Sağlık ile ilgili aradığınız her şeyi bu blogda bulabilirsiniz! Sağlıklı sıhhatli günler için bizi takip etmeye devam edin!
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Göz Kuruluğunu Önlemek İçin Neler Yapılabilir, Tedavisi
Gözlerde batma hissi ve yanma gibi şikayetlere sebep olan "göz kuruluğu", gözyaşı göz için yeterli nemi sağlayamadığında meydana gelir. Bilgisayar ekranına uzun süre bakmak, klimalı odada oturmak veya bisiklet kullanmak gibi etkenlere bağlı göz kuruluğu meydana gelebildiği gibi, yetersiz veya uygun olmayan kalitede gözyaşı üretimi de göz kuruluğu sebeplerindendir. Bunların dışında çeşitli hastalıklar, göz kapağı anormallikleri ve kullanılan bazı ilaçlar da göz kuruluğuna yol açabilir.
Göz kuruluğu tedavisi nasıl yapılır ?
Tedavide ilk basamak göz kuruluğunun sebebini ortaya koymaktır. Göz kuruluğu kullanılan bir ilaca bağlı ise o ilaç yerine göz kuruluğuna sebep olmayan başka bir ilaç kullanılabilir.
Göz kapaklarında anatomik bir bozukluğa bağlı meydana gelen göz kurulukları için göz kapağı cerrahi olarak düzeltilir.
Göz kuruluğuna sebep olan başka bir hastalığı olanlarda ise öncelikle bu hastalık tedavi edilir.
Medikal tedavi nasıl yapılır ?
Antibiyotikler: Göz kapaklarının kenarındaki yağ bezlerinin iltihaplanması nedeniyle gözyaşı içeriğindeki yağ miktarı azalır. Bu da gözyaşı kalitesini bozar. İltihaplanmanın giderilmesi için damla veya hap şeklinde antibiyotik kullanılabilir.
Kortikosteroidli Damlalar: Kornea üzerindeki iltihaplanmalar için kortikosteroidli damlalar kullanılabilir.
Suni Gözyaşı: Şiddetli göz kuruluğu bulunanlarda göze suni gözyaşı damlatılabilir.
Göz kuruluğunu önlemek için neler yapılabilir ?
Göze hava üflenmesi önlenmelidir: Saç kurutma makineleri, klimalar, ısıtıcıların fanları göze üfletilmemelidir.
Nemlendirici kullanılmalıdır: Özellikle kış aylarında kalorifer veya sobalar nedeniyle ev içinde kuruyan hava nemlendirilmelidir. Kaloriferli evlerde nemlendirici cihazlar veya kaloriferler üzerine konan ıslak havlular ile odalar nemlendirilebilir. Sobalı evlerde ise sobanın üzerine konabilecek bir çaydanlık ile odanın havası kolayca nemlendirilebilir.
Göz koruyucu gözlük kullanılmalıdır: Kuru havanın gözlere gelişini engellemek için kenarlıklı gözlükler kullanılabilir. Böylece özellikle rüzgarlı havalarda gözlerin kuruması engellenebilir.
Mola verilmelidir: Görsel konsantrasyon gerektiren işleri yaparken belirli aralıklarda mola vermek gerekir. Mola esnasında gözler birkaç dakikalığına kapatılabilir ve ayrıca göz kapakları birkaç defa üst üste açılıp kapatılarak gözyaşının göz üzerine yayılması sağlanabilir.
Sigara içilmemelidir: Sigara içenler bırakmalı, sigara içilen yerlerden uzak durulmalıdır.
Bilgisayar ekranı göz seviyesinin altına konulmalıdır: Göz seviyesinin üzerinde olan ekranlara bakarken gözler daha fazla açılır ve göz kuruluğu artar. Ekranı göz seviyesinin altına koyarak gözlerin fazla açılması ve bu nedenle kuruması engellene bilir.
Uzun uçuşlarda gözler dinlendirilmelidir: Uçakların içindeki hava kurudur. Bu sebeple özellikle uzun uçuşlarda belirli aralıklarla gözler birkaç dakikalığına kapatılarak gözyaşının buharlaşması engellenmelidir.
Önceki içeriğimiz için: Demir eksikliği ve saç dökülmesi
0 notes
Text
Demir eksikliği ve saç dökülmesi
Saç dökülmesi birçok kişi için ciddi bir sorundur. Saçları tararken veya banyodan sonra dökülen saçları görmek sinir bozucudur. Erkeklerde saç dökülmesi alışıldık olmasına rağmen kadınlarda saç dökülmesi daha nadirdir. Kadınlarda ve erkeklerde saç dökülmesinin başta gelen sebeplerinden biri demir eksikliğidir.
Saç dökülmesi normal midir?
Aslında biz farkında olmadan her gün bir miktar saçımız dökülür. Günde 50-100 arasında saç telinin dökülmesi normal sayılır.
Kadınlarda saç dökülmesinin en sık sebepleri nelerdir?
Doğum kontrol hapları, saçlarda kepek, stres, menopoz, hızlı kilo verdiren diyetler, kansızlık, tiroid hormon eksikliği ve bazı kanserler kadınlarda saç dökülmesine yol açar. Menopoz öncesi kadınlarda saç dökülmesinin en sık sebebi ise demir eksikliğidir.
Demir neden bu kadar önemlidir?
Vücutta demirin birçok görevi vardır. Bunlardan belki de en önemlisi vücuttaki hücrelerin oksijen almasını sağlamasıdır. Alyuvarlarda bulunan ve hücrelere oksijen taşıyan hemoglobin, yapısında bulunan demir sayesinde bu oksijeni taşıyabilir. Demir eksikliği durumunda alyuvarların yapımında azalma ve buna bağlı olarak kansızlık görülür. Kansızlık olan kişilerin hücrelerine yeterli oksijen taşınamadığından, hücreler normal görevlerini yerine getirmekte zorlanır. Bu kişiler çabuk yorulur ve günlük işlerini yapmakta zorlanır.
Çoğu hücrenin normal işlevlerini görebilmesi demire bağlıdır. Saçların gelişimini sağlayan hücreler için de demir gereklidir. Saçların normal büyüme ve gelişmesi yanında sağlıklı kalması için demire ihtiyaç vardır. Bu sebeple vücuttaki demirin yeterli miktarda olması gerekir.
Çeşitli sebeplerle demir alınamaması durumunda bir süre vücut demir depoları devreye girerek eksikliği giderir. Ancak demir içeren gıdaların alınamaması veya demirin bağırsaklardan yeterli derecede emilememesi devam edecek olursa vücut demir depoları da boşalır.
Saçı dökülen farklı kişilerin sebepleri farklı olabilir. Bir kişiye iyi gelen bir tedavi başkasına iyi gelmeyebilir. Saç dökülmesi olan kişiler, dökülmenin sebebinin araştırılması için doktora başvurmalıdır.
Bu içerik izmirmedikalmasaj.com.tr tarafından hazırlanmıştır.
Önceki içeriğimiz için: Bronkodilatatör ilaçlar
0 notes
Text
Bronkodilatatör ilaçlar
Bronkodilatatör ilaçlar, akciğer kaslarını gevşeterek hava yollarını açan ve böylece nefes almayı kolaylaştıran ilaçlardır. Bronkodilatatör ilaçlar hava yollarının daraldığı ve iltihaplandığı hastalıklarda kullanılarak kişinin nefes almasını kolaylaştırır.
Bronkodilatatör ilaçların kullanıldığı hastalıklar; astım, kronik obstrüktif akciğer hastalığı ya da kısa adıyla KOAH adı verilen hastalıklardır. Astımda hava yollarındaki iltihaplanma nedeniyle hastalar nefes almakta zorlandıklarından bu kişilere bronkodilatatör ilaçlar verilir. KOAH ise genellikle sigara içilmesine bağlı olarak akciğerlerdeki hava yollarının daraldığı bir hastalık olup tedavide bronkodilatatör ilaçlar kullanılır.
