Göster sema-yi mağribe yüksel de alnını , Dök kalb-i saf-ı millete feyz-i beyanını ! Al bayrağınla çık, yürü sağken zafer nüma , Bir gün şehit olunca sen , olsun kefen sana ! Ey makber-i muazzam-ı ecdadı titreten , Düşman sadası,sus, yine yükselme gölgeden ! Kafir ! Hilal-i rayet-i İslâm’ a hürmet et , Toplar boğar hitabını dağlarda akibet..! Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini,Binlerce can dirilse de nakletse geçmişini ! Garbın cebin-i zalimi affetmedim seni , Türk’üm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi..! Ben şurezar-ı kalbimi kinimle süslerim , Kalbimde bir silah ile ferdayı beklerim . Kabrinde müsterih uyu ey namdar atam ! Evladının bugünkü adı sade intikam..!
Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit düşen Mehmetçiklerimize Allah'tan rahmet, kahramanlarımızın ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetlerimize, Aziz Milletimize başsağlığı, yaralanan askerimize acil şifa diliyorum. 🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
12 şehit.
Dayanılmaz bir acı.
Bunu yaptıranları biliyoruz.
Stratejik müttefik denilen dünyanın en şerefsiz devleti.
Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler bu acının hesabını sorup bize göstermeli. Sarı ceset torbalarını görmeliyiz.
Hesabını sadece tetikçilere değil o elin arkasındakilere de sormalıyız. Ülkemiz yeni bir Dağlıca’yı kaldıramaz. Devletimizin, TSK’nın ve MİT’in bu gücü var.
19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun! 🇹🇷
Bu topraklarda bu güne kadar atılan hiçbir adım, Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basarken attığı o adım kadar ”kurtarıcı” olmadı. Emperyalizme karşı “tam bağımsızlık”, çürümüş saray saltanatına karşı “milli egemenlik” geri kalmışlığa karşı akılla, bilimle çağdaş uygarlık mücadelesi o ilk adımla başladı.Türk milleti üç kere kurtuldu. O ilk adım sayesinde millet egemenliğine dayanan, tam bağımsız ve çağdaş yeni bir Türk devleti kuruldu.
Atatürk "Nutuk"a şöyle başlar: "1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım."
Atatürk, sonradan kendisine hangi gün doğduğunu soranlara "19 Mayıs" diyecekti.
19 Mayıs sadece bir adamın; Atatürk'ün değil, bir milletin;Türk Milletinin yeniden doğum günüdür.
Günümüzde siyasal İslamcıların Atatürk’ün Padişah Vahdettin tarafından Samsun’a Anadolu’daki direnişi başlatması için gönderildiği yalanı yayılırken gerçek tam tersiydi. Atatürk, Samsun’a filizlenmeye başlayan direnişi engellemesi, halkın elindeki silah ve cephanenin toplattırılıp koruma altına alınması, asker toplayan şûraların kapatılması ve Pontus olaylarını araştırması için gönderildi. Fakat o içindeki bağımsızlık tutkusuyla bunu yapacak son kişiydi; tersine emperyalizme karşı halkın direnişini örgütledi!
Harbiye Nezareti 8 Haziran 1919’da, göreve getirileli bir ay bile dolmadan Mustafa Kemal Paşa’yı geri çağırdı; Amasya Genelgesi’nin yayımlanmasından bir gün sonra da 23 Haziran 1919’da azledilmesine karar verdi. Atatürk, 8 Temmuz 1919’da Saray Hükümeti tarafından görevinden alınınca, askerlikten istifa ettiğini padişaha bildirdi.
11 Nisan 1920’de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında ölüm fetvası yayımladı. Bu tarihe dikkatinizi çekerim: TBMM açılmadan tam 12 gün önce oldu bu! Atatürk ve dava arkadaşları, Kurtuluş Savaşı mücadelesini bu ölüm tehdidi ile gerçekleştirdiler.
