Tumgik
#aylin baykal
aylinbaykalgifs · 23 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Aylin Baykal gif set #1
44 notes · View notes
aylinbaykalobsession · 3 months
Text
Tumblr media
Aylin Baykal at the premiere of “Bikont”
35 notes · View notes
benimpencerelerim · 3 months
Text
FAKIR ULKENIN FAKIRLERI
FAKİRLERİN ANASI
Kırk yıllık sistem çözümleyici meslek yaşamımdan sonra iki ay önce emekli oldum. Ama hala iş yapma kapasitesi ve heyacanım tükenmedi. Çalışınca, üretince mutlu oluyorum, vücut, sanırım, endorfin salgılıyor. Ama işe yaramaz bir çöp gibi kenara atıldım. Hayata girmeye çalışıyorum fakat hep bir yerlere çarpıyorum, hevesim kırılıyor. Hacer Foggo hanım yıllardır yoksullar için tabiri caizse saçını süpürge ediyor ama ülkenin sosyal demokrat soslu yegane partisi onu oyunun dışına itti. Özgür Özel, Aylin Nazlıaka gibi tipler. Onu taca atanlar görünüşte bu ağır toplar ama tahminim partinin tek liyakate uyum kriteri uzun yıllar parti içinde olmaktan başka hasletleri olmayan bir güruh da onun bilgi birikimi ve donanımından korktuğu için arka planda onun altını oydular. Ve onun tecrübesi, birikimi çöpe atıldı. Ve parti hep olduğu gibi kendi eş dostunu önemli yerlere getiren akbabalara kaldı. RANTİYERLERE yani. Zaten hep onların ellerindeydi. Bir CHP belediyesinde çalışan arkadaşım excel dosyalarıyla yoksullara ait yardım faaliyetlerini izlemeye çalışıyor ve o dosyalardaki bilgilere göre sosyal yardım faaliyetlerini organize ediyorlardı. Hacer Hanım ve o arkadaşımın isteği üzerine bir web uygulaması geliştirdim. O sırada Hacer Hanım CHP yoksulluk ofisinde görevliydi. Küçük bir şirketi olan başka bir arkadaşımın sağladığı sunucu üstüne programı kurduk. Programın kullanılıp, eksik gediklerinin tespit edilmesi, düzeltmelerin yapılması ve daha kullanışlı ve işlevsel hale getirilmesi için gereken denemeler bir türlü yapılamadı. Hacer Hanım'ın bu programı Türkiye çapında bütün CHP belediyelerinde kullanma planları vardı ve konuya uzun vadeli bakıyordu. Programı yaptıktan sonra Hacer Hanım ile İstanbul'da buluştuk ve bir kafede programı kendisine anlattım. Teşekkür etti. Ben de ona bu mütevazi programı sizin için değil yoksullar için yaptım dedim. İnşallah birilerinin yaralarına bir nebze de olsun ilaç olur diye ekledim. Ama dediğim gibi Kemal Kılıçdaroğlu gidince yeni ekip ve onları yönlendiren her devrin akbabaları Hacer Hanım'ı uzaklaştırdı. Gerekçe olarak da Hacer Hanım'ın parti örgütünden olmamasını gösterdiler oysa yine parti örgütünden olmayan Erdal Beşikçioğlu'nu Etimesgut adayı yaptılar. Ve yeri gelmişken ekleyeyim. Enver Bey hakkında hemen herkesten övgü duydum. Belediyeyi de borçsuz devretmiş. Hacer Hanım'ı uzaklaştırınca CHP'ye oy vermeyeceğim diye yeminler ettim. Tvitirda kendi cürmüm kadar yer yaktım ama seçimde gidip yine onlara oy verdim. Ben vermesem de CHP kitlesi onları seçecekti zaten. Ayrıca önünüzdeki alternatiflerden en ehveni şerine oy vermekten başka RASYONEL yol yok. Ve bu alternatiflerin hepsi de bu ülkenin ürünü olduğu için bu ülke ortalamasından farkları yok. Ne yani şimdi İmamoğlu'nun bir sürü defosu var diye oy vermeyip AKP'nin kazanması ve KANAL İSTANBUL dahil İstanbul'un içine etmesine ve birçok değerli varlığı TARİKATLARA peşkeş çekmesine göz mü yumacağız. Bu CHP'ye, İmamoğlu'na kızıp oy vermemekten daha mı RASYONEL?
