Tumgik
#şişeden
Text
Çok Hızlı! (9) (Orhan 36 Y., Bursa)
Binada başka kimse olmadığı için rahatça aşağı indim. Kapı yarı açıktı zaten. Güzin karanlıkta koridorda boynuma sarıldı. "Ben yazmasam arayıp soracağın yok!" diye sitem ediyordu. "Sitemin sırası değil şimdi!" dedim. Elinden tutup, "Nereye?" dedim. Yatak odalarından ters tarafa, misafir odasına girdik. Hiç öpmeyle falan uğraşmadan bunu yemek masasına ellerini dayayıp domalttım. Aşağıya eğilip iki parmağımı amına götürdüm. Daha parmaklarım değer değmez sırılsıklam amcığını farkettim. Parmaklarımı sokup hareketi yapmaya başladığım anda saldı sularını. Parmaklarımın her kıpırdanışında ya da sertçe giriş çıkışında, kolunu ısırıyor, buna rağmen deliler gibi sesi çıkıyor, "Ummmm, ohhhh, ahhhh, parmaklarınla ha, offfff, ahhh!" diye inliyordu.
Yerler, benim tişörtüm, bacakları, heryer su içinde kaldı. Kasılmalarından kaç kez orgazm olduğunu anlıyordum. Dördüncü orgazmından sonra ayağa kalkıp, yarağımı göt deliğine dayadım. "Hayır!" dedi, eliyle amına soktu yarağımı. Birkaç dakika siktikten sonra tekrar tekrar kasıldığını hissettim. Ben de boşalmak üzereydim, risk almamak için yarağımı amından çıkarıp beline boşalttım döllerimi. Kalçasını tokatlayıp, "Benim gitmem lazım!" deyip evlerinden çıktım usulca, kendi evime döndüm.
Ayakkabılıktan biraları alıp evime girdiğimde saate baktım, 15 dakika da işlem tamamdı. Çok geçmeden yine mesaj geldi. "Ne bu böyle, tamam çok güzel sikiyorsun, ama orospu muamelesi yaptın bana, hayvan gibi sikip bıraktın, bir daha arayıp sorma beni!" yazmış. Kendi kendime, Al bu da başka bir çeşit :) dedim. Daha iki dakika geçmeden bir mesaj daha. "Hiç böyle aşağılanmamıştım!" yaıyordu. Ben cevap yazmadıkça bişeyler yazıp yolluyordu. Telefonu kapatıp yatıp uyudum.
Ertesi sabah işyerinde Sevgi çöpleri alırken, "Hikmet Pazartesi gidiyor, nasıl yapalım?" dedi. "Fatma'ya da söyle Cuma akşamı masayı kurun!" dedim. Ama karımın yazlığa gittiğini söylemedim. Karım arayıp yola çıktıklarını söylediğinde saat 15:00 falandı. İyi yolculuklar diledim, "Cumartesi akşamı gelirim!" dedim. Saat 16:00'da çıkınca Merve'yi aldım. Evime gidip 1.5 saatlik seanslarımızdan birini daha yaptık. Yine iki parmak hareketiyle başladım, bu kadın buna bayılıyordu. Her tarafın ıslanması, parmaklarımı çekip arada amcığını tokatlamam delirtiyordu Merve'yi. Götünü sikerken, o beni koltuğa oturtuyor, kendi eliyle amından akan sularla sırılsıklam olan göt deliğine bir seferde köküne kadar alıyor, ellerimi alıp göğüslerini avuçlatıp kucağımda hoplaya hoplaya amcığını parmaklayarak orgazm oluyordu.
Merve'yi gönderdikten sonra arkadaşlarımla buluştum, güzel bir yemek yedik, ikişer kadeh rakı içtik. Saat 21:30'da Çiğdem'e yazdım. "Kahve için geç olmadı değil mi?" diye. "Hayır, ben de bekliyordum!" yazmış. Ne olur ne olmaz diye 4 bira aldım. Sapsarı saçları yine salık, dizlerinin üzerinde bir şort ve bir tişörtle açtı kapıyı. Makyaja veya kıyafete ihtiyacı yoktu, çuval giyse yüzüne kara çalsa bile bu güzellik bozulmazdı eminim. Hastalık geçmiş, suratına can gelmişti.
