Tumgik
#30 Haziran
ebrubodyy · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media
82 notes · View notes
mehmetkali · 1 year
Text
Denizli Çardak Havalimanı, Haziran Ayında Yolcu Sayısını Yüzde 30 Artırdı
Denizli Çardak Havalimanı, Haziran Ayında Yolcu Sayısını Yüzde 30 Artırdı
Denizli’nin Çardak ilçesinde bulunan Denizli Çardak Havalimanı, haziran ayında 40 bin 489 yolcuya hizmet vererek geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 30 artış gösterdi. Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nin resmi internet sitesinde yer alan bilgilere göre, havalimanına haziran ayında bin 500 uçak iniş-kalkış yaptı. Havalimanından iç hatlarda 38 bin 500, dış hatlarda ise bin 989 yolcu seyahat etti. Denizli Çardak Havalimanı, 1991 yılında hizmete başlamış olup, yurt içi ve yurt dışı uçuşlara açıktır. Havalimanının yıllık yolcu kapasitesi 2 milyon 200 bindir.
 Havalimanları 2022 HAZİRAN SONU 2023 HAZİRAN SONU (Kesin Olmayan)  2023/2022 (%) İç Hat Dış Hat Toplam İç Hat Dış Hat Toplam İç Hat Dış Hat Toplam  Denizli Çardak 166.670 26.068 192.738 202.603 19.203 221.806 22 -26 15
Tablodaki verilere göre, “2022 Haziran Sonu” ve “2023 Haziran Sonu” için Denizli Çardak Havalimanı’ndaki iç hat ve dış hat yolcu trafiği karşılaştırılmıştır. İç hat trafiğinde “2023 Haziran Sonu”nda 2022’ye göre %22’lik bir artış yaşanmıştır. Ancak dış hat trafiği “2023 Haziran Sonu”nda 2022’ye göre %26’lık bir düşüş göstermiştir. Toplam yolcu trafiği iç hat ve dış hat toplamı olarak hesaplanmıştır. “2023 Haziran Sonu”nda toplam yolcu trafiğinde %15’lik bir artış olduğu görülmektedir.
Bu verilere göre, Denizli Çardak Havalimanı’nda iç hat trafiğinde olumlu bir büyüme yaşanırken dış hat trafiğinde düşüş görülmüştür. Ancak toplam yolcu trafiği genel olarak artmıştır. Bu durum, havalimanının iç hat seferlerindeki talebin arttığını ve toplam yolcu sayısının yükseldiğini göstermektedir. Dış hat trafiğindeki düşüşün nedenleri ve gelecekteki trendler hakkında daha detaylı analiz yapılması önemli olacaktır.
The post Denizli Çardak Havalimanı, Haziran Ayında Yolcu Sayısını Yüzde 30 Artırdı first appeared on 0 554 1730000 I [email protected] / Güncel Havacılık Haberleri.
source https://www.aeroportist.com/denizli-cardak-havalimani-haziran-ayinda-yolcu-sayisini-yuzde-30-artirdi/
0 notes
nevzatboyraz44 · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media
🌸 Karadeniz, Hazar Denizi, Akdeniz ve Atlantik kıyıları boyunca yayılış gösteren “kum zambağı“, yaklaşık 30-60 cm boya sahip, soğanlı, çok yıllık bir bitkidir.
Nesli tükenmekte olduğu için koruma altında olan türün beyaz çiçekleri, haziran-ekim aylarında açar.
📸: AA
Nostalji 📌🇹🇷
Tumblr media
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
54 notes · View notes
Text
Karımla Karavan Anılarımız! (1) (Gökhan 48 Y., İzmir)
Merhabalar. Adım Gökhan. Bundan 4 sene önce başlayan ve evliliğimi fırtınalı bir şekilde alevlendiren olaylar silsilesini anlatmak istiyordum. O dönemler devletin yurt dışında çalışarak önemli bir mevkiinden müdür olarak 48 yaşında erkenden emekli olmaya hak kazanmış birisiydim. Karım Handan ise 32 yaşında, bembeyaz tenli, sarı saçları olan, düzgün ve şişmana kaçmadan hafif balık etli, dolgun vücutlu, göğüsleri 90C, kalçaları ise yuvarlak, hatlı ve kendini belli edecek şekilde olan bir kadındı.
Takdir edersiniz ki eşimle aramda 16 yaş gibi ciddi bir yaş farkı vardı ve bu yaş farkını her ne kadar kendime kompleks yapmasam da, bazı anlarda ciddi bir rakip gibi görebiliyordum. Bu sebepten ötürü yatakta olsun, aşk hayatında ol sun, romantizmde olsun ve maceraperest şeylerde olsun (Benden daha geçmedi!) havası verebilmek için sürekli kendimi kanıtlama gayreti içerisindeydim. Karım da bazen kavga ettiğimizde, bazen de takılmak ve beni sinir etmek için, "İstesem senden daha gencini bulurdum, ayağını denk al!"� derdi ve beni kızdırırdı.
Her ne kadar bunu sorun etmiyormuş gibi gözüksem de, içten içe bu ihtimalin doğruluğunu bilerek sinir olurdum. Neticede ben artık 50'li yaşlarına yaklaşmış, saçlarında ufak tefek beyazlar çıkan, sırf karısının yanında daha da yaşlı durmamak için düzenli olarak diyet yapan, cilt bakımı yaptıran, spora giden bir erkektim; karım Handan ise 30'lu yaşlarının başında, gayet alımlı, kendini her türlü erkeğe beğendirebilecek bir kadındı. Hatta son birkaç yıldır eşim ile aramızdaki yaş farkının iyice belirginleşmesiyle birlikte dışarıdan gelen delici bakışların bile farkına varmaya başlamıştım.
Bu ufak girizgahtan sonra, seks hayatımızı ve belki de evliliğimizi canlandıran, beni de ilişkimiz hakkındaki tüm endişe ve kaygıdan kurtaran o malum güne geçmek istiyorum. Lakin daha öncesine yine ufak birkaç şey anlatmak isterim. Ben emekli olduktan sonra, karımla birlikte en büyük hayalimiz olan karavan alma işine iyiden iyiye tutulmuştuk. Söylediğim gibi hem yurt dışı görevi, hem de iyi bir makamdan emekli olduğum için güzel de bir tazminat almıştım ve elimize geçen tazminat ile birlikte, yaptığımız birkaç aylık araştırmanın sonucunda Mayıs ayında güzel bir karavan almıştık.
Karım özel okulda bir öğretmenlik yaptığı için yaz aylarına kadar beklememiz gerekiyordu gezi yapabilmek için, ancak bu benim açımdan bir problem değildi. Ben de o sırada bu yeni karavana alışmaya çalışıyor ve onun ufak tefek eksiklerini gideriyordum. Zaten para konusunda da pek sıkıntımız olmadığı için karımın esasında çalışmasına bile gerek yoktu; ancak o prensipler gereği çalışmak istiyordu.
Haziran ayının ilk haftasından sonra okullar da kapanınca önümüzde 3 aylık muazzam bir boşluk oluştu. Ben zaten emekliydim ve beni eve bağlayan bir şey yoktu; karımın da 3 ay boyunca tatilde olması sebebiyle kendimize bir rota çizdik. İlk rotamız (daha önce hiç karavanla seyahat etmediğimiz için) daha bildiğimiz yerler olacaktı. O yüzden de İzmir'den başlayarak Akdeniz'e inecek ve Mersin'e kadar gidecektik. Sonraki seyahat durağımıza (eğer vakit kalırsa) oradan sonra karar verecektik. Biraz da yol bizi nereye götürürse mantığındaydık.
Haziran ayının 16'sında, sabahın ilk saatlerinde yola koyulduk. Gayet güzel geçiyordu ve istediğimiz yerde durup, istediğimiz yerde devam ederek birkaç gün boyunca seyahat etmiştik. Her gittiğimiz yerde denize girmeye ve bol bol gezmeye de çalışıyorduk. Eşim vücudunu sergilemeyi seven ve bundan çekinmeyen bir kadındı. Ben de asla baskıcı bir erkek olmadım. O zamanlar gerçekten böyle bir hissim yoktu ve karıma bakılması veya bakılmaması pek dikkatimi çekmiyordu. Bundan hoşnut durumda olup olmama gibi bir hissiyatım yoktu. Karım ne isterse giyebilir diye düşünen bir erkektim sadece.
