Tumgik
#şahane abi şahane
cokuntu · 5 months
Text
hayvanların hayatları çok acayip muhteşem
2 notes · View notes
nefesalzombi · 2 hours
Text
Günümü anlatayım mı ya kahvede soğuk zaten. Yazarken ve okurken soğudu. 18. Yaş günümde hayatta kalmamı sağlayan dostlarımdan hediye kupada yarısının yarısı, espresso bu di mi 50 ml olmalı? İki double bi bardakta rica edebilir miyim? Her neyse. Bugün izin günüm ve kerem benim izinli olduğumu bilmediği için başka bir arkadaşıyla sözleşmiş param yok dediğimde kanka ne alaka onun için mi buluşuyoruz demediği için bi morelim bozulmuştu zaten. Ben hep kendi kendime yaşıyorum zaten bir şeyleri. Saat üçe kadar netim olmadığını fark etmediği için canım arkadaşım smsten minik bi uyarı yaptım. Okay salla. Patoda dün Balıkesir'den geldi ve buluşalım demedim yine çünkü yine param yok. Bugün buluşalım dedim full doluymuş yarın buluşalım dedi ve yarın 8 de çıkıcam işten. Gelemez Muhtemelen çocuğuz ya biz aileler hiç bir siki takmayıp böyle zaman sınırlaması yapıyor ya deliriyorum. Kıçımın ailesi. Sonra bugün annemin bi işçisi geldi önceden ölen bi işçimizin kardeşi bu kudret abla. Geliniyle bir tartışma oluyor ve gelini bunun saçından tutup (saçlarını kökten koparıyor) sokağa atıyor fiilen bayağı bayağı. Eşyalarınıda beraberinde atıyor ve siktir git diyor kısaca benim evimden bu orol orol orospu çocuğu oğluda -bazılarının oçluğu ailesinden bağımsızdır- karısının yanında ya kime söveceğimi şaşırdım neyse bu kudret ablanın 5 tane oğlu var hiçbir puştta çıkıp demiyor ki gel bende kal?! Piç kuruları işte ne olacak. Tabii bu kudret abla 70-80 yaşında falan ve annemlerin işi sera işi. 40 derecelik fırın amk. Otmanlı köyünün sıcağı yetmiyor birde üzerindeki kaplamayla nefes alamıyorsunuz. Üstelik kübra ablanın eşi bastonla yürümesine rağmen onu da başka bir bağlık işine yolluyorlar?! Orospu çocuğu vicdansız puştlar delirdim abi annem babannem herkes ağlıyor kadını dinlerken güven vermek istedim tuttum babannemin elini bir ömür bırakmam dermişçesine. Kahrolduk. Polisler gelmiş geline bayağı kaltak falan demişler ne olursa olsun yakıştıramam ama bu kadının kafasında var. İğrenç bok çuvalı ölümüne sövesim var. Neyse kudret ablalar tası tarağı toplayıp gidiyorlarmış memlekete, gözlerindeki hüznü görseniz kahrolurdunuz. Babannem bu hayatta en değerlim benim annemden babamdan çok severim ne olursa olsun yaşlıların yeri çok ayrı bende ve bizde kalsın diye ne kadar ısrar etsemde gelmedi benle beraber annemde ısrar etti babannem kabul etmiyor yer yok diyor ah be babanne kendinden pay biç bu yaşta o duruma düşmek ister miydin? Her neyse sallayın babannemi pamuk gibidir normalde ne işin var senin hala burada diyor git köyüne. Haklı sonuna kadar haklı. Ulan emeği domatesi saklıyorlarlarmış lan bu kadından. Kafayı yiyorum düşündükçe. Bizimkide dert mi kerem haber vermemiş falan şımarık gibi hissediyorum tamam bizimde gül gibi değil yaşantımız ama sokağa atılırken en azından saçımdan tutmadılar birde o yaşta değildim okayy karşılaştırma pınar sus. Umarım memlekette rahat ederler o oğullarınıda Allah'a havale ediyorum. Sövmekten yoruldum lan kahpeler. Sonra açtım bi doksanlar yazdım bir şeyler yeni bir kitaba başladım "Babalar Ve Oğullar" Fransız klasiği sanırım babasının oğluna olan sevgisini okuyunca gözlerim doldu baba sevgisi eksikliği kelimelerinden de nefret ederim bu arada. Her neyse sonra bi şeyler yiyeyim enerjim artsında zeynoyla kaykay yapalım dedik aha babam gelmiş? Oo hoş geldiniz şener bey ne işiniz var sizin burada? Bayram değil seyran değil. Gelmiş işte yarın yine 5.30 da vınn bye bye. Morelimi sikti gitti benim bu adamla bi kere konuşmam normal bitsin lan ölmeyiz yemin ederim. Kaymaya gittik okulun basketbol sahasına moreller bok gibi babamdan bahsediyorum zeynoya bende terk edildim işte diyor kaykay bahane dertler şahane amk bu serhat puştu yetti ama artık öğreticem en sonunda konuşmayı bi insan kendini bu kadar anlatamaz ya deliriyorum bu seferki konumuz kadın erkek eşitliği ulan yeter be. Bi kerede günü tartışmadan bitirin. En sonunda bi çay bahçesi yaptık Rukiyem aldı bizi aslında skate parka Götürmesini hayal etmiştik bi el hareketi çekse şaşırmam işi var ya yarın herkesin off yetti bugünlük bu kadar
3 notes · View notes
sadecedoruk · 10 months
Text
youtube
Yıllar sonra bile dinleyince tüyleri diken diken eden şarkı. O nasıl bi intro dur, o nasıl bi solodur, sözler desen apayrı, James abi zaten şahane söylemiş şarkıyı, bi de live shit de sona doğru bi solo daha atıyor Kirk Hammett abimiz. Neyse çok güzel şarkıdır. Hatta Metallica nın en iyilerindendir.
16 notes · View notes
yorgunruh · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
Tarih temmuz 2016, yer Kuşadası. O sene Milyon Organizasyonu Kuşadası'nın Sevgi Plajında bir organizasyon düzenliyor. Ortam şahane herkes mevcut festivaller ile karşılaştırıp abi güzel ortam ya tutar bu gibi yorumlar yapıyor. Her neyse Pillibebek sahnesini tamamladı sıra üstatlara geldi. Heyecanla bekliyoruz, birazdan sahneye MFÖ çıkacak.. Sonra bir koşuşturma oldu, bir telaş herkes telefonlarından internete bağlanmaya çalışıyor, birbirinden neler olup bittiğine dair bilgi almaya çalışıyordu tam bir kaos havası hakimdi. O sırada bulunduğum nokta sahnenin arkasını da görüyordu, Karavanın dışında ellerini başının üzerinde kavramış olarak izleyicilere Bakan Özkan Uğur'u gördüm. Sonradan anlaşıldı ki bu koşuşturmanın, kaosun nedeni ülkeye darbe girişimi yapılmaya çalışılmasıymış. Maalesef arkadaşlarla birlikte konseri izleyemeden alandan ayrılmak zorunda kaldık. O günden beri bir türlü fırsat bulup MFÖ'yü tekrar canlı izleyemedim ve bugün Özkan Uğur'u kaybettik. Gerçekten hayatta bazı şeyleri bir kez yaşıyor ve görüyoruz. Hepsi ne kadar kıymetli saatlermiş şimdi anlıyorum. Yattığın yer incitmesin Özkan Uğur.
0 notes
korelist · 1 year
Text
Tumblr media
TALE OF THE NINE TAILED // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı : 7,9 Benim Puanım : 4
Drama: Tale of the Nine Tailed / Tale of The Nine-Tailed Fox
Hangul: 구미호뎐
Director: Kang Shin-Hyo, Jo Nam-Hyeong
Writer: Han Woo-Ri
Episodes: 16
Date: 2020
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Lee Dong-Wook, Jo Bo-Ah, Kim Beom, Hwang Hee, Kim Yong-Ji, Jung Si-Yul
 Dizilere yorum yazmadan önce başka insanların ne yorumlar yaptığını okuyorum. Benimle aynı düşünen var mı, benim düşüncemi benden güzel ifade eden olmuş diye ufak bir merak giderme turu atıyorum. Bu dizi için okuduğum yorumların hepsi iyiydi. Bütün yorumlar bayılmadık ama sevdik tadındaydı. Hepinize, siz çıldırdınız herhalde demek istiyorum. Dizinin elle tutulur hiçbir yeri olmamasını geçtim, Lee Dong-Wook ve Kim Beom olmasaydı gözle görülür bir yeri de olmayacaktı. Yapmayın gözünüzü seveyim. Nasıl beğenmiş olabilirsiniz. Neresini beğenmiş olabilirsiniz. Aklım almadı.
