Tumgik
#basit yargılama usulü
cemakkilic · 1 year
Text
AKP'den yeni tokatçılık hamlesi... Bugün Adliye'de başıma gelen olaya bakar mısınız!..
0 notes
avukatbarandogan · 4 years
Link
Basit yargılama usulü, iddianamenin kabulünden sonra bazı suçlarda mahkemenin takdirine bağlı olarak duruşma yapılmadan evrak üzerinde yürütülen, olağan yargılama usulünden daha hızlı ve basit bir ceza muhakemesi usulüdür. Basit yargılama usulünde mahkumiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir. Basit yargılama usulü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 251. maddesinde düzenlenmiştir.
0 notes
hukuknotlarim · 2 years
Text
Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi
1- 169 ülkenin taraf olduğu New York Sözleşmesi uygulanır. Sınırlı hallerde MÖHUK uygulanır.
2- Tanıma tenfiz ülkesinden başka ülkede verilen hakem kararları ile tanıma tenfiz ülkesinde verilen milli olmayan hakem kararlarına uygulanır.
3- Çekinceler: Türkiye sadece taraf devletlerin kararlarını tanıyor ve tenfiz ediyor; Türkiye sadece türk hukukuna göre ticari sayılan işlemlere ilişkin hakem kararlarının tanıyor ve tenfiz ediyor.
Tenfiz Usulü: m.3 tenfiz devletinin iç hukukuna gönderme yapıyor.
4- NY Sözleşmesi usule ilişkin kurallar öngörmemiş. Bu nedenle lex fori hakim olacak.
5- Hukuki yarar bulunmalıdır. Davayı ancak taraflardan biri açabilir. Taraflardan biri alacağını 3. kişiye temlik etmişse hukuki yararının bulunmadığı söylenebilir.
6- Görevli Mahkeme: Asliye Mahkemesi görevli, 5235 sayılı kanunu m.5 hakem kararlarının tanınması tenfizinde asliye ticaret görevli der. Bulunduğu yerde asliye ticaret mahk. görevli. MÖHUk m.60.
7- Yetkili Mahkeme:  MÖHUK 60; taraflar kararlaştırabilir... Yetkisizlik ilk itiraz olarak ileri sürülmeli. Gemi alacağı söz konusu ise özel yetki kuralı TTK m.1360.
8- Harç: Harçlar Kanunu m.3; maktu harç alınacak, eskiden nispi idi. Yargıtay HGK 2019 tarihli kararı var. Mahkeme kararlarının tenfizinde maktu mu nispi mi tartışma devam etmekte.
9- Teminat: MÖHUK m.48 / HMK m.84. Şöyle bir tartışma var: NY Sözleşmesi m.3/2 yabancı hakem kararlarının tanıması ve icrasında yerli hakem kararlarının tanınması ve icrasına kıyasla daha ağır şartlar aranamaz. Dolayısıyla m.48 hakem kararlarının tanınması tenfizinde uygulanıp uygulanmayacağı tartışmalı.
10- Dilekçeye eklenecek belgeler: m.68: Tahkim sözleşmesinin aslı veya onanmış örneği, hakem kararının kesinleşmiş ve bağlayıcılık kazanmış aslı veya onanmış örneği, belgelerin tercümesi ve onanmış örnekleri. 
11- Yargılamanın şekli: MÖHUK m.61, m.55e yollama yapıyor. Bu davalar hasımlı şekilde, basit yargılama usulüyle görülüyor. HMK m.317 uyarınca dava açılması ve cevap verilmesi dilekçe ile olur. Taraflar cevaba cevap dilekçesi ve 2.cevap dilekçesi veremez. Ancak uygulamada davacı tarafın davalı tarafın iddialarına karşı mutlaka cevap verme ihtiyacı bulunduğu görülmektedir. Yine HMK m.320 uyarınca mahkeme mümkün olan hallerde tarafları davet etmeden dosya üzerinden karar verebilmektedir. Uygulamada genelde duruşma yapılmasına karar verilmekte, basit yargılama usulü kurallarına fazla uyulmamakta.
12- Geçici hukuki koruma: HMK ve İİK daki şartlar sağlandığında geçici koruma önlemlerine karar verilebilir.
13- Temyiz Usulü: MÖHUK m.61/2′nin atıfta bulunduğu üzere m.57 uyarınca kabul veya redde ilişkin ilk derece mahkemesi kararları hmk çerçevesinde istinaf ve temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf veya temyize başvurulması kararın icrasını kendiliğinden durdurur. Tahkim kural olarak gizli yürütülmektedir. Ancak mahkemeye başvurulduğunda bu gizlilik prensibi ihlal edilmiş olmaktadır. Zira aksine karar olmadıkça duruşmalar herkese açıktır. 
Tanıma ve Tenfiz Şartları
14- NY Söz. m.5′te yer almaktadır. Sınırlı olarak sayılmıştır. Mahkeme buradaki şartlar haricinde inceleme yapamaz. Şartlar iki grup altında ele alınmış. 
İlk grup aleyhine tenfiz talep edilecek kişinin ispat edeceği şartlar: 
Taraflar arasında geçerli bir tahkim sözleşmesi bulunmaması
Aleyhine karar verilen tarafın savunma haklarının ihlal edilmesi
Hakem kararının hakemlerin yetkileri içinde verilmemiş olması
Hakem mahkemesinin teşekkülünün veya tahkim yargılamasının tarafların anlaşmasına veya tahkim yeri hukukuna aykırı olması
Hakem kararının bağlayıcılık kazanamamış olması veya verildiği ülke hukukuna göre iptal edilmiş veya askıya alınmış olması
İkinci grup mahkeme re’sen araştıracağı tenfiz engelleri:
Tahkime elverişlilik: Hakem kararının tenfiz devletinin hukukuna göre tahkim yoluyla çözümü mümkün olmayan bir meseleye ilişkin olması
Tahkim kararının tenfiz devletinin kamu düzenine aykırı olması
m.5/1-a) Taraflar arasındaki tahkim anlaşmasının geçersizliği veya tarafların ehliyetsizliği: Şekil m.2 sözleşme yazılı şekle tabi. Ehliyet; tenfiz devletinin kanunlar ihtilafı kuralına bırakılmış, MÖHUK m.9. Geçerlilik; tarafların seçtiği hukuka tabi, seçilmiş hukuk yoksa hakem kararının verildiği ülke hukuku.
Tahkim sözleşmesinde tarafların iradelerini gölgeleyen bazı eksiklikler olabilir. Bu tarz tahkim anlaşmalarına patolojik tahkim anlaşmaları denir. Bu klozlar bazen yorum yoluyla geçerli sayılabilir. 
Tahkim sözleşmesi maddi hukuk sözleşmesinden bağımsız bir sözleşme. Bu nedenle geçerlilik söz konusu olduğunda maddi sözleşmeden ayrı değerlendirilmesi gerekir. Buna ayrılabilirlik ilkesi diyoruz.
m.5/1- b)Adil yargılanma hakkının ihlali: Tahkim özel bir yargılama usulü olduğu için burada resmi yargılamada öngörülen tebligat kuralları uygulanmayacaktır. Yani resmi usulde yapılmadığı iddiasıyla ihlalden söz edilemeyecektir.
Hakem kararının tenfizi davasında hakem kararının isabetli olup olmadığı yargılama konusu yapılamaz. Dolayısıyla bilirkişiye başvurulmadığı gerekçesiyle savunma hakkının ihlal edildiği iddiası dikkate alınmaz. Ancak başvurulan bilirkişinin raporu tarafa tebliğ edilmediyse bu durumda ihlalden söz edilebilir. Zira kişinin dinlenilme hakkı ihlal edilmiş olur. 
m.5/1- c) Tahkim anlaşmasının veya taraf isteminin dışında karar verilmesi: hakemlerin yetkisini aşması tenfiz engelidir. 
Günümüzde aşamalı uyuşmazlık çözüm klozlarına yer verildiğini görüyoruz. Mesela Med-Arb. Bu tarz klozlarda doğrudan tahkime gidilmesi durumunda hakemin arabulucuğula gitmeden karar vermesi yetkisinin dışına çıkmış olması anlamına gelir ve tenfize engel olur. 
m.5/1- d) Hakemlerin seçim yönetimine veya tahkim usulüne uygulanacak kurallara aykırılık: Taraflar kuralları kendi belirleyebilir veya bir tahkim kurumu kuralalrına atıf yapabilir. 
m.5/1- e) Hakem kararının taraflar üzerinde bağlayıcı olmaması veya iptal edilmiş olması: Bağlayıcılık kavramı farklı şekillerde yorumlanabilmekte. Kimi ülke mahkemeleri kararın verildiği ülke mahkemelerinde kesinleşmiş olmasını kimi ülke mahkemeleri karara karşı temyiz ve itiraz yollarının tükenmiş olması şeklinde yorumlamıştır. Yargıtay; kesinleşme koşulundan farklı olarak yorumlamakta. Yargıtay’a göre hakem kararı taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edildikten sonra bağlayıcı olmaktadır.
Tenfiz davası açıldığı esnada, tahkim yeri mahkemesinde bir iptal davası açılmışsa m.6 uyarınca bekletici mesele yapma yetkisi veriyor. 
m.5/2-a) Uyuşmazlığın tahkime elverişli olmaması: Lex fori uyarınca tahkime elverişlilik incelemesi yapılır. Türk hukukuna göre tahkime elverişlilik için HMK ve MTK’ya bakıyoruz. Bu düzenlemeler uyarınca Türkiye’de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümlenmesi mümkün değil. Taraflar ancak üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği konularda tahkime gidebilir. Tartışmalı hususlar var: Şirketin işleyici, GK ve YK kararlarını iptali
m.5/2-b) Kamu düzenine aykırılık: Örneğin cezalandırıcı tazminat. Türk hukukunda yok, ancak sırf yok diye kamu düzenine aykırı diyemeyiz. Ancak fahiş miktardaysa, zarar verenin ekonomik özgürlüğünü kısıtlıyor, yıkımına yol açacak derecedeyse o zaman kamu düzenine aykırı kabul edilebilir. Zira AİHS de devreye girecek bu durumda. 
15- NY Söz. m.7: Tanıma tenfiz açısından daha liberal düzenleme getiren bir mevzuat veya milletlerarası anlaşma varsa o kurallar uygulanır. Türk hukukunda MÖHUK daha ağır şartlar taşıdığı için bu maddenin bizim açımızdan anlamı yok, ancak iki taraflı bazı anlaşmalar var.
16- MÖHUK’un uygulama alanı: Tenfiz engeli açısından MÖHUK 62 NY m.5 ile aynı.
0 notes
Text
Basit Yargılama Usulü
Basit yargılama usulü, iddianamenin kabulünden sonra bazı suç tiplerinde mahkemenin takdirine bağlı olarak duruşma yapılmadan dosya üzerinde yürütülen, olağan yargılama usulünden daha hızlı ve basit bir ceza muhakemesi usulüdür. Basit yargılama usulünde mahkumiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir (1/4) oranında indirim yapılır.  Ceza muhakemesinde basit yargılama usulü, seri yargılamadan farklı olarak iddianamenin kabulünden sonra uygulanmaktadır. Basit yargılama usulü;
Adli para cezasını
Üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını
gerektiren suçlar bakımından kovuşturma evresinde duruşma açmaksızın dosya üzerinden yargılamanın tamamlanabilmesine olanak sağlayan basit yargılama usulünde itiraz üzerine duruşma açmak suretiyle yargılamaya devam edilebilmesine imkan sağlamaktadır. Sanık, 18 yaşından küçük, akıl hastası veya sağır ve dilsiz ise veya soruşturma veya kovuşturması izne tabiyle basit yargılama usulü uygulanmaz.
Tumblr media
Asliye Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul ettikten sonra önündeki ceza davasına basit yargılama usulünü uygulayıp uygulamayacağına karar vermelidir. Asliye Ceza Mahkemesinde, iddianameyi kabul edip duruşma gününü belirledikten sonra artık basit yargılama usulünü uygulayamaz. Duruşma günü belirlendikten sonra basit yargılama usulü değil, normal yargılama usulü uygulanmak zorundadır. (CMK 251/1 madde)
https://kadimhukuk.com.tr/makale/ceza-basit-yargilama-usulu-cmk-251/
0 notes
kamuweb · 3 years
Photo
Tumblr media
Seri muhakeme ve basit yargılama ile 300 binden fazla dosya karara bağlandı Adalet Bakanlığı, 'Yargı Reformu' kapsamında hayata geçirilen seri muhakeme ve basit yargılama usulleriyle bugüne kadar 300 binden fazla dosyanın kısa sürede çözüme kavuşturulduğunu duyurdu. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre; mahkemelerin iş yükünü azaltmak ve yargı sürecini hızlandırmak amacıyla 1 Ocak 2020 tarihinde yürürlüğe giren seri muhakeme ve basit yargılama usulü... Devamı ve Detaylar için https://www.kamuweb.com/gundem/seri-muhakeme-ve-basit-yargilama-ile-300-binden-fazla-dosya-karara-baglandi.html
0 notes
denizaslanihukuk · 3 years
Text
İzmir Delil Tespiti Avukatı
Tumblr media
izmir delil tespiti avukatı, Karşıyaka Delil Tespiti Davası, Bayraklı Delil Tespiti Avukatı, delil tespiti nasıl yapılır, zarar tespiti avukatı, zarar tespiti davası.
sulh hukuk mahkemesi avukatı, izmir sulh hukuk mahkemesi nerede, delil tespiti nasıl yapılır, delil tespiti dilekçesi örneği.
