"Syd ayrıldıktan sonra Pink Floyd absürtlüğünü kaybetti." söylemi
Grubun tarihçesini araştırırken karşımıza Syd'in ayrılışıyla ilgili pek çok teori ve görüş çıkar. Aralarından en çok sıyrılan ise budur çünkü "Pink Floyd dinleyicilerinin de kabul ettiği üzere" diye belirtilerek altı doldurulmaya çalışılır "grup bozdu" iddiasının. Bu yüzeysel ve basitçe deneme-yanılma yapılabilecek bir iddia. Çünkü Syd'in üretimine dahil olduğu yalnızca 2 albümümüz ve birkaç erken dönem teklimiz var (See Emily Play ve Arnold Layne gibi). Bunlardan ilki bir şarkı hariç tamamı kendisine ait olan "The Piper At The Gates Of Dawn" ve sadece tek bir şarkısı kendisine ait olan (Jugband Blues -ki albüme koymayıp tekli yayımlamak istemiş ancak grup kabul etmemiştir-) "A Saucerful Of Secrets"dır. Dolayısıyla elimizde ilk albüm ve Syd'in grup içindeki genel davranışları kalıyor bu bozma iddiasını deşmek için.
Kısaca "Piper" olarak kodlayacağım "The Piper At The Gates Of Dawn" albümünden başlayalım. Albüm; Astronomy Domine ile dinleyiciyi hayal alemlerinin ötesinde, kozmik boşluklara çarptıra çarptıra Jüpiter'den Satürn'e sürükleyerek başlıyor ve Bike'ın şizofrenik melodilerinde sayko-çocuksu bir aşkla sona eriyor. Aralarda The Gnome şarkısıyla sevimli cüce Grimble Grumble'un hayatına göz atıyor, Roger'ın savaşta ölen babasıyla adeta dalga geçen tahta bacaklı Corporal Clegg'in her zaman yanımızda duran siam kedisi Lucifer Sam ile tanışıyoruz. Grubun Barrett-Waters-Wright-Mason tandemiyle kaydettiği ve "early years" olarak adlandırılan, Syd'in ayrılışına kadar süren zamanda kaydedilmiş ilk albüm Piper. Ve Syd'in gruptan ayrılışının ardından çıkaracağı 2 solo albümle büyük benzerlikler taşıyor kısım kısım. Malum onun şarkıları, vokalde de ana gitarda da o çıkıyor karşımıza ve kendisinin son derece keskin bir tarzı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu durumu söz yazarlığıyla dengeleyip tüm şarkılarında bizi zihnindeki bambaşka gezegenlere uçurmayı başarıyor. Albüm baştan aşağı karmakarışık bir masal kitabı gibi. Pink Floyd'un ilerleyen yıllarda başlayacak, tekil hikayeleri binbir zenginlikle anlatan konsept albüm çağını öngören bir yapıda aslında. Ama bunu zıtlığıyla, binbir hikayeyi Syd'in bakış açısından anlatarak yapıyor. Şarkılar arasında pürüzsüz geçişler ve anlamsal bağlantılar yok fakat aynısını anlatıcı için söyleyemeyiz. Biz birinin kafasındayız, hikaye anlatmayı çok seven bu birinin zihninde tuhaf bir şeyler döndüğü çok bariz. "Yippiee! You can't see me but I can you!"
Bunlar, sıradan bir insanın sözcükleri değil.
Elbette Syd, gökten inmiş bir spastik değildi. Onu anlamak için büyüdüğü çağı, bulunduğu evi ve bir de içine düştüğü kültürü anlamak gerekir. II. Dünya Savaşı'nın ve ardından özellikle ABD tarafından yürütülen Vietnam gibi kanlı operasyonların ardından; temel ilkesi özgürlük olan ve bunu kuraldışılık, absürtlük, zıtlık olarak tanımlayan yeni bir nesil ortaya çıkar. Hikayenin en başında, Elvis'in geneleklerin dışındaki müziği (bugünün ihtiyarları onu ne kadar el üstünde tutuyorsa, o zamanın ihtiyarları da o kadar yabancı karşılıyordu) evlerinde siyasetten başka bir şey konuşulmayan çocukları kolaylıkla tesiri altına almıştı. Ardından The Beatles'ın çıkışı ve yükselişiyle (Syd sıkı bir Beatles hayranıydı) bu anti-otoriter, barış yanlısı, hayalperest gençlerin müzikal kisvesi Beatnikler olarak anılmaya başlandı. İlerleyen yıllarda psychedelic rock olarak anılacak ve Pink Floyd tarafından adeta kitabı yazılacak deneysel müzik türünün tohumları da ilk kez bu zamanlarda atıldı.
Grubun tüm üyeleri lise zamanlarında farklı müzikal denemelerde bulunsalar da zannediyorum en ilginç serüven yine Syd'e ait. Babasının teşviki sayesinde küçük yaşta ilk gitarını alan ve buna yakın zamanda babasını kaybederek içindeki potansiyel paletini ruhunun bölük pörçük tuvaline bulayarak madara etti adeta. Bu onun sanatı, onun imzası ve başka kimsenin tam olarak anlayamadığı diğer her şeyiydi. Derslerde gitarını sıra altına saklayıp çaktırmadan ayakkabılarıyla tıngırdatıp durarak hocalarını uyuz ettiği zamanlardan tanınan bir rock yıldızı olmanın klişeleri arasında yaratıcılığını sıkıştırılmış hissedip boğulduğu zamanlara kadar hep bir tuhaflık vardı bu herifin zihninde dönen melodilerde. Hep çok uzaktaydı. Keşke burada olsaydı ama hiçbir zaman değildi. Bu "keşke ejderhalar gerçek olsaydı" demek gibiydi. Bunun absürtlüğü Wish You Were Here'ın sözlerinde gizliydi.
Yani, yani anlatabileceğini mi düşünüyorsun; cenneti cehennemden? Mavi gökyüzünü acıdan? Yeşil çayırı soğuk demir raylardan? Bir gülüşü maskeden?
Syd'in zaafı Roger gibi kontrol ya da Rick gibi çekingenlik değildi. Onun sorunu aynı zamanda hayatının ona en büyük armağanı olan yaratıcılığıydı. Çünkü içinde, kontrol edemediği bir canavara dönüşmüştü. Tam midesinin ortasında rengarenk parıldayan dişleriyle öğünlerini içine çeken kara delikten ağızlı, acımasız bir canavardı bu. Dönemin gençleri evet ideolojik olarak "doğru" olanın peşindeydi ancak onları bu noktaya getiren şey yalnızlıkları ve sahipsizlik hisleriydi. Bir şeylerden kaçıp birbirlerini buluyorlardı. Kırgın ve sitemkarlardı dünyaya karşı fakat bu onları mantıklı insanlar yapmaya yetemezdi. Önü alınamayan bir uyuşturucu bataklığı içinde yüzüp ziyan oldular, bugün onların fikirlerinden geriye ne kaldı? Birkaç eski slogan, anlamından kopmuş bir el hareketi ya da eskimiş bir sembol mü? Belki de daha azı. Yaşadıkları dönemin şartlarından ilham alsalar da suçları olmayan doğal bir şekilde doğru kullanamadılar. Uçmayı öğrenmeden yuvalarından atılmışlardı. Gökyüzünde birbirlerini kanatlarından tutsalar da biliyorlardı ki yere çakılmaktaydılar. Havada olan her şey uçamaz fakat her şey düşebilir. Tıpkı Syd gibi.
