kurutulmusbiber
kurutulmusbiber
Eskiz Defterim
85 posts
Beyin de bir boşaltım organıdır, sadece ihtiyacımız olduğunu anlamamız zaman alabilir.
Don't wanna be here? Send us removal request.
kurutulmusbiber · 9 months ago
Link
Mike Tyson otobüste gelse yer vermez misiniz? Acaba hiç dil bilmeyen biri dil bilebilir mi? Fenomenler 20 yıl sonra ne yapacak, Haka Dansı ile meclis protestosu ve daha fazlası bu hafta Bardak Altlığı'nda...
0 notes
kurutulmusbiber · 9 months ago
Link
Takıntılarımız neden var? Bir eşyanın garanti süresi ne kadar olmalı? Ölçekler biraz uydurma değil mi? ve üç harflilerimiz...
0 notes
kurutulmusbiber · 9 months ago
Link
Kaygılar gerçekten bozulur mu? Sosyal olarak neden utanıyoruz ve vazgeçmediğimiz çizgilerimiz neden var? Hepsi bu hafta pazar sürprizinde, biz ise boş boş lafladık.
0 notes
kurutulmusbiber · 9 months ago
Link
Muavinlerin erkek düşmanlığı gerçek mi? Toplu taşımaların vazgeçilmez kurnazları dilencilerimiz, şans oyunları ve tekel bayilerinin pazarlama teknikleri... Hepsi bu hafta pazar sürprizinde değil burada.
0 notes
kurutulmusbiber · 10 months ago
Link
Sosyal deneyler kapatılsın mı? Yakın arkadaşlara kimleri eklemeliyiz? Sosyal medya bağımlılığı ve dilenciler...
0 notes
kurutulmusbiber · 10 months ago
Link
Ağır taşıyan kuryelere bahşiş vermeli miyiz? Tatile çıkmak ne kadar önemli? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi?
0 notes
kurutulmusbiber · 1 year ago
Text
Tumblr media
Eskiz Defterim bugün 13 yaşına bastı! Vay be 13 yaşına gelmiş.
0 notes
kurutulmusbiber · 4 years ago
Text
Sen Yazmazsan Ben Yazmazsam Nasıl Çıkar İçimizdeki Karanlıklar Aydınlığa
Yine bir başlığı yazarken ne kadar uzun uzadıya yazarak okuyan kişiyi sıkabileceğimi düşünürken okuyan kişinin sıkılmasının yazma ihtiyacımı gidermede bana hiçbir marjinal fayda/zarar sağlamadığını fark ettim. Uzun uzun açıklamalar yapmak bir yana dursun kendi içimizde bir çok şeyi bu kadar muhakeme etmenin çok da yararlı bir aktivite olduğunu düşünmüyorum. Çoğu zaman, yaptığım şeylerin başkalarının gözünde değerini düşünürken aslında bunun önemli olup olmadığına bir kanaat getirmeye çalışıyorum bu da öyle bir çukura atıyor ki insanı... Bir türlü işin içinden çıkamıyorsunuz çünkü başkalarının ne düşündüğünün size faydası ya da zararı mı olacağını ölçmeye çalışırken kendinize çoktan zarar vermiş oluyorsunuz bile. Hele bir de tüm bunları düşünürken ne kadar çok düşündüğünüz ile ilgili hayıflanmaya başladığınızda gereksizce fazla düşünmenizle ilgili gereksizce fazla düşünürken buluyorsunuz kendinizi.