Delil Tespiti izmir delil tespiti avukatı esas mahkemesinde açılacak davanın maddi temelini tespit etmeye imkan sağlaması nedeniyle oldukça önemli bir hukuki süreçtir. Bu niteliği nedeniyle delil tespiti talepleri gayrimenkul ve taşınmaz hukuku dosyalarında ayrıca önem arz etmektedir. Bu davanın hatalı açılması nedeniyle, talebiniz reddedileceği gibi, eksik yapılan tespitler nedeniyle alınacak rapor hukuki durumunuzu korumaktan ziyade aleyhinize delil tespiti yaparak hukuki durumunuzu zayıflatmış olabilirsiniz. Bu riskleri nedeniyle ve gayrimenkul hukuku gibi özellik ve uzmanlık isteyen bir konuda delil tespitinin de esas davayı takip edecek avukat aracılığıyla açılması gerekmektedir. 1. Delil Tespiti Hangi Hallerde İstenebilir? HMK 400. Maddesine göre taraflar “görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileride açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin yapılmasını talep edebilir.” Denilmiştir. “Delil tespiti istenebilmesi için hukuki yararın varlığı gerekir. Kanunda açıkça öngörülen hâller dışında, delilin hemen tespit edilmemesi hâlinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dâhilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır.” Buna göre bir talepte hukuki yararın var olup olmadığı, her bir talebin özelliğine göre ayrı ayrı belirlenmelidir. Şu halde delil tespiti istenebilecek durumlara ilişkin gayrimenkul hukukunda şu örnekleri verebiliriz. ► Kararlaştırılan yükümlülüklerine yerine getirilip getirilmediği ( Eksik İşler ) ► Kararlaştırılan yükümlülüklerin sözleşme ve kanununa göre yerine getirilip getirilmediği ( Ayıplı İşler ) ► Taahhüt edilenin taahhüt edilen tarihte bitirilip bitirlemeyeceğini ► Kentsel Dönüşüm kapsamında binanın yıkılıp yıkılmadığı 2. Delil Tespiti Davalarında Görev Ve Yetki HMK 401. Maddesinde gösterildiği üzere “Henüz dava açılmamış olan hâllerde delil tespiti, esas hakkındaki davaya bakacak olan mahkemeden veya üzerinde keşif yahut bilirkişi incelemesi yapılacak olan şeyin bulunduğu veya tanık olarak dinlenilecek kişinin oturduğu yer sulh mahkemesinden istenir.”  Buna karşılık dava açıldıktan sonra yapılan her türlü delil tespiti talebi hakkında sadece davanın görülmekte olduğu mahkeme yetkili ve görevlidir. 3. Delil Tespiti Davasında Taraflar Delil Tespiti Davası gerçekte bir dava olmadığından taraflar da bu dosyada davacı ve davalı statüsünde değildirler. Delil tespiti isteyen kişi,  “TESPİT İSTEYEN ”, karşı taraf ise “ALEYHİNE TESPİT İSTENEN” şeklinde isimlendirilmektedir. 4. Delil Tespiti Davası Yargılama Usulü HMK 316/1-c maddesine göre “geçici hukuki koruma” tedbiri davalarında basit yargılama usulü uygulanır. Buna göre HMK’da belirlenen basit yargılama hukukuna uygun olarak davaların açılması ve takip edilmesi gerekmektedir. 5. Masraflar Delil tespiti davasında yapılacak olan masraf için net ve genel bir tutar söylemek mümkün değildir. Bunun sebeplerinin başında tespit işleminin kapsamını söyleyebiliriz. Büyük bir şantiye alanı ile sadece bir dairenin tespiti doğal olarak aynı masraflarla yapılamayacaktır. Yine, belirli bir ayıbın bulunup bulunmadığı ile iskan alınmasına engel teşkil edecek ayıpların genel olarak tespitinin de aynı tutarlarla yapılması mümkün olmayacaktır. Yine atanacak bilirkişinin akademik bilirkişi olup olmaması da ücrete etki edecektir. Bilirkişi masraflarının dışında, tebliğ masrafları, keşif harçları, bilirkişi heyetinin yol masrafları da delil tespiti dosyasının masrafları arasındadır. Buna göre masrafları şöyle sıralayabiliriz: ► Başvurma Harcı ( Tespiti Delail ) ► Peşin Harç ( Tespiti Delail ) ► Gider Avansı ( Bilirkişi, Tebligat, Yazışma v.s. Masraflar için ) ► Keşif Harcı ► Keşif Heyeti Araç Masrafı ► Avukatlık Ücretleri Bir fikir vermesi açısından bir dairedeki ayıpların tespiti için 1.500,00TL – 2.000,00TL arasında masraf yapılabileceği söyleyebiliriz. Bu tutara vekalet ücretleri dahil olmayıp bu konuda aşağıda izah edilmiştir. 6. Vekalet Ücreti Yukarıda izah edildiği üzere, usulünce alınmış bir tespit raporu, sonradan açılacak bir davanın omurgasını oluşturacaktır. Alınacak rapor doğrultusunda muhatabına haksız bir dava açılmasından vazgeçilebileceği gibi, davanın kazanılmasına ya da kaybedilmesine tesir edecek kadar önemli iddialar bu dosya içerisinde belirlenecektir. Bu nedenlerle bu davaların bir avukat yardımı ile açılması oldukça hayatidir. Delil tespiti dosyalarında da diğer dosyalarda olduğu iki türlü vekalet ücretine hükmedilmektedir. Müvekkilden alınacak vekalet ücreti ise, öncelikle taraflar arasında anlaşmaya göre kararlaştırılır. Esas dava aynı avukat tarafından açılacak ise, delil tespiti dosyalarındaki vekalet ücretleri de esas davada alınacak vekalet ücreti içerisinde ya da ayrıca belirlenmektedir. 8. Yapılan Delil Tespiti Masrafları Esas Davada karşı Taraftan İstenebilir “Delil Tespiti”, 6100 sayılı Hukuk Muhameleri Kanununun 400. maddesine göre “Geçici Hukuki Koruma Tedbiri” sayılmış, yine aynı kanunun 323/1-ç maddesine göre “Yargılama Gideri” olarak sayılmıştır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2013/17636 Esas, 2014/12548 Karar sayılı ilamında Delil Tespiti davasında yapılan masraflar yargılama gideri olarak kabul edilmiştir. Anılan kararda ”  22/03/1976 gün ve 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince delil tespit giderleri, yargılama giderlerinden olduğundan, tespit masraflarının yargılama giderleriyle birlikte kabul ve ret oranına göre hüküm altına alınması gerekir.”  denilmiştir. Değişik İş dosyasında yapılan delil tespiti giderleri, vekalet ücretleri, gönderilen ihtarname ve sair tüm giderler esas davada yargılama masrafı olarak karşı taraftan talep ve tahsil edilecektir. 9. Delil Tespiti Davası Adli Tatilde de Görülür HMK 103/1-a maddesinde “geçici hukuki koruma” tedbiri davalarına adli tatillerde de bakılacağı açıkça yazılmıştır. 10. Delil Tespiti Davalarında Avukatın Önemi Delil tespiti davalarının önemi yukarıda giriş bölümünde izah edilmiştir. Yine belirtildiği üzere, esas davadaki iddiaların maddi vakaları delil tespiti dosyası ile belirlenmiş olacağından davanın usulünce açılması ve takip edilmesi önem arzetmektedir. Delil tespiti davalarında avukat tutma zorunluluğu bulunmamasına rağmen dosyanın uzmanı bir avukat tarafından takip edilmesi oldukça önemlidir. Trafik kazası avukat ücretini öğrenmek için, arayın ya da mesaj atın. Tıklayın. DEĞER KAYBI İLE İLGİLİ DETAYLI YAZIMIZ İÇİN TIKLAYIN. Bostanlı Velayet Davası Avukatı ve Bostanlı Nafaka Avukatı için tıklayın.
Tumblr media
Bayraklı trafik kazası avukatı, karşıyaka trafik kazası avukatı, karşıyaka değer kaybı avukatı, izmir tazminat davası avukatı Bir önceki yazımız olan İzmir Değer Kaybı Avukatı ve Bayraklı Değer Kaybı Avukatı başlıklı makalemizde ağır ceza davası avukatlık ücreti, alaybey fetö avukatı ve alaybey fetö davası avukatı hakkında bilgiler verilmektedir. Bir önceki yazımız olan Bayraklı Trafik Kazası Avukatı başlıklı makalemizde alsancak araç değer kaybı avukatı, araç değer kaybı ve araç değer kaybı hesaplama hakkında bilgiler verilmektedir. Read the full article
0 notes
mdahukuk · 3 years
Text
Şerh - Davaya Bakma Görevi (6100 S.K./m.1)
Tumblr media
Yasalardaki önemli maddelere şerh düşeceğimiz bu seriye Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile başlıyoruz. 6100 numarasını taşıyan ve 456 maddeden oluşan bu yasamız 1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup (1) 1927 tarihli Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasını yürürlükten kaldırmıştır.
Bu yasamız hukuk Mahkemeleri olan Asliye Hukuk, Asliye Ticaret, Tüketici, Sulh Hukuk ve Aile mahkemesi ile İcra Hakimliğinin yargılama usullerini düzenliyor.
Yasamız genel hükümler - dava çeşitleri, şartları ve ilk itirazlar - yazılı yargılama usulü - ispat ve deliller - hüküm ile davaya son veren taraf işlemleri - basit yargılama usulü - yargılama giderleri ile adli yardım - kanun yolları - çekişmesiz yargı - geçici hukuki korumalar - tahkim ve son hükümler olmak üzere on iki kısımdan oluşuyor.
Yasanın inceleyeceğimiz (3) birinci maddesinde mahkemelerin görevine değinilmiş. (2) Anayasa’da belirtildiği üzere, mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenebilir. Bu da demek oluyor ki idare, düzenleyici bir işlemle mahkemelerin görevine dair bir belirleme yapamaz ya da mahkemelerin görevi kıyas ve yorum yoluyla genişletilemez. Getirilen bu güvence sayesinde (4) hiç kimse tabi olduğu mahkeme dışında bir merciye çıkarılıp yargılanamaz.
Açılacak olan bir hukuk davasında en önemli hususlardan biri uyuşmazlığın hangi mahkemede görüleceği hususudur. Asliye hukukta mı sulh hukukta mı? Ya da asliye ticaret, aile, kadastro, fikri ve sınai haklar, tüketici şeklinde sıralanan özel mahkemelerde mi? İşte bu husus, görev hususu olup yargı mekanizmasının nasıl işleyeceğini düzenliyor. Bu sebeple (6) görev konusu kamu düzenini ilgilendirir ve bu sebeple taraflar bir sözleşme yaparak uyuşmazlığın alanında olduğu bir mahkeme dışında başka bir mahkemeyi belirleyemezler. Bununla birlikte Hukuk Muhakemeleri Yasamızda mahkemelerin görevi (5) dava şartı olarak düzenlenmiştir.
Bu yasamızda düzenlenen asliye hukuk ve sulh hukuk mahkemeleri tek hakimlidir ve madde gerekçesinde de belirtildiği üzere (7) aralarında herhangi bir astlık üstlük ilişkisi yoktur. Dolayısıyla uyuşmazlık hangi mahkemenin alanına giriyorsa dava o mahkemede açılmalıdır.
EMSAL - VESAYET UYUŞMAZLIKLARI
Şimdi gelin bu madde ile ilgili emsal kararlara bakalım.
Davacı (8) bir yıldan fazla cezaevinde kaldığı halde kendisine (9) vasi tayin edilmediğini ve (10) bu sebeple zarara uğradığını söyleyip (11) şu anda yürülükte olmayan bir mevzuat hükmüne dayanarak ilgili Yargıtay hukuk dairesinde tazminat davası açmıştır. Vesayet konularında açılacak tazminat davaları ile ilgili (12) daha özel bir görev düzenlemesi vardır ve bu sebeple bu dava vesayet dairelerinin bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.
EMSAL - TAPU KAYITLARININ DÜZELTİLMESİ
Diğer (13) bir emsal davada, davacı tapu kaydında kimlik bilgilerinin hatalı yazıldığını ve (14) bunların düzeltilmesini istemiştir. Bu davada hasım olarak gösterilen Tapu Müdürlüğü sadece davanın ilgilisi olup davacı ile aralarında bir uyuşmazlık yoktur. Davacının, maddi hataların düzeltilmesi talebi dışında (15) ileri sürebileceği başka bir hakkı da yoktur. (17) Kaldı ki bu hususta direk mevzuat hükmü de mevcut. Bu sebeple, (13) Yargıtay Genel Kurulunun kararına göre tapu kayıtlarında kimlik bilgilerinin düzeltilmesi çekişmesiz yargı işidir ve buna dair dava (16) sulh hukuk mahkemesinde açılmalıdır.
EMSAL - MİRASÇILIK BELGESİNİN İPTALİ
Kişilerin yasal mirasçı olduklarını belirleyen ve (19) sulh hukuk mahkemesince verilen belgeye mirasçılık belgesi denir. Çekişmesiz yargı işlerinde yetkili olan sulh hukuk mahkemesi sadece (20) bu belgenin verilmesinde görevli olup, iptali için görevli değildir. Dolayısıyla bu (18) kararında yargıtay, mirasçılık belgesinin iptali davasının (21) mal varlığına ilişkin bir çekişmeli yargı işi olduğu ve asliye hukukta görülmesi gerektiğine hükmetmiştir.