Ancak her şeyi değiştiren şey, yolculuğa çıkışımızın 3. günü olan 19 Haziran'da meydana geldi. Karımla o gün bir şey yüzünden tartışmış ve sinirlerimizin de gergin olmasından dolayı daha önce etmediğimiz şekilde ciddi ve ağır bir kavga etmiştik. İkimiz de birbirimizle konuşmuyor, sadece yola bakıyorduk. Tam hatırlamasam da Muğla civarlarında bir yerde devam ederken bir otostopçu genç gördük. En fazla 19-20 yaşlarında olan bu genç muhtemelen üniversite öğrencisiydi ve yaz tatilini değerlendirmek için otostop çekerek geziyordu. İkimiz de otostop konusunda pek bilgili insanlar değildik, çünkü geldiğimiz ailelerin maddi durumları, yaşadığımız yerler gereğince bugüne kadar otostop çekmemiş veya otostopçu almamıştık.
O an o çocuğu almamı sağlayan etken neydi bilmiyorum, ama bir anda arabayı yavaşlatmaya başladım. Karım, uzun süren sessizliği bozarak, "Alma o çocuğu!" dedi; lakin onun dediğinin tersini yapacağım ya, "Alacağım!" diyerek arabayı durdurdum. Tabii daha o bir şey söyleyemeden çocuk hemen karavanın kapısını açarak içeriye geçti. Karım bana öyle ters ve hırçınca baktı ki (Demek sen benim dediğimi yapmazsın, görürsün o zaman!) der gibi bir ifade vardı yüzünde. Çocuk teşekkür ederek karavanın içindeki koltuğa oturdu.
Ben de ortamdaki gergin havayı ve sessizliği dağıtmak amacıyla çocuğa birkaç soru yönelttim. Adı Akın'mış, tahmin ettiğim gibi 19 yaşında ve üniversite öğrencisiymiş. Tüm sene boyunca biriktirdiği parayla birlikte o da bizim gibi gezgin olarak tatil yapmak istiyormuş. Ben o çocukla sohbet ederken, eşimin sinsi planlar yaparak beni yenmeye çalışacağını tahmin edemiyordum tabii. Aşağı yukarı çocuğu 40 kilometre kadar götürecek, sonra onu ayrılması için bir anayolun ayrımında bırakacaktım.
Birkaç kilometre gittikten sonra karım ayağa kalktı ve yanımdaki koltuktan, arkaya geçti. Üstünde, kalçalarının altına kadar gelen bir mini kot şort ile hafif dekolteli bir askılı bluz vardı. Göremiyordum ama karım ayağa kalkıp tüm endamını sergilediğinde, eminim bu 19 yaşındaki genç, karımı baştan aşağı süzmüştü. Karım, işveli bir sesle, "Bir şey içer misin Akıncığım?" dedi. Akın biraz tutukça bekledikten sonra, "Zahmet olmazsa soğuk bir şeyler alırım." dedi. Karım ona bir şeyler ikram ettikten sonra yanımdaki koltuğa oturmak yerine arkada, çocuğun oturduğu koltuğa oturdu. Ben de dikiz aynasından yola bakıyormuş gibi yaparak onları seyrediyordum.
Sohbet bir yerden sonra ben odaklı olmaktan çıktı ve karım ile Akın arasındaki bir diyaloğa döndü. Ben de bir şey demeden yolu takip ediyor ve ara ara da onları izliyordum. Karım bacak bacak üstüne atmış, saçıyla oynayıp ara ara da şuh gülüşler atıyordu. Amacını anlamıştım; beni kıskandırmak ve biraz da kızdırmak istiyordu. Onun oyununa gelmeyeceğim diye hiç sallamıyormuş gibi yapıyordum. Hatta güneşi bahane ederek güneş gözlüğümü takmıştım ki, onları izliyor olduğum belli olmasın diye; ama maalesef hayatımın hatalarından (veya önemli davranışların dan) birisini yapıyordum.
Ona müdahale etmeyip, tepkisiz kaldığımı gören karım biraz daha işi abartarak, konuşurken çocuğa dokunmaya başladı. Davranışları beni bile dimdik eden karım, bu 19 yaşındaki gencecik çocuğun eminim aklını almıştı. Zaten çocuk da oturuş pozisyonunu sürekli değiştirerek, erekte olmuş sikini saklamaya çalışıyordu. Ben ise halen olanları önemsemiyormuş gibi yaparak güneş gözlüğümün altından karımı ve çocuğu izliyordum. Karım o kadar şuh hareketler yapıyor, o kadar tutkulu ve istekli davranıyordu ki, beni bile dimdik etmişti. Karımın en iyi becerdiği şeylerden birisi de, istediği an istediği yerde bir hareketiyle erkeği tahrik edecek kadar becerikli olmasıydı. En yorgun olduğum ve seks istemediğim anlarda bile defalarca kez beni azdırıp benimle sevişmişliği vardı. Tabii benim yaşlarımda bir adam bile dayanamıyorken, 19 yaşında bir çocuğun buna dayanmasını beklemek mümkün değildi.
Bir ara artık ses gelmemeye ve konuşmalar kesilmeye başladı. Dikiz aynasından bir kere daha baktığımda ise karım ile Akın'ın öpüşmeye başladığını gördüm. Akın tamamen gözlerini kapatmış ve olan bitenden habersiz bir şekilde (belki de, Adam arabayı sürüyor, ben arkada karısını götürüyorum!) diye düşünerek öpüşüyordu; ancak karımın gözleri açıktı ve çocuğu öperken bir yandan da beni kesiyordu. O da aptal birisi değildi, elbette onları izlediğimi biliyordu, ama ses çıkartmadığım için onları görmediğimi (!) düşünerek elini çocuğun sikine attı pantolon üzerinden. Karmaşık duygular içerisindeydim; bir yanım çocuğu hemen arabadan atmak istiyordu, ama bir yanım da bu anın keyfi içinde olanların seyrinin doğal bir biçimde sonlanana kadar ne olacağını görmek istiyordu. Müdahale etmedim ve ben müdahale etmedikçe de karım biraz daha işi uçlara sürüklemeye başladı.
Yaklaşık 5 dakika sonra bir fermuar sesi duydum. Karım oturduğu yerden kalkmadan çocuğun önüne doğru eğilerek sakso çekmeye başlamıştı. Akın ise kasıntı ve tedirgin bir şekilde (Acaba fark eder mi?) endişesiyle birlikte mükemmel bir zevk alarak koltukta oturuyordu. Karım, dudaklarını iyice aralamış ve Akın'ın sikini yavaş yavaş, tadını çıkartırcasına emiyordu. Akın'ın dimdik, taze ve kalın siki, karımın dudaklarının arasında iyice ıslanmıştı. Karımın o güzel saksosundan sonra artık geriye kalan tek şey seks olmuştu.
Benden herhangi bir tepki gelmeyince karım yavaşça ayağa kalktı. Hemen üstünkörü, sanki bir bar tuvaletinde yaparmış gibi çabucak bitirmek istercesine şortunu ve külotunu aynı anda indirip, Akın'ın kucağına oturdu. Sırtı Akın'a dönük bir şekilde, Akın'ın sikini yavaşça am dudaklarına dayadı ve bir anda içine aldı. Karım zevkle zıplıyor ve sözde sesini duyurmamak ister gibi de dudaklarını sıkarak inlemesini azaltmaya (!) çalışıyordu. O an aniden direksiyonu sağ ve sola çevirerek şeritlerde zigzag çizmeye başladım ve karımın dengesini bozarak tamamen o çocuğun kucağında oturmasını sağladım. O da anlamış olacak ki, "Hayatım bir sorun mu var?" diye seslendi. Onları sözde göremeyeceğim bir yerde oldukları için bir yandan benimle konuşuyor, bir yandan da Akın'ın kucağında zıplamaya devam ediyordu. "Hayır canım, misafirimizle ilgileniyor musun? Çok trafik var ilgilenemiyorum pek!" dedim.
Karım gülerek, "İlgileniyorum canım, merak etme!" dedi. Birkaç dakika kadar sonra Akın ile eşimin fısıldaşarak konuştuklarını duydum. Fısıltıları duyuyordum, ama ne konuştuklarını anlayamıyordum; fakat karımın hareketlerinden, Akın'ın boşalmaya yakın olduğunu anladım. Herhalde üstünden kalkar ve başka bir yere boşaltır diye düşünmeme rağmen, karım yine aynı hızla hoplamaya başladı ve en sonunda Akın'ın, ne kadar zorlasa da tutamadığı, ufak bir iniltisini duydum. Karımın amına boşalmıştı. Çocuk ne kadar panik olduysa, karım üstünden kalkar kalkmaz hemen toparlandı ve ineceği yere daha 24 kilometre varken, "İzninizle ben burada ineyim." diyerek karavandan indi. Karım ve ben baş başa kalmıştık...
[Gökhan]
145 notes · View notes
sadiatici · 8 months
Text
Kulüplerin KAP'a bildirdiği 1 Haziran - 30 Kasım 2023 arası faaliyet raporları;
-FENERBAHÇE: 663 milyon TL kar
-Galatasaray: 34 milyon TL kar
-Beşiktaş: 459 milyon TL zarar
-Trabzonspor 854 milyon TL zarar
İŞTE ALİ KOÇ FARKI. 👏🏻🤝
Tumblr media
31 notes · View notes
emirproy · 3 months
Text
Çok mutluyum. 💙🤍
Her şeyi dökmek istiyorum eksiksiz bir şekilde...