Kaç tip bronkodilatatör ilaç vardır?
Bronkodilatatör ilaçlar iki tiptedir: kısa etkili bronkodilatatör ilaçlar ve uzun etkili bronkodilatatör ilaçlar.
Kısa etkili bronkodilatatör ilaçlar ani gelişen ve birden nefessiz bırakan ataklarda kullanılır. Uzun etkili bronkodilatatör ilaçlar ise astım ve KOAH gibi hastalıklarda düzenli kullanılması gereken ilaçlardır.
Bronkodilatatör ilaçların yan etkileri nelerdir?
Bronkodilatatör ilaçların çeşitli yan etkileri vardır bu etkiler alınan ilaca bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bronkodilatatör ilaçların genel yan etkileri şu şekilde sıralanabilir:
Ellerde titreme,
Başağırısı,
Ağız kuruluğu,
Çarpıntı,
Kas krampları,
Öksürük,
Bulantı,
Kusma,
İshal.
Bronkodilatatör ilaçlar hangi ilaçlarla etkileşir?
Bronkodilatatör ilaçlar çeşitli ilaçlarla etkileşim gösterebilir. Bu etkileşim sonucu kullanılan diğer ilaçların etki mekanizması değişebileceği gibi yan etki riski de artabilir.
Bronkodilatatör ilaçlarla etkileşebilen ilaçlar şunlardır:
İdrar söktürücü ilaçlar: vücutta biriken fazla sıvı atılmasını sağlayan ilaçlardır.
Bazı antidepresan ilaçlar: depresyonun ortadan kaldırılması için kullanılan ilaçlardır.
Digoksin: kalp ritim bozukluklarını düzenleyen ilaçtır.
Benzodiazepinler: anksiyete ve uyku bozukluğu olanlara verilen ilaçlardır.
Lityum: depresyon ve bipolar bozukluklar için verilen ilaçlardır.
Kinolon adı verilen antibiyotikler.
Yukarıda adı geçen ilaçlar en sık etkileşime giren ilaçlar olup, bunlardan farklı ilaçlar da bronkodilatatör ilaçlarla etkileşebilir. Bu sebeple, herhangi bir ilaç kullanan kişilerin bronkodilatatör ilaçların kullanımına başlamadan önce doktoruna kullandığı ilaçları göstermesi gerekir.
Önceki içeriğimiz için: Boğaza kaçan yabancı cisim nasıl çıkarılır ?
0 notes
Text
Boğaza kaçan yabancı cisim nasıl çıkarılır ?
Boğaza yabancı cisim kaçması çocukluk çağında daha fazla olmakla beraber tüm yaş gruplarında karşılaşılan acil durumlardandır. Boğaza kaçan yabancı cisim nedeniyle boğaz ve nefes borusu tıkanarak hava geçişi engellenir. Kazalara bağlı yaralanmalar arasında ilk beş sıra içinde yer alan boğaza yabancı cisim kaçmaları beyne oksijen gidişini engellediği için hayatı tehdit edebilir. Bu sebeple acilen müdahale edilmesi gerekir.
Boğaza yabancı cisim kaçmasının belirtileri nelerdir ?
Boğazına yabancı cisim kaçan kişi ellerini boğazına götürmüş olur,
Konuşması zorlaşır,
Nefes almada güçlük çeker,
Gürültülü nefes alır,
Deri, dudaklar ve tırnaklar mavileşmeye başlar,
Bilinç kaybolmaya başlar.
Boğazına yabancı cisim kaçan kişiye nasıl müdahale edilir ?
Boğazına yabancı cisim kaçan kişiye müdahale hayati önem taşır. Bu noktada en önemli şey meydana gelen tam tıkanmayı açmak ve kişiye acile hava sağlamaktır. Tam tıkanma yoksa, yapılacak müdahale ile yarı tıkanıklıkların tam tıkanıklığa dönüşmemesi için dikkat edilmelidir.
İşlem yabancı cisim çıkartılması konusunda deneyimli doktorlar tarafından yapılmalıdır. Ancak hızlı bir müdahale gerekiyorsa yapılması ve yapılmaması gereken şeyler iyi bilinmelidir.
Küçük çocuklarda yabancı cisim nasıl çıkartılır ?
Küçük çocuklarda yabancı cismi çıkarmak için parmak ağız içine sokulmamalıdır. Çünkü bu durumda yabancı cisim daha ileri giderek boğazı tamamen tıkayabilir.
Küçük çocuklarda tam tıkanma durumunda, çocuk kol üzerine yüzüstü yatırılarak sırtına el ayası ile vurulur ve basınç uygulanır. Büyük çocuklarda ve yetişkinlerde “Heimlich manevrası” adı verilen işlem uygulanır.
Heimlich manevrası nasıl yapılır ?
Boğazı tıkanan kişinin arkasına geçilir.
Kişi hafifçe öne eğilir.
Bir eliniz yumruk yapılır.
Yumruk yapılan el kişinin göbeğinin üzerine konur.
Diğer eliniz ile yumruk yapılan el sıkıca tutulur.
Kişi kaldırılacakmış gibi yukarı doğru sıkıştırılır.
Boğazdaki tıkanıklık açılmadıysa bu işlem tekrarlanır.
Kendi kendine Heimlich manevrası nasıl yapılır ?
Tek başınıza iken boğazınıza birşey kaçarsa kendi kendinize şu şekilde Heimlich manevrası yapabilirsiniz:
Göbeğinizin üzerine yumruğunuzu bastırın.
Diğer elinizle yumruğunuzu tutun.
Sert bir yüzey üzerine yaslanın.
Yumruğunuzu içeri ve yukarı doğru bastırın.
Heimlich manevrasının etkisi nedir ?
Bu manevra sayesinde diyafram sıkıştırılır. Ani olarak yukarı hareket eden diyafram, hava yollarında bulunan havanın hızla dışarı çıkmasını sağlar. Böylece yabancı cisim sıkıştığı yerden hareket ederek kişinin nefes alabilmesi sağlanır.
Önceki içeriğimiz için: Beyin tümörü nedir ?
0 notes
Text
Beyin tümörü nedir ?
Beyin tümörü, beyinde anormal hücrelerin büyüyüp çoğalarak bir kitle oluşturmasıdır. Santral sinir sisteminde meydana gelen tümörlerin %85-90’ını beyin tümörleri oluşturur. Beyin tümörleri çeşitli tiplerde olabilir. Bazı beyin tümörleri “iyi huylu” iken bazıları ise kötü huylu tümörlerdir. İyi huylu tümörler kansere sebep olmasalar da kafatası gibi kapalı bir bölgede yer aldıklarından büyümeleri durumunda çeşitli belirtilere yol açabilirler. Kötü huylu tümörler ise beyinde kansere sebep olan tümörlerdir. Tüm yaş gruplarında görülebilen beyin tümörleri yerleşim yeri, kişide ortaya koyduğu belirtiler ve büyüklüğüne göre farklı şekillerde tedavi edilirler.
Birincil (primer) veya ikincil (sekonder) beyin tümörü ne demektir ?
Beyinde görülen tümörler beyin hücrelerinden köken alabileceği gibi, vücudun farklı yerlerinde meydana gelen kanserlerin beyine yerleşmesi ile de gelişebilirler.
Beyindeki hücrelerden ortaya çıkan beyin tümörleri birincil beyin tümörleri olarak adlandırılırken, vücudun diğer yelerinden gelen hücrelerin meydana getirdiği beyin tümörleri ikincil veya metastatik beyin tümörleri adını alır.
Birincil beyin tümörlerinin geliştiği hücreler nelerdir ?
