Tumgik
#anahtar kayboldu
Text
Annemin Sikicisi Ablamın Kayınpederiymiş! (Cansu 18 Y., Frankfurt / Almanya)
Selam ben Frankfurt'tan Cansu. Şu anda 18 yaşındayım, 1.65 boyunda, 60 kiloda ve esmerim. Ablam geçen sene evlendi. Ablamın kayınpederi Kaya amca, 53 yaşında olmasına rağmen, yaşından çok genç gösteriyor, çok yakışıklı ve çok da karizmatik biridir, vücudu çok kaslı. Anlayacağınız herşeyiyle dört dörtlük bir erkek. Kaya amcayı gören her kadının amının suyunun akacağından eminim. Kaya amcayı ilk gördüğümde ona aşık oldum, ama bu aşkımı hiç söyleyemedim kendisine.
Geçen sene, bir akşam, annem mutfakta fısıldaşarak telefonla konuşurken kulak misafiri oldum. Baktım canımlı hayatımlı aşkımlı konuşuyor, gizlice dinlemeye başladım. Telefonda konuştuğu kişi babam olamazdı, çünkü babam salonda oturuyordu. Ayrıca annem babama canım hayatım aşkım falan demez, çünkü babamı sevmez orospu. İyice kulak verdim, konuştuğu kişi artık kimse, onu eve davet ediyordu, "Sabah saat 7:30'da herkes gidiyor, evde tek ben kalıyorum, yarın gel, hem kahvaltı yaparız, hemde pezevenk kocamın yatağında sikersin beni!" diyordu. Çok sinir olmuştum, ama sesimi çıkarmadan dinledim. Karşıdakinin ne dediğini bilmiyorum, ama annem, "Tamam canım, tamam aşkım, tamam sikicim, yarın sabah bekliyorum!" dedi, telefonu kapattı.
Ertesi gün okula gider gibi evden çıktım, bir apartman ilerde beklemeye başladım. Yarım saat falan sonra Kaya amcayı bizim evin ilerisindeki fırına girerken gördüm. Önce anlam veremedim, niye ta buraya fırına geliyor ki diye düşünürken, Kaya amca elinde birşeylerle çıktı fırından. Ama arabasını orada bıraktı, bizim eve doğru yürümeye başladı. Olamaz dedim, annemin sikicisi Kaya amca olamazdı! Ama maalesef ta kendisiymiş, gitti bizim binaya girdi. O an dünyam yıkıldı. Arkasından yürüdüm, eve gidip onları rezil edecektim. Binaya girdim, evimizin kapısına kadar vardım, sonra vazgeçtim. Çünkü onları rezil etmekle elime birşey geçmezdi. Hatta annemin canına bile minnet olurdu, babamdan boşanmak için bahane arıyordu zaten orospu. Olan bana olurdu, Kaya amcayı kaybederdim. Onu kaybetmek istemiyordum, onu gerçekten çok seviyordum ve aşıktım ona.
Tekrar binadan çıktım, ne yapacağımı düşünmeye başladım ve biraz daha bekleyip, tam onlar sikişmeye başlayınca girmeye karar verdim. Yarım saat kadar dışarda dolaştım ve sessizce eve girdim. Annemgilin odasının kapısı yarım açıktı ve acayip inleme sesleri geliyordu. Sessizce kapıya iyice yaklaştım. Kaya amca sırtüstü yatmış, annem yarağının üstüne oturmuş, üstünde deli gibi zıplıyordu, acayip sesler çıkarıyordu. Bir ara annem, "Aşkım orospunu altına al da sik!" dedi. Kaya amca, "Tamam!" deyince annem üstünden indi. Aman Tanrım o da neydi öyle? Kaya amcada öyle bir yarrak varmış ki, bana küçük dilimi yutturdu. Annemin o kocaman yarrağı içine aldığına inanamadım, çünkü annem minyon tipli, ufak tefek bir kadın. Kaya amca annemi altına aldı, o kacaman yarrağını annemin amına dayadı ve öyle bir girdi ki, annem derin bir, "Oohhhh!" çekti. Annem bu arada Kaya amcanın altında kayboldu gitti.
Kaya amca annemin amına öyle bir pompalıyordu ki, o pompaladıkça benim de amımdan sular yürüdü. Pantolonumun içine elimi soktum, külotum su gibi olmuştu. Başladım amımla oynamaya. Fazla dayanamadım, elektrik çarpmış gibi oldum, orgazm oldum, kendimden geçtim. Annemin çığlıklarıyla kendime geldim. Annem, "Aşkım çıkma, içimi döllerinle doldur sikicim!" diye bağırıyordu. Kaya amca da acayip sesler çıkararaktan annemin içine boşalmaya başladı. Boşaldıktan sonra annemin üstüne hareketsizce yığıldı kaldı. Tabii ben de hemen kendi odama girdim. Kapıyı hafif açık bıraktım ki odamdan onları gözetleyecektim.
Birkaç dakika sonra Kaya amca annemi kucağına almış, yarrağı halen annemin amının içinde banyoya girdiler. Banyonun kapısını kapatmışlardı. Biraz sonra su sesi geldi, ben de odamdan çıkıp, banyonun anahtar deliğinden baktım. Annem Kaya amcanın yarrağını yıkıyordu. Yarağı inmişti, ama inik haliyle bile çok büyüktü. Anlayacağınız gözüm baya korktu. Yıkanmaları bitip te kurulanmaya başladıklarında, ben tekrar odama geçtim, beklemeye başladım.
Biraz sonra banyodan çırılçıplak çıktılar, tekrar yatak odasına geçtiler. Ben de ne yapacağımı düşünmeye başladım. Aklıma bir cinlik geldi, onlar tekrar sikişmeye başlayınca, sessizce kapılarına gidip, bir şekilde kendimi Kaya amcaya gösterecektim. Bir süre odamda bekledim ve annemgilin odadan tekrar inleme sesleri gelmeye başlayınca hemen kapılarının kenarına yanaştım, baktım. 69 pozisyonuna geçmişler, Kaya amca alttan annemin amına yumulmuş, iştahla yalıyordu. Annem de Kaya amcanın o kocaman yarrağını iki eliyle tutmuş, aynı iştahla yalıyordu, ama ağzı yırtılacak gibiydi. O koca yarrak annemin ağzına zor giriyordu, yine de annem byük bir zevkle yalıyordu.
Tabii bu ara ben de boş durmuyordum, kendimi annemin yerinde hayal ederekten elim amımda deli gibi mastürbasyon yapıyordum. Onlar halen birbirlerini yalıyorlardı, ama ben bu arada yine orgazm oldum. Ama ne orgazm, hiç bu kadar zevkli orgazm olmamıştım, kalbim duracak gibiydi. Annemlerin ahlamaları ohlamaları yine birbirine karışmış vaziyetdeydi. Annem, "İçime gir aşkım, dayanamıyorum!" diyordu. Kaya amca da, "Gireceğim orospu, daha senin götüne de gireceğim!" diyordu. Annem, "Gir ekeğim gir, istediğin yerden gir, deliklerimin hepsi sana feda olsun!" diyordu. Ama ben annemin o kocaman yarrağı götten albileceğini hiç tahmin etmiyordum, çünkü amına ve ağzına alırken okadar zorlanan biri, ufacık götüne nasıl alacak diye düşünüyordum.
Bu arada annem yine Kaya amcanın o koca yarrağının üstüne oturdu ve zorlana zorlana köküne kadar içine aldı, biraz bekledikten sonra kalkıp oturmaya başladı. O koca yarrak annemin amında bir görünüyor bir kayboluyordu. 10 dakika kadar böyle sikiştiler, sonra Kaya amca anneme, "Domal da sikeyim!" dedi. Annem Kaya amca ne derse yapıyordu, yatağın kenarına köpek gibi dörtayak domaldı. Kaya amca tam yataktan doğrulduğunda, benimle göz göze geldi ve dondu kaldı. Ben hemen kenara çekildim. Ne yapacak diye beklerken, Kaya amca anneme, "Bekle, ben bir tuvalete gidip geliyorum!" dedi ve yanıma geldi. Bir eliyle ağzımı kapattı ve kolumdan tuttuğu gibi beni de banyoya götürdü, "Eve ne zaman geldin?" dedi. "Hep burdaydım!" dedim. "Sessizce çık git, kimseye birşey söyleme, ne istersen vereceğim!" dedi. Ben de, "Seni istiyorum!" deyince, çok şaşırdı. "Şimdi git, bu meseleyi sonra dışarda konuşuruz!" dedi.
Yarrağı halen kalkıktı, "O zaman bir kere yalayım!" deyip elime aldım, ama elime sığmıyordu. Önüne çömelip ağzıma almaya çalıştım, başı ağzıma zor sığdı. Başını emmeye başladım. Okadar güzeldi ki, saatlerce emebilirdim. Fakat Kaya amca, "Yeter bu kadar, hadi git şimdi!" deyip kaldırdı. "Hayır, kalıp annemin götünü siktiğini görmek istiyorum!" dedim. Yarrağı halen elimdeydi, "Klozete doğru tut şunu da işeyim bari, annen şüpehelenmesin!" dedi. Yarrağını klozete doğru nişan aldırdım ve Kaya amca işemeye başladı. İşemesi bitince, "Peki izle, ama annene yakalanma, sonra hemen çık git!" dedi ve sifonu çekip banyodan çıktık. Kaya amca annemin yanına gitti, peşinden ben de gittim, kapının yakınında bekledim...
Annem bu arada herhalde pozisyonunu bozmuştu ki, Kaya amca yeniden domalmasını söyledi. Annemin beni görmemesi için uygun pozisyon ayarlıyordu. Anneme, "Kafanı yastığa göm iyice... Hah, işte böyle!" dedi. Bu aynı zamanda benim izlemem için işaretti. Kapıya yanaştım iyice. Kaya amca annemin arkasına geçti, yarrağını annemin amına aşağı yukarı sürtmeye başladı, sonra amına girdi. Önce yavaş yavaş, sonra hızlı hızlı sikmeye başladı. 5 dakika kadar amını siktikten sonra yarrağını annemin amından çıkardı, bana doğru göstererek yarrağının kafasını tükürükleyip sıvazladı. Benim elim yine amımdaydı. Kaya amca sonra annemin göt deliğine de bolca tükürük bırakıp, o kocaman yarrağını annemin götüne dayadı. Annem, "Yavaş gir aşkım, canımı acıtma! Götümü ne zaman siksen, bir hafta götümün üstüne oturamıyorum!" dedi. O da, "Tamam acıtmam, kendini sıkma yeter!" diyordu.