Syd gruptan atılmadı, Syd gruptan ayrılmadı; Syd hiçbir zaman grupta olmadı. Kimsenin odasında iki boyutlu bir poster olarak gözlerinin içine bakmadı, o sadece hayali kurulmamış ve aslında hiç yaşamamış bir rock yıldızıydı. Ama Syd'in yıldızı ne rock ne resimler ne de şiirlerdi. O tek başına bir sanat akımıydı. Hatta bana bile inanma, o benim senin ve kimsenin zannettiği hiçbir şey değildi. Sahnelerde dakikalarca seyirciye arkasını dönüp aynı akoru tıngırdattığı da olurdu, sonraki yıllarda Comfortably Numb'a ilham olacak kadar ciddi kasılmalar da yaşardı, çıkacakları büyük sahnelerden önce Roger'a "yapmak istediğimiz gerçekten bu mu" diye mızmızlanıp sonraki gösterilere götürülmezdi de. Ama bunların hiçbiri ayrılma sebebi değildi. Çünkü o gruptan kaybolmadı, direkt olarak kayboldu. Yok oldu. Kendisine yazılmış Wish You Were Here'ın vokal kaydı esnasında stüdyoyu basıp herkesi ağlattığında bile oradaki Syd değildi aslında, onun bir yüzünün dışavurumuydu. Ve tıpkı ay gibi onun da birden fazla yüzü vardı, bu ölüp ruhu dolaşanlardan biriydi yalnızca. Ve grup içinde hiçbir zaman istenen bir şey değildi ayrılığı. Sahnelere çıkmasa da, kliplere katılmasa da ya da kayıtlara gitar çalmasa da şarkı sözlerini yazıp yanlarında kalması için çok çabaladı herkes ama o çoktan yolcuydu fikirlerini gösteremeyen hiçbir teleskobun radarına giremeyecek galaksilere. Buraya kadar grubu ondan ayrıştırarak magazin kovalamaya çalışan iddiaları kenara bırakıp Syd'i biraz tanıdıysak konumuz olan albüm incelemesine geçebiliriz.
Piper, her şeyiyle özgün bir albüm. Onun yaptığını yapan ya da onun kullandığı yöntemleri kullanan başka bir benzeri yok. Eşsiz ve bir tanecik bir şaheser. Okyanusun dibinde binlerce yıldır aranan efsanevi bir canavar gibi. Varlığı öylesine muğlak ancak merak uyandırıcı. Syd'in anlatım tarzı insanların "Pink Floyd'un absürt zamanları" olarak lanse edilir. Eh, Syd olmadan bu grup onu tam olarak nasıl yakalayabilir? Gerçekten, bu müziğin bir tercih olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bir kasıtla üretilebileceğini, tekrarlanabileceğini... Bu en ufak tabirle ahmaklık ve doğal eklentisiyle enayilik olur. Örneğin tam olarak kim sevdiği kıza Bike'ı yazabilir? Cidden, "Kolaysa sen yap." değil bu dediğim, inanılmaz zor değil çünkü. "Kolaysa sen düşün." daha ziyade. "Kolaysa sen hisset." Jugband Blues karmaşık bir parola gibi, kolaysa sen çözümle.
Bir bisikletim var, matrak bir şey. Önü açık kırmızı ve siyah. Aylardır bende o. Eğer güzel olduğunu düşünürsen, sanırım bana da öyle gelir. (...) Bir sürü çörek adamım var. Biri şurada, biri burada, bir sürü zencefilli. Birkaç tane al istersen, tabakta duruyorlar. Sen tam bana göre bir kızsın. Sana her şeyi verebilirim, eğer bir şeyler istersen.
Yahut geçirdiği bir psikoz esnasında halüsinasyon olarak gördüğü hayali kız olmasa nasıl yazacaktınız See Emily Play'i? Emily olmazdı ki ortada. Örnekler elbette çoğaltılabilir. Ancak Syd gibi özgün zihinler çoğaltılamaz. Ve Pink Floyd kadar ucu açık ve sınırsız gruplarda bile tutulamaz, hapsedilemez. Grubun ondan sonraki yıllarda yaptığı müzik onunkilerden farklı ancak bunun sebebi bozması olmadığı gibi, absürtlüğün kaybolması da değil. Zira Syd'in müziği tek bir kelimeyle bu şekilde ifade edilemeyeceği gibi, grubun geri kalanının ilerleyen yıllarda yaptığı sanata da hakarettir bu. Roger, Nick, Rick ve David de bozduklarını düşünüp ayrı gruplara dağılarak unutulsalardı bugün The Dark Side Of The Moon'umuz, The Wall'umuz, Wish You Were Here'ımız, Division Bell'imiz, Meddle'ımız olmazdı. Echoes ile dünyada ilkel yaşamın izlerini keşfe çıkamaz, Time ile zamanın acımasız gerçekliğine uyanamaz, Shine On You Crazy Diamond ile gençliklerimizin ruhuna sarılamazdık. Değişen şey absürtlük değildi, yeri doldurulamayacak birinin gidişiydi. Bir yeri yoktu, bir kabın şeklini almıyordu. Kendi şekli, kendi dünyası, kendi sanatıydı; Syd Barrett efsanesinin.
Come on you raver, you seer of visions, come on you painter, you piper, you prisoner, and shine!
5 notes
·
View notes
IŞIĞIN PİRAMİDİ
Kurak atıklarını kıtanın tüm genişliği boyunca Batı Okyanusu kıyısına kadar uzanan uçsuz bucaksız çölün eşiğine yakın, Yukarı ve Aşağı Mısır'ın buluşma noktasını belirleyen ünlü deltanın tam tepesinde, tam olarak Kayıtlara geçen en eski uygarlığın yoğun yaşamının uçsuz bucaksız ve çorak yalnızlıkla sınırlandığı nokta, insan eliyle yapılmış en görkemli ve en gizemli anıttır. Antik dünyanın harikalarını yaratan tüm diğer yapılardan neredeyse hiçbir iz kalmadı. Babil hükümdarının övündüğü asma bahçeler nerede? İskenderiye'nin çok ünlü Pharos'u nerede? Rodos limanını aşan Colossus'u depremin alçaltmasından bu yana yüzyıllar geçti; ve bir delinin eli, Efes'in gururu Artemis'in tapınağını küle çevirdi. Ama Büyük Ghizeh Piramidi, daha küçük harikaların ortadan kaybolmasından yıllar sonra, onlar var olmadan çağlar önce olduğu gibi, hala yok edilmemiş ve yok edilemez durumda. O zamandan beri hiçbir zaman insan bakımına ihtiyaç duymayan bu binanın, küre üzerindeki başka hiçbir yapının içinde bulunmadığı gizli yerlerini, ilk önce gözden gizlediği bu binanın üzerinden elliden fazla, altmıştan fazla olabilir, yüzyıllar geçti. gibi. İlk önce cilalı kaplama taşlarının saf ve kırılmamış yüzeyi, göz kamaştırıcı bir parlaklık perdesi gibi ışınları geri püskürttüğünden ve eski adı Işık olan Işık'ı haklı çıkardığından beri, güneş iki milyon kez yükseldi ve güçlü duvarlarına battı.