PARTİ OLİGARŞİSİ CHP'nin parti OLİGARŞİSİ yıllardır partiye hakim. Ve EMRET BAKANIM dizisinde bürokratın bakanı yönlendirdiği gibi genel başkanı yönlendiriyorlar. Genel başkanın uyanık olması lazım ama bütün hepsi bir arada olmuyor. Baykal cin gibi bir adamdı ama dindarlara ve muhafazakarlara karşı savaş açtı ve bu davranışlarıyla kendisini gönülden destekleyen bilenmiş CHP kitlesinin ateşini söndürdü. Buna karşılık Erdoğan'ın kutuplaşma taktiklerine meze üretti ve toplumun ayrışmasında baş sorumlulardan biri oldu. Baykal Erdoğan'ın Kürt meselesini çözelim önerilerini elinin tersiyle çevirdi, kıvıra kıvıra TV'lerin önünde tartışalım diye demagoji yaptı ve kendini bilmez CHP kitlesi, parti oligarşisi ve Askeri Vesayet tribünlerine oynadı. Bu davranışları bardağı taşıran son damla oldu ve uzun süre AKP'yi destekledim. Tabii kendi cürmüm kadar. Kılıçdaroğlu'nun partinin başına geçmesini de ve birçok açılımını da destekledim. Ve bu faaliyetlerinin, çabalarının kaya gibi taşlaşmış parti oligarşisini de CHP kitlesini de muhafazakar kitleyi de bir yere kadar yumuşattığını düşünüyorum. CHP'nin son seçimdeki başarısında onun çok ciddi payı var. Yiğidi vuralım ama hakkını verelim. Lakin Kemal Kılıçdaroğlu'nun son seçimde aday olmasına bütün gücümle karşı çıktım. Yeminler ettim. Gemileri yaktım. Ama onun adaylığını sadece parti oligarşisi desteklemedi. Aydınlar da, solcular da, muhalif medya da destekledi. Bazı gerçekleri de halktan gizlediler. Özer Sencar'ın hemen hemen bütün anketlerinde Kılıçdaroğlu Erdoğan'ın gerisinde, İmamoğlu ve Yavaş ise önündeydi. Buna karşılık halkın %50sinden fazlası Erdoğan'ı istemiyor diye propaganda yaptılar ki bu doğruydu ama akademisyen Evren Balta'nın araştırmasına göre Kılıçdaroğlu'nu istemeyenler Erdoğan'ı istemeyenlerden fazlaydı. Muhalif medya bu bilgileri hasıraltı etti. Yani seçimin kaybedilmesi sadece Kılıçdaroğlu'nun suçu değildi. Ne yazık ki seçimi kazanma şansı İmamoğlu'ndan bile daha yüksek olan Mansur Yavaş, defosu İmamoğlu'ndan da daha fazla bir aktör. Sokak köpekleri tartışmasındaki hali bile içler acısı ama Erdoğan mı, Yavaş mı denirse Yavaş demek daha RASYONEL. Ha o da "DEVLET"in adamı üstelik İmamoğlu'ndan daha çok devletin adamı ama bize düşen, rasyonel olan kötülerin iyisini seçmek. Ayrıca İmamoğlu tescilli bir "devlet"in adamı olmasa da ondan bağımsız hareket etmesi pek mümkün değil. DEVLETİN Kılıçdaroğlu’nu niye istemediği konusunda Serbestiyet’te Alper Görmüş'ün analizleri son derece aydınlatıcı.
PARTİNİN İKONLARI ve İKONALARI Yoksullarla dayanışmayı bütün ülke çapına ve CHP belediyelerine yaymak isteyen, bunun için merkezi bir yoksul ve yoksullara yardımları izleme bilgi sistemi ve ağı kurup örgütlemek isteyen Hacer Foggo gibi bir duayeni oyun dışına itenlerden biri olan ve Atatürk resimli pelerinler, kıyafetlerle çağdaş görüntüler vererek CHP'nin çağdaş ablalarını mest eden parti vitrininin demirbaşlarından Aylin Nazlıaka ikonası ülke için, yoksullar için, iktidara giden yolları tıkayan en lüzumsuz aktörlerin en ön sıralarında yer alıyor. Hacer Foggo'nun tanık olduğu sayısız yoksulluk trajedileri varken, yoksul çocukları et bulamadığı için fare yerken (Hacer Foggo'nun tanıklığı, öylesine korkunç bir olay ki anlattığımda inanamayıp abartılıyor diyen arkadaşlar oluyor, bizzat tanık olmayınca insan hakikaten inanamıyor) Etimesgut belediye başkanlığını kazanan Behzat Ç. Melek Mosso konserlerinde, at kuyruğu saçlarıyla dans ederek orta sınıf sekülerleri fethediyor.