Annemi belinden tuttu ve yüklenmeye başladı. Herhalde başı girdi ki, annem bastı feryadı. Kaya amca bana bakaraktan, "Tamam aşkım kafası girdi, zor kısmı geçti!" dedi. Kaya amca yine yüklendi. Annemden boğuk boğuk sesler çıkmaya başladı, ama bu arada Kaya amca yarrağının yarısından fazlasını sokmuştu annemin götüne. Sokarken de habire bana bakıyordu. Derken kalanını da birden kökledi. Annem, "Biraz bekle aşkım, çok acıdı!" diye inledi. Kaya amca biraz bekledi, bu arada da elinin birini annemin amına attı ve oynamaya başladı. Annem bu sefer zevkten inliyordu. Kaya amcanın yarrağı annemin götüne girip çıkmaya başladığında, annem, "Sik götümü aşkım, dağıt!" diyordu. Kaya amca 20-25 dakika anneme götten pompaladı, sonra böğürerek içine boşaldı. Ama bu arada ben de bittim. Kaya amca eliyle bana git işareti yaptı. Sessizce evden çıktım, yine az ilerdeki apartmanın orada oyalanmaya başladım.
Ben evden çıktıktan yarım saat kadar sonra Kaya amca da çıktı. Ben biraz yürüdüm, arkamdan arabayla geldi, yanıma durdu, "Bin hadi!" dedi. Arabaya bindim, hareket ettik, mahalleden uzaklaştık. Epeyce bir süre ikimizden de çıt çıkmadı. Bu arada şehir dışına çıkmıştık, otobanda yol alıyorduk. Sessizliği ben bozdum, "Nereye gidiyoruz?" dedim. "Bilmiyorum, gidiyoruz işte..." dedi. "Gidiyoruz işte olmaz, çek bir yere, konuşacağız!" dedim. Otobandan ayrılıp bir orman yoluna saptı ve parkedecek yer aramaya başladı. "Annemi yatakta sikiyorsun, beni ormanda mı sikeceksin?" dedim. "Ne sikmesi, sadece konuşacağız! Hem sen benimle böyle konuşmaya utanmıyor musun?" dedi. "Sen annemi sikmeye utanmıyorsun da, ben böyle konuşmaya niye utanayım? Konuşacak birşey yok, annemi siktiğin gibi beni de sikeceksin, ben de sikilmek istiyorum!" dedim.
Kaya amca arabayı kuytu bir yere çekip, kontağı kapattı ve "Saçmalama! Olmaz öyle şey!" dedi. "Ama ben istiyorum!" deyip dudaklarına yumuldum. İlk başta tepkisiz kaldı, ama sonradan o da karşılık verdi ve dudaklarıma öyle bir yapıştı ki, heyecandan her yerim zangır zangır titriyordu. Deli gibi öpüşmeye başladık, dillerimiz birbirine dolanıyordu. Elleri de boş durmuyordu, tişörtümü yukarı sıyırmış, memelerimi birer birer okşuyordu. Ordan elinin biriyle pantolonumun düğmesini çözdü. Sonra elini içeri soktu ve ıslanmış külotumun üstünden amımı okşamaya başladı. Ben tamamen kendimden geçtim, bulutların üstündeydim sanki. Ben de Kaya amcanın fermuarını açtım, elimi içeri soktum ki, yarrağı demir gibi olmuştu, sıvazlamaya başladım. Ama bu arada ben kendimi daha fazla tutamadım, titreye titreye orgazm oldum, nefesim kesildi, Kaya amcanın kucağına yığıldım kaldım. 5 dakikada ancak kendime geldim, nefes alışverişim düzeldi.
Kaya amca, "Mutlu oldun mu şimdi?" diye sordu. "Hemde çok! Ne zamandır hayalini kurduğum yarrak şuan elimde, bundan daha büyük mutluluk olamaz!" dedim. Kaya amca çenemden tutup başımı kaldırdı ve "Hadi sen de beni mutlu et! Elindekini ağzına al da, ben de mutlu olayım!" dedi. Hemen yarrağını pantolondan çıkardım, ama yarrağı öyle olmuştu ki, kafası şişmiş mosmor olmuş, tüm damarları belli oluyordu. Yarrağını biraz sıvazladım, sonra bir elimle orta yerinden tuttum, eğildim kafasına öpcükler kondurdum. Sonra dondurma yalar gibi kafasını yalamaya başladım. Ağzıma almak istiyordum, ama kafası şişkin olduğu için ağzıma sığmıyordu. Biraz uğraştım, zorlana zorlana ağzıma aldım. Sırf kafası ağzımı doldurdu, o şekilde kafasını emmeye başladım. Ama tadı güzeldi, 20-25 dakika kadar yaladım, emdim...
Kaya amca başıma bastırmaya başladı. Boğulacak gibi oluyordum. Bu arada kasılmaya başladı, meğer boşalacakmış. Ağzıma öyle tazzikli boşalıyordu ki, döllerinin çoğu direk boğazımdan mideme indi. Ağzım da doluydu, yarrak ağzımdan çıkınca tükürürüm diye düşünürken, kafamı bastırıp, "Yut hepsini, yut!" dedi, mecburen yuttum. Yarrağını ağzımdan çıkardığında kafasında halen döl vardı, "Yarrağımın kafasını yala, temizle!" dedi, güzelce yaladım, temizledim...
Bu sefer ben Kaya amcaya sordum, "Mutlu musun?" diye. "Evet, dünyanın en mutlu erkeğiyim, çünkü son bir senedir seni çok arzuluyordum!" dedi. Bunu duyunca benim mutluluğum bir kat daha arttı, önce dudağına, sonrada yarrağının kafasına güzel birer öpücük kondurdum. O da beni öptü. Sonra üstümüzü başımızı toparlayıp konuşmaya başladık. Ona, "Madem beni arzuluyordun, annemi niye siktin?" dedim. "Anneni sikmeye başladığımda sen daha küçüktün!" dedi. "Annemi ne zaman sikmeye başladın ki?" dedim. "Ablana söz kestikten 2 ay sonra anneni sikmeye başladım!" dedi. Yani hemen hemen 3 senedir annemi sikiyormuş. Haklıydı, o zaman benim yaşım çok küçüktü. "Şimdi ne olacak peki?" dedim. "Anneni bırakamam, çok üzülür! Seninle ancak annenin haberi olmadan buluşuruz!" dedi, ben de kabul ettim.
Kaya amcayı çok seviyorum, ne derse yaparım, yeter ki beni bırakmasın, onun ikinci değil üçüncü karısı olmaya bile razıyım!
[Cansu]
238 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
Tumblr media
BİR YAHUDİ HİKAYESİ...
Gençliğimde Şişhane'de, "Sarı Madam" adında bir kahve vardı. İnsanlar oraya gelir, oyun oynardı. Aileler de gelir çay içer, simit yer, sohbet ederdi. Çok güzel bir Haliç manzarası vardı. Şişhane'den Hasköy'e dönen köşedeydi. Eskiden kahvenin anlamı, sadece oyun oynanan yer olmaktan çok uzaktı, tam anlamıyla sosyal bir ortamdı. Kaçamak sigara içmek için de çoğu zaman oraya giderdik..
Bir gün oranın müdavimlerinden Şapat diye bir bey geldi. Biz de yandaki masada arkadaşlarla oturmuş, çay içiyorduk. Adamın orta halli bir görüntüsü vardı ama sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. Arkadaşları da bu durumu fark etmiş olacak ki, içlerinden biri, "Hayrola Şapat, bir derdin mi var?" dedi.
"Sormayın..."
İlk bulduğu boş sandalyeye çökercesine oturdu.
"Anlat be Şapat."
Adam anlatmaya başladı. Yanımızdaki masada oturduğu için anlattıklarını bir bir duyuyorduk.
"Benim dört tane dairem vardı. Bankada param vardı. Karımdan kalan ufak tefek birkaç mücevher de vardı. İki kızımı ve damatlarımı çağırdım ve 'Bunları size taksim edeyim, sonra birinizin evinde kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum,' dedim. Yaptım da. Her şeyimi onlara verdim. İki kızımda birer yıl kalacaktım, böyle konuşmuştuk. Baştan her şey yolunda gitti. Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, şimdi de günlere indi. İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evinde istemiyor. Anlayacağınız, beni kapının önüne koyacaklar."
İshak Efendi diye bir adam, "Bu mudur senin bütün derdin?" dedi ; "Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim."
Biz olanları sonradan kahvenin sahibine sorarak öğrendik. Zavallı amcanın sonunu çok merak etmiştik. Bu iki amca, ertesi gün buluşmuş, İshak Efendi cebinden bir anahtar çıkarmış ve Şapat'a vermiş. Bu bir banka kasası anahtarıymış ve üstünde "OB" harfleriyle bir de numara varmış. "OB", Osmanlı Bankası'nın kısaltmasıydı. Bankanın itibarı da çok büyüktü.
"Bak, bu anahtarı hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Dikkat et de nereye attığını unutma. Sonra 'anahtarım kayboldu' diye ortalığı ayağa kaldıracak, sonra da bulacaksın. Kızın sana 'Bu ne anahtarı?' diye sorduğunda, 'Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun? Paralarım, tahvillerim, banka kasasında duruyor. Kimin evinde ölürsem, anahtar ve kalan servetim onun olacak. Kafamdaki plan bu' diyeceksin."
Şapat Bey, İshak Efendi'nin bütün dediklerini yapmış ve sonradan takip ettiğimize göre de küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş. Öldükten sonra kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş. Banka da onlara, "Ne böyle bir kasa numaramız var, ne de böyle bir anahtarımız," demiş.
