Tumgik
#Anamız Var 2
aykutiltertr · 5 months
Video
youtube
Çalkala - Tuğba Özerk ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Pop)  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/mRvtinOJwJg Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Çalkala - Tuğba Özerk ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Pop) Bm                F#m Hepimize iyi kötü birşeyler oldu Bm                F#m Bir sana olmadı hayret G                 F#m Sen gerine gerine dolaşırken G                 F#m Biz hayat kavgasında ha gayret Bm                F#m Biz elimize gözümüze bulaştırdık Bm                F#m Azıcık yoldan çıkınca G                 F#m Sende hasar sıfır maaşallah G                 F#m Dağları çamları bile yıkınca Bm                F#m E bize de öğret etme günahtır G                 F#m Duvar kovuğundan çıkmadık Bm                F#m Bizim de anamız babamız var da G                 F#m Bu yolları hiç çakmadık Bm                F#m Çalkala hadi adamım Bm                F#m Devrine durumuna göre çalkala A                G Hadi kitabına uyduralım A                G    F#m Ele aleme karşı zevahiri topla Söz: Sezen Aksu Müzik: Aykut Gürel – Sezen Aksu Düzenleme: Murat Yeter Gitarlar: Selahattin Güzelel Yaylılar: İstanbul Strings Vokaller: Yeşim Vatan - Ercüment Vural Mix: Özgür Yurtoğlu Mastering: Emre Kıral Yönetmen: Gökhan Yalçınkaya Görüntü Yönetmeni: Sadık Buğra Yavuz Styling: Denizcan Kutlu Saç - makyaj:Utku Ağagil Fotoğraf:Bora Gökhan Reji: Sude Büyükkoç Set: Fırat Türkan Kurgu & Color: Gökhan Yalçınkaya Işık Şefi: Erdem Helvacı Işık Asistanı: Özkan Elverir Cast / Model: Özcan Yilmaz Dansçılar: Ece Goloğlu, Buse Tuğbaş, Yağmur Akbulut,Hasan Doğan Tuğba Özerk Madde Tartışma Oku Bekleyen değişiklikler Değiştir Kaynağı değiştir Geçmişi gör Araçlar Vikipedi, özgür ansiklopedi Tuğba Özerk Doğum adı Ayşe Tuğba Özerk[1] Doğum 4 Haziran 1980 (43 yaşında) İzmir Başladığı yer Türk Tarzlar Pop Meslekler Şarkıcı-şarkı yazarı Çalgılar Vokal Etkin yıllar 2002-günümüz Müzik şirketi DMC (2005-2007, 2014-2015) Protected (2007-2009) Avrupa Müzik (2009-2012, 2018-günümüz) Kaya Müzik (2012-2014) Kemal Aslan Müzik (2016) Tuğba Özerk (d. 4 Haziran 1980), Türk şarkıcı-şarkı yazarıdır. Yaşamı 4 Haziran 1980'de İzmir'de doğdu. Melih Özakat İlkokuluna, Özel Çakabey Lisesinde ortaokula ve konservatuvarda liseye gitti. 7 yaşında okul hayatına başlamasıyla TRT ve İzmir Devlet Konservatuvarı'nın çocuk korolarında müzik eğitimine başlaması aynı zamana denk gelir. İlk geri vokal deneyimini 12 yaşında Sezen Aksu'yla beraber 1992 yılında gerçekleştirdi. Sezen Aksu'nun yanında solo ve vokal çalışmaları devam ederken okul hayatı İzmir'de devam etmekteydi. İlk TV programına yine Sezen Aksu'yla 1992 yılında TRT’de çıktı. Geri vokal çalışmalarının yanı sıra bu programda solo bir şarkı da seslendirmesi kamuoyunda büyük ilgi gördü. Büyük yetenek olarak lanse edilen Tuğba Özerk'in sahne ve müzik hayatı tam anlamıyla böyle başladı denilebilir.[kime göre?] Okul hayatı bittikten sonra İstanbul’a taşınan sanatçı, aralarında Ege, Deniz Seki gibi isimler bulunan sanatçılara geri vokal yaptı. Daha sonra solo sahne çalışmalarına başlayan Özerk, 2002 yılının Aralık ayında "Dün Gibi" adlı ilk solo albümünü çıkardı. 10 ay içerisinde hazırlanan albümden, 'Aşk Yarası' adlı şarkısıyla uzun süre radyolarda liste başlarında yer aldı. Çiçek Taksi dizisinde yorumladı 'Kurnaz Tilki' adlı şarkı da listelere giriş yapmıştır.[2] Albümle beraber oyunculuk yönünü gösterebilme fırsatı yakalayan sanatçı, atv'de uzun süre yayınlanan "Böyle mi Olacaktı" dizisinde bir yıl kadar rol aldı. İlk albümünde bir tane bestesi olan Özerk üç yıllık boşlukta birçok besteye de imza attı. 6 Temmuz 2005 tarihinde 'Lo Lo Lo' adlı ikinci solo albümünü çıkardı. 'Lo Lo Lo' adlı şarkısıyla uzun süre radyolarda liste başı oldu. İkinci albümünde bir tane bestesi olan şarkıcı, iki yıllık boşlukta birçok besteye de imza attı. Diskografi Albümleri ile teklileri Yıl Albüm-Tekli adı Yapımcı firma Satışlar Aralık 2002 Dün Gibi Ton Müzik 6 Temmuz 2005 Tuğba Özerk DMC 50.000+ 7 Eylül 2007 Yıkıldı Duvarlarım Protected 26.000+ 16 Haziran 2009 Aşkın Her Hali Avrupa Müzik 12.000+ 17 Haziran 2010 Hediye 10.000+ 22 Haziran 2011 Aklımda Sen Varsın 7.000+ 28 Haziran 2012 Kolay Değil Kaya Müzik 26 Nisan 2014 Derin Darbe DMC 5.000+ 27 Ağustos 2015 Bu Gece 5.000+ 17 Eylül 2015 Yalancı Don Kişot (Can Tertip Film Müziği) 11 Mart 2016 Aynı Semtin Çocukları Kemal Aslan Müzik 10.000+ 18 Mayıs 2017 Süslü Günah Seyhan Müzik 9 Mayıs 2018 Patron 24 Nisan 2019 Ahirim Sensin 6 Aralık 2019 Hergele Avrupa Müzik 4 Şubat 2020 Hergele (Akustik) 14 Şubat 2020 Tuğba'dan Akustikler, Vol. 1 (Akustik) 31 Mart 2021 Koltuklar Kitaplar Kemal Aslan Müzik 1 Mayıs 2022 Sezen Aksu Akustikleri, Vol. 1 Özer Müzik 10 Eylül 2021 Halaybaşı DMC 20 Ekim 2022 Çalkala Video klipleri Aşk Yarası (2002)
0 notes
sarhoskedi · 1 year
Note
Playlistimde ki 485 şarkıyıı paylaşamam ama
Dktt - Anamız Babamız Yok Deriz
Taylor Swift-Love Story(ben cover halini daha çok beğeniyorum ama sen istediğini dinleyebilirsin)
Mor ve Ötesi - Oyunbozan
Lana Del Rey - Sad Girl
Lana Del Rey - Young and Beautiful
Fazıl Say - İnsan İnsan
Perdenin Ardındakiler - Her Gece
Sezen Aksu - Geçer
Onucan Özcan - Hırka
Lucia - Silence
Bir ara güneşin Kızlarında Tolga'nın söylediği
şarkılara takıktım
Ghazal Shakeri - Shab Afaridi
Imagine Dragons - Whatever It Takes
Vera - Güzel Bir Kadın
Yaşlı Amca - Hep De Yorgun
Mavi Gri - Dünyanın En Güzel Kızı
Evleeniyormuşsun Bugün
Aşkı Harcamanın 80 Yolu
İlyas ve Taha - Gece Mavisi
Son Feci Bisiklet - Gece
Sertab Erener - Mecbursun
Omid Nemati - Sedayem Kon
BLVCKBERRY - Natural Born Errors
Ummon - Hiyonat
Remembrance
Konuya Fransız - Tuzak
Zaho - Roi 2 cœur
Indila - Ego
Volkan Akmehmet - Yüreğin Bir Daha Küçülemez
Kaç şarkı var bilmiyorum bunlar sadece en sevdiklerim
çok teşekkür ediyorummm hepsini dinleyeceğimm 🌼💕
1 note · View note
senkilomuverdin · 3 years
Text
Psikoterapi rotasyonundayım.
Bir bok bilmeden bir sürü hastanın ortasına atılmanın getirdiği çaresizlik ile başladı. Şizofrenlerle ve diğer SMİ abilerle aram çok iyi olsa da kimsenin dert anlatmaya geldiği biri değilim normal hayatta, sen ben gibi hastalarla iletişim kurmaya çalışırken aynı becerememe hali oldu. Bunu sınayan, yüzüme vuran, öfkeli, küçümseyen insanlar var ya da ben yetersiz hissettiğimden bana öyle geliyor!
