Tumgik
#Yine Seninle Geldi Hayat
womanhidinginbooks · 9 months
Note
Hayat kitaplarda yazılan gibi değilmiş. Kitaplarda her kelimenin altında başka bir kelime gizliymiş. Her yüzün altına başka bir yüz... Böyle gidiyormuş, bunun sonu yokmuş.
Geç de olsa şimdi anlıyorum. Beni aşar bu kelimelerin altındaki kelimeler, bu yüzlerin altındaki yüzler... Ben içimdeki acıya bakarım. İçimdeki enayiliğe bakarım. Evet, kelimelerin altındaki kelimeyi, yüzlerin altındaki yüzü biliyorum ama, ben seni içimde hissederken, sana inanmışken şehrin her tarafında yanan bir ışık vardı. Yollarda, bahçelerde, hiç durmadan yanan bir ışık... Sen bu hayatta her şeyi benden iyi bilirsin. Öyleyse açıkla seni içimde hissettiğim her an hayatı aydınlatan bu ışığı... Yollarda, bahçelerde, evlerde gece ve gündüz durmadana yanan bu ışığı..
Hadi böyle bir ışığın hiç olmadığına inandır beni. Enayisin de bana... Çocuklardan, sarhoşlardan, budalalardan bile daha enayi...
Cezmi ERSÖZ ‘‘Yine seninle geldi hayat’’ adlı kitabından.
Günaydın anonimcim
4 notes · View notes
yasinnbb · 1 year
Text
Şiir: HAYAL ETTİM
boş gecelerimi aydınlatan,
hatıranı aklımdan çıkarmak imkansızdı,
içimdeki sessizlik beni sağır etse de,
bir gün seni sevdiğimi unutmak imkansızdı,
sevmek yaşamaktır,
ve sevmek bir mucizedir,
ben seni sevdim yaşarken,
hiç hayal etmediğin gibi sevdim hem de,
gözlerimi her kapattığımda seni hayal ettim,
seni düşledim her karanlık kuytuda,
seni yaşadım zihnimin en ücra köşelerinde,
sen hep rüyalarımda hayal ettiğim kişisin,
tıpkı nadiren görülebilecek bir fotoğraf gibi,
tıpkı ender rastlanılacak bir tür gibi,
hayatında sadece bir an kalbini bıçak gibi kesebilir,
gitmeler zor olur bazen geride kalmalar gibi,
gittiğin günden bu yana çok zaman geçti,
ve ben kaldığım yerde öğrendim,
vedaların çok üzücü olduğunu,
ama her şey değişir ve her şey kırılır,
ama her şey geçer ve her şey yorulur,
ama yine de biliyorsun ki seni unutmayacağım,
ama yine de biliyorsun ki sevgini sonsuza kadar sürdüreceğim kalbimde,
hayal dünyama gelmek ister misin?
gel ve sende hayal kur,
gel ve sende hayal et,
göreceksin ki bütün hayal dünyam senin,
bunca zaman seni hayal etmek için nelerle savaştım bir bilsen,
ne çok çılgın şeyler yaptım,
bir sözle yaşadım binbir farklı hayatı,
ama hiçbir zaman seni kaybedebileceğimi hayal etmedim,
çünkü sen, hayal ettiğim bütün iyi şeylersin benim dünyamda,
neler yaşadım seninle,
neler öğrendim,
neleri sevdim seninle,
nelere tutundum,
seni bulmaya hazırım,
sen benim,
sığınağım, varlığım,
çıkışım, aydınlığım,
günlerimin özü,
yaralarımı iyileştirenim olsan da,
artık hiçbir şeyin anlamı yok,
bugün iyi değilim,
çünkü sana elveda demek canımı acıtıyor,
ama artık zamanı geldi biliyorsun,
kalbe nasıl anlatılır bilmiyorum ama,
biz yokuz artık,
sen ve ben varız yalnızca,
zaman geçiyor ve ben hâlâ seni nasıl unutacağımı bilmiyorum,
zaman geçiyor ve ben yine de seni düşünmeye devam ediyorum,
yalnız ve üzgün, acımasız bir gerçekle oturuyorum,
hayat hiç hayal ettiğim gibi değil,
ve hayal ettiğim bütün bir hayat,
hiç hayal etmediğim şeyleri yaşamakla geçti,
kimsenin hayal etmesini istemiyorum artık,
çünkü ben, hayal ettim bir zamanlar,
ve bugün, hiç cesaretim kalmadı hayatta
2 notes · View notes
tomdanjerrysine · 1 year
Text
18.05.2023
Merhaba biriciğimmm. Bugün yazmaya saat 06:00 da başladım. Bugüne özel şarkım ise “Sinan Güleryüz, Özge Özder- Senle Ben”
Sen büyük ihtimalle şu an misss gibi uyuyorsundur. Keşke karşında durup saatlerce senin o güzel manzaranı izleme şansım olsaydı:) Çünkü böyle tek başıma sabahladığım günlerde seni her zamankinden daha çok arıyor ve özlüyorum. Kendimi sensiz bir hayat içinde ve seninle birlikte bir geleceğimiz olduğunu hayal etmeden duramıyorum. Benim güzel kalpli biriciğimmm, hayattaki her şeyin gönlümüze göre olmasını umut ediyor bizi bekleyen geleceğimize dört elle sarılıyorum. Geleceği ve ömrümü sana dair şekillendirmekten asla şikayetçi değilim hatta bu beni mutlu ediyor. Hayatımda olduğun sürece beni kaplayan bu mutluluk duygusunun hissiyatı ve sana olan sevgimin daima var olacağını bilmeni isterim. Sen benim her zaman en sevdiğim olacaksın<3 Domates gibi olduğunu hissederekten şimdi hikayemizin devamını anlatmaya başlıyorum:) Evet biriciğim sonunda o beklenen gün gelmişti, sınav sonuçları açıklandı ve ben stresten bakamıyordum bile acaba başardım mı yoksa başaramadım mı diye en son cesaretlenip aldım telefonu elime ve sayfaya girdim sonuç ekranına ilerlerken elimi ekranın üstüne yerleştirdim. İçimden o an o kadar dua ettim ki bilemezsin, sonra yavaş yavaş elimi çekmeye başladım son iki rakam 42 ydi benimde en az ham 240 almam lazımdı çok korktum 142 olacak diye bir kaç saniye kalakaldım öyle sonra bir anda çektim elimi ve 242 yazısını görünce o kadar mutlu oldum ki hemen seni aramak istedim önce mesaj attım, yaklaşık bir saat sen cevap verince böyle olmaz arayayım dedim nasıl oldu bilmiyorum ama cesaretlenip direk aradım. Çünkü her zaman hayatımdaki önemli her şeyi ilk seninle paylaşmak istedim. Sana puanı söyledikten sonra beraber mutlu olmak en çok hoşuma giden şeydi. Telefonu kapattıktan sonra aklım yavaş yavaş başıma geldi. O gün ilk defa seninle telefonda sesli konuşmuştuk. 27.07.2020 bugün her zamankinden daha mutluydum çünkü Samsun’a, senin yanına gelmek için gereken her şeyi başarmıştım. O gün antrenmana gidene kadar yine hep seninle konuşmuştuk ve mutluluğumuzu yine en çok birbirimizle paylaşıyorduk. Salona geçtiğimizde hocalar herkesin puanlarını soruyordu millet teker teker söyledikten sonra bir an kendimi çok garip hissettim çünkü hepsine oranla çok yüksek puan almıştım ve orda bir kez daha başardığımı anlamıştım. Ondan sonra kendimi daha fazla antrenmana yoğunlaştırmıştım belli bir süre geçmişti tabi bir anda en yakın arkadaşım Samsun için yol arkadaşım olacağını dile getirdi. Artık ben ve senin yanında OMÜ sınavını sabırsızlıkla bekleyen biri daha vardı. Antrenmana kadar seninle antrenmanda ise onunla Samsun hakkında konuşuyorduk artık, seninle olduğu gibi onunla da bir kaç hayalimiz olmuştu o zamana kadar ilk defa bir kıza içten bir şekilde senden bahsetmiştim daha seni tanımadan sana hayran olan ikinci insan o olmuştu. Kimse hayatım boyunca senin kadar çok mutluluk ve renk getirmedi hayatıma. Bir insan nasıl bir insana gökkuşağı olur onu gösterdin bana. Bana o kadar çok sevgi ve cesaret verdin ve o kadar özel hissettirdin ki, bunun karşılığını vermem gerektiğini biliyordum o yüzden elimden gelenin hep en fazlasını yapmaya çalışıyordum. Şimdi saat 06:32 ve burda senin benim hayatımı aydınlattığın kadar olmasa da, buraları aydınlatan bir güneş doğdu ve ben yavaştan uyuma moduna geçiyorum.
Umarım bugünün musmutlu geçer birtanem.
Yarın Görüşürüz<3
TAKVİMİN EN GÜZEL GÜNÜNE SON “12”
3 notes · View notes
benimcehennemim · 1 year
Text
Belki seninle hic tanismamaliydim belki bu gonul islerine hic girmemeliydim hayat cok zor ama sen daha zorsun seninleyken kendimi sevmeye baslamistim bir seyleri basarabilecegini hissediyordum belki mükemmel degildi ama yasamaya dair bi umudum vardi. Simdi hersey simsiyah zifiri karanlık ve ben önümü göremiyorum seni o kadar cok sevdim ki adin hectigi her yerde gülümsedim. Artık o kitabi okumayacagim o sarkiyi dinlemeyecegim ve o filmi izlemeyecegim. Bana seni hatirlatan hicbirseyi yapmayacagim. Sen geri gelmiyorsan ben seni unutmak istiyorum. Ben seni sevmek istemiyorum artık aci veriyorsun canimi cok yakiyorsun inanir misin kendime zarar vermekten korkuyorum belki ablama soylemeliyim belki soylememeliyim direk kendimi kesmeliyim bileklerimden ve bogazimdan yasamaya dair en ufak sansimi yok etmeliyim seni yok etmeliyim. Sildim herşeyini telefonumdan ama aklımdan silemiyorum yastiga basimi koyuyorum sen geliyorsun aklima kalkiyorum uyaniyorum aklima geliyorsun. Ben seni neden sevdim ya sana kirginim ve ofkeliyim bildigin halde bu yola ciktin ve ilk cakil tasi ayagina batti diye beni biraktin. Bana baksana bir heryerim yara heryerim kan revan içinde beni hiç mi sevmedin. Sana yazacak o kadar cümlem o kadar cok paragrafim var ki dun bir kelime edemedim icime dugumlendi tum kelimeler bogazimi kesti her bir harf ama hala nefes aliyorum. Nefesimi kesiyor bazi seyler bedenimin acisi zihnimin acisinin yaninda hic kaliyor. Ben artik kimseyi sevmek istemiyorum ben gonul islerine girmek istemiyorum artik. Kimse sevmiyor ki zaten beni bende birilerini sevmemeliyim canimin yanmasina izin vermemeliyim mantigima geri donmeliyim. Mantigim hic canimi yakmamisti. Kalbime soz geciremiyorum artik aklim ve kalbim arasindali savaşta şehit oluyorum sanirim ama kimse zahmet edip cesedimi kaldirmiyor yada üstüme bir karis toprak atmiyor oylece curuyorum toprak bile kabul etmiyor belki beni. Bilmiyorum. Senden yana tüm ipleri kesmeliyim ama yine de icimde ni kırıntı ümit var belki beraber olabiliriz yine diye. Ama sanırım artik herseyden cok sen imkansizsin. Belki cidde hersey imkanli ama sen imkansizsin icimi daha nasil dokebilirim inan bilmiyorum ama iyi geldi sen bunlari hic okuyamicak olsanda seni seviyorum demiyecegim ama seni sevdigimi bil her baskasinin gozune baltigimda beni gor icin aglasin bana yaptigini ona da yapma diye vicdanin rahat basini yastiga koyama koyama ki benide unutma en cok yanini yakan ani olarak kalayim .