Konusunu anlatmak için bile takla atmak lazım. Kimse kusura bakmasın spoiler verdim diye üzülemeyeceğim. Bence zaten bunu okuyun ve izlemeyin. Efendim, bundan 600 yıl önce ormanın ruhu olarak yaşayan dokuz kuyruklu bir tilki varmış. Dokuz kuyruklu tilkilere Gumiho deniyor. Orman ruhu olan Lee Yeon (Lee Dong-Wook) sen git bir insana aşık ol. Sonra o insan ölünce de tilki boncuğunu ona ver. Neymiş tekrar doğunca onu bulacakmış. Tabi bunu yaptığı için ormandan kovulmuş. Gumihoların insanlara zarar vermesi yasakmış. Bizimki de ormandan kovulunca, bu tarz kötü yola sapan gumihoları yakalayıp cezalandırma görevini bizimkine vermişler. Bir nevi asker olmuş. 600 yıl boyunca tilki boncuğunu verdiği kadını aramış durmuş.
Tilki boncuğunu verdiği kadın ise Nam Ji-A (Jo Bo-Ah)’dır. Bu ablamızda sağ olsun, oyunculuk sıfır senaryo da sıfır olunca bomboş bir görüntü çıkmış ortaya. Nam Ji-A’nın küçükken ailesi bir trafik kazasında gizemli bir şekilde kaybolmuş. Yıllarca hem bu gizemi çözmeye hem de ailesini bulmaya çalışmış. Hatta senaryo gereği totolarından bir meslek uydurmuşlar kızımıza. Kendisi; doğaüstü olayları, mitleri ve şehir efsanelerini araştıran bir televizyon programı yapımcısı. Yani yazar burada diyor ki, bu kız mistik yaratıklara aşina, zaten onlarla büyümüş. Aigooo!
Ve bahsi geçmesi gereken bir diğer karakter ise, Lee Yeon’un kardeşi Lee Rang (Kim Beom). Küçükken abisi ormandan kovulduğunda, insanlar ormanı yakmışlar, yıkmışlar. Lee Rang da köyleri basıp insanlardan intikam almış. Herkesi parçalamış. Lee Yeon da bunu yapan gumihoları cezalandırmak zorunda olduğu için kardeşinin karşısına dikilmiş ama öldürmek yerine kardeşi olduğu için ağır yaralayıp bırakmış. O zamandan beri Lee Rang, abisine kin besliyor ve intikam almak istiyor.
İşte böyle bir konu, böyle bir senaryo… Birde utanmadan 10’ar dklık 3 bölümden oluşan spin off yapmışlar. Onu da geçtim, 2.sezon için anlaşılmış. Dizinin kimyasını ilk bölümün sonunda çok net anlayabilirsiniz. 1. Bölüm sonunda karşılaşan Lee Yeon ve Nam Ji-A bir binanın 30uncu katında balkonda konuşuyorlar. Süper sivri zekalı kızımız sen insan değilsin, bak aha da sana doğru bildiğimi kanıtlarım diye kendini binanın tepesinden aşağı bırakıveriyor. Ulan salak, ya adam uçamayan mistik bir yaratık olsaydı? Nerden anladın uçabildiğini? Bu nasıl bir senaryodur? Ve bu dizi Kore’de inanılmaz reyting almış. Dizinin görüntü yönetmeni çöp, senaryosu çöp, oyunculuklar çöp. Parantez açayım, tekrar edeyim Lee Dong-Wook ve Kim Beom ikilisini ayrı tutuyorum. Lee Dong-Wook ile Goblin dizisinde tanıştım. Şahane bir insan, sevdiğim bir aktör. Kim Beom ile bu dizide tanıştım. Diziye rağmen sevdim.
Şimdi burada dizi çiftinden bahsetmek bile içinden gelmiyor ama şöyle söyleyeyim ki, aralarında uyum sıfırdı. Ne bakışmaları manalıydı, ki 600 yıllık bir aşktan bahsediyor… ne flörtleşmeleri sevimliydi, aynı yatağa girdiklerinde bile abi kardeş gibiydiler. Keşke öpüşmeselerdi… Ana çiftin aksine, dizideki abi kardeş ilişkisi muazzamdı. Lee Yeon ve Lee Rang sahneleri dizinin tek güzel yanı olabilir. Aralarındaki diyaloglar ve aile bağları seyirciye geçen tek duyguydu. Keza ikisinin aşkı bana geçti. Keşke hikaye iki kardeşin aralarındaki sorunu çözmesi üzerine kurulsaydı. Nam Ji-A karakteri hiç olmasaydı. Ahh keşke…
Hani lisede tiyatro için prova yapılır, sırası gelen sahneye çıkıp ezberini okur. Jo Bo-Ah sahnelerinin hepsi bana bu havayı verdi. Yönetmen, görüntü, ses, renk, ışık, senaryo her şey çok kötüydü çok. Ağladım sonuna kadar getirebilmek için. Bu kadar reyting almasına hayretler içindeyim. Diğer dizilerde hep mantıksızlık, havada kalmışlık ne bileyim sonunu yazamama gibi eleştirilerim olmuştu ama bu dizi resmen bambaşka bir seviyede kötüydü. Diğer dizilerdekiler hep eleştirel yorumlarımdı. Bu dizide yorum yapabilmek için kelimelerim kifayetsiz kalıyor.
Valla izlemeyin, ne diyim.
OST:
Kim Jong Wan - Blue Moon
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
0 notes
biredebi · 2 years
Text
Boğazköy Dağı 1
Bizim İsmet var Boğazköy’lü, karşılaştık bizim sokakta, çocuk ağacın altında. Dedi “ abi hadi yapsak mı bu akşam “. Normalde hiç böyle plansız bir şey yapmayı sevmem ama bende gaza geldim “ Hadi “ dedim. Tamamdır abim dedi, ellerini şaklatarak. Bizim çocuklara da haber veriyorum, gece dağ yolunda buluşuyoruz o zaman dedi. Çok geçe kalmayın ama saat 10:30 da herkes orada olsun dedim. Baş parmağını havaya kaldırarak bir işaret çıkarttı. En son giderken arkasından bağırdım “ Kırmızı “.
Saat 10′da çıktım evden. Dağ yoluna çıkmak 10 dakika ama hala alışamadım buralara. Şehir’den kaçtık ama hala heryerimiz şehir. 5 dakika oldu olmadı Mert geldi. 
Hakikaten de adı gibi mert bir delikanlı bu mert. Siyah saçları, sırtından hiç eksik etmediği deri ceketi, Nike ayakkabıları ile bıçkın bir delikanlı. İlk gördüğüm de johhny cash ne arar la köylük yerde demiştim. Sonradan anlaştık. İzmir’de okumuş Lise’yi. Üniversiteye gidememiş ama benim diyen ziraatçi eline su dökemez Mert’in. Çocukluğundan beri toprak üstünde. Olacak o kadar. 
Halit geldi sonra. Mert’in arkasından kısık sesle seslenmiş. Mert’de sordu “ Kısık sesle nasıl sesleniliyor lan “. Halit’de hakikaten kısık sesle bir Mert çıkarttı ağzından. Mert’le birbirimize bakıp güldük. Tamam dedim daha gecenin başında enerji yüksek, bu gece koparız. 