Ama tabi ki bu demek değil ki bazı günler çok şey öğrenmiyorum, çok şey öğreniyorum tabiki! örneğin bir sosyal anksiyete gleiyor diyor ki geçen gün bankta oturdum bir baktım tüm dünyadan sanki kopmıuşum, zamandan kopmuşum, gençler fallan onlar böyle hepsi beraber, zaman akıp gidiyor ben yapayalnız bir kenarda!
Oha dedim bu hep benim düşündüğüm şey, demek ki varmış böyle bir şey! ben ondan daha fazla iyileşmiş oldum kendisi odadan çıktığında!
  sonra bir derste hoca diyor ki böyle bakım veren tarafta olmak rollerin reverse edilmesi savunma mekanizmasıdır, sen birilerine yardım ederken kendine aslında ben artık o çaresiz değilim diyer taraftayım dersin! Gerçekten de ben ortaokuldayken bir rehber öğretmen vardı ben çok yalnız öyle takılırken pek bir rehebr öğretmenlik değil de beni beden derslerinde falan boş yakalar ilgi alanlarımı sorardı aa ben de bilimkurgu severim hiç asimov okudun mu falan derdi! Hep o kadın olmak istemişimdir sanki beni o kadın kurtarmış da ben birilerini kurtarabilirim gibi. Orda da sanki o kadın olmak için herkese o kadının bende yarattığı kadar ilgili olmalı ilgilenmeli gibi geliyor ama o kadar kendini hırpalamamak lazım tabiç
Sonracıma, sosyal anksiyete kız hastam. Bakıyorum çoğu alanda benden daha iyi durumda sosyal anksiyetesi, kendimden daha iyi durumda birinin terapisti olmak? Onun dosyasını karıştırırken bir sürü şey öğrenip kendimi geliştiriyorum! benden çok bilyor . Konuşurken kendisiyle, rahatsız edici bir konudan bahsederken utanıp ya yanlış anlamayın şöyle demek istedim aslında diye toparlamaya çalışırken iyice geriliyorum, ben gerilince o da geriliyor, kısır döngü iki sosyal anksiyete karşılıklı  o anksiyete tenis maçı gibi büyüyerek artıyor! Görüşme bittiğinde ikimiz de maraton koşmuş gibi yoruluyoruz o gerginlikten! O sırada yugoslavya göçmeni panik atak amcayı görüşme uzamış 2 saat bekletmişim! şöyle olmuş ben bir 45 dk bekletmişim üstüne de ondan sonra gelen hastayı yanlışlıkla önce almışım onun için de 1 saat bekleyince olmuş 2 saat! Koridorda bağırdı çağırdı bir şey de diyemedim.  65 yaşında hala iyileşmemiş panik atağı!
Panik atak amcayla biraz konuştukça kendisiyle çok iyi anlaştık. Çalıştık kendisiyle güzel güzel nefes egzersizi, dedim ki sonunda X bey bakın panik atak üzerine bu kadar konuştuk şimdi size haklı olduğumu kanıtlamak için çok hızlı ve derin nefes alıp verirsek panik atak semptomlarını ortaya çıkarabileceğimiz göstereceğim! ben de yaptım onunla beraber, 30 sn nefes al ver sonunda anamız sikildi! kalbimde sıkışma beynim bir garip dönüyor göğsümde bok gibi bir rahatsızlık hissi dedim allahım bu ne adamı da dağıttım allak bullak oldum! Bir kere de burun ameliyatı olursa burnundan nefes alamayacağı için yemek yerken boğulacağını düşünen hastayla burnumuzu kapatıp eti form yeme deneyi yapmıştık orda da boğazıma oturdu çok fena. Ama mutlu çıkmıştı çünkü çılgın terapiler! İyi geçen günler öteki felaketlerimi dayanılır hale getiriyor.
11 notes · View notes
baybaykus · 4 years
Text
😥😥
PEYNİRİ GERİ GÖTÜREBİLİR MİSİN ?
70 yaşlarında bir amca sokağa çıkma yasağı olduğu için polis karakolunu telefonla arayarak 2 ekmek, yarım kilo çay, yarım kilo zeytin, küçük bir kutu da peynir istiyor.
Emniyet mensubu polisler listeyi alarak markete gidip alışverişi yapıyorlar. Malzemelerin hepsi 64 lira tutuyor. Polisler aldıkları malzemeleri poşete koyup yiyecekleri isteyen adrese gittiklerinde kapıyı yaşlı bir amca ile eşi açıyor.
Polisler
"Amca eşyalarınızı aldıracak çocuğunuz yok muydu?" diye soruyorlar.
Adam
“Bizim hiç çocuğumuz olmadı evladım. Sokağa çıkma yasağı da olunca sizi aradık. Onca işinizin gücünüzün arasında markete gidip istediklerimizi alıp buraya kadar zahmet edip getirdiniz Allah sizlerden razı olsun” diyor.
Alınan yiyeceklerin kaç lira tuttuğunu sorunca da polis memuru elindeki fişi göstererek “64 lira amca” diyor.
Amca parayı getirmek için içeri giriyor, çaresizlik içinde bir o odaya bir diğer odaya koşturduktan sonra utançla boynu bükük vaziyette tekrar kapıya çıkıyor
“Oğlum üzgünüm, bu kadar fazla tutacağını hesap edemedim. Bende sadece 40 lira para var. Peyniri geri götürseniz olmaz mı?” diyor.
Polis memurları
“ Amca sen aylık almıyor musun? “ diye sorunca emeklilik aylığı almadığını, 65 yaşı aylığı aldığını, elektrik suyu ödeyince de 40 lira para paralarının kaldığını anlatıyor.
Duygulanan Polis memurları
“Amca o 40 lira da sende kalsın. Sizler de bizim anamız ve babamızsınız. Afiyetle yiyin” diyerek oradan ayrılıyorlar.
Bu olay bize 2 şeyi gösteriyor.
Vatandaşların sokağa çıkmamaları için yapılacak olan 1000 lira yardımın işsizlik maaşlarının ve yaşlılık aylıklarının biran önce vatandaşa ödenerek vatandaşın evine yiyecek erzak ve zorunlu ihtiyaçlarının karşılanmasının gerekliliğidir.
Bu olay ikinci olarak da Türkiye de görevini en iyi şekilde yapan sağlık, emniyet ve devlet güçleri olduktan sonra bu salgın Türk milletini yıkamaz.
64 lira tutan erzak ücretini 30 ar 30 ar ceplerinden ödeyen insanlarımız olduktan sonra Corona virüsü de neymiş?
Tumblr media
1 note · View note
yeniyeniseyler · 4 years
Text
TV'de Bu Akşam (30 Haziran 2020 Salı - Prime-Time Yayın Akışı)
TV’de Bu Akşam (30 Haziran 2020 Salı – Prime-Time Yayın Akışı)
Ana akım televizyon kanallarının (TRT 1, Star, SHOW, atv, Kanal D, FOX, TV8)  günlük prime-time yayın akışlarını bu başlığımızda bulabilirsiniz.
  TRT 1 20:00 Yabancı Sinema / Shrek 21:50 Yarışma / 3’te 3 Tarih 23:55 Yerli Dizi / Kalk Gidelim
  Star 20:00 Yerli Sinema / Kanlı Nigar 21:45 Yerli Sinema / Kanlı Nigar (Tekrar) 23:30 Yerli Sinema / Çember 01:30 Yerli Dizi / Yüksek Sosyete (Tekrar)
 View On WordPress
0 notes
dusgorenatlar-blog · 5 years
Text
ÇİĞİM ÇİĞİM- Ali Osman IŞIK
Rüzgârla eğlenen binlerce lapa kar tanesinden sadece biri, döne döne, o çamur birikintisine düştü. O daha erimeden, hızla üstünden sert bir tekerlek geçti gitti ve ardından bir tane daha. Böylelikle de o kristalize güzellik, artık bir çamur parçası oldu.
Dönemeçli toprak yollardan başladı mesafeyi kapatmaya. Alçaldı. Su dolu çukurları gün doğumunu yansıtan, uzunca yollardan geçti. Alçaldı. Düzlüğü az, inişli çıkışlı şose yollardan geçti. Zift karışımlı çakıl bir yola erişti. Alçaldı. Ucu, tek yön asfalta bağlanan bu yoldan hızla geçti. Alçaldı. Nispeten geniş yer yer uyarı levhalarıyla dikkat çeken bir yoldan daha geçip, televizyonda propagandasını gördüğü geniş, düz, sarsıntısız yollara nihayet erişti. Çok alçaldığını anladı. Buna rağmen daha fazla alçalma gereği duyuyordu. Varacağı yere olan mesafe azar azar kapanıyorken;
“Daha hızlı gitmez mi bu?” Deyi verdi.