EMSAL - AYLIĞIN KESİLMESİ
Yersiz ödeme, Sosyal Güvenlik Kurumunun yanılarak, hak etmeyen birine yaptığı her tür ödemeyi ifade eder. Bu davada (22), davacı Sosyal Güvenlik Kurumu, yapmış olduğu yersiz ödemelerin davalıdan geri alınması için genel mahkemede dava açıyor. Bu doğru bir karardır zira aylık bağlanması hususu 5510 sayılı yasada işlenmiş ve bu yasadan doğan uyuşmazlıkların (24) iş mahkemesinde görüleceği söylenmiş olsa da aylığın kesilmesi (23) bu yasanın kapsamında olan bir konu olmayıp ve idare mahkemelerinin görevli olduğu bir konudur.
EMSAL - KİRA İLİŞKİSİNDEN DOĞAN UYUŞMAZLIK
Bir diğer emsal kararda (25), kiralanan taşınmazın hasılat payı için dava açılmıştır. Kira ilişkisinden doğan alacak davalarında görevli, (26) sulh hukuk mahkemesi olduğu için davanın burda açılması yerinde bir karardır.
EMSAL - EMEKLİ SANDIĞI YASASININ UYGULANAN HÜKÜMLERİ
Şu anki Sağlık Sigortası yasamız (29) Ekim 2008’de yürürlüğe girerek önceki Emekli Sandığı Yasasını yürürlükten kaldırmıştır. (28) Şu anki yasa döneminde çalışan kamu görevlileri ile (30) ilgili davalara iş mahkemeleri, (31) önceki yasa döneminde çalışan kamu görevlileri ile ilgili davalara idare mahkemeleri bakacaktır. (27) Bu davada davacı önceki yasa döneminde çalışan bir kamu görevlisi olup sağlık yardımını ödemesi için Sosyal Güvenlik Kurumu’na adli yargıda dava açmıştır. (27.1) Bu davanın idari yargıda açılması gerektiği için görevsizlikten reddi gerekmiştir.
Hukukumuzda adli yargı, idari yargı ve hukuk yargısı şeklinde yargı yolları vardır. (31) Bunlardan yanlış olanına gitmek davanın reddi sebebidir ve (32) mahkeme her aşamada buna dair bir inceleme yapıp davayı usülden reddedebilir. Bu olayda davacı bir devlet memurudur ve devlet memurlarından önceki sağlık sigortası yasası dönemin işe başlayanlar için yine önceki yasa uygulanacaktır. Şu anki sağlık sigortası yasamız bakımından davalar (24) iş mahkemelerinde, önceki yasada ise davalar (31) idare mahkemesinde görülüyordu. (33) Burda, davacıya önceki yasa bakımından aylık bağlanmış ve bu aylık Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iptal edilmiştir. Bu idari kararın iptaline dair davayı idare mahkemesinde açması gereken davacı iş mahkemesinde açmıştır. Dolayısıyla davanın usülden reddine karar verilmesi gerekirken davanın esasına girilmesi hatalı olmuştur.
EMSAL - HİZMET İLİŞKİSİNDEN DOĞAN UYUŞMAZLIK
Bazı işverenler çalıştırdıkları işçileri Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirmeyerek kayıt dışı işçi çalıştırır. Bu kayıt dışı çalışan işçiler bakımından prim yatırılmadığı için emeklilikleri de geç olmaktadır. Bunun önlenmesi ancak çalışılan sürelerin tespit edilip, SGK’ye bildirilmesi ile olur ki (35) bunu sağlayacak olan da hizmet tespit davasıdır. Genel Sağlık Sigortası yasamıza göre hizmet tespit davası iş mahkemesinde açılmalıdır.(34) Bu olayda da bahsettiğimiz durum yaşanmış ve işveren kişinin çalışmalarını SGK’ye bildirmemiştir.
Burdaki davacı hizmetlerinin tespitini ve emekli aylığı bağlanmasını değil, geç bir vakitte emekli olmasından dolayı uğradığı zararın tazmin edilmesini istiyor. Buna sebep olan kusurlu işverenden, bildirmediği hizmet sürelerine dair ücreti tazminat olarak istiyor. İşverenin burdaki eylemi işçi bakımından bir (36) haksız fiildir ve Türk Borçlar Yasası hükümleri uygulancaktır. Bu sebeple de bu dava asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır. Davacı davasını (30) Sigorta Yasası’nın uyuşmazlıklarında görevli olan iş mahkemesinde açtığı için bu dava usülden reddedilmelidir.
EMSAL - SGK İLE İLGİLİ UYUŞMAZLIKLAR
Bir diğer olayda davacı olan hastane, Bağ-Kur sigortası olan birinin tedavisini yaptırmış ve tedavi bedelini tahsil etmek için Sosyal Güvenlik Kurumu’na icra takibi başlatmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu da iş mahkemesinde menfi tespit davası açmıştır. İş mahkemeleri, esas olarak (37) (24)  iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasından kaynaklanan uyuşmazlıkları çözen özel mahkemelerdir. Bu mahkemeler, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun alacaklarının ve borçlarının hesaplanması, sigortalı olma hakkının kazanılması gibi konulara bakar. Bu sebeple de (38) bu davanın iş mahkemesinde açılmış olması doğru bir karardır.
EMSAL - VESAYET İLİŞKİSİNDEN DOĞAN UYUŞMAZLIK
Bir diğer davada davacıya akıl hastalığı nedeniyle vasi atanmıştır ve bankadaki para vesayetin devam ettiği süre zarfında vadeli hesapta değil vadesiz hesapta tutulmuştur. Vesayet organlarının sebep olduğu (39-40) bu zararın tazmini için de ilgili Yargıtay Dairesinde dava açılmıştır. (42-43) Hem önceki hem şu anki hukuk muhakemeleri yasamız, hakimlerin hukuki sorumluluğu sebebiyle açılacak davaların ilgili yargıtay dairesinde açılacağını söylemektedir. Yargıtay dairesi de (41) medeni yasamızdaki vesayet dairelerinin kusuru için daha özel bir düzenleme olduğunu, bu sebeple bu davanın asliye hukuk mahkemesinde açılması gerektiğini söylemiş ve görevsizlik kararı vermiştir. Dosyanın gönderildiği asliye hukuk mahkemesi de, (42-43) yargıtay ilgili hukuk dairesinin görevli olduğuna dair düzenlemeyi gerekçe göstererek görevsizlik kararı vermiştir. Bunun üzerine dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiş, bu daire de (44) görevsizlik kararı vererek dosyayı Yargıtay 18. Hukuk Dairesine göndermiştir. Yargıtay 18. Hukuk dairesi de (41) asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu söyleyerek görevsizlik kararı vermiş ve yargı yerini belirlemesi için dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna göndermiştir. Peki bu görev sorununu çözmekle görevli mahkeme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu mudur?
Burda yargıtay dairesi davaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakmıştır. Dolayısıyla burdaki görev uyuşmazlığı iki adli yargı mahkemesi arasında çıkmıştır. Bu uyuşmazlığı çözecek olan da (45) Yargıtay Büyük Genel Kurulunun kararına göre Yargıtay 17.  Hukuk Dairesidir. Bu nedenle dosyanın gönderildiği Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da (46) bu kararında  görevsiz olduğundan bahisle dosyayı Yargıtay 17. Hukuk Dairesine göndermiştir. Sonuç olarak iki adli yargı mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlığını çözecek olan Yargıtay 17. Hukuk Dairesidir.
EMSAL - DAVA EDİLEN BELEDİYE
Bir diğer olayda davacı limited şirkettir ve belediyeye lahit mezar yapacaktır. İki taraf arasında anlaşmazlık çıkmış ve davacı limited şirket, asliye ticaret mahkemesinde belediyeyi dava etmiştir. Asliye ticaret mahkemesi de bu davada asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu söyleyerek görevsizlik kararı vermiştir. Temyiz incelemesinde ilgili yargıtay dairesi, dosyada asliye ticaret mahkemesi görevlidir diyip dosyayı yine aynı mahkemeye göndermiş, asliye ticaret mahkemesi yine görevsizlik kararı verince dosya hukuk genel kurulunun önüne gelmiştir. Peki burdaki lahit mezar yapım işi her iki taraf açısından ticari iş midir ki bu davayı biz asliye ticaret mahkemesinde açalım?
(47) Bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler ticari iştir. (48) Tarafların her ikisi de tacirse ve uyuşmazlık her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili ise bu halde dava ticari davadır. Taraflardan biri tacir değilse bir ticari davadan söz edilemez. (49) Ticari iş karinesi gereği edimin her iki taraf için ticari iş sayılması da davayı ticari dava haline getirmez çünkü (48) yasa koyucu ticari davayı, ticari iş kıstasına göre değil işletme kıstasına göre belirlemiştir.
(51) Mahkemelerin görevi ancak kanunla belirlenebildiği ve (50) kanuna göre ticari davalara bakmakla görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olduğu için asliye hukuk ve asliye ticaret mahkemesi arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılmaz. (52) Bunun bir istisnası var ki, bir yerde asliye ticaret mahkemesi kurulmamışsa bu halde ticari dava, asliye hukuk mahkemesinde açılabilir.
Bu açıklamalar ışığında lahit mezar yapım işinde, her iki taraf da ticari işletme ise dava asliye ticaret mahkemesinde açılabilecektir. Davalı belediye bu işi ticari işletmeyle ilgili olarak değil bir kamu hizmetinin yürütülmesi için gerçekleştirmiştir. Kaldı ki (53) yasada da belediyelerin tacir sayılmayacağı açıkça söylenmiştir. Bu nedenle (54) hukuk genel kurulu bu kararında, bu davaya bakmakla görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğunu söylemiştir.
EMSAL - KÜÇÜĞÜN SOYADININ DEĞİŞTİRİLMESİ
Bir diğer davada velayeti elinde tutan anne, eski işe ile aralarında çıkan anlaşmazlık nedeniyle boşandıklarını, küçüğün velayetinin kendisine verildiğini, boşanmadan dolayı kendi soyadı ile çocuğun soyadının farklı hale geldiğini, bu durumun çocuğu okulda rahatsız ettiğini söyleyerek küçüğün soyadının değiştirilmesi için asliye hukuk mahkemesinde dava açmıştır.
(55) Ana baba evli ise çocuk ailenin soyadını alır ve burdaki aile deyiminden (56) Anayasa Mahkemesi kararına göre baba anlaşılacaktır. Küçüğün soyadının değiştirilmesi sadece aile hukuku ile değil kişisel durum sicillerinin değiştirilmesi ile de yakından ilgilidir. (57) Bu sicillerden biri olan aile kütüklerinde kişinin (59) adı ve soyadı da bulunur ve bunun değişmesi için (58) asliye hukuk mahkemesinde dava açmak gerekir. Peki çocuğun soyadı değişikliği için de asliye hukuk mahkemesinde mi dava açmak gerekir?
(60) Adın değiştirilmesini düzenleyen yasa maddemiz bu değişikliği yapacak mahkemenin hangisi olacağını belirtmemiştir. Bununla birlikte çocuğun adının değiştirilmesi talebi nüfus kaydının düzeltilmesi niteliğinde olduğundan ve (58) nüfus kaydını düzeltme davalarında da asliye hukuk mahkemesi yetkili olduğundan ad değiştirme davası asliye hukuk mahkemesinde açılacaktır. Bizim çözmeye çalıştığımız nokta, velayet sahibi annenin çocuğa kızlık soyadını verme talebinin hangi mahkemede açılacağı ile ilgilidir.
(55) Medeni yasamızda söylendiği üzere çocuk, ana ve baba evli ise ailenin (56) yani babanın soyadını alır. Bu durum (61-62) Soyadı Nizamnamesi ve yönetmelikte de söylenmektedir. (63) Evlilik dışında doğan çocuk ise annesinin soyadı ile sicile tescil edilir. O halde çocuğun soyadı, ana babasıyla soy bağını göstermektedir ve soy bağına ilişkin düzenlemeler, (64) Medeni Yasamızın aile hukuku başlığını taşıyan kitabında yer almaktadır. (65) Aile hukukundan doğan dava ve işler ise aile mahkemelerinde görülür. Bu olayda da çocuğun aile soyadının değiştirilmesi istendiğine göre görevli mahkeme aile mahkemesidir ve aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde davaya aile mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesi bakacaktır. (66) Yargıtay Genel Kurulu da bu olayda görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğuna, davaya asliye hukuk mahkemesinde bakılamayacağına hükmetmiştir.