Şapat Bey bir de yazı bırakmış ardından :
"Sizi ancak böyle adam edebilirdim!"
SONSÖZ : İbranice bir söz : “Yeş mamod, yeş kavod" ;
Yani : "PARAN VARSA, İTİBARIN DA VARDIR."
Alıntı
9 notes · View notes
siyahkelebek77 · 2 years
Text
Tumblr media
BİR YAHUDİ HİKAYESİ...
Gençliğimde Şişhane'de, "Sarı Madam" adında bir kahve vardı. İnsanlar oraya gelir, oyun oynardı. Aileler de gelir çay içer, simit yer, sohbet ederdi. Çok güzel bir Haliç manzarası vardı. Şişhane'den Hasköy'e dönen köşedeydi. Eskiden kahvenin anlamı, sadece oyun oynanan yer olmaktan çok uzaktı, tam anlamıyla sosyal bir ortamdı. Kaçamak sigara içmek için de çoğu zaman oraya giderdik..
Bir gün oranın müdavimlerinden Şapat diye bir bey geldi. Biz de yandaki masada arkadaşlarla oturmuş, çay içiyorduk. Adamın orta halli bir görüntüsü vardı ama sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. Arkadaşları da bu durumu fark etmiş olacak ki, içlerinden biri, "Hayrola Şapat, bir derdin mi var?" dedi.
"Sormayın..."
İlk bulduğu boş sandalyeye çökercesine oturdu.
"Anlat be Şapat."
Adam anlatmaya başladı. Yanımızdaki masada oturduğu için anlattıklarını bir bir duyuyorduk.
"Benim dört tane dairem vardı. Bankada param vardı. Karımdan kalan ufak tefek birkaç mücevher de vardı. İki kızımı ve damatlarımı çağırdım ve 'Bunları size taksim edeyim, sonra birinizin evinde kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum,' dedim. Yaptım da. Her şeyimi onlara verdim. İki kızımda birer yıl kalacaktım, böyle konuşmuştuk. Baştan her şey yolunda gitti. Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, şimdi de günlere indi. İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evinde istemiyor. Anlayacağınız, beni kapının önüne koyacaklar."
İshak Efendi diye bir adam, "Bu mudur senin bütün derdin?" dedi ; "Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim."
Biz olanları sonradan kahvenin sahibine sorarak öğrendik. Zavallı amcanın sonunu çok merak etmiştik. Bu iki amca, ertesi gün buluşmuş, İshak Efendi cebinden bir anahtar çıkarmış ve Şapat'a vermiş. Bu bir banka kasası anahtarıymış ve üstünde "OB" harfleriyle bir de numara varmış. "OB", Osmanlı Bankası'nın kısaltmasıydı. Bankanın itibarı da çok büyüktü.
"Bak, bu anahtarı hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Dikkat et de nereye attığını unutma. Sonra 'anahtarım kayboldu' diye ortalığı ayağa kaldıracak, sonra da bulacaksın. Kızın sana 'Bu ne anahtarı?' diye sorduğunda, 'Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun? Paralarım, tahvillerim, banka kasasında duruyor. Kimin evinde ölürsem, anahtar ve kalan servetim onun olacak. Kafamdaki plan bu' diyeceksin."
Şapat Bey, İshak Efendi'nin bütün dediklerini yapmış ve sonradan takip ettiğimize göre de küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş. Öldükten sonra kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş. Banka da onlara, "Ne böyle
bir kasa numaramız var, ne de böyle bir anahtarımız," demiş.
Şapat Bey bir de yazı bırakmış ardından :
"Sizi ancak böyle adam edebilirdim!"
SONSÖZ : İbranice bir söz : “Yeş mamod, yeş kavod" ;
Yani : "PARAN VARSA, İTİBARIN DA VARDIR."
7 notes · View notes
ahmet-34 · 2 years
Text
Paran varsa itibarın vardır
Gençliğimde Şişhane'de, "Sarı Madam" adında bir kahve vardı. İnsanlar oraya gelir, oyun oynardı. Aileler de gelir çay içer, simit yer, sohbet ederdi. Çok güzel bir Haliç manzarası vardı. Şişhane'den Hasköy'e dönen köşedeydi. Eskiden kahvenin anlamı, sadece oyun oynanan yer olmaktan çok uzaktı, tam anlamıyla sosyal bir ortamdı. Kaçamak sigara içmek için de çoğu zaman oraya giderdik..
Bir gün oranın müdavimlerinden Şapat diye bir bey geldi. Biz de yandaki masada arkadaşlarla oturmuş, çay içiyorduk. Adamın orta halli bir görüntüsü vardı ama sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. Arkadaşları da bu durumu fark etmiş olacak ki, içlerinden biri, "Hayrola Şapat, bir derdin mi var?" dedi.
"Sormayın..."
İlk bulduğu boş sandalyeye çökercesine oturdu.
"Anlat be Şapat."
Adam anlatmaya başladı. Yanımızdaki masada oturduğu için anlattıklarını bir bir duyuyorduk.
"Benim dört tane dairem vardı. Bankada param vardı. Karımdan kalan ufak tefek birkaç mücevher de vardı. İki kızımı ve damatlarımı çağırdım ve 'Bunları size taksim edeyim, sonra birinizin evinde kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum,' dedim. Yaptım da. Her şeyimi onlara verdim. İki kızımda birer yıl kalacaktım, böyle konuşmuştuk. Baştan her şey yolunda gitti. Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, şimdi de günlere indi. İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evinde istemiyor. Anlayacağınız, beni kapının önüne koyacaklar."
İshak Efendi diye bir adam, "Bu mudur senin bütün derdin?" dedi ; "Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim."
Biz olanları sonradan kahvenin sahibine sorarak öğrendik. Zavallı amcanın sonunu çok merak etmiştik. Bu iki amca, ertesi gün buluşmuş, İshak Efendi cebinden bir anahtar çıkarmış ve Şapat'a vermiş. Bu bir banka kasası anahtarıymış ve üstünde "OB" harfleriyle bir de numara varmış. "OB", Osmanlı Bankası'nın kısaltmasıydı. Bankanın itibarı da çok büyüktü.
"Bak, bu anahtarı hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Dikkat et de nereye attığını unutma. Sonra 'anahtarım kayboldu' diye ortalığı ayağa kaldıracak, sonra da bulacaksın. Kızın sana 'Bu ne anahtarı?' diye sorduğunda, 'Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun? Paralarım, tahvillerim, banka kasasında duruyor. Kimin evinde ölürsem, anahtar ve kalan servetim onun olacak. Kafamdaki plan bu' diyeceksin."
Şapat Bey, İshak Efendi'nin bütün dediklerini yapmış ve sonradan takip ettiğimize göre de küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş. Öldükten sonra kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş. Banka da onlara, "Ne böyle
bir kasa numaramız var, ne de böyle bir anahtarımız," demiş.
Şapat Bey bir de yazı bırakmış ardından :
"Sizi ancak böyle adam edebilirdim!"
SONSÖZ : İbranice bir söz : “Yeş mamod, yeş kavod" ;
Yani : "PARAN VARSA, İTİBARIN DA VARDIR."............................ca.
Tumblr media
4 notes · View notes
dundenhaber · 5 months
Text
İtimat Anahtar: Karapürçek, Akyazı ve Şeker Mahallesi Çilingir Hizmetleri
Günümüzde anahtarlar ve kilitler, güvenliğimizi sağlamak için vazgeçilmez unsurlar haline gelmiştir. Evlerimiz, iş yerlerimiz veya araçlarımız gibi değerli varlıklarımızı koruma altına almak için güvenilir çilingir hizmetlerine ihtiyaç duymaktayız. İşte bu noktada, Karapürçek çilingir, Akyazı çilingir ve Şeker Mahallesi çilingir gibi yerel hizmetler devreye giriyor.
İtimat Anahtar firması, adından da anlaşılacağı gibi müşterilerine güven veren bir çözüm sunmaktadır. Karapürçek çilingir hizmetleri, bölgedeki tüm anahtar ve kilit sorunlarıyla ilgilenmektedir. Ev veya iş yerinizin kapısının açılması, kilit değiştirme veya anahtar kopyalama gibi ihtiyaçlarınızı profesyonel ekipleriyle karşılamaktadır. Karapürçek çilingir, güvenlik konusunda uzmanlaşmış personeliyle her zaman hızlı ve etkili bir şekilde hizmet sunmayı taahhüt etmektedir.
Akyazı çilingir hizmetleri ise bölgedeki müşterilerine aynı güveni sunmayı amaçlamaktadır. İtimat Anahtar ekibi, Akyazı çevresindeki acil durumlar için 7/24 hızlı müdahale sağlamaktadır. Evinizin kapısı mı kilitlendi? Arabanızın anahtarı mı kayboldu? Endişelenmeyin, Akyazı çilingir size yardımcı olacaktır. İtimat Anahtar'ın deneyimli ve uzman personeli, kilit sorunlarınızı minimum zaman ve efor harcayarak çözmek için her zaman hazırdır.
Şeker Mahallesi çilingir hizmetleri de güvenlik ve hız konusunda aynı standartları benimsemektedir. İtimat Anahtar, Şeker Mahallesi'nde yaşayan müşterilerine kesintisiz bir şekilde çilingir hizmeti sunmaktadır. Kapınızın açılması gerekiyorsa veya kilitlerinizin değiştirilmesi gerekiyorsa, Şeker Mahallesi çilingir size en uygun çözümü sunmak için yanınızdadır. İtimat Anahtar, müşteri memnuniyetini ön planda tutan bir anlayışla çalışmakta ve her müşterinin ihtiyaçlarına özenle yaklaşmaktadır.
Karapürçek çilingir, Akyazı çilingir ve Şeker Mahallesi çilingir gibi yerel hizmetler, güvenlik ve hız konularında itimatınızı kazanmaya adaydır. İtimat Anahtar firması, uzman ekipleriyle her zaman yanınızda olduğunu göstermekte ve anahtar ve kilit sorunlarınızı çözmek için en iyi çözümleri sunmaktadır. Güvenliğinizi önemseyen, hızlı ve güvenilir bir çilingir hizmeti arıyorsanız, Karapürçek, Akyazı veya Şeker Mahallesi çilingir hizmetlerinden faydalanabilirsiniz.
