Tumgik
#Ethem Sarısülük
anar-abasow · 11 months
Text
Kolay, kolay, kolay, kolay, kolay değildir
Kolay değil, kolay değil, kolay değildir
Bəlkə bilməyənlər vardır, Taksim Meydanı mahnısının hekayəsi var. 3 hissədən ibarət mahnıda “HAZİRAN DİRENİŞİ” zamanı həyatını itirən gənclərdən bəhs edilir. İlk bölümdə Ali İsmail Qorxmaz, ikinci bölümdə Ethem Sarısülük və son bölümdə Berkin Elvandan bəhs edilir.
6 notes · View notes
burakurnaz · 2 years
Text
yaşamayı sevmiyorum ama dinlemediğim çok şarkı var, bakmadığım çok fotoğraf var, sarılmadığım çok insan var, oynamadığım çok köpek var. ali ismail korkmaz'ın acısı var, berkin elvan var, ethem sarısülük var, soma'da ölen maden işçileri var. girmediğim çok deniz var, kokusunu hiç bilmediğim çiçekler, ağaçlar var. çok fazlalar. üstüne bir de hiç bilmediğim yüzlerce balık türü de var.
doyasıya efkarlanabilsem keşke. duygularımı geniş geniş, uzata uzata yaşayabilsem.
3 notes · View notes
dramatik-buluntular · 3 years
Photo
Tumblr media
Eve dönerken duvara yaslanmış bir baba gördüm Gözyaşlarını karşısına almış konuşuyordu:
Aklıma ilk gelen şey katil olduğumdu Ben katilim diye düşündüm Bizden kesilen bu vergilerle maaşı ödenen bir polis Benim oğlumu vuruyor Benim paramla benim oğlumu vuruyor
Oğlumu vuruyor Oğlumu vuruyor Oğlumu vuruyor Oğlumu vuruyor Oğlumu vuruyor Oğlumu vuruyor Oğlumu vuruyor
20 notes · View notes
Text
Tumblr media
"Başka yolu yok bu işin / Ya onların ellerinde cehenneme dönecek bütün dünya / Kan İrin / Ve açlık / Ve ölüm kol gezecek her yanda / Ya da biz / “Başka bir dünya” / “Kardeşçe paylaşacak bir dünya mümkün” diyerek / Ve el ele / Ve kol kola / Ve / omuz omuza vererek / Ve gerekirse eğer / Ve eğer gerekirse / Kanımızın son damlasına dek dövüşüp / Bu uğurda can vererek.."
24 notes · View notes
onderdenizcavuslar · 6 years
Video
undefined
tumblr
Üzerinizde bu milletin ahı var!
Vakıflarda, kuran kurslarında, öğrenci yurtlarında tecavüz ettiğiniz çocukların ahı var. Ensar'da tecavüze uğrayan çocukların, tarikat yurdunda yanarak ölen çocukların, Ceylan Önkol'un, Uğur Kurt'un, çocuklarının ısınması için saç kurutma makinesini açıp intihar eden Emine Akçay'ın ahı var, Soma'da ölen 302 canın ahı var. Ali İsmail Korkmaz'ın ahı var. Berkin Elvan’ın ahı var. Yandaşlara tesis için yakılan ormanlarda yanan kuşların, sincapların, ağaçların ahı var. Avukat olmak isteyen, barış dediği için Ankara’da katledilen 9 yaşındaki Veysel’in ahı var. Suruç'ta yanan, parçalanan gençlerin ahı var .Hacı Lokman Birlik'in ahı var. Eylül Cansın'ın ahı var. Kanserin son evresinde destek istediğinde cebine para sıkıştırdığınız ve sonra kanserden ölen Dilek Özçelik'in ahı var. Reyhanlı'da, Uludere'de ölenlerin ahı var! Hapsedilmiş, memleketinden, mesleğinden edilmiş gazetecilerin ahı var. Tahir Elçi'nin ahı var! Taybet Ana'nın ahı var. Nuh Köklü'nün, Metin Lokumcu'nun ahı var. Sırf muhalif diye üniversitelerinden sürülen, bölümlerinden ihraç edilen akademisyenlerin ahı