Bu tip beyin tümörleri, beyin hücrelerinden veya beyin zarı hücrelerinden gelişebilir.
Birincil beyin tümörleri nasıl gelişir ?
Normal beyin hücrelerinin genetik yapısında çeşitli sebeplerle meydana gelen değişiklikler bu hücrelerin yapısının bozularak kontrolsuz bir şekilde büyümelerine sebep olur. Bu şekilde değişim göstererek hızla çoğalan hücreler bir kitle oluşturarak çevresine baskı yapmaya başlar.
İyi huylu tümörlerin özellikleri nelerdir ?
Adından da anlaşılacağı gibi, iyi huylu tümörlerin özellikleri de iyidir. Bu tip beyin tümörlerinin gelişim hızları genellikle yavaştır. Ayrıca beyin ameliyatları ile bulundukları yerden genellikle daha kolay çıkarılabilirler. Fakat beyindeki yerleşim yerine bağlı olarak iyi huylu tümörler de kötü sonuçlara yol açabilirler. Yukarıda da belirtildiği gibi, iyi huylu da olsalar, kafatası içinde sınırları belirli bir ortamda yer aldıklarından, beyine yaptıkları baskı ve kafa içi basıncını artırma gibi sonuçlara yol açarlar.
Kötü huylu tümörlerin özellikleri nelerdir ?
İyi huylu tümörlere göre hızlı bir şekilde üreyip büyürler. Bu tip tümörlerin ameliyatla çıkarılma ve tedavi şansları iyi huylu beyin tümörlerine göre daha düşüktür. Bu tip tümörler ameliyatla çıkarılmalarına rağmen genellikle tekrar etme eğilimindedir.
Beyin tümörleri ne sıklıkta görülür ?
Ülkemizde beyin tümörü sayısı ile ilgili net bir bilgi vermek zordur. Amerika Birleşik Devletlerinde ise her sene 24.000’e yakın yeni beyin tüm��rü vakası görülmekte ve yılda yaklaşık 15.000 kişi beyin tümörü sebebiyle yaşamını kaybetmektedir. Bu sayıların ülkemiz için de geçerli olabileceği düşünülmektedir.
Önceki içeriğimiz için: Beyin tümörü belirtileri nelerdir ?
0 notes
Text
Beyin tümörü belirtileri nelerdir ?
Beyin tümörü belirtileri büyük ölçüde tümörün boyutlarına, tümörün yerleşimine ve büyüme hızına bağlıdır. Abse veya damar anormallikleri gibi oluşumlar da kafa içinde yer kapladıklarından klinik belirtiler açısından benzer bulgular verir. Bu açıdan beyin tümörlerinin diğer oluşumlardan ayrımı iyi yapılmalıdır. Ayrıca, beyin tümörlerinde görülen belirtilerin bir çoğu başka bir takım rahatsızlıklarda da görülmektedir. Bu sebeple, aşağıda yazılan her belirtisi olan kişi kendisinde beyin tümörü olduğunu düşünmemelidir. Beyin tümörü beynin hangi bölümüne yerleşmişse, görülen belirtiler de o bölümle ilgilidir.
Beyin tümörlerinin başlıca belirtileri şunlardır:
Baş ağrısı: Beyin tümörü olan kişilerin çoğunda görülen bir belirtidir. Bu kişiler baş ağrısı şikayetinin genellikle son zamanlarda ortaya çıktığından bahseder. Baş ağrısının sıklığında artış, Baş ağrısının şiddetinde artış,
Görme problemleri: Beyin tümörlerinde sıklıkla görülen ve kişiye teşhis konmasını kolaylaştıran ilk bulgulardandır. Görme bulanıklığı, Çift görme, Görme kaybı,
Sebebi açıklanamayan kusma: Bu şikayet baş ağrısı ile paralel bir gelişim gösterir. Yakın zamanda başlar ve giderek şiddetlenir. Genellikle sabahları aç karnına olabilir. Kafa içindeki basınç artışının en önemli belirtilerindendir.
Kol veya bacakta giderek artan his kaybı: Bu belirti genellikle vücudun bir tarafında ve beyin tümörü ilerledikten sonra ortaya çıkar.
Denge bozukluğu: Beyincik tümörlerinin belirtisi olarak ortaya çıkabilir.
Konuşma bozukluğu: Görme bozukluğu gibi konuşma bozukluğu da beyin tümörlerinin erken görülen bulgularındandır. Konuşamamanın yanında yanlış konuşma ve konuşmanın sarhoş konuşmasına benzemesi gibi durumlar olabilir.
Davranış değişiklikleri,
Kişilik değişiklikleri,
Mental kapasite değişiklikleri,
El ile yazı yazma zorluğu,
Konsantre olma zorlukları,
Nöbet geçirmeye başlama: Nöbetler kişi isteği dışında gerçekleşen kasılmalar şeklindedir. Nöbet esnasında bilinç kaybı olabilir veya olmayabilir.
İşitme problemleri.
Daha çok hangi kanserler beyne sıçrar ?
Beyne sıçrayan kanserler vücudun başka bir yerinde ortaya çıkar ve bir süre sonra beyine sıçrar. Herhangi bir kanser beyne yayılabilir ancak en sık meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, böbrek kanseri, akciğer kanseri ve melanomlar beyne sıçrayarak ikincil beyin tümörlerine sebep olabilir.
Beyin tümörleri kimlerde daha çok görülür ?
Beyin tümörlerinin çoğunun sebebi bilinmemektedir ancak bazı faktörlerin beyin tümörü riskini artırdığı düşünülmektedir. Bu faktörler şunlardır:
Yaş: Yaşlandıkça beyin tümörü riski de artar. Yaşlılarda daha çok görülse de beyin tümörleri her yaştan insanda görülebilir. bazı beyin tümörleri ise sadece çocuklarda görülmektedir.
Radyasyona maruz kalma: İyonize radyasyona maruz kalanlarda beyin tümörü riski artmaktadır. Kanser tedavilerinde kullanılan radyasyon iyonize radyasyona örnektir. Cep telefonlarının ve mikrodalga fırınların yaydığı radyasyon hakkında da birçok suçlama yapılsa da bu konuda henüz kesin veriler bulunmamaktadır.
Aile öyküsü: Bazı beyin tümörlerinde aile öyküsü bulunmaktadır.
Önceki içeriğimiz için: Düz Tabanlık Nedir, Nasıl Anlaşılır
0 notes
Text
Düz Tabanlık Nedir, Nasıl Anlaşılır
Ebeveynler ilk bebek sahibi olduklarında, bebeklerinin topuklarının kavisli olmadığını ve ileride düz taban olup olmayacaklarını merak etmektedir. Bu konuda bilinmesi gereken en önemli şey her çocuğun düz taban olarak dünyaya geldiğidir. Topukları daha sonra kavis almaya başlamaktadır.
Düz Tabanın Anatomik Özellikleri:
Normal topuklara sahip olan insanlar ayaklarını yere bastıklarında, bir kavis olduğundan dolayı ayaklarının iç kısmı yer ile temas etmez. Bu durum düz taban olan insanlarda ise tam tersidir. Ayaklarının tamamı yer ile temas etmektedir. Dolayısı ile kısa bir süre içerisinde temas edilen alanın genişliğinden dolayı kişilerde yorulma belirtileri başlayacaktır. Bu duruma düz tabanlık ismi verilir.
Düz taban olan insanların şikayetleri:
Ayakları düztaban olan insanların büyük bir çoğunluğunun bu konuda hiçbir şikayeti bulunmamaktadır. Ama genellikle düz tabanlıkta şikayetler ayakta uzun süre duramamaktan ve koşamamaktan kaynaklanmaktadır. Yapılan araştırmalar net bir şekilde göstermiştir ki dünya üzerinde düz taban olduğunun farkında olmayan beş yüz bine yakın insan bulunmaktadır.
