mugedemirozu
mugedemirozu
MugeDemirozu
70 posts
Anne, titiz, matrak. Philips Avent'in kurumsal blog'u hamileveanne.com'u 7 yıl yazdı. Nisan 2013 - Ekim 2015 arası HT Hayat'ta anne- çocuk- gebe yazıları kaleme aldı. Yazı işleri kendi olsun, yazıyı kendi yayınlasın, yazı gününü kendi belirlesin, bir de keyfince yazabilsin diye...
Don't wanna be here? Send us removal request.
mugedemirozu · 2 years ago
Text
eski yazılar nasıl bulunur ki?
0 notes
mugedemirozu · 8 years ago
Text
Zehirsiz Kıyı
Vaktiyle Enez’de bir kampa gitmiştim. Türkiye’nin sınırdan önceki son kıyısı olan bu sahil beldesinde inanılmaz güzel ve saklı bir kamp vardı. Bilenler bilir, Meriç’in civarı olduğundan nehirli, flamingolu, envai çeşit hayvanın denize karıştığı bir kıyıdır Enez.
İşte tam orada, sivrisineklerin yumruk boyu olduğu bir yerde, bir üniversite kampındayız. Biz sağdaki kapıdan tesise girerken, bir gelincik de soldan ormanına kıvrılıyor. Ortam salaştan hallice, ama betondan ve kimyasal olandan o kadar sıkılmışız ki, o salaşlık ilaç geliyor plastik yorgunu bedenlerimize.
Orasında güller, burasında sincaplar olan kampta kötü olan tek bir şey var: İnsan müdahalesi. Temizlik yapacağız diye ortalığı çamaşır suyuna buluyor görevliler. Oğlum Çınar bebek, ben 2. kez yeni anneyim. O’nu doğal olmayandan korumak üzere Lohusa Kafası yemini etmişim. Kokuyu duyunca yemekhaneden kesiliyoruz.
Tumblr media
Ama yalnız değiliz: Akademinin tıp bölümünden hocalar komşu bizim bungolova. Hiç unutmuyorum, Tıp Profesförü olan beyefendi bir gün dayanamayıp dayanmıştı idarenin kapısına. “Siz temizlik yaptığınızı sanıyorsunuz ama aslında hata yapıyorsunuz. Değil temas etmek, solumak bile zararlı bu çamaşır suyunu. Bu kattığınız miktar bakterileri öldürmediği gibi, yararlı olan her şeyi de öldürüyor,” demişti.
Tumblr media
Öldürüyordu hakikaten. Ben taktığım annelik brövesiyle konuya hakimdim zaten. Çamaşır suyunu evden çıkaralı çok olmuştu. Zaten alerjik olan tenim, şişesini elime almaya bile izin vermiyordu. Markette incelemek için elime alacak olsan, derim bir fiile dönüyordu: Kaşınmak.
Tuvalet temizliğini sirkeye, mutfağı karbonata emanet etmiştim. Hata kaza değdiğinde giysilerimi renginden süren şeyin, beni ve ailemi sağlıktan süreceğini biliyordum. Klozete girince beni rahatsız eden şey, gittiği yerde doğayı tüketiyordu.
Tumblr media
Çocuğumu salacağım o doğayı nasıl zehirleyebilirdim? Temizlik istiyordum evet, ama sivrisinkeleri yumruk boyuna getirebilen zehirsiz hayatı daha da çok.
Tumblr media
Ya sen, senin temizlikte sınırın nere? Son kıyı hangi reçetede?
0 notes
mugedemirozu · 8 years ago
Text
Flamenko Ayakkabısı Nereden Alınır?
Mikrop...  İnsanın kanına giren, ruhunda nabız gibi atan, oksijenini yiyip bitiren şey, yaptığın her şeyi bir şekilde etrafına ilmeklediğin, seni kendine mecbur bırakan itki. 
Ya da hobi kimilerince.
Yıllarca masum bir aymazlıkla karşısına ‘kitap okumak’ yazmıştım “Hobiniz nedir?” sorularının. İyi niyetli ama eksik bir cevap olduğunu, yolum Flamenko ile kesişince anlayacaktım.
Tumblr media
Boş zamanının aktığı yeri ele geçiren, seni kendi bina edeceği varlığa sürükleyen şey olduğundan; ancak mikrop diyebilirim ben ona. Kimilerince tutku.
Tutku, kendi dışımda bir nabız gibiydi yıllarca oysa. Kendimi onun tüm buyruklarına karşı gelecek bir disiplinle donatmıştım:
Tüm ergen heyecanlarına boşverip, kapağı kültürünün parçası olmayı çok istediğim ODTÜ’ye atmıştım. Ekonometriden boğulan ruhum, şiirle imtihan vermeye başlamıştı. Ve tutku olduğunu düşündüğüm başka türlü şeyler ya da kimselerle...
Yine de aklım, disiplinle kol hizasında kalmış, akademiyi tüm tutkuların ötesinde tutmuştum. Arkadaşlarımın “Basalım bu şiirleri Mügeeee” nidası altında, beni İngiltere’ye yollayacak bursu kazanmıştım.
Sanki sağ omzumda analitik bir melek duruyordu da, kendimi sırılsıklam baharlara vereceğim, soldaki meleğe galebe geliyordu her defasında.
Askerdim yani, çelik gibi! Bilmediğimse içimde atan o nabzın gitgide güçlendiğiydi. 
Çocuk sahibi olduktan, eşimi çok sevdikten sonra, daha da kalınlaşarak baş verecekti ruhumda. Kendimle bir hesabım vardı: Ya ben kendimi yenecektim, ya kendim yere serecekti beni.
Tumblr media
Flamenko’ya başlayana kadar barışmayan sağımla solum, mahir bir ustanın elinden çıkma çivili topuklarında buluşmuştu.
“Ruhunda kazanan yok” diyordu dans, “bak beraberken güzeller”. Ne sadece bir omzunsun sen, ne öteki. Sağdakini vuruyorsan, soldakiyle tamamlayacaksın kendini.
Savaş değildi ki hayat, sağımla solumu harman edip örecektim kendimi.
Flamenko Ayakkabısını Nerden Alırım?
Kalçana oturan eteğin varsa ne ala. Ama ayakkabıların yoksa olmaz, o dans çıkmaz. Mutlaka ayağına göre yaptıracaksın çivili topukları.
Racon bu: @lomejorshoes ayakkabıların yoksa, nabız gibi vurmuyor Flamenko.
youtube
Tanrı biliyor ya, ayakkabıları deneyerek almak, sipariş üzerine yaptırmamak konusunda oldukça kastım:  
İnternette yurtdışından sipariş verebileceğim yerlerin tozunu attım.  
Kadıköy ve Beyoğlu'ndaki ayakkabıcıların namını araştırdım.
 “Hoca’nın Ankara’da yaptırıyoruz” tavsiyesine n tane alternatif aradım.
Ayakkabı dediğin denenip alınırdı çünkü, milimetrik kağıda vereceğim sipariş fikrine ısınamamıştım.
Burnumun dibinde, İstnabul’un göbeğinde Avrupa Yakası’ndaki namlı bir ayakkabıcıdan 2 haftada alamadığım ayakkabıyı; 3 günde Ankara’daki ustasından aldım. Randevulaşmak imkansızdı Avrupa Yakası’ndaki havalı Latin ayyakkabısı tedarikçisi yerle. 
Bir de bana ‘bazı konularda inadın boşuna olduğu’ nu gösterecek hayat dersine ayacaktım.
Şimdi süreç aynen şöyle işliyor. 1. Instagramdan @lomejorshoes sayfasını beğeniyorsunuz. 2. Ayakkabı modellerine göz atıyorsunuz. 2 topuk boyu var 5 ve 7 punto. Normal hayatta topuğa alışkınsanız 7 sipariş etmeniz tavsiye ediliyor, değilseniz 5. 3. İki çeşit malzemeden birini seçiyorsunuz: Deri ve süet. 4. Milimetrik kağıda sağ ve sol ayaklarınızı çiziyorsunuz. Burada ipucu şu: Kağıdın üzerine ayağınızı tam basıyor ve tam karşıya bakıyorsunuz. Elinde kurşun kalem olan başka biri almalı sizin ayak konturunuzu. Yoksa hesap şaşıyor, gelen ayakkabı ayağınıza yarım numara farklı oluyor. Bu aşamaya ne kadar özenirseniz, sonuçtan o kadar memnun kalırsınız.
