere düşen silahtan çıkan kurşunla Efendi Hazretleri vuruldu. Ayağından… Babam, çarşıda doktor olmadığı için O’nu Sürmene’ye götürdü. Sürmene’de O’nu tedavi eden doktor, bunu babamdan dinledim, dedi ki, “Bu çocuğu altınla satsalar onu alırım”. Sebeb neydi? Hani kurşun baldıra girdi çıktı ya, o zaman uyuşturucu-narkoz yok, çocuk hiç ağlamıyor. Ortalığı velveleye vermiyor. Doktor, “Bu çocukta bir hikmet var.” demiş. Babam, “Nerden anladın” diye sorunca, “Baksana demiri kurşunun girdiği yere sokup çıkarıyorum ama hiç ses yok” demiş.
.
  Küçük Yaşta Mürşid Arayışı
.
  - Çocukluğunuz nasıl geçti.
.
- 7-8 yaşlarında meraya inekleri yayardık. Akşam eve gelirdik, yarın daha isteki olalım diye annelerimiz bize süt verirdi, O sütten içmezdi. Annesi, “Oğlum niye içmiyorsun” diye sorduğu zaman “Köyün ortak malından otlanmıştır, içilmez; belki başkaların hakkı vardır.” derdi.  Namahremden oldukça kaçardı. Daha sabî… Namahrem gördüğü zaman yüzünü kapatırdı. Kadınlar, “Oğlum daha akil baliğ olmadın” dediklerinde “Sen oldun ya” derdi.
.
10-12 yaşlarındayken bana “Şeyh arayalım” dedi. Şeyh aramaya gittik. Rize’dekileri beğenmedi. Of’takileri beğenmedi. Çaykara’ya gittik beğenmedi… “Beğenmedim” demiyor ama talip de olmadı… Daha çocuğuz…  Sonra asker oldu. Askere giderken, bunu da annesinden duydum, “Ya Rabbi! Bana bir mürşid nasib et!” diye dua etmiş.
.
- Efendi Hazretleri’nin ailesini anlatır mısınız?
.
- Babası da sofiyindendi. Üzerinden kaza namazı geçmemiştir. Büyük bir tarlası vardı. Tarlanın bir ucundan diğer ucuna, bayır tarafa toprak taşırdı. Bir gün “Amca, bu senin toprak taşımanla burası dolmaz” dediğimde, “Ben de biliyorum ama burada yapacağım iki iş var. Ya tarlada çalışacağım ya da kahveye gidip dedikodu yapacağım. Hem toprak taşırken bir seferde 3 bin La ilahe illallah çekiyorum. Kahvede oturmak mı kârlı, yoksa bu mu” deyince “Bu daha kârlı” dedim.
.
Efendinin annesi “köyün babası” sayılırdı. Kırıkları tedavi eder, nerde bir icazet veya topluluk olursa “Oğlum hayırlı olsun” diye dua ettirirdi. Biri hacca gitse ona kağıt verir ve hacda “oğlu  hayırlı olması için dua ettirirdi. Bu işe çok ehemmiyet verirdi. O zamanlar açlık zamanları. Annesi, 60 kg. kirazı sepete doldurup, sırtında Çaykaraya götürürdü. Evde gaz yok, tuz yok… o günlerde durum buydu.
.
Efendi’nin babasının Hac’da şu duayı yaptığını duydum: “Ya Rabbel âlemin. Benim oğlumu Hazreti Resûllah’ın sünnetine bağlı ve onu yayan insanlardan yap!”
.
  Aranan Bulundu!
.
  - Efendi Baba Ali Haydar Efendi ile tanışmayı anlatır mısınız?
.