var. Ethem Sarısülük'ün, Abdullah Cömert'in, Ahmet Atakan'ın, Mehmet Ayvalıtaş'ın, Medeni Yıldırım'ın, Hasan Ferit Gedik'in ahı var. Atanamadığı için intihar eden, öldüğünde cebinden 6 tl çıkan 27 yaşındaki öğretmenin ahı var. Özgecan Aslan’ın ahı var. Benim oğlum yüzme bilmez diyen ananın ahı var. Ananı da al git dediğiniz çiftçinin ahı var. 40 puanla AKP'li olduğu için atadıklarınız yüzünden atanamadığından intihar eden Merve Çavdar'ın ahı var. İftiralarla tutuklanan bunu kendine yediremeyen “karanlığa bir nebze ışık olmak” istiyorum diyerek intihar eden Yarbay Ali Tatar’ın ahı var. Ergenekon’un kasası denilen, kanserin son raddesinde olduğu halde tahliye edilmeyen, öldüğünde parası olmadığı için cenazesini belediyenin kaldırdığı Kuddusi Okkır’ın ahı var. Hayatını antep fıstığı satarak sürdüren, tablasına zabıta tarafından el konulan ve intihar eden 61 yaşındaki Cemil Akkuş’un var. İftiralarla ordudan atılan ve onuruna yediremeyip intihar eden Üsteğmen Nazlıgül Daştanoğlu’nun ahı var. Bir sabah evi basılan ve kendisine iftira atılan cüzzam savaşçısı, kendini çocukların okumasına adayan Türkan Saylan’ın ahı var. Sizin üzerinizde bu ülkeyi kuran iki ayyaş dediğiniz Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün ahı var!
335 notes · View notes
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Sabah 7 hiç olmasa, biz o haberi hiç almasak...
2 notes · View notes
gazetelinkmedya · 5 years
Text
Gezi şehitleri, Ethem Sarısülük'ün vurulduğu yerde anıldı
Gezi şehitleri, Ethem Sarısülük’ün vurulduğu yerde anıldı
Gezi şehitleri, Ethem Sarısülük’ün vurulduğu yerde anıldı
Ethem Sarısülük katledilişinin yıl dönümünde Ankara Güvenpark’ta, vurulduğu yerde anıldı
Gezi’nin 6’ıncı yıl dönümünde olaylarda hayatını kaybeden gençler, Ethem Sarısülük’ün katledildiği Ankara Güvenpark’ta anıldı. Sarısülük’ün vurulduğu yere karanfiller bırakıldı.
Anmaya birçok sivil toplum örgütü katıldı.
Basın açıklamasını…
View On WordPress
0 notes
veganlogicdinamo · 2 years
Text
YALANLAR, GERÇEKLER VE NEFRET SİYASETİ
Konuşmasının bir yerinde duyanı öfke ile utanç hislerinin birbirine karıştığı bir ruh haline sokacak cümleler de kurdu Erdoğan:
“Bedel ödedik, çile çektik. Daima dik durduk. Tüm kirli senaryolara kavga ve nefret siyasetini körükleyenlere rağmen bir ferdimizin bile burnunun kanamasına izin vermedik.”
Gezi Direnişi’ni düşünürsek…
Protestolara destek amacıyla katıldığı yürüyüşe müdahale eden polis ve karşıt görüşlü gruplar tarafından darp edilerek öldürülen üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz bu ülkenin genci değil miydi?
Gezi Parkı’na destek için otoyol kapatıldığı sırada üzerine sürülen aracın çarpması sonucu ölen Mehmet Ayvalıtaş, bu ülkenin ferdi değil miydi?
Eylem sırasında başına aldığı darbe sonucu can veren Abdullah Cömert, bu ülkenin vatandaşı değil miydi?
Polis tarafından başından vurularak ağır yaralanan ve ardından beyin ölümü gerçekleşen Ethem Sarısülük, bu ülkenin yurttaşı değil miydi?