"Belki kahveden sonra içeriz diye getirdim!" deyip poşeti uzattım. Gülümsedi ve "Geliyorum!" deyip mutfağa geçti. Onu sigara içerken görmemiştim. Kahveler geldiğinde etrafa bakındım, kül tablası da sigara da yoktu. Anladı ve "İçebilirsin. Hatta kahveyle ben de içerim!" dedi. Edirneli olduğunu, mezuniyetten sonra iş bulamadığını, Merve bu işyerini açıp çağırınca geldiğini, annesinin olmadığını, babasının da köyde olduğu için hayvanı tarlayı tapanı bırakamadığını, o yüzden yalnız yaşadığını anlattı.
Kahveler bitince gidip biraları getirdi. Bardak yoktu, "Trakyalız be yaaa!" dedi gülümseyerek, şişeden içmeye başladık. "Merve ile mutlu musun?" dedi, özele önce o girmişti. "Oldukça!" dedim. "O zaman niye başkası da var hayatında?" dedi. Merve, Sevgi'yi biliyordu, ama devam edip etmediğini hiç sormamıştı. "Bursalıyız be yaaa!" dedim ben de, diyecek şeyim yoktu. Saldırıyı geçiştirmenin yolu karşı saldırıydı. "Senin gibi bir güzelliğin yalnız olması çok ilginç!" dedim. Gözlerinden bir an hüzün geçti. Lisede çıkmaya başladığı bir çocuk olduğunu, ayrı şehirlerde okumalarına rağmen üniversite de de görüştüklerini, okullar bitip iş hayatına atıldıklarında evlenmekten bahsetmeye başladıklarında ise çocuğun işyerinden biri ile aldattığını anlattı. "Onca yıllık aşk var, yapmış bir hata, affedemedin mi?" dedim. Gülmeye başladı ve "Kadın olsa belki affederdim!" dediğinde, "Hadi yaaaa!" deyip gülmeye başladım.
Getirdiğim biralar bittiğinde, "Viski var, içer misin?" dedi. Yemekte de rakı içmiştim. "Boşver!" deyip kendime çektim. Dudakları dudaklarıma değdiği anda kendini geri çekti. "Merve'ye bunu yapamam, o sana aşık!" dedi. "Biliyorum, ama sanırım ben de sana aşık oluyorum!" diye ağzımdan fırladı laf. Dudaklarımı parmaklarıyla kapadı ve "Hiiiişt! Sarhoş mu oldun?" dedi. "Bursalıyız be yaaa!" dedim. O da, "Trakyalıyız be yaaa!" diye güldü. Kalkıp viski getirdi. Artık iyice gevşemiştik. "Şu senin meşhur bir hareketin varmış, Merve kendinden geçtiğini söylüyor!" dedi. "Denemek ister misin?" dedim. "Pışıkkkk!" dedi gözünü çocuk gibi açarak :)
Sabah uyandığımda onun yatağında, kollarımda o, ama ikimiz de giyinik haldeydik. Demek ki kopmuştuk gece, başım çatlıyordu. Alnından öptüm. Gözlerini araladı. Burnundan, yanaklarından öptüm. Dudaklarını dudaklarıma gömdü, kollarıyla sıkıca sararak. Sonra da kollarımdan ustalıkla sıyrılıp, ayağa kalktı. Saçlarına bir toka geçirirken, "Anlayışın için teşekkür ederim, sen harika bir adamsın, şimdi kahvaltı zamanı!" dedi. Yataktan fırlayıp belinden sarıldım arkadan. Kalçalarını bana yasladı. Boynunu öpüp, "Pek romantik olmayacak ama çorba içelim mi?" dedim. "Trakyalıyız be yaaa!" dedi.
Çorbacıdan sonra (sarımsak koydurmadı çalışacağız dedi) işyerine 2 sokak mesafede indi arabadan. Kendi kendime, Ne oluyor lan diye diye eve gidip üstümü değiştirdim. Başım ağrıyordu. İşyerine gitmeden eczaneye uğrayıp ilaç aldım, kahve ile kendime geldim. Çiğdem'le sevişmemiştik ama buna rağmen süper bir gece geçirmiştim. İçim kıpır kıpırdı. Muhteşem bir geceydi. Ona, "Sevişsek bu kadar zevk alır mıydım bilmem?" yazdım. "O duygusallıkla sevişsek sanırım efsane olurdu, ama yapamam! Yazma, müşteri var ve de telefonum hep ortalıkta, Merve'nin eline geçmesin, ayıp olur!" yazdı en son.