Bu gizli duvarcılığın gizli anlamı ne olabilir; karmaşık plan kim tarafından ve hangi amaçla tasarlandı; Bu devasa yapının hangi çağda inşa edildiği, birçok ülkede birçok insanın kafasını karıştıran ve onun sessiz heybetinden çok Babil'e benzeyen bir anlaşmazlığa yol açan sorulardır. Bir teorisyen okulu, der ki, Yahudiler tarafından tutsak oldukları günlerde inşa edilmişti. Chemmis tarafından inşa edilmiş, ancak Mısırlılar tarafından ondan nefret ederek Çoban Philition'a atfedilen, Herodot tarafından verilen hesaptır. Arapların dediğine göre Tufan'dan hemen önce, kraliyet hazinelerini tahmin edilen selden korumak için İbn Salluk tarafından yaptırılmıştı. Melchisedec -ya da biri- tarafından inşa edildiğini şiddetle iddia eden İskoç astronomi profesörü, her zaman çeşitli bir öfke kasırgasında yazıyor gibi görünüyor. Bir tarafın kararlı bir şekilde iddiasına göre, kurucu tarafından mezarı için tasarlanmıştı, bir başkası, gömülmemesi gerektiğine dair özel talimatlar bıraktığı ve muhtemelen kimsenin gömülemeyeceği bir mezar diye yanıtlıyor. Bu bir gözlemeviydi, üçüncü bir gözlemevi var - gözlem için her yerin dikkatlice kapatıldığı, dördüncü bir yanıt veriyor. Profesör Smyth, "insanlık tarihinin kehanet gibi bir yeri" diye bağırıyor, tüm tarihler yanlış gitmişken Bay Flinders Petrie'yi usulca alay ediyor.
Şu anda Hir Sheshta'nın ya da "Sırrın Efendisi"nin Firavun'un evinin bir memuru olduğu zamanki kadar anlaşılmaz olan bu masonik gizemle yan yana, bize başka bir muamma, kutsal kitapların tuhaf koleksiyonları geldi. modern yazarların "Ölüler Kitabı" olarak adlandırdığı, ancak kendisi için "Gizli Yerlerin Efendisinin Kitabı" olduğunu iddia eden Eski Mısır Ritüeli* ya da yazıları. Bu yazılara ilgi şimdi uyandığı kadar canlı, anlamlarını açıklığa kavuşturmada çok az ilerleme kaydedildi. Dinlerinin telkin ettiği öğretiler, tapanın tapınılan nesne ya da nesnelerle ilişkileri, bu ilişkilerin bir kerede örtüldüğü ve ifade edildiği özel sembolün anlamı, günümüzde çok az daha iyi anlaşılmaktadır. kutsal yazıların bilgisi, hiyerogliflerin kendilerinin deşifre edilmediği zamandan daha fazla. Yine de, söylemesi tuhaf, bu gizemler eski Mısır'la ilgili her konuda belirgin bir şekilde göze çarptığından, şimdiye kadar hiç kimse anıtın masonik sırrını, kökeninin kendisine ait olduğu Thoth'un gizemli kitaplarında bulunan doktriner sırla birleştirmeyi düşünmedi. Mısır bilgeliğine atfedilir. * Böyle bir ihmal daha tekildir, çünkü göstergeler her iki tarafta da bağlantıya dair ipucu vermek istemez. Khufu'nun (Yunanlılar tarafından yanlış adlandırılan Cheops), adının hiyeroglifindeki piramidal formu benimsemesi şaşırtıcı değil, çünkü o, binanın altında inşa edildiği hükümdardı. Ancak Piramidin biçiminin, Sothis veya Sirius yıldızının hiyeroglifine girdiği belki de dikkate değer değildir. * Çünkü Büyük Doğu ya da yıldızın yükselişi, yaz ortası sabahı şafağın hemen habercisi olduğunda, konumu, bilindiği gibi, Mısırlıların hesaplaşmasının asırlık döngüleri için büyük bir başlangıç noktasıydı. Ve genellikle Piramidi belirtmek için kullanılan figür hem yapıyı hem de üzerine inşa edildiği kayalık platformu kapsadığı halde, Sothis'in hiyeroglifinde kullanılan biçim yalnızca masonik kısımdan, yani piramidin temsil ettiği yapıdan oluşur. Mısırlı, dünyevi desteğinden ayrı olarak Ebedi Işık'ı düşünür; binanın kurucusu Khufu zamanından kalma bir Papirüs, İsis'ten Piramidin hükümdarı olarak bahsederken; ve daha sonraki bir yazıt olan Syene, onu aynı zamanda "Tanrı'nın Annesi" olarak adlandırır ve onu "İlahi Sothis, Yıldız, Cennetin Kraliçesi" ile tanımlar.
Öte yandan, kutsal yazılar veya eski Mısır Ritüeli, yalnızca Işık Piramidine uygulandığında ses çıkaran imalarla doludur. "Kuzey Geçidi"nin ve "Güney Geçidi"nin, "Gizli Lento"nun, "damlı evde oturan Osiris"in ve "Büyük Evin Havuzu"nun bayramları böyledir. Böylece, Esne Kalendar'ında, Ritüelde "Yönelim Bölümü" ve Osiris'in dirilişiyle yakından bağlantılı olan "Yuvaların Festivali"ni ve yine "Kapıların Açılması"nı okuyoruz. Açık Mezar'dan. Departed'ın tüm gelişimi aslında bir tür binada gerçekleşiyor gibi görünüyor. Ritüel, onun "Giriş" ve "Çıkış"a, "Dışarı çıktıktan sonra içeri girme"ye, geçen kapılara ve geçitlere, kapılara ve merdivenlere göndermelerle doludur. Hayır, ister yazılı ister masonik kayıtlarda kullanılan unvanlar, gizli de olsa doğrudan birbirine işaret etmektedir. Daha sonraki piramitlerin bile içermediği bu kadar kıskançça gizlenmiş bu odalarda değilse, efendisi "Ölüler Kitabı" tarafından kendi efendisi olarak iddia edilen Saklı Yerleri başka nerede arayacağız? ? Yine, bu yazıları içeren başlıca papirüsün tarihinden yüzlerce yıl önce, daha on ikinci hanedanlık kadar erken bir tarihte, kutsal Abydos kentine gömülen Amamu'nun tabutunun üzerindeki yazıt da benzer bir imada bulunur ve gizli yerlerin gizli olduğunu gösterir. Ritüelin sırasını belirleyin. "Ölmeye gitmedin, Osiris'e yaşamaya gittin. * Şimdi düzen sözlerini, gizli yerlerin gizemini buldun."