Tumblr media
Ve sırasıyla görseldekileri yapıyorsunuz. Ustasından modele göre farklı renk bağcıklar göndermesini de rica edebilirsiniz. 
Ben ilk başta 5 punto süet ve bağcıklı bir model tercih ettim. Rengi kırmızı olduğundan gösteride harika durdu. Bir artısı da dansta ilk başta çok zorlanmamak oldu. 
Çünkü deri model önce ayağa çok sıkı geliyor, zaman içerisinde açılıyor. Bir ay “yahu bir hata var bu işte” dedikten sonra tam ayağınıza göre Sindrella ayakkabısını bulmuş oluyorsunuz ve çıkarmak istemiyorsunuz.
Süet ilk anda cuk oturuyor ancak zaman geçince bir miktar açılıyor ve flamenkonunun taka da tuka diye vurmaları sırasında bir tık gevşek gelebiliyor.
Tumblr media
Nerden mi biliyorum? Ayağa göre tasarım ayakkabının keyfini aldıktan sonra bir tane de mavi renk, deri ve 7 punto modelden sipariş verdim. İşim gereği katıldığım lansmanlara, kızımın bale gösterisine, veli toplantısına, arkadaş kahvesine hep onu giyiyorum.
Ayakkabılar ne kadar zamanda bana ulaşır? Biraz işlerinin yoğunluğuna göre ama benim ayakkabılarım siparişimi takip eden 2,5. gün içinde bana ulaştı. Ayakkabılarınızı İspanya’ya gitmişken deneyip de almayacaksanız, burası için en iyi tedarikçi burası bence, mahir ustasının farkı ile. 
0 notes
mugedemirozu · 8 years ago
Text
Kaderiniz Bir Renkte Mi Gizli?
Sağ gösterip sol vuranlardan mısınız? Yani mesela aslında dışa dönük durup, kallavi bir içe dönük olanlardan?
Renginiz serin bir maviyken, millet sizi ateşli bir kırmızı gibi görüyor olabilir mi mesela? Siz sakin sakin akarken, başkalarının gözünde bir volkan gibi patladığınızı bilseniz, hayatınız daha kolay olmaz mıydı?
Tumblr media
Tara Kitap davetiyle Leyla Erbil’in girmese hayatıma, “YaĞ NeĞdennn?” diye soracağım başka onlarca benzer minik soru olacaktı belki.
Hayatım algılamalar nezdinde kolay olmamıştı çünkü.
Ben ki ömrüm boyunca bir şey (mesela içedönük) olup, başka bir şey (mesela dışadönük) olarak algılanmaktan mağdurdum: “Biz de seni uzaktan snob sanıyorduk” bana yapılan itirafların top 10’unda ilk sıradadır mesela.
Mağduriyetim yalnızca algılamalarım nezdinde kalmıyordu tabii. Bazen de karşımdakini değerlendirirken yanılıyor; hatalı isimlerde duraklama yapıyordum. Niye? 
Bir tür renk körüymüşüm, ondan mirim. Kanım ısındı/ısınmadı mevzuunun ana sebebi, bize bir karakter dikte ettiren 4 ana renk grubuymuş. 
Tumblr media
Kırmızlar ateşli, güçlü, dik duruşlu liderler
Maviler analitik pragmatistler
Sarılar bence burçlardan ikizler
Yeşiller dost canlısı harmoniciler.
Ne olduğunuzu bilmek kadar, nasıl algılandığınızı da bilmenin faydalı olcağını düşünler için kolay anlaşılır bir rehberlik kitabı Leyla Erbil’in kaleme aldığı  Tara Kitap’tan çıkan“Kaderinizin Rengi Karakterinizde Gizli”.
Kitap renginizi saptamanıza yarayacak anket soruları ile başlıyor. Karakterinizin renk kombinini bulduktan sonra iletişim konusunda nasıl kazanımlarınız olabileceğine dair öneriler okuyorsunuz.
Tumblr media
Kurumsal satışçıların hayli aşina olduğu bu karakter analizi sistemi, yaşamınızı 5 bölüme ayırmanızı tavsiye ediyor: Kendiniz, aileniz, iş hayatınız, sosyal hayatınız ve aşk hayatınız. Sonra diyor “renk-karakter analizinizi elinize alın ve bu alanlarda tek bir standart üzerinden mi yoksa değişken bir sıralama üzerinden mi iletişimde olduğunuzu tespit edin. Yaşamının bu alanlarında hangi sıralamanın sizi mutlu edeceğine karar verin.”
Kadın ve anne dostu yayınevi Tara Kitap’a sayesinde tanıdığım Leyla Erbil’in yaşam öyküsü bir renkten başka bir renge uzun atlamalarla dolu.
Tumblr media
Kitabın sonunda okuduğum kişisel hikayesi Mardin’de oldukça ataerkil bir ailede başlıyor. Ben bunu izlemiştim yahu diyeceğiniz hikayesindeki baskılar bir dizi setinin parçası değil yazık ki. Yenilmemeyi seçen, kurban olmayı reddeden tüm kadınları düşünerek okudum bir renkten bir başka renge uzun atlamalar yapan hayatını. 
Anneler İçin Hap Bilgi:
Buluşmanın bence en altı çizilesi cümlesi şuydu: “Anne ve çocuğun rengi genelde zıttır ve bu bizi çok zorlar.”
12 yaşına gelene kadar bizim auramızda yaşayan çocuğumuzun renginin bizim zıttımız olması kaderin cilvesi olsa da, anne çocuk ilişkisini daha yumuşak bir palette inşa etmek mümkün. Çare için bkz kitap. 
Okullardaki rehberlik öğretmenleri de bu kitabı kütüphanelerine ekleseler negzel olurdu değil mi?
Peki senin rengin ne hemşire? 
Dışarıdan bakılınca göründüğüm kırmızı kadar, analitik bir maviyim iç dünyamda. Geçtiğimiz yıl mor olan tüm “top”ları kendime bluz bilmem bundan mı acaba?
0 notes
mugedemirozu · 8 years ago
Text
Işığın Yolundan Çekilebilmek
Dün Divan Otel’de düzenlenen HtHayat seminerindeydik. Konu bağlanmaydı, konuk Işığın Yolu kitabında bağlanmayla ilgili bilgileri roman kurgusu içinde aktaran Nilüfer Devecigil.
Tumblr media
Öksürüğünü sinesine basıp karşı yakaya yollanan ve korkarım videolarda çıkan o kuru sese sahip biri olarak, seminerden belli beklentilere sahiptim. Nilüfer’i defalarca dinlemiş, sayesinde kendime bir  bağlanma haritası oluşturmuştum vaktiyle zira. 
Çoluk çocuğun yanındadır Nilüfer mesela. Çocukta sorun varsa, davranışa değil, davranışı oluşturan nedene bakar. Onu da ya aile içi ilişkilerden müteşekkil çevrede arar, ya da annenin karnında. Problemli davranan çocuk mağdurdur. 
Tumblr media
Bunun için de bağlanmalara bakar: Güvenli mi bağlanmış, karmaşık mı, karma mı, kaçınmalı mı? 
İlk yıl çok önemli diyordu dün bir de yine.
İlk yıldaki güvenli bağlanma konusunu halledebiliyorsak, ikinci yıldaki patron kim konusuna mezun olabiliyorduk ancak.
Bunu hakkıyla anlayabilmek için, 12 aylık bebeklerle yapılmış bağlanmanın türlerine ilişkin deney videolarını izledik. Ekranda ağlayan sizin değil de, başkasının bebeği olsa da; miniciklerin ağlamaya dökülmüş imdat çağrılarına dayanmak oldukça zordu.