Takvime baktım günlerden Cuma. Akşam üstü iş çıkışı eve gidip biraz dinlendim. Uyumuşum, saat 20:00'de uyandım. Çiğdem mesaj atmıştı. "Evden kaçabilirsen bir kahvelik uğrasana!" diyordu. Sevgi'ye evde biraz işim olduğunu, yemeğe başlamalarını, yetişeceğimi yazdım. Nasılsa kimse eşimin yazlıkta olduğunu bilmiyordu.
Çiğdem yine çok güzeldi. Daha sabah ayrılmıştık, ama sanki yüzyıldır görmemişim gibi özlemiştim. Kapıdan girer girmez sımsıkı sarıldık birbirimize. "Özledim!" dedim. "Ben de!" dedi. Elele oturduk koltuğa. "Kahve yapayım mı?" dedi. "Hayır, yanımdan ayrılma!" dedim. Başını omzuma koydu. Elimi omzuna atıp sımsıkı çektim kendime. "Böyle devam edebilir miyiz?" dedi. "Neden olmasın!" dedim. "Merve'ye bunu yapamam, ama seni..." dedi kaldı. O anda gelen mesaj sesi ile kendime geldim. Sevgi, "Geliyor musun?" yazmış. Çiğdem, "Evden mi?" dedi. "Boşver!" dedim. "Hayır, gitmelisin!" dedi. Kapıda tekrar sıkı sıkı sarıldık. Dudaklarımız kenetlendi, sonra beni kendinden uzaklaştırıp, "Git!" dedi.
Fatma geçen sefer karşıladığı kıyafeti giymişti, siyah jartiyerli olan. Aynı kıyafetin kırmızısı da Sevgi'deydi. Hikmet üçüncü kadehe geçmişti. Hanımlar ikinci kadehteydi. Keyfim yoktu, ama arka arkaya iki kadeh attım. Biraz olsun kendime gelmiştim. Ben de onlara uymak için sadece boxerla oturmuştum sofraya. Hanımlar masanın altına girmiş, Fatma Hikmet'e, Sevgi de bana sakso çekiyordu. Sevgi'yi masa altında aldım. Fatma'yı da çektim. Fatma'yı koltuğa yatırdım. Hikmet'e de koltuğun ayak ucuna geçip yarağını Fatma'nın ağzına vermesini söyledim. Sevgi'yi de Fatma'nın amcığına doğru domaltıp yarağımı amcığına daldırdım.
Sevgi Fatma'nın amını dillerken, Hikmet'in yarağı Fatma'nın ağzında bir kaybolup bir görünür oluyordu. Aklım Çiğdem'de, bedenim buradaydı. Ona sarılmayı o kadar çok istiyordum ki, aklımı sikişe veremiyordum. Sevgi'nin nefes nefese, "Yeter, Orhanım yeter!" deyip kenara çekilmesi ile Fatma gelip yarağımın önünde domaldı ve amına aldı yarağımı. Hikmet'e baktım, masaya geçmiş dördüncü duble rakısını bitirmek üzereydi. Saate baktım, 45 dakikadır Sevgi'yi sikmiştim. Tekrar Çiğdem'le olduğum hayaline dalmıştım.
Tekrar ortama döndüğümde, ben Fatma'nın götünü sikerken, Sevgi, Fatma'nın altında taşaklarımı yalıyor, vibratörü kendi götüne sokup çıkarıyordu. Hikmet masada kaykılmış, yarağını kaldırmak için okşamaya çalışıyordu. Hem Fatma hem Sevgi defalarca orgazm olmuş, ama ben daha boşalamamıştım. "Kızlar, kusura bakmayın, evde kız hasta, aklım orda, sırf size söz verdim diye geldim, bu akşam beni mazur görür müsünüz?" diye izin istedim. Onlar da, "Zorda bıraktık seni, söyleseydin keşke!" dediler. Hemen elime yüzüme vücuduma bir su tutup müsaade istedim. Ben çıkarken, Hikmet sızmış, Fatma ve Sevgi, "Biz bunla idare ederiz!" deyip vibratörü kapmaya çalışıyorlardı. Saat 22:00'de gelmiş, 23:45'de çıkmıştım.