1=> 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. HMK - Madde 450 2=> Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Anayasa - Madde 142 3=> Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. HMK - Madde 1 4=> Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Anayasa - Madde 37 5=> Dava şartları şunlardır: c) Mahkemenin görevli olması. HMK - Madde 114/1, c 6=> Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. HMK - Madde 1 7=> Sulh hukuk mahkemeleriyle asliye hukuk mahkemeleri arasında herhangi bir derecelendirme ilişkisi de yoktur. Dolayısıyla sulh hukuk mahkemeleri ve asliye hukuk mahkemeleri arasındaki görev ilişkisi ile bu mahkemelerle özel mahkemeler arasında kurulmuş bulunan görev ilişkisi ve sonuçları arasında herhangi bir ayırım gözetilemez. HMK - Madde 1 Gerekçesi 8=> Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2012/15491 E. 2013/3965 K. 18/03/2013 T. 9=> Cezayı yerine getirmekle görevli makam, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlüdür. TMK - Madde 407/2 10=> Devlet, vesayet dairelerinde görevli olanların hukuka aykırı olarak sebebiyet verdikleri zararlardan doğrudan doğruya sorumlu olduğu gibi; vasi, kayyım ve yasal danışmanlara tazmin ettirilemeyen zararlardan da sorumludur. TMK -Madde 468 11=> HUMK 573. Madde’ye dayanarak hakimlerin mesuliyeti sebebiyle açılacak tazminat ve rücu davalarında; a) Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde yapılır. 6110 S.K. - mülga Geçici Madde 2 12=> Devletin vesayet dairelerinde görevli kişilere karşı rücu davasına bakmaya, vesayet dairelerinin bulunduğu yere en yakın ASLİYE MAHKEMESİ yetkilidir. TMK - Madde 469/1 13=> Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/14-1909 E. 2014/618 K. 07.05.2014 T. 14=> Kadastro çalışmalarından kaynaklanan malikin veya hak sahibinin adı, soyadı ve baba adına ilişkin tapu kütüğündeki yazım hataları ilgilisinin başvurusu üzerine düzeltilmesi istenebilir. Tapu Sicil Tüzüğü - Madde 75 15=> (1) Çekişmesiz yargı, hukukun, mahkemelerce, aşağıdaki üç ölçütten birine veya birkaçına göre bu yargıya giren işlere uygulanmasıdır: a) İlgililer arasında UYUŞMAZLIK OLMAYAN HÂLLER. b) İlgililerin, İLERİ SÜRÜLEBİLECEĞİ HERHANGİ BİR HAKKININ BULUNMADIĞI hâller. HMK - Madde 382 16=> Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesidir. HMK - Madde 383 17=> (2) Aşağıdaki işler çekişmesiz yargı işlerinden sayılır: Taşınmaz üzerinde taraf oluşturulmasına ve hak ihlaline sebebiyet vermeyecek düzeltmelerin yapılması. HMK - Madde 382/2, ç-1 18=> Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/22053 E. 2014/14852 K. 08/09/2014 T. 19=> Başvurusu üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere, SULH MAHKEMESİNCE veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir TMK - Madde 598 20=> Aşağıdaki işler çekişmesiz yargı işlerinden sayılır: > Mirasçılık belgesi verilmesi. HMK - Madde 382/2, c-6 21=> Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. HMK - Madde 2 22=> Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/4382 E. 2014/24639 K. 24/11/2014 T. 23=> Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 SAYILI KANUN HÜKÜMLERİNE GÖRE İŞLEM YAPILIR. 5510 S.K. - Geçici Madde 4/5 24=> Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür. 5510 S.K. - Madde 101 25=> Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2014/4750 E. 2014/13940 K. 15/12/2014 T. 26=> Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; > kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları, görürler. HMK - Madde 4/1, a 27=> Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2014/8088 E. 2014/23880 K. 14/11/2014 T. 28=> Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. 5510 S. K. - Geçici Madde 4/4 29=> Bu Kanunun d) Diğer hükümleri 2008 yılı Ekim ayı başında, yürürlüğe girer. 5510 S. K. - Madde 108 30=> Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür. 5510 S. K. - Madde 101 27.1=> İlgililer hakkında alınmış kararlar ile Genel Müdürlükçe yapılan tahsis işlemlerine ait bildirimler, ilgililerin adreslerine iadeli taahhütlü olarak gönderilir. Bunlara karşı ilgililer idari dava açabilir. Mülga 5434 S.K. - Madde 9 31=> MADDE 114- (1) Dava şartları şunlardır: b) Yargı yolunun caiz olması. c) Mahkemenin görevli olması. 32=> (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. (2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. HMK - Madde 115 33=> Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/5339 E. 2018/8389 K. 23/10/2018 T. 34=> Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/7899 E. 2017/5083 K. 15/06/2017 T. 35=> (8) Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır. 5510 S.K. - Madde 86 36=> (1) Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Türk Borçlar Yasası - Madde 49 37=> a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına, ilişkin dava ve işlere bakar İş Mahkemeleri Kanunu - Madde 5 38=> Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2017/4341 E. 2017/8523 K. 30/11/2017 T. 39=> Vasi, görevini yerine getirirken kusurlu davranışıyla vesayet altındaki kişiye verdiği zarardan sorumludur. TMK - Madde 467 40=> Devlet, vesayet dairelerinde görevli olanların hukuka aykırı olarak sebebiyet verdikleri zararlardan doğrudan doğruya sorumlu olduğu gibi; vasi, kayyım ve yasal danışmanlara tazmin ettirilemeyen zararlardan da sorumludur. TMK - Madde 468 41=> (2) Vesayetle ilgili tazminat ve diğer rücu davaları vesayet dairelerinin bulunduğu yer asliye mahkemesinde görülür. TMK - Madde 469 42=> Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde…  ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. HMK - Madde 47 43=> Hakimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak devlet aleyhine tazminat davası açılabilir. HUMK - Madde 573
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573 üncü maddesindeki sebeplere dayanılarak açılacak tazminat ve rücu davalarında Hâkimlerin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle Devlet aleyhine açılan tazminat davası, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde;  açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. 6110 S.K. - Geçici Madde 2 44=> (1) Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. HMK - Madde 47 45=> Yargıtay Büyük Genel Kurulu Kararı 21/01/2013 T. 2013/1 K. sayılı kararı Resmi Gazete: 26/01/2013 Sayı: 28540 46=> Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2013/18-1244 Karar No. 2013/1470 47=> Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. TTK - Madde 3 48=> (1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. TTK - Madde 4 49=> (2) Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır. TTK - Madde 19 50=> (1) Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. TTK - Madde 5 51=> Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. HMK - Madde 1 52=> (4) Asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yargı çevresindeki bir ticari davada görev kuralına dayanılmamış olması, görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez; asliye hukuk mahkemesi, davaya devam eder. TTK - Madde 5 53=> (2) Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar. TTK - Madde 16 54=> Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No. 2014/15-301 Karar No. 2015/2659 55=> Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır TMK - Madde 321 56=> Anayasa Mahkemesi Esas Sayısı: 2005/114 Karar Sayısı: 2009/105 57=> Mahkeme kararı olmadıkça, kişisel durum sicilinin hiçbir kaydında düzeltme yapılamaz. TMK - Madde 39 (1) Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir. NHK - Madde 35 58=> (1-a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. NHK - Madde 36 59=> (1-c) Kişinin adı ve soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, evli kadınların önceki soyadları NHK - Madde 7 60=> (1) Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir. (2) Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve ilân olunur. (3) Ad değişmekle kişisel durum değişmez. (4) Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir. TMK - Madde 27 61=> Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuklar babalarının soyadını taşırlar. Evlilik dışında doğan çocuklar, analarının soyadını alırlar. Ancak, ana önceki evliliğinden dolayı çift soyadı taşıyorsa, çocuk onun bekarlık soyadını taşır. Evlilik dışında doğmuş çocuklar, ana ve babanın birbirleri ile evlenmesi veya babalarının tanıması ya da hakimin babalığa karar vermesi ile babanın soyadını alır. Soyadı Nizamnamesi - Madde 15 62=> Evlilik içinde veya herhangi bir nedenle evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde Türk babadan olan veya Türk anadan doğan çocuklar doğumlarından başlayarak Türk vatandaşlığını kazanırlar. Bu çocuklar babanın soyadını alır ve aile kütüklerinde babalarının hanesine yazılırlar. Nüfus Hizmetleri Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik - Madde 22 63=> Evlilik dışında veya evliliğin sona ermesinden itibaren üçyüz günden sonra doğan veya baba tarafından mahkeme kararı ile soy bağı reddedilen çocuk; anasının bekârlık hanesine, anasının soyadı ve onun bildireceği baba adı ile tescil edilir. Nüfus Hizmetleri Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik - Madde 23 64=> Türk Medeni Kanunu Beşinci Ayırım - Soybağının Hükümleri Madde 321 ila 334 65=> (1) Aile mahkemeleri, aşağıdaki dava ve işleri görürler: 1. Türk Medenî Kanununun Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı ile …Kanununa göre aile hukukundan doğan dava ve işler, Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yargılama Usullerine Dair Kanun 66=> Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No: 2015/18-135 Karar No: 2016/118
0 notes
turkiyehukuk · 4 years
Text
Ceza Muhakemesinde Seri Muhakeme ve Basit Yargılama Usulü
Ceza Muhakemesinde Seri Muhakeme ve Basit Yargılama Usulü
Düzenleyen:
Ceza Muhakemesinde Seri Muhakeme ve Basit Yargılama Usulü Semineri, Denizli Barosu tarafından düzenlenmektedir.
Tarih:
6 Ocak 2020 Pazartesi, Saat: 14.00 – 18.00
Yer:
Denizli Barosu Konferans Salonu
Konuşmacı:
Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem – Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
barkoturktv · 5 years
Text
Paket ‘üç değişiklikle’ geçti
Tumblr media
Cumhuriyet'in haberine göre, değişen paketle getirilen seri ve basit yargılama ile kapsamı genişletilen uzlaşma ve ön ödeme usullerinin 1 Ocak 2020 tarihinden önceki dosyalarda uygulanamayacağı yönünde değişiklik yapılarak Yargıtay’ın elindeki dosyaları yerel mahkemelere göndermesinin yolu kapatıldı. Komisyonda, muhalefetin önergeleri reddedilirken, AKP’nin önergeleriyle 3 maddede değişiklik yapıldı. Hukuk mesleklerine giriş sınavında soru sayısı 150’den 100’e düşürülürken soruların yanıtlarının kaç şıklı olacağı konusu ÖSYM’yle yapılacak protokole bırakıldı. Bir başka değişiklikle, bölge adliye mahkemesi (istinaf) Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kesin nitelikteki kararlara karşı yapılan itirazların inceleme usulü yeniden belirlendi. Buna göre, ceza daireleri mümkün olan en kısa sürede itirazları inceleyecek ve yerinde görürse kararını düzeltecek, itirazları yerinde görmezse dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri başkanlar kuruluna gönderecek. Read the full article
0 notes
murattali · 5 years
Photo
Tumblr media
İkili İlişkiler.. Beklentilerin Matematiksel Formu…
Ve… Nefes dediğinde hayat bir kadın ile bir erkeği karşı karşıya getirdi. Önce bilgi ile sınandılar, sonra aşk ile sonra sevgi ile sonra kabul ve itimat ile… Böylece yolculuk başladı ve adına ilişki dendi.
Tüm başlangıçların bir tetikleyici unsuru vardır ilişkilerde; Ses, görsellik, bilgi, maddi durum, güç, şefkat, eksikliğini hissettiğimiz duyguyu tamamlaması, cinsellik, mecburiyet, beşik kertmesi, görücü usulü, bir köşede çarpışma ile yerlere dökülen eşyaların toplanması esnasında oluşan elektrik, bir arkadaş önerisi derken liste uzayıp gidiyor. Yani ilişki dediğiniz şey o kadar kolay ve basit başlamıyor. Hele ki bu mutlu bir gelecek hayali taşıyor ise.
Bir de ilişki dediğinizde ne anladığınız da önem teşkil ediyor, insanlar arası ilişki, işletmeler arası ilişki, insan ve doğa arasındaki ilişki, karşı cinsle olan ilişki, kendi hemcinsleri ile olan ilişki, akrabalık ilişkisi, ticari ilişkiler, anne baba ve çocuk ilişkisi, komşuluk ilişkisi ve siyasi erk ile olan kişisel ilişkilerimiz. İlişki dediğimizde hemen aklımıza karşı cins ve onunla girilen aşk oyunları geliyor değil mi? Şimdi ilişkinin kadın ve erkek arasında şekillenen halini dile getireceğiz. Bir ilişkiye başlarken kriterlerimiz olmaya başlar yaşam tecrübelerimiz ile şekillenmiş. Kimimiz sarışın, esmer, kumral, siyah saçlı, ela gözlü, uzun saçlı, uzun boylu derken şekilcilik dünyasında yol almaya başlıyoruz. Göz görünce gönül kabul ediyor ilişkinin başlangıcını. Dünya genelinde insanların algı şekilleri dikkate alındığında görsellik ilk planda geliyor. Görselliğin tek gerçek olmadığını anlamaya başladığında insan, arayışlar da ortaya çıkıyor…
Düş kırıklıkları ile devam eden veya sonlanan ilişkilerden alınan derslerden sonra eğer kişi gerçekten ne istediğini çözmüşse yeniden tanımlıyor nasıl bir ilişki istediğini, örneğin artık görselliği önemli olmuyor sevgi dolu olması yetiyor. Maço olması cazip gelmiyor, eşlik etmesi birlikte hareket etmesi daha mutlu kılıyor. Onu korumaya alması artık gerekmiyor ve onu kabul edip değer vermesi daha gerçekçi ve kabul edilebilir geliyor. Artık saçlarının rengi, boyunun uzunluğu, saçlarının karalığından öte kendisini ne kadar anlayabildiği ve eşlik edebildiği ön olana çıkıyor.