Dans etmek de, tiyatroya, sinemaya gitmek de, müzik dinlemek de, tatil yapmak da insani ihtiyaçlar elbette. Ama bir Maslow hiyerarşisi var. Açlıktan gelişmesi duran, geri kalan çocuklar var. Yoksulluktan eğitim yapamayan, açlıktan derslere kendilerini veremeyen çocuklar var. Ve yoksulluk, böyle böyle nesilden nesile devredilyor. Bütün bu korkunç trajediler yaşanırken insan konsere, tiyatroya, sinemaya para harcanmasına dayanamıyor.
YAZIK OLDU YARINLARA
Hayatın içinde olmak, çalışarak mutlu olmak, bilgimi, tecrübemi mümkün olduğunca çok insana aktarmak için algoritma, programlama, excel, web programcığı konusunda kurslar vermeyi düşündüm. Belediyeler, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Halkevleri gibi yerlerde ücretsiz kurs vermek istedim. Öveçlerdeki Nazım Hikmet Kültür Merkezi ile telefonda görüştüm. Görevli, eğitmenleri belediyelerden aldıklarını, belediyelerin de Halk Eğitim Merkezlerinden aldığını söyledi. Daha önce Çankaya Halk Eğitim Merkezine gidip bilgisayar mühendisi olduğumu ve ders vermek istediğimi söylemiştim. Oradaki görevli ise kursları Bilgisayar Öğretmenliği mezunlarına verdirdiklerini söyledi bana. Nazım Hikmet Kültür Merkezindeki görevli ise halk eğitimin az sayıda kadrolu eğitmeni olduğunu, eğitmenlerin çoğunluğunu Bilgisayar İşletmenliği kursu mezunlarının oluşturduğunu söyledi. Benim anladığım AKP kamuya ait bütün gelir dağıtma kaynaklarını ele geçirmiş. Yoksulluğu yönetmenin aracı olarak kullanıyor. Yoksul çocukları Bilgisayar İşletmenliği kursundan geçirerek onlara ders verdiriyor ve cüzi de olsa gelir elde etmelerini sağlıyor. Bu arada ben onca birikimime ve tecrübeme rağmen işlevsiz kalıyorum. Yoksulluğu yönetirken kaynakları da İSRAF ediyorlar doğal olarak. Bilgisayar kurslarında yüz yüze tecrübe kazandıktan sonra bu tecrübemi ve daha önceki birikimlerimi ve tecrübelerimi bir youtube kanalı açarak aktarmak istiyordum. Büyük olasılıkla bir iki binden fazla takipçisi olmaz ama hem beni hayatın içinde tutar hem de tecrübemi en azından yüzlerce kişiye aktarırdım. Hiç yoktan iyiydi. O iş de başlamadan bitti. Tabii tecrübe deyince algoritma ve programlama kursları ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik olacaktı. Bu kurslardan başka deneyimli bilgisayar profesyonellerine aktarmak istediğim tecrübelerim de var. Web programcılığı konusunda çok iyi değilim ve o konularda çok iyi kurslar zaten var. Ben daha çok gereksinim mühendisliği ve genel sistem çözümleme konularındaki tecrübelerimi ve yıllardır biriktirdiğim kaliteli kitaplarıma ait bilgileri paylaşmak istiyordum o da olmadı. Yani birçok insandan daha çok faydam dokunabilecek iken tamamen işlevsiz ve boş kaldım, bir kenara atıldım. Aynen Hacer Foggo gibi.
FUTBOL https://www.youtube.com/watch?v=Iat66fMcudU Levent Gültekin'in Fenerbahçe ve futbol konusunda söylediklerinin çoğu doğru olsa da eksik ve yanlışlar içeriyor. Ben de futbol tutkunu bir sistem çözümleyicisiyim. Futbol da diğer bütün alanlar gibi ülke ortalamasından farklı değil. Az sayıda seçebileceğiniz alternatif var. Ve bu alternatiflerin hiçbiri de kusursuz değil hatta aşırı miktarda defosu var. Ama bu, futboldan elimizi eteğimizi çekeceğimiz anlamına gelmiyor Gültekin'in önerdiği gibi. Hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da kötülerin iyisi kazansın diye çaba göstermek en rasyonel yol. Gültekin'in önerdiği gibi futbolla ilgilenmezsek siyasetten başka hiçbir şeyle ilgilenmememiz gerekir. Siyasette de alternatiflerin hiçbirini seçmememiz gerekir ki o zaman da seçimde oy kullanan az sayıda kitlenin tercihiyle, belki de kötülerin en kötüsüyle baş başa kalmak zorunda oluruz. HAYAT EVRENİN EN DEĞERLİ MUCİZESİDİR. Onu olabildiğince iyi değerlendirmek olabildiğince güzel ve anlamlı bir hayat yaşamanın ön koşuludur. Futbol da hayatın renklerinden biridir. O da bizi mutlu eden araçlardan biridir. Ülke boka batmış diye futbolun vereceği keyiften de eksik kalmak sadece kaybettirir. Kayıplarımızı arttırır. Ben futbol konusunda okuyorum, maçları izliyorum, iyi yorumcuları izliyorum, analizler yapıyorum, yazılar yazıyorum. Bu aktiviteler beni hayatın içinde tutuyor, mutlu ediyor. Ayrıca siyaset konusunda da aktivitelerim var. Sadece siyasetle ilgilenmek bile olağanüstü yıpratıyor insanı. Bırakın da futbol gibi her ne kadar ülke ortalamasının pisliklerine bulanmış da olsa bize keyif veren aktivitelerle de ilgilenelim.