Polisin attığı gaz fişeğiyle kafasından vurulup, çatıdan düşerek ölen Ahmet Atakan, bu ülkenin ferdi değil miydi?
Kalekol protestosunda askerlerin açtığı ateş sonucu ölen Medeni Yıldırım bu ülkenin ferdi değil miydi?
Polis tarafından atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün başına isabet etmesiyle aylarca komada kaldıktan sonra 15 yaşında can veren Berkin Elvan bu ülkenin çocuğu değil miydi?
Hepsini yazmaya bu köşe yetmez ama 20 yıldır körüklenen nefret siyaseti yüzünden nice canlar gitti.
Berkin’in acılı annesi AKP mitinginde yuhalanırken de kürsüde Erdoğan vardı!
0 notes
seslimeram · 4 years
Text
Hayat Paramparça....
Tumblr media
Hayat mefhumu parçalanıyor. Bir menzilde sözün çürütülmesi, yaraların her gün ayrı ayrı galebe çalması, yıkım yıkım ve yıkımın sürekli güncellenmesiyle birlikte bir yerin ‘hayat’ mefhumu kuşatılıyor. Bir düzlem tahakkümle biçimlendiriliyor. Bir sahanın varlığı, daimi bir biçimde devletli şablonlarıyla birlikte yaşatmayan yerin tam karşılığında güncel / ardıl sıra yinelenen bir mesel kılınıyor. Bir uzam sıradan için bir ülkeyi değil doğrudan hemen her şeyin elden ve avuçtan çalındığı bir çukuru bildiriyor. Görünen, varılan, düzenlenen ve bir istikamet denilip bir yerde hakikat kılınan her şey hayata karşıtlıkla bir / beraber bu sahada güncelleniyor.
Biyopolitik cürümlerin atbaşı gittiği her günün deney sahası olduğu yer artık belirgin bir halde hakikat kılınıyor. Normal, normalleşme tahayyülü açıklandığından bu yana bir cerahat sarmalının en karanlık odaklarına yollanan ülke gerçekliği karşımıza çıkıyor. Ol yazılmış olan haklar, bildirilmiş olan müşterekler, biteviye güncellenmesi elzem bahisler konu sıradan olunca yutturuluyor. Her şey unutuş sahasına yollanıyor. Yıkım bir hakikat, çürüme bariz bir gerçek, kuşatma anlık bir meseleyken, vahamet dört bir yandayken iş bu sahada, anormalliğin ta kendisi yeni normal diye bildiriliyor. Bunca bariz bir gerilemenin insana reva görülüp hakikatin ta kendisi kılındığı sahne bir ülke değildir.
Cürümlerle, cerahatle güncellenen yıkım hamleleri, kuşatma hali ve fazlası durgun, sabit ya da durağan değil sürekli güncellenen, her gün yenilenen bir temsili bildirir. Yeni ülke o baş amirin oyuncağı kılınmış her yerdeki cerahatin, her anlamda yıkıcılığın sahnesi olan, oldurulan bir düzlemdir artık. Bütün, bariz ve belirgi bir biçimde yinelenen şey bütün bu oyuncak tahayyülü ile oyun sahası kılınan denile yerdeki sahici yıkımlardır. Bütün bu hal ve bahislerle bir menzil var edilendir. Bir yer varmış hala, öylesi bir ihtimal “söz konusu” gibi müştereklerimiz de bu hengamede çarçur olunur.
Müştereğimiz olan hayat memat meselleri derdest edilendir. Bu hallerin ortasında bir de o normal meseli var edilendir. Bu kadar ağır bir karanlığın her nesi normalse. Bu kadar açık ve aleni bariz bir kötülüğün hükümranlığının her neresi yaşamla ilintiliyse hayat hala var gibi davranılıyor. Bir normal bırakılmıyor. Cerahatin bu menzildeki yinelenmesinin ne bir sonu ne de bir dibi bırakılıyor. Hayat pervasızca hayat bile isteye çürümeye rehin ediliyor günbegün. Bir sahanın ümit var olma halinin törpülenmesi, yaşama dair mesellerinin bile isteye çözümsüzlüğü bir ömre yaygınlaştırılıyor. Bir ömür boyu çürüten, yıkan, ezen -yer gerçek kılınandır. Hayat mefhumu düpedüz yalın bir halde paramparçadır. Bir biçimde ol hedef kılınan hayatlara her gün saldırılarak, yaşatmama mefhumu dört bir yanda eksiksiz bir biçimde canlandırılan bir meseldir.