4 notes · View notes
leylands · 1 year
Text
Sevgili sevgilim,
Bu sensiz geçen üç yüz beşinci gün. Bilmem kaçıncı saat, kaçıncı dakika. Gelişin bu hayatta cennetin varlığını müjdeler gibiydi. Gidişinse hayatın anlamını bulmuşken kaybetmek gibiydi. Ruhumuz yüzyıllar önce tanışmış da bugüne gelmiş gibiydi. Zihnimiz ise bu gerçeği kabullenemiyor. Yazdığın şarkıyı dinledim sevgilim. Her sabah ve her gece bir kez dinliyorum. Ne yazık ki bana hala senin için yazdığım o kitabı bitiremiyorum. Ne zor bir yandan kendi hayatlarımız da koşup dururken bir yandan böylesine bir aşkı taşımak. Ne zor, hem en büyük mucize, hem de en büyük felaket olmak. Ah sevgilim, baharın son kokusu üzerinde mi hâlâ? Yaz geliyor, bu sıcak havalarda bir çay içerek dinlenirken bile seni görememek ne zor geliyor bir bilsen. Uzaklarda, çok uzaklarda bir yerlerde içtiğin o beyaz şaraba kaldırıyorum viski kadehimi her gece. Hâla çay demleyemiyorum eve gelince. Sen neler yapıyorsun? Hâlâ benimle aynı gün doğumunu izlediğini biliyorum. Hayatımda ilk kez bu yüzyılda yaşadığıma pişman değilim biliyor musun? Yüzyıllar önce yaşasak, yine dört dönerdi etrafımızda mektuplar, şiirler, şarkılar. Ama böyle bilemezdim neler yaptığını. Sevgilim, seni tanımadan önce ki boşluk yine düştü içime. Yine aynı sıkıntı, yine aynı aynılık. Bu hisler ise beni üzmek yerine, büyük bir bunalıma sokmak yerine umut veriyor bana. Çünkü on ayın sonunda ilk kez içimde bir duygu sanki bana gelişini müjdeliyor. Az kaldı sevgilim, biliyorum. Geri döneceksin yakında. Hemde bu kez geri dönmemek üzere. İşte o zaman etrafımda senden başka hiç kimseye ihtiyaç olmayacak. Hiçbir sahtekar, bu gece yalnız kalmayım, kahvemi tek başıma içmeyim ya da dışarı çıkayım diye arkadaşım olmayacak. Geri döndüğünde, yine elimi tutacaksın. Biz yine gün doğumunu izleyeceğiz seninle. Baykuşlar ötmese penceremin karşısındaki çınar ağacından yahut sarmasa senin dört bir yanını kelebekler sorun olmayacak. Çünkü biz zaten yan yana olacağız. Bugün Ümit Yaşar Oğuzcan'ın "Hatırlama" şiiri çıktı karşıma. Seni anımsattı yine bana. Zaten bizim aşkımız; çıksaydı bizden başkasının kaleminden. Kesin o olurdu şiirimizin şairi. Öyle çok şiiri var ki seni, halini, vaktini bana anlatan. Beni sana anlatacak öyle çok şiiri var ki. Çektim yeşil perdeleri, mum ışığında yazıyorum bunları sana. Tıpkı senin sevdiğin gibi loş ışıkta. Zaten sen gittiğin günden beri her şey senin sevdiğin gibi. Bir tek şarap içmiyorum artık. Gittiğin gün bu şehrin çıkışında elimde şarap şişesiyle geleceğin güne kadar veda ettim ben şaraba. Hâlâ yolda birilerini sen sanıyorum biliyor musun sevgilim? Hâlâ sen sandım diye birini, öylece kalıyorum olduğum yerde. O sert bakışım, dik duruşum gidiyor bir anda. Seni sevmek, beklemek, her yeni günde tıpkı ilk gün olduğu gibi ansızın karşıma çıkacağına inanmak bana kim olduğumu hatırlatıyor, bu hayatın sebebini hatırlatıyor. Bahar geldi sevgilim, leylak kokuları sardı her yeri. Beyaz güller açtı bahçemde. Seni sevmek yaz gibi demiştim eski bir mektubumda. Seni sevmek yaz gibi sevgilim. Beyaz olan her güzel şey gibi. Denizin kokusu, yaz yağmuru gibi. Bahar çiçekleri, etrafı saran leylakların kokusu gibi. Seni sevmek şarap gibi. Her sabah aynı saatte öten kuşların cıvıltıları gibi. Seni sevmek yarını müjdeler gibi. Yeşil bir arabaya bir hayat kurmak gibi. Binlerce yol şarkısını listelemek gibi. Seni sevmek etrafımda olan onlarca aşığa alay etmek gibi. Seni sevmek sevgilim; en güzel şarkıların senin için yazılmasına sebep olmak, en güzel şarkıları benim için yazman gibi. Sevgilim, beyazım, şarabım, yazım... biliyorum ki bir sabah, yine dünyanın en sıradan sabahında geri döneceksin. Biliyorum ki, beni yaşadığımız tüm hayatlarda olduğu gibi çok seviyorsun. Ve bilmeni isterim ki sana verdiğim sözü tutuyor; seni bekliyor ve çok seviyorum.
Hasretle, sevgilin.
3 notes · View notes
siradan1i · 1 year
Text
Sanırım bazı şeylerin sonuna geldik. Beklenmedik bir anda hayatıma giren birinden bahsetmek istiyorum , evet öyle bir geldi ki ne kalabildi ne gidebildi benden. O etrafımda gördüğüm herkesten biraz farklıydı aslında kafamda çizdiğim böyle biri var mı ki dediğimde karşımda duran kişiydi o . Beni sevdi bunu en derinimde hissettim hemde öyle lanetleyin değil güzel sevdi imkansız olmasına rağmen sevdi... Defalarca onu hayatımdan çıkarmaya kalktım bunu isteyerek yapmadım hiç ama yaptım günün sonunda bir yerde yine birbirimizi buluyorduk fakat bu sefer bırak birbirimizi bulmayı ona bir kez daha bunu yaşatmamak için tamamen gidiyorum hayatından. Simdi bu sözlerim sana evet uzun zamandır birbirimizin hayatında bir yerlerde duruyorduk herkesin yeri kendine güzeldi belki , ben seninle geçirdiğim her dakikayı işledim içime , yaşadığımız her şeyin farklı bir anlamı vardı bu zamana kadar olsak nasıl olurduk acaba sorusunu hep sordum kendime. Sana dokunmak , seni öpmek nasıl olurdu diye yedi içim içimi... O gece beni öpeceğini biliyordum gözlerin dudaklarımdan başka bir yere bakmıyordu sanki. O gece hep merak ettiğim sorunun cevabını yaşıyordum , o an içimi yıllardır beklediğin şeyin gerçekleşmesinin verdiği tatminlik duygusu kapladı nefesin nefesime karıştığında böyle hissettiriyormuş meğer dedim kendi kendime.. O gece durmadan birbirimizi öpmek yıllardır cebelleştiğimiz şeyin artık ne olacaksa olsun deme şekliydi sanki. Zifiri karanlık yalnızca ay ışığı, deniz ve rüzgarın birbiri ile uyumlu sesleri arasında bizim nefeslerimiz. Baktığın zaman mükemmel bir kavuşma gibi görünüyor olsa da aldığım her nefeste içimi acıtan bir şey vardı bu imkansızlığın verdiği acıydı belki de . Belki o an bana ait olan hayatı istediğim gibi yaşayamamanın verdiği çaresizliği de yaşıyordum, seni bende öpebilirdim ama aramızdaki o şeyin büyüsünün bozulur korkusu sarıp sarmalamıştı içimi. Bende sana dair kötü hissettirecek bir şeyin olmasını hiç istemedim hep güzel kalmanı diledim öyle de oldu, içimde sana karşı en ufak kötü bir his yok ne kırgınlık ne pişmanlık ne de başka bir şey ben seni hep iyi işledim içime . O gece benim için rüyaydı gözlerimi her kapattığımda görmek isteyecegim bir rüyaydı. Sana çok fazla şey söyleyemeyeceğim senden yaşattıklarım için defalarca özür diliyorum biliyorum bi anlamı olmayacak ama bir yerlerde beni anladığını da biliyorum . Ve sana teşekkür ediyorum ne olursa nasıl olursa olsun hayatında bir şekilde bana yer verdiğin için, biliyorum ben hep kalbinde bir yerlerde olacağım tıpkı senin benim kalbimde olduğun gibi fakat gün geçtikçe üzerimiz toz kaplayacak belki yıllar sonra tozdan görünmeyeceğiz , unutulup gideceğiz . Ben bunları bile bile yaşadım seninle . Birlikte olamayacağımızı bile bile , denesek dahi sanki olmayacak gibi geliyordu bana hep , belki de bu ilişkiyi güzelleştiren şey imkanı olmayışıydı. Bunu ikimizde biliyorduk biz buna rağmen hissettik, yaşadık bazı şeyleri .. Ulaşılması imkansız fakat bir o kadar da yaşanılası bir şey. Şimdi bir daha hayatında olmamak üzere gidiyorum senden . Sana mutluluklar dilemeyeceğim çünkü mutluluk dilendiğinde gerçek olan bir şey değil. Fakat yüzün hep gülsün isterim , gözlerin kısılıp kaybolana kadar gülsün isterim hemde.. Her ne kadar bir zaman sonra unutulsak da sen beni unutma olur mu ben tozlu raflarda bir yerlerde hep kalayım, baktığın yerlerde olmadığımı bile bile gör beni , sana imkanlarla dolu bir hayat diliyorum..
