Tumgik
Video
youtube
yeryüzündeki en seksi cover. ve across the universe'ün en güzel sahnesi.
1 note · View note
Video
youtube
bunu bilmeyen liselidir.
0 notes
Video
youtube
peki bu filmin, yeryüzündeki en güzel filmlerden biri olması.
2 notes · View notes
Photo
Tumblr media
ercü. bebeyimsin piç <3
8 notes · View notes
Photo
Tumblr media
7. sezon finali. siz onu karanlık barlarda arayın biçız!
0 notes
Photo
Tumblr media
- napak bi elham melham bi şey okuyak di mi?
13 notes · View notes
Photo
Tumblr media
3x12'nin final sahnesiydi bu. sabah izliyordum, çok uykum gelmişti, bölüm bitsin de yatayım diye düşünürken şunu gördüm ve göğsüme bi hipopotam oturdu. bi şeye üzüldüğümde hep olduğu gibi uykum tamamen kaçtı. sonrasında olacakları öğrenmeden uyuyamazdım zaten. açtım 3x13'ü, paralel evren. yattığımda öğlen olmuştu.
beni, elimin ayağımın boşalmasına neden olacak kadar şok eden sanırım şeydi; ben hep o düşünce okuyan adamın olivia'ya gidip "peter sana aşık, raadol panpa" demesini bekledim. ben de öyle düşünüyordum çünkü. peter'ın aşık olduğu bizim olivia'ydı zaten başta. ilk başta öptüğü. ay ne bileyim işte.
bazen dışarı çıkıp hava almam gerekiyor sanırım.
1 note · View note
Video
youtube
3x18 finali.
şimdi, bu diziye çerezlik diyenler var, sağda solda duyuyorum. beyin kıvrımlarınıza sokarım sizin, anne babanızın kaç yıllık emeğine yazık olur. her bölüm bi cinayetin işlendiği, jane'in şakalar komikliklerle katili bulduğu bi dizi olarak görüyorsanız kapatın o bilgisayarı zaten, çünkü anca adanın ortasında kutup ayısı görünce oha yea diyebiliyorsunuz demektir. gidin lost izleyin, sonuna bok atın filan. lütfen diyorum lan?
ilk sezondaki yoğun red john muhabbetini sonraki sezon göremeyince yetememişler tam demiştim ben de, yalan söylemeyeyim. ama biraz dikkatli izleyince görünüyor, adamlar çok güzel yediriyorlar esas hikayeyi bölümlere. acaip ince işliyorlar.
apaçık bir sona bağlanan şeyleri sevemiyorum ben. izledikten sonra gireceğim internete, yazılan teorileri, yapılan tartışmaları okuyacağım. kafamdakileri değiştireceğim ya da ekleyeceğim onlara bir şeyler filan. the mentalist, çaktırmıyor belki ama tam da böyle bir dizi. bu yüzden asla çerezlik değil. diyemezsiniz. dedirtmem lan.
bugünkü sektirmemi çok sevdiğim william blake'in bir şiiriyle bitirmek istiyorum; tiger tiger bilmemne.
sevgiler.
0 notes
Video
youtube
hakkında yazmaya kalkınca boğazımı düğümlüyor bu episode hep, ama arada kaynamasın, yazık olmasın.
0 notes
Text
aye aye captain, high captain.