“Şimdi gider” dedi. Eski model arabayı kullanan eski bir şoför. Geniş dört şeritli yola çıkınca.
Yollun boş oluşu ihtiyar adamı sevindirdi. Dönemeçsiz, duraksız, sarsıntısız ve daha hızlı gideceklerdi sonunda.  Birkaç dakika sonra evden çıkalı iki saati doldurmuş olacaklardı ki şehre girdiler. Ancak o geniş yollar iki şeride inmişti.  Nispeten yeni otomobiller; sizin tek şerit neyinize yetmez dercesine sağ şeride park edince de kullanılabilir tek şeritleri kalıyordu. Trafik ışıklarının ağır ahenk değişimiyle, dura kalka dura kalka birkaç on dakika daha yol gittiler.
Şehir merkezinin biraz dışındaki henüz inşası bitmemiş onlarca toplu konut arsasından az evvel geçmişlerdi. Yolun sağında kalan daha resmi açılışı yapılmamış yeni belediye binasının tam önünde araba sert bir duruş yaptı. Zabıta amiri bu kaportası türlü yerlerden yamanmış türlü yerleri çürük arabaya yaklaşıp şoföre eğildi ve “arabayı belediye binasının önüne park etmelerinin yasak olduğunu” hatırlatıp, göz ucuyla da aracın arka koltuklarını süzdükten sonra sağ elini copuna götürdü ve tuhaf bir yüz ifadesiyle hızla uzaklaştı. Zabıta sözünü bitirir bitirmez olanları anlayan ihtiyar adam; uzun burun, kalınca kaşlar, kırmızı kılcal damarlardan akı görünmeyen gözlerle ve köşeli bir yüzle, iri yarı bedenini sıkıştığı o arka koltuktan hızla ve hışımla dışarı attı. Önce zabıta amirine koştu. Onun kendisinden daha atik olduğunu ve yetişemeyeceğini anlayınca sağına soluna kesik kesik bakındı ve dönüp belediye binasına koşarak daldı.
Görenler için; henüz kırklarının sonlarında bir bedene sahipti ihtiyar.  Ellerindeki kan ve yüzünün nahoşluğundan da canının yandığı ve bu yüzden de birilerinin canını yakacağı açıktı. Böylesi bir zebellayı kim görse korkardı. Zabıta amiri de onu görmüş olmalıydı ki koşar adım uzaklaşmıştı olay yerinden.
İhtiyar binada kimi bulsa boğazlayacak gibiydi. Allahtan ilk katta kimse yoktu ya da ilk katın koridorlarında fısıltıyla kapıların örtüldüğünü fark etmedi. Aradığını üst katta bulacağına emin bir şekilde basamak basamak yükseldi. İkinci kat koridorunda soldaki ilk kapısı açık odaya emri vaki bir tıktıkla girdi. İçerideki, kafasını bilgisayardan kaldırıp, ta dibine sızmış zebellayı görünce. Birden hıçkırıkvari bir iç çekti;
Ne var ulan götüme kadar girmişsin, dedi.
Şey, dedi ihtiyar.
Ney?
Kızım… Yaralı… Kan…
Ee ne olmuş, burası hastane ben de doktorum öyle mi?
Yok ağam…
Yok yok doktorum. Getir de kızını, iyi edelim.
Altmış dört yaşındaki adam, durdu, yutkundu, dişlerini sıktı, döndü. Yüzündeki teri kanlı elleriyle sildi. Yüzü kızardı. Koridorda, seslerin geldiği başka odaya oldukça tok ve yumuşak topuk sesleriyle yöneldi. Rugan ya da kundura değildi, kösele hiç değildi ayaklarındaki. Böylesi yumuşak topuk sesleri ancak karalastik giymiş nasırlı topuklardan gelirdi. Hızlı adımlarla odaya ilerlerken o an kendisi için hiçbir şey ifade etmeyen ancak giderek daha yakından gelen sözler duyuyor, algılamıyordu.
Birisi;
Efendim geçen sefer daha fazla ödemişlerdi. Üstelik bu kez muhatabımız ne orman bakanlığı ne de sağlık bakanlığı. Jandarma, hazinenin araziyi kendilerine tahsis ettiği iddia ve belgelerine dayanarak, araziye bir JAK üssü yapma konusunda çok ısrarcıydı.  Mahkeme heyetini, kayıtsız kuyutsuz arazinin aidiyetinin belediyemizde olduğuna, buna dayanarak da ilçeler için merkezi bir cami yapımına başlayacağımıza inandırana kadar anamız ağladı. Biz bu kadar emek vermişken, yaptıkları çok büyük sahtekârlık efendim.  Yusuf beyin ödeme plan beyanatına göre tutar;  tekliflerinin aksine hem çok düşük hem Türk parası hem de 5 parçada ödenecek…
Dediği sırada odaya daldı. Nefes nefese, ancak;
Ağam, diyebildi.
Ayaktaki;
Yuf be sana, çık bekle dışarıda terbiyesiz herif. Raziye hanım! diye sekretere seslendi.
İhtiyar;
Kızım,  dedi.
Masadaki, ihtiyara dönüp;
“Hay kızını senin… Kapı çalmaz mısın ulan.”
İhtiyar utandı, yere baktı.
Masadaki; ihtiyar adamın halinden mahcup düştüğünü anlamış olacak ki söylediklerinden utanır gibi oldu. Kendini affettirmek için ihtiyarı dikkate alıyor gibi gözüktü. Duruşunu değiştirdi. Arkasına yaslandı. Sigarasını yan üfürdü. Nezaket ve mahcubiyete bürünmek isteyerek, kaşlarını indirerek sordu;
Ne var? Maruzatın nedir?
Dağdan odun getirirken düştü ağam…  Her yanı kırık, kesik…
Kim?
Kızım…
Hastaneye gitmedin mi?
Gidiyorduk ağam…
Ee burada ne işin var be adam.
Ancak buraya kadar geldik. Yolda ka..ihtiyar cümlesini tamamlayamadan, başkan; karşısındakine döndü;
Kenan beyi arar ne olduğunu öğrenirim. Siz cami inşaatı tabelasını şimdiden dikin. He, gitmeden de şuna kömür ve gıda yardımı yapın. Kışın ortasında kimsenin, dağdan odun öşürürken düşmesini, hatta kimsenin açlıktan ve soğuktan ölmesini istemeyiz. Hem yarın seçimde yaban ellere gitmesin… Ne demişler?  “Ne verirsen elinle o gelir seninle.” Değil mi amcacığım, dedi.
Bey, ben kömür için gelmedim.
Öyledir, öyledir. Soğuktan donarsın, elin ayağın titrer, hatta gider ormandan ağaç kesersin de kömür istemezsin… Olsun… Yine de al kömürü, kışın ortasında açta açıkta kalmayın. Sen her yıl gel biz her yıl kömür veririz sana. Bir daha da ormana girmezsin değil mi amcacığım?
Bey..
Ne var be!
Şey
Ne?
Yok bey… Yok.
Anladık işte. Yardım edeceğiz diyoruz ya.
Masadaki ile ayaktaki bakıştılar…
Özel kalem ihtiyarı kolundan tutup yan odaya götürdü. Koltuğuna oturup gerindi. Masada kalem aramakla vakit geçirip sordu:
Hanen kaç kişi
Böyle giderse tek kişi kalacak ağam, dedi
Kalemi bulup;
O zaman bir, dedi
Söyle bakalım evin nerede adın soyadın ne?
İhtiyar;
Yahu ağam ben kömür istemiyorum. Araba lazım.
Bira kahkaha patlatan özel kalem:
Yahu ihtiyar, bu yaşta ne yapacaksın arabayı, Sana kömür yetmez mi? Yoksa dağdan vazgeçmedin de odunu arabayla mı taşıyacaksın? 1 ton kömür 2 koli de erzağa bağlayalım bu işi he?
Kızım var dışarıda, yaralı, her yanı kırık, ölüyor…
Dışarıda yaralın varsa kömürün sırası mı be adam?
Yok ağam,  araba…
Hay arabana sıçayım senin. Kızın ölüyor sen de gelmiş araba derdindesin.  Alt kata in sağdan ikinci odaya gir beni Yasin Bey gönderdi de, durumu anlat. Cankurtaranı arasın da gelip alsınlar kızın nerede ölüyorsa. Araba maraba da yok, kömürle erzağa şükret aç herif.
İhtiyarın yüzü düştü, başını eğdi, alacak oldu. Ağzını doldurdu. Gözlerini, masanın altından uzanan özel kalemin parlak iskarpinlerinden alıp kendi çamurlu, üstelik astarsız karalastiklerine çevirince, derdini anlatamayacağını, çiğnendiği o iskarpinlerin altından çıkamayacağını anladı, döndü. Tam çıkarken, Özel Kalemin özel telefonunun çaldığını duydu ama yine de hızla söyleneni yaptı.
