Ruz-i Mahşerden evvel bitmesi ve muzaffer olunması lazım gelen bir harb benimkisi…
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Beş, bilemedin altı yıl önceydi. “Şu sigarayı herkes içine çekebiliyor da ben niye yapamıyorum” gibi saçma sapan bir dert edinmişim. Hayır yaşım da küçük değil, 26-27 yaşındayım.
İşte bunlar hep rahatlıktan azizim! Derstsiz başıma bir dert olsun istemişim. Zorla, ite kaka sigarayı hayatıma sokmuşum. Allah var ona mahkum olacağımı aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Sonuç: kölesi oldum. Bir öğün bile ara veremiyordum, hiç bırakmak istemiyordum. Bana maddi manevi verdiği zarar hiç gözüme görünmüyordu. Sadece hamile olduğumu öğrendiğimde bıraktım, o da artık analık içgüdüsü müydü neydi hala hayret ederim o zaman nasıl bıraktım diye…
Gel zaman git zaman evladım gözümün önünde büyüyor ben de onun gözünün önünde dumanların arasında sigara içiyor, hem kendimi zehirliyor hem de onun rızkını heba ediyordum. Bundan sebep bırakmak için attığım tek adım, namaz sonlarında “Allah’ım sigarayı bırakmayı bana nasip et!” Ama buna kendim dahi inanamıyordum. Ben sigarasız nasıl yaşarım diyordum. Hiç bırakmak istemiyordum.
Bazı anekdotlarda Allah’a dua ederken cümleleri dikkatli kurun derlerdi, gülüp geçilirdi…
Yaklaşık bir ay önce vücudumda ters giden bir şey olduğunu farkettim. Başta önemsemedim ama durum kötüleşince doktora gittim. Hastalık hiç beklenmedik ve be olduğu kestirilemeyen bir şey çıktı. İşte patoloji için numune alındı, antibiyotik tedavisi başlandı… Vücuttaki bu tehlikeli değişikliğin %90 sebebi sigara imiş ve tedavi esnasından itibaren sigara mutlak bırakılmalıymış 🥲
Ben o gün sigarayı bir bırakmışım, dumanını gördüğüm yerden kaçar hale gelmişim. Ben günde bir paket sigara içen, saat başı içen asla aksatmayan ben 5 gündür aklıma bile getirmez oldum… Esasen sebebi hastalık ya da ölüm korkusu değildi. Evladım küçücük, anasız ya da babasız kalsın istemem, eşime ağır hasta bakmanın ağır yükünü yüklemek istemem. En çok bu iki durumdan korktuğumdan sigarayı bıraktım şimdi bir an evvel çok geç olmadan iyileşmenin derdine düştüm.
Hikmetinden sual olunmaz, merhametlilerin en merhametlisi bir duamı daha kabul etti şükürler olsun. Sigaradan kurtuldum elhamdulillah!
Edecek daha çok dua var belli ki; şimdi de kaybettiğim sağlığımı geri kazanmak için dualar dökülecek dilimden…
Allah bana ve benim gibilere önce akıl-fikir sonra da sağlık sıhhat versin…Amin…

0 notes
Text
“ Ey yerleri ve gökleri yaratan,
Her türlü övgüye layık olan,
En güzel ve yüce vasıflara layık olan,
Güzel Allah’ım Yüce Rabbim!
Beni bu namazda da huzuruna kabul ettiğin için sana binlerce kez şükürler olsun, hamdolsun.
Verdiğin nimetler için, sağlık-sıhhatim için, bana rahat bir yaşam bahşettiğin için sana binlerce kez şükürler olsun, hamdolsun.
Kabul ettiğin dualarım için, affettiğin günahlarım için sana binlerce kez şükürler olsun, hamdolsun…”
Bu dua girizgahı benim için öyle kıymetli öyle paha biçilemez ki kelimelerle anlatmamın imkanı yok.