FAKİR ÜLKENİN FAKİRLERİ
Her şeyden önce burjuvadan burjuvaya fark var. Levent Gültekin Aziz Yıldırım için de burjuva diyor ama o bir nato müteahhidi. Bir inşaat şirketi, beyaz eşya üreticisi, petrol şirketi, savunma sanayii şirketi, çip üreticisi ve yazılım üreticisi arasında epey büyük farklar var. Askeri endüstriyel kompleks diye bir şey var. Bu grup burjuvaları ile "yumuşak" sanayi burjuvaları arasında büyük farklar olması son derece doğal. Ayrıca biri şehirli olmak için en az beş nesil gerekir demiş. Bunu burjuva olmak için 8-10 nesil gerekir diye uyarlayabiliriz. Şunun şurasında Aziz Yıldırım'ın seyisliği ne kadar, ondan hallice Ali Koç'unki ne kadar. FB cephesi böyle de GS cephesi, BJK cephesi ve diğerleri çok mu farklı. GS’nin başarılı çalıştırıcısı Okan Buruk küfürlü tezahüratın parçası oldu mesela. Aynı Okan Buruk ŞL maçlarında küfürler yağdırdı hakemlere. BJK’nin çok övülen başkanı Süleyman Seba’nın destekleyicilerinden biri Alaattin Çakıcı idi mesela. Ankaragücü klübünün başkanı hakem yumrukladı. Say say bitmez. Bitmez çünkü ülke ortalaması bu. Seçilecek alternatifler de bu ortalama içinden çıkıyor. O yüzden de kusursuz ya da kusursuza yakın alternatifler hiçbir zaman çıkmıyor.
Bu ölümcül rekabet ortamında farklı davranmak da mümkün olmuyor. Kısa vadede başarıya kilitlenmiş taraftar kitlesi ve onlara boyun eğen yöneticiler kısa vadeli başarılar için klüplerin geleceğini ateşe atıyorlar. Kısa vadeli başarılardan vazgeçip orta ve uzun vadeli başarılara ve daha rasyonel, sistemli bir yapıya geçmeye çalışan Burak Elmas mesela büyük ve kültürlü olduğu iddia edilen GS camiası tarafından altı ay içinde alaşağı edildi.  En elit klüplerin ve yöneticilerin bile hali bu maalesef.
0 notes
netbilge · 3 years
Text
Survivor Mert Makbule kimdir ?
Survivor Mert Makbule kimdir ?
Mert Öcal, 29 Eylül 1982 tarihinde İstanbul’da doğdu. 2004 yılında ‘Best Model of Turkey’ ve ‘Best Model of The World’ yarışmasının birincisi oldu. Mert Öcal, 1.93 cm boyundadır.Yurt dışında ve yurt içinde birçok katalog ve defilelerde model olarak görev aldı. Daha sonra da dizi filmlerde oynamaya başladı. 2008 yılında ‘Görgüsüzler’ adlı dizide Çağla Şikel, Melek Baykal, Aylin Kabasakal, Levent…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
murat-k · 4 years
Text
FETULLAH’I “FETULLAH GÜLEN” YAPAN CHP GENEL SEKRETERİ KASIM GÜLEK’TİR
28 Ağustos 201722:112 sene önce yayınlandı
Kasım Gülek, 1910 senesinde Adana doğmuş, 1996’da Washington’da ölmüştür; cenaze namazını, vasiyet ettiği üzere FETULLAH GÜLEN kıldırmıştır!
Kasım Gülek, Sabetay-Yahudidir.İsmet İnönü’nün kabinesindeki Yahudilerden biridir.
Bülent Ecevit ve Rahşan Ecevit; Kasım Gülek’in kızını Amerika’dan getirerek DSP’den milletvekili yaptılar.
YAHUDİ IRKÇILIĞI bu kadar incedir.
ETNİKÇİ SİYONİSTLER İLE ETNİKÇİ DİNCİLERİN İTTİFAKI
Fetullah’ı “Fethullah Gülen” yapan kişi Kasım Gülek’tir.