taa ne zamandan kalma bi draft var, öyle bir geçer zaman ki hakkında yazmıştım. ali kaptan için ne demiştim diye baktım bugün, diziyi izlerken. şöyle demişim;
"orospu evladı lafını her zaman anneleri tenzih ederek söylemişimdir, yine öyle yapacağım. ali tam bi orospu çocuğu. başlarda çok da anlaşılmıyordu. o zamanlarda da harika bi baba figürü değildi elbet ama işte biraz daha görmeye/duymaya alışık olduğumuz babalardandı. nedir işte, orta yaşa gelmiş, genç karı-kız arayışında, ya da bulmuş ve kaptırmış kendini filan. çocuklarıyla mesafeli. eşini takdir etmiyor. duygusuz, ilgisiz. ama tüm bunlara rağmen, başlarda ali’nin, kendi yanlışlarını görebildiğini düşünüyordum ben. görmesi, düzeltmesi için en ufak bi adım atmasına neden olmuyordu ama bakışlarından onu anlıyordum. ha sonra ne oldu da puştun elinde bayrak sallayanı oldu? şöyle düşünüyorum; önceleri, yaptığı pisliklerde hakettiği tepkiyi görmüyordu. ne zaman cemile de, çocuklar da ona hakettiği muameleyi yapmaya başladılar, o zaman ipler koptu işte, çünkü “onlar da bana böyle davranıyor” gibi bi mazereti oldu yaptıklarına. ondan sonra gözlerindeki pişmanlık kayboldu. (bunu 2-3 hafta önce yazmıştım, sonraki bölümlerde yine içinin cız ettiği anlar oldu ama karolin şırfıntısı şeyaptı onu da)
teyze gibi izliyorum dedim, tamam ama ali beni öyle bi hale getirdi ki, yapılanlar banaymışçasına öfkelendiğimi, kırıldığımı farkettim. (merhaba, dizi sektörü ekmeğini burdan yiyormuş meğersem.) zaten yapmak istediklerinin, ya da ne bileyim işte, olması gerekenin bu olduğunu düşündüğümden de beğeniyorum bu diziyi bu kadar. erkan petekkaya (böyle miydi lan), no offense ama resmen tiksindim senden bebeyim.
of neyse, çok uzadı bu ali mevzusu, şunu söyleyeyim, sürekli “oha, nasıl yapar bunu!” diyorum ama bundan 1000 kat beterini yapan ne babalar var. herhalde nispeten “düzgün” görünen bi adamın bunları yapması bu kadar şaşırtıyor beni. karısı ve çocukları dışındakilerle ilişkileri makul çünkü. öyle bi durumlar işte, ben de çözebilmiş değilim neden bu kadar şaşırdığımı."
  merak ettim o zamanlar ne düşündüğümü, çünkü son birkaç bölümdür inanılmaz etkiledi beni karakter. son zamanlarda izlediğim -baştan sona, gelişimi açısından- en iyisinin weeds/shane botwin olduğunu düşünürüm mesela ama ali kaptan'ı da çok beğeniyorum ben galiba ya. insan dizideki karakteri, kendisini yansıttığı için sever çoğunlukla ya hani, bunda tersi bi durum sözkonusu oldu artık bende. o kadar mantığa bağlayamıyorum artık. o kadar saçmalıyor. o kadar dağılmış. o kadar bilemiyor artık ya. beyni yandı adamın resmen. anlatamıyorum bile.
seviyorum işte, o kadar söylüyorum. klasik kapatayım o halde; "umarım bozmazlar yea".
0 notes
Photo
Tumblr media
john: the idea of going to the bar after work with you to dance..
of holding your hand walking down the street..
of being with you, i cherish it. it's like a dream. nelle: and? john: i'm just afraid it would be revealed as a dream.
3 notes · View notes
Text
ayşegül reyis, kendimizi keseriz!
demir: ayşegül bu bitmeyen hürrem sultan enerjin nerden geliyor? neyle besleniyorsun?
ayşegül: entrikayla besleniyorum şekerim.