11 Mayıs 1920’de Atatürk ve bazı arkadaşları hakkında Divanı Harp tarafından verilen ölüm fermanını 24 Mayıs’ta Vahdettin onayladı.
O günlerde genel kabul gören üç yol olduğunu, İngiltere himayesini ve Amerikan mandasını talep etmek ya da mahalli kurtuluş çarelerine yönelmek şeklinde üç karar ortaya çıktığını Nutuk’ta anlatan Atarürk kendi kararını açıklıyor:
“Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli hâkimiyete dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti tesis etmek! İşte daha İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.”
Bugün hepimizin sömürge bir ülkede yaşamamasını sağlayan, bu tarihi karardır! Başta Atatürk olmak üzere bu kararı alan ve hayata geçirilmesini sağlayan tüm antiemperyalist yurtsever devrimcilere selam olsun!
Hastaneler sahibi #sağlıkbakanı kendi hastanesinde kaç mülteci tedavi olmuş devletten kaç lira almış açıklasın Bu ülkede yıllarca vergi ödemiş, yıllarca devleti için çalışıp ömür çürütmüş, vatanın her karış toprağında alın teri dökmüş emeklilerimizin hakkını elin vatansız hainlerine, sığıntı beslemelere harcayanlara, bizim insanımızın hakkını elin Suriyeli’sine, Afgan’ına, Afrikalısına Türk milletinin hakkını yedirenler yedi cihanda gün yüzü görmesinler. Ateşleri bol olsun cehendemde inşallah beddua serbest arkadaşlar hakaret sayılmıyor
Tarih, Araplar ve Türklerin birbirlerini o kadar da sevmediğini söyler
(kaynak - Zekeriya Kitapçı, Türkistan'ın Müslüman Araplar Tarafından Fethi, - Ebu Müslim Horasani 2. Cilt, "Emeviler devrinde Alevilerin Maveraünnehir ve Horasan'a sürgün edilmesi)
Peygamberden sonra meydana gelen Siffin savaşının ardından başlayan Emeviler döneminde İslam daha çok Arap milliyetçiliği ekseninde gelişmekte olan bir din olmuştur. İslam Devleti yeni fetihlerle oldukça genişlemiş, Alevi ve Şiilerin Türk desteğiyle yerleştikleri Maveraünnehir'e kadar ulaşmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle Türkler İslam’ı araplardan ziyade Farslardan ve Yahudilerden öğrenmiştir.
(bir kaç örnek
-Havva’nın Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı Kuran’da yazmaz, Havva adı bile geçmez, Tevrat’ta yazar bunlar.
-Miraç kandili, yani önemli kişinin bir hayvanın sırtında göğe yükselme günü kutlaması Zerdüştlük’te Ahura Mazda’dan gelir.
-Erkek çocuklarının pipisini kesenler Yahudilerdir. Kuran’da yazmaz, Tevrat’ta yazar.
yom kippur > berat kandili
çarşaf giymek
bir tesettür alternatifi olarak peruk takmak.
adetli, regl dönemindeki kadının ibadet edememesi, pis addedilmesi. turşu kursa bile tutmayacağı inancı.
bkz: yahudilerde hayız halindeki kadın murdar sayılmaktaydı. bu sebeple hayızlı kadının dokunduğu her şey murdar sayılmaktaydı.
kur'an'da, tevrat ve incil'in değiştirildiğine dair bir söz bulunmaz. koskoca şekilde "allah kitabını korur" diye bir ayet vardır. kur'an; eski ve yeni ahitin arap kültürüyle yorumlanışıdır.
kurban etmek yahudiliğinin şanındayken hıristiyanlık'ta kurban yoktur çünkü yesu mesih bütün insanlık için kurban olmuştur. islâmda ise kurban ibadeti farzdır.