Çiğdem'e yazdım, "Uyudun mu?" diye. "Aklımda sen varken mümkün değil!" yazmış. "Geliyorum!" yazdım. "Gelme!" yazdı. "Duramıyorum!" dedim. "Eşin?" dedi. "Gelince anlatırım!" dedim. Tekel bayisine uğrayıp 100'lük rakı, birkaç meze, birkaç da bira aldım. 00:05 de kapısındaydım. Elimdekiler aldı. Masayı kurdu. Elele oturduk. Gözgöze, "Bize!" diye kadeh kaldırdık. Arada uzanıp derin derin öpüşüyorduk. "Sahi evdekine ne dedin?" dedi. "Annesi rahatsızlanmış, annesine bıraktım!" dedim :)
[Orhan]
34 notes · View notes
savasbitti · 2 months
Text
Haddeden geçmiş nezaket yâl ü bâl olmuş sana  Mey süzülmüş şişeden ruhsâr-ı al olmuş sana
(İncelik haddeden geçip sana boy pos olmuş, şarap şişeden süzülerek yanağının al rengi olmuş.)
Bûy u gül takdir olunmuş nâzın işlenmiş ucu Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana
(Gülün kokusu damıtılmış ve nazın ucu işlenmiş. Birisi sana ter diğeri de mendil olmuştur.)
10 notes · View notes
redanger · 2 months
Text
tek kötü özelliğim herkesi kendim gibi iyi sanmam ve pet şişeden yapay a
8 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 6 months
Text
Tumblr media
“Hayatımın belirli alanlarında aktif olarak yalnızlığı ararım. Özellikle benim bulunduğum iş kolumdaki biri için yalnızlık kaçınılmaz bir durumdur.
Ancak bazen, bir şişeden dökülen asit gibi bu izolasyon hissi, bilinçsizce bir kişinin kalbini hissizce yiyip bitirebilir.
Bunu da bir tür iki ucu keskin kılıç olarak düşünebilirsiniz...
Bir yandan beni koruyor,
ama aynı zamanda sürekli beni içeriden yavaş yavaş kesiyor…”
15 notes · View notes
yasamsallik · 1 year
Text
Tumblr media
Eminönü Yenicami önünde hemen hemen hergün izlediğim ve birebir yaşadığım bu olay doğrudur🤣
Ortaokul, lise yıllarımda bir arkadaşım anlatmıştı. Bir işportacı… İşportacının elinde bir şişe… Şişede bir yılan… İşportacı şişenin içindeki yılanın konuşabildiğini iddia ediyormuş… ‘’Şimdi bu şişenin kapağını açacam ve ona sorular soracaksınız. O cevap verecek’’ dedikten sonra ‘’Ancak şişeyi açmadan önce şu jiletlerden size hediye etmek istiyorum. Hediyesi 25 kuruş’’ diyormuş. Çevresinde ağzı açık izleyenler, bir an önce yılana soru soracaklar ya; jiletler kapış kapış… Adam bir yandan jilet satıyor, bir yandan da yavaş yavaş şişenin kapağını açıyormuş. ‘’İşte açıyorum.’’ O arada biraz daha jilet… Ardından ‘’Evvett!... Şişe açılıyor, yılan çıkacak, sizinle konuşacak.’’ Biraz daha jilet… ‘’ İşte şişe açılıyor. Soruları hazırlayın!’’ Biraz daha jilet… Ve tam şişe açılacakken, kalabalığın içinden bir ses: ‘’Zabıta… Zabıta geliyor.’’ Yılancı adam elindeki şişeyi yerdeki çantaya koyuyor. Şapkasını tutarak, ardına bakmadan kaçıyor. Bunu anlatan arkadaşım dedi ki: ‘’ Bu nasıl bir tesadüf… Ben çok şanssızım. Adama kaç kez denk geldiysem hep şişeyi açacakken zabıta geldi.’’ ‘’Sen bu kadar salak olduktan sonra o zabıta daha çok gelir’’ diyemedim. Memleketimde iktidarın 21. yılı… Her seçim öncesi işportacı ortaya çıkıyor. Elindeki şişede özgürlükler, demokrasi, insan hakları, refah… Şişeyi açmadan önce oylar toplanıyor, seçim kazanılıyor. Tam özgürlük, demokrasi, insan hakları ve refahı şişeden çıkartacakken dış güçler devreye giriyor. Sen hala zabıta geldiğini zannediyorsun di mi? Sen bu işporta numaralarına kandığın sürece yılanın konuşmasını çok beklersin. Sen bu yalanları yediğin sürece özgürlük, demokrasi, insan hakları ve refahın şişeden çıkmasını daha çok beklersin.