Buraya geleli tam 45 gün oldu. Sürekli en başa geri dönüp aradaki farka bakıyorum ve kalbim tekliyo' sürekli. Geleceğim hafta ailemi sürekli arayıp 'biliyor musunuz, o kadar güzel ve pürüzsüz hissediyorum ki uzun zaman sonra ilk defa ruhumu bu kadar pak görüyorum. İyileşiyorum, yenileniyorum' derdim sürekli. 13 Mayıs'ta geldim buraya ve geldiğimden beri her şey harika ilerliyor. Arada minik pürüzler oluyor ama hemen yok ediyorum her şeyi. Kullandığım antidepresanlar biraz dengemi sarsıyor olsa da etrafımdaki herkes o kadar anlayışlı ve sakin ki sürekli yardımcı olmak için her şeyi yapıyorlar. İşten başlamak istiyorum. Her şey harika ve inanılmaz güzel ilerliyor. Çalıştığım alanlarda sürekli in charge oluyorum. Ve çalıştığım herkes bana sürekli teşekkür ediyor ya da çoğu imreniyor ama bu asla ego sebebi değil benim için. 21 yaşındasın ama bu kadar profesyonel ve donanımlı olmayı nasıl becerebiliyorsun, bu kadar güzel ingilizce konuşmayı nerden öğrendin, 21 yaşında olmana rağmen koca restourantları yönetmeyi nasıl böyle becerebiliyorsun gibi cümleler sürekli duyuyorum uzun zamandır ama en çok bu hafta içinde bunlar beni çok mutlu etti. Çünkü o kadar çok sebebim var ki. İşler yolunda ve her şey mükemmel. Şimdi sırada o var.
Mert'ten bahsetmek istiyorum kısaca. Ben buraya ilk geldiğimde tanıdığım ilk kişilerden biriydi. Bir maç günü ikimiz de Fenerbahçe forması giymiştik ve o şekilde tanışmıştık ama bu tanışıklık ileri seviyeye gitmedi normal bir şekilde selamlaşmalarla geçiyordu. İnstagram'dan birbirimizi eklemiştik veeee TAM 8 GÜN ÖNCE İSE ÖYLE ŞEYLER OLDU Kİ. İŞTE MUCİZE...
19 Haziran Çarşamba. 20:00'da çıkmıştım işten ve çok yorgundum. Geldiğim gibi odama inip direkt duş alıp yatağıma geçip film izlemek istiyordum. Sonra Instagram'da gezinirken Mert'in bi' iş ilanı story'sini gördüm. Ben de şakadan işletmek için buyrun yazdım. Sonra iş arıyo' musunuz evet hangi otel vs derken numara atıp cv bırakır mısınız yazdı ama hâlâ işlendiğinin farkında değildi ben de sadece eğleniyordum. En sonunda fark etti aa kanka sen misin diyince ikimiz de haykırdık sonra numaramı ekle dedi ve direkt aradı. Napıyosun nasılsın muhabbetinden sonra sana bir konuda ihtiyacım var dedi ben de ne konuda diye sorunca seni biriyle tanıştırmak istiyorum dedi. Kız mı erkek mi diye sordum ve kız dedi ama hayatımdaki herkes bilir ben böyle şeyleri pek sevmem. O yüzden hayır gelmek istemiyorum dedim. Sonra resmen yalvardı kanka nolur gel bak eğer ortamı sevmezsen kalkar gidersin lütfen diyince o kadar ısrara daha fazla karşı gelemeyip tamam dedim. Saat 00:30 gibi geleceklerdi ve daha saat 22:00 falan. Ben de biraz uzandım unutmuştum bile olayı sonra Mert aradı hadi gel bekliyoruz falan diyince ben de birazdan geliyorum dedim. Aslında hiç gidesim yoktu ama tamam demiştim bir kere. Yukarı yaklaşık bi' 15-20 dakika sonra çıktım ve oturduğu yeri gördüm ama gözüm Emre'ye takıldı. Emre çok kötü görünüyordu ve onu kötü görmek beni de kötü yapıyor her zaman. Hatta ikimiz dün sabah 6'da beraber atak geçirdik dnsnbsbnsbssbsbs
Emre'yi o halde görünce her şeyi unuttum ve direkt onunla ilgilenmeye başladım. Mert sürekli arıyordu hadi gel hadi gel falan diye kusura bakma gelmiyorum Emre hiç iyi değil belki başka zaman otururuz dedim. Sonra Emre'yi lojmanın dış tarafına götürüp dökül dedim. Yaklaşık 30 dakika falan konuştuktan sonra birazcık rahatlattım ve kantinin iç kısmına gittiğimizde oturmaya başladık. Bir anda Mert ve arkadaşlarını hemen karşımda gördüm. Mert çağırdı hadi gel dedi ve ben de Emre'ye daha önce söylemiştim tabiiki gidicem bilgin olsun ama geri gelicem dedim.
Masaya geldim selam verip tanıştık önce. Buketle tanıştım önce Mert'in sevgilisi sonra PROY.
Sadece bu otelin lojmanında bile defalarca bu teklifi aldım ama hiçbirine evet demezken ilk defa evet dedim ve PROY'LA tanıştım.. o kadar akıcı muhabbet ettik ki Buket ve Mert'le muhtemelen 2-3 cümle falan kurdum. Çok ilgimi çekti. Duruşu, bakışı, gözündeki gözlüğünün ona kattığı aura, konuşma biçimi her şeyi. O kadar ilgimi çekti ki arkamdaki bütün sesleri susturup sadece ona odaklanıyordum. Tabii o gece her şey çok güzel başladı ama kötü bitti çünkü hemen arkamdaki masadaki arkadaşlarım salak saçma hareketler yaptığı için ben sürekli PROY'UN sözünü kesmek zorunda kalıyordum. Ya arka masaya gidip birilerini sikip kesicektim ya da siktir olup gidecektim. Kimsenin kalbini kırmamak için PROY'DAN Özür dileyerek gitmem lazım dedim ve lojmanın dışına gidip yaklaşık 2 saat boyunca sinirimden ağladım. O gece kötü bitti ve sonraki gün de görüşmedik yani zaten ortada her hangi bir şey yoktu. Ondan sonraki gün Mert geldi akşam işin var mı vs derken beraber oturalım mı dedi ve o akşam da birlikte oturduk kantinin içinde. Saatlerce muhabbet ettik sonra yine dağıldık ama bakışları çok güzeldi ve beni sürekli etkileyebiliyordu. Daha doğrusu ben içine düşmek istiyordum yoksa ben izin vermediğim sürece hiçbir kız beni etkileyemez. Zaten herkes bilir ben kızlarla tanışmayı da oturmayı da sevmiyorum. İşte her şeyin başlayacağı gün. PROY'LA yalnız kalmam gerekiyordu ve bi' adım atacaktım. Akşam erken geldim yine ve saat 01:00 gibi lojmana geldi. Tam odaya gidecekken döndürdüm ve işin yoksa gel dedim geldi ve aşağıdaki markete gidip kahve alıp oturup bi' güzel konuştuk. Hiçbir şekilde detay vermek istemiyorum ama gece sarılmayla bitti. Hayatım mükemmel ilerliyorken PROY her şeyiyle daha fazla renk kattı hayatıma. Arkadaşlarım yenge diyor ama dedirtmiyorum hiçbirine. Zaten o da itiraz etmiyor ama öyle işte.