O halde, "Ta Khut", "Işık" unvanına ne kadar ani bir önem atfedilir, bu nedenle, o alev anıtı olan Büyük Piramit, Firavunlar tarafından bilinirken, kutsal papiriye dönersek, biz şu başlığı buluruz: açılış bölümü Pir M Hru veya Işığın Girişi olacak - yani, merhumun bırakmakta olduğu sıradan günün ışığı değil, mezarın indiği batan güneşin görüntüsünde gösterildiği gibi Osiris'in ihtişamında sonsuza dek yenilenen Görünmeyen Dünyanın görünmez Işığı ile her zaman ilişkilendirildi. Bu mistik yazılarda yer alan doktrin, etin bağları çözüldüğünde, yeni doğumda inisiye edilene ve aydınlanana kadar, ruhani gelişimin aşama aşama geçtiği adil kişinin izlediği yolun bir açıklamasından başka bir şey değildi. gizli yaşam, Mısır Ritüeli'nin dediği gibi, "Işık, Büyük Yaratıcı" olan kişiyle ayrılmaz bir şekilde birleşti. Ve Ritüelin yazılı olarak verdiği bu yol, büyük Işık Piramidi duvarda gerçekleşir.
Piramit ve Ritüel'in ikili sembolizminde, hem deşifre etmenin başlıca zorlukları hem de yazışmalarının en güçlü kanıtı yatar. Çünkü ayrılan kişi, ilerleyişinde Yaratıcısı ile yakınlığın doluluğunda birleşeceği için, ruhsal ve maddi yaratılışı aynı şekilde saran gizemlerin bilgisinde ilerlemesi gerekiyordu. Osiris'i tezahür biçimleri içinde bilmek gücün sırrıydı, "Osiris'i tüm adlarında, Osiris'i her yerinde anlamak", aydınlanma tacını bahşederdi. Ancak, bu sonsuz bilginin edinilmesinde, sonlu fani tarafından kat edilmesi gereken birçok aşama vardı, kutsal tarafından terk edilmesi gereken birçok aşama vardı, mezarın ağzı, Ebedi Günün kapısı onun için açıldığında. ve İlahi Bilgeliğin Katekümeni Ölümsüzlüğün Öncüsü olarak kabul edilmişti. Ölen kişinin "iç adamı" veya "kişisi", "Ka" (ya da kolları yukarı kaldırılmış olan önerme) bozulma içinde yeniden yaratılmalıdır, bu önermenin ilahi şeylere inisiye olabilmesi için önce ruhun yeniden doğması gerekir. ; İnisiye, ateşli çileyi geçmeli ve Adept olarak onaylanmalıdır; Üstad, Ölüm Salonlarının gölgesinden Işık Kaynağının doğrudan mevcudiyetine çıkmadan önce, Hakikat Mahkemesinde aklanmalıdır. Aklanmış Osiris'in ilahi evindeki en içteki malikaneyi elde etmeden önce, Aydınlatılan Aydınlanmalı, Aydınlatan Üstat olarak tamamlanmalıdır. Bu tür derecelerin her biri için, Mısır inancına göre, Yaradan, uzayın evreni olarak Kendisinin büyük dış tezahüründe ayrı bir yer tayin etmiştir; ve bu bölgelerin her biri, mistik Ritüel kitaplarında sembolik olarak anlatılmış ve Piramidin Gizli Yerlerinin özellikleri ve boyutlarında mason olarak yazılmıştır.
Bu nedenle, o ev herkese açık değildi ve sırlarına saygısızlık etmekten daha affedilmez bir suç olamazdı. Ritüel'in son bölümünde "Bu Kitap," der, "gizlerin en büyüğüdür. Onu kimsenin gözü görmesin; bu iğrençti." Bu nedenle, Ritüel tarafından emredilen gizlilik, binanın yapısı tarafından da uygulandı; ne de Mısır Mısırlı kaldığı sürece ihlal edilmedi. Ve o dinin özelliği gizlenmek olduğundan ve Yaradan'ın tecellisi, O'nun eserlerinin bilgisinden daha derin ve gizli olduğundan, O'na ve insan ilişkisine ilişkin sembollerin olması zaruriydi. O'nun yanında, en derin sırlarını İnisiye'ye bile ifşa etmemelidir; ancak daha gizli anlamlarını tam denetimden sonra Illuminate için saklamalıdır. İşte o zaman, "Mısırlıların bilgeliğinin" yaratıcısı olan "Sırların Üstadı" olan ilk Hir Shesta'nın önünde yatan sorun buradaydı; Tanrı'nın gizemlerini ifade etmek, ancak gizlemek için ifade etmek, perdelemek, ancak bir ışık perdesi ile; onların yaşam enerjilerini, aydınlatıcı güçlerini ve hepsinden önemlisi sınırsız dayanıklılıklarını yansıtacak şekilde, doğalarına ihanet etmeden sembolleri seçmek. Hiçbir sıradan görüntü, açıktır, hiçbir mineral, hiçbir hayvan, hiçbir bitki, hiçbir insan böyle bir ifadeye yetmez. Sadece cennetin küreleri, parlak seyrinde hiçbir değişiklik tanımayan yasalara uyarak gerekli koşulları yerine getirebilirdi. Resimde ve masonik kayıtta olduğu gibi, adil olanın yolu parlayan dünyalar arasında izlenir ve ilerlemesi göksel hareket terimleriyle ölçülür.