41 notes · View notes
Photo
Tumblr media
bazı oyuncuların, üzerine yapışan rolden kurtulmaları zor olur ya hani, türkiye'de daha çok oluyor bu. feriha'dan, hatta hazal kaya'dan hala nihal diye bahsetmemizin bi nedeni de bu herhalde zaten. ama sadece bi nedeni. yani feriha'ya bakıyorum, para yok tamam ama geri kalan kısım nihal'in aynısı abi? e senaryo böyleyse, karakter böyleyse kız ne yapsıncılar, dayak yemeden susun. tamam, öyle şeyler olabilir ama insan biraz mimiklerini değiştirir, ne bileyim sinirlenince biraz daha değişik sinirlenir, kaprisini biraz daha değişik yapar filan. hayır, ben mi çok şey istiyorum anlamıyorum hakikaten. bu kız, kapıcı annesi babasıyla yeni mi tanıştı, bunu çok merak ediyorum ben. dizi çekiminden 1 hafta önce bunu o eve götürüp "bunlar annenle baban, kapıcılık yapıyorlar" denmiş bi hali var da? üniversite çağına gelmiş, yani yaklaşık 18 yıldır bu dünyada yaşayan bi kızın "kapıcı kızı" lafını duyduğunda, ilk defa duymuşçasına sinirlenip ağlamasını hakikaten anlayamıyorum ben. 18 senedir bu ve bunun gibi pislikleri çektiğine göre alışmış olması gerekmez mi? üzülmesin demiyorum, insan 50 sene geçse de üzülebilir bazı şeylere ama ilk defa duymuşçasına davranması çok abesti bence. ayrıca o nasıl bi anne ya? insan vahide gördüm'ü görünce daha makul ve mantıklı bi anne bekliyor ister istemez. bu tam dangalak. kızının iyi şeyler yaşamasını, kendisi gibi olmamasını istiyor ama çok yanlış işler peşinde. o kız, ben öyle çalışıp didinirken bana öyle şımaracak, allah yarattı demem. anne olmamamın bi sebebi de bu olabilir, evet. herkes çocukları iyi bi hayata sahip olsun ister ama bu, öyle saçma sapan şımartarak yapılmaz. vahide gördüm akıllı olsun! okul desen ayrı hikaye. dizicilerin gözünde nedense şöyle bi inanış var; zengin çocuğuysa her gece dışarı çıkar. her gece dışarı çıkar ve hep bundan bahseder. yok yahu öyle bi şey, biz de fakirler gibi akşam evimize gidiyoruz bazen hahaha ya zengin çocuklarıyla okumuş biri olarak rahat söyleyebilirim ki o zengin çocukları, sınıfın en yüksek notunu alan ve bütün gece ders çalışan insanlar olabiliyor. birinci elden (ya da gözden mi diyeyim) yendim ben o önyargımı. o yüzden sarışınlara "aptal" gözüyle bakamıyorum artık istediğim gibi. biliyorum, çok acı verici ama durum bu. feriha'nın okula giderken giyeceği "zengin" giysilerini de nasıl lame bi şekilde halletmişler ama. yakın arkadaşı ve bu tür şeylerde gözü olmayan zengin kız, gardrobu yenilenecek diye tüm kıyafetlerini atar, feriha alır. çok güzel düşünmüşsünüz ya. lara var bi de, değil mi? kapıcı kızını apartman dışında bi yerde görünce, gittiği davette pişti olmuş gibi baktı gözlerini pörtletip. sana ne yarraaam? tapulu malın mı o sikmik kafeler? feriha da annesine diklenmesini biliyor ama kıza ağzını açıp bi "olayın ne?" diyemedi. bazı insanların sadece köpek çekmekten anladığına en güzel örneklerden biri işte. şimdi tüm bunları alın, üzerine 3-5 tane türk filmi tesadüfü ekleyin, yeni dizimiz "adını gerizekalı koydum" servise hazır. afiyet olsun. yerseniz.
7 notes · View notes
Video
fransa'da doğdu, pek de şeker oldu. sayende pazar sendromu neydi, unuttum nouma. (pazar sendromu yaşamak için okulunuzun veya işinizin olması gerekmiyor, üzmeyeyim şimdi kimseyi.)
0 notes
Video
youtube
foreman, bebeyim, bencil ve çıkarcı bi orospu çocuğu olman, sırf senin için cheerleader olmayacağım anlamına gelmez.
0 notes
Text
in the beginning.
dikkat! feci şekilde dexter spoilerı içerir.