Düz Tabanlık Probleminin Tedavisi:
Düz tabanlık problemine nadiren cerrahi müdahale gerekebilir. Genellikle bazı egzersiz ve destekler ile bu durum desteklenebilmektedir. Genellikle düz taban olan ve ağrı çeken insanlara anatomik ayakkabılar tavsiye edilmektedir. Genellikle düz tabanlıkta tedaviye gerek duyulmamaktadır. Çok nadiren cerrahi müdahale yapılması gerekmektedir.
Düz tabanlık konusunda pek çok araştırma yapılmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalar ise bebeğin anne karnındayken düz taban olup olmayacağının tespit edilmesine dayanmaktadır. Anne karnından yapılan bir gen aktarması ile bebeğin düz taban olmasının engelleneceği düşünülmektedir.
Bu içerik tedavifizik.blogspot.com tarafından hazırlanmıştır.
Önceki içeriğimiz için: Akciğer Veremi Nedir, Belirtileri Nelerdir
0 notes
Text
Akciğer Veremi Nedir, Belirtileri Nelerdir
Verem mikrobu akciğerlere ya doğrudan solunum yolu ile ya da kan, lenf yolu ile bir başka organdan bulaşır. Vücudun şartlarına göre hastalık bazen bir zatürree gibi birdenbire, bazen de yavaş ve sinsi bir şekilde başlar.
Çoğu zaman gribe benzer ateş, kırıklık ve halsizlik belirtileriyle iki ya da üç hafta süren bir giriş devresi gösterir. Veremin daha ağır bir seyir gösteren başlangıcı da vardır. Böyle durumlarda zayıflama, halsizlik, iştahsızlık, çok hafif bir ateş hastayı aylarca oyaladıktan sonra doktora başvurma ihtiyacını doğurur.
Akciğer Veremi Belirtileri
Akciğer vereminde belli başlı belirtiler ateş, zayıflama, terleme, öksürük, balgam, göğüs ağrısı, halsizlik, iştahsızlık ve dermansızlıktır. Bunun yanı sıra hastalığın seyrine göre sindirim bozuklukları, kalp çarpıntısı, ses kısılması, sinir bozukluğu gibi belirtiler de kendini gösterir.
Verem hastalığında görülen ateş mikrop toksinlerinin ortaya çıkardığı bir belirtidir. Veremli hastalarda ateşe karşı bir dayanıklılık vardır. Ateş hali haftalarca ve hatta aylarca sürebilir. Ateş sabah saatlerinde normale dönse bile öğlene doğru yükselmeye başlar ve akşam saatlerinde de en yüksek noktaya ulaşır. Hastalığın durumuna göre akşam görülen ateş 38,5 - 39 ve 40 dereceyi bulabilir. Hastalığın ilerlediği devrelerde ise sabah görülen ateş akşam ateşinden de yüksek olur. Ateşle birlikte hastada terleme görülür. Özellikle gece terlemeleri veremliler için tipik bir belirti olarak kabul edilir.
Hastalığın başlangıcından beri görülen halsizlik, yorgunluk ve isteksizlik ileri devrelerde daha da artar. Hasta ayağa kalkamayacak hale gelir.
Hastada önceleri görülen yavaş zayıflama, hastalığın kötüye gitmesi ile daha hızlanır ve çok belirli bir duruma girer. Hastalığın ikinci ya da üçüncü ayında zayıflama 20 - 25 kiloyu bulur.
Öksürük ve balgam da akciğer vereminin başlıca belirtileridir. Öksürük önceleri kuru bir şekilde başlarsa da akciğerdeki yaranın ilerlemesi ve salgıların birikmesi sonucu dolu ve balgamlı bir hal alır. Biriken salgının atılması ihtiyacı ile hastada sabahları daha çok öksürük görülür. Hastalığın ileri durumlarında öksürük gece ve gündüz sık görülür. Genel olarak günde 30 - 90 cm3 arasında değişen balgam miktarı, hastalığın ilerlediği ve başka mikropların da balgama katıldığı durumlarda 150 - 200 cm3 bulabilir. Balgamın kıvamı ve rengi de duruma göre değişikler gösterir.
Hastaların pek çoğunda kan tükürme durumu görülür. Tıpta buna hemoptizi denir. Önceleri kan balgama bulaşmış şekilde ve azar azar gelir. Bazı hallerde ise kan birden bire ve çok gelmeye başlar. Bu çok gelmeye başlar. Bu çok kanama hayata kısa zamanda son verebilir.
Önceki içeriğimiz için: Yaşlı İnsanlar Neden Altına Kaçırır?
1 note
·
View note
Text
Yaşlı İnsanlar Neden Altına Kaçırır?
Yaşlı insanların daha sık tuvalete gitmeleri gerektiği ve idrar yapma zorunluluğunun daha acil ortaya çıkması gündelik hayatta gözlemlediğimiz bir şey. Bazı 30 yaşındakiler bile, geceleri tuvalete kalkmak zorunda kalmaya ya da pek uzun süre “tutamamaya” başlarlar. Bu durumun popüler açıklaması, mesanenin yaşla elastikliğini kaybetmesi ve küçülmesidir. Bu düşünceye göre, mesanede daha az miktar idrar tutulabilir dolayısıyla idrar yapma ihtiyacı daha erken, daha acil ve daha sık ortaya çıkar.
Pittsburgh Üniversitesi’nden geriatri uzmanı Neil Resnick ve ekibindeki araştırmacıların kanısınca, bu düşünce bir kocakarı masalından ibaret ve “halk kültürünün bir parçası”. 2005 Mayıs sonu San Antonio’da ürologların yıllık toplantısında, araştırmacılar sonuçlarını tanıttılar. Resnick ve çalışma arkadaşları, 22 ile 90 yaşları arasındaki 100 kadında mesanenin elastikliğini ve mesaneyi kontrol eden kasların fonksiyonunu incelediler. Sonuç olarak, açılma kapanma fonksiyonunun yaşla gerçi azaldığını ama mesanenin büyüklüğünün ve içine sığan hacmin değişmediğini saptadılar.
Yaşlandıkça, idrar yapma zorunluluğunun sıklaşmasının ve idrar geldiği an daha büyük aciliyet yaratmasının sebebi bambaşka olabilir. Sadece ABD’de 17 milyon kişi “fazlasıyla aktif” idrar torbasından muzdarip. Bu durumda, idrar torbasının açılıp kapanmasını kontrol eden kaslar fazla çalışıyor ve istem dışı kasılıyor; böylece acilen idrar yapma hissi doğuyor. 24 saat içinde sekiz kereden fazla idrar yapmak zorunda olanlar ya da giderek daha acil ve derhal idrar yapma zorunluluğu hissedenlerin sorununun kökeni bu olabilir. Sorunun küçülen mesaneyle bir alakası yok.
Önceki içeriğimiz için: Veba Hastalığı Nedir, Nasıl Tedavi Edilir
0 notes
Text
Veba Hastalığı Nedir, Nasıl Tedavi Edilir
Farelerde hastalık meydana getiren Pestis bakterisinin fare pireleriyle insanlara geçmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Veba büyük salgınlara yol açan öldürücü bir hastalıktır. Mikrobu çok dayanıklıdır. Kasların kanlarında ve balgamlarında uzun süre yaşar ve bunlarla temas eden kimselere kolaylıkla geçebilir.