Dikkate değer bir örnek, dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşü ve Mısır'ın eski kalendarının üzerinde durduğu güneş etrafındaki dönüşü hakkında bilgi içeren dünyanın yörüngesidir. "Yörüngenin Efendisi" (Neb Sennen) Mısır hükümdarının bir unvanıydı. Ve Piramit'te, muhteşem ve eşsiz yukarı Yükseliş Odasının duvarlarında mason olarak ifade edilen diğer birçok fenomenle birlikte yörüngeyi buluyoruz. Benzer şekilde, bir başka büyük astronomik anlayış, yani. ufuk, yalnızca "Ölüler Kitabı"nda değil, "Sai-an-Sinsin" veya "Ruhun Göçü Kitabı"nda olduğu gibi ülkenin tüm cenaze görüntülerinden geçer; ve Kraliçe Anchnes-ra-neferab ve diğer papirüslerde. Öyleyse, bu tür bir gizemin bağlı olduğu "cennetin ufku" hangi ufuktur ve onun zirvesi nedir, gök kubbenin Büyük Zirvesi? Böyle bir genel kavrayışa sahip değiliz ve sonuç olarak göksel mekanizma hakkındaki fikirlerimiz basitlikten yoksundur. Ancak, ışığın ve karanlığın eşit olarak bölündüğü Ekinoks gününde, dünyanın Kuzey ve Güney yarım kürelerine eşit bölücüsü olan Ekvator'da durduğumuzu ve diyelim ki bu noktada konumumuzu aldığımızı varsayalım. Memphis meridyeni tarafından kesildiği yerde, hayat veren nehrin sularının aktığı gölün yakınında. Ayaklarımızın dibinde, göksel kutuplardan geçen ve yıldızlı kubbenin tabanını çevreleyen Mor Kemer ile sınırlanan büyük uçak uzanıyor. O gün Ufkumuzun ortasından güneş tam yukarıya doğar,* ve rotasının zirvesinde, her gün cenneti Doğu ve Batı'yı eşit olarak böler, sadece o gün aynı zamanda Büyük Kemer'i de eşit olarak böler, veya Aynı ufuktan enine yükselen ve masmavi derinliklerin bir kutbundan bir kutbuna uzanan Büyük Meridyen. O zaman evrensel kürenin dört Ana Noktasını işaretlemiş olacağız - Işık Piramidinin kenarlarının tanımlandığı dört nokta; Mısır teozofisine göre, en ünlüsü Nil'in yönetici Ruhu Hapi olan dört "Işığın Oğulları"nın ateşli koltukları. O Büyük Ufuk'a da, eşit gün bittiğinde, güneş Batı sularının altından geçer. Ve bunun dışında, her biri güneş yolundan belirlenmiş mesafesini koruyarak, kutuptan direğe, tüm yıldızlar ordusu, sessiz gece boyunca onu takip eder - "ruhları hesap etme gecesi"; bir yarısı liderleri kaybolurken gün ışığına çıkıyor, geri kalanı sayılarını tamamlıyor, tam zamanında aynı Büyük Ufuk'un Doğu noktasından dönüşünü müjdelemek için. Ritüel, "Yol ateştendir" der; "arkasında ateş içinde dönerler."
Şimdi, bu ufuk, iyi bilindiği gibi, kutup yıldızının konumuna atıfta bulunularak tanımlanabilen Büyük Piramidin giriş geçidi tarafından çarpıcı bir şekilde belirtilmiş görünüyor. Çünkü Dr. Brugsch tarafından verilen IV. hanedan tarihi (M.Ö. 3700 civarı) olarak alındığında, * yaklaşık iki yüz altmış yıl sonra (MÖ 3440), dönemin kutup yıldızının (Alpha-Draconis) olduğunu görüyoruz. Profesör Smyth'in işaret ettiği gibi, tam da bu konumu işgal etti; böylece geçitten aşağı doğru parlayacaktı. Ve böylece, birbirini izleyen nesiller boyunca yıldızın yaklaşımını iki yüzyıldan fazla izlemiş olması gereken Sırların Üstadı'nın müritleri, nihai koordinasyonunda, bu astronomik ilişkilerin doğruluğunun en inandırıcı kanıtını alacaklardı. onların mistik dinleri cisimleşmişti. Bu nedenle, "Kuzeyin İyi Küreği Diskin Açıcısı" Ritüelinde okuduğumuzda, hemen girişte kuzeye doğru genişleyen ve kutsal iç mekanı dış evrene açan dar kürek şeklindeki geçidi hatırlıyoruz. ; uzayda gezinen kadranın ibresi, yüzyıllarca kısa bir süre boyunca kutup önünde nöbet tutan ardışık her yıldızın işgal ettiği konumu sürekli olarak gösterir.
Pir M Hru'nun kutsal yazılarını şimdi elimize alarak masonik Işığa yaklaşalım; ve kitabı, Ebedi Bilgelik Thoth'un vücudun bozulmasından kurtulan katekümenlere talimat vermeye başladığı ilk bölümde açarak, onunla birlikte binanın iç kısmına girmemize ve gizli yerlerine ve yerlerine dair böyle bir ön görüşe sahip olmamıza izin verin. Bu masonik gizemin iki yönlü ifadesini daha derinden incelememizi sağlayacak şekilde Ritüeldeki benzerleri. Binerken bölüm bölüm okuyarak, Işık Katekümen'i ile birlikte aşama aşama okuyarak, on beşinci adımda iki yol üstümüzdeki bir geçite yaklaşıyoruz, tıpkı on beşinci bölümdeki ders kitabının "ufkun çift kapısına" yaklaşması gibi. kutup yıldızına bakan çift kemerli kapı; "Haroeris dünyanın büyük rehberi, ruhların gizli yerlerinde rehberi, ufukta ikamet eden ışık" diye seslendiğinde. Bu noktadan itibaren ilk gizlilik perdesi başlar. Açıklık, dönen bir taş tarafından talimatsız gözlerden o kadar etkili bir şekilde gizlenmişti ki, bir kez kaybedilen konumun geri alınması imkansızdı; ve barbar Omar'ın altından geçtikten iki yüz yıl sonra, bina, çağımızın dokuzuncu yüzyılında Halife Al Mamoon, sağlam duvardan rastgele bir açıklık zorlayana ve yanlışlıkla giriş geçidine çarpana kadar geçilmez kaldı. Yerden oldukça yüksekte, kuzey tarafında bu şekilde inşa edilmiş alçak geçitten girerken, önümüzde, güneye, karanlığın derinliklerine inerken, kuzeye doğru işaret eden Ekinoks noktasının ufkunun geçişi var. Mor Kemer'in yıldızı. On yedinci rotada kapıyı geçerken, on yedinci bölümde, katekümen'in bir postülan olarak kabul edildiği noktayı görüyoruz ve "Taser Kapısı'ndan (Yükseliş) çıkıyorum. Taser'in kapısı nedir? Tanrı Shu'nun (Işık) cennetin diskini kaldırdığı kapıdır.Kuzey Kapısı, Büyük Tanrı'nın Kapısıdır: "Aynı kapıdan söz ederek devam ediyor; tam olarak Piramit'te olduğu gibi, tek giriş Kuzey yüzünün on yedinci rotasındaki Yükseliş Kapısı'dır. Şimdi onunla dünyevi günün ışığına veda ederek ve alçalan geçidi yürüyerek, biraz aşağıda, çok ince ve güzelce çizilmiş bir çift çizgiyi geçiyoruz. ve Ritüelde Ayrılan'ın hareket dışında her yetiden yoksun olduğu pasajın üst bölümünü, zihinsel yetilerinin yavaş yavaş ona geri kazandırıldığı daha gelişmiş bölümden ayırmak. Uzun inişe devam ederek, batı duvarındaki bir açıklığa ulaşıyoruz ve bu şekilde açıklanan açıklıktan geçerek, Kuyu'nun dibindeki bir tür mağaraya, dik kenarlarda ayak izleri kesilmiş kare dik bir şafta yavaşça monte ediyoruz. Derin Sular'ın bu odasına, günün sonunda güneş Batı sularına inerken ve gizli dünyada ihtişamla fışkırırken, postulant Batı yakasında iner. Kuyunun tepesinden düz bir geçit Ritüel'de bahsedilen ilahi doğum yeri olan Ay Odası'na uzanır, burada Mısır öğretisine göre Osiris her ay doğumunu yeniler. Bir kez katı bir şekilde kapatılan o odada, özgürleşmiş ruh yeniden doğdu; ve oradan, Ani'nin papirüsünde gördüğümüz gibi, kuyu merdiveninden inmek ve Yaşam Kuyusu'nda kendisini bekleyen önerme ile yeniden birleşmek için ortaya çıktı. Sonra, ruh restore edildiğinde, inisiyasyon gerçekleşir ve çileye dayanmak için güç verilir.