Bu aşamaya kolay gelinmiyor tabi yaşanmışlıklar, canı yanmalar, candan vazgeçmeler, iç acıtan eksiklikler ve kan kusturan şiddetler sonrasında ortaya çıkan eğilimler neticesinde elimizde kalan veya giden yaşam yoldaşımız…
Ve biten ilişkiler sonrasında yaşananlar, alışkanlıklar yüzünden bırakılamayan kimlikler, atılan bir imza ile ambargo altına alınan hayatlar. Teslim edilemeyen yarınları olan bir yığın bitmiş ilişkiler dünyasında yol alan kişiler ve kişilikler. Adına aldatma denilen diğer tarafın da yeni bir ilişki olarak adlandırdığı gitgeller dünyası. Neden bitmiş ilişkileri atılmış imzalar ile zorla ayakta tutmaya çalışırız çözemem. Kavramsal olarak bakıldığında ailenin kutsiyetinden bahsedilse de aslında bozulan düzenin ve sistemsel işleyen siyasi ve dini boyutları olan bir yönetim sorunu olarak ayakta tutulmaya çalışılan ve tamamen bencilce bir tavırdan öte bir şey değil imza ile güvence altına alınan ilişkilerin devamının istenmesi…
İlişkilerin boyutları; kadın için başka çağrışımlarda bulunur erkek için başka!
Kadın, yaşanmışlıkları karşısında duygusal zekası ile karar verebilirken. Erkek, genelde matematiksel düşünüp elinde olan tüm güç ve kanunları kullanarak baskın çıkmaya çalışır. Erkeğin elinde olan adalet sistemi, yargılama ve karar alma süreçleri, din ve din otoritesi olup fikir beyan eden ulema ile daha baskın bir yönetim gösterir ilişkide. Küfür, şiddet, baskı, kapatma, sahip olduğunu düşünme ve kendisini haklı görme dürtüleri ile yüz milyonlarca şiddete maruz kalmış kadın yaratılıyor dünyada.
Erkeğin, erkekliğini sergilediği bu arenada ilişki de erkeğin istediği boyutta şekilleniyor. Aşk ile yola çıktığını söyleyip şiddete dönen bir birliktelikte gerçek anlamda bir aşktan söz edilebilir mi? Seviyorum, çok kıskanıyorum, kendime hakim olamıyorum, onu başkasının görmesine tahammül edemiyorum bahaneleri ile şiddetin boyutunu dayaktan ev hapsine kadar götüren bir birlikteliğin ortasında ilişki nasıl tanımlanabilir ki?
Bir kadın ne ister? Bir erkek ne ister? Bir ilişkiden ne beklenmelidir? Sevme ve sevilme eyleminde kim haklıdır ? En çok kimin sancısı içe işler aşka düşünce? Kimin tekelindedir aşk? Şiddetin her türlüsü kime haktır? Adalet sadece biten ilişkiyi mi sorgulamalı? Yoksa adalet bir ilişkiyi bir an önce bitirmeli mi?
Şiddet gören kadını evine gönderip aile saadetinin devamını isteyen ve erkeğin adaletine teslim eden sonra gördüğü şiddet ile ölen kadının hakkını hangi adli makam verecek?
Bir ilişkiyi sürdürmeyi adaletin gerekçesi olarak gören ve adalet dağıttığını söyleyen tüm mekanizmalar ölüp giden ve şiddet görüp kimliğini yitiren kadınların diyetini nasıl ödeyecek?
Zorla ilişkiye girdiği çocuk yaşlarındaki kızların diyetini ödetmektense bunu kendi adaleti ile değerlendiren bu zihniyeti kim yargılayıp gerçeği gösterecek.
İlişki nedir? Bir kadının bir erkekle olan sevgisinden doğan birliktelik mi? İlişki? Bir kadın ile bir kadının kendi dünyalarını var ederek erkeksizleşip birlikte olması mı?
İlişki? Bir erkeğin hayatın anlamını bir başka erkekte bulup kendisini onun kollarına mı teslim etmesidir?
Nedir ilişki? Hayatın en gerçek halleri ile birlikte güzel bir dünya kurmak mıdır?
Bence ilişki, birliktelikte kendini yok edip “O” olmayı tercih etmek değildir. İlişki, kabul etmektir. İlişki, değer vermektir. İlişki, can yakacağına canına can olmaktır. İlişki, beklemektir. İlişki sevmektir. İlişki, sevgiden öteye geçip nefes olabilmektir sevdiğine. İlişki, bittiğini anladığın anda bırakıp gidebilmektir.
İlişki, alnına iliştirdiğin kuzey yıldızıdır, yönünü bulmana ve onunla yarınlara varmana yardım eden bir yaşam yoludur. Sevgi dolu ilişkiler ile Aşk dolu yarınlara…
0 notes
mehmetcansiz · 4 years
Text
Havale ve EFT de Açıklama Yoksa Mevcut Bir Borcun İfası Amacıyla Yapılmış Bir Ödeme Olduğu Karinesi Ve Mevsuf İkrar
İtirazın İptali veya alacak dalarında davacı "Davalıya, bankadan havale veya eft ile ödünç, mal siparişi peşinatı veya sipariş verilen malın bedeli olarak para gönderdiğini, davalının ödünç verdiği parayı geri vermediğini veya satın aldığı malı göndermediğini, bu sebeple davalıdan alacaklı olduğunu" iddia eder. Davalı da "Davacının bankadan havale/veya eft ile para gönderdiğini" kabul etmekle birlikte hukuki ilişkinin davacının iddia ettiği gibi olmadığını iddia ederse, yani; Davacı bana bankadan para gönderdi AMA GÖNDERDİ��İ PARA "ONA DAHA ÖNCE VERDİĞİM ÖDÜNÇ PARANIN İADESİ" İÇİNDİ, Davacı bana bankadan para gönderdi AMA GÖNDERDİĞİ PARA "VERDİĞİ SİPARİŞİN BEDELİ VEYA PEŞİNATI OLARAK DEĞİL- DAHA ÖNCE GÖNDERDİĞİM MALDAN OLAN BORCUNU ÖDEMEK İÇİNDİ"  şeklinde beyanla, havale veya eft ile davacıdan para aldığını KABUL EDER, HUKUKİ İLİŞKİNİN FARKLI OLDUĞUNU İDDİA EDERSE, AŞAĞIDA SUNDUĞUM YARGITAY HGK VE YARGITAY HUKUK DAİRESİ KARARLARINA GÖRE; İSPAT YÜKÜ DAVALIDA DEĞİL DAVACIDADIR. YANİ DAVACI HAVALE İLE GÖNDERDİĞİ PARANIN " ÖDÜNÇ OLARAK, MAL BEDELİ OLARAK, SİPARİŞ PEŞİNATI OLARAK, ORTAKLIK PAYI OLARAK GÖNDERDİĞİ İSPATLAMAK ZORUNDADIR. "HAVALE VE EFT İLE YAPILAN ÖDEMELERİN AÇIKLAMA KISMINDA -NE AMAÇLA GÖNDERİLDİĞİNE DAİR BİR AÇIKLAMA YAPILMAMIŞSA, "Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.3.2003 gün ve E:2003/3-118, K:2003/158 sayılı ilamı" gereğince MEVCUT BİR BORCUN İFASI AMACIYLA YAPILMIŞ BİR ÖDEME OLDUĞU" BU KARİNENİN AKSİNİN SADECE YAZILI BELGE İLE İSPAT EDİLEBİLECEĞİ ..... hakkındaki kararları ekte sunuyorum. Av.Mehmet CANSIZ 1-T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2016/19-269 Karar: 2016/529 Karar Tarihi: 20.04.2016 İTİRAZIN İPTALİ İSTEMİ - YAPILAN EFTLERİN BORÇ ÖDEMESİNE YÖNELİK OLDUĞUNU KANITLAMASI GEREKTİĞİ - YEREL MAHKEMENİN İSPAT KÜLFETİNİN DAVACIDA OLDUĞUNA YÖNELİK DİRENME KARARI YERİNDE OLDUĞU - DOSYANIN ÖZEL DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE KARAR VERİLDİĞİ ÖZET: Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davacı tarafından davalı hesabına EFT'lerin yapıldığı ve yapılan bu EFT'lerin davalı tarafından kabul edilerek tahsil edildiği, davalının bu EFT ödemelerine ilişkin hukuku ilişkiyi, diğer bir deyişle borç ödemesine ilişkin olduğu yönündeki beyanı karşısında ispat yükünü üzerine aldığından, yapılan EFT'lerin borç ödemesine yönelik olduğunu kanıtlaması gerektiği, bu nedenle Özel Daire bozmasının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş kabul edilmemiştir. Hal böyle olunca; yerel mahkemenin "ispat külfetinin davacıda olduğuna yönelik" direnme kararı yerinde olup, taraf vekillerinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekmektedir. (1086 S. K. m. 236, 438) (6100 S. K. m. 188) (818 S. K. m. 457) (6098 S. K. m. 555) (YHGK 12.3.2003 T. 2003/3-118 E. 2003/158 K.) (YHGK 28.4.2010 T. 2010/14-222 E. 2010/234 K.) (YHGK 10.10.2012 T. 2012/13-264 E. 2012/700 K.) Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.05.2012 gün ve 2011/90 E., 2012/235 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 05.06.2013 gün ve 2012/13630 E., 2013/10357 K. sayılı ilamı ile; (...Dava, davalıdan satın alınacak mal karşılığı avans olarak verilen çekler ile nakit ödemelerin, mal teslimi yapılmadığından bedelsiz kalması nedeniyle, bu bedellerin iadesi için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı vekili, davacının ileri sürdüğü sözleşmeyi ve borcu kabul etmediklerini, davacının iddialarını yazılı delil ile ispatlaması gerektiğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre; davacının, yapılan EFT ve havale ödemelerinin avans olarak yapıldığına dair yazılı delil sunmadığı, davalıya yemin teklifinde de bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Davacı yan, davalıya, davalıdan alınacak mal karşılığı olarak verilen çekler, elden ve banka havalesi yoluyla yapılan ödemeler karşılığı olan malın verilmediğini bildirerek ödenen bu miktarın iadesinin sağlanması için yapılan takibe vaki itirazın iptalini istemiştir. Davalı taraf ise, davacının yapmış olduğu ödemeye dayanak çeklerden 6 tanesinin davacı şirket ortağı C..K..'nun şahsi borcu için verilmiş olduğunu, elden ödemeye ilişkin 5 adet tediye makbuzundaki kişilerin kendisiyle ilgisi bulunmadığını 19.03.2012 havale tarihli dilekçesinde EFT ödemelerini ise borç ödemesi olarak yapıldığının kabulünün gerektiğini savunmuştur. Yukarıda özetlenen iddia ve savunma gözetildiğinde, davada ispat külfeti, ödemeleri kabul eden davalıda olup, davalı yan bu ödemelerin hangi alacağından kaynaklandığını ispat etmelidir. Mahkemece açıklanan bu yön gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına bozulmasına, bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına....) gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 1086 sayılı HUMK'nun 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının savunmasının usul hukuku bakımından mevsuf ikrar (gerekçeli inkâr) mı, yoksa bağlantısız bileşik ikrar mı olduğu; buna bağlı olarak ispat yükünün hangi tarafa ait bulunduğu noktasında toplanmaktadır. Bu noktada "ikrar" kavramı hakkında şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır: Somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 236. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.188) maddesinde, taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır. Öğretideki tanımlamalara göre ise, ikrar, görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir. (İkrar kavramının tanımı ve aşağıda ikrarın türlerine ilişkin olarak yapılan açıklamalar bakımından ayrıntılı bilgi için bakınız. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı C. II, Ankara 2001, s. 2037 vd.; İlhan E. Postacıoğlu/Sümer Altay, Medenî Usûl Hukuku Dersleri, İstanbul 2014, s. 595 vd.; Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 7. Bası, C. 1- 2, İstanbul 2000, s. 628 vd.; Necip Bilge, Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Ankara 1978, s. 510 vd.; Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku, 14. Baskı, Ankara 2013; s. 650 vd.; Baki Kuru/Ramazan Arslan/Ejder Yılmaz, Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, 32. Baskı, Ankara 2011, s. 382; Süha Tanrıver, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1993/2, s. 212 vd.). İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar. Öğretide ve uygulamada ikrar, yapıldığı yere, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır. Yapıldığı yere göre mahkeme dışı veya mahkeme içi ikrardan söz edilir. Mahkeme dışı ikrar takdiri, mahkeme içi ikrar ise kesin delil niteliğindedir. Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur. İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep, karmaşık) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkâr da denilmektedir. Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz. Vasıflı ikrarda karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Örneğin; davalı, davacıdan 1000 TL aldığını ikrar eder, fakat bu parayı ödünç olarak değil, hibe olarak aldığını bildirmesi halinde olduğu gibi, vasıflı ikrar bölünemeyeceğinden, davacı iddiasını, yani parayı ödünç olarak verdiğini kanıtlamalıdır. Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.3.2003 gün ve 2003/3-118 E., 2003/158 K.; 28.4.2010 gün ve 2010/14-222 E., 2010/234 K.; 10.10.2012 gün ve 2012/13-264 E., 2012/700 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir. Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde; Davacı vekili, davalıdan alınacak mal karşılığı olarak müvekkili tarafından davalıya verilen çekler, elden ve banka havalesi yoluyla yapılan ödemeler karşılığı olan malın verilmediğini bildirerek ödenen bu miktarın iadesinin sağlanması için yapılan takibe vaki itirazın iptalini talep etmiştir. Davalı taraf ise, davacının yapmış olduğu ödemeye dayanak çeklerden 6 tanesinin davacı şirket ortağı C..K..'nun şahsi borcu için verilmiş olduğunu, elden ödemeye ilişkin 5 adet tediye makbuzundaki kişilerin kendisiyle ilgisi bulunmadığını, EFT ödemelerinin ise borç ödemesi olarak yapıldığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir. İtirazın iptaline konu icra takibinde ise, borcun sebebi olarak "16/02/2011 tarihli 400.168,21 TL değerinde mal karşılığı gönderilen paraya karşılık malın ödenmemesi sebebiyle oluşan alacak" olarak gösterildiği, bu nedenle dava ve cevap dilekçesinde belirtilen çekler nedeniyle yapılan ödemelere dayanılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının, gönderilme nedeni belirtilmeyen havalelerin gelecekte alınacak mal karşılığı olarak verildiği iddiasını kabul etmeyerek, bu paraların borç ödemesine ilişkin olduğu ileri sürülmüştür. Böylece davalı, davaya konu EFT'lerin kendisine gönderildiğini (maddi vakıayı) ikrar etmiş, ancak bunun davacı tarafından ileri sürülen nedenle (gelecekte teslim alınacak mal karşılığı) değil, başka bir nedenle (borç ödemesi için) gönderildiğini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu bildirmiştir. Davalının, ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmesi karşısında, somut olayda, basit (adi) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır. Vakıa kabul edilmekle birlikte, onun farklı bir hukuki vasıfta olduğunun ileri sürülmesi durumunda, vasıflı ikrardan söz edilmesi gerektiği ve vasıflı ikrarın bölünemeyeceği yukarıda açıklanmıştır. O halde, somut olayda davalının savunması, vasıflı ikrar (gerekçeli inkâr) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Buna göre, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalıya) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir. Ayrıca davalı tarafından, davacının elden yapıldığını ileri sürdüğü ödemelere ilişkin makbuzlarda isimleri bulunan kişiler ile bir ilgisinin bulunmadığını, böylece kendisine ileride mal teslimi için davacı tarafından yapılmış peşin ödeme olmadığını savunmuştur. Davalının bu beyanı ispat yükünü üzerine alacak nitelikte bir beyan olmadığından, bu vakıanın da davacı tarafından ispatlanması gerekmektedir. Öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 457 (Türk Borçlar Kanunu m. 555 vd.) ve ardından gelen maddelerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal nitelikçe bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleyişle, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. (Arif B. Kocaman, Türk Borçlar Hukukunda Havale, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 2001; Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2003 gün ve 2003/3-118 E., 2003/158 K.; 10.10.2012 gün ve 2012/13-264 E., 2012/700 K. sayılı ilamları). Somut olayda, havaleci durumundaki davacı, değinilen yasal karine karşısında, davalıya yaptığı dava konusu havalenin, bir borcun ödenmesinden başka bir amaca yönelik bulunduğunu kanıtlama yükümü altındadır. Başka bir ifadeyle, havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğü davacıya aittir. Bu durumda; davacı, davaya konu ödemelerin ileride teslim alınacak mal karşılığı olarak gönderildiği yolundaki iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür; buna bağlı olarak, davalının davacı ile aralarındaki ilişkiyi kanıtlama yükümlülüğü bulunmamaktadır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davacı tarafından davalı hesabına EFT'lerin yapıldığı ve yapılan bu EFT'lerin davalı tarafından kabul edilerek tahsil edildiği, davalının bu EFT ödemelerine ilişkin hukuku ilişkiyi, diğer bir deyişle borç ödemesine ilişkin olduğu yönündeki beyanı karşısında ispat yükünü üzerine aldığından, yapılan EFT'lerin borç ödemesine yönelik olduğunu kanıtlaması gerektiği, bu nedenle Özel Daire bozmasının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş kabul edilmemiştir. Hal böyle olunca; yerel mahkemenin "ispat külfetinin davacıda olduğuna yönelik" direnme kararı yerinde olup, taraf vekillerinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekmektedir. Sonuç: Yukarda açıklanan nedenlerden dolayı direnme kararı uygun olup, taraf vekillerinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 19. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 20.04.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
2. KARAR
T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2012/13-264 Karar: 2012/700 Karar Tarihi: 10.10.2012 İTİRAZIN İPTALİ DAVASI - İKRAR KAVRAMI - HAVALENİN MEVCUT BİR BORCUN ÖDENMESİ AMACIYLA YAPILDIĞI YOLUNDA YASAL KARİNE BULUNDUĞU - HAVALELERİN BAŞKA BİR AMACA YÖNELİK BULUNDUĞUNU KANITLAMA YÜKÜMÜNÜN DAVACIYA AİT OLUŞU - DİRENME KARARININ BOZULDUĞU ÖZET: Asıl ve birleşen dava, genel haciz yoluyla girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Somut olayda, havaleci durumundaki davacı A. Ö., yasal karine karşısında, davalı A. B.'a yaptığı dava konusu havalelerin, bir borcun ödenmesinden başka bir amaca yönelik bulunduğunu kanıtlama yükümü altındadır. Başka bir ifadeyle, havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğü davacıya aittir. Açıklanan bu gerekçe de gözetilerek, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. (2004 S. K. m. 67) (818 S. K. m. 457) (1086 S. K. m. 236) (YHGK 12.03.2003 T. 2003/3-118 E. 2003/158 K.) (YHGK 28.04.2010 T. 2010/14-222 2010/234 K.) Dava: Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Niksar Asliye Hukuk Mahkemesi'nce asıl ve birleşen davanın kabulüne dair verilen 30.10.2009 gün ve 2008/57 E. 2009/353 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 27.12.2010 gün ve 2010/9317-2010/18075 sayılı ilamı ile; ( Read the full article
0 notes
Text
Önemli Değişiklik-Basit Usülde Yargılama ticari davalar-EVREN ÖZMEN
Önemli Değişiklik-Basit Usülde Yargılama ticari davalar-EVREN ÖZMEN
MİKTAR VE DEĞERİ 100.000,00 TL yi aşmayan ticari davalarda basit yargılama usulü uygulanır.
Bu kapsamdaki sorularınızı Avukatımıza sormak için aşağıdaki formu doldurunuz.
View On WordPress
0 notes
anka-hukuk-blog · 10 years
Text
Basit Yargılama Usulünde Delillerin Toplanması ve Ön İnceleme
Basit Yargılama Usulünde Delillerin Toplanması ve Ön İnceleme
1-Genel Olarak
Bilindiği gibi yürürlükten kaldırılan 1086 s.lı HUMK’da, yazılı yargılama, sözlü yargılama, basit yargılama ve seri yargılama olmak üzere 4 adet yargılama usulü vardı. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ise yargılama usulü sayısı, yazılı yargılama ve basit yargılama olmak üzere ikiye indirilmiştir. Basit yargılama usulü Kanun’un 316-321…
View On WordPress
0 notes
barkoturktv · 5 years
Text
1’inci Yargı Paketi’nin detayları açıklandı
Tumblr media
Adalet Bakanlığı'nın Yargı Reformu Stratejisi hedefleri doğrultusunda hazırladığı 1'inci Yargı Paketi'ne yönelik ilk açıklama Adalet Bakanlığı'nın oluşturduğu Yargı Reformu Komisyonu'nda görev alan İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dr. h.c. mult. Bahri Öztürk'ten geldi. Prof. Dr. Öztürk, “İnsanımızı özgürleştirecek çok önemli düzenlemeler var” dedi. İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dr. h.c. mult. Bahri Öztürk, üniversitenin Şirinevler yerleşkesinde Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan 1'inci Yargı Paketi'ne yönelik bilgilendirme toplantısı düzenledi. 3 yıldır yargı paketinin üzerinde çalıştıklarını söyleyen Prof. Dr. Öztürk, Birinci Yargı Paketiyle başta 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere birçok kanunda değişiklik yapıldığını dile getirdi. 15 TEMMUZ REFORMUN ATEŞLEYİCİSİ OLMUŞTUR Birinci Yargı Paketi’nin getirdiği düzenlemeleri değerlendiren Prof. Dr. Bahri Öztürk, “İnsanımızı özgürleştirecek, rahatlatacak çok önemli düzenlemeler var. Siyasilerden, bilim insanı ve vatandaş olarak ricamız, önlerine gelen paketi bu gözle değerlendirmeleridir. Asıl temennimiz uygulama kısmında. Uygulamada, gerçekten iyi anlaşılması ve insanımızın yararına uygulanması esas olmalıdır. Onu bekleyip, göreceğiz. Ama her reform mutlaka içinde bir dinamizmi barındırır. 15 Temmuz’dan sonra ciddi bir reform atılımının yapılacağını ve 15 Temmuz’un bunun ateşleyicisi olacağını bugüne kadar söyledim, başlamıştır” diye konuştu. 3 EŞİT TAKSİTLE ÖDEME İMKANI Cezada alternatif çözüm yöntemlerinin geliştirildiğini belirten Prof. Dr. Öztürk, “Uzlaştırma, kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve ön ödeme var. Birçok yeni uygulama hukukumuza kazandırıldı. Bunların da, başarı elde edilince kapsamlarının genişletilmesi öngörüldü. Ön ödemede, ödeme zorluğunu ortadan kaldırmak amacıyla 10 gün içinde ödeme yerine 3 eşit taksitle ödeme imkanı getirildi” diye konuştu. YILDA 24 BİN DOSYA HALLEDİLECEK Uzlaştırma kapsamına alınacak suçların genişletildiğini belirten Prof. Dr. Öztürk, “İş ve çalışma hürriyetini ihlal, güveni kötüye kullanma ve suç eşyasının satın alınması suçları, uzlaştırma kapsamına alındı. Eğer bu şekilde yasalaşırsa, yılda 24 bin dosya halledilmiş olacak. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi 1 yıldan 2 yıla, çocuklarda ise 5 yıla çıkartıldı. Ön ödeme ve uzlaşma kapsamına giren suçlar ile terör ve cinsel istismar gibi bazı suçlar, erteleme kapsamı dışında tutuldu. Dolayısıyla yıllık yaklaşık 174 bin dosya erteleme kapsamına girecektir” ifadelerini kullandı. YILLIK 180 BİN DOSYA, SERİ MUHAKEME KAPSAMINA GİRECEK Prof. Dr. Bahri Öztürk, “Basit işlerin (davaların) yargılanması, yargıyı çok meşgul etmektedir. Daha önemli işlerin üzerine yoğun bir şekilde durabilmek için basit işlerin yürüyüşünü hızlandıran tedbirler yargı paketinde bulunuyor. Bunlardan biri Seri Muhakeme Usulü’dür. İspatı kolay, önem derecesi düşük değerlendirilen sınırlı sayıda bazı suçlar için Cumhuriyet Savcısı, şüpheli ve avukatın anlaşmasının kabulüne bağlı olarak dosyayı sonuçlandıracak bir yöntemdir. Şüphelinin usulü kabul etmesinden sonra Cumhuriyet Savcısı, yaptırımı belirleyecek, mahkeme ise şüpheliyi ve müdafisini dinledikten sonra cezayı onaylayacaktır. Böylece yıllık 180 bin dosya seri muhakeme kapsamına girecektir. Basit yargılama usulü de geldi. Bu yöntem, Asliye Ceza Mahkemesi’nin görev alanına giren ve üst sınırı 2 yıla kadar olan suçlarda uygulanacak” dedi. SAĞLAM DELİL OLMADAN İDDİANAME HAZIRLANIRSA, REDDEDİLECEK Savcıların soruşturmaları daha etkin ve hızlı yürütmelerinin sağlanması için pakette bazı tedbirlerin öngörüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Öztürk, “Bu düzenlemeyle Yargıtay’ın, iddianamenin iadesi meselesini yeniden canlandırmaya hevesli ve istekli olduğunu görüyoruz. Böylece, suçun sübutuna (gerçekleşmesine) doğrudan etki edecek mevcut bir delil toplanmadan dava açılamayacak. Seri Muhakeme Usulü’ne tabi suçlarda, bu usul uygulanmadan veya soruşturma ve kovuşturma yapılması izne ve talebe bağlı olan suçlarda, bu şartlar yerine getirilmeden iddianame düzenlenemeyecek. Sağlam delil olmadan iddianame hazırlanırsa, reddedilecek” diye konuştu. SORUŞTURMA EVRESİNDE AZAMİ TUTUKLULUK SÜRESİ ÖNGÖRÜLÜYOR Prof. Dr. Öztürk, “Soruşturma evresinde tutukluluk süresinde çocuklarda soruşturma, kovuşturma bütün yargılama esas. Çocuklarda, kanunda öngörülen tutukluluk süresinin yarısı uygulanacak. Yetişkinlerde ise Asliye Ceza’larda 1 yıl, en fazla 6 ay olabilecek. Bu devamında Savcı’nın iddianamesini daha hızlı hazırlamasını getirecektir. Diğer taraftan da temel hak ve özgürlüklerin lüzumsuz kısıtlanmasını engelleyecektir. Ağır Ceza’lık suçlar da 2 yıl; 3 yıl da uzuyor 5 yıl. Burada da 1 yıllık kısmı, soruşturma evresinde geçebilecek. Eğer 1 yılı 1 gün geçtiyse tahliye edilmesi zorunludur. Terör suçlarında toplamda 7 yıllık bir süreç söz konusu. Burada da sadece 2 yıllık kısmı soruşturma evresinde tutuklu olarak geçebilecek. Burada kural tutuksuz yargılama istisna tutuklu yargılamadır. Bu sürelerin dolmasıyla kişi tahliye edilmek zorundadır” dedi. İSTİNAF DÜZENLEMELERİ Yargı paketiyle mağdurun haklarının ciddi bir şekilde geliştirildiğini söyleyen Prof. Dr. Bahri Öztürk, “İstinaf Mahkemeleri’yle ilgili birkaç düzenleme var. Başka bir araştırmaya ihtiyaç duyulmadan şahsi sebeplere ya da şahsi cezasızlık sebeplerine bağlı olarak daha az ceza verilmesini veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesini gerektiren hallerde, İstinaf Mahkemesi yerel mahkemenin kararını daha kolay bir şekilde onaylayabilecek. Bozma yetkisi de biraz genişletiliyor, daha da genişletilmesi gerekir. İfade özgürlüğü kapsamında olduğu değerlendirilen bazı suçlara, istinaf incelemesinden sonra Temyiz Kanun yolu bu paketle açılmaktadır” ifadelerini kullandı. HUKUK MESLEKLERİNE GİRİŞ SINAVI; 70 PUAN ŞARTI GETİRİLDİ Prof. Dr. Öztürk, “Hakim ve Savcı alımında görev yapan Mülakat Kurulu’nun 5 olan üye sayısı 7’ye çıkarıldı. Üye alınacak yerlerin çeşitliliği sağlanacaktır. Avukatlık sınavı ve af, bu pakette yok. Daha sonraki paketlerde olacak. Hakim adaylığı sınavına girmek için avukatlık ve noterlik stajlarına başlayabilmek için merkezi sınavdan 70 puan alma şartı getirildi. 