Daha zor olansa, bazı bebeklerin ebeveynlerine güvenli bağlanmadıklarını, onları odada deney için yalnız bırakan annelerinin ardından gitmek yerine, ellerine verilen oyuncaklarla ilişkide kalırken görmekti. Bu bebeklerin sonraları sevdiği kadına değil de; arabasına, katına bağlı ıssız adamlar olarak görecektik elbette.
Dinleyen açısından zorlu sınavsa, çocukları için doğruyu öğrenmeye çalışırken kendi çocukluklarının kurban olduğu yanlışları görmekti.
Bir tanesine tuvalette gözyaşları içindeyken dek geldim seminerden sonra. Kendi annesi onun yanındaydı, ama evde yapılacak işler daha ondan öncelikli geldiğinden, güvenli bağlanmadaki anneyi bulamamıştı. 
Bulamadığınız şeyi veremezsiniz diyordu Nilüfer salonda nazikçe.
İçinde tuttuğu uçuruma rağmen, bu cümle kaderiniz ya da karakteriniz olmak zorunda değil diye de ekliyordu.
Güvenli bağlanmayan bebeklerin, güvenli bağlanamadıkları bebekleri oluyordu tamam, ama bu düzeliyordu döngü farkıdalıkla müdahale görürse. Farkında olur ve ilişkide kalırsak, genler değil, kader değil, biz belirliyorduk kendi çocuğumuzla yaşayacağımız bağlanmanın çeşidini.
Ne yapacaktık peki? 
Çocuğa öncelik verecektik, evden gelince çok aç olan karnımıza değil, mesaide bitmeyen ve zaten aslında hiç bir zaman kapanmayan o dosyalara da değil. Oyuncu olacak, onun isteklerine şefkatle ve o talep ettiğinde cevap verecektik. Dokunacak, gözlerine bakarak konuşacaktık. Ve bu basit şeylerin neleri düzeltebileceğine şaşacaktık sonra.
Sevildiğini bilen, şefkat gören çocuk iyileşir. Bunu yaparken farkında olursanız, içinizdeki yaralı çocuk da iyileşir.
Kendinizi kendi geçmişinizle gölgelemeyin. Şefkat vermek kadar, almayı da bilin. Hem yalnız hem de birlikte olabilmeyi unutmayın ve ihtiyaçlarınızı müzakere edebilin.
Işık yaradan girmek için kendine bir yol arar. Bu yolu içinize sevdiklerinizle beraber açın.
Tumblr media
Seminerden Notlar: 
Sevgili Okuyucu, 
Artık malum canlı yayınlar var. O nedenle seminerleri burada kelime kelime anlatmıyorum. Arzu edersen HtHayat’ın videolar sayfasında kaydı bulabilirsin. 1 -2 güne yüklenmiş olur. 
Nilüfer’in eski ama asla eskimeyen canavar gibi seminer notlarını okumak isterseniz burada, burada, burada ve burada. Evet o vakitler canlı yayınlar yoktu, bloglar da dutluk. 
Bağlanma konusunu azıcık daha kurcalamak istersen takibe alabileceğin isimler nörobilimci Dan Siegel ve Maryland Üniversitesi’nden Dr. Jude Cassidy. 
Major yapmıyorsan niye okursun bilmiyorum ama şu adres de var: www.psychology.sunysb.edu. Bence buraları Nilüfer okusun, biz onun Işığın Yolu kitabını. Yalnız onun önsözünü yazdığı “Oyun Oynama Sanatı” ve “Ey Travma Bizden Uzak Dur” da listemde. 
Seminerin mimarı Damla’nın şu yazısı da okunmalı bence. 
Sevgi ve şefkatle conem, al da ver de. 
0 notes
mugedemirozu · 8 years ago
Text
Gülüşüne Benzeyen Bahar
İlk sevgilinin gülüşüne benzer Bir Nisan havası değil mi esen? Zincirlere, kelepçelere inat, Kanatlarımı açmak zamanıdır; Allah’a ısmarladık kaldırımlar.*
Tumblr media
İstanbul’un kaldırımlarına veda edip çıktık biz de Riva Yolu’na. Beni şehrin dışına götüren otobüs camı, manzarada gördüklerimi içime, içimdekileri de geveze bir sese taşıyordu.
Ne vakit aksim düşse camlara, başlar bir iç hesaplaşma amansızca. 
Hep tetikte durduğum şu İstanbul’u, canımın içi çocuklarımla daha da ağırlaşan gelecek kaygısını, başka yerlere mi gitmeli sorgularını bir omzum; baharın yalnızca bu coğrafyada sahip olduğuna hükmettiğim tazeliğini, bir salatalığı kırdığınız andaki sese benzer çıtırtısını, gelincikleri ve ince belli bardaklara sarmayı sevdiğim parmaklarımın teklifsiz aidiyetini, ne bileyim aileyi, dostları ve tüm arabesk sevinçlerimi diğer omzum sırtlamış konuşuyordu.
Ne zaman kırlara çıksam, çatık kaşlarım iznimi almadan dışarı kaçan bir boş vermişlikle aralanıyordu.
Tumblr media
Bahar diyorum, insanı delirtiyor muydu?
Bir yaprak insanı kendinden kurtarıyorsa eğer, varsın her yer yaprak olsundu. Bahar evime hoş gelmişti, baş köşeye buyursundu.
#cottonboxabahargeldi diyecektim, bak şu bahar klavyeden neler savurdu.
*Cahit Sıtkı Tarancı, Bahar Sarhoşluğu
Riva Buluşması Hakkında
Cotton Box Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Turgut’un ev sahipliğinde gerçekleşen buluşmada Bloggerlar bir aradaydık. Annelik, mutfak ve dekorasyon alanında bana ayrı ayrı dünyaların kapısını açan, yeni dostları tanımamı sağlayan bu güzel gün için Karnaval İletişim’e teşekkür ederim.
Tumblr media
CottonBox Hakkında Bebeklerin hassas ciltlerine özel üretilen ve tüm alerji testlerini geçen ürünleri nedeniyle çok sevdiğim Cotton Box ürünlerinde %100 pamuk ipliği kullanılıyor, benim için en önemli bilgi bu. Bir de sağlıklı ürünlerine kolay ulaşalım diye www.cottonbox.com.tr'yi açtılar sağolsunlar. Yapraklı, bahar dallı, marin temalı yetişkin tasarımlarını zaten çok seviyorum. 
Eski YK Başkanı Nihat Turgut’a selam yollamadan bitirmeyeyim yazıyı. Kendisinin yeri her daim ayrı.
0 notes
mugedemirozu · 8 years ago
Text
Ve Satürn’ün 1 Tur Atar
Yaz babam yaz. Niye? 1 gün okusun diye. 
Biliyorum en çok o okusun istiyorum. Her şeyi en doğru yapmaya çalıştığım ilk annelik kilometrelerimde yapamadıklarım için, artık en iyi olmaya boş verdiğim şimdiler için. 
Onu hep sevmeye devam ettiğimi bilmesini istediğim için...
Kıvrık kirpiklerinin arasından bakan gözlerinin karasını, en aşkla sevdiğim çakır gözlerden bile çok sevdiğimden, koca bir günce tutsun istiyorum elinde. Bana atarlandığı ergenlik yıllarında açar da okur inşallah diye. 
Tumblr media
Çocuk sahibi olduktan sonra annesinin akrebinden, yavrusunun yelkovanı olmaya doğru geçiyor insan.
Sevinçlerini, yorgunluğunu, istediklerini, hedeflerini hep o minik akrebin gösterdiği yöne doğru kovalamaya; yıkılmaz bir Çin Seddi’ni böğründe bir yere inşa edip, hayatla oradan savaşmaya; ikinci çocuğu yaparken, 40 yıl sonraki takvim sayfalarını hesaba katmaya...
Küçük bir el tutunca avucunda, dönüşüyor insan: Kendi avucunu kocaman buluyor birden. Sancısı daha dün gelmişken, bir de bakıyorsun 7 yıl geçip gidivermiş gökyüzündeki yörüngeden.