Hüseyin Cimşit
23 notes · View notes
Note
Sevgilinin içtiği şişeden su içer misin
sevgilimi yerim direkt
20 notes · View notes
sillagen · 8 months
Text
Ayyy Yakup Hocamı hatırladım. Konu Nedim onun bir gazelini işliyoruz. İlk duyduğumda şaşkınlık ve sevinçle dinlemiştim aklıma geldi.
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden ruhsâr-ı âl olmuş sana
( Hadde demirin şekil alması için oldukça sıcak bir delik. Nezaket o yerden geçmiş ve sana boy pos ( yâl ü bâl) olmuş. Burdaki en şaşırtıcı demire şekil veren yer nezakete nasıl şekil verir. Mey yani şarap süzülmüş şişeden en damıtılmış ve has yerinden olan şarap yanaklarının kırmızısı ( ruhsâr-ı âl ) olmuş sana )
13 notes · View notes
aynodndr · 2 months
Text
Tumblr media
Hep "kırk yaş önemli" derlerdi...
Meğerse yanlış biliyorlarmış...
Elli yaşından sonrası daha önemliymiş...
Hayat kısaldıkça anlamı nasıl da değişiyor...
Ellisinden sonra baktığın her şeyi görüyor, dinlediğin her şeyi anlıyorsun...
Aşk bile başkalaşıyor...
Maddeden ruha geçildiği bir dönem başlıyor...
Aldığın her nefesin anlamını biliyor,içtiğin her yudumun tadını çıkarıyorsun...
Aşka koşar adımlarla değil,yavaşça vals yapar gibi yavaşça, bir kuş tüyünün havada uçuşu gibi narin, sessiz ama bir o kadar güzel süzüle süzüle...
Aşk da, âşık da yavaşça süzülüyor gönül kapından içeriye...
Yüreğinin ateşini usul usul yakıyor aşk...
Saman alevi gibi çabuk yanan, sönen değil kömür alevi gibi olmalı diyorsun...
Çünkü zamanı yok aşkın ...
Yeniden yaşanacak bir sonraki aşklara...
Bir daha kırılmak ürkütüyor, bir daha terk edilmek korkutuyor seni.
Aşkı şişeden içmiyorsun, kadehten yudum yudum içmek istiyorsun şöyle keyfini çıkara çıkara...
Beklentin, "Nasıl daha çok gezeriz?"
Değil de...
"Birlikte daha çok nasıl vakit geçiririz?"
Oluyor...
Birlikte dansa gitmek yerine, birlikte yürümek daha güzelleştiyor ilişkini...
Bir filmi izlemek, hiç konuşmadan birlikte bir yeşil ormanı, mavi denizi izlerken...
Daha çok susarken aslında daha çok konuşuyorsun sessizce...
Gözlerine derin derin bakmak, dudaklarını öpmek kadar haz veriyor...
Saatlerce sevişmek değil, saatlerce başını omzuna yaslayarak yan yana uzanmak yetiyor...
Pahalı hediyeler yerine o gün aranmak daha çok mutlu ediyor, hele bir de "Eve gidince beni ara" diyorsa işte bu her söylenen sevgi sözüne bedel oluyor...
Bu saatten sonra dostlarının sayısı azalıyor...
Yarın için kurduğun büyük hayallerinin yerini geçmişte yaptığın başarılarını anımsamak varsa çocuklarına anlatacak hikâyelerin yer alıyor....
Hayat uzun bir yol olsa da ellisinden sonra para değil, sağlık ve huzur için dua ediliyor...
Kısaca ben kırkından değil, ellisinden sonra hayatın anlamını buldum...
Elli yaşımı çok sevdim....
Kırmıyorum, kırılmıyorum da; üzülmüyorum, üzmüyorum da. Bir zamanlar değer verdiğim birçok şey değerini kaybetti...
Kısaca ben ellili yaşlarımı gönlümce sevgiyle yaşıyor, yaşatıyorum...
Neden, niçin, nasıl diye sormuyorum?
Olması gerektiği kadarım, olduğum kadarım.
Sevgiyle yaşamı kucaklarken, en çok sevgiyi, sevmeyi, sevilmeyi seçiyorum.
Seçim Saliha Seziş
2 notes · View notes
yorgunhamza · 3 months
Text
Özgür Suriye Ordusuundan açıklama:
"Türk Bayrağını indirmeye çalışan 1 kişiyi vurarak etkisiz hale getirdi..."