70 alamayan Hakim, Savcı, Noter olamayacak” diye konuştu. ELEŞTİRİ DÜZEYİNDE KALAN AÇIKLAMALAR SUÇ TEŞKİL ETMEYECEK          Prof. Dr. Öztürk, “İnternette erişim yasağı kademelendirilmekte, ilgili sayfaya erişimin engellenmemesi halinde sitenin kapatılması öngörülmektedir. Eleştiri ve haber verme, sınırlarında kalındığında terörün propaganda suçunun oluşmayacağı vurgulanmaktadır. İnsanların hakikaten canı yanmaktadır. Türkiye’de, uluslararası platformlarda ciddi eleştirilere maruz kalınmaktadır” dedi. PASAPORT DÜZENLEMESİ OHAL döneminde pasaportları geri alınanların, takipsizlik veya ceza almadan işi bitmişse, iddianame düzenlenmemişse pasaportlarının iade edileceğini belirten Prof. Dr. Öztürk, “15 yıl kıdemi bulunan avukatların, yeşil pasaport alabilmesine imkan verildi” ifadelerini kullandı. AMAÇ NE? Yargı Paketi ile yargının hızlanması, iş yükünün hafiflemesi, uygulayıcıların niteliklerinin artırılması, düşünce ve ifade özgürlüğünün pekiştirilmesine yönelik çarpıcı pek çok düzenlemenin hayata geçirilmesi hedefleniyor. Read the full article
0 notes
barkoturktv · 5 years
Text
1’inci Yargı Paketi’nin detayları açıklandı
Tumblr media
Adalet Bakanlığı'nın Yargı Reformu Stratejisi hedefleri doğrultusunda hazırladığı 1'inci Yargı Paketi'ne yönelik ilk açıklama Adalet Bakanlığı'nın oluşturduğu Yargı Reformu Komisyonu'nda görev alan İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dr. h.c. mult. Bahri Öztürk'ten geldi. Prof. Dr. Öztürk, “İnsanımızı özgürleştirecek çok önemli düzenlemeler var” dedi. İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dr. h.c. mult. Bahri Öztürk, üniversitenin Şirinevler yerleşkesinde Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan 1'inci Yargı Paketi'ne yönelik bilgilendirme toplantısı düzenledi. 3 yıldır yargı paketinin üzerinde çalıştıklarını söyleyen Prof. Dr. Öztürk, Birinci Yargı Paketiyle başta 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere birçok kanunda değişiklik yapıldığını dile getirdi. 15 TEMMUZ REFORMUN ATEŞLEYİCİSİ OLMUŞTUR Birinci Yargı Paketi’nin getirdiği düzenlemeleri değerlendiren Prof. Dr. Bahri Öztürk, “İnsanımızı özgürleştirecek, rahatlatacak çok önemli düzenlemeler var. Siyasilerden, bilim insanı ve vatandaş olarak ricamız, önlerine gelen paketi bu gözle değerlendirmeleridir. Asıl temennimiz uygulama kısmında. Uygulamada, gerçekten iyi anlaşılması ve insanımızın yararına uygulanması esas olmalıdır. Onu bekleyip, göreceğiz. Ama her reform mutlaka içinde bir dinamizmi barındırır. 15 Temmuz’dan sonra ciddi bir reform atılımının yapılacağını ve 15 Temmuz’un bunun ateşleyicisi olacağını bugüne kadar söyledim, başlamıştır” diye konuştu. 3 EŞİT TAKSİTLE ÖDEME İMKANI Cezada alternatif çözüm yöntemlerinin geliştirildiğini belirten Prof. Dr. Öztürk, “Uzlaştırma, kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve ön ödeme var. Birçok yeni uygulama hukukumuza kazandırıldı. Bunların da, başarı elde edilince kapsamlarının genişletilmesi öngörüldü. Ön ödemede, ödeme zorluğunu ortadan kaldırmak amacıyla 10 gün içinde ödeme yerine 3 eşit taksitle ödeme imkanı getirildi” diye konuştu. YILDA 24 BİN DOSYA HALLEDİLECEK Uzlaştırma kapsamına alınacak suçların genişletildiğini belirten Prof. Dr. Öztürk, “İş ve çalışma hürriyetini ihlal, güveni kötüye kullanma ve suç eşyasının satın alınması suçları, uzlaştırma kapsamına alındı. Eğer bu şekilde yasalaşırsa, yılda 24 bin dosya halledilmiş olacak. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi 1 yıldan 2 yıla, çocuklarda ise 5 yıla çıkartıldı. Ön ödeme ve uzlaşma kapsamına giren suçlar ile terör ve cinsel istismar gibi bazı suçlar, erteleme kapsamı dışında tutuldu. Dolayısıyla yıllık yaklaşık 174 bin dosya erteleme kapsamına girecektir” ifadelerini kullandı. YILLIK 180 BİN DOSYA, SERİ MUHAKEME KAPSAMINA GİRECEK Prof. Dr. Bahri Öztürk, “Basit işlerin (davaların) yargılanması, yargıyı çok meşgul etmektedir. Daha önemli işlerin üzerine yoğun bir şekilde durabilmek için basit işlerin yürüyüşünü hızlandıran tedbirler yargı paketinde bulunuyor. Bunlardan biri Seri Muhakeme Usulü’dür. İspatı kolay, önem derecesi düşük değerlendirilen sınırlı sayıda bazı suçlar için Cumhuriyet Savcısı, şüpheli ve avukatın anlaşmasının kabulüne bağlı olarak dosyayı sonuçlandıracak bir yöntemdir. Şüphelinin usulü kabul etmesinden sonra Cumhuriyet Savcısı, yaptırımı belirleyecek, mahkeme ise şüpheliyi ve müdafisini dinledikten sonra cezayı onaylayacaktır. Böylece yıllık 180 bin dosya seri muhakeme kapsamına girecektir. Basit yargılama usulü de geldi. Bu yöntem, Asliye Ceza Mahkemesi’nin görev alanına giren ve üst sınırı 2 yıla kadar olan suçlarda uygulanacak” dedi. SAĞLAM DELİL OLMADAN İDDİANAME HAZIRLANIRSA, REDDEDİLECEK Savcıların soruşturmaları daha etkin ve hızlı yürütmelerinin sağlanması için pakette bazı tedbirlerin öngörüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Öztürk, “Bu düzenlemeyle Yargıtay’ın, iddianamenin iadesi meselesini yeniden canlandırmaya hevesli ve istekli olduğunu görüyoruz. Böylece, suçun sübutuna (gerçekleşmesine) doğrudan etki edecek mevcut bir delil toplanmadan dava açılamayacak. Seri Muhakeme Usulü’ne tabi suçlarda, bu usul uygulanmadan veya soruşturma ve kovuşturma yapılması izne ve talebe bağlı olan suçlarda, bu şartlar yerine getirilmeden iddianame düzenlenemeyecek. Sağlam delil olmadan iddianame hazırlanırsa, reddedilecek” diye konuştu. SORUŞTURMA EVRESİNDE AZAMİ TUTUKLULUK SÜRESİ ÖNGÖRÜLÜYOR Prof. Dr. Öztürk, “Soruşturma evresinde tutukluluk süresinde çocuklarda soruşturma, kovuşturma bütün yargılama esas. Çocuklarda, kanunda öngörülen tutukluluk süresinin yarısı uygulanacak. Yetişkinlerde ise Asliye Ceza’larda 1 yıl, en fazla 6 ay olabilecek. Bu devamında Savcı’nın iddianamesini daha hızlı hazırlamasını getirecektir. Diğer taraftan da temel hak ve özgürlüklerin lüzumsuz kısıtlanmasını engelleyecektir. Ağır Ceza’lık suçlar da 2 yıl; 3 yıl da uzuyor 5 yıl. Burada da 1 yıllık kısmı, soruşturma evresinde geçebilecek. Eğer 1 yılı 1 gün geçtiyse tahliye edilmesi zorunludur. Terör suçlarında toplamda 7 yıllık bir süreç söz konusu. Burada da sadece 2 yıllık kısmı soruşturma evresinde tutuklu olarak geçebilecek. Burada kural tutuksuz yargılama istisna tutuklu yargılamadır. Bu sürelerin dolmasıyla kişi tahliye edilmek zorundadır” dedi. İSTİNAF DÜZENLEMELERİ Yargı paketiyle mağdurun haklarının ciddi bir şekilde geliştirildiğini söyleyen Prof. Dr. Bahri Öztürk, “İstinaf Mahkemeleri’yle ilgili birkaç düzenleme var. Başka bir araştırmaya ihtiyaç duyulmadan şahsi sebeplere ya da şahsi cezasızlık sebeplerine bağlı olarak daha az ceza verilmesini veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesini gerektiren hallerde, İstinaf Mahkemesi yerel mahkemenin kararını daha kolay bir şekilde onaylayabilecek. Bozma yetkisi de biraz genişletiliyor, daha da genişletilmesi gerekir. İfade özgürlüğü kapsamında olduğu değerlendirilen bazı suçlara, istinaf incelemesinden sonra Temyiz Kanun yolu bu paketle açılmaktadır” ifadelerini kullandı. HUKUK MESLEKLERİNE GİRİŞ SINAVI; 70 PUAN ŞARTI GETİRİLDİ Prof. Dr. Öztürk, “Hakim ve Savcı alımında görev yapan Mülakat Kurulu’nun 5 olan üye sayısı 7’ye çıkarıldı. Üye alınacak yerlerin çeşitliliği sağlanacaktır. Avukatlık sınavı ve af, bu pakette yok. Daha sonraki paketlerde olacak. Hakim adaylığı sınavına girmek için avukatlık ve noterlik stajlarına başlayabilmek için merkezi sınavdan 70 puan alma şartı getirildi. 70 alamayan Hakim, Savcı, Noter olamayacak” diye konuştu. ELEŞTİRİ DÜZEYİNDE KALAN AÇIKLAMALAR SUÇ TEŞKİL ETMEYECEK          Prof. Dr. Öztürk, “İnternette erişim yasağı kademelendirilmekte, ilgili sayfaya erişimin engellenmemesi halinde sitenin kapatılması öngörülmektedir. Eleştiri ve haber verme, sınırlarında kalındığında terörün propaganda suçunun oluşmayacağı vurgulanmaktadır. İnsanların hakikaten canı yanmaktadır. Türkiye’de, uluslararası platformlarda ciddi eleştirilere maruz kalınmaktadır” dedi. PASAPORT DÜZENLEMESİ OHAL döneminde pasaportları geri alınanların, takipsizlik veya ceza almadan işi bitmişse, iddianame düzenlenmemişse pasaportlarının iade edileceğini belirten Prof. Dr. Öztürk, “15 yıl kıdemi bulunan avukatların, yeşil pasaport alabilmesine imkan verildi” ifadelerini kullandı. AMAÇ NE? Yargı Paketi ile yargının hızlanması, iş yükünün hafiflemesi, uygulayıcıların niteliklerinin artırılması, düşünce ve ifade özgürlüğünün pekiştirilmesine yönelik çarpıcı pek çok düzenlemenin hayata geçirilmesi hedefleniyor. Read the full article
0 notes
mehmetcansiz · 5 years
Text
Havale ve EFT de Açıklama Yoksa Mevcut Bir Borcun İfası Amacıyla Yapılmış Bir Ödeme Olduğu Karinesi Ve Mevsuf İkrar
İtirazın İptali veya alacak dalarında davacı "Davalıya, bankadan havale veya eft ile ödünç, mal siparişi peşinatı veya sipariş verilen malın bedeli olarak para gönderdiğini, davalının ödünç verdiği parayı geri vermediğini veya satın aldığı malı göndermediğini, bu sebeple davalıdan alacaklı olduğunu" iddia eder. Davalı da "Davacının bankadan havale/veya eft ile para gönderdiğini" kabul etmekle birlikte hukuki ilişkinin davacının iddia ettiği gibi olmadığını iddia ederse, yani; Davacı bana bankadan para gönderdi AMA GÖNDERDİĞİ PARA "ONA DAHA ÖNCE VERDİĞİM ÖDÜNÇ PARANIN İADESİ" İÇİNDİ, Davacı bana bankadan para gönderdi AMA GÖNDERDİĞİ PARA "VERDİĞİ SİPARİŞİN BEDELİ VEYA PEŞİNATI OLARAK DEĞİL- DAHA ÖNCE GÖNDERDİĞİM MALDAN OLAN BORCUNU ÖDEMEK İÇİNDİ"  şeklinde beyanla, havale veya eft ile davacıdan para aldığını KABUL EDER, HUKUKİ İLİŞKİNİN FARKLI OLDUĞUNU İDDİA EDERSE, AŞAĞIDA SUNDUĞUM YARGITAY HGK VE YARGITAY HUKUK DAİRESİ KARARLARINA GÖRE; İSPAT YÜKÜ DAVALIDA DEĞİL DAVACIDADIR. YANİ DAVACI HAVALE İLE GÖNDERDİĞİ PARANIN " ÖDÜNÇ OLARAK, MAL BEDELİ OLARAK, SİPARİŞ PEŞİNATI OLARAK, ORTAKLIK PAYI OLARAK GÖNDERDİĞİ İSPATLAMAK ZORUNDADIR. "HAVALE VE EFT İLE YAPILAN ÖDEMELERİN AÇIKLAMA KISMINDA -NE AMAÇLA GÖNDERİLDİĞİNE DAİR BİR AÇIKLAMA YAPILMAMIŞSA, "Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.3.2003 gün ve E:2003/3-118, K:2003/158 sayılı ilamı" gereğince MEVCUT BİR BORCUN İFASI AMACIYLA YAPILMIŞ BİR ÖDEME OLDUĞU" BU KARİNENİN AKSİNİN SADECE YAZILI BELGE İLE İSPAT EDİLEBİLECEĞİ ..... hakkındaki kararları ekte sunuyorum. Av.Mehmet CANSIZ 1-T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2016/19-269 Karar: 2016/529 Karar Tarihi: 20.04.2016 İTİRAZIN İPTALİ İSTEMİ - YAPILAN EFTLERİN BORÇ ÖDEMESİNE YÖNELİK OLDUĞUNU KANITLAMASI GEREKTİĞİ - YEREL MAHKEMENİN İSPAT KÜLFETİNİN DAVACIDA OLDUĞUNA YÖNELİK DİRENME KARARI YERİNDE OLDUĞU - DOSYANIN ÖZEL DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE KARAR VERİLDİĞİ ÖZET: Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davacı tarafından davalı hesabına EFT'lerin yapıldığı ve yapılan bu EFT'lerin davalı tarafından kabul edilerek tahsil edildiği, davalının bu EFT ödemelerine ilişkin hukuku ilişkiyi, diğer bir deyişle borç ödemesine ilişkin olduğu yönündeki beyanı karşısında ispat yükünü üzerine aldığından, yapılan EFT'lerin borç ödemesine yönelik olduğunu kanıtlaması gerektiği, bu nedenle Özel Daire bozmasının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş kabul edilmemiştir. Hal böyle olunca; yerel mahkemenin "ispat külfetinin davacıda olduğuna yönelik" direnme kararı yerinde olup, taraf vekillerinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekmektedir. (1086 S. K. m. 236, 438) (6100 S. K. m. 188) (818 S. K. m. 457) (6098 S. K. m. 555) (YHGK 12.3.2003 T. 2003/3-118 E. 2003/158 K.) (YHGK 28.4.2010 T. 2010/14-222 E. 2010/234 K.) (YHGK 10.10.2012 T. 2012/13-264 E. 2012/700 K.) Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.05.2012 gün ve 2011/90 E., 2012/235 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 05.06.2013 gün ve 2012/13630 E., 2013/10357 K. sayılı ilamı ile; (...Dava, davalıdan satın alınacak mal karşılığı avans olarak verilen çekler ile nakit ödemelerin, mal teslimi yapılmadığından bedelsiz kalması nedeniyle, bu bedellerin iadesi için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı vekili, davacının ileri sürdüğü sözleşmeyi ve borcu kabul etmediklerini, davacının iddialarını yazılı delil ile ispatlaması gerektiğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre; davacının, yapılan EFT ve havale ödemelerinin avans olarak yapıldığına dair yazılı delil sunmadığı, davalıya yemin teklifinde de bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Davacı yan, davalıya, davalıdan alınacak mal karşılığı olarak verilen çekler, elden ve banka havalesi yoluyla yapılan ödemeler karşılığı olan malın verilmediğini bildirerek ödenen bu miktarın iadesinin sağlanması için yapılan takibe vaki itirazın iptalini istemiştir. Davalı taraf ise, davacının yapmış olduğu ödemeye dayanak çeklerden 6 tanesinin davacı şirket ortağı C..K..'nun şahsi borcu için verilmiş olduğunu, elden ödemeye ilişkin 5 adet tediye makbuzundaki kişilerin kendisiyle ilgisi bulunmadığını 19.03.2012 havale tarihli dilekçesinde EFT ödemelerini ise borç ödemesi olarak yapıldığının kabulünün gerektiğini savunmuştur. Yukarıda özetlenen iddia ve savunma gözetildiğinde, davada ispat külfeti, ödemeleri kabul eden davalıda olup, davalı yan bu ödemelerin hangi alacağından kaynaklandığını ispat etmelidir. Mahkemece açıklanan bu yön gözetilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına bozulmasına, bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına....) gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 1086 sayılı HUMK'nun 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının savunmasının usul hukuku bakımından mevsuf ikrar (gerekçeli inkâr) mı, yoksa bağlantısız bileşik ikrar mı olduğu; buna bağlı olarak ispat yükünün hangi tarafa ait bulunduğu noktasında toplanmaktadır. Bu noktada "ikrar" kavramı hakkında şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır: Somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 236. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.188) maddesinde, taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır. Öğretideki tanımlamalara göre ise, ikrar, görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir. (İkrar kavramının tanımı ve aşağıda ikrarın türlerine ilişkin olarak yapılan açıklamalar bakımından ayrıntılı bilgi için bakınız. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı C. II, Ankara 2001, s. 2037 vd.; İlhan E. Postacıoğlu/Sümer Altay, Medenî Usûl Hukuku Dersleri, İstanbul 2014, s. 595 vd.; Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 7. Bası, C. 1- 2, İstanbul 2000, s. 628 vd.; Necip Bilge, Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Ankara 1978, s. 510 vd.; Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku, 14. Baskı, Ankara 2013; s. 650 vd.; Baki Kuru/Ramazan Arslan/Ejder Yılmaz, Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, 32. Baskı, Ankara 2011, s. 382; Süha Tanrıver, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1993/2, s. 212 vd.). İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar. Öğretide ve uygulamada ikrar, yapıldığı yere, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır. Yapıldığı yere göre mahkeme dışı veya mahkeme içi ikrardan söz edilir. Mahkeme dışı ikrar takdiri, mahkeme içi ikrar ise kesin delil niteliğindedir. Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur. İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep, karmaşık) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkâr da denilmektedir. Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz. Vasıflı ikrarda karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Örneğin; davalı, davacıdan 1000 TL aldığını ikrar eder, fakat bu parayı ödünç olarak değil, hibe olarak aldığını bildirmesi halinde olduğu gibi, vasıflı ikrar bölünemeyeceğinden, davacı iddiasını, yani parayı ödünç olarak verdiğini kanıtlamalıdır. Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 12.3.2003 gün ve 2003/3-118 E., 2003/158 K.; 28.4.2010 gün ve 2010/14-222 E., 2010/234 K.; 10.10.2012 gün ve 2012/13-264 E., 2012/700 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir. Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde; Davacı vekili, davalıdan alınacak mal karşılığı olarak müvekkili tarafından davalıya verilen çekler, elden ve banka havalesi yoluyla yapılan ödemeler karşılığı olan malın verilmediğini bildirerek ödenen bu miktarın iadesinin sağlanması için yapılan takibe vaki itirazın iptalini talep etmiştir. Davalı taraf ise, davacının yapmış olduğu ödemeye dayanak çeklerden 6 tanesinin davacı şirket ortağı C..K..'nun şahsi borcu için verilmiş olduğunu, elden ödemeye ilişkin 5 adet tediye makbuzundaki kişilerin kendisiyle ilgisi bulunmadığını, EFT ödemelerinin ise borç ödemesi olarak yapıldığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir. İtirazın iptaline konu icra takibinde ise, borcun sebebi olarak "16/02/2011 tarihli 400.168,21 TL değerinde mal karşılığı gönderilen paraya karşılık malın ödenmemesi sebebiyle oluşan alacak" olarak gösterildiği, bu nedenle dava ve cevap dilekçesinde belirtilen çekler nedeniyle yapılan ödemelere dayanılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının, gönderilme nedeni belirtilmeyen havalelerin gelecekte alınacak mal karşılığı olarak verildiği iddiasını kabul etmeyerek, bu paraların borç ödemesine ilişkin olduğu ileri sürülmüştür. Böylece davalı, davaya konu EFT'lerin kendisine gönderildiğini (maddi vakıayı) ikrar etmiş, ancak bunun davacı tarafından ileri sürülen nedenle (gelecekte teslim alınacak mal karşılığı) değil, başka bir nedenle (borç ödemesi için) gönderildiğini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu bildirmiştir. Davalının, ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmesi karşısında, somut olayda, basit (adi) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır. Vakıa kabul edilmekle birlikte, onun farklı bir hukuki vasıfta olduğunun ileri sürülmesi durumunda, vasıflı ikrardan söz edilmesi gerektiği ve vasıflı ikrarın bölünemeyeceği yukarıda açıklanmıştır. O halde, somut olayda davalının savunması, vasıflı ikrar (gerekçeli inkâr) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Buna göre, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalıya) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir. Ayrıca davalı tarafından, davacının elden yapıldığını ileri sürdüğü ödemelere ilişkin makbuzlarda isimleri bulunan kişiler ile bir ilgisinin bulunmadığını, böylece kendisine ileride mal teslimi için davacı tarafından yapılmış peşin ödeme olmadığını savunmuştur. Davalının bu beyanı ispat yükünü üzerine alacak nitelikte bir beyan olmadığından, bu vakıanın da davacı tarafından ispatlanması gerekmektedir. Öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 457 (Türk Borçlar Kanunu m. 555 vd.) ve ardından gelen maddelerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal nitelikçe bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleyişle, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. (Arif B. Kocaman, Türk Borçlar Hukukunda Havale, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 2001; Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2003 gün ve 2003/3-118 E., 2003/158 K.; 10.10.2012 gün ve 2012/13-264 E., 2012/700 K. sayılı ilamları). Somut olayda, havaleci durumundaki davacı, değinilen yasal karine karşısında, davalıya yaptığı dava konusu havalenin, bir borcun ödenmesinden başka bir amaca yönelik bulunduğunu kanıtlama yükümü altındadır. Başka bir ifadeyle, havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğü davacıya aittir. Bu durumda; davacı, davaya konu ödemelerin ileride teslim alınacak mal karşılığı olarak gönderildiği yolundaki iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür; buna bağlı olarak, davalının davacı ile aralarındaki ilişkiyi kanıtlama yükümlülüğü bulunmamaktadır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davacı tarafından davalı hesabına EFT'lerin yapıldığı ve yapılan bu EFT'lerin davalı tarafından kabul edilerek tahsil edildiği, davalının bu EFT ödemelerine ilişkin hukuku ilişkiyi, diğer bir deyişle borç ödemesine ilişkin olduğu yönündeki beyanı karşısında ispat yükünü üzerine aldığından, yapılan EFT'lerin borç ödemesine yönelik olduğunu kanıtlaması gerektiği, bu nedenle Özel Daire bozmasının yerinde olduğu ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş kabul edilmemiştir. Hal böyle olunca; yerel mahkemenin "ispat külfetinin davacıda olduğuna yönelik" direnme kararı yerinde olup, taraf vekillerinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekmektedir. Sonuç: Yukarda açıklanan nedenlerden dolayı direnme kararı uygun olup, taraf vekillerinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 19. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 20.04.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
2. KARAR
T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2012/13-264 Karar: 2012/700 Karar Tarihi: 10.10.2012 İTİRAZIN İPTALİ DAVASI - İKRAR KAVRAMI - HAVALENİN MEVCUT BİR BORCUN ÖDENMESİ AMACIYLA YAPILDIĞI YOLUNDA YASAL KARİNE BULUNDUĞU - HAVALELERİN BAŞKA BİR AMACA YÖNELİK BULUNDUĞUNU KANITLAMA YÜKÜMÜNÜN DAVACIYA AİT OLUŞU - DİRENME KARARININ BOZULDUĞU ÖZET: Asıl ve birleşen dava, genel haciz yoluyla girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Somut olayda, havaleci durumundaki davacı A. Ö., yasal karine karşısında, davalı A. B.'a yaptığı dava konusu havalelerin, bir borcun ödenmesinden başka bir amaca yönelik bulunduğunu kanıtlama yükümü altındadır. Başka bir ifadeyle, havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğü davacıya aittir. Açıklanan bu gerekçe de gözetilerek, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. (2004 S. K. m. 67) (818 S. K. m. 457) (1086 S. K. m. 236) (YHGK 12.03.2003 T. 2003/3-118 E. 2003/158 K.) (YHGK 28.04.2010 T. 2010/14-222 2010/234 K.) Dava: Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Niksar Asliye Hukuk Mahkemesi'nce asıl ve birleşen davanın kabulüne dair verilen 30.10.2009 gün ve 2008/57 E. 2009/353 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 27.12.2010 gün ve 2010/9317-2010/18075 sayılı ilamı ile; ( Read the full article
0 notes