Memur telefona sarıldı;
Acil bir cankurtaran… Ölüyor… Yetişin… Yeni belediye binasından. Yok belediyede değil. Belediyemizde böyle şeyler olmaz bilirsiniz.  Belediyenin önünde. Ağır yaralı bir kız varmış diyorlar. Ölmek üzereymiş diyorlar. Evet belediye binası.  Hayır hayır yeni olan, evet evet orası.
Memur bu sırada telefonu bir eliyle kapatıp ihtiyara döndü;
Geliyorlar,dedi. Ardından telefonla konuşmaya devam etti:
Bitti evet. Yok canım yahu, taşınma işlemleri daha devam ediyor. Evet. Başkan bey önceden gelmek istedi. Yok daha açılışı yapmadık nasipse bir iki haftaya….
İhtiyar adam memura itimat edip kızının yanına gitme mecburiyeti duydu… Arabaya yaklaştığında şoför elinde sigara ile kaputu açmış arabayı onarmaya çalışıyordu. Kızına yöneldi. Bir an kızının gençliğini fark etti, önce karısını hatırladı sonra kendi gençliği aklına geldi. Şimdi de askerlik çağlarını düşünüyordu. En deli çağlarında gözünü karartıp askerde dövdüğü o subay aklına geldi. Böyle bir durumda, o subayın kafasının içinde de ne işi vardı. Herhalde yediği istikamet yüzündendi. Nöbette sigara içmişti de, nöbetçi subay onu yakalayınca istikamet verip söylenmişti. Aslında istikamet demek, disiplin kanunu işletmemek demekti. Ancak ağrına giden, sürünmek değil subayın emir kipleriydi. Sonra birden iskarpinler, hatta astarlısı lüks sayılan kendi kara lastikleri aklına geldi. Ama belediye memurları karşısında neden çiğim çiğim çiğnendiğine dair hiç kafa yormadı.
Arabaya girdi, kızına seslendi;
Neşe’m. Geldim kızım…
Neşe’m, kızım, şimdi cankurtaran gelir. İyisin değil mi? Bak belediyeden kömürle erzak da yazdılar bize artık. Odun için dağa da çıkmazsın artık. Kömür de geldi miydi elimizdekiler yeter.
Hırıltılı bir tonla sevince karşılık verdi kızcağız.
Kızının elini okşadı. Bir yokluk sezdi.
Neşe’nin kanayan gövdesine, kollarına, başına baktı. Yazmasıyla yüzünü sildi. Durdu. Kızının yüzü ap aktı. Yutkundu, dişlerini sıktı, başını eğdi. Göz yaşlarının düştüğü kanlı ellerine baktı.  Dışarı çıktı… Şoföre baktı,  şoför yok…
Ertesi sabah şehrin yerel gazeteleri şöyle yazıyordu;“Yirmili yaşlarında genç bir kadın, kimliği belirsiz kişilerce öldürülüp yeni belediye binasının önünde hurda bir araba içine bırakıldı.” Bir sonraki gün ise; “Kadın Cinayetlerine Son!” başlığı altında şehrin yerel kadın hareket örgütlerinin bu durumu protesto eden nümayiş fotoğrafları ve belediye başkanının bu hareketin haklılığını teslim eden ve desteğini belirten basın açıklaması.
1 note · View note
erayerdin · 4 years
Text
Alkol Bütün Kötülüklerin Anası Mıdır?
Bunu 2000 yıllarında ilköğretimde olanlar hatırlayacaktır. Televizyonda, devlet okulunda, yani ortalama bir insanın terbiye edilebileceği herhangi bir kanalda söylenen iki ifadeden biridir bu:
Eğitim şart.
Alkol bütün kötülüklerin anasıdır.
Kimilerimiz büyüyünce pek çok diğer sözlerle beraber bunun da propaganda olduğunun farkına varmıştır sanırım. Eğitim kurumları aynı zamanda devlet/hükümet propagandalarının yapıldığı yerdir. Bunların bir ölçüye kadar yapılmasına göz yumabilecek olsak da eğitimde “propoganda” ve “yetkinlik” ölçütlerini bir teraziye koysak yetkinliğin propagandaya ağır gelmesini bekleriz çünkü eğitimin birincil amacı bireylere yetkinlik kazandırmaktır. İlköğretim eğitiminde okuma-yazma öğretmek, basit bir matematik yetkinliği kazandırmak, farklı bir dil öğretmek, bireyin bulunduğu coğrafyaya dair bilgi vermek, içinde bulunduğu evrenin nasıl işlediğine dair temel bir bilgi vermek gibi yetkinlikler propagandaya göre ağır basmalıdır her zaman. Propaganda kısmında ülke bütünlüğünün gerekliliği, ülke sevgisi ve bilincinin aşılanması gereklidir, toplumun birçoğunun buna karşıt davranacağı zaten beklenmeyecektir.
Ama bazı konular kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Örneğin bu konulardan biri de dindir. Din, kişiden kişiye hem kuramsal hem uygulamalı olarak farklılıklar göstermektedir. Bazıları İslam dinine inandığını söylese de İslam dini uygulamalarını göstermeyebilir. Namazlarını aksatabilir, belki hiç kılmaz. Cuma namazlarına katılmayabilir. Bayram namazına katılmayabilir. Ama buna rağmen birisi çocuğunu bir Kuran kursuna gönderebilir. Bunlar uygulamadaki farklılıklardır. Kuramda da farklılıklar görünebilir. Kimi birey için zekat vermede zenginlik ölçütü farklıdır. Kimi faizi caiz görür. Kimi kadınların çocuklarına edeceği bedduanın tutmayacağını ya da geç tutacağını, çünkü kadınların doğaları gereği merhametli olmasından dolayı çocuğa bedduanın gücü olmadığını düşünür. Kimine göre oruçluyken diş fırçalanabilir, gargara yapılabilir, kimine göre yapılmaması iyidir. Bunlar kadar bir okyanus kuramsal farklılık kişiden kişiye değişiklik gösterebilir.
2000′lerde özellikle Anadolu’daki küçük şehirlerde Fethullah destekli özellikle propaganda kefesi ağır gelen bir eğitim sistemi benimsenmişti. Bunlardan bazıları aptalcaydı bile. Örneğin, hatırlarım, ilköğretimdeki bir öğretmenimiz beynimizin yüzde 10′unu kullanabildiğimizi söylüyordu. Buraya kadar bir sorun yok, ancak sorun şurada: Aynı öğretmenimiz beynimizin yüzde 100′ünü kullanmamız durumunda bakışlarımızla demiri eritebileceğimizi, havada uçarak süzülebileceğimizi, etraftaki cisimleri bakışlarımızla hareket ettirebileceğimizi* söylüyordu. Buna ben de dahil olmak üzere dünyası küçük olan bir şehir olan çocuklar inanıyorduk ve öğretmen gibi bir otoriteden gelmesinden dolayı sınama ihtiyacı hissetmiyorduk tabi. Ancak akıl sahibi bir insan büyüyünce bu tarz aptalca ifadeleri hatırladıkça ilköğretim öğretmenlerine şüphe duymaz mı? Aynen öyle. İlköğretim ve lise öğretmenleri muhtemelen en çok şüpheyle yaklaştığım meslek dallarıdır.
Bu propagandaların bazıları komünist karşıtı propagandalardır. Ben kendimi komünist olarak tanımlamam ancak bu propagandalardan bazıları çok aptalcadır, açıkça safsatadır. Örneğin ilköğretimin sonlarında ve lisenin başlarında pek çok hocamdan Türkiye’nin yeryüzü yapısının engebeli olduğu, dolayısıyla tren yolu ve trenle ulaşıma elverişli olmadığı propagandasını yemiştik. Hadi fen ve sosyal hocalarının bunları söylemesi için yeteri kadar sebebi vardır ancak neden aynı şeyi din ve beden öğretmenlerim tekrarlamıştı, hala anlam verememekteyim. Her şey bir yana, İzmir’in Şirinyer-Kemer hattında dağın yarılıp ve hatta Atatürk yüzü şeklinde şekillendirilmesi, Bolu tüneli gibi yapılar gösteriyor ki yeterince yetkin yabancı bir araya gelince yeryüzü engel tanımıyor.
Bugün özellikle Youtube tarikatlarının devraldığını gördüğüm diğer bir safsata propaganda da, muhtemelen çoğumuz hayatımızda bir kere duymuştur, dünyanın güneşe tam ayarlı bir mesafede bulunduğu, bir santim yakın olsa yanıp kül olacağımız ve bir santim uzak olsa donacağımıza dair propagandadır. Bunu lisede bir öğretmenimin demesi üzerine kalkıp sınıfta zıpladığımı hatırlıyorum.