Kasım Gülek, PWPA’nın Türkiye’deki ilk başkanı ünlü siyasetçi, Koreli Moon’un kilisesince kurulmuş olan tarikatın Türkiye’de başkan düzeyindeki en üst temsilcisidir.
Kasım Gülek, 1910 senesinde Adana’da doğmuş, 1996’da Washington’da ölmüştür; cenaze namazını, vasiyet ettiği üzere FETULLAH GÜLEN kıldırmıştır!
Gülek, İttihat ve Terakki üyesi Mustafa Rıfat Bey’in ve Tayyibe Gülek’in oğluydu.
Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej’de, Paris Ecole Science Politiques (1924-28), Columbia University (Dr.1928)’de eğitim görüyordu.
ABD’de öğrenciyken Chase Manhattan Bank’da çalışıyor, Harvard Üniversitesi’nde işletmede “master” yapıyordu.
Rockfeller bursuyla Berlin ve Cambridge üniversitelerinde çalışmalar yürütüyordu.
Cambridge rektörünün tavsiyesiyle CHP’ye giriyor, Bilecik Milletvekilliği, Bayındırlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, CHP Genel Sekreterliği görevlerinde bulunuyordu.
Ecevit de Robert Kolej mezunu olup Rockefeller Bursu’yla Amerika’da bilgi ve görgüsünü artırmak için (!) bulunduktan sonra birkaç yıl içinde önce CHP Genel Başkanı sonra da Başbakan oluvermiştir!
1958 yılında Kuzey Atlantik Asamblesi Başkanı (1957-1959) Albay J. J. Fens, Menderes hükümetinden Türk heyetinin bildirilmesini istiyordu.
CHP’den Nüvit Yetkin seçiliyor, ama harekete geçen CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, Colonel (Albay) Fens’e mektup yazarak Nüvit Yetkin yerine kendisinin çağrılmasını öneriyordu.
Konu Zafer Gazetesi’nde manşet oluyordu.
Kasım Gülek, İnönü’ye böyle bir mektup yazmadığını söylüyor ama bir gün sonra, gazete mektubun kopyasını yayınlayınca, İsmet İnönü, Kasım Gülek’e güvenemeyeceğini bildirerek görevden ayrılmasını rica ediyordu.
İnönü’nün, 1950’den 1957’ye dek görevde tuttuğu Kasım Gülek ile çalışma arzusu O’nun yabancılarla kurduğu sıkı dostluklarından ileri geliyordu…
Kasım Gülek, Kore Birleşmiş Milletler Komisyonu Başkanlığı (1950-1953) Kuzey Atlantik Asamblesi Başkanlığı (1968-1969), NATO Parlamenterler Konferansı Başkan Yardımcılığı ve Kontenjan Senatörlüğü de yapıyordu.
Kasım Gülek’in yaşamında en ilginç teklif General McArthur’dan geliyor, Gülek’ten ABD’de kalarak senatör olmasını istiyordu!
1980’li yıllarda Sung Myung Moon‘un Türkiye ilişkilerini yürüten Kasım Gülek, Unification Church’ü güçlendirmek için büyük çaba gösteriyordu.
Örgütü, ABD Büyükelçisi Şükrü Elekdağ‘a “empoze” etmeye çalışıyordu.
KASIM GÜLEK BU ARADA FETULLAH GÜLEN’LE DOSTLUĞU İLERLETİYOR VE ONU ABD BÜYÜKELÇİSİ MORTON ABRAMOWİTZ İLE TANIŞTIRIYORDU
Kasım Gülek, yaşlılık yıllarında yeniden CHP ile ilişki kuruyordu.
Kasım Gülek’in baldızı Aylin Radomisli, uzun yıllar ABD’de yaşıyor; Amerikan ordusuna katılıyor…
Asya’da elçilik görevine atanacağı söylenirken 19 Ocak 1995′de evinin bahçesinde ölü bulunuyordu.
Ölümün nedeni araba kazası olarak kayıtlara geçiriliyordu.
Aylin Radomisli’nin Türkiye’den ilginç konukları oluyordu.
Yakın arkadaşı Aylin Gönensay (Eski dışişleri ve devlet bakanlarından Emre Gönensay’ın eşi) bunlardan biriyle tanışmıştı.
Bu adam Zaman gazetesinin ihtiyaçları için Amerika’daydı…
Kasım Gülek’in kızı Tayyibe Gülek, Teyzesi Aylin Rodomisli ile ABD’de yaşadı.
Harvard’ı bitirdikten sonra, Türkiye iktisadını pek ama pekiyi yönetenlerin yuvası London School of Economics‘ te yüksek lisans yaptı.
Türkiye’ye dönünce engin deneyimlerine güven duyularak Ecevit tarafından Başbakanlık Danışmanlığına atandı.