Ağız ya da deri yolu ile vücuda giren mikrop 2 -7 gün içinde belirtilerini vermeye başlar. Hasta insanın öksürmesi aksırması mikrobun sağlam insanlara geçmesine yol açar. Bunun yanı sıra hastalığa yakalanan fareler insanlardan kaçma özelliklerini yitirdiklerinden evlerin hemen her yanında rahatlıkla dolaşırlar. Bu farelerden düşen pirelerin insan vücuduna konması hastalığın insana geçmesine sebep olur. Görüldüğü an derhal en yakın sağlık kuruluşuna haber verilmesi gereken veba görülmesi açısından ayrı özellikler gösterir.
Veba Çeşitleri Nelerdir?
Hıyarcıklı Veba
Vebanın en fazla görülen şeklidir. Yüksek ateş, titreme, bulantı ve kusma ile kendini gösterir. Ayrıca ishal, genel durumda bozulma ve şiddetli baş ağrısı da belirtiler arasındadır.
Hastalığı taşıyan pirenin ısırdığı yani mikrobun vücuda girdiği yerin yakınlarındaki lenf bezleri şişerek şiddetli ağrı vermeye başlar. Bu şişlere hıyarcık ya da yumurcak adı verilir. 2–3 hafta sonra deride kanamalar ve yaralar görülür. Hastalığın ağır şekillerinde, tedavi yapılmadığı takdirde hastanın hayatı son bulabilir.
Zatürreli Veba
Hastalığın bu şekli ağır bir durum gösterir. Akciğerlerde zatürree belirtileri vardır. Balgam kanlı gelir. Hastanın rengi morarmıştır. Soluk almakta güçlük çeker. Bu belirtilerin görülmesinden bir iki gün sonra hasta hayatını yitirir.
Septisemili Veba
Kara veba adı verilen hastalığın bu şeklinde mikroplar kanda giderek çoğalır. Bulantı, kusma, şiddetli baş ağrısı ve solunum bozukluğu görülür. Çoğu zaman şiddetli kanamalar meydana gelir ve hasta bunun sonucu olarak ölür.
Veba Hastalığının Tedavisi Nasıl Yapılır?
Vebanın belli başlı ilâcı streptomisindir. Buna sülfamit, kloramfenikolün de eklenmesi ile daha faydalı olur. Hastalıkta penisilinin etkisi yoktur. Veba tedavisinde serum da kullanılır. Doktor, hastanın genel durumuna göre serumun kullanılıp kullanılmayacağına karar verebilir. Vebalı hastaya ayrıca kalbini ve vücudunu kuvvetlendirmek için de ilaçlar verilir.
Vebadan Korunmak İçin Neler Yapmalı?
Vebanın aşısı vardır. Salgın hali görülmeden de aşı yapılabilir. Bu tür uygulamanın büyük yararı vardır. Hastalıktan korunmanın bir başka yolu da böcekler ve farelerle savaşmaktır. Salgın hali görüldüğünde hasta derhal hastaneye kaldırılır ve hasta teması olan kimseler karantinaya alınır. En az yedi gün süren karantina sırasında bu kişilere veba aşısı ya da veba serumu yapılır.
Hastalığın görülmesi halinde ihmal edilmeden derhal en yakın sağlık kurumuna haber verilmelidir. Zamanında haber verme hastanın hayatını kurtarabileceği gibi hastalığın salgın halini almasını da önleyecektir. Veba ilk çağın bitimiyle kendini göstermiştir. Zamanımıza kadar yer yer ve salgınlar halinde kendini gösteren veba pek çok insanın ölümüne yol açmıştır. Resimde vebaya sebep olan mikrobun, mikroskop altında büyütülmüş şekli görülüyor.
Veba Salgını Görülünce Ne Yapılmalıdır?
Veba çok tehlikeli bir hastalıktır. Daha çok salgın halinde ortaya çıkar. Bir yerde görülmesi halinde zamanında tedbir alınmazsa yayılması ve salgın haline dönüşmesi an meselesidir. Bu bakımdan veba şüphesi görülmesi ile durum derhal en yakın devlet doktoruna veya karakola duyurulmalı ve yetkili kişiler gelinceye kadar hastalığın görüldüğü bölgeye hiç kimse sokulmamalıdır.
Önceki içeriğimiz için: Lahana Suyunun Faydaları ve Zararları
0 notes
Text
Lahana Suyunun Faydaları ve Zararları
Lahana suyunu özellikle emziren anneler ve midede gastrit, yanma, ülser şikayetleri olanların doktor izni ve tavsiyesi ile içmesi gerekir. Bunu öğrendikten sonra lahana suyu ile zayıflama ve selülit tedavisi kürü nasıl yapılıyor bir öğrenelim:
Zayıflamak ve selülitlerden kurtulmak için lahana suyu ve çorbası
Lahananın içeriğinde çeşitli vitaminler bulunur. Bu yüzden hastalıklara karşı koruyucudur. Kalorisi çok düşük olduğundan, kilo vermek isteyenlerin vazgeçilmez yiyeceklerinden birsidir. Beyaz lahana, vücuttaki tuz dengesini değiştirmeden, suyun atılmasına yardımcı olur. Bu yüzden kısa sürede kilo verdirir. Antioksidan özelliğinden dolayı, suyla birlikte vücuttaki toksinleri de dışarı atar. İçinde B,C, E vitamini ve potasyum bulunur.
LAHANANIN FAYDALARI
- Kolon kanserinde kullanlır. - Lahana, pek çok kanser türünü önlemek için önemli bir yardımcıdır. - Selülite karşı tedavi edici özelliği vardır. - Kansızlığa iyi gelir ve kanı temizler. - Gençlerde sıkça görülen ergenlik sivilcelerine iyi gelir, ayrıca cildi güzelleştirir. - Bağırsakları çalıştırır ve tembelleşmesini önler. - Romatizmal hastalıklara iyi gelir. - Erkekler için cinsel gücü arttırıcı etkisi vardır. - Yeşil sebzelerde bulunan U vitaminini ihtiva eder. Bu sayede mide ve bağırsakların düzenli çalışmasına olanak tanır. Ancak, bağırsakların düzgün çalışmasına yardımcı olabilmesi için, çiğ tüketilmelidir. - Antibiyotik kullananlarda oluşan bağırsak düzensizliklerinde, yine lahana iyileştirici özelliğe sahiptir. - Soğuk algınlığı, nezle ve grip gibi, kış aylarının yaygın hastalıklarıyla mücadelede başyardımcıdır.
LAHANA ÇORBASI İÇİN MALZEMELER
- Orta büyüklükte beyaz lahana - 2 adet Domates - 2 adet Kabak - 2 adet Kereviz - 1 adet Enginar - 5-6 adet Yeşil Biber - 1 demet Maydanoz - 1 demet Dere Otu - 3-4 adet Limon - 2 tatlı kaşığı Kori
YAPILIŞI : Domates, kabak, kereviz, enginar, yeşil biber küp küp doğranarak bir tencere içinde kısık ateşde kendi suyunda yavaş yavaş haşlanır doğramış olduğunuz lahana üzerine ilave edilir bir süre beraber haşlanırlar. Daha sonra maydanoz, dere otu ve köri ilave edilir. Bütün malzemeler 10-15 kaynamaya bırakılır. Hazırlanan çorba blendırdan geçiriniz. Limonu tabağınızda ilave edebilirsiniz. Bu çorba aç karnına tüketilmeli belirli bir diyet listeniz varsa öğün öncesi bu çorbadan içebilirsiniz.