Pandeminin orta yerinde “normalleşme” inadına tutunan, bununla var edilmiş karanlığı bir adım daha yükseltme sevdasına düşenlerin var edeceği şey ancak ve kata yıkımın ta kendisi olur / olacaktır / oldurulacak olandır. Hayat mefhumunun ezilip biçildiği hemen her gün var edilen şeylere kayıtsızlığın vaaz olunduğu bir yerde biyopolitik deney sahası mefhumu günbegün yapılanlarla güncellenirken neresidir, neyin nesidir normalleşme? Bu sahanın yaşatmak meseliyle olan alıp veremediği, devlet denilenin sıradanın hayatına bu kadar aleni bir biçimde karşıtlığının hali her nereye varacaktır? Birbiri ardına sorular akla düşerken menzilin yönetim katının bildiğini okumaya devam ettiği göstere gelen haberler ve kayıtlar paylaşılır. Hayatın ucuz konulmasına dair elde avuçta her ne varsa bunların ara ve fasılasız var edilmesi bir güncelliğe kavuşur. Bu mudur ülke?
Gazeteci Çiğdem Toker geçtiğimiz günlerde meramında şu bahsi paylaşır, onu aktaralım: “Emniyet Genel Müdürlüğünün 18-25 Haziran 2020 tarihleri arasındaki ihaleleri bunlar.
Alımların genel profili ve bazı kalemlerdeki “milyon” düzeyindeki sayılar dikkat çekmeyecek gibi değil (Taarruz el bombası, biber gazı, plastik mermideki alım miktarları yüklü görünüyor).
Bununla birlikte, yapılacak alımların çokluğu ya da azlığı konusunda daha sağlıklı bir yorum için önceki yıllarda yapılan alım miktarlarını da bilmek gerekiyor (Bu veriye erişemedim). Fakat ihaleye konu mühimmatın niteliği ile sayılara bakılırsa, “Büyük bir toplumsal hareketlilik mi bekleniyor?” sorusu akla geliyor.
27 Mayıs tarihli KİK bültenine göre, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bir hafta boyunca ardı ardına yapacağı 10 ihale şöyle: 1 Milyon adet plastik mermi, 15 Haziran- 40 bin adet polis, 40 bin adet bekçi montu, 15 Haziran- 40 bin adet polis, 40 bin adet bekçi parkası, 18 Haziran- 103 bin 500 adet OC gaz spreyi (100 ml), (Not: Oc, Oleoresin Capsicum’un kısaltması. Biber gazı demek.) 18 Haziran- 5 bin adet taarruz el bombası, 19 Haziran- 44 bin adet açılır kapanır cop, 22 Haziran- 250 bin adet 338 cal (kalibre) fişek, 24 Haziran- 10 bin adet araç sis havanı mühimmatı, 24 Haziran- 1 milyon adet 5.56 x45 mm zırh delici fişek, 25 Haziran- 1 milyon adet 5.56 x45 mm polimer uçlu fişek (Plastik mermi), 25 Haziran- 10 bin adet gösteri el bombası.”
Hayat vermeyen bir menzil çürütmeyi gündelik bir mesel olarak işlemeye devam edendir.  Bunca bariz bir halde, belirli bir biçimde düşman varmış gibi davranan muktedirin her ne yapmaya çalıştığının muamma dolu sorgusu karşımızdadır. Bir menzildeki hayat hakkının hiç addedilmesinin, cürümlere yenilerini eklemenin her neyi var edeceği afakidir. Birlikte bir toplumsal müştereklerin yaşatıldığı değil, topyekun çürütüldüğü, hayatın eksiltildiği hep saldırılara rehin konulduğu bir cenah var edilmek istenendir. Geleceğin karanlığından bir şüphemiz yoktur da bunca açık zorbalık karşısında, bir insanlık hakkının tükenişinden sonra bu saha her neye dönüşecektir ondan kaygımız devam etmektedir.