0 notes
Text
Onu durduran,buraya,bu odaya sürükleyen,bu odaya mecbur eden neydi bilmiyorum. Çok az yol geldi. Kayboldu, çok şey öğrendi. Yolu uzunmuş gibi göründü,az öğrendiğinden yakındı. Fakat o daha adımını yeni atmayı öğreniyordu. Onu herkesleştiren insanlardı, yolun başındakiler. Yolu bitirmeye çalışıyordu,baştan çok ötede değildi ama artık olduğu noktada izlemiyordu dünyayı. Neydi ona düşman yapan yolun başında ki muhafızları? Peki neden artık üzerine atılan nefret okları onu etkilemiyordu? Neden kırılmıyordu,üzülmüyordu? Pişman olmuyordu, özür dilemiyordu? Neden kapılarını kapatmıştı sevgi yüklü tüm bu yaşanmışlıklara? Bilmek istiyorum,sadece bilmek. Hangi hadise getirdi attı içine bu "yolun ortasındayım" hissini ? Mutlu mu bu durumdan? Bilmiyor,bilmiyor çünkü o neyin içinde olduğunu çözemiyor. Bana soruyor cevaplarını, bende sana soruyorum. Haydi,cevap bul bana. Nerede bu kızın cevapları? Cevapların yerini gösteren bir anahtar yok mu gerçekten? Yaşamak mı gerekiyor tüm ihtimalleri, onları çürütürmek mi bulduracak bize cevapları?
1 note · View note
tukenmez-hayatlar · 1 year
Text
Oto Çilingir
Oto Çilingir
Oto çilingir aracınızın yolda kalması durumunda yardım alabileceğiniz bir hizmet türüdür. Özellikle aracınızın anahtarlarında meydana gelen sorunlar nedeniyle yolda kalmasında bu hizmetten faydalanabilirsiniz. Bu hizmet türü aracınızın anahtarının araç içerisinde kalması veya aracınızın anahtarının kaybolması durumunda yardımınıza koşar. Eğer aracınızın yedek anahtarı aracın içerisinde kalmış ise verilen hizmet sayesinde kısa süre içerisinde araç kilitlerini değiştirmeden aracın içerisinde kalan anahtarı ulaşabilirsiniz. Oto çilingir aracınızın anahtarlarına ulaşamadığınız veya anahtarların araç içerisinde kalması nedeniyle otomobillerin otomobilinizin kapısını açamadığınız durumda haftanın 7 günü 24 saati faydalanabileceğiniz bir hizmet türüdür. Aracınızın anahtarı kayboldu ise bu hizmet türünde aracınızın kilidini değiştirilmesi ve bu sayede size yeni bir anahtar verilmesi sağlanır. Bu sayede anahtarınızı kullanarak aracınızı tekrar kullanabilme şansına sahip olursunuz.
0 notes
ata-1966 · 3 years
Text
Tumblr media
Gençliğimde Şişhane'de, "Sarı Madam" adında bir kahve vardı. İnsanlar oraya gelir, oyun oynardı. Aileler de gelir çay içer, simit yer, sohbet ederdi. Çok güzel bir Haliç manzarası vardı. Şişhane'den Hasköy'e dönen köşedeydi. Eskiden kahvenin anlamı, sadece oyun oynanan yer olmaktan çok uzaktı, tam anlamıyla sosyal bir ortamdı. Kaçamak sigara içmek için de çoğu zaman oraya giderdik..
Bir gün oranın müdavimlerinden Şapat diye bir bey geldi. Biz de yandaki masada arkadaşlarla oturmuş, çay içiyorduk. Adamın orta halli bir görüntüsü vardı ama sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. Arkadaşları da bu durumu fark etmiş olacak ki, içlerinden biri, "Hayrola Şapat, bir derdin mi var?" dedi.
"Sormayın..."
İlk bulduğu boş sandalyeye çökercesine oturdu.
"Anlat be Şapat."
Adam anlatmaya başladı. Yanımızdaki masada oturduğu için anlattıklarını bir bir duyuyorduk.
"Benim dört tane dairem vardı. Bankada param vardı. Karımdan kalan ufak tefek birkaç mücevher de vardı. İki kızımı ve damatlarımı çağırdım ve 'Bunları size taksim edeyim, sonra birinizin evinde kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum,' dedim. Yaptım da. Her şeyimi onlara verdim. İki kızımda birer yıl kalacaktım, böyle konuşmuştuk. Baştan her şey yolunda gitti. Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, şimdi de günlere indi. İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evinde istemiyor. Anlayacağınız, beni kapının önüne koyacaklar."
İshak Efendi diye bir adam, "Bu mudur senin bütün derdin?" dedi ; "Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim."
Biz olanları sonradan kahvenin sahibine sorarak öğrendik. Zavallı amcanın sonunu çok merak etmiştik. Bu iki amca, ertesi gün buluşmuş, İshak Efendi cebinden bir anahtar çıkarmış ve Şapat'a vermiş. Bu bir banka kasası anahtarıymış ve üstünde "OB" harfleriyle bir de numara varmış. "OB", Osmanlı Bankası'nın kısaltmasıydı. Bankanın itibarı da çok büyüktü.
"Bak, bu anahtarı hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Dikkat et de nereye attığını unutma. Sonra 'anahtarım kayboldu' diye ortalığı ayağa kaldıracak, sonra da bulacaksın. Kızın sana 'Bu ne anahtarı?' diye sorduğunda, 'Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun? Paralarım, tahvillerim, banka kasasında duruyor. Kimin evinde ölürsem, anahtar ve kalan servetim onun olacak. Kafamdaki plan bu' diyeceksin."
Şapat Bey, İshak Efendi'nin bütün dediklerini yapmış ve sonradan takip ettiğimize göre de küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş. Öldükten sonra kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş. Banka da onlara, "Ne böyle bir kasa numaramız var, ne de böyle bir anahtarımız," demiş. Şapat Bey bir de yazı bırakmış ardından : "Sizi ancak böyle adam edebilirdim!"
İbranice bir söz :
“Yeş mamod, yeş kavod"
yani :
"PARAN VARSA,
İTİBARIN DA VARDIR.
6 notes · View notes
tumitutscanlation · 5 years
Text
Heavenly Blessing - 41. Bölüm
Mega // MangaTr
Bölüm 41: Zevk Köşkünde, Xian Le Soruları
Çocuk ‘Yüzü Olmayan Beyaz’ın kim olduğunu bilmiyor gibiydi, gözlerinde boş bir ifadeyle Xie Lian’a bakıyordu sadece. Xian Lian onun anlamadığını mı yoksa anlayamadığını mı bilmiyordu ama çocuk aniden bağırdı. “AH!” Xie Lian farkında olmadan çocuğun omuzlarına yapışmış ve tüm gücüyle sıkıyordu. Çocuk bağırana kadar da ne yaptığını fark etmemişti. Aceleyle ellerini çekti. “Özür dilerim.”
Hua Cheng kısık bir sesle konuştu. “Yorgunsun. Gidip dinlen.”
Bu sözleri söylediği gibi salonun yan tarafındaki küçük bir kapı açıldı ve iki hünerli kız içeri girerek çocuğu aldılar. Çocuğun gözleri götürülürken bile Xie Lian’ın üzerindeydi. Xie Lian ona hitaben. “Merak etme. Birazdan tekrar yanına geleceğim.” Dedi.
Çocuk çıktıktan sonra Hua Cheng, Xie Lian’a döndü. “Otur ve sakinleş, ve hemen tekrar çocuğun yanına gitme. Eğer ona sormak istediğin sorular varsa, benim onu konuşturmak için yöntemlerim var.”
O ‘yöntemler’ kulağa oldukça korkutucu geliyordu, Xie Lian hemen ona döndü. “Hayır, gerek yok. Eğer cevap veremiyorsa boş ver. Ağırdan alabiliriz.”
Hua Cheng Xie Lian’ın yanına oturdu. “Çocukla ne yapmayı planlıyorsun?”
Xie Lian tükenmiş görünüyordu, bir süre düşündükten sonra soruyu cevaplayabildi. “Sanırım, onu yanımda tutacağım ve benimle götüreceğim.”
Hua Cheng. “Çocuk bir hayalet, insan değil. Neden onu Hayalet Şehirde bırakmıyorsun? Fazladan bir kişiyi daha beslemek benim için hiç problem değil.”
Xie Lian onu izledi ve dürüst bir şekilde cevapladı. “San Lang, sahiden, çok teşekkür ederim. Ama…” iç çekti. “Onu yanımda götürmek istememin tek nedeni onu büyütmek değil.”
Hayalet Şehir kesin olarak Hua Cheng’e aitti; eğer çocuğu korumak isterse, kimse ona dokunamazdı ve hiç aç kalmazdı. Ama bunlardan sonra çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şey bir rehberdi, düşüncelerini toplamasına ve konuşmasına, tekrar normale dönmesine yardım edecek birisi. Hayalet Şehir kalabalık bir yerdi, kaotik ve vahşi, rehberlik etmeye hiçte uygun bir yer değildi. Xie Lian’ın aklına kendisinden başka kimsede böylesine bir görevin altına girecek sabır olduğunu sanmıyordu.
Xie Lian yavaşça devam etti. “Onun bulduğun için zaten sana minnettarım. Akıbetiyle de senin uğraşmana izin veremem.”
Hua Cheng hiçte aynı fikirdeymiş gibi görünmüyordu ama daha fazla ısrar etmedi. “Sahiden hiç sorun olmaz. Burada olduğun sürece ne istersen bana söyleyebilirsin; ve ne zaman istersen gelip gidebilirsin.”
Xie Lian aniden Hua Cheng’in belindeki eğri kılıcın bir anda değiştiğini fark etti.
Xie Lian eğri kılıca bakarken merakının aniden uyandığını hissetti. Kılıcın kabzasına işlenmiş gümüş bir göz vardı. Göz birkaç kaba gümüş darbeden oluşuyordu, ancak her ne kadar basit görünse de, sanki canlıymış gibi mistik bir görüntüsü vardı. Daha önce fark edememişti çünkü göz kapalıydı, ama biraz önce göz titreyerek açılmış ve yakut gibi görünen göz küresi ortaya çıkmıştı. Oyuğun içinde bir kez dönmüştü üstelik.