İyi ki doğdun Gökçe. Çocuklar olmasaydı, anneler hep cüce kalırdı akrepler gibi. Siz mumları üflerken, biz kovalıyoruz düşlerinizi.
1 note · View note
mugedemirozu · 8 years ago
Text
Kim West Türkiye’de
Yer gök onun elektrik mavisi gözleri ve sarı saçlarıyla yan yana duran, ona doğru 10 derece eğilerek poz veren anne yüzüyle doldu. Hepsi de mutlu. 
Tumblr media
Neden? Birinci çocuğunda ‘Biz bağlanmacıyız cağnımmmm,’ diyenlerin çoğu ikincileri onunla uyuttu da ondan. Birincileri de onunla uyutan pragmatikler de var elbet. 
Ben aklı sonradan gelenlerdenim. 
Ama yalnız değilmişim. Uyku eğitimi lafından şiddetle nefret ederken yani... Lakin haksızmışım! Pedagoglar da sevmiyor, biliyorum; ama Kim West de buna eğitim demiyor zaten. Gentle coaching diyor, yani koçluk, hem de en hassas ayarlısından.
Ön yargılarımızı bir tarafa bırakır ve onun önerdiği şemanın içerisinde 3 hafta geçirmeyi göze alacak olursak, en olmaz dediğimiz şeyler olmaya başlıyor: Bebeklerimizin gündüz uykuları olması gereken süreye uzamaya, gece uykuları da kesintisiz olmaya başlıyor.
Peki bu nasıl olacak? 
Uyku Meleği olarak tanıdığımız Seride Samurkaş’ın ortaklarından olduğu Etiler’deki Uyku Meleği Merkezi’nde Kim West, çocuk doktoru Gökhan Mamur ve Blogger Anneler olarak bunları konuştuk:
Tumblr media
Öncelikle bir rutininiz olacak ve bunu düzenlemeye gündüzden başlayacaksınız.  
“Hangi yaş, ne kadar ve ne sıklıkta uyumalı?” sorusunun şemasını çıkarmış Kim West. Gelince buraya ekleyeceğim. O zamana kadar şemayı okurken bilmeniz gereken önemli satır başlarını paylaşayım:
Şemalar ortalamaları verir, çocuğunuz sağlıklıysa ve herhnagi bir medikal sorun yoksa bu ortalamaları referans alın. Yatma vaktini uykuda olması gereken zaman olarak okuyun, yatırmaya başlamak için hazırlık yapmak değil. 
Bir çocuğun uykusunu neler baltalar?
Uykuya geç yatırılması, öğlen uykusunu düzgün uyumaması, gece yatağa çok yorgun ve nerdeyse uykuluyken yatırılması. 
Bunlara maruz kalan çocuk gece boyu uyanır, sizi de uyutmaz.
Uyku sorununu çözmek isteyen anne babalar için dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ne? 
Tutarlı olmak. Bir programınız olsun ve bu programa uymak konusunda tutarlı olun.
Uyku eğitimini ne zaman verelim? 
Bir bebeğe uyku eğitimi vermek için en uygun ve en kolay zaman bebeğiniz 6-8 aylıkkendir. 9-10 ay arası ikinci penceredir. Bundan sonra uykuyu tesis etmek gittikçe zorlaşır.
Uykuyu etkileyen ikinci önemli parametre nedir?
Bebeğin mizacı uyku eğitimindeki ikinci önemli parametre. Bu arada yüksek IQ’nun daha çok uykuya ihtiyacı olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. Şayet siz tutarlı davranamadıysanız, uyku işi gittikçe bir kördüğüm halini alıyor.
Başka ne bilelim? 
Bebek ufaksa, gündüz uyuyacağı ilk uykunun geceki REM kalitesinde ve çok önemli olduğunu.
Çocuğumuz büyükse, mesela bizi çileden çıkarmaya başlayan bir ergen olmuşsa uyku hala önemli midir? 
Hem de nasıl! Yapılan son çalışmalar ergenlik dönemindeki hırçınlıkların az uyumayla bağlantısını çıkarmış bulunuyor. 9 saat uyuyan çocukların daha az hırçın olduğu saptanmış. 
Yetişkinler için de 6- 7 olarak belirtilen uyku süresi yine 8 saat olarak revize edilmiş. Çok yorgun ve depresif hissediyorsanız muhtemelen olması gerekenden az uyuyorsunuz.
Bu arada TV, iPad, iPhone her türlü ekran yatmadan 2 saat öne kapanmış olmalı. Aksi takdirde uyku kalitemiz %25 oranında bozuluyor.
Arabada uyuyakalan çocuğu ne yapalım? Bekleyelim mi, yatağına mı koyalım? 
Kimi çocuk koltuktan alınca uyanır, kimi uyanmaz. Bunu ne belirliyor? Kaçırmamız gereken belli bir dakika var mı, diye sordum Kim West’e. Bebekle mobil olmuşken uykuyu en çok baltalayan konum buydu çünkü. 
West der ki, “Bu kaçıncı dakikada ne yaptığından ziyade çocuğun karakteriyle ilgili. Kimi çocuk uyanıyor kimisi uyanmadan devam ediyor.” Şayet sizinki uyanan bir bebekse, felaket uykusu olarak anılan uyku süresini aşmanızı ve arabada beklemenizi öneriyor Kim. Yani en az 45 dakika daha o arabada dursanız iyi olur sevgili anneler.
Tumblr media
Notlarım buraya sığmayacak kadar çok. Bugün konuştuklarımızın tümünü dinlemek isterseniz, buradan buyrun:
https://www.facebook.com/uykumelegi/videos/1386718434723171/
Şunu söylemeden yazıyı kapatmak istemedim:
Uyku eğitimi fikrinden nefret ediyorsanız, uykuyu etkileyen parametreleri keşfetmeye mesafe almış oluyorsunuz. Kim West ve Seride, annelerin bu yolda düşebileceği tuzakları ve bu tuzaklardan nasıl kaçılabileceğinin harika bir haritasını çıkarmışlar.
Size koçluk yapmak için bekliyorlar ama sahada golü atması gerekenler tabii ki siz ve çocuklarınız.
0 notes
mugedemirozu · 8 years ago
Text
Karton Şehir
Memleketteki en şahane drama sahnesine sahip olan Zorlu Holding’in, çocukları tiyatro ile buluşturmak için düzenlediği öykü yarışması 234 öykü ile finalize oldu.
İlk 10’a kalan öykülerin kitaplaştığı serüven, 1. seçilen Gökhan Kzıklı’nın Karton Şehir adlı öyküsünden yola çıkılarak tiyatroya uyarlandı.
Şöyle başlıyor öykü: 
“Yaz tatilinde o kadar sıkıldım ki, sonunda annem ile uğraşmaya karar verdim. Annemi mutfakta, iş yaparken, alışverişte, bilgisayar başında hep rahatsız ettim.”
Dünya Tiyatrolar Günü nedeniyle davetli olduğumuz oyundan beklentimin girişi, gelişmesi ve sonu böyle değildi, ne yalan söyleyeyim. Çıkarken oyunun yönetmeni Gaye Çankaya’ya aynen bunu söyledim. 
Tumblr media
Zira çocuk oyunu adı altında geçmişte çok da profesyonel olmayan tonlarca iş seyretmiş, bu konuda verdiğimiz mesaiye dair hayli hayal kırıklığına uğramıştım.
Ancak Shrek’i de izlemiş olduğumuz Zorlu PSM’deki tiyatro, yabancı yapımlara taş çıkaracak kadar iyi kotarılmıştı.
Oyun, etrafındaki herkesin kendine benzemesini isteyen, bu mümkün olmayınca da uyumsuz ve arkadaşsız kalan bir çocuğun çekildiği hayal dünyasında kurduğu Karton Şehir’de geçiyor. 
Her maceranın olmazsa olmaz kötüsü, bu sefer Cadı Dadı. Aslında kahramanın kurbanı olan bu zavallı kadının en büyük silahı da, örgü şişleri ve terlikleri. 