Kabul edelim ki geleceği görme ya da kesin tahminlerde bulunma şansımız hiç olmadı ve muhtemelen teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin yarın bizim için bir gizem olmaya devam edecek. Kendimizi engin bir boşlukta bulabilme ihtimalimiz geçirdiğimiz anların yanı başında saklı bir şekilde bekliyor olacak. Peki bunca yaşanmışlığın, adanmışlığın, gücenmişliğin ve kırılmışlığın bir kürek yardımı ile ağzınıza yüzünüze toprak halinde atılabileceği bu kadar meçhul ve bu kadar kesinken tüm yaptıklarımız hakkında bu kadar düşünmek ve bir sonraki yapacaklarımızdan kendimizi alıkoymak niye? Sınırlar olduğunu düşündüğümüz hangi konuda o sınırları test etme cesaretini gösterdik? Şurada ben olsaydım diye iç geçirdiğimiz ve fotoğraflasak albümlere sığmayacak keşkelerimizin kaçının peşinden koştuk? Nafile bir çaba ise tüm bu geçen zamanın dolduruluşu biz neden birkaç değerli an için fırsat tepip durduk?
Hemen herkesin ölümden sonrası ile ilgili bazı endişeleri vardır. Gideceği yer, karşılaşacağı durum dünyada yaptıklarının bir hesabının olup olmayacağının düşüncesini taşımak çok da nadir görülen bir durum değil. Tüm bu sorgulamaların aslında bir telaş ya da korkudan çok rahatlık kaynağı oluşturduğu görüşündeyim. Tıpkı yalan söylediğiniz bir insanın ancak yalanınızı öğrendiğinde hesaplaşmanız gerekeceğine olan inancınızla vicdanınızı susturmanız gibi. 
Sonuca odaklanmadan sürece baktığımızda kendimizle hesaplaşmanın ne kadar zor ve uçsuz bucaksız bir sarmal olduğunu hissediyoruz. Burada doğan ikilem bu önermemde kesin ifadeler kullanmamı sağlıyor. Bu ikilem kelimesini havada bırakmadan biraz açmak istiyorum çünkü önemli. Biz bu hayatta var olduğuna inandığımız bir terazinin iyileri tartan tarafında yer almaya çalışıyoruz. Kendi eylemlerimizi iyilikle ilişkilendiriyor ve kötü tarafta olmayı asla kendimize yakıştırmıyoruz çünkü orası gerçekten çok kalabalık. Eğer kendimizden eminsek ve vicdanımız susturulmuş değil de bulutlar seviyesinde bir rahatlıktaysa bir sorun yok çünkü biz bu rahatlıkla dünyada mükafatı almış ölümden sonrası için ise endişelenmiyoruz demektir. Peki ya içimizde kuşku varsa? Eğer kuşku varsa ve biz bazı eylemlerimizin yalnızca kendimize doğru geldiğinden şüphe duyuyorsak buradaki ikilem ölümden sonrası için korkmanın beyhudeliğini bize anlatıyor. Çünkü siz o iç hesaplaşmanızda buradaki her gününüzü zehir etmeyi ve içinizde defalarca kendinizi yargılamanıza rağmen son kararın sanki öldükten sonra ve sizden başka kimsenin hayatını etkilemeyeceği bir anda verileceğine inanıyorsunuz demektir. 
Ne güzel ki konuşabilen, kendimizi ifade edebilen ve hissettiklerimizi iletişim yolu ile karşımızdakilere özgürce anlatabilecek düzeyde gelişmiş bir ırkız.(En azından bir kısmımız.) Bu ayrıcalığımızdan faydalanarak kendi rahatsızlıklarımızı burada en net şekilde çözebilmek varken öfkeyi, üzüntüyü, belki kini ve çeşitli bekleyişleri gerçekten hiçbir şey yapamayacak bir zamana ertelemek en büyük acizlik olarak geliyor. Göremediğimiz geleceğin yerine var olduğumuz anda değiştirebileceğimiz bir sürü şey var. Yeter ki nerede ne yaptığımızı fark edebilecek gözlerimiz ya da fark ettirebilecek dostlarımız olsun.
0 notes
kurutulmusbiber · 4 years ago
Text
“Geçmem muhannet köprüsünden su aparsa beni, yatmam çakal yatağında aslanlar yese beni “
0 notes
kurutulmusbiber · 6 years ago
Text
Hayatta devamsızlık hakkı kaç gündür?