3 notes · View notes
yazdimdaneoldu · 2 years
Text
karanfil ve sen
Karanfilin değerinin yeteri kadar anlaşıldığını düşünmüyorum. Karanfilin hangi kategoriye girdiğini bile bilmiyorum; baharat mı acaba? İşte tam olarak bu kadar değeri bilinmeyen bir şey karanfil. Çayına katarsın, tat verir; ağzına atarsın, tat verir; babaannen kurabiyesine katar; tat verir. Hoş, ben babaannemi hiç tanımadım. Karanfilli kurabiyenin ne yüce bir nimet olduğunu da ev arkadaşımın annesi yollayınca anladım. Arkadaşıma kurabiyeye bayıldığımı söyledim bir kere ve her fırsatta annesi karanfilli kurabiye yolladı benim için. O arkadaşımla konuşmuyoruz artık ama annesini özledim, annesinin tatlılığını ve annesinin tatlılarını; karanfilli kurabiyesini özledim. Bu özlemimin bir kısmını kendi emeğimle gidermeye çalışırım belki bir öğlen vakti.
Siz hiç lokantada hesabınızı ödedikten sonra kasada sunulan karanfili attınız mı ağzınıza? Ben hatırlıyorum, epey küçüktüm; çok da küçük değildim sanırım. Babamla üniversite için kalacak yurt ayarlama amacıyla İzmir’e gelirken Çanakkale üzerinde bir esnaf lokantasında attım. O şeyin karanfil olduğunu biliyordum, yemekten sonra ağıza konulduğunu da biliyordum fakat amacını o zamanlar pek çözememiştim. Ağız kokusunu temizlemek içinse; bunun için naneli şeker sunulamaz mıydı? Karanfil sunuluyordu. Ağzıma attım. Biraz acı gibi ama bir o kadar da tatlı bir tat yayıldı içime.
Ben karanfili bir insana benzetiyorum. Uzaktan pek bir işlevsiz görünen ancak girdiği yerleri tatlandıran; eğlendiren bir insana benzetiyorum. Bu insana ihtiyaç duymazsın, ta ki onu tanıyana dek. İhtiyacın yoktu ama artık onsuz olmak da istemiyorsun. Yok, böyle olmadı. Aslında hiç ihtiyacın yok ama seçenek sunulsa onu seçersin. Onu istersin. Benim için de bu sendin sanırım. Sana ihtiyacım yoktu, hala yok ama seni istemeden de duramıyorum. Seninle girdiğim her yer, her oda, içtiğim her su, içime çektiğim her sigara dumanı daha bir tatlı oluyordu. İnsanın buna pek ihtiyacı olmaz ama istememesi için bir neden de sunulmaz.
Karanfille benzer yanlarınız olduğu kadar benzemeyen yanlarınız da vardı tabii. Ağzıma attığım karanfili çıkarmanın zamanı geldiğinde bunu bilirdim, çıkarırdım. Ancak seninle böyle bir şey pek olmuyordu. Seninle hayatın doyum noktasına ulaşsam da bunun devamının geleceğini hissediyordum. Seninle hayat, sonsuz bir yolculuktu. Her saniyesi farklı ve çok da tatlı bir yolculuktu. Sona ermemeliydi. Sonu gelmemeliydi. Sonu geldi.
Belki de karanfilin ağızdan çıkması gereken vakti ben değil, sen fark ettin. Belki de senin karanfilin bendim. Belki de ben senin karanfilin hiç olmadım. Olsam, sonum gelir miydi?
Son demişken bahsetmek istediğim bir şey var ki; bazı öpüşlerin son tüketim tarihi varmış. Tükeniyormuş öpüşler, öpüşlerin öncesinde gidişler… Daha yeni fark ettim bu tüketim tarihinden sonra öpüşleri unutuyormuşsun. O sırada midende hissettiğin kelebekler, çarpar gibi atan kalbin, karıncalanan dudakların; bunları unutuyormuşsun. Ben unuttum seninle öpüşmelerimizi. Bana nasıl hissettirdiğini, beni nereden vurduğunu, nereden iyileştirdiğini, nasıl iyileştirdiğini, iyileştirdikten sonraki bakışlarını, bakışlarındaki duyguları… unuttum. Bunları hala hatırlıyormuşum sıraladığıma bakma, bunlar hep oradan buradan duyduklarım, ben seninle öpüşlerimi unuttum. Unutmak ister miydin diye bana bir sorsan; istemezdim derim. Ben hala seni unutmamak için çabalıyorum. Belki bir gün gelir de çözersin diye gazete alıp bulmaca sayfalarını saklıyorum. Siparişlerimle birlikte gelen balonlu poşetleri saklıyorum. Sen gelirsin de benden yapmamı rica edersin diye türk kahvesi alıyorum, ben pek içmem. Sadece seni beklerken arada bir içesim geliyor, sonra bitiyor. Ben pek sevmem ama yine de sen gelirsin diye bitince almaya devam ediyorum. Sen gelir de oturur ayaklarını uzatırsın diye tekli koltuklarımı camın önüne karşı karşıya koyuyorum. Çünkü hatırlıyorum; bulmaca sayfalarını eline alıp koltuğa oturduğunu, kaşlarını çatıp kalemin arkasını dişlerinin arasında kemirdiğini, bir sütunu doldurduğunda yanağında gururla beliren minicik bir gamzenin 2 odalı güneş almayan evimde çiçek gibi açmasını hatırlıyorum. Çocuk hevesiyle halıya oturup balonlu poşeti patlatırken dudaklarının neşeyle kıvrılmasını ve gökyüzünü görmeyen evimde sen farkında olmadan sadece neşenle beni bulutların üstündeymişim gibi hissettirmeni hatırlıyorum. Hatırlıyorum, unutmamak için savaşıyorum.
Hala pilav yaparken bir şeyleri eksik yaptığımı düşünüyorum, sana sormak istiyorum çünkü pilav yapmayı bana sen öğrettin. Asla senin gibi yapamıyorum. Senin yaptığın pilavın bir başka tadı vardı. İçine sevgini katarken bir tutam da şefkat ekliyordun sanırım, bu benim pek alışık olduğum bir tat değildi. Domates sevmediğini biliyorum ve hala domates gördüğümde içim bir garip oluyor. Karınca lafı seni kaşındırıyor, hatırlıyorum; çünkü hala sen duyarsın diye söylemeye çekiniyorum, oysa artık duymayacağının da farkındayım. Annenin verdiği çaydanlıkta çay yapıyorum, içine bir tane karanfil atıyorum, seni unutmamak için sana ve hayata karşı savaşıyorum.
Biliyorum, gelmeyeceksin. Biliyorum, içimdeki bu umut ve unutmaya karşı açtığım savaş boşuna. Gelmeyeceksin, çok acı bir şekilde farkındayım; ama seni beklemekten ve kalan gücümle seni ve senden kalan hatıraları sevmekten başka bildiğim bir şey yok ki benim…
Buraya yeni bir tekel açıldı, sen bilmezsin, senden yıllar geçti çünkü. Ayfer Abla ve kocası Şükrü Abi var, arada büyük çocukları Murat Abi geliyor. Aslında tekel onun sanırım ama o gündüzleri başka bir yerde çalıştığı için haftanın 6 günü Ayfer Abla ile Şükrü Abi var; hafta sonu bir gün onlar tatil yaparken Murat Abi bakıyor tekele. Murat Abiyi de pek severim. Benim bir abim var, olmasaydı Murat Abinin kardeşi olmak isterdim. Pek tanımadığım insanları mümkün olmayacak bir şekilde seviyorum. Sana bu aileden neden bahsediyorum biliyor musun? Onları tanıdığım ilk zamanlar bana bir tabure çektiler, “Otur Meleğim” dediler. Onların Meleği olacak kadar beni tanıdıklarını düşünmüyordum. Oturdum ve bana bir fincan çay ikram ettiler. Çayda pek tanıdık ama bir yerden çıkartamadığım bir tat vardı. Muhabbet sırasında fırsat bulduğum bir arada, ki bu zor çünkü Ayfer Abla bir kere konuşmaya başladığında konu konuyu açar ve susmazdı, çayda karanfil olup olmadığını sordum. O an; anladım değil, fark ettim ya da hatırladım da değil ama pek oturtamadığım bir kelimede karanfilin çaylarda da kullanıldığını gördüm. O gün onların yanından ayrıldıktan sonra bir aktara gidip birazcık karanfil aldım. O gün bu gündür o çaydanlıkta yaptığım her çaya bir adet karanfil atıyorum. Karanfil bana seni hatırlatıyor; sen beni unutmuşken, ben seni unutmamak için sana ve hayata karşı savaşırken. Olur da bu savaşı kaybeder ve seni unutursam diye; seni hatırlamak için hala ve sadece sana dair yazıyorum.
3 notes · View notes
iyikivarsin · 2 years
Text
Tumblr media
Ve ben günlerce düşündüm sana ne alabilirim, ne diyebilirim; nasıl etkilerim diye sonra böyle  aklıma ne gelirse yazmaya karar verdim ki bu daha samimi geldi bana. Gerçi seni düşünürken bile nefesim ritmini değiştirirken, sana yazmak çok zor. Tıkanıveriyorum yazarken. Bugün senin doğum günün sevdiğim
bugün gidip annene böyle kocaman sarılasım var, iyi ki dünyaya senin gibi birini getirdi diye Bana  birine güvenmeyi, birini kendinden çok sevebilmeyi, dünyada hala aşk diye bir şeyin var olduğunu öğrettin. Bugün aslında bu yüzden özel benim için. Ve ben  fazla mutluyum bugün. Seni severek uyandığım her sabah nasıl gülümsüyorsam gözümü açtığım an, işte öyle safça bir gülümsemeyle nefes alıyorum şu an. Bir “insan” nasıl olur da bir günü böyle anlamlı kılar, nasıl kalbimi yerinden oynatır bilmiyorum. Fakat tatmadığım bir huzuru yaşıyorum artık. Sevdiğim, çok iyi yazamam ama çok iyi severim.. ve ben sadece seni severim, seni de en iyi ben severim zaten. Bugün senin doğum günün sevdiceğim
Bugün senin doğum günün forever my soul mate ve ben “seni seviyorum” cümlesinin, duygularımı ifade etmekte yetersiz kaldığı için senden özür dilerim
Sen benim umudum, yarınlarım, paylaşacağım güzel anılarımsın..
Sen benim en güzel günlerim, 
en guzel saatlerim, 
en güzel dakikalarım, 
en güzel saniyelerimsin. 
varlığın yaşıyor olmamın tek sebebi, senden önce ölmeyi, dünyaya veda etmeyi her şeyden çok istiyordum.
 ve şimdi tek dileğim kalan tüm ömrümü seninle yaşamak.
çünkü cennetin gözlerinden daha güzel kokundan daha güvenli sesinden daha huzurlu olabilme ihtimali yok. sen benimleyken benim ölebilme ihtimalim olmadığı gibi. beni yaşatan bana hayat veren sensin çünkü. 
Ailem, evim, çocukluğum sensin. tek istediğim seni mutlu edebilmek, seninle bir hayatı paylaşabilmek ve sonsuza kadar kollarının arasında yaşayabilmek. 