Türkiye’nin Bakû-Ceyhan Boru Hattı Sekreterliğini yürütürken Ecevit’lerin kontenjanından Adana Milletvekili (1999) olarak TBMM’ye taşındı.
Ecevit onu ABD gezilerinde hep yanında bulundurmaktaydı.
Tayyibe Gülek Temmuz 2002’de Kıbrıs’tan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevine atanmıştı.
Abd’lilerle 1920’li yıllardan beri içli dışlı olan Kasım Gülek, Moon tarikatı elemanlarının da katıldığı ilk toplantıyı 1982’de İstanbul’da yapmıştı.
Bu toplantılarda Moon’un Ortadoğu Temsilcisi, Thomas Cromwell başta olmak üzere Moon’un örgütlerinden ve yerlilerden birçok yönetici katılmıştı.
Toplantıların konuları da kafa karıştırıcıydı:
21 YÜZYIL EĞİTİMİ VE TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ!
BU TOPLANTILARA KATILAN TÜRK BÜYÜKLERİ DE İLGİNÇ İNSANLARDI:
Emre Gönensay,
Sabahattin Zaim,
Erkek Akurgal,
İlahiyat Fakültelerinin dekanları,
Sanatçılar,
Ünlü Belediye Başkanlarından Gülay Atığ,
Semra Özal,
Diğer uluslararası toplantılara katılanlar arasında, Deniz Baykal,
Hayri Erdoğan Alkin,
Handan Kepir gibi tanınmışlar da vardı.
Moon’un PWPA toplantılarında en sık görülen İlahiyatçıların başında Salih Tuğ gibi İlahiyat Fakültesi dekanları geliyordu.
İlim Yayma Cemiyeti üyelerinden ve Aydınlar Ocağı eski başkanlarından Salih Tuğ 1997’de Kanal 7 televizyonunda Fehmi Koru ile programa çıkıyor ve Moon’un Church hareketini öve öve bitiremiyordu.
ANLAŞILIYOR Kİ (BİRLEŞTİRME KİLİSESİ), HIRİSTİYAN YA DA MÜSLÜMAN AYIRT ETMİYOR, ÖNÜNE GELENİ BİRLEŞTİRİYORDU!..
Fetullah Gülen’den, Dolandırıcı Bayan Belediye Başkanı’nı, Cumhurbaşkanı’nın hanımından Devlet Bakanlarını ve daha nice etkili ve etiketli adamı yan yana getirebiliyordu.
Bu ayrı bir kitap dolduracak kadar geniş bir konuydu.
Moon’un Türkiyeli Masonlar ve tarikatlarla ilişkileri hep gizli tutuluyordu ve Fetullah Gülen’in Kasım Gülek’in cenazesindeki üzüntüsü şimdi daha iyi anlaşılıyordu…
Şimdilik, Unification Church‘ün yayınlarına göre toplantıları kısa bir listede toparlamak yararlı olabilirdi:
1982 Roma: Kasım Gülek,
1982 İstanbul Hazırlık Toplantısı:
Bu toplantıyı Moon’un sağ kolu Chung Hwan Kwak vönetivor ve Kasım-Nilüfer Gülek Türkiye düzenlemesini yapıyorlar.
1984 Roma: Hayri Erdoğan ilkin (Konferans Başkanı olarak),Prof. Sabahattin Zaim
1986 İstanbul Hilton “21. Yüzyılda Eğitim” Kasım Gülek, Sabahattin Zaim.
PWPA’ nın ABD başkanı Nicholas Kitrie ve Yunanistan’dan Evanghelos Moutsopoulos da katılıyor.
1986 İstanbul Hilton: “Türk-Yunan İlişkileri” Sabahattin Zaim, Ekrem Akurgal, Emre Gönensay (Sonra başbakan Danışmanı, T.C Dışişleri Bakanı, Nilüfer Gülek’in kardeşi Aylin Radomisli’nin Amerika’dan yakın dostu), Kasım Gülek.
1987 Chicago: Kasım Gülek
1988 Londra: Prof. Handan Kepir Sinangil (Robert kolej/Bosphorus. Un)
1991 İstanbul President Oteli.
1994 İstanbul the Marmara Oteli.
1996 İstanbul (1-14 Haziran).
Öbür katılımcılar ise şunlardı:
Deniz Baykal,
Işılay Saygın,
Mehmet Aydın (9 Eylül Üniv. İlahiyat Fak. Dekanı, Abant toplantıları yöneticisi,
(18 Kasım 2002 AKP) Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti Devlet Bakanı),
Sabri Orman, Ali Şafak, E. Ruhi Fığlalı,
Gülay Atığ (Aslıtürk),
Semra Özal,
Nilüfer Narlı,
Nevzat Yalçıntaş,
Lütfü Doğan,
Osman Zümrüt,
Şerafettin Gölcük,
Salih Tuğ,
Fehmi Koru,
Ayseli Gürsoy.