Kuyunun dibinden Ufuk Geçidi'ne dönerek ve daha da aşağıya doğru yolumuza devam ederek, kısa bir seviyeden sonra, inisiyenin çilesini çektiği yeraltı odasına veya Merkezi Ateş Yerine geliriz; sert kayadan oyulmuş ve taşlaşmış alev havuzunu andıran çeşitli yüksekliklerde devasa bloklarla veya dünyanın merkezi ateşinin hareketiyle oluşan dağ zincirlerinin kütleleriyle kaplı erişilemeyen bir zemine sahip bir oda; o korkunç odanın ötesinde küçük bir geçit hiçliğe yol açar. İnisiyenin artık Adept olması, geri döner ve yok oluş yerinden kaçınması gibi, yapıyı keşfetmeye devam etmek ve çile yerinden çıkmak; Ufuk Geçidi'ne yeniden biniyoruz, ta ki işaret çizgisinin biraz altında, çatıda inşa edilmiş bir granit kapıya ya da parmaklığa gelene kadar. Başlangıçta tamamen duvarcılıkla gizlenen ve ancak Al Mamoon piramidin içine girmeye çalışırken bir taşın düşmesiyle keşfedilen bu büyük kapı, Gizli Yerler'in eşiğinde duruyor. Sadece tüm kapı dikkatlice gizlenmekle kalmadı, aynı zamanda içerideki geçidin alt kısmı, hâlâ kaldırılmamış ve belki de yerinden çıkarılamaz devasa taşlarla kapatılmıştı. Dolayısıyla şimdi bile Lento hala gizlidir ve giriş sadece blokların üzerindeki geçidin duvarında şiddet tarafından zorlanan bir delikten gerçekleştirilir; Tam olarak benzer bir zorluk, usta tarafından Çifte Doğruluk Salonuna girmeden önce Adalet Lentosu'nu geçerken yaşanır. Delikten güçlükle sürünerek geçerken, kendimizi yaklaşık yüz yirmi dokuz fit uzunluğunda, Giriş Geçidinin çöküntüsünden biraz daha düşük bir yükseklikte yukarı doğru eğimli ve yolun alt kısmına tekabül eden küçük, alçak bir koridorda buluyoruz. Ustanın görünmeyen dünyanın kırk iki yargıcı önünde kendini haklı çıkardığı Hakikat Salonu, "Ufuk Tanrıları ve Yörünge Tanrıları". Sonra, tepede sona eren (ama engellenmeyen) alçak geçidin altında eğilerek, "Festival Geçidi", tüm iç geçit sisteminin açıldığı bir tür iniş yeri üzerinde duruyoruz. dışarı. Her tarafta Amamu'nun tabutunun bahsettiği "hayatın saf yollarının geçişi" vardır. Batı tarafında, kuyunun ağzı, "Karanlık yollara" inen "Anruhf Kapısı"dır. Önümüzde aklananın Osiris için gerçekleştirme ayrıcalığına sahip olduğu işleri gerçekleştirdiği kutsanmış ülke Aahlu'nun tarlaları uzanıyor. "Anruhf'ta kazdım" diyor daha sonra, "delikler açtım", yani iyi tohum için, yedi arşın yüksekliğinde mısır, rampalarda açılan delikler. Güney Yükselen Geçit, ancak henüz herhangi bir anlam eklenmemiş.
Tarlaların ötesinde, yol doğrudan Kraliçe'nin Odasına, ruhun ikinci hayatını aldığı Yeni Doğum Yerine gider; ve burada Doğu duvarında, beş basamaklı bir merdivenin içinde, bir tür niş veya görüntü, ruhun yenilenen duyuların beş katlı egemenliği ile yeniden doğduğu Ritüel'in ifadesini kullanacak olursak "tip" vardır. . Aynı noktadan, kuyunun başında, daha önce sözü edilen tabutun üzerindeki iç merdivenleri birbirinden ayırın. Dik aşağı, "Osiris için yapılmış merdiven" kuyuya iner. Kuzeye doğru, "Dünyanın merdiveni", yukarı doğru giden yolun girişi olan Gizli Lento'ya doğru aşağı doğru eğimlidir. Güneye doğru, ancak çok az farklı bir eğimle, bazı yazarlar tarafından "Büyük Galeri" olarak adlandırılan ve Hakikat Salonu'nun, Büyük Loca'nın veya Yörüngenin Aydınlık Odası'nın üst bölümünü oluşturan yükselen geçit uzanır. Bu dikkat çekici yapı, güney veya üst uçtaki küçük bir kısım dışında tamamen bir yamaç, zemin, duvarlar ve çatı üzerine inşa edilmiş, yaklaşık yüz elli yedi fit uzunluğunda ve yirmi fit yüksekliğinde bir koridordan oluşmaktadır. Eğimli zeminin her iki tarafında, her birinde birer delik bulunan yirmi sekiz rampa vardır ve bu, Ritüel'de daha önce fark edilmiş bir referanstır. Ve üst uçta, zemin çizgisinin eğimi aniden kapanıyor, Kraliçe Odasının hemen üzerinde üç fit yüksekliğinde bir blok ile bir kürsü veya yargı tahtı oluşturuyor. Buradan, bloğun tepesi veya tahtın oturma yeri boyunca, geçit yaklaşık altmış bir inç boyunca düz uzanır, yandaki duvar tam olarak dikey değildir, ancak eğime doğru çok az yaklaşmaktadır. Tahtın arkasında galeri, Güney duvarının oturma yerinin kırk iki inç içinde üst üste yedi bindirmeyle kapanması ve daha güneyde bir çıkış olarak dar ve mezara benzer bir tünel bırakmasıyla sona erdirilir. Yerden biraz daha büyük bir eğimle güneyden kuzeye doğru akan galerinin eğimli çatısında, bir ışık nehrinin dalgaları gibi otuz altı örtüşme vardır ve bunlar yörüngedeki on yılların sayısına tekabül eder. Mısır yılı. Ve galerinin üst ucundaki kürsünün yan duvarında, üst üste, zirveye doğru uzanan yedi örtüşme vardır; gezegenler arasında kendi küremizin işgal ettiği konuma tekabül eden konumdayken, tüm uzunluğu boyunca derin bir oluk veya yörüngeye sahiptir. Böylece, İkili Hakikat Salonundaki Yörünge ile "Güneşin Geçidi", Karanlıktaki Alttaki Hakikat Salonu ve İhtişamdaki Üstteki Hakikat Salonu arasında canlı bir bağlantı ile karşı karşıyayız. daha yüksek son. Ve bu tahtın üzerinde, Kutsal Kitapların bize "Osiris'in tabutunu koru" dediği Yaratıcı olan Rableri'ne hizmet eden yedi büyük ruhun ikametgahı yükselir.
