Tarihin tozlu raflarında unutulmuş insanların portreleri...
Don't wanna be here? Send us removal request.
Link
0 notes
Photo

Şu dünyanın ötesine Vardım diyen yalan söyler Baştanbaşa safasını Sürdüm diyen yalan söyler. Ark kazarlar argın argın Felek çevirmekte çarkın Bu dünyada evim barkım Vardır diyen yalan söyler. Oğul dinlemez atayı Dilden çıkarmaz hatayı Pişmeden çiğ yumurtayı Soydum deyen yalan söyler. Kur'ağaçta olur gazel Kendi okur kendi yazar Ahdi bütün hüsnü güzel Vardır diyen yalan söyler. Avcılar avlarlar bazı Hakka ederler niyazı Daim beş vakit namazı Kıldım deyen yalan söyler. Şah Hatâyim der varılmaz Varılırsa bile gelinmez Rehbersiz hiç yol bulunmaz Buldum diyen yalan söyler. (Pınarbası, Izmir, Turkey)
0 notes
Photo

Gökkuşağı Gözlü Kadın Şiiri Bir güvercini, hür kılarcasına Sevdim; o çocuksu, saf hallerini. On yılı çalan bir harpten, sağ çıkıp, Çocuklarına kavuşurcasına Sevdim; gül yaprağı al ellerini. Ölen annenin ardından, çaresiz Hıçkıra hıçkıra ağlarcasına Sevdim; mürüvvet saçan dizlerini. Esaret altındaki bir mahkumun, Giden günü, tek tek sayarcasına Sevdim; uzun, ipek saç tellerini. Yazın, sırt üstü uzanıp dolunayı, Kederli, uzun seyredercesine Sevdim; su gibi efsunlu çehreni. Ceza verilen baldıran zehrini, Sokrates misali içercesine Sevdim; abı aşk dolu leblerini. Ve doğan her yeni güne, bir başka Şehrin bankında, uyanırcasına Sevdim; gökkuşağı gözlerini. Hasta yatağında ölüme ramak Kala, birden, aşık olurcasına Sevdim; şiirleri yaratan seni. Bir bir seni anlatan şiirleri.
1 note
·
View note
Photo

Bir Göztepe sakini olarak, İzmirin şerefli kulübüne, bu akşam oynayacağı final maçında başarılar diliyorum. Galatasarayı ve Sivassporu İzmir de görmek dileğiyle.
0 notes
Photo

Askerlik ölmedi General, Hala Bayrak İnmesin diye ölenler var!
0 notes
Photo

GÖZALTINDAN NOTLAR / Dört yıl önce Ankara'da Gazi Üniversitesindeyken, fikirsel tartışmadan başka konu konuşmayan arkadaş çevrem ile sürekli olarak, üniversite yaşantısının monotonluğundan şikayet ediyorduk. Ne devamsızlığın olmaması, ne çok para harcama, ne sürekli il gezme, ne dersler ne gece yaşantısı umrumuzda değildi. Hep 68 ve 78 gecelik hareketlerini gıpta ile anıyor, daha sonra kendi üniversite ve gençlik yaşantımıza bakarak, şikayet ediyorduk. Bizler ortaokul sıralarından beri bugünleri beklemiştik. Ve günlerimiz ev, kantin, Kızılay arası geçip gidiyordu. Ne 1 Mayıs, ne 3 Mayıs zevkli geçmişti. Mayıs ayı içerisinde bu duranlıktan dem vuruken, ay sonunda hiç beklenmedik bir halk hareketi gelişti. Gezi Eylemleri. Bizden öncekilere dahi nasip olmamış, bizden sonrakilere de pek olacağını zannetmediğimiz bir tuhaflık. Cumhuriyet tarihinin görmüş olduğu en sistemli diktatöre karşı, cumhuriyet tarihinin en büyük, en uzun ve en etkin bir halk direnişi. Şahsen başlarda biraz karşıydım. Yine bir halt olmayacak konudan dolayı halk nazarında kötü anılacaktık. Fakat olayları takip etmemiz, yapılan hukuksuzluk ve vicdansızlık gelen toplumla birlikte beni de umutlandırmıştı. 