Yıllar önce, yalnız Allah’ı anarak sıkıntılarımı hafifletmeye çalıştığım zamanlarda bolca ve uzun uzun namazlarımı eda ettiğim o muazzam vakitlerde kendimce namaz sonu dualarıma girizgah olarak bu cümleleri kalıp yapmıştım. Belki Allah’ın huzuruna çıkarken yetersiz kalırdı ama benim dağarcığımdan o zamanlar bu kadarı dökülmüştü. Bu girizgahtan sonra tövbelerimi ve Allah’tan isteklerimi sıralıyordum. Efendimiz (S.a.v.)’in de yüz suyu hürmetinden destek isteyip Ayetel kürsi ile dua faslını kapatıyordum. Derin bir huzur haliyle seccadeyi katlayıp namazı bitiriyordum. Sıkıntılarımdan kurtulup sıyrılmak için en etkili yol buydu ve inanılmaz derecede işe yarıyordu. Ne zaman ki içimde hiç sıkıntı kalmayıp dünya hayatına kendimi pervasızca kaptırmaya başladım o zaman işte bu muazzam terapiden de o derece pervasızca uzaklaştım. Üzerine bir de ilahiyat araştırmalarım esnasında kafamı kurcalayan bilgiler eklenince, sorgulamalar artınca “yani her şeyin boşuna olma ihtimali olabilir mi” sorusu beynimi kemirmeye başlayınca bu muazzam terapi dediğim paha biçilemez huzur kaynağından kopma noktasına geldim.
Dünya hayatı benliğimi tamamen kuşatmış, maneviyat akl��mın ucundan bile geçmez hale gelmişti. Ara sıra çok nadiren ufak bir vicdan rahatsızlığı duysam da bu rahatsızlık hemen geçiveriyor zaten de bu huzur kaynağına yönelmek hiç mi hiç içimden gelmiyordu. Zamanında ettiğim bütün dualar kabul olmuştu. Ekseriyetle mutluydum. Nadiren bunaldıydım zamanlarda bile artık namaz ve dua içimden gelmez olmuştu. (Ne nankörlük yaptığımı çok sonra idrak edebilecektim)
Yıllar böyle bomboş ve yavan geçti gitti.. boşa harcanan zaman elimden kayıp gitti.. namazsız ve duasız günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar musluktan boşa akıtılan su gibi israf oldu gitti..
Bu durumdan vicdanen rahatsız olduğum nadir durumlar olduğunu söylemiştim. Bu nadir durumlardan bir iki keresinde namaz kılmaya yeltenmiştim. Namazı kılmıştım fakat eskisi gibi bir lezzet alamamıştım bu bana çok garip gelmişti ama çok da kafaya takmamıştım ama öyle bir şey olmuştu ki bu beni derinden sarsmıştı. Yıllarca namaz sonunda ezberlediğim, namaz sonunda otomatik olarak dilimden dökülen duaya beni inanılmaz derecede adapte eden kendi cümlelerimle kalıplaştırdığım dua girizgahım o yeltendiğim namaz sonunda dilimin ucuna kadar gelmişti de dilimden dökülememişti. Evet, unutmuştum. “ Ey Yerleri ve gökleri yaratan…” diyordum gerisi gelmiyordu ellerim duaya açık dakikalarca hatırlamaya çalıştım, yok sanki binlerce kez tekrarladığım o sözleri hiç söylememişim gibi tıkandım kaldım.