şimdi fark ettim, ben ilk defa yaşlanmak istiyorum, seninle, yanında yaşlanmak, saçlarım seninle beyazlasın istiyorum mesela, yüzüm falan kırışsın ama sen yine güzelim diye sev beni istiyorum. Her gece uyumadan, saçlarıma değsin ellerin, kokun burnumda uyuyayım istiyorum, sesin hep kulaklarımda olsun, arada kavga edelim ama hep beraber olalım ve sarılalım istiyorum, bir evimiz olsun evimde evimleyim diyebileyim istiyorum 
arada çocukluğumuza dönelim birbirimizi büyütelim ama hiç büyümeyelim istiyorum, her yaşta seni seveyim istiyorum, ben seni hayatımın her anında her şeyden çok isteyecek kadar çok seviyorum. 
hep sarıl, hep geçsin, hep sen öpünce geçsin.  
 ben hep sana bu kadar, bundan daha fazla güveneyim, sen de hep yanımda ol istiyorum. nolur güvenelim birbirimize, her şeyden çok güvenelim, kırmayalım güvenlerimizi, birbirimizi. 
özür dilerim.. doğum günü mesajı olmalıydı bu, ben sanırım biraz değiştirdim konuyu. 
nerde kalmıştımmm. hehh buldum.. 
bugün sevdiğim adamın, doğum günüü
yanında olacağım ve hayatının kalan her gününde de sen istediğin sürece yanında kalacağım. istemesen de kalırım orası ayrı bir konu tabii.. 
bugün benim için dünyadaki ennn enn enn özel 2. gün
 çünküü benim canım sevgilimin, hayatımın, birtanemin, aşkımın, bebeğimin, canımın içinin doğum günü.
1.sini de söylemeyeceğim işte. Çatla meraktan.
 şaka şaka 1.si ne diye düşündüğünü duyar gibiyim nolucakk gorilimi tanıdığım gün tabi kiiii İyi ki doğdun bitanem iyi ki varsın ve iyi ki sayende nefes alıyorum. saye de gölge demek bu arada. minik bilgiler de sıkıştırayım  
Romantik olmak istemiyorum çünkü çok gül de gamzelerin çıksın böyle yer yapsın yanaklarında istiyorum çünkü sen sinirlenince gamzelerini çok özlüyorum bide sinirlenince çok korkunç oluyosun işte.  
Vee ciddilesme vakti. Mut, seni her gün aynı aşkla ve her gün bir öncekiden çok çok çok daha büyük bir sevgiyle seviyorum ve her gün diyorum ki bundan daha çok sevemem ama sen o kadar güzelsin kii bakıyorsun ki sevgim kalbimden, bedenimden, ruhumdan taşıyor ve heeer gün daha da çok seviyorum, bunun nasıl oldugu hakkında da bi fikrim yok bence büyü yaptın bana da neyyse.. 
Varlığın için şükretmem gereken yeni bir güne daha girdik şimdi.. doğum günün kutlu olsun sevgidiğimm yeni yaşında o güzel gamzelerin yanaklarından, haşmetin, ailen yanından hic eksik olmasın. Seni her şeyden, herkesten çok seviyorum, iyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın, iyi ki doğdun bitanem.
her zaman yanındayım inannn seni seviyorumm mutlu olma sebebimmm
ve ben bugün aslında seninle doğdum sevdiğim.
Doğum günümüz kutlu olsun.
2 notes · View notes
gecesineasikkadin · 2 years
Text
"...Beni bırakıp gideli 1 hafta oldu. Hala inanmıyorum gittiğine. Bu bir hafta bana bir ömür gibi geldi. Sensiz geçen 1 hafta... O kadar uzun bir süre ki. Benden önce de güzel bir hayatın vardı, yine olsun demişsin mektupta. Güzelim ben seninle tamamlandım. Seninle iyileştim. Senden önce o yaralara alışmıştım. Ama sen gelip hepsini iyileştirmiştin. Onlara alışmam 20 yılımı almıştı. Ama sen gelip 1 hafta gibi kısa bir sürede beni iyileştirdin. Şimdi sen yoksun, yaralarım tekrar kanamaya başladı. Senin yokluğun içimde bambaşka bir yara açtı. Asla kapanmayacak bir yara. Kim gelirse gelsin senin açtığın bu yarayı iyileştiremez. Bazen senin yokluğundan kendimi suçluyorum. Eğer daha erken gelmiş olsaydım belki seni kurtarabilirdim. Yapabilirdim. Ama ben de sana büyük dert oldum, değil mi? Benim artık gerçek olmadığımı, delirdiğini düşündün. Sadece 1 hafta daha erken gelmiş olsaydım, şuan beraberdik. Seni hayatımda tekrar istiyorum ama bunun mümkün olmadığını da biliyorum. Keşke, keşke sadece bir kereye mahsus da olsa, bir insanı tekrar bu dünyaya getirebilecek gücüm olsaydı. Hiç düşünmeden seni getirirdim. Yanına gelmek istiyorum ama bir yandan da benden istediğini unutamıyorum. Kurduğumuz hayalleri, yaptığımız planları benim ikimizin adına yapmamı istemişsin. Ben sensiz nasıl yapayım bunları? Beni nasıl bir çıkmaza soktuğundan haberin var mı? Seni de suçlayamam biliyorum. Hayat sana karşı çok acımasız davrandı. Senin suçun değildi bu. Ama keşke biraz daha bekleseydin. Gelmek üzereydim ben. Yanına gelmek istiyorum..."
2 notes · View notes
mel-inoe · 22 days
Note
Beyefendiye beyefendi demeye dilim varmıyor artık. Perfect days giflerdeki gibi, görsel güzellik ve huzur ihtiyacı içindeyken izlenebilir. Hanım'ı izleme izleme üzülürsün. Ney mi, beklemediğim bir seçim. Emin değilim ne çalmak istediğimden, keman seviyorum ama onun fazla duygusal havası bir zaman sonra beni sinirlendirir gibi hissediyorum. Elektrogitar pahalı da ne ucuz ki sorusu geliyo aklıma :( Prensip de sayılır hanımefendi, birkaçını öğrenebilir miyim? Dün Fernando Pessoa diye birinden bir alıntıya denk geldim bir uygulamada. "Her şey ilgimi çeker ama hiçbir şey beni avucunda tutamaz." diye bir alıntısı. Sanırım huzursuzluğun kitabı diye bir kitabından. Bunu kendimle bağdaştırdım biraz, değişik biriymiş adam. Öldüğünde sandık dolusu şiir ve yazı bulmuşlar sanırım. Her şeyin ilgi çekmesi ama avuçta tutaması biraz üzücü geliyo nedense. Benim yine çok sevdiğim, bir şarkıda denk geldiğim ama aslında bir kitaptan alıntı olduğunu öğrendiğim "Her yere gidesim var hiçbir yere dönesim yok." sözüyle aynı tonda gibi geldi bu söz(kendimi açık etme pahasına söyledim bu sözü, genelde profillerimde kullanırım eskiden de burda bu isimleydim). İnsan her yere gitmek ister, yer burda mecazi bir anlamda da anlaşılabilir, ama bir yere dönmek istemek farklı bir konu. Okunacak çok şey var acil biraz toplamam gerek hayatımı. Herneyse. Ballı hardal güzel seçim, şerefine ballı hardallı yicem akşam canım çekti. Infjlerde eeeeennn sevmediğim özellik kendinizden çok şey feda etmeye müsait oluşunuz. Ha bir de kendinizi gizlemeye olan meyiliniz. İlki için, örneğin sana değer veriyorum ismini bile bilmesem de, bu durumda senin gidip kendinden çok şey vererek kendi değerlerini ya da ihtiyaçlarını, bazen farklı şeyleri geri atarak kendinden vermen beni üzer, belki de sinirlendirir. Bu demek değil ki kimse fedakar davranmasın, asla. Aksine zaman zaman fedakar olmak çok yüce bir şey. Burdaki olay kendinden çok vermek, kendini nerdeyse hiç düşünmemek. İkincisi için de yani işte, belirli çekincelerle kendinizi gizlemeniz hoşuma gitmiyo. Çünkü istiyorum ki önemsediğim kişi her kimse bana benliğini tamamen göstersin. Umrumda değil ordaki yamukluklar ya da bana ters şeyler. Kişi neyse onunla ilgilenip onu istiyorum. Bu yüzden infjlerin bu özelliğini çok sevmiyorum. Benimle aynı fikirde görünmek için fikrime katılınmasını hissetmekten hiç hoşlanmam, zaten daha önce sana fikirlerime katılmasan da katılmıyorum demeni sevdiğimi söylemiştim. En sevmediğim tip diyince bile aklıma gelenler midemi bulandırdı. Estp ve estj yarışıyo. Estj zaten bizim ülkede bol gibi, iğrençler. Senin en sevmediğin tip hangisi? Bir de intjleri bazen zorlayıcı buluyo musun? Neli pasta seversin? Esfj de hiç sevmem aklıma geldi midem bulandı.
🤠🤠🤠 izlemiycem zaten üzülmeye çok müsait bi yapım var. keman benim de çok hoşuma gidiyor ama dediğin gibi geliyor bana da. prensipleriiim, genel olarak tüm insani ilişkilerde taviz vermeyeceğim bazı konular var. alış-veriş dengesi gibi. karşımdaki insan kendimi korumak için koyduğum sınırları aştığında infjlerin o meşhur "doorslam" mevzusu gerçekleşiyor genelde. (hayatımda insan kalmadı tşkler). dini değerlerime bağlıyım, elimden geldiğince o şekilde yaşamaya gayret gösteriyorum ve genelde bu konuda kendime bile taviz hakkı vermiyorum. güvenememek bir takıntı sayılır mı? en son kime güvendiğimi bile hatırlamıyorum. Benim de aklıma Kinyas ve Kayra'dan Kayra geldi. en ufacık şeye bile bağımlılık göstermek istemiyordu. intjler genelde yüksek potansiyele sahip olduğu için daldan dala atlama eğilimindeler diye biliyorum. bir şeyi yapıp yeterince idare ettirebildiğinizi görünce ilginiz kayboluyor, yanlışsam düzelt. o sözün benzeri sana önerdiğim bir şarkıda da geçiyordu sanırım, koyarım aşağıya. tb konusunda balık hafızalıyım asla hatırlamıyorum desem.. dönmek istememek konusunda seninle uzun uzun konuşabilirmişiz gibi bi his var içimde anonim. hayat çabucak dağılabilen bir şey olmasaydı her şey çok kolay olurdu (bezdim). afiyet olsuuun ✨ infjlerin kendilerinde en sevmediği özellikte o bence ama sebebini eğer çözemediysen anlatabilirim. sebepsiz yere o kadar taviz vermiyoruz genelde. ismim melike (o kadar uzun yazıyorum inşallah takipçilerim üşenir ve adımı okumazlar kslwösmw) intjlerin değer verdikleri kişiyi kendinden bile korumak istemesi bana çok anlamlı geliyor. derin tipsiniz vesselam. şimdiye kadar derin bağ kurmak istediğim herkese acımı da tatlımı da gösterdim ama işin sonu hep hüsranla bitti. zaten kendimle öyle çok sevgi bağım yok, işin sonu zihnimde "ya insanlar ya da ben siyahımla beyazımla sevilmeye ve açık edilmeye değmem" yargısıyla kendimi kapatmamla bitti. senin gibi düşünen birine hiç denk gelmemiştim. yani öyle kabullenilmek güzeldir eminim. karakter ve duruş hakkında güzel ve kesin yargıların var. omurgalı insanlara saygı duyuyorsun sadece. benim en sevmediğim tip yok gibi ama sensörler ve feelerlar beni çok yoruyor. intjler samimiyet kurana kadar zorlayıcılar, ki bence zorlayıcı olmakta da haklılar ama onun dışında değer verdikleri zaman karşıdaki insana hayatı kolaylaştırmak için bir çok fedakarlık yapabiliyorlar. intjleri inat etmeyip empati kurabildikleri sürece seviyorum. tuhaf bir cevap olacak ama favorim kestaneli pasta dkwllskwkşw çok güzel oluyor denemelisin. özellikle kayseride divan pastanesinde yapılanı muazzam. canım çekti valla. esfjleri babanla alakalı bir mevzudan dolayı sevmiyorsun diye hatırlıyorum. şöyle dinleyince beyninden vurulmuşa çeviren türkçe bir rock şarkı önerin var mı? ve sen neli pasta seversin?