Hua Cheng de bir şey fark etmiş gibi görünüyordu ve kısık bir sesle konuştu. “Gege, kısa bir süreliğine gitmem gerek. Hemen geri dönerim.”
“Bir sorun mu var?” Xie Lian’ın aklına hemen Hayalet Şehirde bulunan Rüzgar Ustası ve Lang Qian Qiu gelmişti, o da doğruldu. “Ben de geliyorum.”
Hua Cheng onu nazikçe iterek tekrar oturttu. “Endişelenme, Ekselansları Tai Hua ile ilgili bir mesele değil. Sadece her ay gelen gereksiz pisliklerden birisi. Gelmene gerek yok.”
Hua Cheng gelmesini istemediğini açıkça belirttiği için Xie Lian daha fazla ısrar edemezdi. Hua Cheng döndü ve salondan çıktı, yürürken ona el sallıyordu. O yaklaştığı zaman perdeler kendiliğinden açılmıştı ve o çıkarken, kendiliğinden kapanmışlardı.
Siyah yeşim şiltenin üzerindeki Xie Lian biraz rahatladı ve sargılı çocuğu düşündü. Yabancılardan ne kadar korktuğunu ve duygusal olarak ne kadar istikrarsız bir halde olduğunu hatırlayınca Xie Lian daha fazla beklemeye dayanamayarak tekrar ayağa kalktı ve gidip çocuğu görmeye karar verdi. Kızların çıktığı küçük kapıdan geçtiğinde kendisini küçük bir bahçede buldu. Bahçe lal rengiydi ve küçük bir patikayla ayrılmıştı, hiç kimse yoktu, Xie Lian hala hangi yöne gitmesi gerektiğine karar verememişti ki aniden siyah bir gölge gördü.
XiaXianYue görevlisiydi bu.
Xie Lian’ın aklına onun bileğindeki lanetli kelepçe geldi, bu konu onu bir süredir meraklandırıyordu. Tam sesleneceği sırada XiaXianYue görevlisi kayboldu. Hareketleri sanki birisinin onu görmesinden çekiniyormuş gibiydi, bu yüzden Xie Lian da ağzını kapattı ve sessizce onu takip etmeye başladı.
Görevlinin kaybolduğu binanın köşesinden döndükten sonra Xie Lian duvara yapıştı ve gizlice etrafını izledi. Genç hızla hareket etmişti ve sürekli etrafını gözlüyordu, son derece dikkatliydi ve fark edilmekten korkuyordu. Ama XiaXianYue görevlisi San Lang’ın astlarından biriydi ve onun bölgesinde bulunuyorlardı, o zaman neden gizlice etrafta dolaşıyordu?
Xie Lian düşündükçe bu görevlinin kötü bir niyeti olduğundan daha da emin oluyordu bu yüzden saklanmaya ve takip etmeye devam etti. Maskeli görevli salonda defalarca başka köşelerden döndü ve Xie Lian elli adım arkasındaydı, nefesini tutmuş ve dikkatlice izliyordu. En sonunda bir köşeden daha döndüler ve uzun bir koridora ulaştılar, koridorun sonunda büyük, güzel bir kapı vardı.
Hala takip etmekte olan Xie Lian içinden, Eğer şimdi arkasını dönecek olursa saklanacak hiçbir yer bulamam, diye geçirdi. Ama tam da bu düşünce aklından geçerken XiaXianYue görevlisi durdu ve başını çevirdi.
O durduğu anda Xie Lian hemen harekete geçmiş ve aceleyle kolunu uzatmıştı. RuoYe uçtu ve yukarıdaki ahşap kirişe sarılarak Xie Lian’ı yukarı çekti ve kirişte asılı kaldılar.
Görevli arkasında kimsenin olmadığına karar vermişti ve yukarıya bakmamıştı bu yüzden tekrar önüne döndü ve yoluna devam etti. Xie Lian ise bu kadar çabuk yere inmeye cesaret edemiyordu bu yüzden tavanda asılı kalmaya devam ederek sessizce kiriş üzerinde ilerlemeye başladı. Bir kertenkele gibi göründüğünün farkındaydı. Neyse ki görevli çok fazla ilerlememiş ve o büyük kapının önünde durmuştu. Xie Lian da durarak gözlemlemeye başladı.
Kapının önünde bir kadın heykeli vardı, baştan çıkarıcı ve güzeldi, ancak elbette Xie Lian’ın kuş bakışı açısından sadece yuvarlak bir kafa ve heykelin elindeki sığ, oval yıpranmış bir tabak görünüyordu. Maskeli genç olduğu yerden kımıldamadı ve kapıyı açmak için hareketlenmedi. Onun yerine, kadın heykeline döndü ve elini kaldırdı, yıpranmış tabağa bir şey attı. Tıkırtı sesleri oldukça netti ve Xie Lian içinden, Zar mı, diye geçirdi.
Daha kısa bir süre önce pek çok kez duyduğu ve uzunca bir süre unutamayacağı bir sesti bu. Bir zarın, kabın dibine düşerken çıkarttığı ses. Genç adam elini geri çektiğinde Xie Lian en sonunda görebildi, sahiden de yıpranmış tabakta iki adet zar vardı, her ikisinin üzerinde de altı tane kızıl nokta vardı.
Maskeli genç zarları tekrar aldı ve sakladı, ancak ondan sonra kapıyı açtı. Kapı kilitli bile değildi. Kapıdan geçip, arkasından kapattıktan sonra da Xie Lian kilitlenmeye benzer bir ses de duymamıştı. Xie Lian bir an bekledikten sonra bir kağıt parçası gibi yavaşça yere indi ve kapıyı incelerken kollarını bağladı.
Mantıken bina çok büyük görünmediği için XiaXianYue görevlisi içeride her ne yapıyorsa dışarıdan sesi duyulmalıydı. Ancak genç adam kapıyı arkasından kapattıktan sonra bir daha hiç ses duyulmamıştı. Xie Lian bir süre kafa yordu ve eliyle kapıyı itti.
Tahmin ettiği gibi kapı açıldığında içeride küçük bir masa ve iki sandalye dışında hiçbir şey ve hiç kimse yoktu. Normal ve konforlu bir yatak odasına benziyordu. Görünüşe göre odanın içinde gizli bir geçit bulunma olasılığı da yoktu.
Xie Lian kapıyı kapattı ve tekrar kadın heykeline döndü, bakışları heykelin elindeki yıpranmış tabağa kaydı. Geçidi açan şeyin yıpranmış tabak ve zarlar olduğuna hiç şüphe yoktu.
Demek bina yine de kilitli, diye düşündü, Sadece bir anahtar veya şifre gerektiren fiziksel bir kilit değil, büyülü bir kilidi var. Kapının arkasındaki gerçek odaya ulaşabilmek için iki altı atmak gerek.
Ama Xie Lian’ın oracıkta altı altı atabilmesi bu dünyada asla görülemeyecek bir manzaraydı. Sadece kapıya baktı ve iç çekti. Gözleri kapının üzerinde bir süre volta attı, ama en sonunda vazgeçerek geri döndü. Bir süre yürüdükten sonra ansızın durdu. Yolun karşı tarafından belinde ince ve gümüşten bir eğri kılıç bulunan, uzun, kırmızılara bürünmüş bir siluet yaklaşıyordu. Hua Cheng’den başkası olamazdı.
Kollarını göğsünde kavuşturmuş ona doğru geliyordu. “Gege, seni arıyordum.”
Yanından ayrıldığı zamanki gibi görünüyordu, sadece belindeki eğri kılıç kınından sıyrılmış ve kınla birlikte ona çarparak her adımında tıkırdıyor ve kibirli bir resim çiziyordu. Eğri kılıcın kabzasındaki gümüş göz kapanmıştı. Xie Lian kendisini toparladı. “Çocuğu görmek istemiştim ama evin çok büyük olduğu için kayboldum.”
Xie Lian aslında Hua Cheng’e olanları anlatmayı planlamıştı, ama sözcükler dudaklarına geldiği anda fikrini değiştirmişti.
Xie Lian, Hayalet Şehre gelmesinin esas nedeninin kayıp bir cennet mensubunu bulmak olduğunu unutmamıştı. Hiçbir şüpheli durumu görmezden gelemezdi bu yüzden de kimseyi harekete geçirmeden önce kendisi kapıdan geçmek istiyordu. Eğer Hua Cheng’in meseleyle bir ilgisi yoksa Xie Lian onu astının tuhaf davranışları konusunda bilgilendirecekti, ama Hua Cheng de olaya dahilse…
Xie Lian düşüncelere dalmıştı ancak Hua Cheng farkında değilmiş gibiydi ve Xie Lian’ı tekrar ana salona doğru yönlendirirken konuşmaya başladı. “Eğer çocuğu görmek istiyorsan, onu getirmesi için birilerini gönderirim. Senin tek yapman gereken Zevk Salonunda beklemek.”
Xie Lian Hua Cheng’in ses tonunu duyduğunda muhtemelen bir şeyler gizlediği için, istemsizce daha yumuşak başlı bir tavır aldı. “İşin bu kadar çabuk mu bitti?”
Hua Cheng alayla güldü, dudakları küçümsemeyle kıvrılmıştı. “Bitti. Sadece kendilerini utandıran işe yaramaz çöplerden bir grup dahaydı işte.”
Onun ‘işe yaramaz çöp’ derken ki ses tonu tanıdık geldiği için Xie Lian tahminde bulundu. “Yeşil Cin Qi Rong muydu?”
Hua Cheng gülümsedi. “Evet. Benim bölgemde gözü olan bir sürü kişi olduğunu söylemiştim. Qi Rong yıllardır Hayalet Şehrin kendisinin olması deli gibi istiyor, ama elinden tek gelen şey de istemek ve kıskançlıkla yanmak. Bu yüzden arada sırada kendisi kadar işe yaramaz astlarını sorun çıkartmak için buraya gönderir. Bahsetmeye dahi değmez. Aslında, sana göstermek istediğim bir yer var Gege, ama bana bu zevki bahşeder misin bilmiyorum?”