öncelikle şunu söyleyeyim, dexter, izlediğim en iyi dizilerden biri. her kurguda olacağı gibi bunda da mantık hataları oldu, olmadı değil ama gözardı edilebilecek kadar azdı. başrol oyuncusu zaten muhteşem bi adam, ama ismi bile karakterin adı olan, tek karakter odaklı bi dizi için o kadar iyi yan karakterler ve onları canlandıran yardımcı oyuncular var ki, inanılmaz bi haz veriyor insana dexter. 
her sezon olduğu gibi, bu sezon da bölümlük konuların yanısıra, bi de büyük olay vardı; formaldehit dolu varillerdeki sarışın kadın cesetleri. dur, baştan alayım. sezon, rita'nın ölümü sonrasıyla açılıyor. burda dexter'ın aslında insani duygulardan o kadar da uzak olmadığını görüyoruz. rita'yı gerçekten sevmiş. o mıymıntının sevilecek pek bi şeyini görmüyorum ama tabi gönül bu. rita'nın özlemi bi yana, 3 çocukla bi başına kalmanın şaşkınlığı çöküyor üzerine. cody cephesinde problem yok ama astor dexter'ı suçluyor annesinin ölümü konusunda. ergenliğe girmiş bi de, nassı pis nassı asi böyle üüüüf. dexter yavrum da mal mal bakmakla yetiniyor suçlayıcı konuşmalar karşısında. en sonunda da astor ve cody, büyükanne ve büyükbabalarının yanına taşınıyorlar, ufaklık ise dexter'da kalıyor.
ev cephesinde durum bu. polis merkezinde ise, yine sürekli olduğu gibi, dexter'ın sürekli donut dağıtan o kibar, içine kapanık, sıradan adam olmadığını düşünen biri var; quinn. (bi insan nasıl hem bu kadar itici, hem de bu kadar çekici olabilir hakikaten anlamıyorum. çok acaip bi suratı var adamın ama of ne bileyim, çok seksi lan bi yandan da. 4. sezon boyunca debra'yla aralarında bi şeyler olsun istemiştim, o da oldu bu sezon, ben de kıçıma kına yaktım.) trinity killer'ın son zamanlarda yakın arkadaşı olan kyle butler'ın robot resimlerini dexter'a benzeten quinn, trinity killer'ın tanık koruma programındaki oğluna bi şekilde erişip dexter'ın fotoğrafını gösteriyor, ama onun kyle butler olup olmadığı sorusuna cevap alamadan, polis tarafından durduruluyor. bu girişimi duyulunca ise, laguerta tarafından bi süreliğine işten uzaklaştırılıyor ama yine rahat durmuyor ve eski bi polisi, dexter'ın peşine takıyor.
tüm bunlar olurken, dexter yeni kurbanını buluyor. bilmediği, olayın aslında çok küçük bi parçasından haberdar olduğu. aynı yaşlarda ve birbirine benzer kadınlara önce işkence eden, sonra ise öldürüp varillerle atan adamı öldürmeye çalışırken, o kadınlardan birine yakalanıyor dexter. bize, bütün sezon kadını kovalayacağı izlenimi veren ufak bi zamandan sonra olayın öyle olmadığını anlıyoruz. kadının güvenini kazanan ve o'nun polise gitmeyeceğini öğrenen dexter, bu esnada bi gerçeği öğreniyor, öldürdüğü adam yalnız değil. kadınlara işkence yapan ve onları öldüren birden fazla kişi var ve kurtulan kadın -lumen- ve dexter, onların peşine düşüyorlar.
bu sezon gelen karakterler hakkında bi kaç kelime etmek gerekirse; lumen başarılı sayılırdı. adamları öldürdükçe içinde susuzluğu belli bi süre için dinen canavarı tasvir ettiğinde, dexter o'nun, kendisini anlayan tek insan olduğunu gördü. teyze kafasıyla dizi izlediğim için, ben de çok mutlu oldum dexter evladım için. pek de yakışıyorlardı filan ama beni bayağı şaşrtarak gitti lumen. hayır, ne bekliyorduysam ben de. kalmayacağı belli yani. ama yine de, adamların hepsini öldürmüş olsalar da, durumdan bu kadar kolay kendini ayırıp, tüm yaşananları arkasında bırakıp böyle kolayca çekip gitmesi bana pek de olurlu gelmedi lumen'ın. tek gece düşünüp de girilecek kafa değil gibiydi sanki.