Seni seviyorum PROY'💙
Dancing in the moonlight💙
Tumblr media Tumblr media
Moon,night,dark u&me💙🤍
11 notes · View notes
yurekbali · 8 months
Text
Tumblr media
İKİ YEMİN BİR KİTAP Yıl 1935, Kuleli Askerî Lisesi yeni mezunlarını vermek üzeredir. Sınavlar bittikten sonra bir aylık iznin ardından yani 30 Ağustos’ta başarılı öğrenciler subay olacaklardır. Tatilin ilk günü, arkadaşları evlerine giderken Fazıl Hüsnü, uzun zamandır biriktirdiği 60 lira ile birlikte Beyazıt’a gider, kitabını basacak bir basımevi aramak için. Matbaaların Bâb-ı Âli’de olduğunu öğrendikten sonra kendisine önerilen bir tanesinin, Aziz Bozkurt Bey’in basımevinin yolunu tutar. Bir arkadaşının şiir kitabını bastırmak istediğini söyler matbaadakilere, pazarlıkla forması 6 liradan 10 formalık bir kitap için 60 liraya kapak baskısı dâhil olarak anlaşırlar. Günlerce gidip gelir, düzeltmeleri yaparken kimi yerlerde şiirleri de değiştirmekteyse de “Arkadaşım Anadolu’da, ben yardım ediyorum bu yüzden.” şeklinde konuşmaya devam eder, utandığından... Tüm bu değişiklikler karşısında hiç sesini çıkarmayan mürettip, kitapların basımı tamamlandıktan sonra birisini uzatarak “Bana bir kitabınızı imzalar mısınız?” diye rica eder. Kitabın kendisinin olduğunu anlamışlardır. Utançtan kıpkırmızı olan Fazıl Hüsnü’nün ilk imzasını attığı bu kitabın kapağında Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Havaya Çizilen Dünya yazmaktadır. 1000 adet basılan kitabı sadece birkaç kitapçıya bırakabilir ama büyük satış arkadaşları tarafından, topçu ve piyade okullarında yapılır, eline de birkaç yüz lira para geçer şairimizin. Günün genç şairleri içinde ismi anılmaya başlanır Dağlarca’nın ve 10 Haziran 1936’da Orhan Selim takma adıyla Nâzım Hikmet, Akşam gazetesinde şunları yazar: “Fazıl Hüsnü’nün kendine gerek iç gerek dış bakımından yol arayan, istidatlı bir şair olduğu muhakkak. Üzerinde durmaya değer vezin denemeleri yapmış. Bence bir ikisinde muvaffak da olmuş. Lisanı hiç de kötü değil. En aksayan yanı şiirlerinin içi. Bir bakıyorsunuz, kendini bu dünyada yapayalnız hissediyor, bedbin. Sonra bir bakıyorsunuz komşusuyla alakadar olacak kadar dünyaya bağlı. Diyeceksiniz ki şairin ruhu muğlaktır, mürekkeptir, bir bakışta dibi görülmeyecek kadar derin ve bazen karanlıktır. Siz istediğinizi deyiniz, bence, şairin ‘ruhu’ ne kadar derin, ‘karanlık’ ve ‘muğlak’ da olsa, dikkat edeceği bir şey vardır: Bu ‘ruhun’ arapsaçı gibi karmakarışık olmaması. Bence bu ‘ruh’ bütün muğlaklığıyla bir mükemmel ahengin, armoninin ‘hesaplı’ seslerini vermelidir. Fazıl Hüsnü Dağlarca inkişaf yolunda. Bakalım, olgunlaştığı vakit dışı kadar içi de aydınlık ve mükemmel olabilecek mi? Bizden bunu beklemek, ondan buna ulaşmak.” Bugün Dağlarca’nın şair olarak ne kadar “olgunlaştığı”nı tartışmak bize düşmez ancak Havaya Çizilen Dünya’nın yayımlanışından biraz geriye giderek şairin neden özellikle mezuniyet gününü kitabın yayımlanması için seçtiğini anlayabiliriz. 1920’li yıllarda, Kayseri’de yaşamaktadır Dağlarca, anne babası ve 5 kardeşiyle birlikte. Akşam yemeklerinden sonra 3 metre uzunluğundaki masanın iki başında anne baba otururken, 6 kardeş de gece yarısına kadar ders çalışırlar. O yıllarda Dağlarca soyadı yoktur ama Fazıl Hüsnü şair olmak hevesindedir. Henüz ilkokul ikinci sınıfa gitmektedir. O gün okulda yazdığı şiiri hemen yanında oturan ablasına gösterir. Şiiri okuyan abla, dirseğiyle kardeşini dürterek “Ne güzel!” der. Bütün bunları babalarından saklamaya çalışsalar da Yarbay Mehmet Fazıl’ın gözünden kaçmaz bu durum ve ak bir kartal gibi uzattığı eliyle defteri alır. Okuduktan sonra deftere şu iki dizeyi yazar: “Bakıyorum kuşlar konmuş hem o dala hem bu dala Ders çalışmaz şiir yazar iki kardeş budala”
Aradan yıllar geçer ve aile bu büyük masa ile birlikte Tarsus’a taşınır. Bir öğlen yemeğinde babası Fazıl Hüsnü’ye “Kuleli’ye gideceksin,” der. Küçük şairimizin dünyası yıkılır. Gözü duvarda asılı duran Kur’anlara gider. Biri büyük biri küçüktür Kur’anların. Küçük olanı alır; hem üstte asılı olduğundan hem de sınavı olduğu günler annesi, elbisesine taktığı için kendisinin saydığından. Üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Askeri okula gitmeyeceğim, ozan olacağım,” diye yemin eder. Babası sakince ayağa kalkar, duvarda asılı olan büyük Kur’an’ı alır ve o da üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Ben seni askerî okula göndereceğim,” der. Fazıl Hüsnü, çaresizliğini anlar ama eklemeden edemez: “Belki göndereceksin ama benim ozan olmamı önleyemeyeceksin,” der babasına. Yani Dağlarca, subay olduğu gün hem babasının hem de kendisinin yeminini gerçekleştirmiştir. - M. Şeref Özsoy, İki Yemin Bir Kitap (Kitap Hikâyeleri) - Görsel: Benoît Hamet (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
15 notes · View notes
Text
Kapıcı Kaya abi ile maceralarım - Part 1
Ailemin evimden kendi evime ilk çıktığımda 22 yaşındaydım. Ailemin yaşadığı semt işe uzak olduğu için yarım saat uzaklıkta bir sitede ev kiralayıp yeni eşyalar almış, yeni evimin keyfini çıkarmaya başlamıştım. Site çok büyük bir site değildi. Ama işime 10 dakika uzaklıkta olduğu için çok memnundum. Siteye taşındıktan birkaç gün sonra site görevlisi Kaya abiyle tanıştım. 45 yaşlarında kalıplı 180 boyunda evli ve 2 çocuk sahibi bir adammış. Sitede kapıcı dairesinde kalıyorlardı. Güler yüzlü ve yardımsever bir adam gibi duruyordu. Her gördüğünde selam verir hal hatır sorardı.
Haftaiçi iş haftasonu da ailemin evine gidip geliyordum. Yeni evime taşınalı 1,5 ay olmuştu. Üniversite okurken Ahmet amcalarda kaldığımda Mustafa amcanın onu bayıltıp sikmesi ile kloroform ile tanışmıştım. Yeni evimde de sex çantası diye adlandırdığım içinde kloroform, göz bandı, ağız bezi, maskeler, kloroformu döktüğüm bayıltmak için kullandığım bez, dildo, tüy dökücü krem ve iplerin olduğu çantam her daim hazırdı. Fakat sitede seks yapamıyordum. Her tarafta insan vardı. Ve rahat olamıyordum.
İçten içe Kaya abiyi beğenmiş, onunla hayaller kuruyordum. Onun bundan hiç haberi yoktu tabi. Adamın 2 oğlu vardı. Biri 18 yaşında diğeri 15 yaşındaydı. Adam işinde gücünde başka kadınlara bile bakmayan dürüst bir adamdı. Zaten bu özellikleri beni etkilemişti. Karısı ve çocukları evdeyken onu bayıltamazdım. Onu merak ederlerdi. Sürekli fırsat kolluyordum.
Yaklaşık 15 gün sonra haziran ayının ortalarında yine denk geldiğimizde eşinin küçük oğluyla memlekete gittiğini 1 hafta sonra döneceğini büyük oğlunun üniversiteden dolayı burada onunla kaldığını söyledi.Fakat 2 gün arkadaşında olacağını söyleyince fırsatın ayağıma geldiğini anladım. O sırada telefonum çaldı. Arayan aynı sitede oturan komşum Aliydi. Musluğunun tıkandığını, açması için birini tanıyıp tanımadığımı soruyordu. Kaya abiye sorduğumda ben yaparım yalnız işlerim var saat 9 gibi geleyim dedi. Aliyle anlaşıp telefonu kapattım. Bu gece harekete geçecektim. Görüşürüz diyip eve geçtim. Saat 6 ya geliyordu.
Hemen duşa girip yarağımdaki ve deliğimdeki tüyleri almak için tüy dökücü sürdüm. 10 dakika boyunca beklerken Kaya abiyi bayıltıp sikeceğimi ve sikinin üzerine oturup içimde onu hissedeceğimi hayal ettim. Sikim kazık gibi olmuştu. Tüylerimden kurtulup güzelce bir duş aldım. Kurulanıp giyindim ve yemeğimi yedim. Saat 07:30 olmuştu. Kahvemi alıp site bahçesine indim. Gözlerim Kaya abiyi arıyordu ama bir türlü göremedim. Evime çıkarken dairemin olduğu kattaki depodan sesler geliyordu. Kapıdan baktığımda Kaya abinin burada boru tamiri yaptığını gördüm. O beni görmemişti. Sessizce daireme girdim.