- Askere Bandırma’ya gitti. Bandırma’da Cuma günleri, birlikten izin almak suretiyle cumaya gidiyorlar. Kıldıkları camide de, Ali Haydar Efendi’nin şeyhi Ali Rıza Efendi yatar. Ali Haydar Efendi imamın arkasında. Efendi de gerilerde. İçinden “Şu Hocaefendiyle bir tanışsam” diye geçiriyor. Ali Haydar Efendi yanındaki arkadaşına, bunu kendisi söylerdi, “Şu arkada direkten bu yana 3. askeri al getir bana…” der!
Furkan Haber
1 note · View note
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Refahyol hükümetinin devrilmesi ile kurulan Anasol-D hükümetinin, göreve gelir gelmez cemaatleri tasfiye operasyonuna giriştiği, ilk iş olarak İsmailağa Cemaati’ni ve cemaat lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nu hedef aldığı ortaya çıktı.  . 1998 yılında İsmailağa Camii’nde gizlice keşif yaptırıldığı belirtilirken, Nakşibendi Şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu ve cemaatin kıyafetlerine kadar fişlediği ifade edildi. Akit’in ele geçirdiği 1998 tarihli 8 sayfalık tutanakta, İsmailağa ile ilgili, “Bu görüntüyü etkisiz hale getirecek acil tedbirlerdir alınması gerekmektedir” deniliyor.  . DARBECİLERİN GÖZÜ FATİH VE ÜSKÜDAR’DA  . Dönemin Başbakanlık Müfettişleri Ömer Özcan ve Neşat Kırcalı ile Mülkiye Müfettişleri Umut K. Akan ve Hüseyin Önal’ın imzasıyla 26.06.1998′de Başbakanlık ve MGK’ya sunulan 8 sayfalık tutanak, 21 tespit ve 8 öneriden oluşuyor. Mütedeyyin kitlelerin yoğun olarak yaşadığı Fatih ve Üsküdar semtlerini hedef alan 28 Şubat kadrolarının yürüttüğü çalışmaya ait tutanaklarda, en önemli yerin İsmailağa Cemaati’ne ayrıldığı belirlendi.  . İLÇE MERKEZLİ DENETİM GENELGESİ GEREKÇE YAPILDI . “Başbakanlık Müsteşarlığı 17.06.1997 tarihli ve 518 Sayı Oluru gereğince; Devlet ve Cumhuriyete yönelik yıkıcı, bölücü ve irticai faaliyetler ile mücadele edilmek üzere bu faaliyetlerde bulunanların odaklaştığı dernek, vakıf ve diğer özel hukuk tüzel kişilerce kurulan, işletilen özel okullar, yurtlar, pansiyonlar ve kurslar, dershanelerin etkin bir şekilde denetlenmesi için Başbakanlık ‘İlçe Merkezli Denetim’ hakkındaki genelgesinin uygulamaya başlanıldığı tarihten itibaren yapılan çalışmaları yerinde izlemek amacıyla İstanbul İli Fatih ve Üsküdar İlçesi sınırları içerisinde kalan söz konusu yerlere gidilerek gözlem ve görüşmeler yapılmıştır. Görülen yerler ve tespitler aşağıya çıkarılmıştır” ifadeleri ile başlayan tutanakta ilk olarak dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Gültekin Ündey’in yanına gidildiği, ildeki çalışmalar hakkında bilgi alındığı ifade edildi. . VALİ YARDIMCISI ÜNDEY İSTEKSİZ  . Raporun ilk sayfasında Vali Yardımcısı Ündey’in irticai unsurların temizlenmesi hususunda isteksiz olduğu iddia edildi. Ündey’in alınan irticai duyumları tespit edip önlemek yerine seyretmekle yetindiği, “uhdesine verilen son derece önemli görevi izleme, yönlendirmek hususunda yetersiz kaldığı” vurgulandı. Görüşme sonrası İsmailağa Cemaati’nin merkezi olan İsmailağa Camii’nin mercek altına alındığına değinildi. Cemaatin merkezinin bulunduğu Fatih Çarşamba’daki İsmailağa Camii’nde keşif dahi yapıldığı ifade edilirken, cemaat lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun da fişlendiği görülüyor.  . Raporun 19. konu başlığında “Çarşamba’da bulunan İsmailağa Camii ve İsmailağa Kur’an Kursu Külliyesi’ne gidildi. Cami Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün mülkü olarak görülmesine rağmen belli bir cemaat grubuna tahsis edilerek devletin denetiminin tamamen bırakıldığı gözlendi. Caminin yıllarca din görevlisi olarak bulunan Mahmut Ustaosmanoğlu’nun emekli olmasına rağmen imamlık görevine devam ettiği, kılık kıyafet bakımından mevcut uygulamalara oldukça ters bir görüntü cami içerisinde ve çevresinde çok fazla etkili olarak görülmektedir. Bu görüntüyü etkisiz hale getirecek acil tedbirlerdir alınması gerekmektedir” ifadeleri yer aldı.  . YEMEKLERİNİ YİYİP MAHKEMEYE SEVK EDİYORMUŞ  . Aynı raporun 21. konu başlığında ise Çarşamba semti halkının kılık kıyafeti ile ilgili semt karakoluna gidildiği, karakol komiseri Ferruh Yakşi’nin “göreve bir hafta önce başladığını, amirlerinin kılık kıyafet ve irticai faaliyetler konusunda emirler yayınladıklarını, bu bağlamda 10 kişi hakkında kılık kıyafet soruşturması yapıp adli makamlara intikal ettirdikleri, bu uygulamaların karakola davet şeklinde yürütüldüğünü sokaktan toplamanın olaylara sebebiyet verdiğini” söylediği vurgulandı. Raporda İsmailağa Cemaati mensuplarına kılık kıyafeti yüzünden işlem yapan karakol personelinin öğlen yemeklerinin ise İsmailağa Vakfı’ndan yediği kaydedildi. . FATİH KAYMAKAMI TECRÜBESİNİ KONUŞTURUYORMUŞ  . Başbakanlığa ve bir eki de MGK’ya sunulmak üzere hazırlanan raporun diğer bölümlerinde ise dönemin Fatih Kaymakamı Yaşar Yaycı, Fatih Belediye Başkanı Sadettin Tantan ve diğer yerel yöneticilerle görüşüldüğü vurgulandı. Raporda Kaymakam Yaşar Yaycı’nın irtica denetlemelerinin “asli görevlerin yoğunluğu nedeniyle belli zaman aralıkları ile yapıldığını, vakıf ve derneklerin fazlalığının zaman alıcı olduğunu, İsmailağa Camii’nde öldürülen dini liderlerin cenazesinde provokasyon yapılmaması için cemaat liderleriyle görüşülerek güvenlik önlemlerinin alınmasında destek sağlandığı, tecrübesiyle cemaat liderlerinin etkilediğini, alınan tedbirlerin sonuçlarının zamanla alınacağını” söylediği ifade edildi. . Furkan Haber 
0 notes
ismailagacemaati-blog · 11 years ago
Text
Hızır Ali Muratoğlu
 İsmailağa Cami’nin Şehid Hocası Hızır Ali Muratoğlu’nun şehadetinin 15 yılına girildiği şu günlerde O’nun davasının takipçilerinin yayınlayacağı ilan dışında gazetelerde mevzu bile olmayacağını, İsmailağa Cami’nin Şehid Hocalarının unutulduğunu ve kimselerin bu konuyu gündeme getirmediğini belirtiyor Yakup Köse. Yazının tamamı…
.
Hızır Ali Muratoğlu
.
Yarın 17 Mayıs. İsmailağa Camii içerisinde bir hocaefendinin şehid edilişinin sene-i devriyesi. Biliyorum, O’nun davasının takipçilerinin yayınlayacağı ilan dışında gazetelerde mevzu bile olmayacak. Geçen sene de yazmıştım, cami içerisinde şehid edilen iki hocaefendi takvimlerimizde yok! İnşaAllah bu sene yanılırım.
.