Dalga geçmediğim hatta attıktan sonra pek beğendiğim bir başlık oldu bugün. Biliyorsunuz ki öğrencilik yıllarında devamsızlık hakkı ihtiyaç anında kullanılması için verilmiş bir haktır. Öğrenci derslere türlü bir rahatsızlık sebebiyle kimi zaman bir belgeyle tescil ettirerek kimi zaman ise ailesinin şefkatli anlayışı sayesinde katılamayabilir.
Durduk yere bile kullanılabilir bu hak. Zamanlı bir tatil planı ya da zamansız bir kayıp sonucu prosedürü nedir umursanmadan hakka başvurmaya götürür. Arkadaşınızın doğum gününe katılmak için de asabilirsiniz okulu bir yakınınızı son kez görmek için de. Bu kadar çeşitli sebep barındıran tek haktır belki de devamsızlık hakkı. Hayattaki her ihtiyaç anında kullanınız araçları gibi suistimale de sonuna kadar açıktır. Hoş, nereden bilebilirsiniz ki ne zaman gerçekten ihtiyacınız olacağını? Doğru yeri ve zamanı zaten bilseniz hiç boşa geçirir misiniz bu daralan günleriniz için de tek teneffüs anınızı. Ya sahip olduğunuzdan fazlasına ihtiyacınız olursa? Ya da tek bir gününü bile zorunlu sebeplerle kullanmak durumunda olmasanız? Bir şey fark eder mi sizin için? Yoksa her şey gibi bu hakkınızı da varlık sebebini unutarak kullanmaya devam mı edersiniz?
Aynı hak size hayatta verilmiş olsaydı bunun nasıl bir düzen içinde olabileceğini düşünsenize. Yaşadığınız her şeyden bir süreliğine tamamen uzak olma hakkı. Bazı açılardan ütopik bazı açılardan ise distopya esintisi olarak gelebilir ama hayatınızda bir süreliğine olsun kıyaslama yeteneğinizi kenara bırakarak düşünün. Zaten bu konuda kimsenin çok başarılı olduğu söylenemez. Kendinizi sorguladığınızda ulaşabileceğini sınırsız cevaptan birkaçını aklınıza getirmeye çalışın. En sevdiğiniz insanı düşünmeden bir gün geçirebilir misiniz? Kafanızı her detayıyla meşgul eden bir problemden bir süreliğine kurtulmak adına bu hayata sizi örümcek ağları ile bağlayan mutluluk hormonlarından ne kadar vazgeçebilirsiniz?
En çaresiz, en dipte, en zorunluluktan nefes aldığınızı hissettiğiniz anda sizi bu hislerden kurtarabilecek devamsızlık hakkınız olsaydı da emin olun kullanmak istemeyebilirdiniz. Çünkü dostlarım biz insanlar mücadele etmek istiyoruz. Her ne kadar ayakta durabildiğimizi göstermeye çalışsak da ayağa kalktığımızı göstermek için birilerinin bizi yere yıkması gerekiyor. Birkaç günlüğüne tüm bu tantanadan kurtulmak herkesin kulağına hoş gelebilir ancak var olduğunuz müddetçe vereceğiniz mücadeleyi mola ile bölmek ancak oyununuzu soğutacaktır. 
Bu yüzden olmayan devamsızlık hakkınızı kullanıyor gibi yapıp sizi hayatta meşgul eden sorunlardan, korkulardan ya da heyecanlardan saklanmayın. Onları neredeyse bulup kabullenip öyle yola devam etmelisiniz ki hayat sizi beklerken sıkılmayıp yeni sürprizlerini ne olursa olsun karşınıza çıkarabilsin. Siz bu kadar tutarlı şekilde saklanırken hayattan, onun sizi bulup da karşınıza çıkmasını beklemeyin. 