İşte o an anladım ki Rabbimden hiç olmadığım kadar uzakta kalmıştım. Ucu bucağı görünmeyen bir kalabalığın en arka safındakiler gibi önemsiz, teferruat durumuna düşmüştüm.Rabbimden o kadar uzaklaşmışım ki O da bana ceza ya da bir uyarı olarak çok sevdiğim dua girizgahımı unutturmuştu sanki.. Sanki o muazzam merhamet sahibi yaratıcımı gücendirmiştim de o yüzden unutturulmuştu bana o dua sözleri… Rabbim için bir kıymetim yoktu artık adeta. Bu beni çok derinden sarsmış bir miktar silkelenmemi sağlamıştı. Fakat içine düştüğüm bataklıktan bir anda çıkmam mümkün olmayacaktı…
Vicdan rahatsızlığı giderek vicdan azabına dönüşmüştü bende sürekli “artık dönmeliyim, yönelmeliyim tekrar Rabbime” diye iç hesaplaşma yapıyor bir yandan da unuttuğum girizgahı hatırlamaya çalışıyordum. Ama nafile, tek tük kıldığım namaz sonlarında hala hatırlayamıyordum. Hatırlamaktan iyice ümidi kesmiştim hatta yeni bir girizgah oturtmaya bile çalışıyordum fakat olmuyordu, eskisi gibi yapamıyordum kelime dahi bulamıyordum.
Bu yılın Ramazan ayının ilk günüydü, gerçekten bu sefer istekli bir şekilde namaza niyetlendim. İftardan sonra akşam namazını kıldım. Dua için ellerimi açtım ve birden girizgahın ilk bölümü dilimden dökülüverdi o heyecanla duanın geri kalanında sadece şükrettim.. o kadar sevinmiştim ki bu durumu eşimle bile paylaşmıştım. Allah dedim, “Allah beni huzuruna istiyor demek ki değil mi?” Dedim ama işte…
Velev ki devamı gelmedi.. çünkü şeytan anında devreye girmiş benim zayıf ve vasıfsız iradem de anında teslim olmuş bırakın namazı Ramazan orucumu bile terk etmeye başlamıştım. Kendimle yüzleşmemek için bu durumu aklıma bile getirmemeye çalışıyor adeta kendi vicdanımdan kaçıyordum.
Bu imtihan edildiğimizin aşikar olduğu zorlu ve mübarek Ramazan ayı içerisinde iki yaşındaki biricik evladımızın badem gözlerinin ileri derece hipermetrop olduğunu, hayatı boyunca gözlük kullanacağını, belki 18 yaşında ameliyatla gözlükten kurtulma ihtimalinin olabileceğini belki de hiç düzelemeyeceğini, görme kaybı olmaması için hergün bir gözünün bantla kapatılması gerektiğini kafamıza bir tokmak yemişiz gibi öğrendik. İlk on gün kabullenemeyip sürekli ağladım ve yüzleşmeye korktuğum vicdanımla tekrar yüzleştim. Bu benim cezam olabilir miydi? O zaman evladıma değil de bana olması gerekmez miydi? Belki de bu bir ceza değil sadece bir vesile idi.
Evladımın tedavisine başlayalı beri tam üç ay geçti. Yaklaşık üç haftadır dehşetli bir iç sıkıntısı, bunalım yaşıyordum ne yaparsam yapayım kalbim ferahlamıyordu. Bu sıkıntıyı tanıyordum, yıllar önce göğsümü daraltan sıkıştıran hissiyatın aynısıydı. En sevdiğim yemekleri yedim, en sevdiğim yerleri gezdim, alışverişler yaptım ama bu sıkıntım hiç azalmadı hatta çarpıntı şeklinde devam etti. En sonunda “namaz” dedim “yeter artık kendine gel, Rabbine yönel!” Diyordu içimden bir ses. Fakat ben Rabbimin huzuruna çıkmaya haya ediyordum, ne yüzle çıkacaktım bunca yaptıklarımdan sonra… birkaç gün debelendim ve nihayet Allahü’l Azim beni huzuruna kabul etti ve bir gün öğle namazı vaktinde Rabbimin huzuruna vardım.. secde secde bütün eklemlerim uzuvlarım bayram ediyordu sanki. Huzur damarlarıma enjekte edilmiş gibiydi. Namazda gözlerim doluyordu mutluluktan, göğsüm coşkuyla doluydu adeta bu sefer. Namazı bitirip duaya başladım ve tek seferde dilimden girizgahımın tamamı dökülüverdi inanamadım sadece ilk bölümü değildi tamamıydı, hatırlamaya çalışmadım, bir anda kendiliğinden oldu. Şükür şükür, tövbe tövbe o duayı da bitirdim. Sıkıntım bir anda huzura dönüştü. Rabbim bana nasip etti, bu sıkıntıyı bana geri dönmem için verdi. Namaz kılmam dua etmem şükretmem en önemlisi tövbe etmem için verdi. O benden vazgeçmedi. Rabbim beni benden çok önemsedi ve sevdi geri dönmemi nasip etti. Bu düşünce beni bulutların üstüne çıkardı.