Halit ince-uzun bir genç. Halit Akçatepe’ye benziyor. Zaten arkasından da “ Akça “ diye çağırıyorlar köyde hep. İlkokuldan sonra babasının yanında çobanlık yapmış. Bilmediği küçükbaş cinsi yok; kurtları da tanıyor tabii. ( Bunun la ilk gece tanıştık. Yeni taşınmışım, sabah 4 gibi su alıp verandaya çıktım. Bir anda fırladı çalıların arasından. Sandalyeden düştüm korkudan. Koştu yanıma “ abi hoş geldin köye, kusura bakmazsan sigarayı içerde iç, bozburunlar dolaşıyor etrafta, şimdi sigara kokusuna gelirler “ dedi. Bozburun nedir diye sormadım bile. Hoşbulduk genç, sağol diyip eve girmiştim bir hışımla.) Köyün korucusu gibi bir çocuk. Kurt avcısı. Şahane adam. 
Şirin geldi sonra yukardan. Oğlum ne arıyorsun yukarıda dedim. Ağabey gece-gece ayılar saldırdı dedi. Ayı’mı? dedim büyük bir şokla. Ağabey yok ayı, ayı dedi. R’leri söyleyemiyor oğlan. ( Asıl adı Heybetli, evet-evet Heybetli. İki dedesi de pehlivanmış. Doğduğun da yok benim Babamın ismi yok benim ki derken Babası çıkıp Heybetli olsun demiş. Boyu uzun, saçları kısa olsun, heybetli bir pehlivan olsun. Adını biz koyduk, kaderini allah yazsın demiş. Güdük kalmış yavrum. 5-6 yaşlarında bu ekip oyun oynarken kafaya taş yiyor bu. Beynin konuşma bölümü hasar görüyor. O günden sonra adı şirin olarak revize ediliyor köyde. En sevileni köyün. Arada özellikle bisküvi yerken kekelemeye başlıyor. Sağa-sola bisküviler saçılıyor. Ölürsün gülmekten. ) Meyt aman mert atlıyor hemen. Bir arı yüzünden mi tırmandın koca dağı oğlum? diye soruyor. Kocaman’dı ay-ay-ayı diyince geberdik gülmekten.
Saat 11 oldu Aslan’da geldi ekip neredeyse tamam. Oğlum ben İsmet’e buçuk dedim sen neredesin o nerede dedim. Ağabey ayşe’nin camın önünde o sabaha kadar bekleriz dedi. Oğlum onlar hala gizli-gizli mi dedim. Ağabey kızın babası muhtar olmasa olur da, adamın kafasının arkasında gözü var sanki, aşağıda ki çeşme’de geçen ayarladım buluşturdum bunları; Muhtar amca bastı anında dedi. Bir de babama tembihledim yani, muhtar amcayı gözünün önünden ayırma diye. E baban ne dedi dedim. Hep gözümün önündeydi bir pundunaya getirip kaçmış dedi. Ah Ekrem abi dedim. Ah iki aşık buluşacak diye çektiğimiz çileyi bir ben bir allah bilir dedi. 
Tam dedik hadi gidelim bari İsmet geldi. Nereye lan diye bağırdı arkamızdan. Oğlum dedim Sen Ayşe’den ayrılamazsın herhalde dedik çıktık yola dedim. Ağabey olur mu ben bu günü 1 aydır bekliyorum hiç gelmemezlik eder miyim? dedi. Yüksek sesle, bağrıma basa-basa; ne güzel adamlarsınız siz ya dedim. Aslan da ağabey o senin ağabeyliğin dedi. Hadi dedim o zaman. Daha okunacak çok şey var. 
Ellerimiz de şaraplar, dolunay yolumuzu aydınlatıyor. Gece karanlığında parıl-parıl parlayan 5 adam ve ben. Ağaçların hışırtısı, Baykuş sesleri ve kurt ulumaları. Halit kısık sesle “ gri kuyruk “ dedi. Mert atladı; gri mi kuyruk. Şirin; oğlum kkkkkonuşamyın lllan. İsmet; ah ayşem dedi, Aslan; ah Muhtar amca dedi. Tamam oğlum dedim. Tadını çıkarın şu yolun bak bir ay daha yok ona göre...
1 note · View note
soxyencadi · 2 years
Text
Cem Yılmaz'ın Türk Beşerinin Antidepresanı Olduğunun İspatı Efsane Replikleri
Cem Yılmaz’ın Türk Beşerinin Antidepresanı Olduğunun İspatı Efsane Replikleri
Cem Yılmaz’ın içinde bulunduğu sinemalardaki şu şahane replikleri bir kere daha hatırlayınca, ‘Cem Yılmaz iyi ki var’ dememek mümkün değil. Güldürü yaptığını sananlar keşke biraz örnek alabilse. 😌 1. “Deminden sonraya geldim.” -Bekleme müddetini uzatırsan vakitle daha da ileriye gidersin.+Abi çok düzgün niyetli bir çalışma lakin yemez. A.R.O.G (2008) 2. “Bilemiyorum Altan, bilemiyorum” Her…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Konuşanlar 2.sezon 40.bölüm izle, Konuşanlar 40.bölüm izle
Konuşanlar 2.sezon 40.bölüm izle, Konuşanlar 40.bölüm izle
Konuşanlar 2.sezon 40.bölüm izle, Konuşanlar 40.bölüm izle İZLEYİCİ YORUMLARI Kalitenin Gülme Merkezisin Hasancan Müthiş bir Blüm Efsane Konuk ve Hikayeler dolu yine Tüm espriler şahane yaa…😂…En kısa zamanda orada olmak istiyorum.. Çorumdaki boyutlar arası kapıyı açıyorsun ve içeriden sıçar bir vaziyette çorumlu abi kapa kapa kapa diye bağırıyor Sondaki çocuktaki özgüven bende olsa şaha…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
qoxununsayfasi · 2 years
Text
Abi oscar and the wolf ne şahane ne süper ne harika bi şeymiş yaa... Benim bunu yeni fark etmem ne kadar üzücü :((
2 notes · View notes
realitybitess · 4 years
Photo
Tumblr media
Bu metni Twitter’da kendini Giannis Tyrakis olarak tanıtan, asıl ismi Halit Cenk Türe olan şahsın, anlattığı hayali hikayeleri ifşa etme ve gerçek kimliğini ortaya çıkarma çabasıyla hazırladık. Amacımız Türkiyeli Rum azınlığın sesi olarak, sosyal medyada ya da kimi zaman uluslararası yayın organlarında, çeşitli açıklamalar yapan bu kişinin kimliğiyle ilgili çelişen bilgileri delilleriyle bir araya getirerek; toplumda yarattığı ve yaratabileceği muhtemel yanlış temsiliyetlere mani olmak. Aşağıda yer alan argümanlar ve deliller, Halit Cenk Türe’nin beyanlarına, kendisiyle 90’lardan beri “fiziksel olarak” görüşmüş çeşitli kişilerin tanıklıklarına ve İnternet ortamından topladığımız çeşitli bilgilere dayanmaktadır.
16 Mart 1977 doğumlu Halit Cenk Türe, sosyal medyada tanınan ve buradaki azınlık entelektüelleri arasında kendisine belli bir yer edinmiş bir isim. Twitter'da J. G. Tyrakis hesabıyla dahil olduğu çeşitli tartışmalarda karşımıza çıkan ve kendisini "bir İstanbul Rum’u" olarak tanıtıp neredeyse tüm cemaatin sözcüsü kimliğine soyunarak argümanlarını savunan bu şahıs önce sert çıkışları, sonrasında geçmişi ve aile öyküsüyle ilgili çelişkili ifadeleriyle dikkatimizi çekti ve hakkında biraz araştırma yapmaya başladık. Araştırmamız derinleştikçe, kendisini yıllardır hem sanal ortamda hem organik çevresinde, olduğundan farklı biri gibi tanıtan ve ismi, etnik kimliği, mezun olduğu lise ve üniversiteden başlayarak, hayatıyla ilgili büyük küçük neredeyse her detayı, üstelik farklı insanlara farklı şeyler uyduracak şekilde değiştirerek anlatan ve kendisine inşa ettiği sahte kimlikle yaşamaya çalışan ilginç bir vakayla karşı karşıya olduğumuzu anladık.
Kahveniz yanı başınızdaysa ve herkes gibi siz de bu karantina günlerinde canınız sıkkın şekilde ekrana bakmaktan başka yapacak pek bir şey bulamıyorsanız arkanıza yaslanıp bu hikayeyi keyifle okuyabilir, hayretlere düşebilirsiniz.