0 notes
kurutulmusbiber · 7 years ago
Text
Yere Batsın Yaşarken Öldüm Edebiyatı Yapanlar
Tumblr media
Kendimizi tanımanın pek fazla önemsendiği bir zamanda yaşarken önemsenen şeylerin önemsenmekten öteye geçemediği hayatlar yaşıyoruz. Oturup da kendimiz ile iki kelime konuşmaya sabrımız yokken mutluluğun zembille üzerimize bırakılmasını bekliyoruz.  Her zaman yürüdüğümüz o sokakta bir sokak lambası yanmasa bunu dert edebiliyoruz ama tamiri için çaba sarf etmek yerine onun yanmamasından yakınmayı en başından görevimiz olarak kabul ediyoruz. Çünkü hayatta hiçbir şeyin kontrolümüz altında olabileceğini düşünmüyor ve kontrolü elimizde olan bir hayatın memnuniyeti getirmeyeceği gerçeğini kabul etmiyoruz. Kelimesi kelimesine size ait olan kaç cümle kurduğunuzu bir düşünün ya da başkasının fikirlerine muhtaçlıktan kendi fikirlerinizi yapılmaması gerekenler kutusuna terk ettiğinizi hatırlayın.  Yaşadığınız hayatın yüzde kaçını hayal etmiştiniz?
Umutlarınızın beklemediğiniz bir anda canlanıp da sanki hiç umduğunuz gibi olmayan durumlarla karşılaşmak hayatın parçası belki de.  Bence sorun tam olarak deneyim eksikliği. Hiç çilek tatmamış birisi size çilek hakkında nutuk atarken belki gizlice belki ona açık bir şekilde sıkıldığınızı hissedebilirsiniz. Hayatta olan hiç kimsenin ölümü tatmadığı aşikar ama herkesin ölüm hakkında söyleyecek bir şeyi var. Varlığı üzerine sayısız tartışmanın olduğu aşkın sayısız tarifi var ve siz tüm bu deneyimler içinde üzerine kendinizinkini oluşturup bir de ilgi çekmeye çalışabiliyorsunuz. Öyle ya, her konuda fikrinizin olması insanların sizi daha ciddiye alması gerektiğini düşündürüyor belki de bu yüzden çok konuşuyorsunuz. Küçük bir sır vereyim kaç yıl yaşadığımızdan bağımsız olarak hayat şu an nerede olmak isterdin sorusuna tam olarak burada cevabını verdiğimiz anlardan ibaret. Geri kalan kısmı o an için hayal kurmak ya da o an için kurduğumuz hayallerin kırıklığından ibaret. Suçlamak sizin için çok kolay çünkü hiç suç üzerinize atılmadı. Öyle ya öldürmek bile bir seçenek çoğu kişi için çünkü henüz ölmediler. Her şeyi bırakıp gitmek aklınızın hep bir köşesinde çünkü hiç yeni bir başlangıca zorlanmadınız. 
Yeni başlayanlar için bir kaç soru ile tamamlayacağım bu yazıyı. 
- Neyin parçası olmak istiyorsunuz?
- Ne kadar uzakta?
- Ne uğruna?
Hayatta içinize ölümüne sindirdiğiniz serbest piyasayı ruhlarınız için dilerim. Yani efendim bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler. 
1 note · View note
kurutulmusbiber · 7 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media
Saçmalama Erdal
8 notes · View notes
kurutulmusbiber · 8 years ago
Text
Bilmece Denemesi -1-
Uydurduğumuz yoğunluk içinde yazmaya fırsat, cesaret, öz güven ne bulmam gerekiyorsa aynı anda topladığım anlardan birindeyiz. 
Gözlem yeteneğinin sadece kafayı kaldırıp etrafı izlemekle değil de çevreyi gerçek anlamda algılamak ile alakalı olduğuna kanaat getirmek, gerçek bir gözlem yapmak pek çok kimsenin haiz olduğu bir hadise değil. Bilmek gerekiyor ki gözlemler sadece beş duyunun değil aynı zamanda deneylerin ve analizlerin de sonucunda ortaya çıkması gereken olasılık tahminleri. Bazen paradoks bazen ise karmaşık görünen bir labirentin kısa yoldan çıkış kapısı.