0 notes
xmerveturhan · 3 months
Text
MERHABA, BEN M. T.
Bugün ben bunu yazarken perşembe, ama sen bunu pazartesiymiş gibi oku! Haftanın sendromlu günü, lafta kalan başlangıçların başlayamadığı gün pazartesi. Evet, şimdi benim geçmişte yaşadığım bir günü burda seninle paylaşıcam. Günaymış, ama ben hala yataktayım.. Boktan bi zil sesinin eşlik ettiği o alarm çaldı! Gözlerimi yarı kapalı açtım, karşımda beyaz tavan + 5 dk. daha diyen iç ses... Tabi kafada gülümseten düşler felan bi yanda😈🤫 "Sikik bir gün daha amk!" diyerek kalkmaya çalıştım. Fakat yatakta yarı uykulu, yorgunluktan bitap düşmüş inşaat amelesi gibi otururken, bi ani hareketle kalktım. Bi su döküm işlemi, sonra baktım aynaya silik bi ifade! Bu sima kimin? Aynadaki saçlar benim mi? Tepesine kuşlar yuva mı yapmış? Gözler en son Kore savaşında gazi düşmüş 60 yaş üstü dedelerin gözlerini andırıyor. Bi su çarptım yağlı beyaz tenime, sonra hop bi kahve.. Su kaynamış ama ben hala baygın ve ruhsuz. Doldurdum bardağa suyu, aslında tam tersi olucaktı da neyse.. Yandı ağzım tabi! Biraz kekrek bi tat başlangıçta, sonra bi tortu gibi. Taktım kulaklığı, açtım bi şarkı. Bi whatsapp, insta, twitter, face gezdim profil profil, kaydırdım time'ı hep bi kaos! Sonra bi baktım saate yaklaşıyor vakit.!! Hemen koştum odama aldım bi jean, bi tshirt. Sonra az biraz wax'ı da saçlara yedirdik mi tamamdır. Olmayan karizmayla yola çıkma vakti. Taktım 5'e gidiyorum, saat geldi gelicek.! Sonra yanında bi azar tatlısı... Geldim işe nihayet, baktım ortalığa hep aynı bok! Aynı tantana, aynı terane... Manavda ümit abi.. Hayattan bezmiş, başladı yine hayat dramına! Baktım sola, kasada Ayşe. Her zaman ki konusu, komşusu müjgana giren çıkan! Bastım gittim ordan pastane önüne.. Zeynep var orda da, baktı bi ne selam ne sabah! Döndüm başımı reyona, "Levent" dedim, "kolay gelsin." "AYNEN KRAL!" dedi.. Hadi dedim, moral bozmayalım sabah sabah. Gidicem alt kata, değiştircem üzerimi, yapıcam iş başı! Köşede var şarküteri başı tufan abi, yanında kasabımız kemal dayı. Biri et döver, biri kıyma çeker. Dedim "kolay gele." Dediler "gelde, yardım ede!" Dedim, "sağolun, şimdi ben meşgulde.." 😅😎 Baktım saate yine bi gün sonu! Adanalı çiğ köfteci gibi terlemişim. Değiştirdim üzerimi, çıktım baktım bi gökyüzüne... Gece üzerimize perde gibi çökmüş, ömürden bi gün daha. Açtım bi Müslüm, sövdüm böyle hayatın gelmişine geçmişine! Soktum ellerimi ceplerime, yürüdüm yavaş yavaş.. Daracık sokaklara girdim. Gülüşen körpecik kızlar, yanlarında 2 katı hanzolar... Eğdim kafamı önüme, geçtim gittim gölgesiz kaldırımlardan.. Rüzgar esti geçti yamacımdan... Durdum bi an bir yokuşun başında, bir parkın tam yanında. Kaldırdım kafamı göğe, baktım uçsuz bucaksız o gökyüzüne.. Yıldızlar, bi dilencinin şapkasında ki madeni paralar gibi dağınık yine! Gülümsedim, sonra eğdim başımı tekrar yere.. Sonra yine baktım o gökyüzüne! Baktım yıldızlara, yıldızlar umudum olan yıldızlar.. İçimde ki gecenin ışığı olan, o gözüme ufacık gözüken devasa yıldızlar... Evet işte onlar, birisini hatırlattı bana... Birden girdi araya bir iç ses, dedi; "Bas git hadi evine, girdin yine bi çıkmaz düşe!" Eğdim başımı öne, gülümsedim yine ben taşa, taş da gölgeme. Yürüdüm, birileri geçti yanımdan! Yine bulanıktı yüzleri.. Görmedim, uyumuştum ben çoktan... Yürüdüm, yokuşlar çıktım ardı ardına. Şimdi bir düzlükte bittim, durdum! Baktım bi sağa bi sola, kaldırdım başımı gökyüzüne... Yıldızlarla bezeli o gökyüzü.. Gülümsedim yine, yeniden... Yürüdüm bir iki adım daha, az kaldı! Gün bitti, yol bitmemişti. Girdim o metruk kapıdan, beni karşılayan yalnızlığım sarıldı bana... Açtım banyonun ışığını, loş bi ortam tabi.. Kafam hafif meşrep, yıldız tozu yuttum biraz önce! Bir de düşlerimi içtim yanında... Geçtim odama, attım üstümdeki zırhı! Vurdum kafamı yastığa, oh miss😌 Daldı gözlerim bomboş tavana... Yine, yine, ve yeniden... O tavan, bomboş bembeyaz o tavan! Kendimi gördüm onda.. Bomboş olan bir şey var derimin içinde, bembeyaz olan... Bir şey var! Çok derinde... Açtım, baktım içime. Orda battın içime..!
0 notes
womanhidinginbooks · 9 months
Note
Cezmi ERSÖZ - BAZEN AŞK GİDER... ‘‘Yine seninle geldi hayat’’ adlı kitabından Yayınlama ;)
Bazen aşk gider. Ve hayatta gider onun peşinden. Sen terk edildiğin yerde öylece kalakalırsın. Bir sabah uyanırsın ki, gözünü açtığın ömür senin ömrün değildir. Aynada tek parça görünen bedenin, aslında içinde lime limedir. Nefes diye içine çektiğin, ciğerlerinde parçalanmış aşkının cam kırıklarıdır. Her sabah ölmeyip, neden uyandığına lanet edersin.
Bazen aşk gider. Önünde bir kadeh rakı, küllükte bir ölüm dolusu izmarit, öylece bakakalırsın arkasından. Kulağın hiç çalmayacak olan telefondadır. Zaman dursun saatler geçmesin istersin. Tanrım n'olur gerçek olmasın, n'olur güneş doğmadan geri dönsün, teninde başka bir tenin kokusunu getirse bile dönsün yeter ki, hiç bir şey sormam ona, bu geceyi yaşanmamış sayarım, unuturum, yeter ki aşık olmasın. İçinde durmaksızın çiğlik atar dualar. Ama bazen aşk gider ve o çaresizce yalvardığın tanrı bile gider peşinden. Sonra sabah olur. Güneş doğar. Aşkın gelmez bir türlü. Bir gecede değişir ömrün. O bir türlü inanmak istemediğin kader, sanki seninle alay eder gibidir. Ömrünü adadığın, yıllarını önüne serdiğin aşkın bir gecede başka hayata karışmıştır işte. Bir gecede bir başkasının aşkı olmuştur. İnanamazsın.
Bazen aşk gider. Ve sen yıllardır içinde yaşadığın yürekten, valizler dolusu anılarla kendi yalnızlığına taşınırsın. Elin varmaya varmaya boşaltırsın dolapları. Çekmeceden çıkan her giysi parçası onunla geçirdiğin anların tarihiyle ağırlaştıkça ağırlaşır. Onun kollarında geceler boyu cennet uykulara karıştığın yatak, sen giderken utancından bakamaz yüzüne. Doğmamış bebeğinin yerine koyup büyüttüğün cam önündeki o küçük mor menekşe, yapraklarına kondurduğun veda öpücüğündeki hasrete büker boynunu. Valizlerini kapı önüne yığıp, yüzün sırılsıklam, son bir sigara için koltuğa yığılırsın. Gidiyorsundur işte. Aşkını kendi ellerinle bir başka aşka teslim edip. Ömrünün onun ömrüne, hayallerini onun hayallerine, sevdanı onun sevdasına ekleyip…
Bazen aşk gider. Ve adresi değişir evinin. Sesinin tonu değişir, yüzünün rengi. Yatağının sıcaklığı. Yediğin yemeğin tadı. Uykuların değişir. Ve rüyaların. Her akşam açıp girdiğim kapıdan başka bir sevda giriyordur artık. Her gün oturduğun koltukta, o bakmaya doyamadığın gözlerin ışığında başka bir sevda oturuyordur şimdi. Yıllardır evinde ağırladığın, masalarına konuk olduğun. Hayatlarını paylaştığın dostlarının kahkahaları arasına bir başka ses karışıyordur artik. Senin gölgene alışkın duvarlar bile çoktan kabullenmiştir yokluğunu. Her gece uyuduğun yastığa bir başka sevda kokusunu bırakıyordur. O öpmeye kıyamadığın dudaklarda bir başka sevdanın adı. Aşkının o tek cenneti bildiğin uykularında bir başka sevdanın rüyaları. Bazen aşk gider. Ve anılarda gider peşinden.
Siz hiç o yüreğinize sığdıramadığınız aşkınızı bir başka aşk için ağlarken gördünüz mü? Ben gördüm. Kör oldu gözlerim onunla sevdasına ağlamaktan. Bir alev topu gibi onun için çiğlik çığlığa yanarken, siz hiç aşkınızın önünde diz çöküp, bu kadar çok seviyorsan sakın bırakma onu, sana kıyamam, n'olur git, diye yalvardınız mı? Onu bir başkasının kollarında düşünürken, siz hiç geceler boyu aklınızı kaçırmamak için kendi kendinize bağırdınız mı?