Hemen seks çantamı açıp içinden kloroform ve bezi aldım. Daireden sessize çıktım ve deponun önüne geldiğimde kalbim yerinden çıkacakmış gibiydi. Kapıdan eğilip baktığımda Kaya abi yoktu. İçeri girip beklemeye başladım. Sanırım malzeme almaya gitmişti. Sabırsızlıkla beklerken asansör kapısının açılmasını duydum. Hemen beze kloroform döküp kapının arkasına saklandım. Ayak sesleri daha da yakınlaşmıştı. Kaya abi depodan içeri girdi ve elindeki poşeti kapının yanındaki sandalyenin üstüne koydu. Yavaşça kapıyı itip arkasından yaklaşıp belini kavradım ve elimdeki kloroformlu bezi ağzına ve burnuna dayadım.
Nolduğunu anlayamayan Kaya abi önce eliyle elimden kurtulmaya çalıştı. Hemen kendimi ve onu geriye doğru çekerek kapıyı kapattım. Bir yandan bağırmaya çalışıyor bir yandan kloroformlu bezden kurtulmaya çalışıyordu. Noluyor kimsin sen diye birşeyler söyleme ve bağırmaya çalışıyordu. Öne arkaya ilerlemeye çalışıyor ama elimden kurtulamıyordu. Kapının arkasına doğru çektikten sonra birlikte yere düştük. Altında ben üstümde o çırpınmaya devam ediyordu. Sesi güçsüzleşmeye başladı.
Sonra öksürmeye başladı. Kloroformun keskin kokusu ciğerlerinden kanına geçtikçe gücü ve sesi azalıyordu. O sırada asansörün kapısının sesi duyuldu. Kaya abi de bunu duymuş olacak ki son bir gücüyle bağırmaya çalıştı ama sesi depo dışından duyulacak kadar güçlü değildi. Birkaç kez daha öksürüp sessizleşti. Nihayet bayılmıştı. Hemen kloroformlu bezi ağzında ve burnunda bırakıp deponun kapısını içten sessizce kilitledim. Gelen kişi deponun kapısını açmaya çalışınca tam zamanında kitlediğimi anladım. "Kaya Bey burda mısınız" diye ses duyunca gelenin site yöneticisi olduğunu anladım. O sırada Kaya abi baygın şekilde yanımda yatıyordu. Hemen cep telefonunu cebinden çıkarıp sessize aldım. İyi ki de almışım. Site yöneticisi aramaya başladı. Neyse ki cep telefonu sesini duymamıştı. Biraz bekledikten sonra ayak seslerinden site yöneticisinin gittiğini anladım.
Rahat bir nefes alıp kloroformlu bezi Kaya abinin ağzından ve burnundan çekince kapalı gözlerini ve baygın halini gördüm. Kirli sakalları vardı. Çok tatlı gözüküyordu. Bekaretini çatır çatır alacağımı düşününce sikim büyümeye başladım. Hemen Kaya abinin dudaklarını öpmeye başladım.Elimle kıyafetlerinin üzerinden önce göğüslerini sonra da sikini okşamaya başladım. Siki ve taşakları avucuma sığmıyordu. Kirli sakalları dudaklarıma ve yanaklarıma bata bata öpüp yaladım. Daha ileri gitmemek için kendimi frenledim.
Depo dışarısında ses var mı diye kontrol ettim. Hiç ses yoktu. Kapıyı yavaşça açıp etrafa baktım. Kimse olmayınca sessizce depodan çıkıp yan taraftaki daire kapımı açtım. Tekrar depoya gelip Kaya abimi kucakladım ve daireme taşıdım. Yatağa güzelce yatırdıktan sonra depoya tekrar gittim. Kloroform ve bezimi aldıktan sonra deponun ışığını kapattım ve kapıyı kapatıp depodan evime geçtim.
Haziran ayında olduğumuz için üzerinde sadece bir t-shirt altında ise şort vardı. Hemen t-shirt ü çıkarttım. Kıllı ama kaslı göğüsleri vardı. Sonra şortunun düğmelerini açtım ve bir çırpıda cıkarttım. Karşımda beyaz slip boxer ile kalmıştı. Yarağı ve taşakları boxerın üzerinden belli oluyordu. Boxerını çıkartıp kenara atınca baygın, çaresiz ve çırılçıplak Kaya abi muhteşem siki ve toplarıyla karşımdaydı.
Yalamak istiyordum ama önce onu yıkamam gerekiyordu. Hemen kloroformlu bezi Kaya abinin ağzına ve burnuna dayadım. Küçük bir çırpınmayla tekrar bayıldı. Kucaklayıp banyoya götürdüm. Duşakabinin içinde kafasını sampuanla güzelce köpürtüp yıkadım. Duş jeli ile vücudunu güzelce ovalamaya başladım. Yarağında ve taşaklarında hiç kıl yoktu. Yeni traş olduğu belliydi. Yarağını, taşaklarını ve bacak arasını güzelce köpürttüm. Yüzüstü çevirdiğimde poposunu iki tana ayırdım ve deliğini ve etrafını güzelce köpürttüm. Sonra duruladım. Deliğinin etrafındaki kılları almak için tüy dökücü krem sürdüğüm ve 15 dakika bekledim.
Daha sonra tekrar köpürterek yıkayıp duruladıktan sonra havluyla güzelce kuruladım. Ve kucaklayıp yatağa götürdüm. Ellerini yatağın başına ayaklarını da yatağın diğer uçlarına bağladım. Ağzını ve gözlerini tekrar bağlayıp tamamen soyundum. Onu yıkarken terlemiştim. Hızlıca duşa girip her tarafımı güzelce köpürtüp yıkadıktan sonra duştan çıktım. Üzerimi giyinmeden mutfağa geçip bir sigara yaktım. Sigaramı içerken Kaya abiyle biraz sonra yatak odasında yaşayacaklarımı düşünüyordum. Kalbim heyecandan küt küt atıyordu.
O sırada kendine gelmeye başladı. Hemen kloroformdan beze döküp tekrar Kaya abimin ağzına ve burnuna dayadım. Bağırarak kurtulmaya çalışıyordu ama nafileydi. Sonrasında öksürerek inlemeye başladı ve bayıldı. Kloroformlu bezi çektim ve gözlerinde bağı çözdüm. Gözleri kapalı baygın yatıyordu Kaya abim. Yarağını avuçlamaya başladım. Yarağı ve topları elime sığmıyordu.
Daha fazla dayanamayıp Kaya abimin yarağını yavaş yavaş yalamaya başladım. Birkaç dakika içinde hareketlenmeye başladı. Ağzıma tamamen sokup sakso çekmeye başladıktan 5 dakika sonra ağzımda kocaman oldu. Taşaklarını sırasıyla ağzıma alıyor ağzımda çevirerek emiyordum. Tekrar ağzıma aldıktan yaklaşık 2 dakika içinde kasılarak ılık ılık ağzıma boşaldı.
Yüzüstü çevirip karnının altına yastık koyup belini yükseltince tertemiz poposu ve deliği kabak gibi karşıma çıktı. Hemen deliğine yumuldum. Çılgınlar gibi deliğini yalıyor, emiyor, dilimle masaj yapıyordum. Yaklaşık 20 dakika yalamışım. Deliği kadife gidi olmuştu.
Hızlıca ayaklarını yataktan çözüp Kaya abiyi sırtüstü döndürdüm ve ayaklarını yatağın ön kısmına bağladım. Götü ve deliği kabak gibi ortaya çıkmıştı Kaya abimin yavaş yavaş hareketlenmesiyle kendine geldiğinin farkına vardım. Hemen gözbağını tekrar bağladım. Kimsin sen napıyorsun nerdeyim ben gibi sorular soruyordu. Poposunu okşayınca "napıyorsun yapma" gibi şeyler söylüyordu. Tabii o azgınlıkla ben hiçbirini duymuyordum. Götünü iki yana ayırınca kaymak gibi deliği ortaya çıktı. Tekrar yalamaya başlayınca götünü sağa sola kaçırıyordu. Yaklaşık 10 dakika daha bu şekilde yaladım. Sonra bir parmağımı sokmaya çalıştım. Deliği daracıktı ve kendini sıkıyordu. Zorla bir parmağımı sokabildim.
Deliğini sıktığı için ne kadar zorlasam da ikinci parmağımı Kaya abimin deliğine bir türlü sokamadım. Hemen çantamdan maskeyi çıkarttım ve üzerine kloroform doküp Kaya abimin ağzını ve burnunu kapatacak şekilde yüzüne taktım. Bağırarak kurtulmaya çalışıyor ama kurtulamıyordu. Öksürmeye başladı. Ve sonra tekrar bayıldı. Bayıldıktan sonra deliğine 2. ve 3. parmağımı zorlayarak soktum. Hiç sikilmediği belliydi. Çantamdan dildoyu çıkarıp yavaş yavaş deliğine soktum. Tamamını sokup yavaş yavaş git gel hareketlerle deliğini alıştırdım. Sert şekilde dildoyla sikmeye başladım. Bir yandan da yarağımla oynuyordum. Belirli süre geçtikten sonra dildoyu çıkarıp kazık gibi olmuş aletimi deliğine bastırdım, bir çırpıda Kaya abimin içine girdim. Hızlı hızlı git gel yaparak kaya abimin bekaretini elinden aldım. 5 dakika içinde tüm döllerimi içine boşalttıktan sonra çıkmadan sikmeye devam ettim.