31 Mayıs gecesi hiç uyamamıştım, sabah gün doğarken Emek den Kızılay'a yürüdüm. Orada arkadaşlar bulmuştum. Üniversitelilik belirtim olan uzun saçlarım, tişört, eşofman, maske ile koşuşturmaca başladı. Kızılay dan Kurtuluş Parkı, Meşrutiyet den Tunalı, Karanfil den Yüksel, Güven Park dan Tandoğan. Tanrım böyle bir mutluluk olamaz. Dikatör yurt dışında, sokaklar bizde, her yer Türk Bayrağı, kadınlı erkekli, yazılamalar, taşlamalar, çatışmalar, biber gazları, kapsül koleksiyonu, her şey. Bizimle gurur duyan Çankayanın Ulusalcı Laik teyzeleri, tıbbi malzeme dağıtan tibbiyeliler, Ulusalcılar, şerefsiz komünistler, birtakım İslamcılar, üç beş bozkurtçular... Binler, on binler, yüz binler. Biber gazı patlamalarını bastırıyor, Ya İstiklal Ya Ölüm sesleri. Anıtkabir'in duvarları titriyor Mustafa Kemal'in Askerleriyiz sloganlarıyla. Kolej de bir plastik mermi geldi dizime. Ayak bileğime de bir biber gazı, meşrutiyet de. Bilmem kaç kez düştüm, yere düşen kaç kişiyi kaldırdım. Arkadaşlarına ailesi katılma diye arardı, bizimkiler az kaldı oğlum biraz daha dayanın diye. Bir nevi bizimkiler için Çaldıranın rövanşıydı. Bir kaçının gözü çıkmıştı, kaç kadın dövüldü sayamadım. İki kere TOMAya yakalandım, tanzikli su o kadar da kötü değil. Sonuçta durmadan yüzünü limonla, sütle yıkıyor, kaç gündür orada burada yatıyorsun, iyi geliyor. Kaç gün sigara almadım, sigarasız da kalmadım. Ankara'nın bahçeli evlerinin arasında girip, salıncaklara oturup az sigara içmedim değil. Çok arkadaş edindim, çok yazı yazdım. Ateş yakıp, türkü söyledim. Sonra birbir düştü, Gezi Parkının çimenlerine canlar. Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş... Sonra kurtarılan bölgeler birbir düşmeye başladı. Meydan arsızlara kalmaya başladı. 6 yıldır hayalini kurduğumuz ihtilâle, 19 yaşımda ramak kala kavuşacakken, her şey hiç yaşanmamışa döndü. **** Tabii Gezi Eylemlerine bu kadar insanın katılması ne yazık ki bir popülerlik yarattı ve felsefesini anlayan, anlamayan, ciddi ve goygoycu herkes üşüştü. Bunun yaraları olduğu gibi zararları da vardı. Biz kendimiz hep o avamdan ayrı tutuyorduk, biz ölümüne çıkmıştık, ölmedik. Üstümüze ne düştüyse onu yaptık. Bu Gezi hassasiyetinde duyarlılar ile duyarsızlın ayrımını yıl dönümüne saklıyorduk. O gün Kızılay'a kim gelirse duyarlıydı. Diğerleri goygoycu. Biz yine üç arkadaş gittik. Şamil ve Caner. Şamil anarşistti, Caner ise Ulusalcı. Güven Park da toplanmıştık, bin kişi filan. Tabii emniyet direk müdahale, sonra hemen taşlar, sopalar, barikatlar. Çöp kovaladı devirme, yakma, ara sokaklara dağılma, sonra geri toplanma. Olaylar Olaylar. Polislerin kaskları, benim paramla alınmış Toma, akrep ve kirpikleri olduğu için bir çatışa çatışa geri çekilmeye başladık. Kızılay dan Kurtuluş metroya kadar çekildik. Bir biz bastırıyordu bir polis. Sonra çektiler gittiler. Tabii hemen reklam panolarını kırmalar, kaldırım taşlarını sökmeler, ateş yakmalar... Böyle devam ederken son bir dolaşalım, eve geçelim dedim. Hatta aramızda şakalaştık tutukluyorlarmış