''Unut onu, unut onu, unut onu ya da öl!''
İçinizdeki o durmak bilmeyen yangının acısını bastırsın diye kanatıncaya kadar bileklerinizi ısırdınız mı? Gözyaşları içinde yastığınıza gömülüp, Tanrı’ya sığınmak istediğinizde, artik başka bir yüreğe sevdalı olan aşkınızı ondan geri istemekten utanıp, dua etmekten vazgeçtiğiniz oldu mu hiç?
Siz hiç yana yana sevdiğiniz bir sevgilinin yoluna gençliğinizi serip, yoluna kalbinizi serip, yoluna ölümünüzü serip, onu güle güle bir başka aşka uğurladınız mı?
Bazen aşk gider. Ama ölüm gelmez bir türlü. Ne yapsanız da öfke duyamazsınız, giderken bir kibrit aleviyle ateşe verdiği geçmişinin alevleri içinde eriyip giden yüzünüze, silinip giden kokunuza, kül olan yüreğinize dönüp bir kez bile bakmayan o sevdanıza. Anlarsınız, aşktır bu, öfkeyi bir türlü yurduna kabul etmeyen. Vefasız bir unutuşa kurban olsa da solup yitmeyen. Hayattan soğutup, size ölümü özleten. Ölü bir bedende canlı kalmakta direnen. Anlarsınız aşktır bu...
Bazen aşk gider. Aslında bilirsiniz nereye gittiğini. Onu çağıran o eksik, yaralı ve hep kanayan çocukluğudur. Onu çağıran, hani o gözlerinde görüp de belki ona en çok bu yüzden vurulduğunuz, ertelenmiş çocukluğunun o mavi bahçesidir. Dönüp dönüp yeniden baktığı o gizemli bahçede, onu eksik severek yaralanmış annesinin sesini duyar gibi olmuştur belki de. Yanıldığını anladığında da ürkekçe o bahçenin bir köşesine sığınıp, gözyaşlarına boğulmuştur. Belki de onu bu yüzden affedersiniz. Belki de bu yüzden başka bir sevda için karşınızda gözyaşlarına boğulduğunda onunla beraber ağlayıp, git ve aramaya devam et, unut beni, dersiniz. Çünkü bilirsiniz ki aşk çocukluğun arka bahçelerindeki dalıp gittiğiniz ve sonra evin yolunu kaybettiğiniz, kurallarını kimsenin bilmediği garip bir oyundur aslında. Bir gün ansızın o oyunda yanıvermiş, hak etmediğiniz halde bahçeden kovulmuşsunuzdur. Anlayamazsınız neden kovulduğunuzu, nerede hata yaptığınızı, neden unutulduğunuzu. Yıllardır oynadığınız o büyülü oyuna dalıp, hayatı dışınızda bıraktığınız için, bir gün aşk gider ve siz evinizin yolunu bir türlü bulamazsınız. Sonra zaman geçer. O karanlık bahçe aydınlanır. Ve anlarsınız ki sevda denen o büyülü oyunda herkesin kuralları bir birinden farklıdır. Siz aynı bahçede, aynı oyunu oynadığınız sanırsınız belki, ama onun sevdası sizinkinden farklıdır. Kendi bahçenizle onun bahçesini, kendi oyununuzla onun oyununu, kendi kurallarınızla onun kurallarını, kendi aşkınızla onun aşkını sınayamazsınız. Belki de bunu anladığınız için, kendi bahçenizden onun bahçesini, kendi çocukluğunuzdan onun çocukluğunu, kendi sevdanızdan onun sevdasını sevebildiğiniz için, bir gün aşk gider ve siz onun geçek aşk olduğunu anlayıp, unutamazsınız. Belki de bu yüzden bir kibrit ateşiyle yakıp gittiği ömrünün alevleri arasında sizi unutan aşkınız, çocukluğunun o karanlık bahçesinde annesinin yarım bıraktığı sevgiyi aramaya gittiğinde ona öfke duymazsınız. Ve belki bu yüzden, aslında yanıldığını anlayıp o bahçenin bir köşesinden ürkekçe size yeniden çocuk ellerini uzattığında, ona yüreğinizin kapılarını hasretle sonuna kadar açarsınız.
Bazen aşk gider. Günler geçer ardından. Ve aylar, bazen de yıllar. Bebekler büyür. İnsanlar yaşlanır. İnsanlar ölür. Eşyalar eskir. Evler yıkılır, kurur ağaçlar. Sokakların adı değişir. Anılar belleğin acımasızlığına teslim olur. Sevilen unutur, seven yanar. Bazen aşk gider. Ya da siz gittiğini sanırsınız.
Çok duygulandım yaa😥😢
4 notes · View notes
mistikyol · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İYİLİK PERİLERİNDEN BİRİNİ SEÇ!
BİRİNCİ İYİLİK PERİSİ: KORKMAN İÇİN HİÇBİR NEDEN YOK ÇÜNKÜ KORUNUYORSUN! Melekler ve iyilik perileri çevrende toplanıyorlar ve seni koruyorlar. Zihnindeki gereksiz endişelerden, hiçbir zaman gerçek olmayacak kuruntularından kurtulman gerekiyor. Hayatın tadını çıkarmana engel olan bu düşünceler artık yerini mutluluk verici ve neşelendirici düşüncelere bırakıyor. Çevrenden sevgi, takdir ve beğeni alacaksın. Her şeyi kurcalama huyundan ve bir de insanları değiştirme çabandan vazgeçmen gerekiyor.İçten bir kahkaha at ve yoluna devam et çünkü hayat oyununda ilahi yardım hep seninle! KORKUSUZ OL VE NEŞELEN!
İKİNCİ İYİLİK PERİSİ: YÜZÜNDEKİ SIKINTIYI SİL VE HER YENİ GÜNÜ SEVGİYLE KUCAKLA! Evet bazı şeyler bir türlü yolunda gitmiyor ama hayat yine de güzelliklerle dolu. Bazen bir şeyler olmuyorsa bunda da bir neden vardır ve o neden senin iyiliğin içindir. Uzun vadede bu "olmayan" şeylerin hayat yolunun daha iyiye gitmesi için olduğunu anlayacaksın. Kendini fiziksel olarak beğenmediğini görüyorum; lütfen bundan vazgeç. Sağlıkla parlayan bir bedenden daha güzel ne olabilir? Canlı ve iddialı renkler tercih et ve özgüvenini yükselt. Sen kendini sevdikçe o kapalı kapıların da açıldığını göreceksin. GÜLÜMSE ÇÜNKÜ SEVİLİYORSUN!
ÜÇÜNCÜ İYİLİK PERİSİ: ŞİMDİ KENDİNE ODAKLAN VE BİRAZ RUHUNU DİNLENDİR! Verici olmak seni mutlu ediyor ama önümüzdeki dönemi kendini önceliğin yaparak değerlendir. Kendi içindeki sessiz ilahi kaynağa yönel ve sakinleş. Gerekirse telefonunu sessize al ve çevrendeki insanlarla uğraşmaya ara ver. Kendi bedensel, zihinsel ve ruhsal sağlığına odaklanman gerekiyor. O kadar değerli ve zengin bir iç dünyan var ki oradaki cevherleri ihmal etme. Kendini daha fazla ihmal etme. Boya kalemlerin, defterlerin, kitapların ve ruhuna iyi gelen her şey. Bak ne kadar mutlu ve zenginsin. İÇİNDEKİ İLAHİ GÜCÜ KUCAKLA VE SAKİNLEŞ!
DÖRDÜNCÜ İYİLİK PERİSİ: KISITLI OLANA DEĞİL BOLLUĞA DİKKATİNİ VER! Bazen kısıtlı maddi kaynakların canını sıktığını görüyorum ve bunun sona ereceğini duymak seni rahatlatacaktır diye düşünüyorum. Doğa ve hayat temelinde cömert ve bereketlidir. Kısıtlı olana odaklanan insan düşüncesi maalesef kendine bu gerçekliği yaratır ve çeker. Sen bil ki doğanın sonsuz merhameti ve gücüyle çevrelenmiş bir haldesin ve tüm maddi kaynaklara ulaşabilecek hale geliyorsun. Evinde bereketin çoğalırken hayalindeki maddi güzelliklere de adım adım ilerliyorsun. MADDİ GÜCÜN MANEVİ ZENGİNLİĞİNİN AYNASIDIR!
BEŞİNCİ İYİLİK PERİSİ: ÇOK FARKLI VE ÖZEL BİR ENERJİN VAR VE BU GÖRÜNÜR OLUYOR! Arka planda ve sessiz durman, mütevazi kişiliğin ve olgun ruhunun bir yansıması. İlişkilerde dengeyi kuran ve nazik kalbiyle kendi içten içe acı çekerken kimselere rahatsızlık vermeyen çok özel bir enerjin var. Şu ana kadar maddi dünyanın katı kuralları seni incitmiş olabilir ama bu böyle devam etmek zorunda değil. Bazı yeteneklerini parlatmanın ve bunlarla göz önünde olmanın zamanı geldi. Dünyaya katacaklarına başkalarının çok ihtiyacı var ve ışığını artık görünür hale getirmelisin. NAZİK KALBİNLE KARANLIKTA IŞIL IŞIL PARLIYORSUN!
ALTINCI İYİLİK PERİSİ: EKTİĞİN TOHUMLAR GÜZEL ÇİÇEKLERE DÖNÜŞÜYOR! Bu bir kutlama zamanı! Baharda canlanan doğa gibi niyet ettiğin dileklerinin ve özellikle çok istediğin bir tanesinin çiçek gibi açtığını ve gerçekleştiğini göreceksin. İraden güçlü ama korkuların başarının önüne set çekiyor. Bir de çevrende cesaret kırıcı konuşmalar olduğundan bunlardan etki alabiliyorsun. Bu iki engel yani korkular ve çevrenin negatif etkilerinden sıyrılıp moralini düşürmeden yüksek tutabilirsen dileklerine hızla ulaşabilirsin. Zihnini, kalbini ve bedenini negatif enerjilerden temizlenmelisin. ŞİMDİ GERİYE YASLAN VE KEYİFLE HAYATIN TADINI ÇIKART!
YEDİNCİ İYİLİK MELEĞİ: MUTLU OLMAYI SONUNA KADAR HAK EDİYORSUN! Neyi hak ettiğimize inanırsak hayat bizi onları sunar. Sen de mutluluğu, anlayışlı ilişkileri ve kalbini heyecanla çarptıracak bir sevgiyi hak ediyorsun. Şu ana kadar temiz kalbinle hep başkalarının mutluluğunu yükseltmek için elinden geleni yaptın. Aynı güzelliklerin senin de kapını çalacağı zaman geldi. Kendini güzel kıyafetlerle, seni mutlu edecek kişisel bakımınla ve minik hediyelerle şımart çünkü sen bunları da sonuna kadar hak ediyorsun. Hak etmek demek enerjisel olarak bu duruma yükselmişsin demektir. Bu da senin bilinç olarak yaşadığın açılımların bir sonucu. Düşüncende ve eylemlerinde "iyi" olmaya ve "iyi" hissetmeye devam et. ELLERİNİ AÇ! HAYAT SANA HEDİYELER GETİRİYOR!