Deliği kadife gibi olmuş, yarağımı adeta vakumluyordu. Yaklaşık yarım saat boyunca bir yandan sikerken bir yandan göğüslerini yalıyor bir yandan da dudaklarını emiyordum. Yarım saat sonra 2. kez Kaya abimin derinlerine boşaldım. Hala Kaya abimin deliğinin içindeyken tekrar kendine geldi. Birkaç sefer gitgel yaptıktan sonra artık dinlenmek istiyordum. Kaya abim de sikilmekten yorulmuştu. Ara vermek için hemen kloroformu beze döküp Kaya abimin ağzına ve burnuna dayadım. Nolur yapma bayıltma beni bırak diye söylense de bezi burnundan çekmedim. Öksürmeye başladı, çırpınışları yavaşladı ve son bir inlemeyle tekrar bayıldı.
Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra bir bardak su içip bir sigara yaktım ve yaşadıklarımı düşündüm. Çapkınlıkta bezi olmayan işinde gücünde, tam bir anadolu erkeği olan Kaya abimi bayıltıp bekaretini almıştım. Bir yandan da deliğim yanıyor, Kaya abimin erkekliğini içimde hissetmek istiyordum. Sigaramı söndürdükten sonra yatak odasına geçip Kaya abime baktım. Hala baygın yatıyordu. Bacakları hala havadaydı. Hemen yatağın başındaki ipleri çözüp bacaklarını yatağa indirdim ve yatağa bağladım. Yarağı küçülmüştü. Hemen ağzıma alıp emmeye başladım.
Yaklaşık 5 dakika sonra yarağı canlanmaya başladı. O sırada kendine gelen Kaya abim ağzındaki bağ yüzünden noluyor napıyorsun demeye çalışıyordu. Kendine gelince hızlı hızlı yalamaya başladım. Bazen yarağını bırakıp taşaklarını sırayla ağzıma alıyor, ağzımda yuvarlayarak emiyordum. Yarağını yalarken birden inlemeye ve kasılmaya başladı. Bir damlasını ziyan etmeden tüm döllerini yuttum. Küçülmesine fırsat vermeden hemen yarağının üzerine çıkıp deliğime hizaladım ve üzerine oturdum. Kaya abim çıldırmışçasına inliyor kafasını sağa sola sallıyordu.
Hızlı hızlı üzerinde zıplamaya başladım. Bir yandan ellerimle göğüslerini okşuyordum. 20 dakika sonra da tekrar kasılarak içime ılık ılık boşaldı. Zevkten ölmek üzereydim. İçinden çıkmadan ve küçülmeden hemen beze kloroform döküp Kaya abimin burnuna ve ağzına dayadım. Zevkten inlerken birden kloroform kokusuyla Kaya abim çırpınmaya başladı. Kurtulamayacağını bile bile çırpınıyordu. Üzerinde zıplarken öksürmeye başladı ve 10 saniye içinde son kez inleyip bayıldı. Baygınken hiç ara vermeden kendimi ona siktiriyordum. Yaklaşık 30 dakika geçmesine rağmen hala boşalmıyordu.
Hafif kendine gelmeye başlarken tekrar kloforomlu bez ile tekrar bayılmasını sağladım. 15 dakika sonra birden kasıldı ve içimde bir sıcaklık hissettim. Ilık ılık içime boşaldı. İçimde küçülmesini bekledikten sonra kalkınca deliğimden Kaya abimin dölleri karnına döküldü. Hemen mutfaktan kağıt havlu alıp Kaya abimin karnındaki dölleri temizledim. Yarağı sikişmekten kızarmıştı. Yarağını da kağıt havluyla sildim. Kendindeyken Kaya abimi sikmek istiyordum. Deliği hazır olsun diye bir hışımla dildoyu Kaya abimin deliğine sokarak duşa girip temizlendim. Duştan çıkınca çıplak şekilde mutfağa gidip bir sigara daha içtim. Sigara içerken Kaya abimin inlemelerini duyunca kendine geldiğini anladım. Yatak odasına gidip giyinmeye başladım. Sesleri duyan Kaya abim kimsin sen bırak beni demeye çalışıyordu.
Maskeye kloroform döküp Kaya abimin yüzüne takarak tekrar bayılttım. İki gün boyunca Kaya abi benim seks kölem olacaktı. İki gün boyunca erkeğimin enerjisini korumak için eczaneden serum almaya karar verdim. Onu serumla besleyip her pozisyonda onu sikecektim ve kendimi ona siktirecektim. Gitmeden önce son kez yanına uzanıp sevişmeye başladım. Dudaklarını öpüyor, sımsıkı sarılıyordum. Deliğindeki dildoyu çıkartıp parmağımla deliğine girip çıkıyordum. Yaklaşık 20 dakika bu şekilde onunla oynadıktan sonra hızlıca dildoyu tekrar deliğine sokup toparlandım ve evden çıktım. Hikayemi beğendiyseniz devamı için beğenilerinizi bekliyorum.
31 notes · View notes
musispoedmacarsiv · 3 months
Text
9 Haziran 2024 Türkiye Almanya Voleybol Maçı
*Japonya'nın Fukuoka kentindeki Batı Japonya Genel Sergi Merkezi'nde saat 09:30'da başlayacak olan 2024 FIVB Erkekler Voleybol Milletler Ligi sekizinci maçı. Dünkü İran galibiyeti ile siftahı yapmıştık. Bugün de Japonya etabının son gününde sıralamamızı direkt ilgilendiren bir randevu söz konusu. Bir zafer daha gelirse tadından yenmez. İnancımız tam. Başarılar Efeler.
*TRT Spor'dan naklen yayınlanacak olan maç.
*İlk seti 25-22 kazanan Almanya 1-0 öne geçti. 4-0'la başladılar. İlk bölümde tamamen önde oynadılar. 13-8'den sonra Efeler'den 8-1'lik harika bir sekans geldi. Sonlara doğru karşılıklı oyunla heyecan arttı ve başa baş geçti. 20-20'den sonra yediğimiz 3 sayılık seri yaktı bizi. Olmayacak yerde seri verince toparlayamadık. Mücadele güzel. Devam edelim yeter ki.
*İnanılmaz!!! İkinci sette 44-42 üstünlük kurmayı başardık ve durumu 1-1 yaptı. Organizasyon tarihine geçen 86 sayılık unutulmaz bir set oldu. Neyse ki sevinen tarafta olduk. Harikasınız. Almanya sete yine iyi girmişti. 12-6'yı da görmüşlerdi. İlk bölüm yine onların hakimiyetindeydi. 19-16'dan sonra bizim 3 sayılık serimiz geldi. Yakaladık. Ondan sonrası da zaten artık büyük bir direnç mücadelesi oldu. Almanya'nın 8 kez set puanını çevirdik. Biz ise 12. şansımızda bitirmeyi başardık. Mücadeleniz yeter. Emeğinize sağlık.
*Üçüncü set 25-23 Almanya lehine bitti ve 2-1 ile yeniden üstünlüğü aldılar. Bu kez ters bir senaryo izledik. İyi başladık sete. 14-9'a kadar taşımıştık bir ara. Biz 19-16 öndeyken 4 sayılık seri yedik. 20-20'den sonra ise Almanya hiç şans tanımadı ve geri düşmeden seti noktaladı. Olası galibiyetimizden 1 puan eksildi belki ama sıradaki set önemli. En azından puanı garantileyelim.
*Dördüncü setin sonunda 25-19'la güldük ve 2-2'ye tutunduk. Günün en güzel oyunu geldi Efeler'den. 1-1 dışında sonuna kadar hep önde oynadık. Farkı 8'e kadar çıkarmıştık. Orta bölümde Almanya gösterdiği reaksiyon ile farkı 3'e kadar indirdi ama ötesi gelmedi. İyi geçtik bu engeli. Şimdi noktayı da koyalım.
*Son set 15-12 ile Almanya'ya gidince maçı 3-2 kazandılar. Tie-break gibi bir bölüme 5-0'la girmelerine izin verdik. Bu da işleri zorlaştırdı. En fazla 1 sayı kadar yaklaştık çoğu kez ama ötesi gelmedi. Bu etabın sonunda 1 galibiyet - 7 mağlubiyet olduk. En azından puansız geçmedik bugünü ve 5'e çıktık. Son etapta Bulgaristan ve Sırbistan maçları hedefte olacak gibi.