diye. Ankara Hukuka doğru giderken ara sokaklardan polisler kovalama başladı, hem bir yandan koşuyor hem öncekilere kaçmaları için bağırıyorduk. Böyle kargaşa anında biri tırnaklarını boynuma takarak, "Gel lan orospu çocuğu kaçma!" diyerek kendine çekti ve dengemi kaybettim. Yüz yüze gelmemizle yüzüme tokat yemem bir oldu tabi. Babam öyle vurmamıştı. Sonra saçlarımdan tutup biraz sürükledikten sonra elleri arkaya alarak, Ankara Hukukun önüne yüz üstü yatırdılar. O anı hiç unutmuyorum, başımdaki polis ayağını sırtıma koymuş beklerken, ben yüzümü yan çevirip arkaya başlamaya çalışıyordum. Bizden kimse var mı diye. Tam o sırada arkadan bir çevik, durduk yere, kalkan ve jopunu bırakarak, koşar adımlarla geldi, sırtıma, kalçama, bacaklarıma iki üç kere vurarak geri gitti. Sonra Ankara Hukukun duvarına sırtımızı dayadılar. Kadın polisler gelip su ikram etmişlerdi. Sonra başladılar, oğlum niye böyle yapıyorsunuz falan filan. Cevap vermedim tabii ki. Hiç tanımadığım kızlara erkeklere bakıp gülümsemek çok hoş oluyordu. Ekipler amiri geldi, bana seslenerek sen İspanyol musun dedi. Allah'a şükür Türküm diye cevap verdim. Neden bilmiyorum ordan bir Kürt polis bende Kürdüm dedi. Banane amk. diyemedim ya hala içimdedir. Amire dönerek ben İspanyola mı benziyorum dedim. Yok da bir İspanyol da tutuklanmış ondan soruyorum dedi. Amire sizden bir şey rica edebilir miyim dedim. Buyur dedi. Bakın memur bey, istediğiniz kadar dövün, ama anneme küfretmeyin dedim. Yok canım ne küfürü, kim ediyor filan dedi. Tek tek gösterdim, bir daha olmaz dedi. Sonra ekip arabaları geldi adli tıp için hastaneye götürdüler. Tabii arabaya biner binmez hemen polislerle muhabbeti kurdum. Onlar da başladı yanlış yapıyorsunuz, okuyun adam olun faso fiso. Açtım çözüm sürecini bir anda hepsi benden taraf oldular. Dedim PKKlılar her yerde cirit atıyor siz Türkleri topluyorsunuz filan. Haklısın ama işte emir kulu filan ayaklarına girdiler. Hastaneye ilk ben girdim. Genç bir doktor vardı, ne oldu sana dedi. Ben de korkarak ne olmuş dedim. Aynaya bak dedi. Baktım, boynum yırtılmış, kan filan akıyor kollarımın derisi filan soyulmuş. Sonra dediler anlat ne oldu, başladım uzun uzun anlatmaya zaten yakalanmışım. ******** Ordan sonra nezarethaneye götürdüler. İşte üsttekileri filan teslim ettik. O kadar dedim bir dal sigara içiy yok. Ne su ne bir şey. Neyse o sırada iki tane örgütçü kız getirdiler. Mallar hala direniyor. Yoksa bırakın, siz kimsiniz lan diye bağırıyorlar. Ulan itiş kakış yaşanıyor, ben yerde yüz üstü yatıyorum. Bu kızları zorla odaya bir soktular. Ağız burun pata küte girdiler. Ben sadece sesleri duyuyordum ama öyle bir dayak olamaz. Helal olsun kızlara iyi dayandı amk dişi ayıları. Kızlar içerden bağırıyordu insanlık onuru işkenceyi yenecek diye. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Sonra beni erkekler koğuşuna koydular. Yirmi tane şap. Biri zaten bütün polisleri tanıyor. Devamlısı. Birinin ağzı burnu yer değiştirmiş. Tabi tanıştık. Üç kişi hariç herkes Ankara Üniversitesinden, biri ODTÜ, biri o İspanyol, biri de ben. Zaten Gazi Üniversitesi deyince herkes reis senin ne işin var burda filan demeye başlamıştı. İspanyolla filan konuşmaya başladım. Dil sınavları için Türkiye ye gelmiş yarın sınavı varmış. Olaylar olunca fotoğraf çekeyim diye dışarı çıkmış enayi. Onu da o arada almışlar. Madrid de yaşıyormuş. Sorduk Real mı Atletico mu? Barcelona dedi. Tabii PKKlılar dört köşe. Başladık geyiğe derken. Kadınlar koğuşundan sesler gelmeye başladı. 'Başımda saçlarım kardır' 'Deli rüzgarlarım vardır' 'Ovalar bana çok dardır' 'Benim meskenim dağlardır!' Sonra karşılıklı söylemeye döndü. Şehirler bana, bana bir tuzak! İnsan sohbetleri, sohbeti yasak! Uzak olun benden benden uzak! Benim meskenim dağlardır, dağlardır, dağlardır! Ardından özgürlük mahkumları, dağlara gel filan. Tabii Alevi aileden gelmenin yararları sayesinde hiç sırıtmadan eşlik ettim. Genç ve yavşak kişilikli bir polis memuru vardı. Diğerleri kendi halindeyken o sandalye çekmiş bizimle fikir tartışıyor, bir haltta biliyordu. Tartışmalara aşık olduğum için genellikle ikimiz tartışıyordu. Marxdan Mustafa Kemal'e Abdülhamid den Erbakan'a, Herlz den Humeyniye kadar geniş yelpazede her şeyi tartışıyoduk. Diğer arkadaşlar da araya girerek bana destek çıkıyordu. İğrenç, tam bir gevşek gülüşü vardı. O gece aynen şu cümleleri kurmuştu: "Siz okuyorsunuz ama okuduklarınızı düşünmüyorsunuz. Siz gerçekliği hep arka plana itiyorsunuz. Belli ki sizin yöntemlerinizle bu adamı deviremiyorsunuz. Bakın göreceksiniz devrimi biz yapacağız. Naptı Tayyip, her yeri tek tek yavaş yavaş ele aldı. Sizde aynı yolu denemelisiniz. Önce bir makamınız olacak ki bir şeyleri değiştirebilseniz. Siz sokak da yüz kişi ile bir şeyleri değiştireceğinize inanıyorsunuz. Ha illaki Erdoğan da gidecek ama mesele Erdoğan değil mesele fikrin devletleşmesi. Siz yakın zamanda kimin devrimci olduğunu göreceksiniz." Cemaat geçmişim de olduğu, 17-25 Aralık da yaşandığı için bu dallamanın cemaatçi olduğunu hemen anlamıştım. İşin tuhafı o zaman pek dikkat etmemiştim, bu adam bu konuları herkesin için de diğer polisleri arasında söylüyordu. Demek ki onlarda cemaatten. Örgütlenmeye bak. Adamın dediği doğru çıkıyordu ama devrim değil darbe yaptılar. Acaba o zamandan kafaya koyulmuş muydu? Bilinmez.. Neyse tan atınca tekrar adlı tıpa götürüp, tekrar muayene ettiler. Sonra avukatlar geldi, ifadelerimizi yazdırdık. Herkes başladı anama dövdü, babama sövdü, taciz etti, zevk için öptü filan. Sonra serbest bıraktılar, Gazi Mahallesinden Emeğe kadar yürüdüm. Eve vardığımda Şamil ile Caner yataklarında beni bekliyorlardı. Sonra başımdan geçenleri anlattım. Gülmeler, goygoylar sonra yatış. Mahkeme hala sürüyor. Üç yıllık mahkeme mi olur? Gözaltına alıyorsun, niçin dövüyorsun, hadi dövdün, niye yargılıyorsunuz, yargıladınız niçin uzatıyorsunuz? Bürokratik bürokratik işler ya. Şimdi dört yıl önceye bakınca davanın ne derece haklı, ne derece doğru tarafta yer almışım. Ne güzel anılar biriktirmiş diyorum kendi kendime.