Şimdi binanın en gizemli kısmı geliyor. Asil ölçülerinden sıyrılmış ve bir adamın geçmek için el ve diz üzerinde sürünmesi gereken bir yüksekliğe indirilmiş olan geçit, Büyük Galeri'nin güney duvarını deler ve dümdüz önce Giriş odasına, ya da "Hazırlanma Yeri" ve ardından binanın en tenha bölümünde, Kral Odası olarak adlandırılan muhteşem salona. Bu salonların her birinde tek bir nesne vardır. Ön odada, kimsenin başını eğmeden geçemeyeceği bir tür masonik peçe var. Kral Odası'nda kapalı değil, açık bir lahit vardır; bu derinlere gömülü odanın bolca havalandırıldığı hava kanalları, bunun ölülerin değil, yaşayanların odası olduğunu, Ritüelde Osiris'in uykularından uyandırıldığı "Doğu"nun yeri olduğunu ilan eder. Binanın bu bölümünde yapı, malzemesini granit için değiştirerek Piramidin içinde kendi başına bir ev, ancak Osiris Evi'nin içinde, arkadan gelen alçak ve mezar benzeri geçitten girilen bir iç Ev oluşturur. taht. Bu, daha önce alıntılanan Amamu'nun tabutunda anlatılan Şan Evi, Illuminate'in Osiris'in mahkemesini geçtikten sonra yaklaştığı evdir. İşte Yaşam sularında yıkanan ve Yörünge'nin ihtişamıyla parıldayan yalnızca onların girebilecekleri "saf ruhların Kapısı". Ve öyle görünüyor ki, burada da, Sai-an-Sinsin'de tanımlanan "Osiris Evi'ndeki Tanrıların" ciddi konuşması ve ardından "Görkem Evi'ndeki Tanrılar"ın yanıtı yer alıyor; Yargı kürsüsü önünde zaferle duran kutsalların neşeli şarkısı, önlerinde ışığın doluluğuna giden sevgililerinin iç korosu tarafından muzaffer bir şekilde yankılandı. Yukarıda, "Cennetin Gizli Yerleri"ne giden "Athor'un Açılması" (Ritüel'in dediği gibi) "Ampirik Kapı" vardır; bir zamanlar tamamen kapalı olan ve Saklı Yerlerin en içteki, en yüksek ve en gizli olanını oluşturan, kralın odasının üzerindeki yükselen alanlar. Ve bütün, Mısır'ın ilahi Üçlüsü'nü mason olarak ifade eden devasa bir granit üçgeni tarafından yönetiliyor ve taçlandırılıyor.
Karmaşık ve şimdiye kadar açıklanamayan geçitler ve geçitler, şaftlar, kanallar ve odalardan oluşan sistem budur; kimisi yukarı, kimisi aşağı, kimisi seviye; bazıları son derece kaba, diğerleri mükemmel cilalı; bazıları orantıları bakımından muhteşem, bazıları o kadar düşük ki bir insanın sürünmesi gerekir, o kadar dardır ki zorlukla geçebilir, Işık Piramidi içinde bulunabilir. Kesinlikle benzersizdir; başka bir bina yoksa, daha yüksek odalara en az benzeyen herhangi bir yapıyı içerdiği için güvenle reddedilebilir (daha sonraki Piramitleri bile değil). Her özelliğinde olduğu gibi çarpıcı olan en dikkat çekici durum, mimarın Mısır'ın tuhaf teozofisine bir heybet kazandıran bu gizliliği korumaya yönelik açık niyetidir. O halde bu harika yapının inşa edildiği tasarım, gizli ve kıskançlıkla korunan tasarım neydi? Çeşitli özelliklerinin anlamsız olduğu ya da yalnızca kaprisin sonucu olduğu, her ayrıntıda gösterilen öngörünün ve hesaplamanın cömertliğinin açık bir şekilde yalan söylediği bir öneridir. Sıradan bir mezarın amaçları için gerekli olduklarını da iddia edemeyiz. Çünkü, her şeyden önce, bu amaçla kullanılmış olan diğer Piramitlerde bulunmazlar; ve ikinci olarak, eğer mimarın açıkça ortaya koyduğu bir niyet varsa, o da öyle bir dizi engel yaratmaktır ki, oraya hiçbir insan bedeni gömülemez.
Gerçekte, Büyük Piramit bir Mezar Evi'dir; ama kapalı değil, açık bir mezardır. Bir insanın değil, bir tanrının mezarıdır; ölülerin değil, dirilenlerin. Yeryüzünde doğuşu, yeraltı dünyasına inişi, yılan Apep'e karşı zaferi, ölülerin dirilişi ve yargılanması, Mısır inancının en belirgin özellikleri olan ve kiminle birlikte olduğu ilahi Osiris'in mezarıdır. kutsal ayrıldı, aydınlanma yoluna ulaştı ve ilahi mahkemeden güvenlik içinde geçti.
Bu açıdan bakıldığında yapının pratik değeri netleşmeye başlar. Eski Mısırlılar arasındaki toplumsal yaşamın bütün örgütlenmesi bu doktrine dayanıyordu. Kalendar, bayramlar, hükümdarın görevleri, rahiplik hakları, eyaletlerin en büyük tapınaklarıyla ilişkileri, hepsi Işık Yolu'nda resmedildi. Bu nedenle Devlette bitmeyen karışıklık, dine zarar vermekten daha az olmamak üzere, doktrinin herhangi bir yanlış yorumlanmasından veya yanlış beyan edilmesinden (Khu en Aten döneminde gerçekleşmiş gibi görünüyor); kullanılan simgelerin belirsizliği nedeniyle gerçekleşmesi daha olası bir durum.