Gazete Karınca’dan aktaralım: “Corona virüsü salgını süresince giderek artan polis ve bekçi şiddetine bir yenisi daha eklendi. İstanbul Eyüp’te bir genç yaşadığı sitenin önüne çıktığında polisler tarafından darp edildi. Genç darp edildikten sonra da ters kelepçe takılarak sokağa çıkma yasağını ihlal ettiği iddiasıyla gözaltına alındı.
Şiddetin görüntülerini sosyal medyada paylaşan Eyüp Dayanışma Ağı “Eyüp / Göktürk Mahallesi’nde Cumhuriyet Caddesi’nde bir yurttaş oturduğu sitenin kapısına çıktığı için sivil polisler tarafından yere yatırılıp üstüne basılarak gözaltına alındı. Sokağa çıkma yasakları evinin önündeki insanlara yönelik polis şiddetini meşrulaştırmaz!” ifadelerini kullandı.”
Tumblr media
Geroge Floyd’un Amerika’da bir kolluk tarafından katledilmesinden kısa bir süre sonra ondan kaç adım, Ali İsmail Korkmaz, Cemile Çağırga, Ethem Sarısülük, Taybet İnan ve Kemal Kurkut’tan kaç hamle öncesidir şu Eyüp’te var edilen polis şiddeti. Düzenin yenisi dününde olduğu gibi yarınlarını da bunca açık bir kindarlıkla, bu kadar kesintisiz olagelen bir yıkım tezahürü ve işkence içerisinde bina etmeye devam ederken, hayata bir yer artık sahiden de bir zemin kalacak mıdır? Görüntülerin resmen yağdığı bir hafta öncesinden bu yana giderek artan kolluk şiddeti bunca görünür kılınırken, yeni normal, faşizmin göndere çekildiği, karanlığın yüceltiminin sınırsız konulacağı bir uzam mı olacaktır, sorular, soru ve sorgularla bir başına bırakılan sıradan insanları daha kaç sınav bekleyecektir, sahiden!
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Mardin’in Derik ilçesine bağlı Çayköy (Şêba Jêr) kırsal mahallesinde sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarında, Bedrettin Özge, Halil Bergin, Aydın Özdurak ve Nezir Demir gözaltına alındı. İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürülen 4 ismin, 17 Aralık 2019 tarihinde mahallede ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve ardından yaşanan çatışmalardan kaynaklı yeniden gözaltına alındıkları öğrenildi.
Çayköy’de 17 Aralık 2019 tarihinde yaşanan çatışmanın ardından aralarında Özge, Bergin, Özdurak ve Demir’in de olduğu 8 kişi gözaltına alınmıştı. Mardin İl Jandarma Komutanlığı’nda sopa ile kaba dayağa maruz bırakılan 8 kişinin hastane raporlarında darp edildikleri ortaya çıkmıştı. Darp edilenlerden 2'si konuya dair Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) başvuruda bulunmuş, ardından ise Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusu yapmıştı. İHD’nin hazırladığı raporda, gözaltındaki yurttaşlarda darp ve cebir izine rastlanıldığı, sopa ile kaba dayak atıldığı belirtilerek, “İşkence yapıldığına dair güçlü bir kanaat oluştu” vurgusu yapılmıştı.”