Xie Lian neşeyle cevapladı. “Elbette.”
Uzun koridorlardan geçerek Hua Cheng, Xie Lian’ı bir diğer geniş salona götürdü.
Bu salonun kapıları çelikten yapılmış gibiyi, üzerine müthiş ve korkutucu görünen vahşi yaratıklar oyulmuştu. Hua Cheng yaklaştığı anda yaratıklar ikiye ayrıldı ve kapıları açtılar. Daha salona adım atmadan Xie Lian’a ölümcül bir his dalgası çarptı ve oldukça gerildi, ellerindeki damarlar belirginleşirken karşısındaki her neyse karşılaşmaya hazırdı.
Ancak salonun içinde ne olduğunu görünce gözlerini kırpıştırdı. Tüm savunması anında erimişti ve bacakları kendiliğinden hareket ederek onu salona sürükledi.
Salonun içerisindeki dört duvar, her tür silahla doluydu. Eğri ve düz kılıçlar, mızraklar, kalkanlar, kırbaçlar, baltalar… Bir silah salonundaydı!
Herkes, özellikle de erkekler, bunun gibi her türden silah barındıran bir cephaneyle karşılaşınca cennete gibi hisseder ve kanları heyecanla kaynardı. Xie Lian da bir istisna değildi; gözleri irileşirken yüzü aydınlanmıştı. En son böyle bir heyecan yaşadığında Jun Wu’nun silah salonundaydı.
Her ne kadar yüzü terbiyeli kalsa da, kalbi göğsünde dövünüyordu ve konuşurken kekelemeye başladı. “Do… Dokunabilir miyim?”
Hua Cheng gülümsedi. “Nasıl istersen.”
Xie Lian’ın elleri anında duvardaki hazinelerin üzerinde gezdi, sarhoş olmuş gibi her birini okşuyordu. “Bunlar… Her biri birer şaheser! Bu kılıç muhteşem, savaş meydanındaki hali görülmeye değer! Bu da! Bekle, bu meç…”
Hua Cheng kapının yanındaki duvara yaslanmış, Xie Lian’ın yüzünün heyecan ve saplantıyla kızarmasını izliyordu. “Gege, ne düşünüyorsun?”
Xie Lian her bir parçayı o kadar büyük bir dikkatle inceliyordu ki başını çevirmeye gönülsüzdü. “Ne mi düşünüyorum?”
Hua Cheng sordu. “Beğendin mi?”
“Evet!”
“Sahiden beğendin mi?” Hua Cheng tekrar sordu.
“Çok beğendim!”
Hua Cheng kıs kıs gülüyor gibiydi ama Xie Lian fark etmedi. Işıldayan, neredeyse bir buçuk metre uzunluğundaki yeşil kılıcı kınından çekerken kalbi deli gibi atmakla meşguldü.
Hua Cheng tekrar konuştu. “İçlerinden senin için yeterince iyi olan bir tanesi var mı?”
Xie Lian’ın tüm yüzü aydınlanmış, ışıldıyordu, büyülenmekten kendini alamıyordu. “Harika! Harika! Hepsi çok iyi!”
“Gege, normalde elinin altında kullanışlı silahlar bulunmadığı için, eğer burada uygun bir şeyler bulursan bir tanesini seçmeni istemiştim.” Hua Cheng devam etti. “Ama madem Gege hepsini beğendi, o zaman hepsini sana veriyorum.”
“Yok, yok, gerek yok.” Xie Lian aceleyle ekledi. “Silahlar benim elimde bir işe yaramaz zaten.”
Hua Cheng. “Sahi mi? Ama Gege belli ki kılıçları çok seviyorsun?”
“Seviyor olmamla, sahip olmam farklı şeyler. Yıllardır kılıç kullanmadım. Bakması beni mutlu ediyor sadece. Ayrıca, versen bile bunca silahı koyacak yerim yok.”
Hua Cheng cevapladı. “Çok basit bir çözümü var. Bütün silah salonunu sana veririm ben de.”
Xie Lian sözlerini şaka olarak aldı ve sırıttı. “Bu kadar büyük bir odayı alıp götürmeme imkan yok.”
Hua Cheng. “Götürmene gerek yok. Mülkiyeti seninle paylaşırım. Boş vaktin oldukça gelirsin.”
“Hayır, gerek yok. Bir silah salonu sürekli bakım ister. Bu silahların acı çekmesine dayanamam.”
Xie Lian kılıcı dikkatli bir şekilde tekrar yerine koydu ve özlem dolu bir sesle konuştu. “Bir zamanlar benim de böyle bir silah salonum vardı, ama yanıp gitti. Buradaki tüm silahlar herkesin sahip olmak isteyeceği değerli araçlar, kıymetlerini iyi bil San Lang.”
Hua Cheng. “Bu da kolay. Boş vaktim olduğunda Gege’nin silahlarla ilgilenmesine yardım ederim.”
Xie Lian güldü. “Eee, ama Majesteleri İblis Kralından gelip benim ayak işlerimi yapmasını isteyecek yüzüm yok benim.”
Xie Lian aniden görev için ayrılmadan önce Jun Wu’nun yaptığı uyarıyı hatırladı: ‘Şeytani kılıç E-Ming kara talihin lanetli bıçağıdır. Böylesine karanlık bir silah sadece son derece acımasız kurbanlarla ve kanlı bir iradeyle dövülebilir. Dokunma, ve sana değmesine izin verme, ne sonuçlar doğurabileceğini kimse bilemez.”
Xie Lian bir süre düşündü ama en sonunda yine de sormaya karar verdi. “Ama, tüm bu silahların içerisinde senin eğri kılıcın E-Ming’e denk bir tane bile var mı San Lang?”
Hua Cheng sol kaşını kaldırdı. “Aa? Gege sen de mi benim kılıcımı duydun?”
Xie Lian cevapladı. “Sadece birkaç söylenti.”
Hua Cheng kıs kıs güldü. “Eminim hoş şeyler değildir. Sana eğri kılıcımın kötü, kanlı bir ritüelle dövüldüğünü söyleyen oldu mu? İnsan hayatlarını kurban ettiğimi?”
Her zamanki gibi keskin zekalıydı. Xie Lian cevapladı. “Çok kötü şeyler değil. Herkes kendince bir söylenti oluşturmuş, ama herkes inanacak diye bir şey yok. Efsanevi eğri kılıç E-Ming’i görme şerefine nail olabilir miyim merak ediyordum?”
Hua Cheng. “Zaten çoktan gördün Gege.”
Xie Lian’a birkaç adım daha yaklaştı ve kısık bir sesle ekledi. “Gege, bu E-Ming.”
Belindeki eğri kılıcın üzerindeki göz Xie Lian’a doğru hızla döndü. Belki Xie Lian’a öyle geliyordu ama o gümüş göz sanki kısılarak hilal şeklini almıştı.
Çevirmen: Nynaeve
150 notes · View notes
doktorunuzposts · 2 years
Photo
Tumblr media
Gençliğimde Şişhane'de, "Sarı Madam" adında bir kahve vardı. Çok güzel bir Haliç manzarası vardı. Şişhane'den Hasköy'e dönen köşedeydi. Kaçamak sigara içmek için çoğu zaman oraya giderdik.. Bir gün oranın müdavimlerinden Şapat diye bir bey geldi. Biz de yandaki masada arkadaşlarla oturmuş, çay içiyorduk. Adamın orta halli bir görüntüsü vardı ama sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. Arkadaşları da bu durumu fark etmiş olacak ki, içlerinden biri, "Hayrola Şapat, bir derdin mi var?" dedi. "Sormayın..." İlk bulduğu boş sandalyeye çökercesine oturdu. "Anlat be Şapat." Adam anlatmaya başladı. Yanımızdaki masada oturduğu için anlattıklarını bir bir duyuyorduk. "Benim dört tane dairem vardı. Bankada param vardı. Karımdan kalan ufak tefek birkaç mücevher de vardı. İki kızımı ve damatlarımı çağırdım ve 'Bunları size taksim edeyim, sonra birinizin evinde kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum,' dedim. Yaptım da. Her şeyimi onlara verdim. İki kızımda birer yıl kalacaktım, böyle konuşmuştuk. Baştan her şey yolunda gitti. Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, şimdi de günlere indi. İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evinde istemiyor. Anlayacağınız, beni kapının önüne koyacaklar." İshak Efendi diye bir adam, "Bu mudur senin bütün derdin?" dedi ; "Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, derdini çözeceğim." Biz olanları sonradan kahvenin sahibinden öğrendik. Zavallı amcanın sonunu çok merak etmiştik. Bu iki amca, ertesi gün buluşmuş, İshak Efendi cebinden bir anahtar çıkarmış ve Şapat'a vermiş. Bu bir banka kasası anahtarıymış ve üstünde "OB" harfleriyle bir de numara varmış. "OB", Osmanlı Bankası'nın kısaltmasıydı. Bankanın itibarı da çok büyüktü. "Bak, bu anahtarı hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Dikkat et de nereye attığını unutma. Sonra 'anahtarım kayboldu' diye ortalığı ayağa kaldıracak, sonra da bulacaksın. Kızın sana 'Bu ne anahtarı?' diye sorduğunda, 'Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun? Yazi sigmadi. Devami icin https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=pfbid0gmVNETJMioBqLpMQSJpZf7tfFvzXdCUTjbntRBRZhZBuMmXA7sBHvJnQgCUA1ByPl&id=624349042 https://www.instagram.com/p/CfdnByqNlFN/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
ugisie77 · 3 years
Text
Kiralık ev ararken dolandırıldılar
Kiralık ev ararken dolandırıldılar
Angola’dan Türkiye’ye gelen yabancı uyruklu aile, Sultangazi Esentepe Mahallesi’nde iddiaya göre kiralık ev ararken dolandırıldı. İddiaya göre 2 kişi, kiralık evlerinin olduğunu söyleyerek yabancı uyruklu aileden 3 bin 500 lira aldı. Aileye bir de anahtar veren dolandırıcılar ortadan kayboldu. Kiraladıkları eve giden aile evin dolu olduğunu gördü. Verilen anahtar da eve ait çıkmazken, kendilerini…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
best4yousite · 3 years
Text