Tumblr media
Dadı’nın Gotham City’nin Joker’i gibi saldırdığı Karton Şehir, ancak çocuklar birlik olursa korunabilecek ve kötünün zulmünden kurtulabilecektir. 
Bunun için kahramanımızın kız olduğu için liderliğini beğenmediği Nino’ya, kendine benzemediği için kuleye hapsettiği Kimyager’e ve diğer dostlarına, yani kendine benzemeyen tüm arkadaşlarına ihtiyacı vardır.
“Dostça yanaş yanındakine, o zaman dünya şahane” diyen oyunun seyrinin 100 üstünden 100 olduğunu söylemek isterim. Kostümler, sahne ve oyuncular, çocuklara didaktik olmayan tek perdelik şahane bir öykü aktardı.
Tumblr media
Kendini mağdur gören çocuğun, aslında etrafındaki herkesi mağdur ettiğini anlatan bu akıcı oyun, aynı anda hem ebeveyne hem de çocuğa hitap edebilmek gibi zor bir işi başarmıştı.
Kötü haberse ücretsiz olan bu oyunun tüm biletlerinin tükenmiş olması. Dünya Tiyatrolar Günü’nde çocukları anlamlı bir gösteri ile buluşturan Zorlu Holding’e teşekkür eder, gösterinin daha çok çocukla buluşmasını sağlamasını dilerim.
Son söz: 
Tumblr media
Nehir Zor Güller, İnci Naz Yalçın, Kuzey Candemir, Mina Eti, Ela Gökakın, Tolga Karakuş, Leyla Bayındır, Talya İriş Tokbaş, Ayşe Nazlı Tamimi de kitaptaki diğer öykülerin minik yazarları. 
Ancak öyküleri kitaba giremeyen diğer 224 minik kalemin de şahane öyküler yazdığına eminim. Olur da okuyorlarsa, bir gün onların da öykülerini duymayı çok istediğimi söyleyeceğim. 
0 notes
mugedemirozu · 8 years ago
Text
Güzel ve Çirkin
Kitap kurdu bir Disney prensesinin öyküsü var bu sefer vizyonda. Yeni kadın konusunda kendisini epey güncelleyen Disney, klasik kahramanların ayaklarını bugüne basarak getiriyor önümüze.
Tumblr media
Masalların filme çekilmiş nerdeyse tümü kızlar için olduğundan, hikayesini kitlesine göre anlatıyor:
Kusurları olan Anna & Elsa, evdeki miniklere benzeyen Moana derken bu sefer de Bella var huzurlarımızda. Evdeki masal kitaplarını bugünden kopuk bulan, hatta tarım toplumundan gelen kaygıları teknoloji çağının çocuklarının aklına sokmak istemeyen ve olur da yanlışlıkla masalları bulup okutur diye üst raflara iteleyen anneyi görüyor Disney Stüdyoları.
Sadaka beklemeyen, babası gibi mucit olan ya da babasının ürktüğü hedeflerde liderliğe soyunan küçük kızları getiriyor dikkatlerimize. Bunun güncel istisnası Cinderella olabilir ki, zaten eteğini dikmeyip başkasının lütfünden giyinen kendisini hiç bir zaman çok sevmedim.
Bella’da da bu güncellenmiş ebeveynlik yaklaşımı vardı. Sarı elbisesi ile arz-ı endam eden kendi güzel ruhu güzel Bella’yı değil; kadından beklentiyi ve oluşmuş ortalama kadın algısını karşısına alan, kitaplar okuyan, çağdaşı kızlardan farklı olmaya cesaret eden bir genç kızı izledik.
Tumblr media
Filmin teknolojik seyrine doyum yoktu. 3 boyutlu filmelere mesafeli olsam da bu filme çok uygun olduğunu düşündüm. Bella’nın kesimi şahane köylü ceketlerine ‘must have’ duygusu ile bakmayan bir tane anne seyirci de düşünemiyorum.
Bu arada Güzel ve Çirkin, yan karakterlerin de gelişmeye fırsat bulduğu ve hünerlerini döktürdüğü enfes bir şov. Animesinde yakaladığımız bu çizgi, filmde de muhteşem oyunculuklarla destekleniyor.
Tumblr media
Kötü adam Gaston’u ve sahneyi çalan gay ekürisi LeFou’yu izlerken ana karakterler nerde diye bir an düşünmüyor insan. Son 5 dakikada arz-ı endam eden, girdiği filmin başarısız olmasına imkan bulunmayan, asla esas kadın olmasa da, ayağını bastığı yeri esaslı yapan Emma Thompson olmak üzere Brit oyunculara kimin ne diyeceği olabilir ki zaten?
Bu arada filmin, kadınsız erkeklerin çirkin olduğu önermesini sevdim ben. Annesinin sevgisinden mahrum kalan Prens’in, Bella onu sevene kadar çirkin olmaya devam etmesi filmin gizli merkeziydi.
Ve fakat, abi canavarken daha bir çekiciydi.
Tumblr media
Sinemaya ellerinden tutarak götürdüğümüz kızlarımız, ‘Parlak Prens’i sevdi ama annelerin tercihi ‘the Beast' idi. İçindeki nazik ruhu saklayan hayvani post gibi tezatları sevmek için büyümek ve cilalanmış görüntülerden sıkılmış olmak gerekiyor belki.
Görseller IMDB’den alınmıştır. 
1 note · View note
mugedemirozu · 9 years ago
Text
Gönülçelen Dişler
Ben ergenken bir reklam dönerdi TV’de. Kız çok güzel, latif, şirin; çocuk da hoştur ama, abla bir türlü gönül çelen gülümsemesini yapamaz. Zira dişleri beyaz, kendisi de malum markanın müşterisi değildir henüz.
Şimdi bunun aynaya her baktığınızda ağız hizanızdan geçen bayat bir kabus olduğunu düşünsenize bi, n’olur!
Ben aslında üzerime düşeni yapmış, her çalışkan Türk annesi gibi y(e)vrularına günde 3 öğün diş fırçalama modelini, bizzat yaşayarak 2 dakikalarla vücuda getirmiştim. Tatlıyla da yoktu aram.
Ama “Çok diş taşı birikti; hadi bir temizlik yapalım” kararından sonra, dişlerim sanki benden habersiz sigara içiyor gibiydi!
Tumblr media
Yıldızın bendeki ucuna dikkat. Sağ taraf olması gereken 
Bu görüntü sadece aynada kalsa iyiydi: İşi sosyal medya olan bir insanın o görselde, bu videoda kendini afişte bilmediği birinin karaladığı çürük dişli manken gibi görmesi gerçekten feciydi.
Gülemez olmuştum da. Düşünün bi’ de, boşverin gönül çelmeyi, gülümsemediğinde kaşları 90 dereceden çatık bir tipim ben.
Hal böyle olunca, istemeye çekine tekrar gittim dişçi kliniğine. Bana vaktiyle 2 yıl boyunca taktırdıkları diş telinin, çarpıklığı artık bana hoş gelen dişlerimi zerre kadar düzeltmemesinden başka dişçi travmam yok. 
Tumblr media
Yok da yine de sevmiyorum o koltuğu. Başkaları ağzına çökmüşken, gözlerini dikip bakmakta olduğun tavandaki boşluğu. Daral basıyor içime. Bir de 6 ayda bir temizleme döngüsünde bulmuşum kendimi. Huysuzum hakikaten. Üstelik bir önceki diş hekimi dişlerime kalıcı bir zarar mı verdi diye şüphelenmekteyim.
“Boşlayıp boşlayıp bulduğun ilk randevuda uzman olup olmadığı belli olmayan bir adama gidiyorsun” diye yaylım ateşi açan ablamı dinleyerek yollandım mahalledeki Trio Dent’e. Şükür zarar gelmemiş dişlerime.
Ama…
Çok sıkıyormuşum dişlerimi! 