Bakur Kürdistan’ı gerçekliğine devletin bakışı şu yukarıdaki haber metninde ortaya bir kez daha serilendir. Bunca bariz, bu kadar afaki bir biçimde düşmanlaştırma, bir halkı eksiği gediği olmaksızın düşman görmenin, tahakküme kesintisiz yol / rota belirleme halinin var ettiği her şey iki satırda meydana çıkar. Bir asırdır süre giden muteber bilinen, kılınan yurttaş profili dışında kalan kimliklere karşı var edilen ayrımcılığın dik alasına bir ek daha var edilir. Düzen dünü ile şimdisi arasında, dün onlar bugün bunlarla yoluna devam ederken hayatın gasbedilmesi kesintisiz kılınır. Bu kadar afaki bir biçimde tüm o sorumsuzluklarla birlikte, nasıl olsa hesap verecek makam da kalmadığı için işkenceyle birlikte zulüm de devamlılığa kavuşturulur. Bu kadar afaki bir yıkım tahayyülü ortadayken yaşam her ne hale dönüşür, yaşamaktan ne haberdir!
Bütün bu hallerin yamacında bir de ekonomik çöküşün, kesintisiz dar boğazın varlığının tescillendiği bir panorama karşımıza çıkartılır. Hak yoktur, hukuk yoktur, adalet zaten hiç yoktur, bir de ekmek yoktur, gasbedilen bir tahayyüldür artık bu menzilde iş bu çukurda! Hayat mefhumunun parçalanmasına bir ek olarak her gün yüzlercesi karşımıza çıkan haberlerden birisini buraya aktaralım: Evrensel’den Songül Karakış’ın haberidir: “Dünyada büyük bir yıkıma yol açan Kovid-19 pandemisi devam ediyor. Bu olağan dışı durum, sağlıktan beslenmeye, barınmadan çalışmaya, eğitimden ulaşıma temel insan haklarına ilişkin hak kayıplarını artırdı, artırmaya devam ediyor. Pandemıyle mücadelede, maske, fiziksel mesafe, evde kalmak öncelikli hususlar. Ama evde kalmak kadınlar için tüm bakım yükünü omuzlamak, ev içindeki toplumsal cinsiyet rollerini kabullenmek anlamına da geliyor. Bunlar ekonomik krizle de birleşince kadınların yaşadığı yoksulluk katbekat artıyor. Pendemi koşullarında kadınlara ulaşıp konuyla ilgili sohbet etmek de zorlaştığı için çeşitli yöntemler düşündüm ve marketin yolunu tuttum.
Konuştuğum kadınların hemen hepsi, fiyatların çok arttığından şikayet ederek bu süreçte en büyük sorunun işsizlik olduğuna dikkat çekti. Mahalle kuaförü Sercan, sıkça kullandığı galoş ve eldiven fiyatlarının üç dört katına çıktığını söyleyerek “Her akşam kimlik bilgilerimi bekçilerle sorgulayan devlet, maddi durumumu bilmiyor mu? Elbette biliyorlar. Ama yine de ihtiyacı olanın ihtiyacı karşılanmıyor” dedi.
Salgın sürecinde kuaförlerin kapalı olması ve başka bir gelirinin olmaması sebebiyle kirayı bile ödeyemediğini belirtem Sercan, faturaların da çok arttığını ve birikimi olmadığı için onları da ödeyemediğini söylüyor.
Devletin yardımlarına da Sercan, “Devlet erzak gönderdiğini söylüyor ama benim çevrem de dahil olmak üzere ihtiyacı olan çoğu kişiye yardım gitmedi. Her akşam kimlik bilgilerimi bekçilerle sorgulayan devlet maddi durumumu bilmiyor mu? Elbette biliyorlar. Ama yine de ihtiyacı olanın ihtiyacı karşılanmıyor. Biz de kendi çevremizle, derneklerle bunu sağlamaya çalışıyoruz. Bu böyle olmamalı” diye konuştu.
Sohbetimize öğretmen emeklisi bir başka kadınla devam ediyoruz. Özellikle market fiyatlarının yaşamlarını çok zorlaştırdığını belirterek "İnsanlar çalışamadıkları için ihtiyaçlarını karşılayamıyor, bu yüzden borca ve kredi kartlarına mecbur kalıyor” dedi.
Genel olarak herkesin zamlardan yakındığını, temel ihtiyaçlarını dahi almaktan vazgeçmek zorunda kaldıklarını gördüm. En çok da yardımların doğru yerlere gitmediğinden yakınıyor sohbet ettiğimiz kadınlar. Sosyal yardımlardan yararlanamayan kadınlar, bu durumdan devleti sorumlu tutuyor.”