SEKİZİNCİ İYİLİK MELEĞİ: TATLI ENERJİN HERKESİ KENDİNE ÇEKİYOR! Fiziksel ve ruhsal olarak titreşiminin yükselmeye başlayacağı bir döneme giriyorsun. Bir mıknatıs gibi çevrene güzellikler çekiyorsun. Şans yıldızının parladığı bu dönemde konfor alanından çıkıp hayallerin bir adım at. Seni geride tutan ve bazen karamsarlığa düşüren olumsuz düşüncelerinden sıyrılman lazım. İstediğin her şeyi başarabileceğin ve kısmetinin yükseldiği bu zaman dilimini iyi değerlendir. Caziben yükseliyor ve konuşmaların dinleyenlerde ciddi bir etki bırakıyor. Beğenilmenin tadını çıkar. HAYALLERİNE DOĞRU BİR ADIM AT VE KENDİNİ ARTIK GERİDE TUTMA!
DOKUZUNCU İYİLİK MELEĞİ: RAHAT BİR NEFES AL ÇÜNKÜ BEKLEDİĞİN HABERLERİ ALIYORSUN! Üst üste gelen bazı sıkıntılı günlerin ardından güneş senin için doğuyor. Bir çıkış yolu ararken zihinsel ve ruhsal olarak yoruldun. Önündeki bu müjdeli dönemde üzerindeki bu yorgunluğu atıp rahatlayacaksın. Zihninde dönen olumsuz senaryoların gerçekleşmeyeceğini bil ve şimdiden kendini rahatlatmaya başla. Aşırı aktif zihnine iyi gelecek bir hobiyle uğraşmanı tavsiye ederim. Zihnini rahatlattıkça hayatında sıkışık kalan konularda açılmaya başlayacak. Sana haksızlık yapanları affederek kalbini ferahlat ve akışına bırak. İlahi adalete güven. KALBİNİ FERAH TUT VE HER ŞEYİ AKIŞINA BIRAK!
#mistikyol #periler #ruhsalmesaj #mistikyolruhsalmesaj #kişiselgelişim #ruhsalgelişim #meditasyon #olumlama #didemçiloğlu #cemçiloğlu
1 note · View note
uzumlukekimsb · 4 months
Text
3 sene önce tam bu saatlerde yan yanaydık ve ben hayatımın belkide en güzel sohbetlerini yapıp en güzel manzarasını izliyor ve en güzel anlarını yaşıyordum. Şimdi ise benden km ötedesin bu uzaklık öyle mesafelerle alakalı değil kalbinden aklından, yüreğinden olan uzaklığım ve ben sana hasret bir ömür geçiriyorum. Benim sana cok ihtiyacım vardı. Burdayım demene, her sey gecmese bile gececek demene, sadece bir nasılsın demene cok ihtiyacım vardı düsman da degildik halbuki. Bırakıp giderken gittigin yollarda kalbinden beni de bırakmıssın. Neyse senin yine canın sag olsun. Canın sag olsun diyorum cünkü benim artık sana diyebilecegim bi sey kalmadı. Umarım ki beni böyle yüzüstü bıraktıgına deger bi mutluluga sahip olursun. Ben bi sekilde hallederim zaten hep tek başıma halletmek zorundaydım. Basıma neler neler geldi ben sana diyemedim. Diyebilecegim bi sen yoktu ortada. Bu yaptıgını düsman düsmana yapmaz harbi diyorum bak. keske düsman olsaydık o zaman belki duyardım senden bi nasılsın. Otur sabahlara kadar bunu düsün simdi. Biz seninle bi hayat paylasmıstık. Bu kadar mı yoktum gözünde, yokmusum. Ben bi sekilde hallederim sen bunu düsünme. Gece yarılarına kadar oturup seni beklediğim tek bir mesajını beklediğim dört duvar canlanıp bogazıma sarıldı yeter artık yeter bekleme diye. Sen otur şimdi beni soktugun bu hali düsün. Evet Seni senle yorgun kendimi istesem düzeltmeyi denerim yine ama istemiyorum artık. Biraz beni duyabilseydin birlikte nefes alabilirdik ama sen kulaklarını kapattığında haklı olacağını zannediyorsun. Sözün bittiği yere geliyorsun söz ekliyorum. Kalbimi kırıyorsun onarıyorum. Canımı yakıyorsun görmezden geliyorum. Bu ilişkiden anladığımız şeyler aynı şeyler değil. Ben sabretmeyi, iyileştirmeyi, ilişki zannediyorum. Sen yok saymayı ihmal etmeyi, beni ertelemeyi ilişki sanıyorsun. Bizimle ilgili umutlarım kırık birer deneme tahtasına dönüştü. Duyuyorsun ama dinlemiyorsun. Yanımdasın ama orada değilsin, sorduğumda benimle bir ömür varsın ama davranışlarına neresinden baksam yoksun. Bizi iyileştirme çabama aldığım karşılık sadece bencillik. Sen benle değil kendinle yaşıyosun bu ilişkiyi , bizi korumakla değil derdin, kendini savunmakla uğraşıyorsun. Bende kırdıklarını telafi etmekle işin yok. Gösterdiğim sabır seni dönüştürmüyor. Yok saydığın onca kırgınlığı görebilsen onarırdın. O yüzden bakmıyorsun bana. Sen gözünü kaçırıp bakmadığında başka yöne baktığında dertlerim kendiliğinden yok olacak sanıyorsun yada yok olmasını istiyorsun diyeyim. Sınırlarımı ihmal etmenden, beni duymanı beklemekten, hayal kırıklığı biriktirmekten yorgunum. Sana değil en çok bana böyle hissettirmene izin veren kendime kırgınım. İstesem düzeltmeyi denerim ama istemiyorum artık. Çünkü Bana merhamet ettiğin için yanımda olmanı hiç istemiyorum. Sana sesimi duyurmak için çabamalaktan kendimden eksiltiyorum artık. Bana zorla ayırdığın bir kaç mesajı istemiyorum. Biliyorum bunları ben yapıyorum ve kendimle ilişkimi bozmana izin veriyorum. Ben anlatmakdan yorgunum sende belki artık suçlanmaktan yoruldun. O yüzden artık gitmene izin vermem gereken zaman geldi. KALBİMDE SENİ HALA EN DEĞERLİ YERDE TUTACAĞIM ama artık hayatımda değil...
0 notes
perdiolacabeza · 7 months
Note
ıssız ada'm
hayat yollarımızı denk getirdi bir barda. o gün iki bahtsız iki mutsuz denk geldik. sarhoş olmasam içimden gelen sese kulak vermeyeceğimi ikimizde biliyoruz. inatçıyım ya hemen pes etmedim , havlu atmadım. dedim o sesi dinle , bu sefer bir farklılık yap. inadımın hediyesini aldım senle buluştum. buraya kadar hepsi güzel bir kaç olay sadece. asıl mesele o soğuk ankara ayazında geçirdiğimiz 8 saat konuştuğumuz onca şey.
anlattıkların mıh gibi çakılı duruyor aklımda. çocuk değilim bir tanem aklım çalışır, iyi dinlerim seni de dinledim.sen anlattıkça başına gelenleri tek bir bakış açısından değil detaylıca analiz ettim. yaşadıklarının acısını derinden hissettim. hani " sen beni dinliyor musun " diye arada soruyordun ya o akşam. tek tek aklıma yazıyordum dediklerini. bana anlattığın her şeyi sanki oradaymışım gibi aklımda yaşadım. o gün orada birbirimizin yaralarına yakından bakma fırsatını elde ettik. şimdi tüm bu yaşadıklarımızdan sonra senle olabilecek en mutlu senaryoyu hayal etmeye çalışıyorum.  sana yemin ederim gördüğüm tek şey bilinmezlik , bana aşık olmadığını biliyorum , gözünde sadece iyi bir adam olmuşumdur. bu iyilik senin aşkını kazanmaya yetmeyecek biliyorum. denesek , çabalasak,  emek versek sonucu hüsran olur gibi geliyor sana bunun da farkındayım.
kendimi iyi tanırım ama iyi anlatamam. bu yalnızlığın en temel sebeplerinden biridir bu anlatma sorunum. aklımda yaşadım aklımda acı çektim . o uzaklara çok daldım,  o arkadaş masalarında ki sohbetlerden çok koptum , ellerim ceplerimde çok yürüdüm. bahtsız diyorum ya kendime öyle havadan sallamadığımı iyi biliyorsun. bir şekilde bu yaşa geldim daha kaç bayram görürüm belli değil. yaşamın ve hayallerin mücadelesini vermeyi seviyorum,  şu an  bulunduğum zihin yapısı öyle bir noktaya geldi ki ölümü düşünmeden geçirdiğim tek bir günüm yok . aşkı , dostluğu mutluluğu bulacağımı düşündüğüm her insana dört elle sarılmaktan başka çarem yok. sana olan ilgimin en temel nedeni de buydu.  belki aşkı gerçekten yaşayacağım mutluluğu gözlerinde göreceğim dost budur dedim.  şimdi seni tanımış biri olarak tekrar aynı soruları kendime soruyorum ve adam gibi bir cevap bulamıyorum. bir ilişkiye bir maceraya atılacak durumda olmadığını söylemiştin,  acı çekmeyi göze alamam demiştin güvenli alanımdan çıkmaktan korkuyorum dedin. ...
oturup adam gibi bir karar vermek zorunda bıraktın beni , isterdim ki olaylar akışına göre şekillensin devam etse de bitsede bu bir şeylerin neden sonucuna bağlansın. ama olmadı fazla dürüst olmanın verdiği zarara maruz kaldık,  kartlar erken açıldı bu masada. mücadele etmek istediğimi,  ve bunu seve seve yapacağımı sana dedim. dayanamazsın dedin. mesele dayanıp dayanmamak değil bir tanem mesele o inanca sahip olmak , inancımı ayakta tutacak tek sey senden gelecek bir destekti. sana koşarım dediysem koşarım , o engelleri aşarım dediysem aşarım. bir şekilde o mücadeleyi veririm. ama görmediğim sevgiden medet ummam. 2 sene önceki ben olsaydım bu olayı aylarca atlatamazdım herhalde ama şimdi  sadece gülüyorum içimden. kendine  dikkatli et , manyakça fikirlerden uzak dur , hayatı sev. aileni arkadaşlarını hayallerini kendine yakın tut. olur ya seninle tekrar karşılaşırsak bir selamı çok görme bana ...
t :)
odamın tavanına güzelinden bir küfür savurdum, ağlıyorum. o kadar güzel yazmışsın ki, ben bunu hak etmiyorum diyerek kendimden yine nefret ettim. hayatına daha dahil bile olmadan seni yaralamışsam bir de boşluğuma gelseydi, duygusal davranıp hayatına girseydim herhalde seni mahvederdim. hep öyle olur. okudukça seni kaybetmek beni daha çok yaraladı ama aşkın isteyerek elde edilemediğini biliyoruz. kalbimi kırdım. kalbini de. heyecanımı kaybettim ve yalnızca savruluyorum. beni anladığını biliyorum, keşke dostum olarak hayatımda kalabilseydin. bazen ufak bir iz bırakırız insanların hayatına. dokunup kaçarız. herkes sık yapmaz ama ben bunu bu sıralar abarttım. hayatına bıraktığım iz umarım canını acıtmaz ve hatırladıkça yüzünde bir tebessüme sebep olur. seni tanımak büyük bir zevkti, iyi ki inadınla anlaşmışsın ve tanışmışız. çizgi romanlarını bitirdim, geri alabilmen için bir buluşma ayarlayabiliriz, bir de sana bir şarkı bırakacağım, bunu yapmasam daha iyiydi sanırım ama nadiren birine aşık olamadım diye üzülüyorum o yüzden bırakacağım. umarım beğenirsin.
yüreğim yanar, ah aman aman.. seni bulamam inan
gözlerim kanar, ah aman aman.. seni de yoramam inan...