Normalde binecek 20 kilo yük, ben sıkınca 100 kiloya kadar çıkıyor, 
Bu yüzden dişlerimin arasında gözle görülmeyecek kadar minik çatlaklar oluşuyor, 
Oralarda da içmeyi çok sevdiğim çay ve kahve leke olarak birikiyor-muş.
Dahası eğer dişlerimi sıkmayı bırakmazsam, sadece katkısı olduğu muhtemel migrenim geçmez, aynı zamanda kalıcı boyun ve çene sorunlarına sahip olabilirmişim.
Neğyyh!
Bunun için hekimim Fatma Öner bu yükü 30 kg civarına indirecek bir diş koruma aparatı kullanmamı önerdi. Aparat fikri çok uzak görünmese de, “Kendimi adam edeyim önce bir” diye şimdilik mesafe aldım öneriye. Önce gevşemem, bunun için de sanırım yogaya tekrar başlamam gerek.
Tumblr media
Uzun seans boyunca artık tavandaki boşluğu seyretmiyoruz, negzel 
Lakin airflow ve polisaj sonrası dişlerim ahenkle gönül çeliyor mu? Çeliyor. Bu arada Fatma Öner der ki “Signal White Now bir tık daha beyazlatıyor dişleri”. Oysa ben diş etleri kanayan eşime de iyi geliyor diye Paradontax seviyordum, ki o daha çok diş eti sorunlular içinmiş.
Tumblr media
Bu arada çalkalama sularının daimi müşterisi olan eşime nihayet tuzlu gargarayı kabul ettirebildim. Kaynamış soğumuş 1 çay bardağı suya, 1 çay kaşığı deniz suyu piyasadaki en etkili tedavi, üstelik okkayla kimyasal da içermiyor.
0 notes
mugedemirozu · 9 years ago
Text
Öteki Çocuklar
Hazal, Meryem ya da Ayşe; adını tam hatırlayamıyorum, ama aynen böyle bakıyordu Çarşamba günü.
Tumblr media
8 suriyeli çocukla beraber olacağımız Turkcell Diyalog müzesinin iki duvarına değil de, geçmişiyle geleceği arasına sıkışmıştı sanki. Berbat bir alegoriyle, köşeye kısılmıştı üstelik:
Bahçesinde oynayacağı çamuru ondan söküp alan bir savaştan kaçmış, ailesiyle buraya sığınmıştı. Yolda başka ne çamurlara bulanmıştı kim bilir? Geçmişinden kaçıyordu, kaçıyordu da var mıydı bir yarını?
Çok şanslı olmalıydı. Sınırı geçmiş, İstanbul’a gelebilmiş, ailesiyle beraber bir çatıya yerleştirilmiş ve okula gidebilmişti. Türkçe de öğrenmişti üstelik.
Lodoslu bir günde sahile vuran denizyıldızları gibi bakıyorlardı o gün yüzüme. Boğazımda sözcük, gözümde tuz düğümleniyordu. Bilmekten nefret ettiğim, bildiğim kadarından utandığım bir gerçeğin pençesindeydiler.
Önce beraberlerinde getirdikleri sorunlara, sonra geride kalanlarına üzüldüğüm mülteci çocuklarla geçtik Sessizlikte Diyalog galerisine. Bizim çocuklarımızın neşeleri, kaprisleri, yerinde durdurulamayan çocukluk hali vardı üzerlerinde.
Ama onların dünü yoktu, geleceği meçhul. Ötekini yaratan ‘ben’den nefret ettim onlara bakınca, başka bir dünya düşledim, olamayınca kendi kısıldığım duvarlara kahrettim. 
Vicdanımla yapabileceklerim kıstırmıştı beni de köşeye.
Tumblr media
Can evimizdeki en feci yalanı hatırladım sonra esefle: Çocuklar diyorduk hani, herşeyden daha kıymetli. 
0 notes
mugedemirozu · 9 years ago
Text
Pamuklara Sarsam Seni
Üniversiteden mezun olduğumda aklımda bir şey vardı. Artık kendi paramı kazanabildiğime göre, kurallarını kendi koyacağım bir evde oturacaktım. Ankara’dan uzakta, semt pazarlarının Milli Kütüphane sessizliğinde olmadığı bir kentte mesela.
Tumblr media
ODTÜ kantinlerinde arkadaşlarla doldurduğum iş başvuru formlarının hiç birinde, çalışmak istediği il kutusuna Ankara’yı işaretlememiştim. B planı yapmadığımı, İstanbul’a yaptığım uzun otobüs yolculuklarında biraz da irkilerek anlayacaktım:
Mülakatlara geldiğim İstanbul kalabalıktı, büyüktü, yorucuydu dahası zerre kadar güvenilmezdi. Oysa Ankara’da benim yaşadığım yer ve kampüs 3 ay parasız kalsam yaşayabileceğim güvenilirlikteydi.
Tumblr media
Bugünden bakınca Neverland gibi görünen, çocukluğumun geçtiği, geçen arabanın sayılı olduğu Ümitköy. Uzaklığıyla, ilişkileriyle, çocukluğumun içine tıka basa doldurduğu mutlulukla beni ben yapan her şey vardı buğday tarlalarının deniz gibi dalgalandığı bu yalnız ve güzel yerde. 
Yapacak bir şey yoktu: Kural koyucusu olamadığım için beni bunaltan aile ocağından uzaklaşabilmiş, ama bir cangılda olanca toyluğumla bulmuştum kendimi.
Frank Sinatra’nın sesindeki New York, New York dizesi gibi, İstanbul’da yaşayan her yerde yaşar demiş, Manchester’a sürmüştüm atımı. Greater Manchester diye anılan bölgedeki Salford’un, Avrupa’nın en tekinsiz bölgesi olduğunu, patlayan arabaların kustuğu ateşleri 13. kattaki odamdan seyredince anlayacaktım. ‘Dodgy' derdi İngilizler, aynen öyleydi Salford.
Tekinsizlik beni çok korkutsa da, farklı bir hayat pratiği vermeye başlamıştı. Ya ufalanıp gidecektim, ya kendimi her koşulda var edecek…
O dönem kuzeyde olduğudan bitmek bilmeyen İngiliz gecelerinde sokaklarda beni yalnız komayan yurt arkadaşlarımı anmış olarak geçeyim bir sonra önümde açılan Bursa perdesine.
Eşimle tanıştığım bu ufak ve sevimli kent hem evden uzaktı, hem de güvenli. Tam aile kurulacak yerdi. Ama bu sefer de ben çok büyümüştüm.
İstanbullu eşimi de sürükleyip tekrar İstanbul’a dönmüştüm. Kızım Gökçe’nin katılmasıyla artık gerçek bir aile olmuş; Amerikan ekolü dahil tüm ağızların birlik ettiği şu gerçeğe aymıştım:
Üniversitede ailenden ayrılır, çocuk sahibi olunca ona dönersin.
Tumblr media
Biliyordum, çocuğumu aileden uzak büyütmek hem onların paha biçilemeyecek desteğinden uzak olmak demekti, hem de parçalara bölünmüş bir elmayı defaten şehirler arası birleştirmek.
Ama Ankara’dan hesabı istemiştim. Düzeniyle beni boğan bu kente dönmeyecek, bizimkileri yumruklarımı sıkarak sevdiğim şehrime getirecektim. Önce şehre, sonra burnumun dibinde bir eve.
Tam 20 yıllık bir ayrılığın ardından anneme komşum oldu yeniden. Onu pamuklara sarıp sarmalayacaktım elbet. Evi taşıma kısmında çok faydam olmadıysa da, dekore etme konusunda oldu. Zeynep Akçay’ın Feng Shui tüyolarına göre döşedim validemin yatak odasını.
Yatağının ayak ucunu kapıya baktırmadım, yatağın iki yanını boş bıraktım ki enerji dolaşsın. komodinleri çiftledim, yatağın üstüne bereketi çeken mavi bir nevresim hediye ettim. 
Tumblr media
Anne olduktan sonra iyice anladığım annemi pamuklara sardım. Yoruldum ama şikayet etmedim. Hayat denen şeyin, web’den seçilebilen bir desende bana hatırlattıklarına şaşırdım, şükrettim.