3 notes · View notes
huzursuzlugun-blogu · 10 months
Text
Ben, tam inşası sürerken inşa edenin düşünmekten bıktığı, oldum olası kendi yıkıntısından başka bir şey olmamış bir yapının yıkıntısıyım.
fernando pessoa
[13 Haziran 1888, Lizbon — 30 Kasım 1935, Lizbon]
7 notes · View notes
nefretim-kazand · 3 months
Text
Tumblr media
30 Haziran 1939 Hatay Millet Meclisinin Anavatana katılma tarihi kutlu olsun.
HATAY
Bir demişsen biriz demişsen Hatay
İsa sı Musa sı Muhammed i bir
Kardeşçe dinine ermişsen Hatay
Hoşgörü yurdunda olamaz kibir
Karasu nehirin Asi nehirin
Kekik defne mersin kokan sihirin
Meşeyle kayınla kaplı şehirin
Gölün kıyısında çalınca tambur
Amanos dağları Amik Ovası
Toroslardan eser Türkmen havası
Mozaik müzesi müzenin hası
Eşsiz renkleriyle sayılır bir bir
Anadolu nun en eski bölgesi
Serhat beşiğinin buluşan sesi
Kara Mehmet ten ilk kurşunun sesi
Budur işte Hatay için tek tabir
Dörtyol da âr namus koruyan Mehmet
Düşman bayrağına kopar kıyamet
Kalmadı ne oyun ne tuzak elbet
Atatürk le inler semada tekbir
İngiliz Fransız vatan uğruna
Gömüldü asırlık Türk ün yurduna
Öz dille yazdırdın kuzu kurduna
Şehit cebrindedir defter i kebir
Gör ki Hem dağını hem de taşını
Ovası yaylası suyu aşını
Velhasılı tarih kokan döşünü
Türk bayrağıyla bekler Anıtkabir...
Antakya lı kız (Ayşe Fıtnat Hanım) dokunaklı bir nutuk söyleyerek Ey Ulu Gazi bizi kurtar diye talepte bulundu
M. Kemal Paşa kıza Kırk Asırlık Türk Yurdu Düşman elinde esir kalamaz diyerek kurtuluş vaadinde bulundu.
Ulu Önderimizin ve şehitlerimizin ruhu şad olsun.
6 notes · View notes
doriangray1789 · 11 months
Text
KEMALİZM..(2 Haziran 2021 de yazmışım)
-KEMALİST ANLAYIŞ VE İDEOLOJİ...
Kemalizm, adını 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkesi sonrasında, Anadolu'nun işgal edilmesine karşı verilen milli direnişin önderi Mustafa Kemal'den almıştır... "Kemalist" sözcüğü ingilizlerin o devirlerde asağılama amaçlı kullandığı bir terimdi, simdi de Kemalizm bu kalıba sokulmaya calışılmakta. fikir özgürlüğünün yılmaz savunucuları da nedense Kemalizm denince duraksıyor afallıyor, istemezük tavırlara bürünüyorlar. her seyi tartışalım, her fikre yer verelim diyenler şeriat hilafet yeni osmanlıcılık 2. cumhuriyet maşallah ne varsa akıllarda yer edinsin alışılsın diye orada burada tartışırken kemalizmden neden bu kadar korkar oldular acaba? Kemalizm - demokratik ve sürekli çağdaşlaşmaya yönelik ideolojiler bütünüdür. Türkiye'de Mustafa Kemal ve Kemalizm odaklı bölünmenin sınırları artık çok net.Ben bu sınırları üç ana başlıkta tanımlıyorum.Türk siyasi haritasını, bu üç başlık üzerinden değerlendiriyorum. 1.Başlık; Mustafa Kemal'e sevgi ve saygı duyan ama Kemalizm'e mesafeli duran kesim. - Atatürk'ü memleketin kurtarıcısı olarak görüyorlar ama Kemalizm ilkelerine karşılar. -Cumhuriyet ile ilgili tavır sahibi değiller ama demokrasinin tanımında dahi takılıyorlar. -Ulusçuluğa karşı değiller ama kendi anladıkları daha katı milliyetçi ve yayılmacı anlayışa sahip bir ulusçuluk fikirleri var. 2.Başlık; Hem Mustafa Kemal'e hem de Kemalizm'e karşı olanlar. -Halifelik ve padişahlığı kaldırdığı için sevgi ve saygı duyabilmeleri söz konusu bile değil. -Sekülerizm, onlar için İslam'a savaş aşmış Jakoben ordusunun fikriyatı. -Ümmetçilik fikri dururken Ulusalcılığı savunmak şöyle dursun, dikkate almaları bile olanaksız. 3.Başlık; Hem Mustafa Kemal'e hem Kemalizm'e sahip çıkanlar. -Büyük ölçüde Türk devrim ve ideolojisini yekpare sayarlar. -Yaşadıkları topluma en uygun siyasal, sosyal ve ekonomik yaklaşımın, Kemalizm olduğunu savunurlar ama bu savunuşun doz'u ikinci bir fikri dinlemek konusunda onlara dezavantaj sağlar. -Bir kısmı Mustafa Kemal'i ve Kemalizm'i olduğu gibi, bir kısmı olması gerektiğini düşündüğü gibi, bir kısmı olmasını istediği gibi, bir kısmı olmadığı hali ile algılar, anlatır ve savunur. -Çok büyük kısmı, Mustafa Kemal'i (benim gibi) eleştiremez. devrin hal ve şartlarını iyi analiz etmelk gereklidir Türkiye'nin son kırk yılını, yüzeysel olarak bile incelerseniz karşınıza merkez sağ parti ve bu partilerin iktidarları çıkacaktır. Türkiye çok uzun süre, yazının 1.Başlığında özetlediğim bakış açısına sahip iktidarlar tarafından yönetildi. Fakat sağ, sol'un imha edilmesinden sonra ilginç bir reaksiyon gösterdi. Sivrilmesi ve keskinleşmesi için gerekli koşullar ve taraflar olmamasına rağmen, sağ tekrar sağ sapma gösterdi.Bu sapma tabii ki doğal bir yöneliş değildi. Türkiye'de 68 kuşağının sosyalist fikrini inceleyin ve günümüze bakın. Göreceksiniz ki sol bile sağ sapmış!****DAHADA SAPACAK**** demedi demeyin
Merkez sağ'ın hızla tekrardan sağ sapması, merkezden uzaklaşması ve yazının 2. başlığında özetlediğim yaklaşıma oturması gerekiyordu.
Bu ikamet değişikliğinin olması için ne gerekiyorsa yapıldı ve başarı sağlandı. Fakat dikkatinizi çekerim, Türkiyede ki siyasi konjonktür her ne olursa olsun Mustafa Kemal ve Kemalizm tarafında, kısmen tarafında veya karşısında saf tutuyor!
Sağ, yeni bir kulvar veya ideolojik yaklaşımı sağlayacak entelektüel birikimden oldukça yoksun. Dönüp dolaşıp varlıklarını, kimliklerini, duruşlarını, ifadelerini yine Mustafa Kemal ve Kemalizm karşıtlığı üzerinden izah etme yoluna gitmek zorunda kalıyorlar.Bu noktada hayati bir tezat mevcut. O da şu; Kendilerine ait pozisyonu, tarihten silmek istedikleri Mustafa Kemal ve Kemalizm üzerinden belirliyorlar.
Bakın Türkiyede sol, bu kadar aciz değildi!Sol, kimliğini kendi argümanları ile ama eksik ama yanlış tanımlama başarısı göstermiştir. '' Peki Kemalizm nedir? '' üç yazıdan oluşacak olan bilgisel serisi ile izah edeceğim.
Fakat başka bir soru ile başlayalım.
Kemalizm ideoloji midir? İdeolojiler, toplumsal gereklilikleri bir çeşit öğreti ile karşılama yoluna giden, kişi ve kurumların davranışlarına yön verebilen, kendi içlerinde tutarlı düşünce sistemleridir. Kemalizm, bu anlamda geri kalmışlıktan kurtulma istemi ile '' çağdaş '' bir toplum özlemine yanıt vermeyi amaçlayan ilerici bir ideolojidir. Kemalizm '' ilerici '' bir ideolojidir!Değişen koşulları dikkate alarak, sürekli ve rasyonel bir yenilenmeyi ve bu yenilenmenin ilkelerini içerir.
Türkiyede ki Kemalist'ler acaba değişen koşulları yeteri kadar iyi analiz edebiliyorlar mı? Ben hala '' Köy enstitüleri açılmalı. '' söyleminde bulunan bir sürü Kemalist ile karşılaşıyorum.
Köy enstitüleri dönemin koşullarına göre bence çok başarılı bir modeldi.