Bilmeceler çoğu zaman akla ilk gelen cevabın yanlışlığını kanıtlamak üzere kurulmuş laf oyunlarıdır. Burada amaç insanları bir şey söylemeden evvel iki kere düşünmeye teşvik etmek olsa da insan bakış açısı ile bırakın amacına ulaşmayı, sonucunda bilmece soranın ukala bir kişiliğe sahip olduğu kanısına varılır. 
Duyduğunuz ya da bir yerlerden aklınızda kalan bilmeceleri bir kenara bırakalım. Benim bilmecem yorumlara açık bir parodi olarak kalabilir. Adına bilmece demeyi neden seçtim çünkü merak uyandırıyor ve cevap arayışı mekanizmasının hem cevabı bulamama korkusu hem de bulma arzusu ile çalıştırıyor. Bir nevi hayatta karşılaştığımız sorunların hayatımıza tesir etmeyen hali. Gelelim bir Mustafa Canaydın ürünü olan bilmece-bulmacamıza.
Bir arabada gidiyorsunuz, bu sizin bindiğiniz ilk araba değil. Ancak içinde bulunduğunuz araba önceki bindiklerinize benzemiyor, konforu sürüş keyfi kısacası kendisi sizde iyi etkiler bırakan bir hali var. Arabanızda iki yolcu var ve yolda hiç trafik yok. Bu yola çıktığınızdan beri belki ilk defa bu kadar trafiksiz bir yoldasınız. Bunun sebebi arabanızın hızından da kaynaklanıyor. İstediğiniz manevraları yapabiliyor ve çevre araçlardan en az şekilde etkilenebiliyorsunuz. Yolun açıklığına ve iki yolcuların sohbetine o kadar dalmışsınız ki benzin ışığınızın yandığını fark ettiğiniz an kaç kilometre kaldığını hesaplamanız imkansız. Yol açık bir şekilde devam ediyor. Beş kilometre ilerde benzinci için dönmeniz gereken bir sapak var ancak oradan sonra aynı yola bağlanmanız yüz kilometre alabilir ve o yolu tam olarak kestiremiyorsunuz.
Dönmezseniz sonraki benzinci için sapak otuz beş kilometre ilerde kalıyor ve bu arabanız için çok geç olabilir. Yolculardan biri acelesi olduğunu sonraki benzincinin kapandığını ve daha hızlı gitmeniz gerektiğini söylüyor. Onu dinlerseniz benzini bir an önce almalı ve yolunuza bilmediğiniz o yolda devam etmelisiniz. Diğer yolcunuz sakin, yolunuz üzerinde başka bir benzin istasyonu olduğunu düşündüğünü söylüyor. Yine de kötü ihtimalleri hesaplıyor ve seçim hakkını size bırakıyor. Yolculardan en az biri yalan söylüyor ise sürücü ne yapmalı?
0 notes
kurutulmusbiber · 8 years ago
Text
Kaygısız İnfaz
Hayatı kek kalıbı misali sadece yaşam boyu edindiğimiz tecrübelerin oluşturduğu sınırlardan ziyade başka kalıpların olabileceği düşüncesiyle algılamak zor geliyor bizlere.
İnsanları yalnız duygularımızın izin verdiği ölçüde yargılamak ve bir sonuca varmak kolay olan tercih. E zamanın da çok önemli olduğunu düşünürsek birini bir etiketle ilişkilendirmek için vakit kazanmak işimize de geliyor. Empati dediğimiz durum kendimizi karşıdakinin yerine koymak değil, onun durumunu onun gözüyle değerlendirebilmek. Bizim yaptığımız ise aynaya bakıp ben haklıyım kanısına varıp sonrasında aynadan kendimize bakıp yine aynı kusursuzlukta kendimizi haklı bulmak oluyor.