ABD’den İstanbul toplantılarına katılanlar arasında Moon’un has adamları Richard Rubinstein, Nicholas Kittrie’nin yanı sıra Yunanistan’dan, Ürdün’den, Mısır’dan, Kore’den gelenler vardı.
Kasım Gülek’in, ölümü üzerine, PWPA’nın Türkiye başkanlığını Dr. Hayri Erdoğan Alkin üstlendi.
Hayri Erdoğan Alkin, eski adıyla Robert Kolej devamıyla Bosphorus University’de profesörlüğünün yanı sıra Türk Ekonomi Bankası (TEB) yönetim kurulu üyeliği yapmaktaydı.
İlkin, aynı zamanda NED’den büyük parasal destek alan ve Türk Dışişleri politikasını yönlendirmeye çalışan TESEV’in de danışmanıydı.
Hayri Erdoğan Alkin, Moon’un kurduğu PWPA’nın yayınlarına yansıyan bilgiye göre, PWPA’nın Avrupa toplantılarına katılmıştır.
Yine Boğaziçi Üniversitesi’nden Handan Kepir Sinangil de, Avrupa toplantılarına katılmıştır.
Anımsanacağı gibi, Hayri Erdoğan Alkin’in oğlu ARI Derneği kurucuları arasında yer almıştır.
Moon’un 1000’i aşkın kuruluşlarından en ilginci olan Global image Association bir zamanlar Türkiye’nin “LOBİ” işlerini yapmıştır.
Ve milyonlarca dolar karşılığı ülkemizi dünya’ya tanıtmıştır (!)
“Moon”culuk ve “Mason”lukla Kemalizm uyuşmaz!
1919 Haziran’ın da Anadolu’nun doğusunda bir Ermeni devleti kurulmasını sağlayamayan ABD, Gümrü Anlaşmasıyla Türkiye’nin doğu sınırlarının da güvence altına alınması ve Sakarya boyunca Yunan saldırısının da püskürtülmesi üzerine, İstiklal Savaşı’nın Ankara’daki Milli Yönetim’in lehinde sonuçlanacağını hesap etmiş olmalı ki İngilizlerin silahlı istilâ planlarına karşılık kaleyi içerden fethetmek için sinsice isteklerde bulunmaya başlamıştı.
ABD, elbette bu mandacılığın peşini bırakmayacaktı.
Nitekim, savaş ortamında yurdumuzun düştüğü zayıflıktan yararlanmak için Öksüzler Yurdu ve örnek çiftlikler kurarak, ABD Anadolu’da yerleşmek istemiş ve bu isteği Ankara’ya iletmişti.
Meclis Başkanı Mustafa Kemâl Paşa, hemen İçişleri Bakanlığı’na bir muhtıra yollayarak uyarıda bulunmuştu.
Bu muhtırayı dikkatle okuyalım:
İşte Atatürk’ün ABD’ye Muhtırası:
“Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ülkenin bayındırlaşmasına, öksüzlerin rahatlamasına, genel sağlık ve ekonomimizin düzeltilmesine yönelik girişim ve çalışmaları teşekkürle kabul eder.
Ancak bu konuda gerek uzak, gerek pek yakın geçmişte, bize oldukça ağıra patlayan deneyimlere dayanarak bir takım kaygılarımızı açıklama gereği vardır.
Şimdiye deyin ülkemizde ekonomik amaçlarla, politik ve bilimsel çalışmalar yapan kurumlar ve yabancılar özellikle aşağıdaki amaçları izlemişlerdir:
1–Ülkemizdeki çalışmalardan korkunç kazanç sağlamak bizim için en zararlı olan bunlardır.
2–Bir bölgede elde ettikleri imtiyaza dayanarak o bölgenin sahibi olmaya çalışmak.
Bu gibilerin ülkemizde bir daha çalışmalarına izin verilmemesi…
3–Ekonomik amaçla bilim ve insanlık yararı görüntüsü ile yurdumuza gelip, ileride istila zemini hazırlamak için etnik toplulukları gerek hükümete, gerek birbirine karşı kışkırtmak
4– Yurdumuzda yalnız bilim ve insanlık amaçları ile çalışmakla birlikte, ruhlarında bulunan Hırıstiyanlık duygusu nedeniyle, hemen Hırıstiyan azınlıklarla ilişki kurmak ve ister kasıtlı, ister kasıtsız olarak aralarında azınlıkların da yaşamakta olduğu Müslüman topluluklardan ayrılma isteğini propaganda etmek.