Hikayemizin ilk kısmı, 1993 yılında İstanbul'da geçiyor. Ulaştığımız tanıkların bize anlattığına göre, Cenk o dönem henüz İstanbul Rum’u taklidi yapmaya başlamamış. Kendisini Jay isminde, annesi İngiliz babası Türk olan ve Türkçeyi çok iyi konuşamayan biri olarak tanıtıyor. Tabii o zamanlar Facebook yok, öz be öz Türk annesi Mükerrem Meral Hanım'ın (hanımefendinin gerçek isimleri) kendisini çocukluk fotoğraflarına etiketleyeceği, yorumlar kısmına da anne tarafından bütün akrabalarının maşallahlarla doluşacağı zamanlara daha var. Güzel 1993'ümüzde böyle tek tuşla insanların ailelerine kuşbakışı bakmak mümkün olmadığı ve tanıştığı insanlar da kendisini normal insan zannettiği için kimse söylediklerinin gerçek olmadığını anlamıyor ve kendisi de Jay kimliğiyle iyi bir piyasa yapıyor.
Hatta bazen zamanında kendisini Jay olarak tanıttığı insanlar Twitter hesaplarıyla karşısına çıkıyor ve Rum olduğunu unutup "Hamit Abi beni tanıdın mı? Röportaj yapmıştık, Türkiye Gazetesinden" diyen adam gibi kendini hatırlatmaya çalışıyor:
Tumblr media
Şimdi yavaş yavaş o dönüşüme gelelim. Bu sahte persona işine iyice ısınan Cenk yıllar içinde her tanıştığı insana kendisi hakkında ismi dahil bir sürü konuda farklı bir şey söyleyerek kimliğini parça parça değiştirmeye devam ediyor. Mesela dozunu yavaş yavaş artırarak kökeni 11. yüzyıla dayanan soylu bir Bizans ailesine mensup olduğunu söylemeye başlıyor. Anladığımız kadarıyla kendisini bu şekilde tanıttığı insanlar bu tarz aile öykülerine yabancı olmadığından yadırgamıyor ve şüphelenmiyor. E bir de malum tweette de dendiği gibi:
Tumblr media
Bu bilgiler zamanla eviriliyor ve ailesi İstanbullu bir Rum aileye dönüşüyor. Kendisini J. G. Tyrakis olarak tanıtıyor. Hiç karşılaşmamışlar için güncel Twitter profili bu şekilde:
Tumblr media
Bu dönüşüm aşama aşama gerçekleşiyor elbette. Önceleri ismini soran takipçilerine Giannis (Türkçe okunuşuyla Yannis) olduğunu söylüyor. Aşağıdaki görüntü 2010 yılına ait bir Tumblr gönderisinden.
Tumblr media
2013 yılında Gezi direnişiyle ilgili röportaj verdiği occupy.com’a kendini İstanbullu Rum azınlığın kendi iradesiyle bir parçası olan (buradaki selfdescribed vurgusuna bayıldık) felsefe profesörü Yannis Tyrakis olarak tanıtıyor.
Tumblr media
Fakat daha sonra aniden isminin Iasonas (Türkçe okunuşuyla Yasonas) olduğunu, handle’ında da yer alan Giannis’in dedesinin ismi olduğunu söylemeye başlıyor. İddiasına göre vaftiz edilirken rahip Iasonas’i kabul etmiyor ve dedesinin ismi olan Yannis’i de eklemek durumunda kalıyorlar.
Tumblr media
İsmini bunca zaman Yannis zanneden takipçilerini de uyarıp düzeltiyor.
Tumblr media Tumblr media
Burada da Twitter’da nick olarak kullandığı Giannista’yla ilgili açıklamaları var:
Tumblr media Tumblr media
Herkes kendini güncellesin, Yasonas Tirekis. Yazı boyu iç sesinizin bu sözcükleri nasıl telaffuz edeceğini de şimdiden öğrenmiş oldunuz.
Tumblr media
Burada da kendi ağzından son karar verdiği ismiyle birlikte kısa bir öz yaşam öyküsü var:
Tumblr media
Yine Twitter’daki çeşitli sohbetlerden kendisinin büyük halalarından birinin Hay,
Tumblr media
anneannesinin annesinin İskenderiyeli olduğunu
Tumblr media
ve büyük amcasının Mathausen’da öldüğünü de öğrenmek mümkün.
Tumblr media
Dedesi de 1915 yılında bir Ermeni genci soykırımdan kurtarıyor ve ismini oğluna veriyor. Babasının ismi bu yüzden Ermenice.
Tumblr media
Mercek anne babasına, dayı ve amca gibi yakın akrabalarına doğru daraldıkça haliyle daha detaylı öyküler anlatmaya başlıyor. Sonuçta doğma büyüme İstanbullu Rum bir ailenin çocuğu. Elbette sıradan Türklerin merak edeceği birçok detay var yaşantısında.
Tumblr media
Tabii yine bu sebepten en az bir Tomris Giritlioğlu filmini dolduracak kadar büyük trajediler koleksiyonuna ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden yeri geldikçe 6-7 Eylül 1955’te yaşanan katliamlarda ailesinin nasıl etkilendiğine dair korkunç tanıklıklar aktarmaktan geri kalmıyor.
Bir tartışmada annesinin ve teyzesinin tecavüzden ucuz kurtulduğunu,
Tumblr media
bir başka tartışmada teyzesinin tecavüze uğradığını söylüyor.
Tumblr media
Gerçekte ise, Facebook profiline göre Zuhal teyzesi 1958 Bursa Kız Lisesi mezunu. Yani 1955’te Bursa’da olmalı.
Tumblr media Tumblr media
Kör bıçakla sünnet edilen aile üyesini bazen amcası,
Tumblr media
bazen dayısı olarak açıkladığı için kafanız karıştıysa…
Tumblr media
İsminin Cahit Teoman olmasından ve Facebook’ta kandil kutlamalarına coşkuyla amin demesinden anlayacağınız üzere Hristiyan ve Rum olmayan dayısı muhtemelen ülkemizdeki erkek çocuklarının büyük çoğunluğu gibi bir sünnetçi tarafından ve düğün töreni eşliğinde sünnet edildi.
Tumblr media
Baba tarafının Mersin Silifkeli olduğunu ve kendisinin kütüğünün de Silifke’ye kayıtlı olduğunu aklımızda tutarsak, amcaları da böyle bir zulme maruz kalmadılar. Hayatlarına sağlıklı ve mutlu şekilde devam ediyor, hatta Türk ve spesifik olarak Yörük olmaktan gurur duyuyorlar.
Tumblr media Tumblr media
Hatta babası Oktay Türe’nin önceki bir evliliğinden olan abisi Oktan hakiki Yörük olduklarının haplogrup analizleriyle de tespit edilmesi için National Geographic’ten yardım almaya çalışıyor.
Tumblr media
Dedesinin adının da Giannis değil Hamdi olduğunu yine amcasının rahmet okuduğu Facebook yorumlarından öğrenmek mümkün:
Tumblr media
Mersin Silifke.
Tumblr media
Bu arada zamanında Türkçe konuşmadığı için tramvayda teyzesiyle beraber tartaklanan,
Tumblr media
yine 6-7 Eylül dönemi saldırıya uğrayan ve şehri terk etmek zorunda kalan, bu yüzden de Yasonas’in İstanbul’dan uzakta öldüğünü iddia ettiği yayasına gelelim:
Tumblr media
Cenk Türe’nin annesi Mükerrem Meral Hanımın Facebook paylaşımlarından anneannesi olduğunu öğrendiğimiz Remziye Hanım’ın (soyadlarını paylaşmıyoruz), torununun da öldüğünü tweetlediği tarihte İstanbul’da gömüldüğü İBB’nin kayıtlarından görülüyor. Şehrinden pek uzakta ölmüş sayılmaz, Feriköy mezarlığına defnedilmiş.