ikinci sezon adamı, katillerin elebaşı jordan chase. çok çok çok iyidi bence, hem karakter, hem oyuncu bakımından. küçükken şişman bi çocuk olan jordan chase -o zamanki adıyla eugene greer-, insanların üzerindeki etkisini keşfedince elbette bunu sadece iyi şeyler için kullanmamayı seçiyor. önce şişman vücudundan, sonra da isminden kurtulan bu götveren, kişisel gelişim uzmanı oluyor, kitapları milyorlar satıyor. kendisi ise bi yandan insanlara, istediklerini elde etmeleri için yardım (?) ederken, bi yandan da ufak ve sevimli grubuyla, sarışın genç kızlara işkence yapıyor, tecavüz ediyor ve onları öldürüyor. jonny lee miller o kadar güzel oynuyor ki, arthur mitchell'dan iyisi olamayacağını düşüncemi değiştiriyor. ha daha iyisi mi, değil yine de, ama biraz zorlarsam eşit duruma gelebilirler. hadi yine iyisin jonny.
üçüncü adamımız ise eski polis stan liddy. quinn'in, dexter'ı takip etmesi için tuttuğu liddy, daha sonra quinn bu işten vazgeçmesine rağmen (evet, debra için, cınıms, kalp) dexter'ı takip etmeye devam ediyor ve görmemesi gereken şeyler görünce, her sezon bu tip insanların başına gelenle yüzleşmek zorunda kalıyor; yatışlar. evet, biriciğimiz dexter'ımızın ne boklar yediği ortaya çıkmasın diye kimvurduya giden son karakter liddy. ha üzüldüm mü, pek değil. ama bu kategorideki adamlardan ilki olan st. doaks'a bayağı üzülmüştüm, hala kalbimde bi yaradır.
bu sezon, aklımda yer eden şey, dexter ve lumen arasındaki ilişkiydi. (hoş, lumen kaltağı içine edip çekti gitti sonunda ama zaten ben değil miydim mutlu sonları sevmem diyen. evet bendim. o zaman daha fazla konuşmayayım bence.) 5X7'yi izledikten sonra anneme koştum. anlattım şudur budur, harika diye. sonra ışıl'ı zorladım tekrar, mutlaka izlemelisin diye. hakkında konuşmak istediğim, konuşamadığım kişiyle içimden konuştum. timsah yürüyüşü yapmak istedim. bilgisayar ekranına 3lü çektirmek istedim. hatırlayınca bile heyecanlandım şimdi bak. neyse. biz "normal" insanlar bile, kendimize yakın insanı bulmak için bu kadar zorlanırken, dexter gibi bi adamın "o" kişiyi bulması inanılmaz geldi bana. yani, koca dünyayı tarasan, kaç kişi bulabilirsin ki aynı şeyi hisseden? ve izlediğim her şeyde olduüu gibi, bunda da kendimi düşündüm, "oha dexter bile bulduysa o kişiyi ve mutlu olduysa, ben de olurum lan bi gün?" diye. luman'a öfkem biraz da bu yüzden sanırım. dexter'ın hayallerini dizinin içinde yıktı, benimkileri gerçekte. get a job diyenler için geliyor o halde; siktirin gidin. ciddiyim. en kötü debra'yla takılırız.
hiç de istediğim gibi bi yazı olmadı bu arada. özet geçtim resmen. durum bu ama. şimdilik. idare ediverin.
"Sometimes partners find us, and as much as we try to push them away, they work their way into our lives, regardless - until we finally realize how much we need them." - evet bebeyim, biz onları hayatımıza aldıktan sonra da siktiri çekerler. ünlü türk düşünürü fatih terim'in dediği gibi; "it iz dı layf, vat ken ay du samtaymz."
0 notes
Text
izliyorum abi.
0 notes