Bu yaşanan olaylarda şunu göstermiştir ki içimizdeki ırkçı çevrelerin hedefi olan buydu ama unuttukları birşey var..
Bizler kışı geçirir ama yediğimiz ayazı unutmayız..
Suriyeliler üzerinden yapılan ırkçı faşist eylemler yüzünden yaşananlar tamamen #CIA - #Mossad ve içimizdeki faşistlerin eliyle yapıldığı aşikar bununla birlikte Terörist #pkk #ypg unsurlarını da unutmamak lazım #Feto' da bunlara fikri destek ile adeta komple bir saldırı altındayız...
Şundan eminim artık cin şişeden çıktı #YaDevletBaşa #YaKuzgunleşe
#Afrin
4 notes · View notes
endergelisenataklar · 2 years
Text
dostoyevski epilepsi hastası, homofobik ve iflah olmaz bir kumarbazdı. oğuz atay sevdiği kadına yakın olabilmek uğruna karısından boşanıp sevdiği kadının kocasıyla arkadaş oldu evlerine daha sık gidebilmek için. salinger yaklaşık kırk yıl evinden dışarı adım atmadı, tek bir kare bile fotoğrafı çekilemedi. yusuf atılgan türk edebiyatının kilometre taşları sayılabilecek iki büyük eseri yazdıktan sonra (anayurt oteli ve aylak adam) insanlara küstü, bir köye yerleşip otuz yıla yakın neredeyse tek bir satır bile yazmadan çiftçilik yaptı. althusser elli yıldır birlikte olduğu ve taparcasına sevdiği karısı helen'i bir sabah yanı başında uyurken elleriyle boğdu, bu boktan hayata daha fazla katlanmasına seyirci kalmaması için. stephan zweig'de tıpkı althusser gibi yaptı, tek farkla, zweig, bir soda şişesinin içine “veronal” denilen zehri ilave eder ve bu şişeden 3 büyük yudum alır. eşine şişeyi uzatırken “yanıma gelmek arzusundaysan eğer bunu istediğin zaman yapabilirsin.” diyerek. insan ırkına duyduğu güvensizlik walter benjamin'i fransa sınırında kendi kafasına sıkmaya zorladı. hemingway yalancının tekiydi, jean genet gasptan tecavüze kadar bulaşmadık suç bırakmadı ve ömrünün yarısını hapiste geçirdi. soren kierkegaard çok sevdiği nişanlısı regine olsen'i terk etti, çok sevdiği için. ömrü boyunca hep acı çekti bu yüzden ama soranlara da yaptığının doğru olduğunu söyleyip durdu. o kadar çok seviyordu ki regine'i ve o kadar nefret ediyordu ki kendisinden, evlenip onun kendisine ‘maruz kalmasına’ izin veremezdi.
en sevdiğim yazarlardan bir kaçının kısa yaşam öykülerini anlatmaya çalıştım. bir yerlerde bir terslik var ama nerede bilemiyorum.
31 notes · View notes
Text
farzet hiç tanışmadık buluşmadık, hiç dönmedin o köşeden. farzet hiç yanaşmadık koklaşmadık, hiç içmedik o şişeden.
15 notes · View notes
piksel · 2 years
Text
az önce başak çörek otlu yiyodum, yürüyen merdivende önümde duran adam bi anda konuşmaya başladı. çok fitmişim, bunlara ihtiyacım yokmuş, diyetisyenmiş ve kesinlikle önermiyolarmış. sevdiğim için yiyorum dediğimde, ha o zaman başka iyi günler dedi🤒🤒 hiç tanımadığınız birine ayak üstü danışmanlık yapamazsınız ya ben durup dururken pet şişeden su içene mikroplastik yutuyosun diyo muyum
29 notes · View notes
Text
Kafka diyor ya hani "Yanımda yürüyordun Milena, düşünsene, yanımda yürümüştün!" Bende diyorum ki "Seninle aynı şişeden su bile içtik, hatta sen içtin diye ben o şişeyi aylarca sakladım bile ama demek ki hayatta neye çok değer verirsen sana zarar veriyor, mesela o içtiğimiz su doğaya faydalıyken şişesi zarar verdiği gibi sanırım.."