ŞÜKÜRLER OLSUN YA RABB
Ben hiç hakketmeyen nankör bir kulun idim
SENDE ÖYLE BİR MERHAMET VARDI Kİ BANA BİLE MERHAMET ETTİN HUZURUNA KABUL ETTİN
Ne kadar şükretsem ne kadar hamd etsem az gelir.
SANA HER DAİM MUHTAÇ OLAN VE DE OLACAK OLAN BİR KULUN OLDUĞUMU İLİKLERİME KADAR İDRAK ETTİM
Şükürler olsun…

16 notes
·
View notes
Text
Eşim hemen hemen her cümlesinde bir nüktesi olan espirili, neşe dolu, pozitif, kadirşinas bir insandır. Öyle ki tanıştığı herkesi kendine bağlayan kendini sevdiren tabiri caizse ‘Şeytan Tüyü Var Bunda’ dediğimiz insanlardandır. Bu özelliğini çokça severim zira bende zerresi bulunmayan ve de bir aile ferdinde mutlaka bulunması gereken özellikler olduğunu düşünürüm.
İş bu halde eşimle ciddi bir mesele konuşmak zor oluyordu benim için. Ne zaman ciddi bir konuda konuşmaya çalışsam mutlaka bir mizah çıkarıyordu içinden ve ben amacıma ulaşamıyordum. Nihayet birgün kararlılıkla inancımla ilgili içimde yaşadıklarımı eşimin tüm mizahını baltalayarak anlattım.
Konuyu ilk açtığımda gülüyor, espiriler yapıyor, konuyla ilgili komik anektodlar anlatıyordu tam bu sırada sesimi bir ton yükseltip tebessümü yüzümden tamamen kaldırıp çok ciddi olduğumu, korktuğumu, huzursuz olduğumu söyledim. İbadetlerin bazıları “namaz, oruç, tesettür vs” lüzumsuz, yalan yanlış tefsirlerle uydurulmuş, gereksiz ve aşırı kurallaşma nedeniyle amaca uygun değil gibi; Arap kültürünü ön plana çıkarma, kadınları ikinci sınıf Müslüman gibi kategorileştirme, fıkıh çözümlemelerinin yarısına yakınında mantığa aykırılık, hele ki hadislerin hatta sahip sayılan bir kısım hadislerde de akla, vicdana hatta ahlaka aykırılık vs vs vs şuanda aklıma gelmeyen onlarca örnek konuda düşündüklerimi, hissettiklerimi kendisine bir çırpıda söyledim. Müthiş bir ikna kabiliyeti olan eşimin beni ikna edebileceğine inanıyordum. Gelgelelim umduğum gibi olmadı. Eşimin her daim Gülen yüzü birden asıldı, Sigarasından bir nefes aldı ve ben de tabi (27 yaşımda sigaraya nasıl başladığımdan bil ahire bahsedeceğim) sonra konuşmaya başladı. İnancın bir vicdan meselesi olduğunu, gerisinin teferruat olduğunu, bu kadar ayrıntıyı düşünmemem gerektiğini ve buna benzer cümleleri saydı durdu. Ben de ona mantıksız bulduğum bir kaç örnek verip bunların ayrıntıdan öte önemli şeyler olduğunu söyledim ama eşim kısa kesip konuyu kapatmayı tercih etti. Bir daha da bu konu hiç açılmadı.