Kripto para ile ödeme Nasıl Yapılır? Giderek daha fazla şirket Bitcoin'e bir ödeme aracı olarak izin vermek istiyor. Ancak tüketiciler bununla nasıl ödeme yapabilir? Kripto para bunun için iyi mi? Birçok kişi Bitcoin’i öncelikle bir spekülasyon nesnesi olarak bilir. En eski ve en önemli kripto para ile ödeme birimi haftalardır rekor peşinde ve şu anda 50.000 $ işaretini çiziyor. Bununla birlikte, başlangıçta, üçüncü şahıslar tarafından herhangi bir kontrol olmaksızın merkezi olmayan bir para birimi olarak dijital bir ödeme aracı olarak tasarlandı. Almanya’daki tüketicilerin büyük çoğunluğu için Kripto para ile ödeme yapmak henüz yaygın bir ödeme yöntemi değil. Bu değişebilir. Çünkü son zamanlarda elektrikli otomobil üreticisi Tesla gibi ağır toplar, gelecekte ödeme yaparken dijital para birimini kabul edeceklerini açıkladı. Popüler ödeme sağlayıcısı PayPal, Ekim ayında ABD’deki müşterilerine bunu yapma seçeneği sunacağını duyurdu. Önde gelen kredi kartı sağlayıcıları Mastercard ve Visa da bu yıl kripto para birimlerini ağlarına entegre etmek istiyor. Bazı şirketler Kripto para ile ödeme izin veriyor. Microsoft mağazasında veya Twitch yayın platformunda, oyun hayranları zaten Bitcoin ile ödeme yapabilir. Çevrimiçi ansiklopedi Wikipedia veya çevre koruma kuruluşu Greenpeace, para birimiyle yapılan bağışları onaylıyor. Müşteriler, yemek dağıtım şirketi Lieferando’da yemeklerini ödemek için bu yöntemi de kullanabilirler. Bazı Alman barlarında, kafelerinde veya dükkanlarında bile – özellikle Berlin’de – faturalar bazen Bitcoin ile ödenir. Tüketicilerin Kripto para ile ödeme için neye ihtiyacı var? Öncelikle, tüketicilerin elbette kripto para ile ödeme borsalarında ve diğer pazarlarda satın alınabilecek bitcoinlere ihtiyacı var. Madeni paraların kesirleri de satın alınabilir: örneğin şu anki fiyatı yaklaşık on Euro olan 0.00025 Bitcoin. Saklama için dijital cüzdan gereklidir. Saklama için dijital cüzdan gereklidir. Bu, rastgele oluşturulmuş sayılardan ve harflerden oluşan bir dizi kişisel kod içerir – banka hesap numaralarıyla karşılaştırılabilir. “Sıcak Cüzdanlar” yazılıma dayanır, İnternete bağlıdır ve bir masaüstü sürümü, akıllı telefonda bir uygulama veya bir değişim hesabı olarak mevcuttur. Öte yandan, “soğuk cüzdanlar”, özel USB bellekler veya sadece bir kağıt parçası gibi fiziksel depolama ortamlarıdır. Yalnızca kendi bilgisayarınıza kısa bir süre için bağlı oldukları veya hiç bağlanmadıkları için özellikle güvenli olarak kabul edilirler. “Sıcak cüzdanların” avantajları hızlı kullanımları ve bulunabilirlikleridir. Cüzdanların çoğu, kullanıcının özel anahtarıyla güvence altına alınmıştır. Birçok dijital cüzdan sağlayıcısı var. Tanınmış şirketler Ledger, Trezor, Exodus veya eToro’dur. Kripto para ile ödeme nasıl yapılır? Bitcoinlerin kendileri Blockchain üzerinde yer almaktadır. Bu teknoloji “açık kaynak” dır, bu nedenle halka açıktır. Dijital bir seyir defterinde olduğu gibi, veriler güvenli, güncel ve şeffaf bir şekilde iletilebilir. Bu “blok zinciri”, tüm işlemlerin depolandığı sonsuz sayıda (veri)bloktan oluşur. Bitcoins ödemek için alıcı alıcının adresine ihtiyaç duyar. Bir ödeme yapılırsa, özel anahtar bunu onaylamak için dijital bir imza olarak kullanılır. Bundan sonra, imza Cüzdanınıza geri döner. Her işlem şifrelenir ve ilgili ağ bilgisayarları tarafından doğrulanır. Bu” madenciler”, Cüzdanda yeterli Bitcoin olup olmadığını ve ödemenin doğru olup olmadığını doğrular. Özel bir hesaplama probleminin doğru çözümünü bulursanız, aktarımı zincirin bir bloğunda saklarsınız. Daha sonra işlem tamamlanır. Bitcoin’de, birçok işlem aynı anda gerçekleşirse, bu on dakikadan birkaç güne kadar sürebilir. Ayrıca, ağ ücreti hızı belirler. Kullanıcı daha fazla ödeme yaparsa, iletim daha hızlı gerçekleşir. Çoğu perakendeci ve mağaza, ödemeyi işlemek için Bitpay gibi servis sağlayıcıları kullanır. Bu şirketler Mütevelli olarak hareket eder ve bitcoins sabit bir döviz kurunda ödendikten sonra geleneksel para birimine geçiş yapar. Daha sonra parayı banka havalesi ile satıcıya aktarırsınız. Bunun için BitPay bir işlem ücreti alır. Avantajları nelerdir? Temel olarak, Bitcoin’de para politikası kararları verebilecek veya döviz kurunu düzenleyebilecek bir kurum yoktur. Uzmanlara göre, bu da olumlu fiyat gelişimine katkıda bulunuyor. Birçok Merkez Bankasının son derece gevşek kripto para ile ödeme Politikası ve devlet yardımı biçimindeki muazzam para akışı nedeniyle, bazı yatırımcılar orta ve uzun vadede yüksek enflasyondan korkuyor gibi görünüyor. Bu nedenle, Bitcoin’i yüksek para Devalüasyonuna karşı bir koruma olarak kullanıyorlar. Dijital paralar bir çeşit yerleşik enflasyon korumasına sahiptir. Hesaplama kapasitelerini ve karşılıklı kontrollerini sağlamak için, donanımı daha önce en yeni bloğu bulan “madenciler” Bitcoins alacak. Ancak, her dört yılda bir ödül yarıya iner ve süreç yavaşlar. Para biriminin nihayetinde enflasyonist olmasını önlemek için toplamda sadece 21 milyon Bitcoins mevcuttur. Bitcoins ile ödeme yapmanın diğer avantajları, özellikle uluslararası Transferler için düşük işlem maliyetlerinin yanı sıra, blok zincirinde depolama yoluyla belirli bir Şeffaflıktır. Kripto para ile ödeme güvenli mi? Kontrol, geleneksel kripto para ile ödeme birimlerinden en büyük farklılıklardan biridir. Dijital ödeme araçlarının arkasında ne Devlet ne de Merkez Bankası var. Merkezi olmayan bir şekilde kontrol edilirler, neredeyse hiç düzenlenmezler ve yasal bir ödeme aracı değildir. Ancak: tüm bilgiler blok zincirinde saklanır ve fark edilmeden değiştirilemez. Bu nedenle, şimdiye kadar yapılan araştırmalara göre, sahtecilik mümkün değildir. Blockchain, her şeyin izlenebileceği bir veritabanı gibidir. “Blockchain güvenli olabilir. Bununla birlikte, Bitcoins zaten Cüzdanlardan kayboldu – örneğin Hacker saldırıları nedeniyle,” diyor Baden-Württemberg tüketici Merkezi’nin yatırım ve emeklilik Danışmanı Werner Bareis, tagesschau.de geçmişte, özellikle “sıcak cüzdanlar” ve Ticaret Platformlarında çok sayıda saldırı meydana geldi. Son zamanlarda Mastercard’dan Raj Dhamodharan,” her şeyden önce, tüketici verilerinin gizliliği ve güvenliği de dahil olmak üzere tüketicinin korunmasına ihtiyacımız var – insanların kredi kartlarından beklediği aynı güvenlik seviyesi ” dedi. Tüketicilerin ve ekosistemin uzun vadede değer açısından istikrarlı Kripto para birimlerine odaklanmasını bekliyor. Bu Bitcoin içermez. Kripto para ile ödeme yapmak hiç mantıklı mı? Bareis,” tüketiciler öncelikle Bitcoin’in karşılayamayacağı ödeme işlemlerinde değer istikrarına ihtiyaç duyuyorlar ” diyor. “Diyelim ki bir Tesla’ya bitcoins ile ödeme yapmak istiyorum ve 60.000 avroya sahibim. Ancak, üç gün içinde değer yarıya inebilir ve sonra ne yapmalıyım? Sürücüsüz bir Tesla mı alacağım?” Aslında, Bitcoin’de genellikle önemli fiyat dalgalanmaları meydana gelir. Sadece son üç ay içinde, para biriminin değeri coindesk.com yüzde 200’den fazla arttı. Ancak, zaman zaman, fiyat da keskin bir şekilde düştü. Ocak ayında, birkaç saat içinde yüzde 20’ye varan geçici Kayıplar vardı. Değer kısa bir süre düşerse, ödemeler için buna göre daha fazla Bitcoin gereklidir. Bareis,” bu dalgalanmalar bu kadar büyük olduğu sürece, Bitcoin’in önümüzdeki yıllarda yaygın bir kripto para ile ödeme aracı olarak hakim olacağını hayal etmek zor ” diyor. Birçok tüketici risklerden kaçınır ve güvenliğe güvenir. Tüketici savunucusu, “bu nedenle, ödeme yaparken Bitcoin’e başvurmaları paradoksal olacaktır” dedi. Ödeme yöntemi kurulacak mı? Sahnedeki uzmanlar da oldukça şüpheci. Frankfurt Finans ve Yönetim Okulu’ndaki Blockchain Merkezi Başkanı Philipp Sandner, “hala çok az insan Bitcoin’e sahip” diyor tagesschau.de PayPal ile daha geniş bir kitleye ulaşılabilse de, yüksek dalgalanmalar nedeniyle Bitcoin uygun bir ödeme aracı değildir. Frankfurt Finans ve Yönetim Okulu’ndaki Blockchain Merkezi Başkanı Philipp Sandner, Bitcoin’in yaygın bir ödeme yöntemi olduğuna inanmıyor. Buna ek olarak, “Bitcoin hayranları bile paralarını vermek istemiyorlar, ancak değer artışına güveniyorlar” diyor uzman. Buna ek olarak, Kripto para ile ödeme biriminin vergilendirilmesi de karmaşık bir konudur ve bu da ödemeyi zorlaştırır. Önemli Not Bu yazıda geçen grafik analizi ve tahminleri hakkında; haber grafik ve tahminler yüklü miktarda para kaybetmenize sebebiyet verebilir. Aynı durumun tam tersinde kazanmanızı sağlayabilir. Paylaşılanlar tahmini bir analizdir ve asla yatırım tavsiyesi değildir. Geleceğinizi güvence altına almadan yola çıkmayın.