İslamiyet ile ilgili gelmiş geçmiş en güzel film “benim izlediklerim arasında” Anthony Quinn’in başrolünde oynadığı “Çağrı” filmiydi. Filmi izlerken Hz. Hamza’yı oynayan Anthony Quinn İslam’ı seçmiş midir diye sormadan edememiştim ancak sonrasında bir kaç yerde okuduğuma göre Quinn, kendisinin İslamiyet ile alakası olmadığını anlatmak için epey bir çaba sarf etmiş. Zira olmak zorunda da değildi ama bizler onu öyle görmeyi istemiştik.
Yahudi katliamını konu alan “La vita e bella" yani “Hayat Güzeldir” filminin Guido’su Roberto Benigni de ha keza yahudi değildi. Ancak bu aktörler rollerinin hakkını o kadar iyi vermişlerdi ki, insanlar onların rol yapmaktan ziyade inandıkları elbiseleri giydikleri için zorlanmadıklarını düşünmeyi seçtiler.
Hayatta kendisine verilen rolleri iyi oynayan insanları da gerçekten kötü, kibirli yahut halden anlamaz olarak nitelendirmek hepimizin hobileri arasında var. Henüz çocukken başlıyoruz gözümüzde baba figürünü sert bir model olarak bilinçaltımıza kazımaya. O yüzden insanları iş ya da okul hayatının dışında tanıdığımızda bir o kadar şaşırıyoruz. Seni hiç böyle tanımıyordum ya da sen de neler varmış yahu gibi söylemler artıyor.
İnsanları tanırken o kadar olay ve sonuç odaklıyız ki sanki tanıdığımız herkes biz onlarla tanıştığımız gün yaratılmışlar ve bizim hayatımıza girmekle görevlendirilmişler diye düşünüyoruz fark etmeden. Kitap okuma alışkanlığımızı kaybettiğimiz ya da hiç öylesi bir alışkanlığımız olmadığını düşündüğüm için daha bilindik bir yerden örneklemek gerekirse; Her insan bölüm bölüm çekilen bir dizi gibi yaşıyor hayatını ve biz onları bilmem kaçıncı sezonun bilmem kaçıncı bölümünde izlemeye başlıyoruz. Düşünsenize şu an en çok izlediğiniz diziye bir kaç bölüm ya da sezon sonra dahil olsaydınız onu çözmeniz için eski bölümlere biraz olsun göz atmanız gerekmez miydi?
Cevap: Gerekirdi. Çünkü o dizilerin hepsinin bir hikayesi var ve siz sadece izlemeye başladığınız bölümden hareketle gelecek bölümlerin kanısına rahatlıkla varamazsınız. Çok değil en azından eski bir kaç bölümü kendilerinden rica edip izleme fırsatınız olursa biraz daha fikir şekillenebilir kafanızda. O zaman insanları hangi kaygılarla hangi yargılarla değerlendirmeniz gerektiği hususunda daha net fikirlere sahip olabilirsiniz.
İnsanlarla tanışmanın özü isimlerini öğrenmek değil isminizi öğretmektir. Ne kadar dinlerseniz o kadar öğretirsiniz.
0 notes
kurutulmusbiber · 8 years ago
Text
Son Halini Görenler Gözlerine İnanamadı!
Bugünlerde sıkça rastladığımız pazarlama yöntemi olarak kullanılan başlığı okudunuz. Şimdi yazımıza geçelim.
Evet, belki o çok meşhur eski filmin ya da dizinin az ünlü oyuncusunun yıllar içerisinde uğradığı deformasyon ya da mutasyon örneğini görmeyi umdunuz başlıktan yola çıkarak. Ancak tıpkı o haberlerdeki gibi ben de size vaat edileni göstermek yerine ihtiyacım olanı göstermeyi tercih ediyorum.
Neden az ünlü diye belirttiğimi de açıklayayım, çok ünlü olsa sürekli göz önünde olacağı için geçirdiği tüm aşamalara aşina oluyorsunuz genelde. Bu noktada aşina olduğunuz için mi çok ünlü yoksa çok ünlü olduğu için mi aşinasınız ayrı bir mevzu. 