0 notes
Photo

GÖZALTINDAN NOTLAR / Dört yıl önce Ankara'da Gazi Üniversitesindeyken, fikirsel tartışmadan başka konu konuşmayan arkadaş çevrem ile sürekli olarak, üniversite yaşantısının monotonluğundan şikayet ediyorduk. Ne devamsızlığın olmaması, ne çok para harcama, ne sürekli il gezme, ne dersler ne gece yaşantısı umrumuzda değildi. Hep 68 ve 78 gecelik hareketlerini gıpta ile anıyor, daha sonra kendi üniversite ve gençlik yaşantımıza bakarak, şikayet ediyorduk. Bizler ortaokul sıralarından beri bugünleri beklemiştik. Ve günlerimiz ev, kantin, Kızılay arası geçip gidiyordu. Ne 1 Mayıs, ne 3 Mayıs zevkli geçmişti. Mayıs ayı içerisinde bu duranlıktan dem vuruken, ay sonunda hiç beklenmedik bir halk hareketi gelişti. Gezi Eylemleri. Bizden öncekilere dahi nasip olmamış, bizden sonrakilere de pek olacağını zannetmediğimiz bir tuhaflık. Cumhuriyet tarihinin görmüş olduğu en sistemli diktatöre karşı, cumhuriyet tarihinin en büyük, en uzun ve en etkin bir halk direnişi. Şahsen başlarda biraz karşıydım. Yine bir halt olmayacak konudan dolayı halk nazarında kötü anılacaktık. Fakat olayları takip etmemiz, yapılan hukuksuzluk ve vicdansızlık gelen toplumla birlikte beni de umutlandırmıştı. 31 Mayıs gecesi hiç uyamamıştım, sabah gün doğarken Emek den Kızılay'a yürüdüm. Orada arkadaşlar bulmuştum. Üniversitelilik belirtim olan uzun saçlarım, tişört, eşofman, maske ile koşuşturmaca başladı. Kızılay dan Kurtuluş Parkı, Meşrutiyet den Tunalı, Karanfil den Yüksel, Güven Park dan Tandoğan. Tanrım böyle bir mutluluk olamaz. Dikatör yurt dışında, sokaklar bizde, her yer Türk Bayrağı, kadınlı erkekli, yazılamalar, taşlamalar, çatışmalar, biber gazları, kapsül koleksiyonu, her şey. Bizimle gurur duyan Çankayanın Ulusalcı Laik teyzeleri, tıbbi malzeme dağıtan tibbiyeliler, Ulusalcılar, şerefsiz komünistler, birtakım İslamcılar, üç beş bozkurtçular... Binler, on binler, yüz binler. Biber gazı patlamalarını bastırıyor, Ya İstiklal Ya Ölüm sesleri. Anıtkabir'in duvarları titriyor Mustafa Kemal'in Askerleriyiz sloganlarıyla. Kolej de bir plastik mermi geldi dizime. Ayak bileğime de bir biber gazı, meşrutiyet de. Bilmem kaç kez düştüm, yere düşen kaç kişiyi kaldırdım. Arkadaşlarına ailesi katılma diye arardı, bizimkiler az kaldı oğlum biraz daha dayanın diye. Bir nevi bizimkiler için Çaldıranın rövanşıydı. Bir kaçının gözü çıkmıştı, kaç kadın dövüldü sayamadım. İki kere TOMAya yakalandım, tanzikli su o kadar da kötü değil. Sonuçta durmadan yüzünü limonla, sütle yıkıyor, kaç gündür orada burada yatıyorsun, iyi geliyor. Kaç gün sigara almadım, sigarasız da kalmadım. Ankara'nın bahçeli evlerinin arasında girip, salıncaklara oturup az sigara içmedim değil. Çok arkadaş edindim, çok yazı yazdım. Ateş yakıp, türkü söyledim. Sonra birbir düştü, Gezi Parkının çimenlerine canlar. Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş... Sonra kurtarılan bölgeler birbir düşmeye başladı. Meydan arsızlara kalmaya başladı. 