sünnet antik mısır kökenlidir. yahudilikte adem-havva'dan gelen insanlık günahını temizlemek için erkeklere farzdır. hıristiyanlık'ta bu olay hem dişi, hem de erkeğin günahtan kurtulması için onun yerine vaftiz gelmiştir. islâm dininde sünnet farz değildir, o coğrafyanın kültürlerinde gelenektir. mısır'da bulunan koptik hıristiyanlar sünnet olur.
oruç ibadeti yahudilik, hıristiyanlık ve islâm'da vardır. farkları gıda kısıtlamaları ve gün sayısıdır. fakat amaç aşağı yukarı aynıdır.
namaz, gözlemlediğim kadarıyla ortodoks hıristiyan inançta vardır. yahudilerde de varmış. islâmda daha da önemli hale gelmiştir.
o üç semavi din tek tanrılı, monoteist
olarak da adlandırabileceğimiz dinlerdir. hıristiyanlık'ta bulunan üçleme "üç tanrı" değildir, o üçlülük durumu tanrı'nın tezahürleridir; yaratan ve kadim olan tanrı, tanrı'dan gelen ruhun ete kemiğe bürünmüş, günahsız tek peygamber olan yesu mesih, tanrı'nın evreni ve evrenin içinde bulunan dünya'nın işleyişini etkileyen ruhül-kudüs. ruhül-kudüs'ü kabaca tasvir etmek gerekirse islâm'da bulunan cebrail meleğinin komplike halidir. istavroz çıkarılırken türkçe'ye şu şekilde çevrilebilecek söz söylenir; "baba, oğul, ruhül-kudüs, bir allah'ın adıyla amin"
şimdi semavi dinlerler, başta sümer dinleri olmak üzere destan ve efsanelerden de etkilendiğini de sen araştır...bu örnekleri çoğaltmak mümkündür)
752 Talas savaşıyla islamla tanışan Türklerin islama geçiş süreci de uzun olmuştur....
Türklerin İslam'a geçişi, Türklerin İslam dininden önce mensup oldukları Tengricilik inancından vazgeçip dinlerini değiştirmeleridir. Yaklaşık 10. yüzyıla kadar Tengricilik dini Türkler arasında en yaygın din olmuştur. Türklerin İslam diniyle ilk teması Şii ve Alevilerin dördüncü İmam olarak kabul ettikleri İmam Zeynel Abidin'in Türkler tarafından Kerbela'da koruma amaçlı Horasan'a götürmeleriydi. İslamiyet öncesi Türkler ile Müslüman Arapların ilk karşılaşması 7. yüzyıl döneminde Hilafet-İmamet çekişmeleriyle gerçekleşmiştir
(Kaynak-Alevi Devletleri - Muharrem Uçan, Horasan'dan Anadolu'ya Horasanlı 90.000 Alevi Türkmen Erenleri ve Tarihi, Can Yayınları, 2. Baskı --Türkler, Cilt I, Editörler: Hasan Celal Güzel, Prof. Dr. Kemal Çiçek, Prof. Dr. Salim Koca, Yeni Türkiye Yayınları)
Tarihte Yahudilik ile İslam arasındaki etkileşimin tarihi, İslamın Arap Yarımadası'nda doğup buradan yayılmaya başladığı 7. yüzyıla kadar uzanır. Gerek Yahudiliğin gerekse İslamın kökenleri Ortadoğu'da, İbrahim'e dayandığından, her ikisi de İbrahimi (Semavi dinler) olarak kabul edilir. Yahudilik ile İslam'ın paylaştığı birçok ortak yön bulunmaktadır: temel dini görünümü, yapısı, hukuk felsefesi ve uygulaması ile İslam ile Yahudilik birbirine benzer.
Hz.Muhammed Mekke'de dini yayarken, "ehl-i kitap" olarak adlandırdığı Hristiyanlar ile Yahudileri, öğretilerinin temel ilkelerini paylaştığı doğal müttefikleri olarak görmüş, onay ve desteklerini vermelerini beklemiştir. O dönemde, Müslümanlar da tıpkı Yahudiler gibi ibadetlerinde Kudüs'ü kıble alıyordu.