Başlık böyle olmuşken size daha tanıdık ama bir o kadar da uzun süredir görüşme fırsatı bulamadığınız, oturup adam akıllı hasbihal edemediğiniz fotoğraflar üzerine konuşsak nasıl olur ?
Okumayı ilk öğrendiğiniz zamanlara gitsek mesela, parlak bir çocuk olmak önemli değildi belki de parlak bir hayal etmek için. Ya da öğretmen size kızdığında onu ne kadar yanıltabileceğinizi içten içe biliyordunuz o zamanlar. Bir şeyleri değiştirmenin kolay olduğu zamanlardan bahsediyorum. Sahi büyüdüğünde ne olacaksın sorularının cevabı yerini buldu mu? Sınıfınızdan astronot arkadaşlarınız var mı mesela yoksa o yaştan başladık mı elde edemeyeceğimiz şeyleri istemeye. Elde edilemezliğin cazibesi midir bizi “Astronot olacağım” diye konuşturan yoksa olağan şeylerin hiç ilgi çekici olmaması mıdır bilinmez. 
Şu bilinir ki o hayallerinizin fotoğrafı olsaydı eminim onların son halini görenler de Altıncı His filminin başrolündeki çocuğun son halini görenler kadar şaşırırdı. Aradığınız adamı ya da kadını buldunuz mu mesela? Ya da evlenmeyeceğim asla deyip de “İstanbul’da kira fiyatları almış yürümüş yahu” diyenlere mi karıştınız. Kendi problemlerinizi başkalarına yıkmanız dışında her şey değişti hayatınızda ama hala o istediğiniz sıçramayı yapamadınız. Ne tutuyor peki sizi?
Hemen şu an bilgisayarın ya da telefonun başından kalkıp o sevdiklerinizle istediğiniz hayatı kurmak için yola çıkmaktan sizi alıkoyan ne? Para mı? Bu hayallere sahip küçük bir çocukken ne kadar paranız vardı? Zaman mı? Hala önünüzde yaşamadığınız ömrünüzün geri kalanı duruyor. Kimseyi ikna edememek ise sizi korkutan, sadece kendinizi ikna edip tek bir adım bile atabilir misiniz? Bu karanlıkta ayağınıza bağladığınız taşı atmak ne kadar zor olabilir?
İmrendiğiniz tüm hayatlar bir bedel ödediler. Bu bahsettiğim hayatlar hayalleri için bir yola çıkmış insanların hayatları. Siz ise satın alındınız. Dünya, onun isteği dışında hareket etmemeniz için sizi satın aldı. Onun verdiği imkanlar dışında hayal kursanız bile fark etmez yalnızca elinizde olan ile yetinmenin tadını yaşayabilirsiniz.
Hayal kurma yeteneğimiz kayboluyor. Yarın farklı bir güneşin doğuşunu izlemek için kendinize bir sebep verin. Saatlerdeki rakamlara takılmayın. O rakamlar gökyüzüne bakarak saatleri hayal eden insanların ürettiği bir araçtı sadece.
Nereye giderseniz gidin yanınıza aldığınız çantanızın bir gözünde hayalleriniz olsun. Gerçeğe dönüştürebilecek fırsatınız bir gün olursa eğer, şurada bir yerde olacaktı diye hep aklınızda olmazsa hayattan “e kendini de unutsaydın” tepkisi almanız mümkündür.
Bu da internette çok popüler olmayan bir Yiğit Özgür karikatürüdür.
Tumblr media
0 notes
kurutulmusbiber · 8 years ago
Text
Sevgi aptaldır çünkü sorgulamadan ve alelade ortaya çıkıp, tüm gerçekleri görmezden gelerek varlığını sürdürebilir
Nefret ise bir zeka ürünüdür çünkü olaylar arasında sebep sonuç ilişkisi kurmuş ve duyguların gölgesinde mantık kararlılığı ile ortaya çıkmıştır. Gerçekleri önemser ve kendisini etkilemesine izin verir.