Bu gibilerin gerek Müslümanlara gerek iyiliğine çalıştıklarını ileri sürdürdükleri Hırıstiyan azınlıklara, aralarında yaşamakta oldukları İslam çoğunluğuna karşı baskı yapılmasını aşılamakta ne denli insanlık dışı bir biçimde çalıştıkları ve bu yüzden meydana gelen cinayetlerden sorumlu oldukları ortadadır.
Hükümetimiz bu gibilerin de özgürce çalışmalarına izin verdiğinde Müslüman ve Müslüman olmayan bütün uyruklarına karşı pek ağır bir sorumluluk yükü altına gireceklerdir.
Buna izin vermek, çocukları yaşayacakları çevreye düşman ya da hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve yaşayacakları çevre ile çatışmak zorunda bırakılacaktır.
Bu ise gerek o çocukların gerek içerisinde yaşadıkları halkın yıkımını hazırlamaktır.
Bunu yasaklamak hükümetin görevidir.
Bundan dolayıdır ki Amerikalılarca örnek çiftlik vb. kurumlar kurup buralarda kendi uruğumuzdan olan binlerce çocuğun Türk hükümetine ve ulusuna karşı sevgisiz ve uyumsuz duygularla yetişmelerine izin veremeyiz.”
Atatürk, 3 Ocak 1922 tarihli bu muhtırasıyla da ABD’nin Öksüzler Yurdu adı altında masumane görünen amaçlarla bile Anadolu’da mesken tutmasına şiddetle karşıydı.
Hem bu muhtırayı yayınlayacak kadar karşıydı.
Öksüzler Yurdu gibi bahanelerle Türkiye’ye yerleşmek isteyen güçlerin asıl gayesinin Türkiye’yi içten fethetmek olduğunu çok iyi biliyordu.
Etnikçi Siyonist (Sabetay, Mason+Rotaryen+Lions) ihanet şebekesi ahtapot gibidir.
Laiklik maskesi takmış ETNİKÇİ SİYONİSTLER ile din kılıfındaki ETNİKÇİ DİNCİLER her yere sızarlar ve birbirleriyle de ittifak hâlindedirler.
Bu derin şebekeler, her kılığa girerek medya, basın-yayın, tarikat ve cemaatler başta olmak üzere sağ-sol fark etmez, her partide örgütlenirler.
Hedeflerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmak ve Türk milletini dağıtıp yok etmek vardır.
Bunların ortak özellikleri ise GAYR-I TÜRK olmalarıdı
1 note · View note
seocaddesi-blog · 7 years
Link
Geçtiğimiz sezonlarda Müjdat Gezen, Melek Baykal, Çağla Şikel, Alişan, Özkan Uğur, Zeki Alasya, Aylin Kabasakal gibi ünlü isimlerin başrollerinde yer aldığı Cennet Mahallesine benzer bir yapım geliyor.
Aşk-ı Roman isimli yeni dizi TV8 ekranlarında hafta içi her gün yayında olacak.
0 notes
aylinbaykalobsession · 4 months
Text
Tumblr media
Aylin Baykal with an unknown friend in her close friend Adara Pemberton’s Instagram story on June 1st, 2024. That is clearly a baby bump. 5-6 months big at least.
41 notes · View notes
aylinbaykalobsession · 4 months
Text
Tumblr media
Aylin Baykal in Istanbul, Turkey in July 2014
41 notes · View notes
aylinbaykalobsession · 4 months
Text
Tumblr media
Aylin Baykal in Antalya, Turkey is September 2014
37 notes · View notes
aylinbaykalobsession · 4 months
Text
Tumblr media
Aylin Baykal in Izmir, Turkey in July 2014
35 notes · View notes
aylinbaykalobsession · 4 months
Text
Tumblr media
Aylin Baykal with her ex-boyfriend Nestor Miguel.
The photo was taken in 2017
35 notes · View notes
aylinbaykalobsession · 4 months
Text
Tumblr media
Aylin Baykal, with possibly a baby bump via Instagram on June 5th, 2024
34 notes · View notes
aylinbaykalobsession · 4 months
Text
Tumblr media
Aylin Baykal in a photo dates back to 2017 from her official Instagram that got deleted back in August when she deleted all her old posts.
34 notes · View notes
aylinbaykalobsession · 4 months
Text
Tumblr media
Aylin Baykal spotted at a cafe in Vancouver, Canada on June 1st, 2024 by a fan who submitted this in an ask anonymously.
31 notes · View notes
aylinbaykalobsession · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Aylin Baykal spotted at a museum by a fan
29 notes · View notes
aylinbaykalobsession · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media
For the naysayers who claim they’re not engaged
25 notes · View notes