Not: Bu yazı emeklilik kararı ile beni üzen sektördeki büyüğümüz Nihat Abi için yazılmıştır. Efendiliği ve mütevaziliğiyle kalbimde ayrı bir yeri olan 1808Nihat’a güzel Instagram kareleri diliyorum. 
Cottonbox’da yerini devralan kardeşi Nuri Turgut’un da  en az ağabeyi kadar dürüst işler çıkaracağına eminim. Cottonbox’da müşteriye, ajansa, paydaşlara karşı olan samimiyet devri devam ediyor. İlgiyle takipteyim. 
0 notes
mugedemirozu · 9 years ago
Text
Fideler Yeşerdi Mi?
“Otelcilik hizmeti değil, ezber değil, keşifçi bir merakın beslenmesini istiyorum” diye direttiğim, dışında kalmaya ant içtiğim mevcut eğitim anlayışının ortasındaki o güzel adayı bulduk malum.
Peki adada yaşam nasıldı? Müritleri hazır bir kitle olarak bekliyorduk, ama acaba Fide’nin vadettiği kurtarılmış bölge, filizleri yeşertecek miydi? Okulumuz ilk dönemin son gününü yaşarken, ben kendi vicdanımdaki veli karnesini dolduruyordum.
Ödev Yok. Peki Bu İyi Mi? 
Okulda ödevin ve sınavın olmaması benim için en büyük artılardan biriydi: Çocuktan çok veliyi köle haline getiren bir zorunluluktan kurtulmuş olacaktık. Akşamları ödev değil, ilgi alanımız neyse onu kovalayacak, okul dışı etkinlikleri ödevin yetişmesi / sınavın geçilmesi zorunluluğuna kurban etmeyecektik.
Bunların hepsinin yanına bir tık koyduysam da, ödev çocuğun ne öğrendiğini eve getiren bir rapordu aslında. Sınav da, ödev de olmadığı için bu resimden mahrum kalmak, içimde bir endişe nabzı olarak atmaya başlamıştı.
Tumblr media
Zaten Gökçe de anlatmaz  “Şu oldu, bu oldu” diye. En fazla “Bugün hangi harfi öğrendik biliyor musun Anne?”. Olumsuz bir geribildirim ulaşmıyordu eve, bu iyidi. Ama işte, gerisi ‘Çocuğum vites atıyor mu?’ya dair annece acabalanmalar.
Gerçi veli görüşmesinde okula olan güvenimi tazelemiştim: “İyi ki Fide gökten bizim neslin tepesine düştü, bizi de İngiliz kulun kadar sevdiğin için şükür Yarebbim,” filan diyordum...
Veli görüşmesi günü farklı olduğunu bana sınıf öğretmeninden beden eğitimi öğretmenine hissettiren okulun en uzun kuyruğu, görsel sanatlar hocasının kapısındaydı. Kuyrukta poflayarak bekler ve üzerine abandığım ayağı değiştirirken, “Basıp eve gitsek, sonuçta boyayla oynadıkları bu atölyeden ne gibi bir geri bildirimi alırım ki?” diye yoklama yapıyordum.
Beklemesem, çok şey kaybedermişim. 
Sonuç Değil, Süreç Odaklı Olmak
Gökçe’ye dair gözlemiyle, görsel sanatlar hocası beni nakavt etmişti. Kızımla ilgili bana “Üzerinde çalışalım” diye aktardığı şey, bir anne olarak benim onunla ilgili hissettiğim, tam dillendiremediğim, dillendiremediğim her şey gibi içimde büyüyen bir yumak haline gelmişti. 
Anladığım şuydu: Onun kendi potansiyelini gerçekleştirebilmesi için olmamız gereken yerdeydik. Bu bütün viteslerden önemliydi.
Gökçe için ne yapabileceğimi sorduğumda, “Hiç bir şey,” dedi öğretmeni, “Süreçte değişecek, eğitim dediğimiz şey bu aslında.” Sonuca değil, sürece yapılan güzelleme nefis bir önermeydi. Derin bir nefesle döndüğümü hatırlıyorum eve.
Açık Okul Günü
Okul bunu zaten yapacak mıydı, yoksa benim gibi başka veliler de acabalar büyütüyor diye miydi bilmiyorum, ama Çarşamba günü okulumuzda ‘Açık Okul’ günüydü:
Yarım gün kızımla beraber öğrenci olacaktım. Okulun ilk günü tam da şöyle söylemiştim:
Tumblr media
Okuldan bana gelecek yazılı raporlardan çok daha kıymetli olan o yarım günlük deneyiminin bendeki özeti şu: 
Modern çağın çocuğuna göre bir eğitim var. Yani tahtaya geç, oradan bağır çağır anlat, çocuk soyut bilgiyi alsın, sonra sana -teşbihte hata olmasın- sınavda geri tükürsün, o kafa yok.
Sınıf öğretmeni öğrenecekleri harf için şarkı söylüyor, harfi 3 boyutlu hale getiriyor, zar attırıp bir kağıttan ses çalıştırıyor yani özetle içeriği veriyor, ama bunu oyunla yapıyor. 
Biz vaktiyle müzik hocalarından tırsardık hatırlar mısınız? Dersi hafife almayalım diye kastırırlardı bizi. Fide’de durum bunun tam tersi. Bedeninle, elinle kolunla, dans ede ede yaptığın bir ders Müzik. 
İngilizce dersinde dünyayı ve başka kültürleri tanıyorlar, yani bir dil insanı nereye açıyorsa temelde onu. 
Beden Dersinde ise kazanmaktan ziyade takım çalışmasına - ‘fair play’e vurgu yapıyorlar.  
Kızımın okulunda özel gereksinimleri olan başka arkadaşları da var. Yani öğrenmenin hızı, çocuğa göre ayarlanıyor. Kıyafetin serbest bırakıldığı, bahçedeki limon ağacının oyunların parçası olduğu; çamurun, boyanın yegane öğrenci forması olduğu bu okulda zaman, hayatın göbeğinde geçiyor.
Özetle:
Sınavlarda skor kaygısı olan ebeveynlerin buradaki felsefeden mutlu olması kolay olmayabilir. Ancak çocuğumun öğrenmeye dair bir iştahı olsun, yurt dışında dek gelip de başımızı esefle çevirdiğimiz okullardaki mutlu çocuklara benzesin diyorsanız, Fide tam bu ruha göre.
Bu arada ‘saldım çayıra’ gibi bir duruşum olmadığını da belirtmek isterim. Gökçe’den adam olma yanında belli entellektüel birikimleri edinmesini de istiyorum. Ancak akşamları oynadığımız kağıt oyunu Uno’da hep toplama yapabildiğini görüyor, hem de beni yenmesinden belli stratejileri geliştirebildiğini görüyorum.
Veli Kaygısını Yönetmek
Okula dair daha çok bilgim olsun ister miydim? Her dakikanın avucumdaki telefondan aktığı bir iAnne’yim ben. Bu pratiğin bana direttiği bir şeffaf dünya talepkarlığı var haliyle. Ama eğitim okulun işi. Sevdiğim bir arkadaşımın dediği gibi, veli kaygısını yönetmek, okulda çocuğa harcanacak zamandan çalar. Gökçe mutlu bir ekibin elinde yeşeriyor. Bu mantığı söktüğüm için kırmızı kurdelayı kendime takıyorum. 
Ve itiraf ediyorum, akşamları Uno çok zevkli. Tepende sana bindirdiği puanları iştahla toplayan bir mini canavar olsa da.
1 note · View note
mugedemirozu · 9 years ago
Text
Evlerimizdeki Küçümene Benzeyen Prenses: Moana
Sömestr tatilinde sinemalarda gösterime girecek Moana animasyonunun ön gösterimindeydik bu Cumartesi.
Tumblr media
Animasyonun tam karşılığı olmayan çizgi filmlerin hedef kitlesi çocuklar gibi dursa da; onlara salonda eşlik eden ebeveynlerin de, bu kitlenin ikinci yarısı olduğunu söyleyebiliriz.