Tumblr media Tumblr media
Bu arada annesi Meral Hanım oğluyla birlikte yaşadığı Kavala’da Türkiye’den gelen çok aile olduğundan hiç dil problemi yaşamamalarına seviniyor. 1955 yılında mamasıyla tramvayda Rumca konuştuğu için azarlanmak kalıcı bir amnezi yaratmış olmalı. Kadıncağız Rumcayı tamamen unutmuş, hayatına Kavala’da bile Türkçe'yle devam ediyor.
Tumblr media
Bir de Çanakkale’de savaşmış olan bir aile büyüğüne dair öykü var ama kahramanı ve akıbeti sürekli değişiyor. Şuradan çeşitli versiyonlarını okuyabilirsiniz:
1. versiyon: Büyük dede Çanakkale Savaşında şehit oluyor. Kardeşi, yani büyük amca amele taburunda harap oluyor ve canını zor kurtarıyor.
Tumblr media
2. versiyon: Burada büyük amca amele taburunda maalesef yaşamını yitiriyor.
Tumblr media
3. versiyon: Büyük amca amele taburundan kaçıp Yunan ordusunda savaşıyor.
Tumblr media
4. versiyon: Büyük amca bu sefer büyük dayı oluyor ve amele taburundan bir Ermeni'yle birlikte kaçıyorlar.
Tumblr media
5. versiyon: Büyük dayı amele taburunda sıtmadan ölüyor.
Tumblr media
6. versiyon: Amele taburunda askerlik yapmış olan ne büyük dayı ne büyük amca. Hikayenin kahramanı diğer büyük dedeye dönüşüyor.
Tumblr media
7. versiyon: Büyük dede amele taburundan kaçıp Yunan ordusuna katılıyor.
Tumblr media
8. versiyon: Büyük dede Çanakkale Savaşında yaralanıyor. (Bu tweet 2013’te atıldığı için daha şehit olmamış, hala yaralı.) İki ayrı büyük amcadan biri amele taburunda ölüyor, diğeri Yunan ordusuna katılıyor.
Tumblr media
9. versiyon: Dedelerin ikisi de amele taburlarından alınıp toplama kamplarına gönderiliyor. (En korkuncu da bu, ne yaptın Cenk.)
Tumblr media
10. versiyon: Bu da Yunan bir gazeteciyle sohbet ederken attığı bir mentiondan. Türkiyeli takipçilerini mahrum bıraktığı şahane bir bilgi: büyük amcası ya da dayısı partizanlara katılıyor.
Tumblr media
Gerçekte Türe ailesinden Trablusgarp’ta savaşmış bir askerin çıktığını Facebook’tan öğreniyoruz. Küçük bir farkla, bu büyük dede Rum bir doktor değil, Silifkeli ve Yörük bir emir subayı. Tekeli oğullarından mülazım Hüseyin Bey.
İki yeğenini de savaşa gönderiyor. Biri Yemen diğeri Çanakkale’de şehit oluyor. Fakat bunun aynısı ama amele taburlusu lütfen.
Tumblr media
Mustafa Kemal Paşa'nın emir subayı olabilmiş bir büyük dedeleri varken torun Cenk Rum oldukları gerekçesiyle subay olma haklarının olmadığına yakınmaktan geri kalmıyor.
Tumblr media
Bunlar olurken gerçek hayatta dayısının, yarbay olan babası sayesinde İstanbul’un çeşitli orduevlerinden yaptığı neşeli yer bildirimleri dikkat çekiyor.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Burada da Cenk’in dedesi olan Halit Bey yüzbaşı üniformasıyla görülüyor. 
Tumblr media
Yarbay olarak askeri kariyerini tamamlayan Halit bey Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri tarihindeki sayılı Rumlardan (sayıyla 1).
Tumblr media
Dayısının fotoğraflarındaki Sözcü gazetesi ve diğer CHP'lilik bildiren unsurlar dikkatinizi çekmiştir. Cenk her ne kadar Twitter’da Rumlarla CHP’nin yan yana anılamayacağını bildirse de:
Tumblr media
Annesi Meral Hanımın beğenileri aksini söylüyor:
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bu arada Cenk ara ara Türkiye Cumhuriyeti tarafından zamanında yabancı uyruklu vatandaş sayılmaları gibi hukuksuzluklara üzülse de,
Tumblr media
1000 senelik Bizans İmparatorluğunun torunu olduğunu için genel olarak gururlu.
Tumblr media
Anne ve babasının (Mükerrem ve Ahmet isimleriyle) vaftiz olduğu kiliseler devlet tarafından tanınsa, AKP’liler kimliklerini ve inançlarını dikkate alsa…
Tumblr media
ve işi gücü Balat’ta Rum meyhanesi aramak olan CHP’liler kendisine Yorgo muamelesi yapmasa…
Tumblr media
Değil mi Cenk?
Tumblr media
Bu tatlı Rum ailesinin öyküsüne, Cenk’in babasının önceki evliliğinden olan ağabeyinin yazdığı ve Bizanslılara ithaf ettiği didaktik şiiriyle veda edelim.
Ve Cenk’in eğitim hayatına gelelim. Kendisi çevresine anlattığı ve burada tweetlerine sıkıştırdığı şekliyle liseyi Robert Kolejinde okumuş.
Tumblr media Tumblr media
Fakat ne tuhaftır ki Robert Kolejli dostlarımızdan bizim için yıllıklarını kontrol etmelerini istediğimizde Cenk Türe, Jay Ture, Tuere ya da Yasonas isimli bir mezunlarının olmadığını görüyoruz. Çünkü kendisi mezun olduğu yıl okulu tarafından Milliyet Gazetesi’ne verilen bir ilandan da anlaşıldığı üzere, Ata Koleji 1995 mezunu.
Tumblr media
Ata Koleji 95 Mezunları Facebook grubunda da arkadaşlarının bir türlü ulaşamadığı isim olarak bahsi geçmiş. Tahminen yanlış isimle arıyorlardı.
Tumblr media Tumblr media
Hayır Cenk Ata Kolejinden bahsediyoruz.
Milliyet Gazetesi’ndeki ilandan da anlaşılacağı üzere İstanbul Üniversitesi Yunan Dili ve Edebiyatı bölümüne kayıt yaptırmış. Kendisini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yıllarından tanıyan birçok insan da var ama o yıllarda kendini o şekilde tanıttığı için çoğunlukla Jay olarak hatırlıyorlar. En son 2003 yılında hala aynı bölümde okuduğuna dair birçok görgü tanığı mevcut.
Cenk’in (ya da Jason’ın) Facebook’ta oluşturduğu bir etkinlik için (buna da ayrıca geleceğiz) kendi yazdığı CV/ biyografide Oxford’da St. John’s College’da lisans okuduğu, sonrasında Güney Afrika’da University of Cape Town’da gender studies master’ı yaptığı ve nihayet ana kucağı Oxford’a dönerek yine St. John’s College üyesi olarak felsefe doktorasını aldığı iddiası yer alıyor.
Tumblr media
Fakat Oxford Üniversitesiyle iletişime geçtiğimizde de Cenk Türe isimli bir mezunlarının alumni kayıtlarında yer almadığını öğreniyoruz. Yazışmanın devamında alternatif isimleriyle de sorguladık. Cevap maalesef menfi oldu.
Tumblr media
İnsanların onu hala Beyazıt’ta gördüğünü söylediği yıllarda bile kendisi, yüksek lisansını yaptığı Güney Afrika’da.
Tumblr media Tumblr media
Fakat ne hikmetse University of Cape Town’ın tez veri tabanında da kendisine ait bir kayıt yok.
Tumblr media
Cenk de zaten daha çok yüksek lisansın ardından Oxford’da yaptığı felsefe doktorasıyla meşgul. Sosyal medyada bunu defalarca belirtmesinin yanı sıra,
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
bu önemli bilgiyi academia.edu profiline de ekliyor.
Tumblr media
Halbuki herhangi bir isim kombinasyonuyla ne genel olarak Oxford ne de St. John’s alumni kayıtlarında yer alıyor. Mezuniyetin dışında, herhangi bir zamanda Oxford’a kabul edilmiş ve kaydolmuş da değil. Ek olarak, yüksek lisans ve doktora tezlerinin yer aldığı hiçbir veri tabanında kendisine ait bir yüksek lisans ya da doktora tezi bulunmuyor.