6 yıldır hayalini kurduğumuz ihtilâle, 19 yaşımda ramak kala kavuşacakken, her şey hiç yaşanmamışa döndü. **** Tabii Gezi Eylemlerine bu kadar insanın katılması ne yazık ki bir popülerlik yarattı ve felsefesini anlayan, anlamayan, ciddi ve goygoycu herkes üşüştü. Bunun yaraları olduğu gibi zararları da vardı. Biz kendimiz hep o avamdan ayrı tutuyorduk, biz ölümüne çıkmıştık, ölmedik. Üstümüze ne düştüyse onu yaptık. Bu Gezi hassasiyetinde duyarlılar ile duyarsızlın ayrımını yıl dönümüne saklıyorduk. O gün Kızılay'a kim gelirse duyarlıydı. Diğerleri goygoycu. Biz yine üç arkadaş gittik. Şamil ve Caner. Şamil anarşistti, Caner ise Ulusalcı. Güven Park da toplanmıştık, bin kişi filan. Tabii emniyet direk müdahale, sonra hemen taşlar, sopalar, barikatlar. Çöp kovaladı devirme, yakma, ara sokaklara dağılma, sonra geri toplanma. Olaylar Olaylar. Polislerin kaskları, benim paramla alınmış Toma, akrep ve kirpikleri olduğu için bir çatışa çatışa geri çekilmeye başladık. Kızılay dan Kurtuluş metroya kadar çekildik. Bir biz bastırıyordu bir polis. Sonra çektiler gittiler. Tabii hemen reklam panolarını kırmalar, kaldırım taşlarını sökmeler, ateş yakmalar... Böyle devam ederken son bir dolaşalım, eve geçelim dedim. Hatta aramızda şakalaştık tutukluyorlarmış diye. Ankara Hukuka doğru giderken ara sokaklardan polisler kovalama başladı, hem bir yandan koşuyor hem öncekilere kaçmaları için bağırıyorduk. Böyle kargaşa anında biri tırnaklarını boynuma takarak, "Gel lan orospu çocuğu kaçma!" diyerek kendine çekti ve dengemi kaybettim. Yüz yüze gelmemizle yüzüme tokat yemem bir oldu tabi. Babam öyle vurmamıştı. Sonra saçlarımdan tutup biraz sürükledikten sonra elleri arkaya alarak, Ankara Hukukun önüne yüz üstü yatırdılar. O anı hiç unutmuyorum, başımdaki polis ayağını sırtıma koymuş beklerken, ben yüzümü yan çevirip arkaya başlamaya çalışıyordum. Bizden kimse var mı diye. Tam o sırada arkadan bir çevik, durduk yere, kalkan ve jopunu bırakarak, koşar adımlarla geldi, sırtıma, kalçama, bacaklarıma iki üç kere vurarak geri gitti. Sonra Ankara Hukukun duvarına sırtımızı dayadılar. Kadın polisler gelip su ikram etmişlerdi. Sonra başladılar, oğlum niye böyle yapıyorsunuz falan filan. Cevap vermedim tabii ki. Hiç tanımadığım kızlara erkeklere bakıp gülümsemek çok hoş oluyordu. Ekipler amiri geldi, bana seslenerek sen İspanyol musun dedi. Allah'a şükür Türküm diye cevap verdim. Neden bilmiyorum ordan bir Kürt polis bende Kürdüm dedi. Banane amk. diyemedim ya hala içimdedir. Amire dönerek ben İspanyola mı benziyorum dedim. Yok da bir İspanyol da tutuklanmış ondan soruyorum dedi. Amire sizden bir şey rica edebilir miyim dedim. Buyur dedi. Bakın memur bey, istediğiniz kadar dövün, ama anneme küfretmeyin dedim. Yok canım ne küfürü, kim ediyor filan dedi. Tek tek gösterdim, bir daha olmaz dedi. Sonra ekip arabaları geldi adli tıp için hastaneye götürdüler. Tabii arabaya biner binmez hemen polislerle muhabbeti kurdum. Onlar da başladı yanlış yapıyorsunuz, okuyun adam olun faso fiso. Açtım çözüm sürecini bir anda hepsi benden taraf oldular. Dedim PKKlılar her yerde cirit atıyor siz Türkleri topluyorsunuz filan. Haklısın ama işte emir kulu filan ayaklarına girdiler. Hastaneye ilk ben girdim. Genç bir doktor vardı, ne oldu sana dedi. Ben de korkarak ne olmuş dedim. Aynaya bak dedi. Baktım, boynum yırtılmış, kan filan akıyor kollarımın derisi filan soyulmuş. Sonra dediler anlat ne oldu, başladım uzun uzun anlatmaya zaten yakalanmışım. ******** Ordan sonra nezarethaneye götürdüler. İşte üsttekileri filan teslim ettik. O kadar dedim bir dal sigara içiy yok. Ne su ne bir şey. Neyse o sırada iki tane örgütçü kız getirdiler. Mallar hala direniyor. Yoksa bırakın, siz kimsiniz lan diye bağırıyorlar. Ulan itiş kakış yaşanıyor, ben yerde yüz üstü yatıyorum. Bu kızları zorla odaya bir soktular. Ağız burun pata küte girdiler. Ben sadece sesleri duyuyordum ama öyle bir dayak olamaz. Helal olsun kızlara iyi dayandı amk dişi ayıları. Kızlar içerden bağırıyordu insanlık onuru işkenceyi yenecek diye. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Sonra beni erkekler koğuşuna koydular. Yirmi tane şap. Biri zaten bütün polisleri tanıyor. Devamlısı. Birinin ağzı burnu yer değiştirmiş. Tabi tanıştık. Üç kişi hariç herkes Ankara Üniversitesinden, biri ODTÜ, biri o İspanyol, biri de ben. Zaten Gazi Üniversitesi deyince herkes reis senin ne işin var burda filan demeye başlamıştı. İspanyolla filan konuşmaya başladım. Dil sınavları için Türkiye ye gelmiş yarın sınavı varmış. Olaylar olunca fotoğraf çekeyim diye dışarı çıkmış enayi. Onu da o arada almışlar. Madrid de yaşıyormuş. Sorduk Real mı Atletico mu? Barcelona dedi. Tabii PKKlılar dört köşe. Başladık geyiğe derken. Kadınlar koğuşundan sesler gelmeye başladı. 'Başımda saçlarım kardır' 'Deli rüzgarlarım vardır' 'Ovalar bana çok dardır' 'Benim meskenim dağlardır!' Sonra karşılıklı söylemeye döndü. Şehirler bana, bana bir tuzak! İnsan sohbetleri, sohbeti yasak! Uzak olun benden benden uzak! Benim meskenim dağlardır, dağlardır, dağlardır! Ardından özgürlük mahkumları, dağlara gel filan. Tabii Alevi aileden gelmenin yararları sayesinde hiç sırıtmadan eşlik ettim. Genç ve yavşak kişilikli bir polis memuru vardı. Diğerleri kendi halindeyken o sandalye çekmiş bizimle fikir tartışıyor, bir haltta biliyordu. Tartışmalara aşık olduğum için genellikle ikimiz tartışıyordu. Marxdan Mustafa Kemal'e Abdülhamid den Erbakan'a, Herlz den Humeyniye kadar geniş yelpazede her şeyi tartışıyoduk. Diğer arkadaşlar da araya girerek bana destek çıkıyordu. İğrenç, tam bir gevşek gülüşü vardı. O gece aynen şu cümleleri kurmuştu: "Siz okuyorsunuz ama okuduklarınızı düşünmüyorsunuz. Siz gerçekliği hep arka plana itiyorsunuz. Belli ki sizin yöntemlerinizle bu adamı deviremiyorsunuz. Bakın göreceksiniz devrimi biz yapacağız. Naptı Tayyip, her yeri tek tek yavaş yavaş ele aldı. Sizde aynı yolu denemelisiniz. Önce bir makamınız olacak ki bir şeyleri değiştirebilseniz. Siz sokak da yüz kişi ile bir şeyleri değiştireceğinize inanıyorsunuz. Ha illaki Erdoğan da gidecek ama mesele Erdoğan değil mesele fikrin devletleşmesi. Siz yakın zamanda kimin devrimci olduğunu göreceksiniz." Cemaat geçmişim de olduğu, 17-25 Aralık da yaşandığı için bu dallamanın cemaatçi olduğunu hemen anlamıştım. İşin tuhafı o zaman pek dikkat etmemiştim, bu adam bu konuları herkesin için de diğer polisleri arasında söylüyordu. Demek ki onlarda cemaatten. Örgütlenmeye bak. Adamın dediği doğru çıkıyordu ama devrim değil darbe yaptılar. Acaba o zamandan kafaya koyulmuş muydu? Bilinmez.. Neyse tan atınca tekrar adlı tıpa götürüp, tekrar muayene ettiler. Sonra avukatlar geldi, ifadelerimizi yazdırdık. Herkes başladı anama dövdü, babama sövdü, taciz etti, zevk için öptü filan. Sonra serbest bıraktılar, Gazi Mahallesinden Emeğe kadar yürüdüm. Eve vardığımda Şamil ile Caner yataklarında beni bekliyorlardı. Sonra başımdan geçenleri anlattım. Gülmeler, goygoylar sonra yatış. Mahkeme hala sürüyor. Üç yıllık mahkeme mi olur? Gözaltına alıyorsun, niçin dövüyorsun, hadi dövdün, niye yargılıyorsunuz, yargıladınız niçin uzatıyorsunuz? Bürokratik bürokratik işler ya. Şimdi dört yıl önceye bakınca davanın ne derece haklı, ne derece doğru tarafta yer almışım. Ne güzel anılar biriktirmiş diyorum kendi kendime.