LAHANA SUYU :
5-6 adet beyaz lahana 500 mlt suda 5 dk kaynatılır, gün içerisinde 4-5 bardak ılık şekilde içilebilir. Bunun yanında Lahana Yağınıda selülit bölgeye masajşeklinde uygularsanız çok etkili olacaktır. L ahana Yağı selülitli bölgeye sürüldükten sonra 2 saat boyunca streç film sarın ve ılık su masaj yaparak çıkarın.Hafta da 2-3 kez ya da her gün tekrarlayabilirsiniz. Bu çorba ile birlikte yediklerinize de dikkat ederseniz 3 haftada 7 kilo verebilirsiniz
Önceki içeriğimiz için: Vakitsiz Yaşlanmalara Karşı Çilek Maskesi
0 notes
Text
Vakitsiz Yaşlanmalara Karşı Çilek Maskesi
Çilek, içindeki son derece etkili maddeler yüzünden bazı kimselerde alerjilere sebep olabilen çilekten cilt güzelliği ve bakımı için ev reçeteleri hazırlanabilir. Ancak bu reçeteleri uygularken, belirtilen özelliğinin dikkate alınması gerekir. Çilek reçetesi, özellikle cildin buruşmasına, vakitsiz yaşlı bir manzara almasına karşı çok iyi gelir.
Uygulama : Çilek reçetesi, meyvenin taze olduğu zaman hazırlanır. Bu bakımdan mevsimini kaçırmamak ve bol bol faydalanmak gerekir. Olgun, sağlam, çürük olmayan çilekler iyice yıkanır, sıkılır. İyice süzülür. Bir kısım çilek suyu, üç kısım çiğ süt hesabıyla iyice karıştırılır. Akşamları yüz iyice temizlenir. Daha sonra çilekli sütlü su, yüze bol bol sürülür. 15-20 dakika sonra, yüz iyi bir sabunla, soğuk suyla yıkanır. Çilek reçetesi ciltte kan dolaşımını kırbaçlar, besleyici tesirleriyle çok iyi sonuçlar elde edilmesini sağlar. Yüzde beliren buruşukları giderir, zamansız yaşlı görüntüleri önler.
Önceki içeriğimiz için: Burunda Çıkan Sivilceler Nasıl Geçer: Burun Sivilcelerine Bitkisel Çözüm
0 notes
Text
Burunda Çıkan Sivilceler Nasıl Geçer: Burun Sivilcelerine Bitkisel Çözüm
Sivilceler özellikle yüzde çıktığında oldukça rahatsız edici olabiliyor. Ancak yanakta ve yüzde çıkan sivilceleri allık, pudra vs ile bir şekilde gizlemek ve sivilce kızarıklığını saklamak mümkün oluyor. Sivilce hele bir de burunda çıkmış ise bu durumda gerçekten bizler için utanç verici bir hal alabiliyor.
Sivilce, bir başka adıyla akne, günümüzde en sık rastlanan cilt hastalıklarından biridir. Sivilce, yağ bezlerinin iltihaplı hastalığı olup, 30-35 yaşlarından sonra geçer. Sivicelerden kurtulmanın pek çok yolu olmakla birlikte, kozmetik ürünlere dikkat etmek gerekir. Çünkü, kozmetik ürünlerin siviceyi besleyici özelliği olabiliyor. Ancak, bitkisel tedavi özellikle de, cilt uzmanının önerdiği bitkisel tedavi ile sivilcelerinizden kurtulabilirsiniz.
Dr. Elif Güveloğlu Burundaki Sivilceler İçin Bitkisel ve Doğal Tonik öneriyor.
Burunda Sivilceler İçin Bitkisel ve Doğal Tonik :
1 çorba kaşığı kuru papatya
1 tatlı kaşığı kuru lavanta
3 sap kuru adaçayı
1 çorba kaşığı kuru karabaş otu
1 çorba kaşığı kuru ısırgan yaprağı
Bu bitkileri, büyük bir kupanın içine koyup, üzerine kaynar su dökün. Kupanın kapağını kapatıp yarım saat demlendirin. Ardından süzün ve yüzünüzü burnunuzu bu tonikle gün içinde fırsat buldukça silin. Bu bitkiler, antiseptik özellikleri en yüksek olan bitkilerdir. Burunda Sivilce oluşumunun ana nedeni çeşitli sebeplerle cilt yüzeyinde, hatta, bazen derinlerinde mikrop üremesidir. Karabaş otunun faydası büyüktür. Yalnızca karabaş otunda 50′ye yakın mikrop öldürücü madde tespit edilmiştir.
Önceki içeriğimiz için: İmplant Nedir Nasıl Yapılır
0 notes
Text
İmplant Nedir Nasıl Yapılır
Diş implantları, tıbbi tedavi ve teknoloji imkanlarının gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan ve dişlerin tamamen kaybedilmesi durumunda uygulama olanağı bulunan bir diş tedavisi yöntemidir. Dolgu, kaplama, kanal tedavisi, ortodonti gibi diğer diş tedavi yöntemlerinin aksine implantta aslında tedavi edilecek bir diş bulunmaz. Tam aksine ağızdaki bir tek dişin ve hatta tüm dişlerin kalıcı olarak kaybı durumunda kişinin tekrar dişe kavuşmasını sağlayan implantasyon uygulaması ile hasta protez dişlere sahip olabilmektedir.
İmplant adını verdiğimiz dişler kaybı yaşanan yada çekilen dişin yerine özel titanyum vidalar ile çene kemiğine tutturularak uygulanabileceği gibi çevre dişlerden faydalanılarak köprü adı verilen yöntemle de uygulanabilir. Son yıllarda implantlardaki kalite ve rahatlık o denli tatmin edici bir seviyeye gelmiştir ki hasta implant dişi sanki kendi dişiymiş gibi yemek, konuşmak ve gülmek gibi dişin aktif işlevini gerektiren durumlarda kullanabilmektedir.
Tek diş kaybında implant yapılabilir. Arkaya doğru tüm dişlerin kaybında implantlar yerleştirilerek köprü protezi yapılabilir. Tamamem dişsiz ağıza implantlar yerleştirilerek üzerine tam protez yapılabilir. Tamamem dişsiz ağıza implantlar yerleştirilerek üzerine köprü protez de yapılabilir.
İmplant Diş Nedir?
İmplant bir canlıya yerleştirilen, kaybedilmiş bir organ veya dokunun yerine konmak üzere yapay imal edilen veya başka bir canlıdan alınan parçadır.
Diş hekimliğinde implant dişin kökünü taklit ederek hazırlanan materyallerdir. İmplantın görevi daha önce doğal dişin yaptığı tüm işlevleri yerine getirmektir. İmplantın çene kemiği içine yerleştirilmesime implantasyon denir.Üretilen implantlar da genellikle titanyum kullanılır.Bunun nedeni tıp bilimine bilinen en dayanıklı metellerden bir olması ve vücut tarafından reddedilmesi oranının çok düşük olmasıdır.
İmplant Herkese Yapılabilir mi?
Sağlık problemi olan hastalarda, madde ve alkol bağımlısı kişilerde, başarı şansını düşük olduğu hastalarda, ağız hijyenin sağlamakta zorlanan hastalarda implant önerilmez.
İmplant Yapımının Safhaları Nedir?
Ön Muayene: Öncelikle dişe implant uygulanıp uygulanamayacağı doktor tarafından tetkik edilir.
İmplant Diş Ameliyatı:
Genellikle lokal anestezi altında yapılır. Dişetine yapılan küçük bir kesik ile kemiğe ulaşılır ve kemik içinde bir yuva hazırlanarak implant yerleştirilir. İmplant adedine bağlı olarak 30 ila 90 dakika sürer.
Dişlerin İyileşme Dönemi:
Bu safhada yerleştirilen implant çene kemiği ile bütünleşir. ortalama 3 ay sürer bu süre içinde hastaya geçici protez yapılar ve kontrol altında tutulur. İkinci Parçanın Yerleştirilmesi: İyileşme safhasından sonra implantın üzerine ikinci parçası yerleştirilir, köprü veya protez yerleştirilen ikinci parça üzerine konumlandırılacaktır.
Diş Protez Yapımı:
En son safha olarak iyileşmesini tamamen tamamlayan implant üzerine yapılacak olan protez cinsinin yapılması ile tamamlanmış olur.