22 notes · View notes
dramatik-buluntular · 2 years
Text
Ludwig Wittgenstein'ın yaşamının tek amacı sineğe şişeden çıkış yolunu göstermekti; ama, gerçek şuydu: İnsanoğlu şişeden çıkış yolunu öğrenmek istemiyordu; bizler tutsaktık, şişenin içi bizi büyülüyordu; cam yüzeylerin dokunuşu yetiyordu bize; bu cam yüzeyler deneyimlerimizin ve heveslerimizin sınırlarıydı; şişe derimizdi, ruhumuzdu; camın görüşümüzü bulandırmasına alışmıştık; çevremizdekileri arada cam olmadan açıkça görmek istemiyorduk; daha taze bir hava solumak istemiyorduk; şişenin dışında yaşayamazdık. Ya da, şişenin camdan yansımalı dilinde, kendimize bunun böyle olduğunu söylüyorduk.
"Sineğe şişeden çıkış yolunu göstermek mi istiyorsun? Şişeyi kır."
-Joyce Carol
19 notes · View notes
okyanustakibaliikk · 1 year
Text
Eskiden...
Banyo taburesine oturmadan önce su döken nesiliz biz.
Annemizin sinirlenince kafamıza ‘dannk’ diye ses çıkartan taslarla yıkandık,
Banyodan sonra havluya sarılıp sobanın yanına geçtik..
Saçlarımızdan düşen suları sobaya düşürür cısss sesini dinlerdik.
En güzel mahalle maçlarını annemizin zamansız banyo yaptırmaları yüzünden kaçırdık.
Cumadan verilen ödevi pazar akşamı yapan nesiliz.
Aynı simidi 2-3 kişi yiyip aynı şişeden gazoz içtik.
Arkadaşın bisküvisinden alınca içi yanan değil mutlu olan nesildik.
Anne terliğinin tadına doyumsuz bakmış,pazar banyosunu genelde leğende ülfet sabunu ve maşrapayı kafasına yiye yiye yıkanmış tertemiz çocuklardık.
Her sabun kokusunda çocukluğum aklıma gelir bu yüzden..
Bizler kardan adam yapıp erimesin diye dua eden çocuklardık.
Sokak oyunundan vazgeçemeyip,
Salça ekmek yiyip doyan çocuklardık.
Yere düşen ekmeği öpüp başımıza koyardık,
Tuvaleti geldiğinde annesi eve alır korkusuyla sokağa çiş yapan çocuklardık.
O günler çok çok güzeldi hele hele bugünlerle karşılaştırıldığında.”
Çocuk gibi çocuktuk biz!.
Huzur ve saygı da vardı,
mutluyduk küçücük dünyamızda ….
Sabahtan aksama kadar oyun oynardik.
Karnımızın acıktıgını unuturduk oyun oynarken.
Gazoz kapaklarıyla oynayan çocuklardık,
Çelik çomak oynardık,
çember çevirirdik,
çomaktan bez bebekler yapardık, ekmegimize toz seker atıp yerdik
Yaprakları içine pirinç diye kum koyar sarardık
Ölen bir kuş görürsek gömer mezar yapar dua okurduk mutluyduk…
Çam ağacının kabuğundan araba traktör yapardık, yaramazlık yapardık annemizden dayak yememek için saklardık, ilkokulda soba ile ısınırdık…
Biz küçükken çok büyüktük.
Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık.
Güzeldik biz küçükken.
Kaşlarımızı almayı bilmezdik,makyaj çok büyüklerin işiydi sevmezdik.
Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, çok lükstü, hayaldi belkide…
Bizler bahçeli evlerimizde çevremizdeki insanlara güvenerek büyüdük.
Annelerimizin dizlerinin dibinde sokakların, bahçelerin, ağaçların, tozun toprağın kokusunu içimize çekerek büyüdük.
Kapı önlerine paspas serip evcilik oynardik, kapı önünde çizgili oynardık, kaldırım taşına oturur saatlerce oyalanırdık…
Oyuncaklarımız mutfak esyalarimiz yoktu….
Ekmeğin arkasındaki kağıdı sökmek için uğraşırdık,hep kağıt kalırdı…
Bizim hiç bir şeyimiz yoktu ama yine de mutluyduk.
O günleri yine doya doya yaşamak için neler vermezdim ki…!
Biz çocuk gibi çocuktuk…!
*Alıntıdır
4 notes · View notes
ulasozmen · 2 years
Text
Bir kokun var senin
Bir kokun
Tanrının gözyaşıdır
şişeden yayılan üstüne
Yoksa cennet gibi kokmak
Sen misin?
10 notes · View notes