0 notes
siirinsarabi · 7 years
Text
O evin ışıkları söndü Âkif. Senin için hazır olan paspas altındaki anahtar kayboldu. Pencere önündeki fesleğen de kurudu. Umut da sabır da tükendi bende.
1K notes · View notes
2019bestdiyideas · 4 years
Text
Eski Anahtar Masalı
Tumblr media
Bir zamanlar, çok uzaklardaki bir ülkede bir köy vardı. Bu köyde Mehmet isimli yakışıklı mı yakışıklı, akıllı mı akıllı bir genç yaşardı.
O sene köyde kıtlık oldu. Mehmet ve ailesi çok zor günler geçirdiler. Ailesinin bu durumuna dayanamayan Mehmet, şehre gidip para kazanmaya karar verdi.
Az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti ve sonunda şehre ulaştı. Mehmet’in şehirde hiç tanıdığı yoktu. Bu nedenle sığınacak bir yer aradı. Sonunda eski bir ev harabesi buldu. Geceyi orada geçirmeye karar verdi.
Tam uyumaya hazırlanırken omzunda bir el hissetti. Dönüp baktı. Karşısında aksakallı, yaşlı bir ihtiyar görünce önce biraz korktu. İhtiyar, Mehmet’e kendisini takip etmesini söyledi. Mehmet’in korkusu artık dağıldığından yaşlı adamı izledi.
Adam, harabelerin alt tarafına doğru inen bir merdivenden indi ve bir odaya girdi. Oda çok güzeldi. İçerde üstü yemek dolu bir masa ve hizmet eden bir de garson vardı.
Sabah olup da uyanınca Mehmet, yaşlı adamı yine karşısında gördü. Adam, Mehmet’e:
— Şimdiye dek gördüğüm en yürekli gençsin sen. Bu güne dek hiç kimse cesaret edip de buraya dek gelmemişti. Eğer üç gün boyunca ne olursa olsun bu odada kalmayı başarırsan bu ülkenin prensesini kurtarırsın, dedi ve göz açıp kapayıncaya kadar ortalıktan kayboldu.
Mehmet, önce olanlara bir anlam veremedi.
Daha sonra ihtiyarın sözünü dinlemeye karar verdi ve beklemeye koyuldu. Gece yarısına kadar her şey normaldi.
Mehmet de yemeğini bitirdi, yatağa yatmak üzereydi ki, işte tam bu sırada kapıdan içeri üç tane güçlü kuvvetli adam girdi. Mehmet, daha ne olduğunu anlayamadan adamlar onu dövmeye başladılar.
Mehmet, sabaha dek adamlardan dayak yedi. Sabah olduğunda adamlar gittiler. Mehmet kendini toparladı ve yaralarını iyileştirdi.
Gece yarısı olduğunda adamlar yine geldiler. Bir kez daha Mehmet’i evire çevire dövüp gittiler. Sabah olduğunda Mehmet yine yaralarını iyileştirdi ve beklemeye koyuldu.
Üçüncü gün odaya önceki günlerden daha fazla adam geldi. Bu kez Mehmet’i daha fazla dövdüler. Bu da Mehmet’i yıldırmaya yetmedi. Sabah olunca yaralarını iyileştirdi.
Mehmet, odada aksakallı ihtiyarın gelmesini beklerken odaya çok güzel bir kız geldi. Mehmet, kıza kim olduğunu ve o harabeler içinde ne yaptığını sordu.
Kız, kendisinin o ülkenin prensesi olduğunu, kötü kalpli büyücünün kendisini oraya kaçırdığını ve büyü yaptığını söyledi.
Mehmet ise kıza:
— Ben bu odada üç gün kalmayı başararak büyüyü bozdum. İstersen artık gidebilirsin, dedi.
Bu sözler prensesi çok mutlu etti. Prenses Mehmet’e kendisini kötü kalpli bir büyücü olan aksakallı ihtiyarın elinden kurtardığı için çok teşekkür etti.
Mehmet ise prensese:
— Prensesim, sizden çok hoşlandım. Sizinle evlenebilmek için her şeyi yapabilirim, dedi.
Bu sözler prensesi utandırdı. Mehmet’e:
— Sevgili Mehmet, ben de senden hoşlandım. Seninle evlenmek isterim. Fakat bunu bir de babama sormalıyız. Ancak o uygun görürse evlenebiliriz diyerek karşılık verdi.
Bunun üzerine iki sevgili sarayın yolunu tuttular.
  Eski Anahtar Masalı
0 notes
tukenmez-hayatlar · 1 year
Text
Oto Çilingir
Oto Çilingir
Oto çilingir aracınızın yolda kalması durumunda yardım alabileceğiniz bir hizmet türüdür. Özellikle aracınızın anahtarlarında meydana gelen sorunlar nedeniyle yolda kalmasında bu hizmetten faydalanabilirsiniz. Bu hizmet türü aracınızın anahtarının araç içerisinde kalması veya aracınızın anahtarının kaybolması durumunda yardımınıza koşar. Eğer aracınızın yedek anahtarı aracın içerisinde kalmış ise verilen hizmet sayesinde kısa süre içerisinde araç kilitlerini değiştirmeden aracın içerisinde kalan anahtarı ulaşabilirsiniz. Oto çilingir aracınızın anahtarlarına ulaşamadığınız veya anahtarların araç içerisinde kalması nedeniyle otomobillerin otomobilinizin kapısını açamadığınız durumda haftanın 7 günü 24 saati faydalanabileceğiniz bir hizmet türüdür. Aracınızın anahtarı kayboldu ise bu hizmet türünde aracınızın kilidini değiştirilmesi ve bu sayede size yeni bir anahtar verilmesi sağlanır. Bu sayede anahtarınızı kullanarak aracınızı tekrar kullanabilme şansına sahip olursunuz.
0 notes
yazarurfa · 4 years
Photo
Tumblr media
Antalya'da fıkraları aratmayan dolandırıcılık Antalya'da fıkraları aratmayan bir dolandırıcılık olayı yaşandı. 28 Mart Cuma günü Muratpaşa halk pazarında ceviz ve zeytinyağ satan İsa Meral adlı Pazar esnafından B. Ç. adlı şahıs 200 kilo zeytinyağ ve 300 kilo ceviz alacağını söyleyerek Meral'in telefon numarasını aldı. Bir süre sonra pazarcıyı tekrar arayan B. Ç., araçlarıyla birlikte pazarcının dükkanına geleceğini ve yağ ile cevizleri oradan alacağını söyledi. İkili dükkanda buluşmasının ardından 7 bin 500 TL'ye anlaştıkları ürünleri B. Ç.'ye ait iki araca yükledi. İddiaya göre B. Ç. ‘parasını ofiste vereceğim' diyerek Meral ile birlikte gittiği başka bir araçtan anahtar alma bahanesiyle indi. B. Ç, gözlerden kaybolurken pazarcı esnafı Meral dolandırıldığını anladı. Bugün başka bir pazarda tezgah açan İsa Meral'in yanına Recep isminde bir şahıs gelerek, ‘200 kilo yağ, 300 kilo cevizim var, almak ister misin' dedi. Şüphelenen Meral, ürünlerin olduğu kamyonette numunelik cevizlere bakınca, kendisine ait olduğunu anladı. Meral, polisi arayarak şikayetçi oldu. Polis, 9 suç kaydı olduğu öğrenilen şüpheli B. Ç.'yi yakalayarak gözaltına aldı. “Biz daha arabadan inmeden ortalıktan kayboldu” Olayın şokunda olan Meral, “Cuma günü Muratpaşa pazarında tezgah açıyorum. B. Ç. 100 kilo yağ alacağını söyledi. ‘Telefonumu aldı ve ben sana haber vereceğim' dedi. Akşam tekrar aradı yağ ve cevizleri benim dükkanımdan alacağını söyledi. İki araçla geldi. 200 kilo yağ ve 300 kilo cevizi aldı ve araca yükledi. ‘Benim ofis var şarampolde, parasını orada vereceğim” deyip bizim araca bindi ve malların olduğu araçları takip etmemizi söyledi. Üst geçidin orada durmamızı söyledi. ‘Dükkandan anahtarı alıp geleceğim' dedi. Biz daha arabadan inmeden ortalıktan kayboldu. Telefonunu aradım ulaşamadım. Dolandırıldığımı anlayınca şikayetçi oldum.” dedi. “Cevizlere bakınca benim olduğunu anladım” Şahsın toplamda kendisinden 7 bin 500 liralık mal aldığını belirten Meral, “Bugün sabahleyin tezgah açmaya gelmiştim. Recep isimli bir şahıs gelip, 300 kilo ceviz, 200 kilo yağ olduğunu söyledi. Ben de direk arabanın içindeki numunelik cevize baktım ve benim cevizlerim olduğunu anladım. Kendisi de itiraz etmedi zaten. Daha sonra polisleri aradım.” diye konuştu. Suat Metin - Burak Yalman   #urfahaber #urfayazar #urfa #sanliurfa #urfagündemi #urfasondakika #haber #sondakikahaber #haberler
0 notes