0 notes
kurutulmusbiber · 8 years ago
Text
Hiç Oralı Olmadığımız Şeyler Var
Tumblr media
Hayatın bir giriş, gelişme ve sonuçtan ibaret olduğunu düşünebilir miyiz ? Var olan ya da hayal edilen her şeyin bir başı ve sonu olduğunda çoğunlukla hemfikiriz ama biraz hemfikir olmadığımız ya da kendimizden başkasıyla pek de rahat paylaşamadığımız şüpheler hakkında konuşursak nasıl olur ?
Anlamını bilmeden kullandığım kelimelerin başında sevgi geliyor. Anlamını bilmediğim diyorum çünkü insanlık tarihinde o kadar çok anlam bu kelimeye yüklenmiş ki, harfler bile dayanamamış ve eğilip bükülmüşler genel olarak. (bknz: S). Her kötülüğün insan tarafından üretildiği aşikar olduğu halde dünyayı kurtaracak gücün yine de sevgiye atfedilmesi de acımasızlığın ta kendisi.
Sevgi dediğimiz şey (bana göre) alelade duygu değişiminin yokluğu. Yani karşınızdaki kişiyi, varlığı ya da hayali artık her neyse tanıdığınız andan itibaren hissettiklerinizi yanıltmaması halinde sevgi devam eder. Sevginin evrilebileceği en yakın duygu durumu hasret yahut hayal kırıklığı iken biz bunu olağanüstü kollektivite ile dünyanın kurtarıcısı görmeye meraklıyız. Hayır ama işte hayır. Sen dünyada sadece bir kişisin fazlası olmaya çalışma. Sevgi dediğin o çok güçlü bel bağladığın kötülüğe karşı savaşan en yüce savaşçı hatta ak gandalf olarak gördüğümüz fenomen ise içimizdeki insan algısının tahammül seviyesinden geçiyor. İnsanları az seven kişi kendisine en az tahammülü olan kişidir. Bak nasıl da emin konuştum neden çünkü bu konuda başkasının nasıl düşündüğü çok da umrumda değil. Bencilim ama en azından bunun farkındayım. Kendisine derken de tam olarak kendisini kastettim. Özüne tahammül edemiyorsa insan başkasına hiç edemez. Kusurlarına ya da iyiliklerine tahammül edemediği kişiyi de yakınında dahi istemez sonuç olarak. 
Hepimiz ucundan narsistiz bu hayatta ama itiraf edebilenlerimiz ukala edemeyenlerimiz ne alaka olup devam ediyor yoluna. Narsist öykülerimizde bile yanımızda yöremizde olmasından hoşnut olduğumuz veya varlığı diğer insanlardan daha motive edici olan insanlar edinebiliyoruz. Kim o insanlar diye bir düşünsenize ? Arada topu yazının muhattabına atışım kendi hatırlama çabama süre kazanmaktan ibaret. Şöyle ilginç bir vaka var yazının muhteviyatına daha ilişkin ve yazma sebebime daha ilişkin bir farkındalık. Farkındalık dediğimde tam mana oturmadı sanki. Aslında bir farkında olmayışın farkındalığı. Kimi insanlar vardır, nasıl tanıştığınızı hatırlamazsınız. Onlarla nasıl tanıştığınızın önemi yok demek istemiyorum. Belki belli açılardan yok da ancak değinmek istediğim bu değil. Bazı insanlarla tanışmayı planlamamışsınızdır ama hayatınızın bir kritik o evrenin size kıyak yapasının geldiği bir an içinizden geçirmişsinizdir ya da dilek tutmuşsunuzdur. Bu insanlar o dileklerin gerçeğe dönüşmesidir. Belki de ihtiyacınız olmuştur fark etmeden ve o kişi sizin hayatınızda varlığından haberdar olmadığınız bir boşluğu doldurmak üzere çıkıvermiştir karşınıza. 
Her duygunun iki farklı tarafı var. Tek bir sevgi de yok tek bir aşk da. Farkına varışlar ve farkında olmayışlar var sadece. Yok mu ?
0 notes