Tumblr media Tumblr media
Cenk bu başarılarla dolu eğitim hayatı bittikten sonra aile durumundan kendini Almanya’da buluyor. Burada yaşadığı dönemde de kendisini Oxford doktoralı bir felsefeci olarak tanıtmaya devam ediyor.
Tumblr media
Ekşi Sözlük’teki entry’lerine bakılırsa Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde hocalık bile yapıyor:
Tumblr media
Hatta Banks & Tuere ismiyle bir girişimi bile oluyor:
Tumblr media
Bu da aynı CV ile verdiği ve Almanya Düsseldorf’ta yaşayan talihlilere müjdelediği özel derslerin tanıtım metni. Ücretin ders başı 50, 12 ders için toplam 500 Euro olduğuna dikkat. Sadece İngilizce ve Türkçe değil, keriz silkeleme konusunda da ders veriyor.
Tumblr media Tumblr media
Ardından bir dönem Hollanda’da yaşıyor. Felsefeci Jason Tuere olarak daha önce de CV’sinden bahsederken alıntıladığımız bu ilanda gördüğünüz gibi Hollanda’da kişi başı 25 Euro katılım ücretli felsefe semineri düzenliyor. Almanya seferinin iyi geçtiğini buradan anlayabiliriz.
Tumblr media
Cenk'in Hollanda'da kurduğu şirkete Jason Tuere adını vermiş olması da, enternasyonal alanda gerçekleştirdiği bir başka ince hamle olarak kayıtlara geçiyor.
Tumblr media
Bu felsefeci kimliğine o kadar ısınıyor ki, Türkiye ve soykırım üzerine Ermenistan'daki bir gazeteye röportaj bile veriyor. Bu sefer zamanında misafir öğretim görevlisi olarak Türkiye’de çalışmış Yunan filozof Jason Tuere olarak.
Tumblr media Tumblr media
 Cenk’in bir özelliği de İstanbul Rum'u, Yunan filozof, Yunanistan’la ve Helen medeniyetiyle bağlantılı herhangi biri olarak bulabildiği her fırsatta görüşlerini aktarmaktan çekinmemesi. Sürekli mikrofon arıyor.
Mesela burada AirBNB’de ilanı verilen evlerin tarihi Rum evleri olduğunun belirtilmesi üzerine yapılan minik bir tartışmaya atlıyor,
Tumblr media
ve önce Umut Sarıkaya karikatürü olmadığını muhatabını tersleye tersleye vurguluyor,
Tumblr media
sonra İstanbul Rum’u kimliğiyle izninin olduğu ve olmadığı ifadeleri belirtiyor.
Tumblr media
Bir süre ondan bağımsız devam eden tartışmaya hüzünlü keman sesiyle tekrar atladıktan sonra,
Tumblr media Tumblr media
karşısında sakince fikrini belirtmeye çalışan adamı gazeteyle vura vura Greta Thunberg gibi azarlıyor. How dare you!??
Tumblr media
Ve özür dileterek bu mini tartışmanın hükmen galibi olarak mentiondan ayrılıyor. Böylece insanların politik bilincini, empati duygusunu ve karşısındakileri kimlikleriyle bağlantılı bir noktadan incitme konusundaki tedirginliklerini sömürerek kendine küçük İnternet tatminleri sağlamaktan da geri kalmıyor.
Tumblr media
AirBNB demişken, şimdilerde eşiyle Yunanistan, Kavala’da yaşayan Cenk’in eşi tarafından verilen AirBNB ilanını okuyalım.
Tumblr media
Eşi detayları hatırlamakta zorluk çektiğinden olacak, kocasının Türkiye’deki gibi değil, ciddi ciddi yapmasıyla övündüğü doktorasını tek hamlede silmiş ve yüksek lisansa çevirmiş. Olabilir; hikaye bizce de çok karışık.
Tumblr media
Kavala demişken de Cenk’in yaşadığı yerleri bir hatırlayalım. Biz Türkiye, Almanya, Hollanda ve Yunanistan'a bile bakınca bayağı seyahat dolu bir yaşam olduğunu görmüştük ama kendisine bu yetmemiş olacak ki, öyküsünü minik dokunuşlarla biraz daha zenginleştiriyor.
1999’da Yugoslav iç savaşı sırasında (bu tarihler resmi kayıtlara göre İstanbul’da üniversite öğrencisi olduğu tarihlere denk geliyor) Sırbistan’da,
Tumblr media Tumblr media
kriz döneminde Yunanistan’da,
Tumblr media
hemen ardından Kadıköy’de,
Tumblr media
2011’de ise Arap Baharı rüzgarları Mısır’da Tahrir meydanında esmeye başladığında Cenk yine alanda. Görgü tanıklarına göre o tarihlerde İstanbul’da olsa da.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Burada kendi özeti var. Soluksuz okunuyor gerçekten müthiş bir yaşam.
Tumblr media
Ve belki de en şahanesi, 90’lı yıllarda Amnesty International’ın correspondent’ı olarak Kürdistan’da yaşadığını iddia ettiği dönem.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Tüm bunları yaparken dört farklı ülkede mültecilerle de çalışmayı ihmal etmiyor.
Tumblr media
Sırpça-Hırvatça bildiği için Balkan coğrafyasında Makedonlar dahil herkesle kolaylıkla sosyalleştiği bilgisini de ekleyelim.
Tumblr media
Sırbistan nereden çıktı diyeceksiniz, askerliğini yaptığı yerlerden biri. Yerlerden biri çünkü aynı zamanda Batı Afrika’da bulunan Fildişi Sahili’nde de askerlik yapıyor.
Tumblr media
Tüm bunlar bir tarafa, hikayesinin en erken dönemlerine dayanan İngiliz vatandaşı olduğu iddiası hala yürürlükte:
Tumblr media Tumblr media
Birleşik Krallık pasaportu olmasına rağmen sadece Avrupalıların iki yüzlülüklerini daha yakından inceleyebilmek için Türk pasaportuyla seyahat etmeyi tercih ediyor.
Tumblr media
Acı verici bir süreç… Ama yılmıyor.
Tumblr media
Araya yaşanmışlık da ekliyor tabii. Atatürk ve silah arkadaşlarının aklına gelmeyecek mücadeleleri verdiğini de belirtiyor.
Tumblr media Tumblr media
Eee, kendisinin de dediği gibi.
Tumblr media
İnsan gerçekten hayret ediyor!
Tumblr media
Burada gördükleriniz sadece bizim kısıtlı bir süre içinde bulabildiklerimiz. Her ne kadar özenli bir araştırma yürüttüysek de, eksiklerimiz mutlaka vardır, hatalarımız da olabilir. Dosyamızın sonuna geldik; sürç-i lisan ettiysek affola.
                                                          ***
Türkiye’de azınlık grupların tarihi acı ve zorluklarla doludur ve kendi hikayelerini kamuoyu ile paylaşmaları geçmişle yüzleşme açısından kritik bir önem taşımaktadır. Bu açıdan önem taşıyan başka bir konu da azınlıkların tarihinin bu acılardan nemalanmaya niyetlenmiş kişilerin manipülasyonundan korumaktır. Bu çalışmayı böyle bir manipülatif çabayı ortaya çıkarmak için hazırladık. Türkiye gibi, azınlık hakları konusunun son derece hassas olduğu bir coğrafyada başkalarının kimlikleri üzerinden kurgu acı hikayeleri yaratmak, bu azınlıklara ancak zarar verecektir.
Hedefimiz potansiyel olarak ülkedeki azınlıkların yaşadıkları acı ve zorluklara dikkat çekmeye çalışan hayal ürünü Giannis Tyrakis değil; bu tür bir hayal ürünü karakter üzerinden statü ve temsiliyet devşirmeye çalışan Cenk Türe’dir.
Cenk Türe’nin hayal ürünü kimlik ve senaryolarla, tarihe ve azınlıkların kendi hikayelerini paylaşma biçimlerine dair manipülasyon yapması, kanımızca kabul edilebilir bir şey değildir. Bizce Türkiye tarihinin bir gerçeği olan bu acılar sosyal medyada ve diğer mecralarda Cenk Türe gibilerin yarattığı hayali figürler tarafından değil, bunları gerçekten yaşamış kişiler ve onların yakınları tarafından dillendirilmelidir. Zira aksi azınlık grupların tarihini ve dilini gasp etmek anlamına gelir.