0 notes
Photo

Ramazan Bedduası Üç yiğit iftarı, kurşunla açtı, Sen oruçlarını, makbul et Tanrım! Milletinin derdi, bugün de maçtı, Onları da suça, mesul et Tanrım! Şimdi asılmıştır, ay yıldızlı bayrak. Annenin gözleri, çağlayan ırmak. Babanın başı dik, yüreği ocak. Soysuzun kökünü, yak! Kül et Tanrım! Ey Rahman, haine, ne bu merhamet?! Taş atan eniği, acıma kahret! Yediden yetmişi, hepsini mahvet! Piçin failini, meçhul et Tanrım! Orhunum, şehidin, kanı senden çok, Her gün binbir feryat, duyan bir "Baş" yok. "Yeni doğanını, cehenneme sok!" Sen şu bedduamı, kabul et Tanrım!
0 notes
Photo

"Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin, yere düşürmeyin!" Başbuğ Türkeş Farklıca boylarda,umutla doğan, Her birimiz birer,Türk Bayrağıyız! Bir ömür şerefle,gür dalgalanan, Her birimiz birer,Türk Bayrağıyız! Çehremiz çatıktır,nazlı üç hilal. Fıtratımızdandır; şiddet ve celal. Sütümüz, lokmamız,kanımız; helal. Her birimiz birer,Türk Bayrağıyız! Dünya gelininin,ziyneti, süsü, Gençlik baharında,günü görmüşü, Nice şairlerin,umudu, düşü, Her birimiz birer,Türk Bayrağıyız! Bir okul önünde.. Puslu dağlarda... Kurtlar sofrasında,bay otağlarda, Soysuzlar içinde,arsız çağlarda, Her birimiz birer,Türk Bayrağıyız! Hainlere karşı,biz dikiliriz! Kutlu ülkü için,biz asılırız! Elbet, bir gün yine,biz diriliriz! Her birimiz birer,Türk Bayrağıyız! Dünya nimetine,aç karnımız; tok. Ulaşacağımız,yurtlar, dağlar; çok. Erişeceğimiz,başka makam yok. Her birimiz birer,Türk Bayrağıyız! Sancağı yaratan,o kan bizdedir. Hilalini çizen,iman bizdedir. Yıldızını takan,o şan bizdedir. Her birimiz birer,Türk Bayrağıyız! Lekeletmeyiz şu,alın terini. Kirletmeyiz kutlu,ata yerini. Düşürmeyiz tuğu,Türk'ün erini. Her birimiz birer,Türk Bayrağıyız!
3 notes
·
View notes
Photo

"Hayır! Rumeli'yi unutmayacağız… Hiçbir yeri unutmayacağız… Turgut Reis'in mezarı olan Trablus'u, kahraman Türk kadınlarına ve kızlarına mezar olan Rodos'u da unutmayacağız. Azerbaycan'ı, Kırım'ı, Türkistan'ı, Kafkasya'yı, Altaylar'ı, Urallar'ı, Ediller'i de unutmayacağız… Millî miras, Cibali imamının tenekesi değildir. Onu Falih Rıfkı veremez. Onu kimse veremez. Milâttan önce 209”da Motun Yabgu”nun dediği gibi millete ait olan, ataların mezarlarını saklıyan toprak, yani vatan, verilemez. Vermiyeceğiz. Unutmayacağız… Ölürken gözlerimizde parlayan son ışık millî mirasın hayali olacaktır!" Nihal Atsız
0 notes
Photo

Üçüncü milenyumun başında gelişen siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal olaylar, içimde mevcut olan Türk Birliğini inancını, her geçen gün biraz daha kuvvetlendirmektedir. Üçüncü milenyumu var edecek zaman, bütün Türkleri bir bayrak altında toplayacaktır!
0 notes
Photo

İç ve dış düşmanlar tarafından, bin yıllık kin ile kuşatılan Türk Milleti'nin, bağımsızlık hareketinin başlangıç tarihi olan 19 Mayıs 1919'un, 97. yılı kutlu olsun. "Asırlar bize yaştır, Kemal ülküye baştır, Bize yol göster Kemal, Anayurda ulaştır!" Atsız #19Mayıs #Atatürk #GençlikveSporBayramı #TürkKurtuluşSavaşı
0 notes
Photo

Bir ömrü, Türk kadının çağdaşlaşmasına adayan, Cumhuriyet kadını, Türkan Saylan'ı minnetle anıyoruz. Ruhu Şad Olsun. #TürkanSaylan
0 notes
Photo

"Dönersek kahbeyiz, Türklük yolunda bir azimetten"
0 notes