Evet, 17 Mayıs 1998 senesinde İsmailağa Camii içerisinde, ders halkasında talebelerine ders veren bir hocaefendi, bir muallim şehid edildi. Adını hatırlayınız var mı? Hızır Ali Muratoğlu desem…
.
28 Şubat cuntasına yaptırılan büyük bir eylemdi. Hâdise bir deliye yıkıldı ve dosya kapatıldı. Cemaati Patrikhane bölgesinden uzaklaştırmaya matuf girişimler bununla da kalmadı. 2006 yılında da yine İsmailağa Camii içerisinde Bayram Ali Öztürk Hocaefendi vaaz verirken şehid edildi. Bu dosyada, tetikçinin telefon kayıtlarının incelenmesine gerek bile görülmeden kapatıldı.
.
Kilise veya havranın önünde kız kaçıran patlasa ortalığı velveleye veren ‘bizim mahallenin’ yazarları, televizyon yorumcuları cami içerisinde şehid edilmiş hocaefendilerden bahsetmezler. Onlar da haklı, bir getirisi olmayan cami cinayetlerinden niye bahsetsinler; kendilerine prim yapan senaryolarla gitmek gerek!..
.
Hızır Hoca’nın davasını kendilerine dert edinmiş gönüldaşları her ortamda O’ndan bahsediyor, dosyayı gündeme getiriyorlar. Ve 1998 senedinden bu yana aynı soruları soruyorlar. Bilindiği üzere Hızır Hoca aynı zamanda Furkan Dergisi’nin yazarlarındandı. Yazılarının yanı sıra şiirlerini de Furkan Dergisi’nde yayımlardı. İlâhî takdir, Hızır Hoca iman esaslarını anlattığı yazı dizisinin son bölümü dergide yayınladığı ay, Mayıs 1998’de şehid edildi. O bize inanmanın ne olduğu anlattı ve Rabbine şehid olarak kavuştu. İnşaAllah bize de nasip olur.
.
Yazımı, Furkan Dergisi’nin 1998 senesinden beri sorduğu sorularla bitiriyorum. Sorular hâlâ cevapsız:
.
“1- Katil diye sunulan şahsın, Adlî Tıp Kurumu’nun raporuna göre psikolojik rahatsızlığı var. Hızır Hocaya düzenlenen suikastın ardından polisin, “Profesyonelce işlenmiş bir cinayet” tesbitiyle, ortaya sürülen aklî dengesi bozuk katil portresi nasıl örtüşüyor?
.
2- 17 şahitten hiçbiri, “Evet, katil bu” demedi. Nasıl oluyor da şahitlerin teşhis edemediği kişi hâdisenin fâili olabiliyor?
.
3- Yine şahitlerin ifadesiyle, suikastı gerçekleştiren kişi kaçarken beyaz bir servis aracında bulunan kişiye bir şey veriyor ve daha sonra Fener Rum Patrikhanesi’nin civarında izini kaybettiriyor! Bu da suikastçının tek kişi olmadığını, organize bir hareketin parçası olduğu yönündeki şübheleri kuvvetlendirmekteyken, polis, savcı ve mahkeme niçin bu yönde bir araştırma yapmadı veya yapamadı? Polisi, savcıyı ve mahkemeyi engelleyen mi vardı?
.
4- Zanlı tatbikat için İsmailağa Camii’ne neden getirilmedi? (“Can güvenliği sağlanamazdı” açıklaması, bizim için yeterli değil. Devlet bu kadar aciz mi?!.)
.
5- Medyada “Katil suçunu itiraf etti” şeklinde haber çıkarken, zanlının diğer suçlarıyla ilgili götürüldüğü tatbikat yerinde, “Hocayı niye öldürdünüz?” sorusuna karşılık gazetecilere “Yok öyle bir şey” şeklindeki cevabı neden dikkate alınmadı?”
.
Yakup Köse (milat)
   Furkan Haber
0 notes