38 notes · View notes
aynurant · 4 years
Text
Tumblr media
HAYATIMIZLA OYNUYORLAR !
Baktım markette zencefilli gazoz da var, ithal etmiş büyüklerimiz, sağ olsunlar. İçinde zencefil var mı ? Yok. Aroması da, rengi de yapay.
Ama kendisi doğala özdeş.
Bizim bir çiçekçi var, serada karanfil ve gül yetiştiriyor.
Satmadan önce üstlerine koku sıkıyor.
Doğala özdeş gül !
Kayseri'nin en ünlü mantıcısına götürdüler, Kaşıkla diye bir yer.
'Yer' demek doğru değil, entegre tesis mübarek.
Bir kapıdan 80 kilo giren, diğer kapıdan 100 kilo çıkıyor.
"En iyi Kayseri mantısı burada"
Aldım iki kutu, eve getirdim koydum dondurucuya.
Bir ay sonra yemeğe kalktık, baktık mantı acılaşmış.
Niye ki? Et mi bozuldu?
Etin bozulması mümkün değil, çünkü et yerine soya kıyması kullanıyorlar, içinde et olan mantı neredeyse kalmadı.
Acılık içindeki azot gazından geliyor. Raf ömrü uzasın diye paketlenme aşamasında azotu basmışlar mantıya.
Doğala özdeş!
Bir bilgi daha:O, mantının raf ömrü uzasın diye içine konan azot gazı zamanla gıda zehirlemesine yol açıyor. Bunların hepsi doğayla özdeş gazlar. Onlara "gıda gazı" diyorlar. Azot gazı da, oksijen de istenmeyen durumlarda inert atmosfer oluşturarak gıdaların kısa sürede bozulmasını önlüyor. Mesela, taze etlere de oksijen gazı veriyorlar ki, hep taze, kıpkırmızıgörünsün raflarda. Yasal bunlar, girin internete "gıda gazı" diye yazın, görün neleryediğinizi.
Markete üzüm gelmiş. Kırmızı, iri, dipdiri şeyler. Erik gibiler maşallah!
Nereden geliyor bunlar? Şili'den.
Şili mi?
Evet!
Kaç gündür buradalar?
3-5 gün oldu.
Düşünün, Şili'nin bir köyünde topluyorlar bunları. Uzun yolculuklar sonunda bizim kasabaya kadar geliyor. Bir süre bizim manavda bekliyor. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de3-5 gün daha, bana mısın demiyor. Hala kütür kütür.
İyi ama, nasıl?
Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela:
Dane büyüklüğünü arttırır, Dane ağrılığını arttırır, Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir, Tam olgunlaşmadan daneye parlak sarı yeşil rengini verir, Dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar, Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir. Raf ömrü uzar.
Nedir bu?
Sitokinin.
Büyüme hormonu.
Bakın şu şansa ki, sitokinin insanda da aynı işe yarıyor. Sonra anneler şikayet ediyorlar "ee benim çocuk erken kıllanıyor!"
Bu dünya böyle hanım abla, sen üzümü alırken kıllanmazsan, çocuğun kıllanır.
Adana'da çiftçilerle çalışıyoruz. Yaz güneşi altında soğutması olmayan tankerle süt topluyorlar mandıralara.
Şöföre soruyorum "Bozulmuyor mu bu sıcakta süt?"
"Abi, tankere iki bardak hidrojen peroksit döküyorum, akşama kadar bir şey olmuyor."
Hidrojen peroksit dediği şey kadınların saçlarının rengini açmak için kullandıkları bir kimyasal.
Çok kötü değil, sadece canlıları öldürüyor.
Süte koyunca bütün bakteriler ölüyor, geriye bozulacak bir şey de kalmıyor.
Doğala özdeş süt!
Bu anlattıklarımın hepsi yasal.
Temel problem şu ki: İnsan doğa ilişkisi değişti.
İnsan yeni bir doğa kurgusu yaptı, kendini doğanın dışına aldı, doğayı alınır-satılır mal yaptı, sentetikleştirdi ve tüketime sundu.
Hal böyle olunca, insan kendinin doğal bir varlık olduğunu unuttu.
(Beşer işte, unutacak elbet)
İnternetten pantalon, ayakkabı, peynir, arkadaş ve sevgili edinmeyi marifet bildi.
Optik kabloların sunduğu hayatı da hayat bildi.İnsan artık bu!
Doğala özdeş !
Prof Dr. Erkan Topuz
4 notes · View notes
atanamayankafka · 4 years
Text
evden çıkarken anahtarlarını ve cüzdanını almanın çoğu zaman "her şey tamam" hissi verdiği bu dünyada, kelimelerini alıp giderken aynı duyguyu bir türlü yaşayamıyorsun. kitaplarını ya da bir sözlüğü yanına almak gibi değil çünkü kelimeleri taşımak. çünkü "kelimenin tam anlamını bize sözlükler verseydi, çiçek koklamak anlamını yitirirdi" dediğimde -her şeyimin kelimelerden ibaret olmasına ve hiçbir şeyin beni onlarla vakit geçirmek kadar oyalamamasına ve hiçbir şeyin onlarla oynamak kadar bana keyifli gelmediği yaşantıma rağmen- yazmanın boşluğunun yazmamaktan da büyük olduğunun da bilinciyle, yani aslında ne söylense eksik kalacak düşüncesini hiçbir zaman gözardı etmeyerek, yine de her seferinde son sözümü söylemek gibi bir gayreti barındırdım. bu da benim "nasıl bulmak istiyorsan öyle bırak" tanımımdı. bu edebiyatla kirletmeden nasıl anlatılır diye bir cümle kurmuştum, çünkü hakikat bile edebiyata bulanınca gerçekliğinden koparılıyor gibi geldi. ya da yazılan hiçbir şeyin yaşanılanı karşılamadığı gibi. birinin ağıdını türkü diye dinlemek, kederini roman diye okumak, ıstırabını şiir gibi görmek acının muhatabına büyük bir haksızlık diye düşündüm hep. ve yazmak işte böyle, bir türlü sadede gelinemeyen bir şeydir.  
beş-altı ay önce tasarladığım bir hikaye vardı. bitirdiğimde, daha önce yazdığım iki hikaye ile birbirine bağlanacaktı. hayatımda ilk defa, sonunun nasıl olacağına yazmaya başlamadan önce karar verdiğim bir öyküyü yazmaya niyet ettim ve tabii ki yazamadım. araya bir dünya mesele girdi ve hikaye taslak olarak kaldı. kafamda çevirip durdum ve bunu yaparken cür'etime bak ki insana ait ne varsa bir seferde söylemek ve uzun bir süre bir şey yazmamak düşüncesini taşıyordum. bir türlü olmadı. aşık ismetî'nin "düştüm ibret aldım, kalktım unuttum" diye bir şiiri vardır. pek sevgili necati hoca, bu mısrayı kullandığı bir şiir getirip "şuna bir bak, sağını solunu düzelt" dediğinde "insan; kanatlı melek, kanatsız şeytan" mısrasını okuyup durmuş ve neresi düzeltilebilir insanın diye düşünmüştüm. ve yazmak işte böyle, daldan dala atlanılan bir şeydir. 
bugün birkaç tane görüntü izledim. bıçaklanan, demir çubuklarla dövülen, tekmelenen, kurşuna dizilen kan revan içindeki insanların başlarına gelen felakete nasıl çaresizce boyun eğdiğine şahit oldum. hem de bunu yapanlar, kendi haklılıklarına olan sarsılmaz inançlarının eminliği ile eylemlerini gerçekleştiriyorlardı. sevgili murat abi ile şiddet üzerine bir şeyler konuşurken, o şiddetin değil de karşısındaki çaresizliğin daha dayanılmaz olduğu hususunda birkaç şey söylemiştim. elim kolum bağlı, onların çaresizlikleriyle beraber, çaresiz kaldım. en çok da bunları yapanların bir insan olması, aynı kötülüğü benim de içimde barındırdığım fikriyle korkunç bir utanç uyandırdı bende. sonra kendi acılarımı düşündüm. nasıl hiçe indiğine tanıklık ettim. bir sözü dünyamı cennete çevirecek insanların, bunu benden nasıl esirgediklerine sitem ederken, insan denilen canavarın dünyayı nasıl cehenneme çevirdiğini gördüm. ve yazmak işte böyle, hiçbir yaraya merhem olmayan bir şeydir. 