“Evladım, ne yapıyorsun sen?”
“Güneşe bir santim yaklaşıyorum hocam. Bende hala bir yanma hissi yok.”
Böyle saçma sapan şeylere maruz kalınca ve birey, büyüdükçe yediği propagandaların çevresiyle çelişki içerisinde olduğunu görünce ister istemez toplumun dinamiklerine karşı bir şüphe ile büyüyor. Nitekim bunlardan biri de “Alkol bütün kötülüklerin anasıdır.” sözüdür. Gerçekten de dünyada gerçekleşen bütün kötülükler alkol sonucunda mı gerçekleşmektedir? Bir eylemin/olgunun bütün kötülüklerin anası olduğunu söylemek, dünyadaki bütün kötülüklerin bu eylemden/olgudan çıktığını söylemek demektir çünkü.
Bu konuyu soruştururken bütünden parçaya gitmek isterim ve şu sorudan yola çıkmak kanımca daha doğru olacaktır: Bir hükümet nden alkole ulaşımı engellemek/kısıtlamak isteyecektir? Aklıma birkaç cevap gelmekte bile:
Alkol sağlığa zararlıdır.
Sarhoş insanların sevişme potansiyeli daha yüksektir.
Sarhoş birinin suç işleme potansiyeli daha yüksektir.
Sarhoş birinin araba sürerken kaza yapma potansiyeli daha yüksektir.
Bunların herbirine değinmek isterim.
Akol sağlığa zararlıdır
Bu yadsınamaz çünkü alkol insan beynine karışır, dolayısıyla (i) çevresine dair bilincini değiştirir/düşürür ve (ii) bağımlılık yapabilir.
Peki 2000′ler ve öncesindeki kafirun döneminde ülkedeki alkol tüketimine dair bir araştırmanın sonucu olarak mı alkol erişimi engellenmiş/kısıtlanmıştır? Kafirun döneminde Türkiye’nin büyük bir kısmı alkol bağımlılığından kırılmakta mıydı? Buna dair bir istatistiksel çalışmanın, bir raporun sonucu mu bu kanun çıkartılmıştır?
Eğer öyle değilse, yani bunun öncesinde alkolün gerçekten de sorun olduğuna ilişkin istatistiksel bir rapor yoksa neden yapılmış olabilir? Bu soğuk bir ülke olan Rusya’nın durup dururken orman yangınları için özel bir kanun çıkarmasına benzer ya da Türkiye’de hiç de tüketilmiyorken yiyecek olarak böcek tüketimine dair düzenleme oluşturmaya benzer, değil mi?
Sarhoş insanların sevişme potansiyeli daha yüksektir
Bunu anlamamaktayım. İki bekar insanın birbiri ile sevişmesindeki sorun nedir? Sevişince kamu düzeni mi bozulmaktadır? Özellikle İslam çerçevesinde kafir ve alkolik olarak anılan ülkelerin sosyal yaşamı ve bütünlüğü alkol sebebiyle bozulmuş mudur? Böyle bir rapor veya örnek mi vardır? Aksine bu kafir ülkelerin ekonomisi Türkiye’den kat be kat yüksektir, görünüşe göre dünyada alkol alıp sevişen bekarlar ülkenin bütünlüğünü ve kamu düzenini tehdit etmemektedir.
Bir insan kimle sevişebilir? Okurların arasında mutlaka anamız-bacımız argümanını sunacak insanlar vardır. Endişe etmesinler, ben de görece muhafazakar bir insanım ancak şöyle de bir şey var: Her kız/kadın zaten birilerinin anası ya da bacısı. Bu mantığa göre biriyle sevişmek için kafir ülkelere cihat yapıp ordan düşman kızlar mı ele geçirmemiz gerekir?
Bu içinde mutlaka eşimizin de bulunduğu anamız-bacımız argümanını biraz daha parçalara ayırmak isterim. Aranızda, sizi de anlıyorum, kimi okurlar eşinin alkollü bir ortamda bulunarak onu aldatabileceğini düşünecektir. Peki sorarım o zaman: 2000′lerdeki kafirun döneminde aldatma oranlarıyla bugünkü arasında gözle görülür bir azalış var mıdır? Aksine ben artış dahi görmekteyim. O halde alkole getirilen engelleme veya kısıtlama sonucu istenilen sonuç elde edilememiş demektir, yani aslında aldatmaların sebebi alkol değildir.
Bir de yine bu kafirun döneminin sonlarında “içki içip karısına dayak atan koca” profili çok yaygın bir profildi. İçkinin engellenmesi/kısıtlanması sonucu kadına şiddette önemli bir azalış gözlemlenebildi mi? Aksine, bugün kadına şiddet hiç olmadığı kadar fazla. Belki de sebebi içki değildi.
Bizim vazgeçilmezimiz olan anamız-bacımız argümanının ana figürleri olan anamıza ve bacımıza değinelim. Hadi, ben de akıl çerçevesinde bir ölçüye kadar muhafazakar bir insan olarak görürüm kendimi. Ama iki sevişmek isteyen insan varsa hangimiz tutabilecek onları? Yani, demek istediğim, senden benden habersiz oluyorsa o iş, n’apcaz Me’met? Öte yandan önceden de dediğim gibi: Sadece düşmanımızla mı halvet olabiliriz? Sınır bu mudur? Cihat etmem mi gerekir?
Evet, doğrudur, nasıl denk getireceklerini tam anlayamasam da, alkol alan insanlar sevişebilirler, ama bunda pratik anlamda ne zarar vardır?
Sarhoş birinin suç işleme potansiyeli daha yüksektir
Ben mesela bu suçların ne olduğunu merak etmekteyim. Sahi ya, hangi suçlardır bunlar? Mesela kafirun dönemi sonunda yapılmış istatistiki bir rapor var mıdır? Bugün önemli derecede bir azalış gözlemlenmiş midir bu suçlarda? “Önemli derecede” diyorum çünkü eğer alkolün işlettiği suçlarda %1-%2 azalış yaşandıysa o zaman bu suçların birincil sebebi alkol gibi durmamakta.
Öte yandan ben size birkaç suç örneği vermek isterim. Mesela hırsızlık. Söyleyin bakalım, biri hırsızlık yaparken sarhoşsa daha mı başarılı olacaktır? Ya da bir dolandırıcı. Sizi Levent Kırca kıvamında bir dolandırıcı arayıp “Kar’şim bak şimdi senin adını FETÖ’de gördüm savcuyum diyo’m annamıyo’n mu?” dese inanır mısınız? Mesela yolsuzluk yapacak biri bugün alkol alsa daha mı başarılı olacaktır? 15 Temmuz darbe girişimi, 80 darbesi ya da 60 darbesi sarhoş askeri personel tarafından mı gerçekleştirilmiştir? Bakın, bunlar kamu düzenini ciddi derecede alt-üst eden birtakım suçlara örnektir ve hepsinde, ama hepsinde, sarhoş olmak lehinize olmayacaktır. Dolayısıyla kanımca gerçekten zarar verecek suçları işlemek için sarhoş olmak yerine hiç olmadığımız kadar ayık olmamız gerekir.
Sarhoş birinin araba sürerken kaza yapma potansiyeli daha yüksektir
Belki de alkolün kısıtlanması veya engellenmesini savunacak bir bireyin gelebileceği en haklı düzey budur. Evet, içkiliyken araba kullanmak kaçınılmaz olarak kazalara sebep olur.
Neyse ki artık kafirun döneminde değiliz. İçki bize olabildiğince uzakta. Bugün içkiliyken kaza yapmak yerine bayram trafiğinde kaza yapıyoruz. Evet! Bayram trafiği kazası ülkemizin büyük sorunlarından biri. Şimdi, alkol sebebiyle yaşanan kazalar sebebiyle akole erişimi engellemek/kısıtlamak ile bayram kazaları sebebiyle bayramları yasaklamak arasındaki fark tam olarak nedir?
Öte yandan bazı okurlar haksızlık ettiğimi düşüneceklerdir. Doğrudur, ancak benim demek istediğim metodolojinin yanlış olduğuydu. Hadi, 5 haneli dolu maaşlar verdiğimiz milletvekillerinin işini şu göğsü kıllı Eray abiniz yapsın, alın size çözüm:
Alkol satış izni olan eğlence mekanları taksi ve vale hizmetleri sağlamakla yükümlü olsunlar. Bu hizmeti başka bir şirketten outsource da edebilirler tabi. Bu mekanlar mekan çıkışında promil ölçümü yapmakla mükellef olsunlar, belirli bir promil üstünde kişiler taksilere yönlendirilsin. Özel araçları da vale aracılığıyla bir otoparka çekilsin. “İyi de her yer bunu sağlayamaz Eray abi.” derseniz de kapitalizmin bir uyum sistemi olduğunu hatırlatmak isterim. Uyum sağlayamayan yok olur, ben bunda bir sorun görmüyorum. Alın size abinizin kıllı göğsünden bir çözüm. Bu şekilde yorganı yakmamış olduk.