Şimdi Büyük Piramidin masonik sembolizmi, Mısır bilgeliği doktrinine ihanet etmeden sürdürmek için basit ve pratik olarak yok edilemez bir araç sağlar. Bu ifade bir kez formüle edildikten sonra bir daha asla tekrarlanmadı; Mısır'ın diğer mezarları ve piramitleri, yalnızca Büyük Üstat'ın eseriyle bağlı ve belirli özelliklerle akrabalık iddiasında bulunur. O zaman, Ritüel'in yazılı kayıtları, ki bunların hiçbiri muhtemelen Khufu'nunkinden daha yüksek bir tarihe sahip değildir, değişmeye ve hataya açık olsa da, hiçbir zaman aşımı, gizli yerlerde, duvarlarda hiçbir değişiklik etkileyemezdi. Işık Piramidi. Aynı anda hem gizli hem de değiştirilemez olan ve kelimenin tam anlamıyla tüm Işık doktrininin Masonik bir Ritüelini oluşturan bu bedenlenme, kutsal sözlerin yazılmaya adandığı tekil parça parça modayı açıklar. İlk üç hanedanlık döneminde, yalnızca bir bölümün yazıldığına dair belirsiz bir geleneksel iddia varken, diğer bir bölümün Büyük Piramidin kurucusunun torunu Men Kau Ra'ya ifşa edildiği söyleniyor. Ve daha sonraki Piramitlerde kutsal yazıtlar görünmeye başlasa da, XI. hanedanlığa kadar yaygın hale gelmezler. Bay Budge'ın "Mumya Üzerine İnceleme"sinde bahsettiği gibi, farklı zamanlarda bu şekilde yayınlanmış (yani yazıt olarak kullanılmış veya papirüs üzerine yazılmış) çeşitli bölümlerden dört temel düzeltme yapılmıştır. Birincisi, Amamu'nun tabutundaki önemli yazıtın ait olduğu, hiyerogliflerle yazılmış Antik İmparatorluk'unkidir. Ardından, papirüslerin büyük bir emekle derlendiği ve M. Naville tarafından yayınlandığı, yine hiyerogliflerle yazılmış Theban baskısı gelir; sonraki hanedanlık (XX.) sırasında, Hiyeratik (veya rahip) karakterlerle yazılmış bir başkası tarafından takip edildi. Ve son olarak, Lepsius'un 1846'da bir tıpkıbasımını yayınladığı, Torino'da muhafaza edilen büyük papirüsün* bağlı olduğu XXVI. ek bölümler. Şimdi bölümlerin sırasının ilk kez sabitlendiği o yayın sırasındaydı. O halde gözden geçirenler hangi kanunu veya düzen standardını kullandılar? Bölümlerin görece eskiliği kesinlikle değildi, çünkü I. hanedanlığa geri döndüğünü iddia eden tek kişi papirüste yüz otuzuncu sırada yer alırken, içinde IV. hanedana atfedilen ve "The Entrance on Light in one Chapter", sanki bir zamanlar kullanımda olan tek bölümmüş gibi altmış dördüncü sırada gelir. Ancak sorunun yanıtı, ek bölümlerin sonuncusunda yer alıyor gibi görünüyor; çünkü papirüs, anahtarın masonik sırları tam olarak anlayan herkesin ulaşabileceği yerde olduğunu ilan eder. "Bu Kitap," diyor, "Gizli Yerlerin Efendisinin Kitabıdır." Ve bu nedenle, bu Saklı Yerlerde Saklı Yerlerin Efendisinin Sırrı, Amamu'nun tabutunun dediği gibi "düzen sözlerinin Sırrı" bulunur. Bu nedenle, üç bin yıldan daha eski bir selefi olan taştaki Ritüel ile karşılaştıracağımız versiyon budur; yazışmaların yakınlığını daha çarpıcı bir ışıkta sergilemeye hizmet eden aradaki dönemin büyüklüğü. Asil bir şekilde, bu muazzam anıt, taşıdığı mistik isme yanıt veriyor. Her Şeye Gücü Yeten'in gizli yeri kıldığı kadar derin bir karanlıkla çevrili; Gözle görülmeyen, ama göksel enginliğin ihtişamını sadakatle gözler önüne seren manzaranın ortasında, Büyük Mimar, çağların geçmesinin hiçbir gücü olmayan tahtı kurdu ve gizli yerlerine değişmez bir şekilde değişmez bir şekilde yazdı. cennetsel kürelerin değişmez hareketlerinde somutlaşan ışığın karakterlerinde adil olanın yolu.
5 notes
·
View notes
FATİH SULTAN MEHMET'İN EĞİTİME VERDİĞİ ÖNEM
Eğitim ve bilim , bir uygarlığın gelişimi için gereken yegane bileşenlerdir. Bir uygarlık Dünya'daki gelişmelere ayak uyduramazsa her zaman arka planda kalmaya ve belki de çökmeye mahkumtur. Asker ordusunun yanında Atatürk'ün de dediği gibi bir "ilim ordusu" da kesinlikle olmalıdır.
Osmanlı Dönemi'nde en çok bilim ve eğitimle uğraşan hükümdar , kuşkusuz Fatih Sultan Mehmet idir. Döneminde Osmanlı eğitim sistemini pozitif bilimlerle daha iç içe geçirmiştir. Topkapı'da kurdurduğu kütüphanesinde Öklid'in Geometri kitabı bile bulunuyordu.
Arapça , Farsça , Sırpça , Yunanca ve Latince bilen Fatih ; yabancı bilim adamları ve sanatkarlarla kendi dillerinde konuşmayı da severdi. Böyle bir kişiliğe sahip olan Fatih bakalım eğitim ve bilim için neler yapmış :
15. Yüzyılda Şiraz ve Kahire yerleşkelerinde bulunan üniversiteler din ve hukuk eğitiminde ; Semerkand'dakiler ise matematik ve astronomi eğitiminde önde gelen eğitim kurumlarıydı. Fatih'in amacı da bu doğrultuda yeni fethettiği Konstantiniyye'yi önemli bir eğitm merkezi yapmaktı.
Fetihten çok kısa süre sonra fetihten önce belirlediği eğitime uygun mekanları medreslere çevirdi. ( Ayasofya ve Zevrek Medresesi ) Bu medresler daha sonra günümüzdeki İstanbul Ümiversitesi'nin yapıtaşları oldular. Ancak Fatih bunları yeterli bulmadı ve Fatih Külliyesini inşa ettirdi. Bu külliyede ise birkaç medrese , kütüphane , hamam ve imarethane( aşevi ) gibi yapıtlar bulunuyordu.
Fatih'in bilime duyduğu ilgi Doğu'daki alimleri İstanbul'a çekti. Örneğin Fatih , Tebriz'den ünlü astronom Ali Kuşçu'yu getirterek başastronom yapmıştır.
Medreselerin müfredatlarını , bizzat katıldığı toplantılarda alimlerle belirlemiştir ve hatta farklı derslerde okutulacak kitapları bile seçmiştir.
Osmanlı'da bir ilki başarmış ve medreselerde akli ( pozitif ) bilimleri de müfredatlarına ekletmiştir. Fatih kendi döneminde medreslerde Hendese ( Geometri ) , Belagât ( İfade Etme Yeteneği ) , Heyet ( Astronomi ) , Tıp , Coğrafya ve Tarih gibi derslerin okutulmasını zorunlu kılmıştır.
Fatih'ten sonraki dönemlerde pozitif bilimler ihmal edilmiş , hatta Takiyüddin gibi bir bilim adamının gözlemevindeki araştırmalarının önü " yıldızları izlemenin hayret alamet olmadığı " gerekçesiyle kesilmiş yani gözlemevi topa tutulmuştur.
Yazımızı Fatih'in medresleri kastederek verdiği fetva ile sonlandıralım :
”Kim ki bu vakfın şartlarından birini değiştirir, tağyir ederse, büyük bir haram ve günahı eylemiş olur. Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun. Ebediyen cehennemde kalsınlar, ebediyen merhamet olunmasın !”
2 notes
·
View notes