neredeyse her gün, bir şekilde suça bulaşmış, her tavrından salt kötülük akan insanlarla tanışıyorum. onlara bakarken kendimce, şartların insanı getirdiği durumu göz önünde bulundurmaya çalışarak var oluş biçimlerine bir geçerlilik bulmayı umuyorum. üzülüyorum hallerine, anlamaya, bir çıkar yol bulmaya çalışıyorum. biliyorum ki umut etmek güzeldir ama dünya hiçbir zaman, bir önceki gününden daha güzel bir yer olmadı. yine de, elbet umut vardır diyorum. -ve sevgili said öyle şahane "umutsuzluk haramdır" demişti ki- , bir gün güzel bir şeyden bahsedecek bir şey yazana dek bir şey yazmak istemediğim fikrini bu sebeple kendime tekrarlıyorum. ve yazmak işte böyle, en çok kendine söylemektir.  
bütün bu olanların, olmayanların, hataların, günahların, hayatın, dünyanın içinde, "insan nedir ki iyi olsun" çok iyi bilerek, içimden "insanız, affet" demekten başka bir şey geçmiyor. hem kırıp döktüklerim, hem de kırılıp dökülen yanlarım için. 
ve yazmak işte böyle, yazmayacağını bile yazmaya muhtaç bir halde dile getirdiğin bir şeydir.
2 notes · View notes
Quote
Türkü gibi bi’ kadın ve şahane daha ne kadar güzel olunabilir ah be abi burnu fındık ağzı kahve kül oldum yandım yani
1 note · View note
seyirbahcem · 5 years
Text
Tumblr media
DOĞALA ÖZDEŞ !!!
Baktım markette zencefilli gazoz da var, ithal etmiş büyüklerimiz,sağ olsunlar. İçinde zencefil var mı? Yok. Aroması da, rengi de yapay.
Ama kendisi doğala özdeş.
Bizim bir çiçekçi var, serada karanfil ve gül yetiştiriyor.
Satmadan önce üstlerine koku sıkıyor.
Doğala özdeş gül!
Zavallı bülbül!
Kayseri'nin en ünlü mantıcısına götürdüler, Kaşıkla diye bir yer.
'Yer' demek doğru değil, entegre tesis mübarek.
Bir kapıdan 80 kilo giren, diğer kapıdan 100 kilo çıkıyor.
"En iyi Kayseri mantısı burada"
Aldım iki kutu, eve getirdim koydum dondurucuya.
Bir ay sonra yemeğe kalktık, baktık mantı acılaşmış.
Niye ki? Et mi bozuldu?
Etin bozulması mümkün değil, çünkü et yerine soya kıyması kullanıyorlar, içinde et olan mantı neredeyse kalmadı.
Acılık içindeki azot gazından geliyor. Raf ömrü uzasın diye paketlenme aşamasında azotu basmışlar mantıya.
Doğala özdeş!
Bir bilgi daha:O, mantının raf ömrü uzasın diye içine konan azot gazı zamanla gıda zehirlemesine yol açıyor. Bunların hepsi doğayla özdeş gazlar. Onlara "gıda gazı" diyorlar. Azot gazı da, oksijen de istenmeyen durumlarda inert atmosfer oluşturarak gıdaların kısa sürede bozulmasını önlüyor. Mesela, taze etlere de oksijen gazı veriyorlar ki, hep taze, kıpkırmızıgörünsün raflarda. Yasal bunlar, girin internete "gıda gazı" diye yazın, görün neleryediğinizi.
Markete üzüm gelmiş. Kırmızı, iri, dipdiri şeyler. Erik gibiler maşallah!
Nereden geliyor bunlar? Şili'den.
Şili mi?
Evet!
Kaç gündür buradalar?
3-5 gün oldu.
Düşünün, Şili'nin bir köyünde topluyorlar bunları. Uzun yolculuklar sonunda bizim kasabaya kadar geliyor. Bir süre bizim manavda bekliyor. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de3-5 gün daha, bana mısın demiyor. Hala kütür kütür.
İyi ama, nasıl?
Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar. Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela:
Dane büyüklüğünü arttırır,Dane ağrılığını arttırır,Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir, Tam olgunlaşmadan daneye parlak sarı yeşil rengini verir, Dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar, Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir. Raf ömrü uzar.
Nedir bu?
Sitokinin.
Büyüme hormonu.
Bakın şu şansa ki, sitokinin insanda da aynı işe yarıyor. Sonra anneler şikayet ediyorlar "ee benim çocuk erken kıllanıyor!"
Bu dünya böyle hanım abla, sen üzümü alırken kıllanmazsan, çocuğun kıllanır.
Adana'da çiftçilerle çalışıyoruz. Yaz güneşi altında soğutması olmayan tankerle süt topluyorlar mandıralara.
Şöföre soruyorum "Bozulmuyor mu bu sıcakta süt?"
"Abi, tankere iki bardak hidrojen peroksit döküyorum, akşama kadar bir şey olmuyor."
Hidrojen peroksit dediği şey kadınların saçlarının rengini açmak için kullandıkları bir kimyasal.
Çok kötü değil, sadece canlıları öldürüyor.
Süte koyunca bütün bakteriler ölüyor, geriye bozulacak bir şey de kalmıyor.
Doğala özdeş süt!
Bu anlattıklarımın hepsi yasal.
Temel problem şu ki: İnsan doğa ilişkisi değişti.
İnsan yeni bir doğa kurgusu yaptı, kendini doğanın dışına aldı, doğayı alınır-satılır mal yaptı, sentetikleştirdi ve tüketime sundu.
Hal böyle olunca, insan kendinin doğal bir varlık olduğunu unuttu.
(Beşer işte, unutacak elbet)
İnternetten pantalon, ayakkabı, peynir, arkadaş ve sevgili edinmeyi marifet bildi.
Optik kabloların sunduğu hayatı da hayat bildi.İnsan artık bu!
Doğala özdeş!
Prof Dr. Erkan Topuz
9 notes · View notes
netbilge · 2 years
Text
Konuşanlar 2.sezon 27.bölüm, dizibox konuşanlar 2.sezon 27. bölüm, konuşanlar 2. sezon 27. bölüm izle tek parça puhutv kaçak
Konuşanlar 2.sezon 27.bölüm, dizibox konuşanlar 2.sezon 27. bölüm, konuşanlar 2. sezon 27. bölüm izle tek parça puhutv kaçak
Konuşanlar 2.sezon 27.bölüm, dizibox konuşanlar 2.sezon 27. bölüm, konuşanlar 2. sezon 27. bölüm izle tek parça puhutv kaçak İZLEYİCİ YORUMLARI Kalitenin Gülme Merkezisin Hasancan Müthiş bir Blüm Efsane Konuk ve Hikayeler dolu yine Tüm espriler şahane yaa…😂…En kısa zamanda orada olmak istiyorum.. Çorumdaki boyutlar arası kapıyı açıyorsun ve içeriden sıçar bir vaziyette çorumlu abi kapa kapa…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
lancelotsir · 5 years
Text
Twitter kullandığım dönemde çok zevkli tivikleri olan bi abi vardı. Adam hem zeki hem esprili şahane şeyler yazıyodu. Her girişimde onun paylaşımları arıyordum. Bigün bi tivik de ben attım bunu etiketledim. Dedim abi harikasın, mükemmelsin falan çok samimi bi şeyler yazdım.
Ertesi gündü galiba tivike cevap gelmiş. Sağolasın kardeşim, eksik olma, çok sevindirdin beni, hiç beklemiyodum böyle bi şeyi falan filan işte. Lan bi baktım adamın adı farklı, fotisi farklı. Harf hatası olmuş yanlış kişiyi etiketlemişim. Valla adam 2012 model erzin soylu, geri de bi şey diyemedim morali bozulmasın diye.
11 notes · View notes