Çözülmenin, yaşama karşı saygısızlığın, hakir görmenin, derdest etmenin, denek kılmanın ve sonuna kadar sömürünün var edildiği bir düzlem bugünün hakikatidir. Sıradan olanlar tarafından dillendirilen / ortaya serilen meramlar genel geçer değil doğrudan yıkım haline ne kadar yakın olduğumuzu göstere gelir. Bir biteviyelik içerisinde bildiğiniz fasit döngü dahilinde sürekli gerileyen, süreğen bir biçimde uçurumun kıyısına taşınan, taşınmaya da devam olunan ülkenin gerçekliği karşımıza çıkarılır. Borç yığınlarının, faturaların, arkası hiç kesilmeyen vergilerin / haraçların bağrında sıradan olanın yaşamı üç otuz kuruşluk kılınır.
Bunca afaki, bu kadar doğrudan bir yönelim ile yaşam ihtimallerinin çürütülmesi, yerle bir edilen hayat memat meselinin de derinliği bugünün hakikatini bildirmektedir. Ol yolun, şu normalleşmenin sıradan için yepyeni yıkımları var edeceği birkaç satırlık haber bandında, anlatılanlarla kendiliğinden gerçek kılınır. Yaşam bunca değersiz midir, hayat hep böyle köşeye kıstırılan mıdır? Ekonomik tablodan, kimliklere yönelik tacizlere bir türlü sonlandırılmayan “gündelik” gündem dolgularının arasındaki nefret tahayyüllerine birbiri içerisinde hep dönüşen, ilerleyen bir bütünlüklü yıkım hali bu sahanın geleceğini her ne hale koyacaktır?
Hayat mefhumu parçalanıyor. Bütün bariz ve değişmeksizin bir yaşam sahasının enikonu çürütülmesi güncelleniyor. Kitabi sözcüklerin, büyük cümlelerin, koca koca yazılamaların fark edilmediği, görmeden geçip gittiği bir cerahatle hayat boğuluyor. İki binlerin üçüncü on yılında bir menzil, bir asır öncesine yollanıyor. Bütün bariz ve değişmeksizin bir cüret ile hayat hakkının yağması kesintisizleştiriliyor. Yaygın medyanın bağır çağır Amerika’yı göstermesinin yanında, George Floyd ile insan haklarını hatırlamasının yanında bu sahada şu çukurda her gün yeniden biçimlendirilen devletli şiddeti her anlamda tehdit var halleri örtbas edilmeye çalışılıyor.
Görünen ve kestirmeden anlaşılması gereken bir hayat istenci ile meselinin artık canlı bırakılmadığı hakikatidir. Bir sahadaki yaşama istencinin köküne kibrit suyu dökülmeye devam olunurken, yarının her ne getireceği afakidir. Düşmanlığın, ezmenin, kimlik siyasetinin, ekonomik çökeltinin ve bas bas bağırmaya devam eden bir Covid19 hakikatinin yamacında bir menzildeki her türden sıradanın hayatı paramparça kılınmaya devam olunandır! Böyle bariz bu kadar kesintisiz kılınan şey cerahatle bir menzilin kara, kapkaranlık kılınmasıdır. Anlıyor musunuz....
Misak TUNÇBOYACI - İstan’2020
Görseller: Levante, Caos In Teatro - Beppe CONTI & Lorenzo TAVERNA - Behance
0 notes
malummedya · 4 years
Photo
Tumblr media
Ankara’da Ethem Sarısülük anmasına müdahale: Polis yaklaşık 20 kişiyi göz altına aldı Ankara’da bulunan demokratik kitle örgütlerinin Gezi eylemleri sırasında polis kurşunuyla hayatını kaybeden Ethem Sarısülük için yapmak istediği anmaya polis müdahale etti. Salgını gerekçe gösteren polis, eyleme gelen yaklaşık 20 kişiyi gözaltına aldı. Ayrıntılar geliyor...