Hayal kırıklığına uğramıştım. Tek ümidim eşimin söyleyecekleriydi ancak farkettim ki eşim bu konuda yetkin değildi. Taklidi iman çerçevesinde dini yaşamaktan memnundu. Bu yüzden de bana göre dindar biri sayılmıyordu. Sıkıntılarıma cevap olabilmesi için YouTube kanalları takip edip videolar izlemeye bazı yazılar okumaya başlamıştım ama bu paylaşımlar daha basit konulara cevap vermek için hazırlanmıştı. Velev ki hâlâ tatmin olamadım.
‘Namazda zammı sureden sonra kaç saniye beklemek gerekir’ gibi kuralları düşünmekten nasıl namaza odaklanamıyorsam ‘bu düşüncelerimden nasıl kurtulurum’u düşünmekten de inancıma odaklanamıyor adeta askıda bekliyorum.
Uzun süredir namazı terk ediyorum
Bu Ramazan birçok kez orucu nedensiz terk ettim
Dersler dışında Kur’an-ı Kerim okumayı terk ettim
Tesettürü pratikte değil ama teoride terk ettim
Korkuyorum.
Rabbimin yardımına muhtacım.

0 notes
Text
KPSS... Birçok kez girdiğim bu sınavı hakkıyla çalışmayıp sürekli ibadet ederek, dualar ederek, Allah’a yalvararak kazanmaya çalışırdım. Ancak evlendikten iki yıl sonra oturup hakkıyla çalıştım fakat eskisi gibi gece gündüz dualar ederek, namazlar kılarak aşırı yoğun bir şekilde ibadete zaman ayırmamıştım. Yine de Allah’a duamı etmiştim sık sık. Dedim ya ibadetlerle ve iman dışındaki diğer konularla ilgili sorgulamalarım devam etse de Allah’a inancımı kaybetmemiştim. Sadece uzun zamandır ibadet etmeyişimden ve de sorgulamalarım yüzünden Allah’tan bir şeyler istemeye haya ediyordum. Sanki sadece işim düşünce O’na sığınıyormuşum gibi mahcup ve ümitsiz hissediyordum. Yine de dua etmekten kendimi alamıyordum.Utana sıkıla..
Velhasıl çalışmalarımın ve belki de dualarımın karşılığı olarak KPSS’den yeterli puanı almıştım. Hatta sonuçlar açıklanmadan 3 ay önce eşimle gittiğimiz bir İstanbul gezisinde Eyüp camiinin ziyaretimiz sırasında eşim iki senedir çocuğumuz olmaması sebebiyle adak adamayı teklif etmişti. Orada çocuğumuz olması için Allah’a dua etmiş gerçekleşmesi halinde kurban kesmeyi adamıştık. İşte tam üç ay sonra KPSS sonucumu öğrendikten birkaç gün sonra da hamile olduğumu öğrenmiş iki sevinci bir arada yaşamıştım. Allah’a çok kez şükretmiş benim gibi nankör bir kulunun iki dileğini birden gerçekleştirdiği için ne kadar merhametli olduğunu düşünmüş tekrar tekrar dua etmiştim. Demek ki Allah bana bir şans daha vermek istiyor, beni yanlış yollardan çevirmek için uyarıyordu. Bütün bunların idrakinde olduğum halde hala kafamdaki düşünceler peşimi bırakmıyordu. Çocuğumun doğmasıyla her şey eski haline dönecek diye umut ediyordum. Hatta hamileliğimde de olabilirdi bu. Fakat maalesef olmadı... Gittikçe daha da uzaklaştım ve kalbimde sadece bir inanç parıltısı kalmıştı başka da hiçbir şeyim kalmamıştı zira artık Allah’ın huzuruna çıkmaya yüzüm kalmamış gibi hissediyor O’ndan bir şey istemeye utanıyor utandıkça da kaçıyordum. Bu durumu sadece kafamın içinde yaşıyordum. Ta ki birgün eşime içimde yaşadığım savaşı anlatana kadar...