Filmin söylediklerini ikisi için de duymaya çalıştım:
Çocuklar için Moana, sürükleyici, eğlenceli, zaman zaman anne parmaklarının arkasından izlenen heyecanlı bir serüven. Büyük annesiyle babasının birbirine zıt dinamikleri arasına sıkışmış, kabilesini kurtarmak isteyen genç bir kızın liderlik hikayesi.
Kusurları olan bir prenses olarak kalbimizde ayrı bir yeri olan son Disney Kraliçesi Elsa’nın hikayesinde gibi; doğa, kuvvetli bir öğretici Moana’da da. Ülkesi için güç odaklarıyla çarpışırken, Elsa’nın en büyük kısıtı kar yağdıran, buz kestiren kıştı. Ona karşı mücadele, öykünün kahramanlarını birleştiren gizli eldi mesela.  
Kış prensesinden sonra bir yaz prensesinin gelmesi ters köşeden yıldız seçmek gibi görünse de, kanımca Elsa’yı ve Moana’yı birer süper karakter yapan sudan bir sebep.
Ergen espirisini bırakayım, her ikisini de kahraman yapan şey suya ait yerlerden gelmeleri yani. Neden? Çizilemeyen iki şeyden birini çizmeyi başaran animasyon teknolojisi Elsa’da ‘su böyle çizilir ağalar’ diyerek gövde gösterisi yapmıştı. Moana’da ise nerdeyse gerçek gibi görünen suyu çizmeyi başarmış. Üstüne animasyon medeniyetinin son dişini de kırarak çizilemeyen saçı hem de kıvırcık olarak çizmiş.
Yetişkin hedef kitlenin dikkatli izleyicilerinin gözünden kaçmayacaktır bu detaylar.
Tumblr media
Ya içerik? Prenseslere kol mesafesi alan, erkekler dünyasında mücadele eden, beyaz atlı prensin kendi içindeki başarma gücü olduğunu keşfeden ‘yeni anne’, Moana’yı çok sevecektir kanımca. İnsani ikilemleri yaşayan, eril güçten yardım alırken onu dengede tutmaya çalışan ve liderliğe soyunan dişilerin tüm mücadelesi var bu sevimli yerli kızın öyküsünde.
Gökçe’nin en sevdiği kısım… İnsanoğlunun doğaya yaptığı eziyeti insanın elinden acı çeken, sonra onu cezalandıran doğa anne üzerinden anlatması ve bunu görsel bir şova dönüştürmesi 6 ,5 yaşındaki kızım Gökçe’nin en sevdiği yer olmuş filmde.
Çocukların kahramanları örnek aldığını düşünecek ve filmi buna göre değerlendirecek olursak, Moana tam kalbime göre hikayeler anlatan kısa boylu, kalın bacaklı, evde gördüğüm küçümene benzeyen bir anlatıcı. Azimli, meraklı ve cesur.
Tumblr media
Peki ben çok hangi karakteri sevdim? Moana’nın Büyük Annesi’ni: Aşırı korumacı olabilen babaların kızlarının sahip olması gereken Büyük Anne, Ortaçağ’da yitirdiğimiz kadına bir güzellemeydi mesela. Baba şefti, ülkeyi yönetendi, güvenliği sağlayandı ama annesi doğaya olan aidiyetiyle, adayı yani aslında insanlığı kurtaracak bilgeydi ve benim en sevdiğim karakterdi.
Doğaya, yaşanan yere saygıya, yazgının çağrısıyla yapılması gerekene dair söylenecekleri Uzakdoğulu animecilerin elinden çıkmasına alışık olduğumuz bir tatla anlatıyor Moana.
Bu arada sevdiği karakteri yatağının başındaki çekmecinin üzerinde görmeyi seven küçümenler için Moana ürünleri Teknosa’da. Evde Moana oyunları oynamak ister ya da kodlama yapmak isterseniz buradaki link de işinize yarayacaktır.
Sömestr açılışı için bir etkinlik cepte. İyi eğlenceler.
Not: Moana görseli Disney Türkiye’nin web sayfasından alınmıştır. 
0 notes
mugedemirozu · 9 years ago
Text
Bir Kadın Uyumazsa Ne Olur?
Doğumdan çıktıysa, post natal depresyona toslar. Sütü azalır. Sinirli olur. Stresini sütü ile bebeğine taşır.  
Uyuyamadıkça İlişkisini, kendini ya da beteri çocuklu hayatı sabote eder. Akılcı karar alabilme kapasitesine kramp girer. İş hayatında başarısız olur. 
Tumblr media
Yüzüne annesinin yüzünden alışık olduğu çizgiler gelip oturur. Yaş almaz ama yaşlanır. Sinirleri kendini onaramadığı çin asık suratlı olur. Yorgun olur. Yorgunluğunu telafi etmek için daha çok yer. Kilolu olur. Hayatı pantalonunun bel bölgesine de, kendine de, çevresine de dar eder. 
Yani ona ışıltısını ve neşesini veren şeylerden yoksun kalır. Özünün çapı küçülür. 
Peki çocuğu uyuyamıyorsa? 
Çocuk uyumuyorsa hırçın olur. Kesintisiz uyuyamıyorsa büyüme hormonlarının salgılanışı sekteye uğrar, yaşıtlarından ve genetik kapasitesinden ufak olur. Bilişsel kapasitesi düşer. Bebekse daha çok meme, büyükse daha çok yemek talep edebilir. Ya obeziteye meyilli olur ya her saniye memeye. 
Uyumaz, annesine de uyku tutturmaz. 
Kendini de, ailesini de ipleri içeride düğüm olmuş bir sorun yumağına sokar. Çocuğun uykusu, çocuk işi değildir. Bundan ailecek çıkmak ya da kaçınmak gerekir. Ve ilk adımı çocuğu uyutarak, gerekirse ağlamasına izin vererek atmak gerekir. 
https://www.facebook.com/muge.d.ozturk/posts/10154241290754103
0 notes
mugedemirozu · 9 years ago
Text
Oğlak Burcu ve 2017
Fala inanma falsız da kalma boyutundan ileriye gideli hayli zaman oldu. Mutfağımda her yıl Susan Miller’ın takvimi, O “Merkür ters” filan dese ben sözleşme imzalamıyorum, maillerimi 3 kez okuyup yolluyorum, o koordinattayım. 
Tumblr media
Geçenlerde Cemile Sultan’da Serap, sosyal medya mahallesinin anneleriyle buluşturdu bizi, baktım zarfın içinde Serap’ın elle yazılmış nazik notu yanında, gecenin davetlilerinden Hande Kazanova’nın Oğlak yorumu. 
Şurada dursun, önüme hatırlatma olsun, hayatıma hizmet etmeyenin çıkıp gitmesine izin vereyim, baktıkça motive olayım diye yazayım istedim. Bir de kendime saklamayayım, kulübün sevdiğim başka kadınları da okuyabilsinler diye sanırım... 
#centilmensclub diye bir şey varsa, kanımca aralıkla ocak arası bir yerde bu en çok. Şimdi güneş de tam tepesinde. 
İyi seneler olsun. 
Hande Kazanova’nın Kaleminden 2017′de Oğlak Burcu
Tumblr media
2017 yılında kariyerinizde çok güzel şanslar yakalayacak, işinizi en güzel şekilde sunmak isteyeceksiniz. Sanatsal faaliyetleriniz hızlanabilir. İnsan ilişkilerine dayalı alanlarda yükselebilir, başkalarından göreceğiniz saygı ve takdiri önemseyebilirsiniz. Bir yandan kontrol etmeyi seven bir burç olarak, etrafınızda oluşan olayları kontrol edemeyebilirsiniz. Bunu bir tamamlanma ve temizlik süreci olarak görebilirsiniz. Bırakın hayatınıza hizmet etmeyen kişiler, olaylar, konular gitsin. Aslında mistik konulara, gizemli ve ruhsal öğretilere olan merakınız ve isteğinizle gelişime yıl boyu fazlasıyla açık olacaksınız.
0 notes