Sonuç Olarak
Yukarıda sunduğum alkolün engellenmesine veya kısıtlanmasına yönelik sebepler aslında oldukça zeminsiz ve kanımca bunun sebebi zaten yukarıdakilere önlem almak amaçlı değildir ki zaten sunduğum üzere bu tür kanunlar araştırmalar, raporlar ve istatistikler sonucu oluşturulmamıştır. Bu kanunların temel amacı zamanında Amerikan destekli Fethullahçı dini bir ideolojiyi sağlamaktı, hepsi bu. Biliyorum, “faşistçe” desem Bayülgenimsi bir tavır olacak, kaldı ki bu sözcüğü kullanmayı hiç sevmem. Ama dilbilim eğitimi almış bir insan olarak şu sözcüğü tanımlamaya yetkinliğim olduğunu hatırlatmak isterim. Nedir faşizm?
Verilerle desteklenmiş hiçbir araştırma veya rapor olmaksızın özellikle bir grup insana karşı olarak kanun, kural, yönerge ve yönetmelik çıkarma eğilimine faşizm denir.
Alkol alımının kötülüklerine dair araştırma ve rapor var mıdır, yoktur. Türkiye’de evinde içki bulundurmak isteyen, bağımlılık oluşturmayacak şekilde sadece sosyalleşme amaçlı olarak içki içen insanlar var mıdır, vardır. Bu kanunlar, yönergeler, kurallar veya yönetmelikler özellikle bu insanların yaşamlarını mı hedef almaktadır, evet. Dolayısıyla yapılan şey faşizmdir. QED.
Ortadan FETÖ kaldırılsa bile sadece dini sebepleri sunmak bile yersiz olacaktır. Türkiye’de farklı dinlere veya inanışlara mensup ya da benim gibi inançsız olan insanlar mevcuttur. Buna karşı “Türkiye’nin %99′u inançlıdır.” derseniz size bir örnek vermek isterim: Ben 14 yaşımdan beri inançsız bir insanım. Ama 24 yaşımda yeni kimliğimi alırken memur bana kağıt uzattığında “Dini” kısmını gördüğümde benim bir dinim yok diye sildirdim. Yani o istatistiğe göre 10 yıl beni de müslümanlar arasında saydınız. Aklınızda bulunsun diye söylüyorum, o istatistiklere fazla güvenmeyin.
Özetle benim için bir bira da siz için. Ara sıra gevşemenin kimseye bir zararı yok, değil mi?
0 notes
plutonakacicam · 7 years
Note
Yüzyüzeyken Konuşuruz - Adam Yüzyüzeyken Konuşuruz - Ne Farkeder Kaan Boşnak - Uzatma N'olursun 2 Kaan Boşnak - Düşünme Hiç Ozbi & Gülce Duru - Aysel Şenceylik feat Vera - Salonda Dolu Kadehi Ters Tut - Anamız Babamız Yok Deriz Dolu Kadehi Ters Tut - Aldattın Mı? Dolu Kadehi Ters Tut - Yapma N'olursun Barış Kocatürk - Sararmış Kâğıt Onur Can Özcan - Çilingir Yandığı Kadar - Bana Gelmez Biz - İçinden Gelen Can Kazaz - Kırlangıçlar Gibi Öfkeli Kalabalık - Sarhoş Öfkeli Kalabalık - Umumi
çoğunu dinliyor olsam da duymadıklarım da var. yeni şarkılar ararken ilaç gibi geldi valla cnejdnksdn çok teşekkür ederiiim
3 notes · View notes
cann67-love · 5 years
Link
Anamız Var 2,Komedi,Yerli Film İzle,Bedava Film İzle,Ful Film İzle, Online Film İzle, Türk filmi, Türk filmi izle,
0 notes
haberbestcom · 5 years
Link
via Haberbest
0 notes
listeliyi · 8 years
Link
via Şok: belə iyrənc ana olmamışdı - FOTO +18 http://ift.tt/eA8V8J 2 il əvvəl Avstraliyanı dəhşətə gətirmiş insanın məhkəməsi başlanıb. Bu şəxs 48 yaşlı Betti Kolt və ya yerli medianın "Xanım iyrənc Kolt" adlandırdığı cinayətkardır. 15 yaşlı oğlu ilə cinsi əlaqədə olan, onunla ər-arvad həyatı yaşayan Kolt sonradan kiçik oğlunu da yatağına salmışdı. Bu zinadan doğulan qüsurlu, şikəst yeddi övladını isə B.Kolt amansızlıqla öldürərək həyətində basdırmışdı. Wsemir.com Daily Mail-ə istinadən bildirir ki, 48 yaşlı qadının məhkəməsi Moss Veyl şəhərində başlanıb. "Xanım iyrənc Kolt"a qarşı irəli sürülən 124 ittiham arasında onun qonşusunun oğullarını - 16 yaşlı Bobbi və 15 yaşlı Billini tovlayaraq yoldan çıxarmaq, yatağa salmaq cəhdləri də var. Betti Kolt 2012-ci ildə yaşadığı Yeni Cənubi Uelsdə həbs olunmuşdu. Polis Koltun həyətində 7 uşaq cəsədinin qalıqlarını aşkarlamışdı. 5 uşaq isə evdə idi və onların istisnasız olaraq hamısında anadangəlmə ağır deformasiyalar, xəstəliklər, əlillik və şikəstlik vardı. Bu uşaqlar Bettinin oğlu, habelə qardaşı və atası ilə cinsi əlaqələrindən doğulmuşdular. Qadın polisdə verdiyi ifadəsində söyləmişdi ki, 7 övladını onlardan "zəhləsi getdiyi üçün öldürüb": "12 uşağım qalmışdı. Onları da öldürəcəkdim. Şikəstlər, ağılsızlar nəyimə gərək?!" Bettinin əməllərindən qızı Reylin xəbərdar olsa da o, polisə şikayətlənməmişdi. Hakim Meri Rayan deyir: "Sözün açığı, belə iyrənc əməllər törətməkdə suçlanan ana ilə ilk dəfə qarşılaşıram. İstintaq materiallarına görə, Betti qızı Reylini ölümlə təhdid edib və polisə xəbər verəcəyi təqdirdə onun "sonunun çatacağını" söyləyib. Bu, onun etirafıdır və məhkəmə zamanı məsələyə aydınlıq gətiriləcək". Polisdən verilən məlumata görə, Betii Kolt iki qızı və 3 oğlunu da öz aralarında cinsi əlaqələrə girməyə vadar edibmiş. 10 yaşlı Rut və 8 yaşlı Nadyanın dediyinə görə, qardaşları - 13 yaşlı Karl, 15 yaşlı Ced və 16 yaşlı Albert iki ildən bəri onları sürəkli zorlayırlar. "Anamız qardaşlarımızla cinsi əlaqədə olur və bizə də bunun normal olduğunu dedi", - Rut deyib. Rutun atası onun babası Cozef, Nadyanın atası isə dayısı Semdir. Polisdən verilən məlumatda vurğulanır ki, Betti Koltun qətlə yetirdiyi 7 və sağ olan 5 uşağının genetik testləri onlarda homoziqotluq aşkarlayıb. Bu isə uşaqların zinadan doğulduğunu sübut edir. Betti Kolt və ailəsi şəhərdən 30 km aralıda, fermaların və tövlələrin arasındakı ərazidə yaşayırdılar. "Ev" iki çirkli, kiçik treyler, iki tövlə və çadırlardan ibarətdi. Betti və oğulları treylerdə, qızlar isə çirkli çadırlarda yaşayırdılar. "Uşaqların hamısı çirkli, həftələrlə yuyunmamış vəziyyətdə idilər. Əyinlərində cırıq paltarlar olan uşaqların hamısının ayaqlarında göbələk infeksiyaları vardı", - polis zabiti söyləyib.
0 notes
yeniyeniseyler · 4 years
Text
TV'de Bu Akşam (15 Haziran 2020 Salı - Prime-Time Yayın Akışı)
TV’de Bu Akşam (15 Haziran 2020 Salı – Prime-Time Yayın Akışı)
Ana akım televizyon kanallarının (TRT 1, Star, SHOW, atv, Kanal D, FOX, TV8)  günlük prime-time yayın akışlarını bu başlığımızda bulabilirsiniz.