0 notes
kitaphocasi · 5 years
Photo
Tumblr media
Ergün Poyraz, Faili Meçhul mü? Her diktatör adayı kendi suçlarını, dalaverelerini, düzenbazlıklarını, kalpazanlıklarını, entrikalarını muhaliflerinin üzerlerine yüklerken, onların muhalif olduklarını ya da onları siyasal ikbali karşısında kendine tehlike gördüğünü açıklamaz. Muhalifleri kendi deyimi ile içeri tıkarken yine onların muhalif olma nedenlerini ileri sürerek yapmaz, "onları gazetecilik, yazarlık yaptıkları için içeri attık" demez. Mutlaka bir suç üretmeleri, böylece halkı kandırmaları gerekmektedir. Onlar da öyle yaptılar… Siyasal dincilerin, Atatürk ve Atatürkçülerden nefretleri yanında işledikleri cinayetleri ve ihanetlerini de onların üzerine yüklemeleri; bunların Atatürk'ün mirasına duydukları kin değil miydi? Uğur Mumcu başta olmak üzere, Abdi İpekçi, Ümit Doğanay, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Dr. Necip Hablemitoğlu, İhsan Güven, Berkin Elvan, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Kâşif Kozinoğlu, Kuddusi Okkır, Behçet Oktay, Muhsin Yazıcıoğlu ve diğer insanların katillerini, Atatürkçü insanlara atılan örgüt iftiralarının kaynağını, devletin içine çöreklenmiş başta F tipi olmak üzere diğer tarikatçıların ve liboşlar ile dönek solcuların açıkladıkları zeminlerde değil, kendi pisliğini örten kedi örneğinde olduğu gibi örttükleri yerde aramanın daha doğru bir yöntem olacağına inanıyorum…" https://www.instagram.com/p/B5Lw9TRJxK-/?igshid=1d3vlpfebu3vs
0 notes
dramatik-buluntular · 5 years
Video
Ethem Sarısülük İçin Alpay Şarkı Besteledi: "Ethem'in Sessiz Çığlığı"
Alpay’ı Eylül’de Gel, Fabrika Kızı ve Maria adlı şarkılarıyla çok sevmiştim. Ama bu son duruşuyla ve meydan okuyuşuyla, Deniz Gezmiş’e ve Gezi’ye sahip çıkışıyla daha çok sevdim. Sanatçı budur işte.
11 notes · View notes
Photo
Tumblr media
"Bugün ankarada bir genci vuracak polis. Sonra çektim sıktım üç tane diyecek ve serbest kalacak. Bugün Ethemi vuracaklar."
115 notes · View notes
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Hangi dinde öğrendiniz Hangi inançta öğrendiniz 19 yaşında ki fidanı döverek öldürmeyi?
0 notes
medmedya · 7 years
Text
Ethem Sarısülük vurulduğu 4.yılında yerde anıldı..!
Ethem Sarısülük vurulduğu 4.yılında yerde anıldı..! http://medmedya.blogspot.com/2017/06/ethem-sarsuluk-vuruldugu-4ylnda-yerde.html
0 notes
gazetelinkmedya · 6 years
Text
Serdar Ben’in yoldaşı Ethem Sarısülük için kaleme aldığı yazı: Seni geleceğe taşımak
Serdar Ben’in yoldaşı Ethem Sarısülük için kaleme aldığı yazı: Seni geleceğe taşımak
Serdar Ben’in yoldaşı Ethem Sarısülük için kaleme aldığı yazı: Seni geleceğe taşımak
Yeni Ethem’ler bu dünyaya doğacak, bu dünyanın mimarı olacak!..
Serdar Ben, Gezi direnişinin sürdüğü günlerde Ankara Güvenpark’ta polis kurşunuyla aramızdan ayrılan yoldaşı Ethem Sarısülük için bir yazı kaleme aldı.
Sarısülük için yazılan o yazıyı yayımlıyoruz:
“Kim bilir kaç çocuk komünist “Ethem” adını alacak”
View On WordPress
0 notes