öyle ya t, seni yoramam, hakkım yok. kimse kimsenin kalbini beklemek zorunda değil, hele de böyle bir belirsizlik.. seni bu duruma sokamazdım, var olan tek hamle buydu burdan bakınca. kaldı ki, hayatım büyük bir karamsarlığa bağlı geçiyor. dostlarım, ailem, hayatıma aldığım insanlar kim olsa kaçtı bundan, haklılar da. senin gibi kaçmayan 3-5 kişi vardı belki, belki o kadar da yok. onları da ben kovdum, kendimden soğuttum ki bu karanlık yalnızca beni boğsun. tüm bencilliğime rağmen sevdiğim herkes için yalnızlığa tahammül ettim ve şimdi yalnızlık bi bağımlılık oldu. yazdığım birkaç şiir, sarıp sarıp dinlediğim şarkılarım var, çayımın buharı yüzüme çarpıyor bunları yazarken. senden bir yazı beklemiyordum, hazırlıksız yakalandım ve itiraf etmeliyim ki canım fena yandı, bir şey hissedeceğimi düşünmemiştim. şerefine bir sigara yakacağım t. bundan sonra dumanını seyrettiğim her sigarada aklıma geleceksin, birilerini hayatımdan kovduğumda, kendimden soğuttuğumda ya da denediğimde aklıma ilk sen geleceksin. yazın senin için ne ifade ediyordu bilmiyorum ama kendini aklımda ölümsüzleştirdin. umarım güzel bir hayat yaşarsın, hayallerine ve aradığın aşktan daha iyisine sahip olursun bir gün. beni dinlediğin için teşekkür ederim, her şey için de özür dilerim. hayatına dokunmaya da hakkım yoktu ama seninle vakit geçirmekten kendimi alamadım. üzgünüm.
1 note · View note
gundemarsivi · 9 months
Text
Tumblr media
Gecikmiş Mektup (Erdoğan Şahin’e)
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/gecikmis-mektup-erdogan-sahine/?amp=1
Bir kıyıdan bütün denizlere, bir tepeden bütün insanlara kardeş olmak üzere yurt edindiğim yerdi Didim. Yaklaşık beş yıl oyalandım oralarda. İnsanın öğrenecekleri varmış demek ki. Sonra büyük acılarla, büyük yıkıntılarla ve büyük hayal kırıklıklarıyla ayrıldığım yer olarak geçti kişisel tarihime. Hayatımdaki kırılmalar sonucu sığındığım o yerden de( ne acılar çektirdin / helal et) diyerek ayrıldım. İçimdeki düş eziklerinin bir kısmı o zamandan. Aldığım yaraların ve sırtımdaki kırbaç izlerinin bir kısmı…
Çok fazla yalnızlık egzersiziler yaptım oralardayken. İşe yaramadığını anlayınca insan aradığım bile oldu. Kalabalıklar içinde insan aramak çok eziyetli bir işmiş meğer. Kendimden kendime çok gidip geldim. Bir bakıma yeni kendimle de o sıralar tanıştım.
Yeni kendimle tanıştım ama seninle tanışamadım çok istediğim halde. Didim’de çıkan bir gazete geçmişti elime. Daha orada ilk günlerimdi. Senin yazın! Yazını bir solukta çektim duyarlıklarıma. Daraltma içini; bu çapta yazı yazan biri varsa, buralarda rahatlıkla yaşanır dedim kendi kendime. Çok sürmez tanışırız da. Ne olacak; dost oluruz her kimse.
Telefonunu edinip aradım seni birkaç kez. Olmadı, yazdığın gazetenin kapısını çaldım. Kimse yoktu. Herkes hiçbir yer bulup çekip gitmişti. Seni aramaktan vazgeçtim daha sonra. Tanımadığım sana küstüm, kırıldım. Gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzüydü ne de olsa Didim. Yağmalanma korkusu geçiren kıyıları adımlayıp durdum günlerce. Yazılarının tutkulusu olmuştum bu arada. Her birini kaçırmadan okuyordum desem yeridir. Çünkü başka kimsem yoktu. Senle değilse de gazetedeki köşenle arkadaş olmuştum.
Şiirlerimin, öykülerimin bir kısmını orda iken yazdım. Tanışsaydık ilkin sana okurdum onlardan bazılarını. İçimden bunları ne çok geçirdim bir bilsen. Gidilmemiş yerleri, çıkmadığım adaları anlatır dururdum sana eğer tanışmış olsaydık. Belki de sözcüklerin girilmemiş kapılarını zorlarken yardım isterdim senden. Yaşanmamış aşklardan, kurulmamış dünyalardan da söz açardık, kim bilir! Didim’in güzel koylarından birine çekilir, dünyaya karşı kadeh bile kaldırırdık şiir eşliğinde.
Didim’e, oradan ayrıldıktan sonra da yolumu düşürdüm. Ne de olsa anılarım vardı arkamda. Arkadaşlarım, birkaç dostum… O arkadaşlarımdan birine anlatmıştım sana olan küskünlüğümü, kırgınlığımı. Ki o arkadaş alıp geldi seni bulunduğumuz yere günün birinde. “Sürpriz! Sürpriz! Bu kadar kolaysa yaklaşık beş yıl kaldığım Didim’de o zaman niye gerçekleşmedi tanışmamız? İçime kapandığıma mı saymalıyım, erken pes ettiğime mi? Hayat bazen böyle garip sorular da bırakır geride, öyle ya! Tanışır tanışmaz da özetledim durumu sana.
Tanıştığımız günün akşamı yemek davetinizi kabul edip evinize gelmiştik Zeynep’le .Böyle olmasaydı insan iyisi eşinizi, Hülya Hanımı da tanıyamayacaktık. Neler konuştuk neler o akşam! Şairleri, şiiri, sanatı, edebiyatı…Didim üzerine de az şey konuşmadık bu arada. Ve o süreçle birlikte algıladım ki sen, Didim’de yaşamayı seçmekle birlikte oraya dünyayı getirmişsin; Paris’i, Bremen’i, Londra’yı; Aristoteles’i, Brecht’i, Pikasso’yu, Leonard’dı, Nazım’ı, Ahmet Erhan’ın, Hasan Hüseyin’i, Ahmed Arifi, Sipinoza’yı, Epikür’ü ve daha birçok sevdayı… Yine o süreçle birlikte anladım ki sen Didim’deki insanları aklının ve yeteneklerinin sınırlarına doğru yolculuğa çıkarma çabası içindesin. Kısaca bir kenti sessizce yetiştirdiğini gördüm. Dedim, insanlığın oğlu olmak böyle bir şey. İçten içe imrendim sana. Baktım, sözcüklerin insanları üzebileceğini de hesaplayarak yumuşatıyorsun, çiçekliyor öyle iletiyorsun karşındakilere. Bu da inceliğin. Aşktan, barıştan, sevgiden bir dünyanın eskizini oluşturuyorsun adeta Didim’de. Artık yakalanmıştın bana. Bu tanıklık bahtiyarlıktır benim için, çok gecikmiş bile olsa…
Sen Didim’de aşkın, sanatın, edebiyatın, insan olmanın; dahası okumanın, düşünmenin, düş kurmanın, sorup sorgulamanın kozasını böyle kurarken, seni esinleyenin Hülya Hanım olduğunu da anladım kısa zamanda. O sana doğru yola çıkardığı ırmaklarla içindeki büyük insanlık çeliğine su veriyordun. Dayanışmamın en güzel örneklerini evinizden birlikte başlatıyordunuz her seferinde. Bu tanıklığım da bahtiyarlığımdır. Dediğim gibi çok gecikmiş de olsa.
Sonra bizim dostluğumuz. Çınar ağaçları kaç senede yetişir, vakur hale gelir… Bir bilen vardır kuşkusuz. Dostluğumuzun kısa zamanda vakur bir çınar ağacı halini alması anlaşılır bir şey aslında. İnsanın etten, kemikten yapıldığını değil de duygulardan yapıldığını ayrımsayan herkes kolayca anlayabilir bunu. Bir de içinde güzel dünyalara özlem büyütenler. Mesele insanı insana taşımakta.
En son mektubumu, yine Didim’deyken ulu şairimiz Ruşen Hakkı’nın ölümünün ardından kaleme almış, Didim’de düzenlenen bir edebiyat etkinliğinde okumuştum. Dünyanın ve Türkiye’nin köy adresli tek edebiyat dergisi olan Akköy Dergisi’nde yer almıştı o mektup. Senin ve Hülya Hanım sayesinde yeniden mektup yazmayı anımsadım, düşünsene… Üzerinden on yıla yakın bir zaman geçmiş.
Biriniz insanlığın oğlu, biriniz kızı insanlığın… Öyle kalın. Çünkü böyle çok güzelsiniz. Dostluğunuz güzel, insanlığınız, arkadaşlığınız, duruşunuz…
Ne kadar oldu sahi tanışmamız? Bir yıl mı iki yıl mı? Tanışmamızdan Birkaç gün sonra Çanakkale’ye dönmüştüm. Bu mektubu da Çanakkale’ye döner dönmez yazacaktım. Gecikmişim.
Ne düşünüyorum biliyor musun? Aileleriniz, Hülya-Erdoğan çiftinin evliliklerine mâni olsalarmış, onları yüzde yüz dava etmek gerekirmiş… İyi ki eş olmuşsunuz. Bilebildiğim kadarıyla iyi bir çift olmayı oluşturan kadın da erkek de yarımdır aslında. Birbirleriyle tamamlanırlar daima…Siz de öylesiniz. Daha uzun süre tamamlanın birbirinizle. Sevinçle, sağlıkla.
Ne güzel sizleri tanımış olmak. Evet geç de olsa.
Hayrettin Geçkin
0 notes