Başarısızlık Ve İmplantın Çıkarılması:
İmplantta başarısızlık oranı % 5 – 10 arasında değişir. İmplant gevşer veya protezi artık tutamaz ise implantın çıkarılması gerekebilir bu işlem normal diş çekimi gibi yapılır.
İmplant fiyatları, bundan 10 yıl öncesine nazaran daha ucuzlamıştır. İmplant ile ilgili başarı oranları da çok yükseldiğinden şu anda neredeyse bütün protetik uygulamaların planlaması safhasında implant içeren tedavi planınları da değerlendirilip hastalara alternatif tedavi planı olarak anlatılıyor. Bazı hastalarımız için pahalı gelebilecek bir tedavi olsa da, uyguladığımız her hasta buna değeceği konusunda hemfikirdir.
İmplant fiyatları hesaplanırken neler dikkate alınır
Her vaka kendine özgü ��artları içerdiğinden, sizin ağzınıza özel bir planlama ve fiyatlandırma yapılması ve implant muayenesi gerekmektedir. İmplant fiyatını belirleyen unsurları şöyle sıralayabiliriz;
İmplantın markası ; Farklı markaların fiyat politikaları da implant fiyatlarını etkilemektedir. Kaç adet implant uygulanacağı Kemik grefti koyulup koyulmayacağı ( kemik tozu ) ; yeni kemik oluşumu gerektiği durumlarda greft uygulaması gerekebilir.
Sinüs lifting gerekip gerekmediği ; uzun yıllar dişsiz kalan bölgelerde sinüsler sarkarak implant operasyonuna engel teşkil ediyor ise ayrı bir operasyon ile sinüs tabanı yükseltilir ve yeni kemik oluşumu sağlanır.
İmplant markalarının fiyatlarını belirleyen unsurlar ise şunlardır : Nerede üretildiği, Ar-Ge departmanlarının güçlü olması, servis ağı ve ürünlerini servis etmekteki başarısı, ürünlerin çeşitliliği ( implant çap ve boyları, abutment seçenekleri, diğer ara parça çeşitliliği ), implantlara garanti şartları ve bunun gibi kaliteyi belirleyen unsurlardır.
İmplant Diş Markaları Nelerdir?
İstanbul merkezli hizmet veren çok sayıda implant markası vardır. Uzun yıllardır diş hekimlerine hizmet veren ve hekimlerin güvenini kazanan, üretim kalitesi yüksek, ürün çeşitliliği fazla ve bunları servis etmekte çok başarılı firmalar mevcuttur. Bunun haricinde bavul ticareti diyebileceğimiz şekilde yurda sokulan ucuz implant markalarıda mevcut, fakat bu implantlardan bazılarında daha sonra firmaya ulaşılamadığı için sıkıntılar yaşanabilmektedir.
Bizim implant markası tercih ederken önceliğimiz ; Ürün çeşitliliği olan ( İmplant boyları, İmplant çapı, Abutment çeşitliliği, yüzey özellikleri ), implant, abutment ve diğer ara parçaların temininde sorun yaşatmayan ve implanta garanti veren firmalardır.
İmplant ücretleri hesaplanırken hangi kriterler göz önünde bulundurulur ?
Kullanılacak olan implant markasına bağlı kriterler : Ar-ge laboratuarları olan, uzun dönem vaka takipleri ve bilimsel çalışmaları yayınlayan firmalar ile uzak doğuda üretilen ve başarılı markaların implantlarını kopyalayan implantlar arasında ciddi fiyat farkları vardır.
Hekimin deneyimi, uygulanacak implant sayısı, uygulanacak cerrahi teknikler, greft uygulaması, vakaların uzun dönemde takibi gibi unsurlarda fiyat konusunda belirleyici olmaktadır. İmplant ücretleri hesaplanırken diğer bir kriterde implantın üzerine yapılacak protezin tipidir. Sabit yada hareketli protez yapılması, metal destekli yada zirkonyum kaplama tercih edilmeside total ücreti belirler.
Önceki içeriğimiz için: Sedimentasyon Hızı Testi Nedir, Neden Yükselir ve Düşer?
0 notes
Text
Sedimentasyon Hızı Testi Nedir, Neden Yükselir ve Düşer?
Sedimentasyon oranı, kandaki inflamasyonu (enflamasyonu) ölçmek için kullanılan ve kanın çökme hızının ölçülmesi ile yapılan bir test türüdür. Sedimentasyon testi aynı zamanda eritrotik sedimentasyon testi olarak ta adlandırılır zira kandaki alyuvarlar (eritrositler) belirli bir süre içerisinde kanın alındığı tüpün içerisinde çökmeye başlar. ESR (erythrocyte sedimentation rate) olarak kısaltılan sedimentasyon hızı bir çok hastalığın teşhisinde kullanılan oldukça önemli bir testtir.
Sedimentasyon Testi Nasıl Yapılır?
Sedimentasyon testi, kırmızı kan hücrelerinin (alyuvarların) test tüpü içerisindeki çökelme oranına istinaden yapılır. Belirli bir süre geçtikten sonra kandaki serum ile alyuvarlar ayrışmakta ve alyuvar hücreleri dibe çökmektedir. Klasik sedimentasyon testi sonuçlarında genellikle 1 saat beklenilmekte ve bu sürenin sonunda çöken sedim, milimetre cinsinden ölçülmektedir. Yangı, hastalık, enfeksiyon ve inflamasyon durumlarında çöken alyuvar hücrelerinin milimetre olarak kalınlığı bir hayli artmaktadır.
Sedimentasyonun normal değerleri ne kadardır:
Westergen yöntemi adı verilen teknikte 1 saatlik sedimentasyon kütlesinin kalınlığı 1 saat sonrasında yaklaşık olarak erkeklerde 0-15 millimetre, kadınlarda 0-20 millimetre sedimantasyon normal değerleri olarak kabul olmaktadır. Yaşa bağlı olarak ta sedimentasyon oranı artmakta ve bu kalınlık 23 milimetreye kadar yükselmektedir.
Sedimantasyon neden yükselir?
Sedimantasyon neden yüksek çıkar sorusu okurların en fazla merak ettikleri soruların başında gelmektedir. ESR değeri yukarıda da dediğimiz gibi inflamasyonlu hastalıklarda doğrudan artmaktadır. Diğer yandan sedimentasyon testi değeri hamilelik ya da romatoid artrit rahatsızlıklarında yüksek çıkarken, polisitemi, orak hücreli anemi, kalıtsal sferositoz, ve konjestif kalp yetmezliği rahatsızlıklarında düşük çıkar. Bazal Sedimentasyon oranı kadınlarda erkeklere göre biraz daha yüksektir.
Katz indeksi: Sedimentasyon hızı ölçümünde kullanılan bir başka kriterdir.
Katz indeksi geleneksel ölçüm tekniklerinin aksine 1 saat yerine 2 saat olmaktadır. ilk 1 saat sonunda sedim hızı ile ikinci saat sonundaki sedim hızı toplanarak ikiye bölünür. Elde edilen aritmetik ortalama geleneksel yöntemlere göre daha kesin sonuç verir. Ancak süre olarak biraz uzun sürdüğü için günümüzde katz indeksi ile sedim ölçümü pek tercih edilmemektedir.
Günümüzde sedimentasyon hızı otomatize makineler ile ölçülmektedir.