Türkiyede her başarının bir cezası olduğu gibi bu başarıyı da cezalandırdılar ve bitti. İki nedenden dolayı bence Atatürkçülük yerine Kemalizm terimi kullanılmadır;
1-)Atatürkçülük artık şemsiye olamayacak kadar çok yıpratıldığı için.
2-)Kemalizm uluslararası dile girdiği için. Kemalizm ideolojisinin temeli, Mustafa Kemal daha genç bir subayken kafasında oluşmaya başlamıştı.
Erzurum kongresi öncesinde, 8 Temmuz sabaha karşı Mahsar Müfit Kansu'ya aldırdığı notları biliyoruz;“Zaferden sonra şekli hükumet cumhuriyet olacaktır. Bu bir...İki, Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icabeden muamele yapılacaktır.Üç, fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.” Kalem, Kansu’nun elinden düşmüştü. Şaşkın “Darılma, ama paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var” dediğinde de, Mustafa Kemal gülmüştü: “Bunu zaman tayin eder, sen yaz...Beş,Latin harfleri kabul edilecek.”
Olayın gerisini Mazhar Müfit Kansu anılarında şöyle anlatıyor: “Paşam kafi, dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile ‘Cumhuriyet ilanına muvaffak olalım, üst tarafı yeter’ diyerek defterimi kapattım.”
7 notes · View notes
dolunay66 · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
23 Haziran 1912 tarihinde, Londra’da bir erkek çocuğu doğar. Alan Mathison Turing adındaki bu çocuk yıllar sonra dünya tarihinin akışını değiştirecek işler yapacaktır.
Daha küçük yaşlardayken öğretmenleri, Turing’in oldukça zeki, öğrenme isteğiyle dolu ve özellikle de matematik konusunda çok yetenekli olduğunu fark ederler.
Küçük yaşta, özellikle de okul hayatında dışlanmalara maruz kalmak onun hayatının bir parçası olmuştur.
Ona destek olan tek kişiyse Christopher Marcom adındaki bir arkadaşıdır. Alan, zamanla ona hissettiği yakınlıkla aslında eşcinsel olduğunu fark edecektir.
Daha sonra Alan, arkadaşının okulun bitimine birkaç hafta kala tüberkülozdan ölmesi üzerine hayata olan inancını kaybedecektir
Bu çöküntüye rağmen eğitim hayatı boyunca kendini geliştirir ve matematik alanında bir dahi olarak anılmasının ilk adımlarını atar.
Okullarında yaptığı derecelerin ve dikkat çeken makalelerinin ardından Turing makinesi kavramını ortaya atar. Bugün modern işlemcilerin yaptığı her tür hesaplama bu makine ile yapılabilmektedir.
Matematik ve kriptoloji(şifrebilim) üzerine çalıştıktan sonra, ABD'den II. Dünya Savaşının göbeğindeki İngiltere’ye döner. Döner dönmez de İngiliz ordusu tarafından kriptoloji ekibine dahil edilir.
Naziler, savaş sırasındaki haberleşmelerinde değişen şifreli mesajlar kullanmaktadır ve bu şifreleri Enigma adı verilen bir makine ile oluşturmaktadırlar.
İngiliz hükumetinin savaş iletişim üssünde Alman deniz kuvvetlerine ait şifrelerin kırılımı için çalışan kriptoanaliz ekibinin başına getirilir.
Bu görevdeyken farklı yöntemler geliştirir ve Enigma cihazı tarafından üretilen şifreleri kırmaya yarayan Bombe isimli bir elektromekanik makinenin tasarımına katkıda bulunur.
Uzun uğraşlar sonunda Bombe cihazları, Nazilerin şifreli mesajlarını deşifre ederek Nazi Almanyası karşısında çok büyük bir avantaj sağlar ve savaşın gidişatını değiştirir.
Tarihçilerin tahminine göre Enigma'nın kırılması savaşı iki yıldan fazla kısaltarak "14 milyon" hayatı kurtarmıştır.
“Bilgisayar Mekanizması ve Zeka” isimli makalesinde yapay zeka konularına değinen Turing, bir makinenin “akıllı” sayılabilmesi için gereken standartları belirleyen bir deney tasarlar.
Turing testi adı verilen bu test, makinenin karşısındaki deneğin, görmeden iletişime geçtiği şeyin makine mi yoksa insan mı olduğunu tahmin etmesi esasına dayanmaktadır.
Eğer denek, karşısındakinin makine olduğunu anlayamazsa, makinenin bir nevi “düşünme” yetisine sahip olduğu söylenebilir.
Geçtiğimiz yıl yazılan bir bilgisayar programı 13 yaşındaki bir çocuğu taklit etmek için hazırlandı ve Turing testi ilk defa geçildi.
Bu bilgisayar yazılımı, Turing’in söylediği gibi 5 dakikalık bir yazışmada, sorgulayan insanların yüzde 30’una kendisinin bir insan olduğuna inandırmayı başardı.
Bugün, esası Turing testine dayanan ve CAPTCHA adı verilen bir uygulama, internetteki kullanıcıların insan mı yoksa makine mi olduğunu anlamakta kullanılıyor.
Avrupa’da derin yaralar açtıktan sonra biten savaştan kısa süre sonra Alan Turing, eşcinsel olduğunu açıklar.
O yıllarda eşcinsel olmanın ve bunu açık açık ifade etmenin cezası acımasızcadır.
1885 ve 1967 yılları arasında Britanya Hukuku gereğince yaklaşık olarak 49.000 homoseksüel erkek ahlaksızlık nedeniyle mahkum edildi.
Eşcinsel olduğu için “ahlaksızlık” yasasından hüküm giyer ve uzun bir hapis cezası ile kimyasal hadım edilme arasında bir seçim yapması istenir.
Hadım edilmeyi seçen Turing’e mahkeme kararı ile yüksek dozda kadınlık hormonları enjekte edilir.
Bu uygulama sonucunda cinsel istekleri ortadan kalkar, göğüsleri büyür ama belki de kendisi için en önemli olarak düşünme yetisi sekteye uğrar.
Ve bu dâhi bilim insanı, henüz 42 yaşındayken intihar eder.
Cesedinin yanında tek bir ısırık alınmış bir elma bulunduğunda elmanın içine siyanür enjekte ederek intihar ettiği anlaşıldı.
26 notes · View notes
gecedenkirginokiz · 6 months
Text
Haziran ayı özgürlüğümün kapısını açacak bana. Ruhumdaki zincirlerin kırılması imkansız ama lafın gelişi öyle olur belki.. Hem doğum hem ölüm tarihim olan bu ay bana farklı bir milat yaşatacak. Resmiyette 18 belki ama gerçekte 30 gibi.. Zamana kırgınım.. Kendime kızgınım.
Ben daha fazla büyümek istemiyorum...
3 notes · View notes
veganlogicdinamo · 1 year
Text
Sinead O’Connor’ı 14 Temmuz 2007’de İstanbul Masstival’da canlı dinlemiştik. O zaman @cumhuriyetgzt için yazdığım yazı. http://www.veganlogic.net/2007/06/hi-kimse-onunla-kyaslanmaz.html
7 notes · View notes
akincem1967 · 2 years
Text
Tumblr media
2022 yılında 770 gönderi yollamışım
Yani 2021 yılına göre 75 gönderi daha fazla!
713 gönderiyi kendim oluşturmuşum (%93)
57 gönderiyi RB'lemişim (%7)
En çok RB'lediğim bloglar:
@gaiawatcher
@hidewaku
@hideki-koga
@brucespencer
@kimlno
2022 yılında 698 gönderimi etiketlemişim
Gönderilerimin sadece %9 kadarında etiket yokmuş
#fujifilmxt2 - 675 gönderi
#fujinon - 579 gönderi
#nature - 466 gönderi
#original photographers - 395 gönderi
#fujifilmtr - 235 gönderi
#fujifilmxseries - 195 gönderi
#macrophotography - 155 gönderi
#flowers - 136 gönderi
#fujifilm - 127 gönderi
#macro - 124 gönderi
En Uzun Etiket: 30 karakter
#original photography on tumblr
En Popüler 2022 Gönderilerim:
5.
Tumblr media
79 not - 9 Haziran 2022 tarihinde gönderildi
4.
Tumblr media Tumblr media
Tam gönderiyi göster
81 not - 17 Haziran 2022 tarihinde gönderildi
3.
Tumblr media Tumblr media
95 not - 30 Eylül 2022 tarihinde gönderildi
2.
Tumblr media Tumblr media
Tam gönderiyi göster
140 not - 13 Mayıs 2022 tarihinde gönderildi
2022 yılında 1 numaralı gönderim
Tumblr media Tumblr media
261 not - 21 Ağustos 2022 tarihinde gönderildi
Tumblr 2022 Yıl Özetin seni bekliyor →
31 notes · View notes