  TRT 1 20:00 Yerli Sinema / Bizim Köyün Şarkısı 22:25 Yabancı Sinema / The Godfather Part 2 – Baba 2 02:10 Yerli Dizi / Aslan Ailem (Tekrar)
  Star 20:00 Yerli Sinema / Bıçkın 21:45 Yerli Sinema / Ketenpere 00:00 Yerli Dizi / Aramızda Kalsın (Tekrar) 0…
View On WordPress
0 notes
Text
Duayi hak eden kadinlar
Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki : "Geceleyin kalkip ibadet eden, kocasini da uyandiran, uyanmazsa yüzüne su serperek uyandiran ( uykusunu kaciran ) kadina Allah rahmet etsin.." ( Ebu Davud )
Annelik, Kadinlik ve Eş'lik bir sanattir. Müslümanlar bu sanatkarlari yetistirecek imkanlari hazirlamak zorundadirlar. Su gercek bilinirse mesele daha da kolaylasir : Annelik, Kadinlik ve Eşlik sabır ilmikleriyle örülüdür. Ayni zamanda bu vazifelerimizi basarmanin basamagidir.
Bizim kadinlarla 4 türlü bagimiz var. Bu dört bag evrenseldir: 1- Anamız 2- Kız Kardesimiz 3- Kızımız 4- Eşimiz
Eşimin iyiliği benim iyiliğim, benim iyiliğimde eşimin iyiliğidir. Anam, Kız Kardeşim ve Kızımla benim aramda asla Problem olmaz. Bu prensiple hareket edildiğinde erkek ile kadın arasında hiçbir anormallik olmaz. Annemize, eşimize, kız kardeşimize ve kızımıza saygıların ve sevgilerin en ulvisini besleriz değil mi ?
Peygamber Efendimiz (sav) sahabelerine (dolayısıyla ümmetinin erkeklerine): "En hayırlı kadın ile evlenin" buyuruyor.
Sahabe soruyor: 'Ey Allahın Resulü! Hangi kadın hayırlıdır ?'
Efendimiz (sav) : 'Kocası baktığı zaman ona huzur veren, (Islama muhalif olmayan) emirlerine itaat eden kadındır.' buyurdular.
Konumuzun başında zikrettiğimiz Hadiste Peygamberimizin duasına mazhar olan kadın :
- Erkeğinin eşi, yuvasının güneşidir. - İzzeti iffetindendir. - Şerefi zevcelikte, zevceliğinin şerefi annelikte dir. - Yuvayı yaşatır. - Erkeği yuvaya, aileye bağlayan bağdır. - Eve nizamı, intizamı ve ahengi verendir. - huzuru evinde bulur. - Güzel idareli olursa bulunmaz bir hazine olur.
Neslin devamında ve faziletli yaşamasında kadının rolü erkekten fazladır. Çünkü kızıda erkeğide doğuran kadındır. Her ikisinide yetiştiren kadındır. Kadın ana ve eş olarak mübarek ve fazilet sahibidir. Bu özelliklere sahip olan her kadın baş tacı edilmeye layıktır. Resulullahın duasına mazhar olanlarda bu kadınlardır, Allah (c.c.) kendilerinden razı olsun...
0 notes
listeliyi · 8 years
Link
via “Məni Hacıbala Abutalıbov saxlayır” deyən Elviranı və bara qaçan arvadını qana boyadı http://ift.tt/eA8V8J Bakıda sevdiyi qadını qanına qəltan edən şəxs məhkəmədə şok açıqlamalar verib O, iki uşağının anası olan arvadının rəfiqəsi tərəfindən yoldan çıxarıldığını, barlarda, kafelərdə işləməyə başladığını deyib. Nə olursa olsun sevdiyi qadını bağışlamağa hazır olduğunu deyən 36 yaşlı Zahid Əliyev 8 illik həyat yoldaşından sonuncu dəfə rədd cavabı alanda intiqamı ağır olub. O, sevdiyi qadına və onun rəfiqəsinə çoxsaylı bıçaq zərbələri endirib. Bu dəhşətli hadisə 8 yaşlı uşaqlarının gözü qarşısında baş verib. Bakı Ağır Cinayətlər Məhkəməsində Əliyev Zahid Zaur oğlunun cinayət işi üzrə məhkəmə prosesi keçirilib. Prosesdə prokuror ittiham aktını elan edib. İttihama görə, Zahid Əliyevin arvadı Əfsanə Rəsulova ondan boşanmaq üçün məhkəməyə müraciət edib. Ancaq Z.Əliyev onun bu istəyinə qarşı çıxıb. Ə.Rəsulova ərinə onunla yaşamaq istəmədiyini, həyatında başqasının olduğunu deyib və evi tərk edib. Bu zaman oğlanlarını da özü ilə aparıb. İttihamda qeyd edilir ki, Zahid Əliyev arvadını evə qayıtmağa razı salmaq üçün onun rəfiqəsi Elvira Əlizadənin evinə gedib. Zahid 8 illik arvadına evə qayıtmağı təklif etsə də “yox” cavabı alıb. Bu zaman mətbəxdən götürdüyü bıçaqla əvvəlcə Əfsanə Rəsulovaya, daha sonra Elvira Əlizadəyə bıçaq zərbələri endirib. Oğlu Yisifi də götürərək evdən qaçıb. Məhkəmə prosesində Zahid Əliyev sərbəst ifadə verib. O, özünü qismən təqsirli bilərək deyib ki, arvadını öldürmək niyyəti olmayıb. Sadəcə olaraq onu qorxutmaq istəyib. “Öldür məni, sonra gec olacaq” O, ifadəsinin əvvəlində işin düzgün araşdırılımasını məhkəməyə sədrlik edən Samir Əliyevdən xahiş edib: “Mən Azərbaycan kişisi kimi, vətəndaş kimi xahiş edirəm. Bu işi düzgün araşdırın. Özümü qismən təqsirli bilirəm. Nə mənə, nə də Əfsanəyə inanın. Telefon danışıqları, yazışmalar var. Onlar çıxarılsın. İşə ədalətli şəkildə baxılsın”. Zahid Əliyev həyat yoldaşını çox sevdiyini, indi də onun üçün hər şeyi edə biləcəyini söyləyib: “Əfsanə salonda işləyirdi. Bizim 2 uşağımız var. O, bilir ki, mən onu necə istəmişəm. Mən onu qısqsnmışam, amma çox sevdiyimdəm. Özü mənə deyirdi ki, “öldür məni, sonra gec olacaq”. Deyirdi ki, “çox qısqanırsan. Gün verib işıq vermirsən”. Mən ona yalvarırdım ki, doğru yola gəlsin, ailəmizi dağıtmasın. Düzdür, yoldaşım azad yaşamağı sevirdi. Amma mən qəbul etmirdim”. “Tanımadığım adamlar balkonumuza baxırdı” O, məhkəmədə etiraf edib ki, arvadının başqa kişilərlə danışmasına görə münasibətləri korlanıb: “Bir gün Əfsanəyə zəng edəndə başqa bir oğlan telefonu açdı. Dəli olurdum. Artıq bezmişdim. Qonşular mənə deyirdi ki, yaxşı kişisən arvadını evdən buraxma. Tanımadığım adamlar balkonumuza baxırdı. Bizim balkondan başqa balkon yox idi? Yolda Əfasnə ilə gedəndə başqa kişilər baxırdı. Dəli olurdum axı. Deyirdim ki, Əfsanə, bu nə hərəkətdir? Sən baxmazsan, baxmazlar axı. Blokun ağzını güdməkdən bezmişdim. Sonra evdən çıxıb getdi. Onu axtarmadığım yer qalmadı. Əfsanənin gəzmədiyi yer qalmamışdı. Onu axtarmadığım yer yox idi. Getmədiyim baxıcı qalmadı ki, bu Əfsanə haradadır. Uşaqlar da məndən soruşurdu ki, anamız haradadır? Əfsanə uşaqlarla danışanda deyirdi ki, bir də gəlməyəcəm”. Zahid Əliyev narkoman və dəli olması ilə bağlı deyilənlərin doğru olmadığını söyləyib: “Deyirlər ki, dəlisən. Maştğaya getdim. Xəstəxanadan sənədim var. Dedilər narkomansan. Mən heç siqaret çəkmirəm. Gəlsinlər qanımı yoxlasınlar”. Evi tərk edən arvadını tapa bilməyən Zahid Əliyev bir müddət insanlardan qaçdığını, dağlarda yaşadığını deyib. O, bunun səbəbini insanların içinə çıxmağa utanması ilə izah edib. “Ölsə də gedib qəbrinin üstünə gül qoyacam” İki oğlunun olduğunu deyən Zahid Əliyev nə olursa olsun sevdiyi qadına qovuşacağına inadığını söyləyib: “O, mənim oğlanlarımın anasıdır. O, ölsə də gedib onun qəbrinin üstünə gül qoyacam. İndi də məni ondan heç kim ayıra bilməz. Çıxandan sonra övladlarıma da, ona da qovuşacam. Dünya-aləm gələ məni ondan ayıra bilməz. İstəyirəm ki, ədalətli hökm verəsiniz. Nə qədər yatıb çıxsam da qisasımı alacam. Siz də Azərbaycanlı kişisisiniz. Ədalətli hökm olmayacaqsa, mənə ömürlük verin. Verməsəniz, mən özümü öldürəcəm. Onsuz da Əfsanəsiz yaşamaq mənə ölümdür”. 