0 notes
Text
Benim kendimle harbim 20’li yaşların sonuna doğru başladı. Yani 28 yaşımda evlendikten sonra aşk acısı, yalnızlık, gelecek kaygısı, okul, dersler, sınavlar ‘bil hassa KPSS’ gibi sorunların aslında sorun olmadığını en azından önemsiz, üzülmeye değmeyecek şeyler olduğunu anladım. Tabi bu aydınlanma birden hasıl olmadı yavaş yavaş adeta bir kaplumbağa hızında aydınlandım bu konuda.
Evlenmeden önce ortalama bir genç kızdım. Aşırı muhafazakar diye kabul edilen bir ailenin nispeten muhafazakar olan(bu benim genele nazaran kabul ettiğim bir niteleme) ortanca çocuğuyum. Kendimden iki yaş büyük bir erkek kardeşim iki yaş küçük bir de kız kardeşim var. Gençliğim şimdiki eşime karşı olan karşılıksız aşkıma ve kpss deki başarısızlığıma üzülerek geçti. Tabi mutluluklarım da oldu sürekli bunalım takılan biri değildim dedim ya ortalama bir gençtim.
Babamın telkini ve desteğiyle ikinci üniversite olarak ilahiyat okumaya başlamıştım. Evimize en yakın fakülteyi kazanmıştım. İlahiyatı bölümün derinliğine inmeden okuyup bitirdim. Tabi bu arada 3. Sınıftayken yıllardır karşılıksız aşkının ceremesini çektiğim eşimle evlendim. Karmaşık ve uzun bir konu belki daha sonra değinebilirim. Zamanında en büyük derdim olan bu konuyu her fırsatta anlatırdım. Şimdi o halime gülüyorum biraz da üzülüyorum...
İlahiyata başladığımda Allah’a daha çok yaklaşmıştım. Derinden sıkı bir imanla bağlanmıştım. Daha çok ve uzun süren ibadetlerle meşgul oluyordum. 5 rekatlık bir akşam namazını 40 dk kılıyordum. Uzun uzun dualar ediyordum ve gerçekten de er ya da geç tüm dualarım istediğim gibi kabul oldu çok şükür.
Yirmi yedi yaşımda nişanlandım. Nişanlanmadan önce bir ay kadar görüşmemiz oldu. Telefonla ve yüzyüze vs o süreçte birgün görüştüğüm kişi (yani şuanki eşim) kendisiyle yaşadığı şehre gelmemi istedi birkaç günlüğüne. Bu bana başta çok tuhaf ve korkutucu gelse de kendisine çok güvendiğim için kabul ettim. O gün bir Ramazan günüydü. 300 km mesafedeki o şehre gitmek üzere yola çıktık. Ben oruçluydum bildiğim kadarıyla o da oruçluydu. Bir tesiste durduk ve kendisi seferi olduğumuzu söyleyip yemek yemeyi teklif etti. Ben şok olmuştum çünkü seferi de olsam orucu terk etmezdim. Hiç yapmamıştım. Ondaki rahatlığı görünce kendimin çok kastığımı düşünerek teklifi kabul ettim. İlk kez Ramazan orucunu terk etmiştim. Vicdanım derinden sızlıyor bir yandan da seferilik hakkımdır diye kendimi avutuyordum. İşte uzun zaman sonra ilk kez Allah ile arama bir miktar mesafe girmiş gibi hissettim. Ama hala O’ndan uzaklaşmış değildim. Ağır ağır ilerleyen bir hüsran yolculuğunun başındaydım.
Bu yolculuktan döndükten sonra nişanlandık ve yaklaşık sekiz ay sonra da evlendik. Artık başka bir şehirde bambaşka bir hayatı yaşamaya başladım.