Önceki içeriğimiz için: Gece Öksürüğü Nasıl Geçer-Gece Öksürüğünün Nedenleri
0 notes
Text
Gece Öksürüğü Nasıl Geçer-Gece Öksürüğünün Nedenleri
Tüm gün boyunca kendinizi hissetmenize rağmen yatağa yattığınızda şiddetli öksürük nöbetleri ile karşı karşıya kalıyor olabilirsiniz. Yaşam kalitenizi etkileyen ve geceleri uykusuz kalmanıza neden olan rahatsızlık çoğunlukla boğaz yolunda oluşan alerjik birtakım reaksiyonlardan kaynaklanmaktadır. Ancak gece öksürüğü nöbetlerinin başka nedenleri de bulunmaktadır. Şimdi gece öksürük sebepleri nelerdir? Gece öksürüğü tedavisi mümkün müdür bunlara kısaca göz atalım.
Astım:
Birçok insan astım hastalığıyla baş etmeye çalışmaktadır astım hastalığın belirtileri kişiden kişiye değişmekle birlikte çoğunlukla boğazda oluşan hırıltılı öksürük, astım şikayetinin en önemli belirtiler arasında görülmektedir. Astım öksürüğü genelde kuru ve nöbet şeklinde gelen öksürük türüdür.
Sinüzit:
Özellikle geceleri oluşan öksürük nöbetlerinin ve buna akıntısının en önemli nedenlerinden bir tanesi de sinüzit rahatsızlığıdır. Sinüzitin sebepleri arasında alerjik bir takım etkenler olabileceği gibi sinüs boşluklarının iltihabi enfeksiyonundan kaynaklanan sinüs iltihabı sinüzite neden olabilmektedir.
Asit reflü hastalığı:
Asit reflü hastalığı da gece öksürüğün nedenleri arasındadır. Özellikle sırtüstü veya yatay vaziyette uzun olduğunda midedeki asit yemek borusuna doğru hareket etmekte ve yemek borusu tahriş ederek reflü denilen hastalığa neden olmaktadır. Reflü nedeniyle oluşan mide yanması ve kuru öksürük akşam yemeklerinde daha az yemekle önemli ölçüde giderilebilmektedir.
İlaç kullanımı:
Birtakım ilaçlar örneğin yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan haplar gece kuru öksürük şeklinde yan etki oluşturabilmektedir. Böyle bir durum ile karşı karşıya kalırsanız doktorunuza ilacın yan etkisini acilen iletmeniz faydanıza olacaktır.
Gece Öksürüğü Nasıl Geçer
Gece öksürüğünü tedavi edebilmek için öncelikle öksürüğe neden olan rahatsızlın ne olduğunu tespit ve teşhis etmek gerekmektedir. Şayet alerjik bir reaksiyon dolayısıyla alerjik astım veya sinüzit oluşmuşsa bu durumda söz konusu rahatsızlığın antihistaminik bir takım ilaçlarla tedavisi mümkün olabileceği gibi alerji aşısı denilen özel bir alerji tedavisi yöntemiyle de geceleri oluşan kuru öksürük tedavi edilebilir. Ayrıca soğan, sarımsak ve pırasa gibi bitkisel çözüm kürleri ile kuru öksürüğe kesin çözüm bulunabilir.
Önceki içeriğimiz için: Hamilelikte Saç Boyamak Zararlı mı-Gebelikte Saç Boyamanın Zararları Var mı?
0 notes
Text
Hamilelikte Saç Boyamak Zararlı mı-Gebelikte Saç Boyamanın Zararları Var mı?
Hamilelik döneminde anne adaylarının dikkat etmesi gereken bir takım kurallar vardır. Bunlar genellikle anne karnındaki bebeğin olumsuz etkilenmesi riskini en aza indirmek amacıyla konulmuş bir takım kurallardır. Ağız veya cilt yoluyla bebeğe zarar verebilecek zehirli etkileri olan yabancı maddelerin kullanımından ve cilde, saça sürülmesinden imtina edilmesi de bu kurallar arasındadır. Saçları boyatmak ise günümüzde bir çok kadın tarafından adeta alışkanlık haline getirilmiş bir saç bakım ve güzelleşme yöntemidir. Peki saç boyasında anne karnındaki bebeği olumsuz etkileyecek toksinler, yabancı maddeler bulunuyor mu?
Saç boyalarında bir takım kimyevi maddelerin kullanldığı bilinen bir gerçektir. Bu zehirli etkileri olabilen kimyasalların saça sürülmesi durumunda saç yoluyla kan veya lenf dolaşımına katılabilme riski teorik te olsa bulunmaktadır. Ancak bu konuda bilimsel araştırmaların yanı sıra pratik sonuçlarını ortaya koyabilecek nitelikte deneylerin yapılmadığı da bir gerçektir. Bilimsel olarak üzerinde çalışılmamış bir konu olan hamilelikt saç boyamanın olası zararları ve yan etkileri, kadın doğum uzmanları arasında görüş ayrılığına neden olmuştur. Bir kısım doktorlar hamilelikte saç boyamak zararlıdır iddiasını ortaya koyarken, diğer bir kısım kadın doğum uzmanları ise hamilelikte saç boyamanın zararlarından bahsedebilmek için bilimsel kanıtların yetersiz olduğunu ve bu nedenle gebelikt saç boyası kullanmak zararlıdır diyebilmenin mümkün olmadığını iddia ediyorlar. Tabi hamilelik döneminde saçları boyatmak sadece içerebilceği toksik madde riskinden dolayı zararlı olarak kabul edilmemekte, aynı zamanda boya mürekkebinde bir takım alerjik maddelerin yer alma riskinden dolayı annelerin bağışıklık sisteminin hamilelikte bundan zarar görebileceğinden de bahsedilmektedir.
Diğer yandan anne karnındaki bebeğin annenin hormon düzeyini olumsuz yönde etkileme riski de bulunan saç boyaları, üretici firmalar tarafından da bu konuda hamile hanımlara net bir garanti sunulamamaktadır. Netice olarak genel kanının aksine hamilelikte saç boyatmanın kesin bir biçimde zararları olduğuna ilişkin kesin bir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Ancak bebeğin sağlığını düşünerek tebdirli olmak bakımından şu uyarıları dikkate almanızda yarar bulunmaktadır:
1) Hamilelikte saç boyatırken özellikle kalıcı ve yarı kalıcı saç boyalarının muhtevasında bulunan boya pigmentleri ve boyaya esas teşkil eden maddeler üzerinde yapılan deneylerde anne karnındaki bebeğe zararı olduğuna ilişkin bir ispata gidilememiştir. Ancak neticede bilimsel belirsizliğin göz önüne alınarak, ileriki yıllarda gebelikte saçları boyatmanın bebeğe zararı olabileceğine ilişkin bir bilimsel ispatın ortaya çıkabileceğini hesaba katarak tedbirlik olmak faydalı olacaktır. Şahsi kanımca hamile öğrendiğiniz günden itibaren sentetik saç boyalarını kesinlikle kullanmayınız. Hatta emzirme döneminde de saç boyasındaki kimyevi maddelerin bebeğe anne sütüyle geçme riski vardır. Bu nedenle gerek hamilelikte gerekse doğumun ardından emzirme döneminde saç boyası kullanılmaması uygun olacaktır.
2) Şayet saç boyatmak benim için bir yaşam tarzı oldu, saç boyatmadan duramıyorum diyorsanız, veya saç beyazlamasına karşı saçları boyatma ihtiyacı duyuyorsanız bu durumda hamileliğin ilk 3 ayından itibaren bitkisel saç boyaları kullanmanızda mahsur bulunmamaktadır. İlerleyen günlerde doğal saç boyası yapımı ve bitkisel saç boyaları ile ilgili formüller ve doğal çözümler vereceğiz.
Gebelik konusunda daha fazla bilgi edinebileceğiniz sağlık bakanlığının Gebelik ve Doğum Süreci "Annelik Yolculuğu" isimli e-kitabını indirmek için tıklayın.
Önceki içeriğimiz için: Depresyona Bitkisel Çözüm: Yeşil Çay ve Gün Işığı
0 notes