8 illik həyat yoldaşının evdən ayrılmasının, ona xəyanət etməsinin günahkarı kimi ancaq Elvira Əlizadəni göstərən Z.Əliyev qisasını alacağını bildirib. İfadəsinin davamında Zahid Əliyev deyib ki, arvadını uzun müddət tapa bilmədiyi üçün Daxili İşlər Nazirliyinin İnsan Alverinə qarşı Mübarizə Baş İdarəsinə müraciət edib. “Məni Hacıbala Abutalıbov saxlayır” O, deyib ki, idarəyə müraciət edərək arvadı və onun rəfiqəsi Elvira Əlizadə barədə məlumat öyrənmək istəyib: “Orada mənə dedilər ki, Elvira “roza” kimi qeydiyyatdadır. Bu işin dalınca getdim. Bilirdim ki, Elviranın yanındadır. Elvira başqalarına deyib ki, onu Əli adında bir oğlan saxlayır. Əlinin qardaşı Orxan da Əfsanəni. Onu yoldan çıxaran Elviradır. Əfsanə Elviranın yanına gedəndən dəyişdi. Elvira ilə telefonda danışdım. Ona dedim ki, arvadımdan əl çəksin. Ailəmizi dağıtmasın. Mənə hədəq-qorxu gəldi. Telefonda mənə deyirdi ki, “məni Hacıbala Abutalıbov saxlayır. Sən mənə heç nə edə bilməzsən. Sənin başına oyun açacam”. Bütün bu deyilənlər telefon danışıqları araşdırılarsa, ortaya çıxar. Mən bilirdim ki, arvadım belə iş görməz. Əfsanə mənə telefonda demişdi ki, Elvira ona başqa kişi ilə münasibət qurmağı təklif etdiyi üçün dalaşaraq onun evindən çıxıb. Sonra bir də Elviraya zəng elədim ki, Əfsanə ilə danışım. Onu evə qayıtmağa razı salım. Telefonu Əli adına oğlan açdı. Onunla danışdım, yalvardım ki, oğlumu, arvadımı buraxsınlar, ailəmiz dağılmasın. Əli mənə dedi ki, “Əfsanə ilə danışaram. O, mənim sözümdən çıxmaz”. Bu söz mənə dəhşət təsir elədi ki, necə olur ə, arvad mənim, zaksımız var. Amma o , Əlinin sözü ilə oturub-durur? Ünvanı soruşdum, dedim gəlirəm ora. Taksiyə minib getdim”. “Qapını döydüm, Elvira lüt…” Elvira Əlizadənin yaşadığı mənzilə gedən Zahid Əliyev orada bir müddət arvadının gəlməsini gözləyib. Bu zaman üzrəində olan bıçağı da çıxararaq stolun üstünə qoyub: “Qapını döydüm, Elvira lüt, küçə qadını kimi qapını açdı. Əli adında da bir “paçan” oturub otaqda. Ağzında siqaret, əynində şortik. Başlayıb məndən danışır ki, “qaqaş, bilirsən necədir?”. Belə artist-artist söhbət edir. Adam iyrənirdi. Bir az danışdıq, dedim ki, söhbəti bitirək, mən ailəmi götürüb gedim. Bıçağı da çxıarıb stolun üstünə qoydum. Bir az keçdi Əfsanə evə gəldi. Oğlum Yusif də yanında idi. Mən öz ailəmi doğma qardaşıma qısqanan adam olmuşam. Bunu Əfsanə də yaxşı bilir. İçəri girəndə Əli ilə salamlaşıb, öpüşdü. Əlinin siqaretindən də birin yandırdı. Məni görüb dedi ki, “bunu kim çağırıb?. Dəli oldum, mən artıq Əfsanə üçün “bu” idim. Dedim, Əfsanə, bu nə danışıqdır, bu nə geyimdir. Cırılırdım onun bu hərəkətlərindən. Telefonunu əlindən aldım. Mesajları oxuyanda telefonu əlimdən alıb, tualetə qaçdı. İçəri girib telefondan nömrələri sildi. Elvira Əfsanəyə dedi ki, düzünü de, çıxıb getsin. Əfsanə tualetdən çıxanda dedim ki, gəl səninlə danışaq. Başqa bir otağa girəndə dedim ki, gəl çıxıb gedək. Əfsanə məndən boşanmaq istəyirdi. Amma mən məhkəmənin vaxtını 3 ay uzada bildim. Dedi ki, sənin acığına istədiyim adamla istədiyimi edəcəm. Otaqda onun qarşısında diz çökdüm. Dedim ki, əl çək bu yoldan, gedək evmizə. Mən səni qəbul edirəm dedim. Dedim mənə düzünü de. Sən ol Allahın bəndəsi, mən olum Allahın qulu. Mənə dedi ki, Orxanı sevir. Orxan buna deyib ki, keçmişi onu maraqlandırmır. Soruşdum ki, bəs bu münasibət Orxanla harda yarandı? Dedi elə burda. Bu sözlərdən sonra Əfsanəyə dedim ki, sənə iki dəqiqə vaxt verirəm. Qayıdaq evimizə. Dedi qayıtmasam nə edəcəksən? Mən onu öldürmək istəməmişəm. Özü də bilir ki, mən onu necə çox istəyirəm. Özümü öldürərəm, amma onu yox. Elvira indi Bakıdadır. Gəlsin danışsın. Necə olubsa, desin. Gedib o biri otaqdan bıçağı götürüb, gəldim. Öldürmək niyyəti ilə yox, qorxutmağa gəlirdim. Mən ona heç vaxt əl qaldırmamışam. Özü də bilir. Mən onu qorxutmaq istəyəndə Əli deyə qışqırdı. Əli arxadan gəlib boynumdan tutdu. Elvira da əlimdən tutub dartırdı. Bilmirdim ki, artıq Əfsanəni vurmuşam. Bir də gördüm ki, Əfsanənin köynəyi qan oldu. Bütün bədənim boşaldı. Allah ona lənət eləsin, bilir ki, onu necə çox sevirəm. Mən bıçağı özüm dartırdım. Elviraya bıçağın necə dəydiyini bilmirəm. Mənim sevdiyim qadını küçə qadını, bar qadını edən Elviradır. Əfsanənin anası da mənə demişdi ki, qanını sənə halal edirəm. Çıxanda zəng edib anasına dedim ki, Əfsanəni vurdum”. Məhkəmə prosesində zərərçəkmiş kimi tanınan Əfsanə Rəsulova da iştirak edib. Prosesdə zərərçəkmiş kimi ifadə verən Ə.Rəsulova ərindən boşanmaq istəməsinin səbəbi kimi dəfələrlə döyülməsini göstərib. “Dedim burdən qan iyi gəlir” “Qohumumun evində yaşayırdım. Zahid tez-tez həmin evə gəlib, bizi narahat edirid. Sonra Elvira ilə danışdım. Dedim ki, Zaur gəlib, qorxuram. Dedi ki, “gəl mənim yaınmda qal”. Boşanmağımıza bir ay qalmışdı. Uşaqlar da mənim yanımda qalacaqdı. Elvira da Əli ilə yaşayırdı. Sonra mən Elviranın yanından köçüb kirayədə yaşamağa başladım. Həmin gün də Elviragilə uşağın paltarını götürməyə gəlmişdim. Gedəndə gördüm ki, Zahid də oradadır. Gözləri qırmızı idi. Qorxdum. Dedim burdən qan iyi gəlir bunu bura kim çağırıb?. Dedi “qayıt evə”. Dedim yox. mətbəxdə idi. Ordan çıxıb əlində bıçaq o biri otağa girənə qədər arxamca vura-vura gəldi. Bütün bu olanları Yusif də görürdü. Mən yıxalandan sonra ayağıma da bıçaqla vurdu. Elvira əlinin içi kəsilə-kəsilə bıçağı əlindən aldı. Əvvəl də dəfələrlə məni döyüb. Xəstəxanada olanda da mənə hücum etdi. Zahid məni öldürmək istəyirdi”. Ə.Rəsulovanın bu dediklərin etiraz edən Z.Əliyev deyib ki, əgər onu öldürmək istəsəydi sərçə kimi boğazını üzərdi: “Bilirsən ki, səni çox sevirəm. Amma yadında saxla, gec də olsa burdan çıxacam. Əlidən, Orxandan bunun qisasını alacam. Başqasının arvadını yoldan çıxarmağın nə olduğunu onlara göstərəcəm”. Məhkəmənin növbəti iclasında digər şahidlər və zərərçəkmiş Elvira Əlizadə ifadə verəcək.
0 notes