Eşim çok iyi çok merhametli bir insandır. Evliliğe baştan adapte olmakta zorlansak da bi süre sonra birbirimize bağlandık. İradesi benim irademe baskın geldiği için neredeyse ona sormadan düşünemiyordum bile. Bu eşimin baskısından değil tamamen benim karar verme mekanizmamın pasif duruma geçmesinden kaynaklanıyordu. Eşim inançlı bir insandı ancak ülkemiz Müslümanlarının çoğunda olduğu gibi o da tahkiki imanda değil taklidi imana göre dinini yaşıyordu. Tabi hiçbir şey bilmez değildi ama uygulamada ibadetlere ara sıra yer veriyordu. Bu halinden de pek rahatsız görünmüyordu. Ben de taklidi imanla yetişmiştim ama sorguluyordum ara sıra ve de terk ettiğim ibadetlerden dolayı vicdan azabı çekiyordum. Yine de evdeki ve eşimdeki rahatlıktan dolayı, belki de kendi gafletimden dolayı bu vicdani rahatsızlığı görmezden geliyordum. Sonuç olarak dinime eski bağlılığımdan epeyce uzaklaşmış sadece işe gidiyor, evde tv ya da başka şeylerle meşgul oluyordum. İbadetlerle arama mesafe girmiş olsa da imanımdan bir şey kaybetmemiştim. Bunu ara sıra vicdani hesaplaşma yaptığımı farkettiğimden anlıyor, zamanla eski halime döneceğime inanıyordum. Gelgelelim bunun için hiçbir adım atmıyordum. Bu durum benim işi bırakıp KPSS ye hazırlanmaya başlamama kadar böyle devam etti.
Üniversitede sanırım hocaların bize vermek istediğini alıyorduk. Hülasa sorduğum sorulara hocalar ya cevap vermiyor ya da kalıp cevaplarla geçiştiriyorlardı. Bu yüzden felsefi boyutta (felsefe ile alakalı çok ders almamıza rağmen) okuduğum bölüm bana ekstra bir şey katmamıştı. Hocalar adeta sorguladığımız her şeyi baltayla kesip atıyor gibiydi. Benim sorularıma cevap bulmaya başlamam ya da cevap bulamayıp iyice kafamın karışmasına neden olan şey KPSS ye çalışırken alanımın konularını daha ayrıntılı çalışmak ve daha geniş ve farklı kaynaklardan araştırmakla başladı. Öğrendiğim her yeni bilgi “nasıl yani, bu nasıl olur, bunu bu zamana kadar neden kimse söylemedi, insanlar bunu bildiği halde nasıl emin olabiliyorlar?” Gibi sorularla boğuşmama neden oluyordu. Bir yandan nasıl tehlikeli bir durumun içine girdiğimin de farkına varıyordum. Ancak yine çoğu soruma cevap bulamıyor yeni öğrendiğim gerçeklerle de hayal kırıklığına uğruyordum. Bu durum artık ibadetleri de sorgulamama neden olmuştu ve artık hiç namaz kılamaz olmuştum. Sadece Ramazan orucunu tam olarak tutuyordum ama sanki bu da alışkanlıkla yapılan bir şeymiş gibi geliyordu. Şeytan bendeki zayıflamayı farketmiş de beni istediği yönde ilerlemeye itiyordu sanki. Tek tesellim hala inancımı kaybetmeyişimdi.
Bugün Ramazan Bayramının birinci günü. Kendimle harbimi anlatmaya devam edeceğim. Bugün bir başlangıç yapmak istedim. Çünkü bu harbin en yıpratıcı noktasına geldim. Bu noktaya gelene kadar yaşadıklarımı anlatmak ihtiyacı hissettim. Birilerine anlatamıyordum bir yerlere de yazamazsam ruhsal çöküntü yaşayıp varlığım içinde yok olacaktım...

3 notes
·
View notes